|
Bildirim
|
İşin aslı, Amerika'nın yaptığı herhangi birşey yok. Daha doğrusu, Türkiye'yi bitirmek gibi bir düşünceleri yok. Bizimkilerin hırsızlıkları, beceriksizlikleri, aldıkları borçla yatırım yapmak yerine sefa sürmeleri ve ardından da Amerika'nın para politikasını değiştirip dışarı gönderdiği dolarları geri çağırması buna neden oldu.
Millet son 15 yıldaki para bolluğunu fabrika yatırımlarına aktarırken biz Erdoğan'ın dünürlerinin, arkadaşlarının ve diğer tanıdıklarının inşaat şirketlerine gömdük ve sonunda da bu durumla karşılaştık. Özetle; Henüz Amerika'nın aklından "Türkiye'yi bitirelim." gibi bir düşünce geçmedi bile. Eğer bu düşünce geçseydi, biz şu anda bu yazıyı yazacak bilgisayarı çalıştıracak elektriği bulamıyor olurduk. |
Türkiye gibi bir ülkenin çok ciddi avantajları var. Bu avantajlar çok akıllıca kullanılabilirdi.
Öncelikle, Türkiye'nin 400 milyar doların üzerinde bir dış borcu var. Ek olarak Türkiye ekonomisinin kabaca %61'i yabancı sermayeden oluşuyor. Mevcut yabancı sermayenin önemli bir kısmı üretim sektöründe olsa, gene dert değil. Üretici bir gecede dükkanı kapatıp gidemez. Ama bu sermayenin önemli bir kısmı finans sektöründe bulunuyor. Para bir gecede çekip gidebilir. Yabancı sermayeyi dengeli dağıtacak politikalar geliştirilseydi, dış borç da kontrol altında tutulsaydı, insanlara lale devri yaşatıp, tüketimi pompalamak yerine, üretime aktarılması sağlansa idi, bugün herşey çok farklı olurdu... Gelelim "çok ciddi avantaj"a... Ülke nüfusu 90 milyon. Milyonla ifade edibelecek kadar kalabalık genç ve çok parlak zihinlerimiz var. Bunların en kaymak tabakasını yabancı ülkelere zaten kaybediyoruz. Bu bütün orta gelişmiş dünyada yaşanan, normal bir şey. Genç okuyor. Genetikçi oluyor. İyi bir mühendis oluyor. Yurtdışında yüksek lisans, doktora yapıyor. Sonra Türkiye'ye bakıyor, uzmanlık alanında iş imkanı yok. Kalıyor o memlekette. Çok normal. Kızılacak bir şey değil. Peki, yurtdışına göçen beyinleri hiç olmazsa bir kısmını Türk sermayesi altında tutsak? Nasıl olacak bu iş? Basit. Yurtdışında eğitim görmüş ve bir girişim fikri olan gençlerimizi Türk sermayesi ile sermayelesek, kuracakları işletmeye sermaye karşılığı ortak olsak. Başarılı olursa bizim sermayemizi de uçursa. Buna bir fon ayırsak ve bu fonu büyütmeye kafayı koysak. Bu genç ABD'de ise ABD'de, Almanya'da ise Almanya'da, dünyanın neresinde olursa olsun bu genci fonlasak. Onun yükselişe geçmesi ile bizim fonumuz da yükselişe geçse? Belli bir süre içinde gelişmiş dünyada onların ekonomisine göre önemsiz, bizim ekonomimize göre hatırı sayılır miktarda bir sermaye geliştirsek, yabancının burada sahip olduğu sermayenin hızla geri çıkabileceğini düşündüğümüz kısmına karşılık, bu ülkelerde nakit veya anında nakte dönebilecek (fonladığımız şirketlerin hisse senedi) kaynağımız olsa... Belediyecilikten gelip, betona tapanlar pek düşünmez tabi böyle şeyleri; ama bu model gayet işleyebilir bir modeldir. Büyüttüğün sermayen kadar ekonominin hızla para çekilebilecek kısmını yabancıya açarsın. İşi dengeli yürütürsün. Bu noktada kimse 3 kuruşluk çıkar için bu karşılıklı çıkar modelini yıkmak istemez. Çok büyük bir çıkar olması lazım ki, adam bu düzeni yıkmak istesin... Yani, globalleşme denen zerzevatın tek taraflı işlemesine gıcığım. Madem dünya global bir köy, bunu çift taraflı kullanalım. Herkes herkese entegre olsun. 3 kuruşluk çıkarlar için yorgan yakma imkanı azalsın. Önümüzdeki en büyük örnek Fransa ve Almanya'dır. Hala birbirlerini haklı olarak bitleri kadar sevmezler. Ancak, çıkarlarını zamanla o kadar ortaklaştırmışlardır ki, şu anda birbirlerine hırlayamazlar. Ortak çıkarlarından çok daha büyük başka bir çıkar karşılarına çıkacak ki, birbirlerine hırlasınlar. O kadar trilyon dolarlık ortak çıkarları çiğnemeye değecek kadar büyük ne çıkar olabilir ki? Olmaz. O yüzden bu iki ülke açıkça karşı karşıya gelemez. Hedeflenen model aslında bu olmalı. Şu anda yaşanan tek taraflı bir durumdur. Bir çok açıdan göbeğinden bir iki dev ekonomiye bağlısın. Onun ise umurunda bile değil. Bizim onlarla aşık atacak güce ulaşmamız belki de hiç gerçekleşmeyecek. Umarım da olmaz. Bugün uzağız belki biraz, ama Türkiye'nin varoluş felsefesi emperyalist karşıtlığıdır. Bu çizgiden dışarı çıktığımız an, varoluş amacımızın dışına çıkarız. Bu da beni üzer. O yüzden, emperyalist devletlerle ekonomik anlamda hiçbir zaman aşık atamayabiliriz. Ama önemli de değildir. Buradaki varlıklarına onların memleketlerinde bir karşılık yaratabilirsek, bu da kafidir. Emperyalist emelleri sebebi ile coğrafyamızda karşı karşıya geldikçe de, başkaca enstrümanlarımız var. Gerekirse kullanırız. Ancak, tüm coğrafya için temel amaç, bir güç dengesi kurup, bu denge içinde yerel yönetimlerin söz hakkı olmasını sağlamaktır. Yani, Suriye'de sadece Rus'un değil, Rus, Türk, ABD güçlerine denge getirecek bir politika izleyip, Suriye'nin kendi ülkesinde söz hakkı olmasını sağlamak lazım gelir. Anti emperyalist isek, her ülkenin kendi geleceğini tayin hakkını savunmamız gerekir. Ha, Suriye'yi şu anda Esad temsil ediyor. Ediyorsa ediyor. Bu onların iç meselesi. Başka ülkenin iç meselesine karışmak da, benim düşünceme göre, Türkiye'nin kuruluş felsefesinden uzaklaşmak olur. ------------------------- Sonuçta, 1) Buradaki ekonomilerine karşılık, buradaki aktörlerin memleketlerinde karşılık ekonomi yaratmak lazım. 2) Yerel yönetimlere, bölgedeki büyük güçler arasında denge kurmaya zorlayacak politikalar güderek, kendi ülkelerinin geleceğini tayin hakkını sağlamak lazım. Kendini anti emperyalist olarak tanımlıyorsan, böyle bir tutum içinde olmak boynunun borcudur. ------------------------- Üf! Az önce liboşların bile seve seve kabul edebileceği bir orta yoldan bahsettim. Üstelik iç dünyamda sosyalist biriyim! Bıraksalar hepinizi 5 yılda kardeş yaparım. Ama henüz siyasetçi olacak kadar midesiz, yalancı ve düzenbaz değilim. Şaka lan şaka. Herif diplomasız olabilir, ama akıllı. Kabul etmek lazım. Muhtemelen benden daha akıllı. Etrafındakiler, yönlendirmeleri son 5 yıla kadar çok iyi yaptı. Halkı çok iyi manipüle etti. Bizi durmadan yendi. Yenmeye de bir süre daha devam edecek gibi. Bir de bunu bizi bölmeden, birbirimize düşürmeden yapaydı, "kendisi ve etrafındakiler siyasi deha" diyebilirdim... Ama diyemiyorum. Çünkü 85 yıllık kokuşmuş Nazi yöntemlerini kullanıyorlar. Yenilikçi bir tarafları yok. |
fazla zeka ile yaklaşma bunlara, kapasite aşımı sebebiyle mavi ekran olarak dolaşıyorlar.
|
|
|
|
|
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Baxa -- 6 Eylül 2018; 16:45:14 > < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
|
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi İl teber -- 6 Eylül 2018; 18:46:30 > < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
|
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı > |