son dönemlerde küresel güçlerin kulağımıza fısıldadığı bir kavram var. Osmanlı millet sistemi,ümmetçilik v.s peki soru şu? madem Osmanlı millet sistemi çok harika bir şeydi, o vakit Osmanlı niye çöktü? balkan isyanları,arap isyanları neden oldu? bu milletler neden Osmanlı ya karşı ayaklanıp bağımsızlıklarını ilan ettiler. Serv anlaşması kabul edilmiş olsa bugün doğu ve güneydoğu anadolu coğrafyası Kürt ve Ermeni devletinin olacaktı. Ege ve marmara bölgesi illeri Yunanistan ın olacaktı. osmanlı belki hala yaşıyor olurdu fakat iç Anadolu bölgesinde küçük bir beylik gibi bir devletçik olurdu. hani osmanlı millet sisteminin mükemmelliği, mükemmelse osmanlı tarihinde bize anlatılmayan isyanlar tarihini okuyun. osmanlı veziri,paşası bile mısır a vali olunca isyan edip ayrı devlet kurmaya kalkıyor,oranın halkından destek bulmasa böyle bir şeye kalkışabilir mi? |
Osmanlı millet sistemi



-
-
osmanlıda türklerin yaptığı tekşey askerliktir. ticaret ve sanayi (her nekadar varsa) levanten, rum ve ermenilerin kontrolündedir. bu coğrafyayı yabancılar için ayrıcalıklı hale getirmeye çalışıyorlar.
-
Tarihçi değilim. Kaç asır yaşamış bir ulus için de bir döneme göre "şucu bucu" demek bana göre mantıklı değil.
Misal üstteki arkadaş Askerlerin çoğu türk demiş ama Yeniçeri sisteminde Türklerin çoğu zaten Anadolu'da yerleşik hayatta yaşıyorlardı. Fakat Yeniçeri isyanları sonrası avrupadaki Milliyetçilik de ön plana çıkınca, Askeri sisteme Türkler dahil edildi.
Osmanlı İmparatorluğunu yorumlamak için dönem dönem yapmamız gerekiyor. İstanbul'un fethi mesela büyük bir olaydı ve Avrupa bu olaydan sonra Kale güvenliği için önemler almaya başladılar. Keza istanbul fethedildikten sonra Ticaret yolu olarak da alternatif konumlar bulundu. Amerikanın keşfi, Hammadde ve Fen gibi sistemlerin gelişmesiyle, Osmanlı İmparatorluğu kendini geliştiremeyip dünyanın gerisinde kaldı.
Osmanlı Millet Sistemi diye bir şey yok. Dönemin padişahları şartlar neyse ona göre toprak fetetmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet İstanbulu Fethederek Cihad'ı avrupaya, Yavuz Selim ve şah ismail, iki müslüman devleti savaşmıştır.
-
Son 100 yıla damgasını vurmuş ABD'yi örnek alalım. "Amerikalı" olarak tanımlanan topluluklar tam olarak kimler, hangi gruplardır mesela.. Has, orjinal Amerikalı var mı. Yok. Sağdan soldan toplama karışık bir milletller topluluğu aslında ...
-
Millet sistemi devlet içerisindeki unsurların kaynaşmasını engelleyen Türk kültürü ve dilinin yayılışını engelleyen bir sistemdi. Devlet içerisinde bulunan halklara buyuk bir özerklik veriyordu. Kendi dil, din hatta yargı işlerinde bile özgürdüler.
Fakat bu durum devletin içerisinde birbirleriyle ilişkisiz paralel yapılar oluşturup halkın karışmasını engellemiş Osmanlı'nın çöküş sürecinde zararlı sonuçlar doğurmuştur.
Keza bazı sektörlerin sadece bazı milletlerin eline düşmesi gibi etnik ve dini gruplaşma/zümreleşmeler İmparatorluk içinde halkları kaynaştırarak bir Osmanlı veya Türk milleti/kültürü yaratamamıştır.
Millet sistemi olmasaydı Osmanlı bu kadar büyür müydü tartışılır fakat yine millet sistemi olmasaydı yani Türk kültür ve dili daha fazla yayılsaydı çöküş ve küçülme bu kadar şiddetli olur muydu? Orası da tartışılır.
Yani devlet güçlüyken yayılmasını hızlandıran ancak zayıfken çöküşünü de hızlandıran bir sistemdi. Nitekim halka hiçbir milli bilinç veya ortaklık duygusu aşılanamamış buna karsın halka vergi ödediği sürece hiç karışıllmadığı için yönetime karsı olan dirençde azalmıştır.
Bugün uygulanabilir mi veya uygulanmalı mı? Yanıt hayırdır milliyetçilik çağında böyle birseye kalkışmak ilerde devletten kopacak yeni paralel yapılar yaratmak dışında birsey yaramaz. Zaten yeni Türkiye Cumhuriyeti in Anadolu'daki bütün çabası da millet sisteminin etkisini silip halkı ortak değerler tabanında birleştirebilmekti.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 18 Temmuz 2025; 16:0:49 >
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
-
Ülkenin %75 ini olusturan Türklügü yok sayarak, ondan baska herseyi adlandirip sozde etnik kimliksiz devlet anlayisi, gercekte ve halk arasinda etnik ayrimciliga dayali bir anlayis olur. Boyle bir sistemde tum etnik unsurlar sadece kendi avantajlari icin cabalarlar, ulusal birlik diye birsey olmaz. Buda devleti dis mudahalelere cok kolay acik hale getirir.
ABD Buyukelcisinin adini koydugu bir olusum icin cabalayan Milliyetciligi ayakkari altina alan anlayistan bu ulkeye hayir gelmez. Bolunmez butunlugu parcalamanin ilk adimi ulusal butunluge son vermektir. Bolunmeye giden yolda herseyi yerine getiriyorlar. Halk din ve milliyetcilikle uyutuluyor gozunu ise aponun kucaginda acacak. Hic hesapta olmayan araplar icine katiliyor, amac ulkeyi tipik bir ortadogu diyarina cevirip Buyuk Ortadogu projesinde aldiklari gorevi esbaskanlari yerine getirsin.
Bu cikmazdan ulkeyi sadece Halk kurtarir. Suyasetcilere guvenmeyin, yine tum yuk halkin omuzlarinda olacak. Uyumaya devam ederse ABD Bombalari ve ic karisiklikla uyandirilacak.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi _turbo_ -- 18 Temmuz 2025; 16:3:14 >
< Bu ileti iOS uygulamasından atıldı >
-
quote:
Orijinalden alıntı: Periah
Millet sistemi devlet içerisindeki unsurların kaynaşmasını engelleyen Türk kültürü ve dilinin yayılışını engelleyen bir sistemdi. Devlet içerisinde bulunan halklara buyuk bir özerklik veriyordu. Kendi dil, din hatta yargı işlerinde bile özgürdüler.
Fakat bu durum devletin içerisinde birbirleriyle ilişkisiz paralel yapılar oluşturup halkın karışmasını engellemiş Osmanlı'nın çöküş sürecinde zararlı sonuçlar doğurmuştur.
Keza bazı sektörlerin sadece bazı milletlerin eline düşmesi gibi etnik ve dini gruplaşma/zümreleşmeler İmparatorluk içinde halkları kaynaştırarak bir Osmanlı veya Türk milleti/kültürü yaratamamıştır.
Millet sistemi olmasaydı Osmanlı bu kadar büyür müydü tartışılır fakat yine millet sistemi olmasaydı yani Türk kültür ve dili daha fazla yayılsaydı çöküş ve küçülme bu kadar şiddetli olur muydu? Orası da tartışılır.
Yani devlet güçlüyken yayılmasını hızlandıran ancak zayıfken çöküşünü de hızlandıran bir sistemdi. Nitekim halka hiçbir milli bilinç veya ortaklık duygusu aşılanamamış buna karsın halka vergi ödediği sürece hiç karışıllmadığı için yönetime karsı olan dirençde azalmıştır.
Bugün uygulanabilir mi veya uygulanmalı mı? Yanıt hayırdır milliyetçilik çağında böyle birseye kalkışmak ilerde devletten kopacak yeni paralel yapılar yaratmak dışında birsey yaramaz. Zaten yeni Türkiye Cumhuriyeti in Anadolu'daki bütün çabası da millet sisteminin etkisini silip halkı ortak değerler tabanında birleştirebilmekti.Selçuklu ve Osmanlı olmasa Türkler olarak, kültürü , dili bırak şu an Sibirya ve Asya steplerinde takılıyorduk hocam :) . Şu an iyi kötü tarih sahnesinde isek bunu onlara borçluyuz. Yönetim biçimleri de tarihseldir, konjonktüre göre hangisi avantajlı ise ona geçilir..
-
1071'de müslüman Oğuzlar gelmiş ondan önce de Anadolu yani Roma diyarında "Kuman-Kıpçak" kökenli Türkler yaşıyordu.
1071'den önce dağınık yaşam daha sonra müslüman Türklerin gelmesiyle devlet kurma aşamasına gelmişsiz.
İlk gelen Türklerin müslümanlığıda tartışma konusu aslında islamiyet içinde tengrizm inanışını yaşıyorlar bu halen daha öyle..
-
günümüzde de bu öyle zengin olanların etnik kökenine bakın Türk olmadıklarını göreceksiniz amaçları bizi köle yapmak!
biz günümüzde konar göçer atalarımız gibi dinamik bir yapıya sahip değiliz öyle olsaydı çoktan celali isyanları çıkmıştı..
-
Osmanlı bir devletti sonuçta, güçlü zamanları da oldu ancak sistemi iç müdahaleler bozuldu, onlardan bir tanesi de ümmetçilikti. Koca osmanlı çömüş, burada geçmişe özlemin bir manası yok. Akıl yolu ilim ve bilim yoludur. Dünya yapay zeka ile uğraşıyor, biz bir takım gruplar tarafından modern kölelik ile sınanıyoruz.
-
Osmanlı sistemi, yani ümmetçilik sürekli denenmiş ve başarısızlığı kanıtlanmış bir sistemdir. Normalde sürekli aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemek aptallıktır ama bu ümmet modeli dinde var olduğu için müslümanlar sistemin kendisinde kusur aramak yerine sorunu hep kendilerinde görürler. Bu yüzden bıkmadan usanmadan gerçek şeriat bu değil, gerçek ümmetçilik bu değil deyip başarızlığı tekrarlayıp dururlar.
-
Millet sistemi Balkan savaşlarında çöktü, en son Arnavutluk da elden çıkınca Türkçülük anlayışı gelişti. Tarihten ders çıkarmak bizim neyimize, millet geçmişteki hatalara bakıp yeni çözümler/anlayışlar üretiyor ama biz nasıl daha büyük hata yaparız diye düşünüyoruz.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Peki Amerikan toplumunun 1000 sene yaşayacağına dair inancın var mı? Trump beyaz ırkı önemserken diğer sağ partiler İngiliz hegemonyasını sol partilerde ise İrlanda kökenli yöneticiler siyahi ve ispanik kökenlilerle ittifak yapmış görünüyor. Bu denge nereye kadar devam edebilir ki?. Amerika'nın zenginliği bitince İspanyollar , beyazlar ve İngiliz yanlıları ayrı hareket edeceği muhakkak
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
İslam dini Almanların İngilizlerin Hristiyanlığı kendilerine göre yorumlamasına benzer şekilde yeni bir mezheple millet sistemi olsa bu durumda mümkün olabilir ama Osmanli dine çok fazla yorum katamamıstır bu yüzden Araplaşmadan fazla kurtulamamıştır (sadece padişahlar kendi iktidarını korumak için dine ek yapmışlardır) İngilizler ve Almanlar Hristiyanlığı kendilerine uygun hale getirdiği için tüm dünya ingilizce Almanca öğrenmeye çalışıyor oysa Osmanlı zamanında Türkce öğrenmeye çalışan dünya halkları yoktu muhtemelen. Kur'an Araplarin dini anlaması için yerel örneklerle anlatılmıştır ama biz yerel örnekleri din olarak telakki etmişiz
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
babasının torpiliyle sahte diploma alan ve şu an rüşvet ile yolsuzluk suçlarından ceza evinde olan bir şahsı profil fotoğrafı yapan bu arkadaşa laf anlatmak bayağı bir zor olabilir.
ancak kardeş sana basit bir iki örnek vereceğim.
balkanlardan arap coğrafasına kadar büyük bir bölgeyi yüzlerce yıl yöneten osmanlı hanedanlığı ankara'dan diyarbakır'ı yönetemeyen cumhuriyet siyasetçilerine sadece gülerdi.
osmanlı imp zamanında vali atadığın, paşa gönderdiğin, himayen altındaki o arap ülkelerine şimdi ucuz işçi gönderiyorsun. çoğu son 100 yılda bizden daha iyi duruma geldi.
osmanlı-cumhuriyet karşılaştırmasında başka herhangi bir örneğe ya da uzun paragraflara gerek bile yoktur.
-
hocam 600 yıllık bir devleti "işte bu yüzden çöktü" demek mümkün değil.
1.Dünya savaşıdan 4 imparatorluk yıkıldı ve bu imparatorluklardan ulus devletleri çıktı.bir tanesi de büyük Rus İmparatorluğu yıkıldı mesela...
1.Dünya Savaşının temel nedeni, imparatorlukları yıkıp yerlerine devletler çıkartmaktır desem yalan olmayacak.
çünkü imparatorluklar hantal kalmaya başladı. Bugün olsa, bu hantallık olmazdı internet ve pc teknolojileri sayesinde.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi fıraktı -- 19 Temmuz 2025; 15:53:29 > -
1. Dünya Savaşının çıkmasının 2 nedeni vardır.
1 - Almanya'nın birleşmesi ile 1648 yılından beri düşe kalka devam eden Avrupa güç dengesinin bozulması. Almanya'nın başında Bismark gibi çok kaliteli bir devlet adamının olması süreci ertelemiştir.
2 - Bazı yerlerde 0. Dünya Savaşı olarak anılan Balkan savaşları sonucu Osmanlı'nın bölgeden çekilmesi yıllardır burada emelleri olan Rusya ve Slav milliyetçiliğinden korkan Avusturya' yı iyice birbirine düşürerek savaşı kaçınılmaz kılmıştır. Osmanlı'nın Balkanlarda ki varlığı da Avrupa barışı ve güç dengeleri açısından önemliydi.
Almanya'nın birleşmesi ve Osmanlı'nın bir güç olarak Balkanlardan çekilmesi 1. Dünya Savaşının kaçınılmaz olmasına neden olmuştur.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Bu üyeler normalde sabah akşam Amerikaya sallayan üyeler, lafta hepsi düşman amerikaya, ama işlerine gelince amerika sistemini böyle övüyorlar
Ne oldu da birkaç ay öncesine kadar çok milliyetçi takılıp da bir gecede amerikan sistemine özenmeye başladılar
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı > -
Sevrde 100 yil geciken projeyi iktidar sayesinde yeniden hayata gecirmeye calisiyorlar. Ama acik, Turkiye Birlesik Devletleri adinda buyuyoruz nidalariyla bir devlet kurmak. Icinde cizilen harita ve ozerk bolgeler daha sonra 3 e bolunecek. Zamaninda basaramadilar, bugunse Kubilayi sehit edenlerin torunlari dedelerinin yapamadigini tamamlamaya calisiyor ABD ve Israil icin. Hikayenin devaminda Kürtler bagimsizligini ilan edince bir catisma yasanir, bize destek vermek adina Israil yardima kosar ve bagimsizlik ilan etmek isteyen Kurd bolgesini isgal eder. Daha sonrasinda Filistinlilerin yasadiklarini yasarlar.
Bunlari gormek icin kahin olmaya gerek yok. Neden millete ihanet ediliyor?
< Bu ileti iOS uygulamasından atıldı >
osmanlıda türklerin yaptığı tekşey askerliktir. ticaret ve sanayi (her nekadar varsa) levanten, rum ve ermenilerin kontrolündedir. bu coğrafyayı yabancılar için ayrıcalıklı hale getirmeye çalışıyorlar. |
Osmanlı'nın Millet nosyonu çok sonradan, ta 19.asırda Avrupa'ya bakarak reformlara yeltenen Osmanlılar tarafından eski Osmanlı uygulamalarına bakılarak uydurulmuş olup milliyetçiliğin yükselişiyle ters düşen bir düzen çünkü milletten ziyade dini ve mezhepsel kimliği baz alıyor ve esasında dini cemaatlerin otonom idaresine - kendi kendilerini kendi şeriatlarına göre özerk yönetmelerine - karşılık düşüyor. Millet düzeni günümüzle bağdaşan bir kavram değil. Üniform seküler hukuka da, etnisite temelli milliyetçiliğe de tamamen ters. Osmanlı'nın Millet düzeninden bahseden Amerikalıları ciddiye almayın. Yarı cahil adamlar onlar ve yarı cahillikleriyle bir şey bilmeden gerçekten cahil cahil konuşuyorlar. Önce onlar Trump'ın Cehalet Rejimi'nden kurtulsunlar ve ülkelerindeki avamının cahilliğini çözmenin yollarını arasınlar yoksa eyaletler bu gidişle sonunda birer birer bağımsızlığını ilan edebilir. ABD bu kafayla sonunda bir Osmanlı veya Sovyetler Birliği olacak zaten.
Bu arada sistem kelimesi gereğinden fazla bir sistematik düzen nüansı veriyor, Osmanlı'daki Millet tertibi böyle değildi. Sonradan icat edilen şemsiye Millet terimi yalnızca Osmanlı'daki dini kimlik/mensupluk temelinde imparatorluk bünyesindeki toplulukların arasındaki hiyerarşiye, bunların birbirlerinden - pek de kusursuz veya sorunlardan azade olmayan biçimde - ayrıştırılmasına ve otonomisine gönderme yapıyor. Varoluş sebebi de gayet pratikti. Aksi takdirde imparatorluk istikrarlı kalamazdı; Osmanoğullarının mülkü bir imparatorluk - çok dinli ve çok milletli bir emperyal devlet - olarak kalamazdı. Buna karşılık Türkiye ne dini bir devlet, ne de hanedan mülkü çok oynak parçalı bir imparatorluk. Üniter ve seküler üniform bir ulus devlet. Tek bir hukuka ve tek bir hukuk sistemine dayanıyor. Demokratik olmayan yollarla seçilmiş dini liderler tarafından yönetilmiyor. Bulgar, Romen, Grek/Rum gibi alakasız etnisiteden ve birbiriyle anlaşamayan insanları "Rum" gibi başlıklar altında dinine/mezhebine göre kategorize etmiyor. Vatandaşı olan herkesi etnisitesinden veya dininden bağımsız Türk - Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı - olarak biliyor. Bazı haklar ve sorumluluklar yükleyip ilke bazında aynı adaleti ve seçimle iş başına gelen aynı merkezi ve yerel yönetimi uyguluyor. Hiyerarşik, ayrıştırıcı, bölücü, gayri demokratik, son derece keyfi Millet düzeni bir ortaçağ imparatorluk geleneği olup uzaktan yakından bu çağdaş sistemimizle bağdaşmıyor. |
16. yüzyıl da değiliz artık o zamanlar daha çok dini cemaatleri veya yerel bağlılıkları ifade eden bir kavram olan "millet" ile bugün anladığımız ya da Fransız ihtilali sonrası anlaşıldığı şekilde olan "millet" çok farklı. Bize Osmanlı güzellemesi yapan emperyal projecilere içimizden ağzı sulananlar var. 1800'ler de sorunlara ve değişimlere 1500'ler de ki gibi yaklaşan ve eylem alanların zihniyeti yüzünden 1920 de ülke aha bu hale geldi unutmayın. ![]() |
Osmanlı millet sistemini anlamak için önce orta çağ dönemini kabaca bilmek gerekiyor.Zira bu sistem Orta Çağ koşullarda uygulanan ve başarılı olan bir sistemdi.Orta Çağ ise tüm Dünya'da Dinlerin egemen olduğu bir çağdır.Avrupada da milletler katolik ve ortodoks olarak bölünmüştü.Osmanlıların yükselişiyle beraber Ortodoks Dünyasının büyük bir kısmı (Rusya hariç) Osmanlı egemenliği altına girince Avrupa'da sadece Katolikler kaldı.Fakat bu durum 1500'lerde Rönesans ve Reform hareketleri ile değişti ve protestanlık gibi yeni bir mezhep Avrupa'da yayılmaya başladı.Protestanlarda bir süre sonra içlerinde çeşitli mezheplere ayrıldı ve ortaya Lutheranizm,Kalvinizm,Anglikanizm gibi 'protestan' mezhepler Avrupa'da geniş halk kitlelerine hitap eder oldu.Bunun sonucunda Avrupa'da mezhep savaşları yaşandı.Mesela otuz yıl savaşları Katolikler ve Protestan mezhebini benimseyenler arasında yaşanan bir savaştır.Bu savaşa Prusya prenslikleri (kabaca bugünkü Almanya),Avusturya,İspanya,İngiltere,İsveç,Hollanda,Danimarka,Norveç gibi bugünkü Avrupa'nın merkezinde yer alan devletler birbirleriyle kıyasıyla mücadele etti.Savaşın sonunda ise 'katolik' Kutsal Roma Germen İmparatorluğu dağıldı ve Protestan mezhebi hrıstiyanlıkta kabul edilen bir mezhep haline geldi. Rönesans ve Reform hareketleri ardından ortaya çıkan yeni mezhepler ve bu yeni mezheplerin getirdiği savaşlar neticesinde Avrupa'da kilise egemenliği büyük darbe aldı.Uluslar benimsedikleri mezheplere göre birbirinden ayrılmaya başladı.Mesela protestanlık Almanya'da egemen olan hrıstiyan bir mezhep haline geldi.Aynı şekilde Fransada yine protestan olan fakat Fransızlar tarafından kurulan Kalvinizm mezhebi egemen oldu.İngiltere'de de Kral VIII.Henry tarafından Roma katolik kilisesine karşı kurulan 'protestan' nitelikteki Anglikanizm mezhebi baskın hale geldi.Böylece Avrupa'da yeni dini görüşler ve mezhepler çerçevesinde 'millileşme' süreci başladı.1789'da yaşanılan Fransız ihtilaliyle bu milletleşme süreci hrıstiyanlığında önüne geçerek ulusları tanımlayan yegane unsur oldu.Evet,Avrupalılar hala daha hrıstiyanlardı fakat kendi mezhepleri ile kendi milli benliklerini birleştirmeyede başlamışlardı. Osmanlı ise tüm bu yaşanılanlardan uzak durdu ve Avrupa'nın birbirini yemesini keyifle izledi.Zira Avrupa'da yaşanılan dini tartışmalar ve katolik kilisesinin otoritesinin zayıflaması Osmanlının lehine olan gelişmeler yarattı.Mesela Kanuni'nin Avrupa'da protestanlığın kurucusu olarak kabul edilen Lutheri Roma Katolik kilisesine karşı desteklediği bilinen bir durumdur.Fakat kilisenin zayıflamasının uluslarda milli bir şuur uyandırabileceği gerçeği görmezden gelindi.Zaten Osmanlıların tebaası olan hrıstiyanlar 'ortodoks' olduğu için katolik Dünyasında yaşanılan bu tartışmaların ortodoks tebaaya etki edebileceği düşünülmedi.Ayrıca Osmanlı 'müslüman' bir imparatorluktu.Dolayısıyla Avrupadaki yaşanılan hrıstiyan temelli mezhep çatışmaları ve sonuçları ile neredeyse hiç ilgilenilmedi. Fakat milli bilincin uyanması bir domino taşı etkisi yaratarak önce Katolikleri ardından Balkanlardaki ortodoks hrıstiyanları hareketlendirmeye başladı.Ortodoks olan Çarlık Rusyasıda özellikle 'Napolyon' savaşlarıyla beraber ister istemez ulusçulukla tanışmış ve işgalcilere karşı Slav milliyetçiliğini körüklemişti.Bu slav milliyetçiliğinin en çok harlandığı bölge ise Osmanlı egemenliğinde Balkanlar oldu.Burada müslüman Türklerden sonra hakim olan din ortodoksluktu ve ortodoks olanların geneli 'Slav' kökenliydi.Balkanlardaki bu ortodosk tebaa ister istemez Avrupadaki dindaşlarının yaşadığı rönesans ve reform hareketlerini yakından takip ediyor ve her ne kadar kendileri ortodoks olsalarda onlarda kendi içlerinde kendi kiliselerini kuruyorlardı.Mesela ortodoks olan Sırpların kendi ortodoks kiliseleri vardı ve Sırplar kendi Sırp ortodoks kilisesi dururken Yunan veya Bulgar Ortodoks kiliselerine itibar etmezdi.Aynı şekilde Yunan ve Bulgarlarda kendi ortodoks kiliselerine bağlıydılar.Tüm bunlar Osmanlı millet sisteminin adım adım çökmeye başladığını gösteriyordu. 1789 Fransız ihtilali dönemine gelindiğinde ise Osmanlılar bu ihtilali kendi çıkarlarına yarayacağını umma hatasına düştüler.O dönemki Osmanlı kayıtlarında Osmanlı devlet adamlarının yaşanılan ihtilalden gayet keyifli oldukları görülür.Evet,Fransa o dönem Osmanlı ile müttefikti fakat Fransız ihtilali dost Fransayı yıksada yaydığı fikirler özellikle milliyetçilik akımı önce Avrupa'daki krallıkları ve imparatorlukları tehdit etmeye başlamıştı.Fakat Avrupadaki krallıklar ve imparatorluklar mezhep savaşları döneminde inançlarınım millileştirdikleri ve kendi kiliselerini kurdukları için Fransız ihtilali bu krallıkları ve imparatorlukları ilk başta 'monarşi' açısından zor durumda bıraktı.Zira Fransız ihtilali sadece milliyetçiliği değil aynı zamanda halk egemenliği fikrinide (cumhuriyet) yaymaya başlamıştı.Bu nedenle Avusturya İmparatorluğunun başbakanı/dışişleri bakanı olan Metternich 1815 Viyana Kongresinde Avrupadaki düzenin Fransız ihtilaline karşı savunulması gerektiğini kongreye katılanlara kabul ettirdi.Bu kongreye Napolyonunda saldırdığı Osmanlı'da vardı.Metternich sistemi olarak bilinen bu sisteme göre Viyana kongresine katılan devletler birbirlerindeki milliyetçi akımlara ve Cumhuriyet yanlılarına karşı mücadele edecekler ve bunları desteklemeyeceklerdi.Fakat iş Osmanlıya gelince başta Metternich ve diğer Avrupalı devletler Osmanlıdaki çok uluslu yapıları kışkırtmaya devam ettiler ve kendilerinin imza attıkları bu sisteme ihanet ettiler.Bunun sonucunda ilk önce Yunanlılara 1829'da bağımsızlık verdirdiler.Aynı anlaşmayla Sırplarada Özerklik verdirdiler.Böylece Osmanlının 'millet sistemi' gerçek anlamda ilk darbesini almış oldu. Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı ise Fransız ihtilalinin vermiş olduğu etkiden daha çok Osmanlı sarayının kendisine vermiş olduğu sözleri tutmaması üzerine gerçekleşti.Mısır milliyetçiliği bunun üzerine gelişmeye başladı.Yanılmıyorsam Osmanlı sarayı yani II.Mahmut Kavalalıdan Yunan isyanını bastırmasını istemiş ve bunu başarması durumunda kendisine Mora yarımadasının valiliği sözünü vermişti.Fakat Yunanlılar bağımsız olunca Mora valiliği mümkün olmadı.Bunun üzerine Kavalalı Suriye ve Girit valiliğini istedi fakat II.Mahmut bunu kabul etmeyince Kavalalı isyan bayrağını çekti.II.Mahmut bu dönemde yeniçeri ocağını kaldırdığı için Osmanlının düzenli bir ordusu henüz tam anlamıyla kurulabilmiş değildi.Ayrıca Morada Osmanlı ağır darbe almış ve donanması Navarinde yakılmıştı.Bu nedenle Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa Suriye'de Osmanlı kuvvetlerini yendi ve Suriye'ye egemen oldu.Kavalalı Mehmet Ali Paşa bununla yetinmeyerek oğlunun Anadolu içlerine ilerlemesine izin verdi ve İbrahim Paşa yönetimindeki Mısır ordusu Konya'ya kadar ilerlerdi ve burada Osmanlı ordusunu bir kere daha yendi.Bundan sonra Mısır ordusunun önü İstanbul'a kadar açıldı.İbrahim Paşa en son İstanbul'a çok yakın olan Kütahya'ya kadar geldi ve buraya kadarki tüm Anadolu'yu babası adına Mısır için ilhak ettiğini ilan etti.Böylece Osmanlılarda ilk defa hanedanın değişmesi ihtimali gündeme geldi.İbrahim Paşa Kütahya durmasa ve İstanbul'a girse Osmanlı hanedanı yönetimden uzaklaştırılacak ve yerine Kavalalı ailesi yeni 'hanedan' olabilecekti. Bundan dolayı II.Mahmut apar topar Çarlık Rusyası ile 'Hünkar İskelesi Anlaşması' imzalayarak Rus ordusunu resmen İstanbul'a davet etti.Rusların İstanbul'a geleceğini gören başta İngiltere ve Fransa hemen araya girerek Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya baskı uyguladılar ve eğer Anadoludan çekilmez ve İstanbul'da bir hanedan değişimine yeltenirse buna çok sert karşılık vereceklerini bildirdiler.Bunun üzerine Kavalalı Mısır,Girit ve Suriye valiliklerini üzerine almak ve oğlunada Cidde ve Adana vilayetlerinin valiliklerinin verilmesi şartıyla 'Kütahya Anlaşmasını' imzalayarak Anadoludan çekildi.Böylece Araplar arasında Osmanlıdan bağımsız bir milli devlet fikri oluşmaya başladı.İlerleyen zamanda Kavalalı Mehmet Paşa valiliğini 'hidivliğe' dönüştürdü. 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanları ile Osmanlılar ilk defa millet sisteminin artık imparatorluğu bir arada tutamayacağını ve dini ayrışmaların İmparatorluğu yıkılışa götürdüğünü görmeye başladılar.Böylece ortaya 'Osmanlıcılık' fikri atıldı.Osmanlıcığa göre Osmanlı imparatorluğundaki tüm dinler ve millet 'Osmanlılık' üst kimliği altında birleştiriliyordu.Yani Ermeniler,Rumlar,Sırplar,Bulgarlar,Rumlar,Arnavutlar, Karadağlılar,Romanyalılar,Araplar ve Türkler 'Osmanlı' olarak kabul ediliyordu.Gerek Tanzimat gerek Islahat Fermanlarıyla beraber bu Osmanlılık fikri temellendirilmeye çalışılmıştı.Mesela Osmanlı millet sisteminde hem askeriyede hem de devlet memurluklarında 'müslüman olma' şartı aranırken Osmanlıcılık fikriyle beraber bu ayrım kalktı.Hrıstiyanlarında asker ve memur olabilmelerine izin verildi.Şeriata göre Hristiyanlardan alınan 'Cizye' vergisi Islahat Fermanı ile kaldırıldı. Fakat bu reformlar hrıstiyan tebaa arasında ters tepti.Zira hrıstiyanlar artık Osmanlı yönetimine katılmak yerine kendi milli devletlerini kurmak istiyorlardı.Dahası Osmanlı müslümanları ile aynı vatandaşlık haklarına sahip olmayıda çıkarlarına aykırı gördüler zira büyük devletlerin koruması altında mevcut müslüman Osmanlılardan daha fazla haklara sahiplerdi.Yani Osmanlı vatandaşı olmak bu unsurlar için bir kazanç değil aksine yüktü.Özellikle ıslahatlarla beraber müslüman olmayanlarada 'zorunlu askerlik' sisteminin getirilmiş olması hrıstiyanlar arasında büyük tepkiye yol açmış ve Avrupalı devletlerde Osmanlıdaki hrıstiyan azınlıkların müslüman Osmanlılar gibi askere alınmaması gerektiği yönünde baskı yapmaya başlamışlardı.Nitekim bu ve benzeri baskılar ve çıkarlar neticesinde Osmanlıcılık akımı Türkler hariç kimse tarafından benimsenmedi ve kabul görmedi. 1914’ten itibaren Osmanlılarda egemen olan görüşler ‘Turancılık’ ve ‘Ümmetçilik’ oldu.Yani imparatorlukta hrıstiyan azınlıkların nüfusu azaldıkça devlet yönünü Türkistan ve Arap Coğrafyasına çevirdi.Fakat I.Dünya Savaşında ‘ümmetçilik’ politikasınında bir etkisi olmadığı anlaşıldı.1914’te cihat ilan edildiği halde İtilaf devletlerinin müslüman sömürgelerinde İtilaf devletlerine karşı ayaklanmalar yaşanmadığı gibi Arap coğrafyasında İtilaflarla ittifaklık kuran müslüman Arap aşiretleride oldu.Bunlardan en bilineni Şerif Hüseyin ve onun etrafında toplananların yaptığı büyük Arap isyanıdır.Yine I.Dünya Savaşında hem İngilizler hem de Fransızlar müslüman sömürgelerden topladıkları askerleri Türklere karşıda kullandılar ve müslüman sömürge askerleri arasında cihat emrine uyupta Osmanlılara katılanlar neredeyse hiç olmadı.Böylece 'Ümmet' fikrininde bir alıcısı olmadığı anlaşıldı.
I.Dünya Savaşının yenilgiyle sonuçlanmasıyla beraber elimizde sadece Anadolu kaldı.Bu toprak parçasının nüfusuda baskın olarak Türklerden oluşuyordu.1915 Ermeni Tehciri ile Ermenilerin Anadoludan çıkartılmalarıyla beraber Doğu Anadolu büyük oranda Türkleşmişti.1923 Lozan Anlaşmasıyla hem Batı Anadolu hem de Karadenizdeki Rumların Yunanistana gönderilmesi ve Yunanistandaki Türklerinde Anadoluya getirilmesiyle beraber Anadoluda ilk defa Türkler tam anlamıyla baskın bir nüfus haline geldi.Doğal olarak bu devletin üniter ve milli olmaktan başka bir alternatifi kalmadı.Atatürk'ün 'Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti' diyerek durumu netleştirdi.Zira Anadoluda kurulan yeni devletin nüfusunun ekseriyeti Türklerden oluşuyorken azınlık etnik grupların kurucu olarak yer alması anlamsızdı. Üstelik 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde vatandaşların etnik kökenini ya da dini inancını yargılamamıştır.Özellikle müslüman inancına bağlı vatandaşların devlet ve askeriyede yer alması hususunda etnik ayrım yapmamıştı.Bir tek Ermeni ve Rumların devlet yönetiminde ve askeriyesinde yükselmelerinin önünü çeşitli yollarla engellemiştir.Mesela 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde Ermeni ve Rum kökenli Vali,Kaymakam,General vs görülmemiştir.Görüldüyse bile bu çok nadir olmuştur.Kaldı ki bu da tuhaf bir durum değildir.Bugün hem Yunanistan hem de Ermenistanda Türklerin ve müslümanların devlet yönetiminde ve askeriyesinde yükselmelerine izin verilmez.Özellikle Ermenistanda Türk ve müslüman nüfus neredeyse yoktur.
Bugün ise 2011’den beri sistematik olarak hem Türk nüfusu Anadoluda azaltılıyor hem de ülkeye milyonlarca yabancının alınmasına göz yumuluyor.Yani 1923’te Türk ve müslüman baskın nüfuslu olarak kurulan Türkiye’nin demografik yapısı Türklerin aleyhine olacak şekilde dönüştürülüyor.Bununla yetinilmiyor bir de PKK ile görüşülerek ona meşrululuk sağlanıyor ve PKK’lı olmayan Kürtleri bile ‘zan’ altına bırakılıyor.Durum bu olunca ABD Büyükelçisinin Türkiye’ye ‘millet sistemini’ önermesi normal zira onların nazarında artık Türkiye yani bu Anadolu toprakları birbirinden farklı milletlerin,dinlerin ve mezheplerin barındığı bir yer haline dönüştürüldü.Kısacası Lübnanlaştırıldı.Yugoslavya’ya dönüştürüldü.Durum bu olunca mevcut düzene uygun ‘eyalet’ ve ‘özerk’ sistemlerini destekleyecek bir yeni anayasa yapılmasını istemeleri kendi çıkarlarına olan bir durum. Fakat Türkiyenin çıkarına değil... |
Aslında ABD kurulduktan 85 yıl sonra 1861-1865 yılları arasında yaşanılan iç savaşta ilk defa yıkılma ve bölünme tehlikesi yaşamıştı.Bu iç savaştan sonra ABD bugün bizlere anlatıldığı şekilde her milletin istediği gibi yaşayabildiği bir ülke olmaktan çıktı.Zaten iç savaşın yaşanma nedeni buydu. Bu konuyu biraz daha anlayışlı kılabilmek için ABD iç savaşına kısaca göz atmak yerinde olur.Kabaca özetlemek gerekirse ABD başkanı Abraham Lincoln ABD'de köleliği yasaklaması üzerine bu iç savaş meydana geldi.Zira köleliğin yasaklanması sadece insani anlamda pozitif bir gelişme değil aynı zamanda Güney eyaletlerinin ekonomisine tamamen el koymak anlamına geliyordu.1860'lı yıllara gelindiğinde ABD'nin Kuzey eyaletleri daha sanayileşmiş durumdayken Güney eyaletleri daha çok tarıma dayalı bir ekonomiye sahiplerdi ve bu ekonomide iş gücü 'köleler' üzerinden sağlanıyordu.Abraham Lincolnün köleliği yasaklamasıyla beraber Güney eyaletleri bir anda iş gücünden yoksun kaldı.Üstüne Abraham Lincoln Güney eyaletlerinden eski kölelerine kendi arazilerinden toprak vererek geçimliklerinide sağlamalarını istedi.Yani biranda Güney eyaletindeki insanlar arazilerinide köleleriyle paylaşmak durumunda kaldı.Böylece Kuzey eyaletleri ekonomik açıdan tam anlamıyla Güney eyaletlerinin üzerine çıktı ve Güney eyaletleri Kuzey eyaletlerinin 'pazarı' konumuna geldi. Bu durumu kabul etmeyen Güney eyaletleri ABD anayasasının kendilerine tanıdığı hak çerçevesinde 'birleşik' devletlerden ayrıldıklarını ve kendi aralarında 'Amerika Konfedere Devletleri' ni kurduklarını ilan ettiler.Bu sistemde Güney eyaletleri sadece dış düşmana karşı ortak hareket etme kararı alıyor ancak içerde sınırsız yetkiyle 'bağımsız' oluyorlardı.Yani ABD'den daha fazla özgür ve bağımsız bir sistem kurmuşlardı.Ancak ABD Güney eyaletlerinin kendisinden ayrılmasını kabul etmedi ve bunu bir isyan hareketi olarak gördü.Böylece Kuzey-Güney savaşı başlamış oldu. Bu savaşta Kuzey ordusu (ABD) Güney ordusuna (AKD) göre daha iyi teçhizatlara ve sayıca üstünlüğe sahipti.Ayrıca ekonomik güçte tamamen Kuzey eyaletlerinin elindeydi.Ancak şaşırtıcı şekilde iç savaş boyunca Güney ordusu Kuzey ordusuna göre daha başarılı oldu.Hatta Güney ordusunun başkomutanı olan General Robert Lee Washington'a kadar yaklaştı.Kuzey ordusu ise birçok cephede hem teçhizat hem de sayıca üstün olduğu halde Güney ordusuna karşı sürekli olarak yenildi. Bunun olmasının nedeni Güney eyaletlerinin kurmuş olduğu Konfederasyon ordusunda görev yapan Güneyli subayların hem Meksika-ABD sınır çatışmalarında hem de Meksika savaşında ciddi anlamda savaş tecrübesi kazanmış olmalarıydı.Güneyli subaylar 'saha' ve 'savaş' subaylarıyken Kuzeyli subaylar 'salon' ve 'akademi' subaylarıydılar.Ayrıca Güney ordusuna alınan askerler 'kovboy' kültüründen gelen (Teksas,Alabama vs) ve çatışmalara aşina olan,kasabalarda yaşayan erkeklerdi.Kuzey ordusuna alınan askerler ise daha çok okumuş,sanayilerde çalışan işçi sınıfına ait,şehirli erkeklerdi. Dolayısıyla hem subay hem de asker farklılıkları savaş meydanında kendisini göstermiş ve Güney ordusu kendisinden daha üstün olan Kuzey ordusunu defalarca bozguna uğratmıştır. Fakat bu seferde Konfederasyonun askeri başarılarına rağmen neden Birleşik devletlere karşı üstün gelemediği ve tüm ABD'yi Konfederasyon yapamadığı sorusu akla gelebilir.Bunun nedeni ABD'nin büyük bir ekonomik güce,insan gücüne ve güçlü bir donanmaya sahip olmasından kaynaklanıyordu.Güney ordusu Kuzey ordusunu yendikten sonra Kuzeyi istila edemedi zira Güney ordusuna hem ikmal hem de takviye birlik gönderilemiyordu.General Robert Lee birçok defa ordusunu Kuzey ordusundan yağmaladığı askeri teçhizatlarla takviye edebiliyordu.Ancak savaşta kaybedilen Güneyli askerlerin yerine yeni askerler getirilemiyordu.Zira Güney eyaletleri Kuzey eyaletleri kadar büyük bir nüfusa sahip değildi.Ayrıca Güney eyaletlerinde kölelerde bulunuyordu ve kölelerin isyan etme ihtimaline karşı Güney'de askeri birliklerin bir kısmının durması şarttı.Tüm bu nedenlerden ötürü Konfederasyon orduları Kuzey ordularını defalarca yendiği halde Kuzeyi tamamen istila edemediler.Zira Kuzey orduları yenilsede kısa sürede yeniden büyük çapta Kuzey orduları teşkil edilebiliyordu. Ayrıca ABD donanması savaşın başından itibaren Güney limanlarını abluka altına aldı.Böylece Güney eyaletlerine dışardan hiçbir ticari ürün sokulamaz oldu.Tamamen tarım sanayisine bağlı Güney eyaletleri savaş boyunca sanayi ürünlerinden ve daha birçok üründen mahrum kaldı.Kısacası ticari hayat tamamen durdu.Böylece Güneyin ekonomisi yavaş yavaş çöktü. En sonunda 1865 yılının Nisan aylarında ABD kuvvetleri büyük bir saldırı başlattı.General Robert Lee bu saldırıya karşı koymaya çalışsada hem ordusu teçhizat konusunda yetersizdi hem de eksilen birliklerini takviye edemiyordu.En nihayetinde gelecekte ABD'nin 18.başkanı olacak olan General Grant tarafından kuşatıldı.Bu kuşatmayı yarmaya çalışsada başarılı olamadı ve en nihayetinde Appormattoxta tüm kuvvetleriyle ABD'ye teslim oldu.General Robert Lee'nin teslim olmasıyla beraber birkaç hafta içerisinde Konfederasyon tamamen dağıldı ve ABD yeniden Washington merkez olmak üzere birleşti. Bu savaştan sonra ABD yönetimi eyaletler üzerindeki denetimini iyice sıkılaştırdı.Mesela Federal mahkemeler,Merkez bankası ve FBI gibi devlet kurumları bu iç savaştan sonra kuruldu.Her eyaletin merkezi hükümete belli oranda 'vergi' ödemesi zorunlu hale getirildi.Eyaletlerde çıkartılan yasaların merkezden çıkartılan yasalarla büyük ölçüde benzer olması gibi hususlara dikkat edilir oldu.Yani ABD bu iç savaştan sonra tam olmasada merkezi bir hükümet ile yönetilen bir ülke haline dönüştü.Bu yüzden Trump seçim dönemlerinde eyaletlere daha fazla vergi ve yasa bağımsızlığı gibi sözler veriyordu.Trump'a en çok desteğinde Güney eyaletlerinden çıkıyor olmasıda bu nedenle tesadüf değil.Yani ABD bizlere anlatıldığı gibi tam anlamıyla eyaletlerin özgür olduğu ve insanların kaynaştığı bir ülke değil. Zaten ABD'de iç savaştan sonra iç gerilimler hiç azalmadı.Özellikle 20.yüzyıl boyunca 'siyahiler' kendi haklarını alabilmek için beyaz Amerikalılara karşı sürekli mücadele etti.1950-1990 yılları arasında ama özellikle 1960-1980 arası dönem ABD'de iç kaosun ve çatışmaların egemen oldu yıllar oldu.Bu dönemde siyasi suikastler (Kennedy,Malcolm X,King Martin Luther) damga vurdu ve şiddetli sokak eylemleri,üniversite işgalleri,öğrenci ayaklanmaları meydana geldi. Ayrıca Hollywood filimlerinde günümüzde de devam eden sürekli bir 'Amerikanlık' ve 'Amerikan vatanseverliği' temalı göndermeler olur.II.Dünya Savaşı filmleri ve dizileri üzerinden hatta 'süper kahraman' filimlerinde bile ABD gençlerine 'vatanseverlik' ve 'Amerikanlık' mesajları verilir.Sürekli olarak ABD bayrağı gözlere sokulur.Askerlik yüceltilir ve gençlerin orduya katılmaları yönünde propaganda yapılır.Tüm bunların nedeni ABD'de yaşayan birbirinden farklı etnik kökenleri ve inançları 'Amerikan' üst kimliği altında kaynaştırma çabasıdır. Son olarak Amerikadaki okullarda bizde de bir dönem var olan 'andımız' a benzer bir yemin metni çocuklara okutulur.Okutulan 'bağımlılık yeminin' de geçen ifadeler şu şekildedir;
![]() Students at Brody Middle School say the Pledge of Allegiance. https://www.youtube.com/watch?v=xcwg7cnhW4E&ab_channel=DMPS-TV
Fakat bugün ABD ekonomik ve askeri açıdan zayıflasa ABD'de ki eyaletlerin kaçı birleşik devletler bünyesinde kalır orası bilinmez... |
Benzer içerikler
- sözcü tv digiturk'te neden yok
- badelemek nedir
- elektrikli traktör ne oldu
- fulbright bursu alan türkler
- en yüksek döviz nerede bozdurulur
- youtube premium fiyat
- vodafone flex
- engelli araç 10 yıl
- istanbul zemin haritası
- peugeot engelli araç fiyatları 2025
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X