Şimdi Ara

Evrim Hakkında Sorular ve Tartışmalar (6. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
652
Cevap
13
Favori
31.753
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Thomas Henry Huxley

    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day

    quote:

    Orijinalden alıntı: Thomas Henry Huxley

    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day

    quote:

    Orijinalden alıntı: Thomas Henry Huxley

    Şu rezil "A Scientific Dissent From Darwinism" listesi de evrimle alakalı tartışmalarda verilmezse olmaz. İşin arka planını araştırırsanız bu listeyi hazırlayan kimselerin nasıl rezil olduklarını kolaylıkla görebilirsiniz.

    Tartışmalar da neden hala evrimsel biyoloji konusunda hiçbir yetkinliği bulunmayan, şu anki akademik kriterlere göre doçent bile olamayacak Turan Güven isimli bir şahıs üzerinden devam ediyor anlayabilmiş değilim.

    Kendisinin kafa yapısı için şu röportajı incelenebilir:http://www.yusufiye.net/modules.php?name=News&file=article&sid=146

    Turan Güven biyoloji profesörü. Adam en üst ünvana sahip. Senin ünvanın ne de bu profesörü eleştiriyorsun? Sen de mi profesörsün? Turan Güven'in programlarda nasıl Ergi hocayı zorladığını görmedin mi? İzlemeden neden konuşuyorsun?

    Argumentum ad verecundiam safsatasından bir türlü kurtulamıyoruz. Profesör olması birşey kanıtlamıyor. Türkiye'de elinizi rastgele sallasanız illa ki bir profesöre çarparsınız. Çoğu da vasıfsız ve boş insanlardır. Ülkemizde doğru düzgün bir akademik ortam bulunmadığından dolayı yükselmek de o kadar zor değildir. Söz konusu kişi de aynen böyle bir isim. Dediğim gibi evrimsel biyoloji alanında hiçbir yetkinliğe sahip değil ve günümüz için değil profesörlük, doçentlik için bile gerekli şartları sağlayamıyor. Evrim konusunda ha bu kimsenin dediklerini dikkate almışsınız, ha Harun Yahya'nın paralı "bilim insanlarını". Arada hiçbir fark bulunmuyor.

    Evet kardeşim safsatadan bir türlü kurtulamıyoruz. Profesör olmak kolaysa hadi olsana sen de. Hadi git biyoloji profesörü ol ondan sonra ahkam kes. Biyoloji bölümünden bir lisans bile yapmamışsındır. Bir lisans bile yapamamışken profesörü eleştirmek de ne oluyor? Yani kim oluyorsun ki? Ben ünvanlı kişilere saygı duyarım. Sen hani kim oluyorsun da profesörü eleştiriyorsun? Biyoloji profesörünü eleştiriyorsan sen de profesör olman lazım. Ama böyle atıp tuttuğuna göre bırak profesörlüğü üniversitede biyolojiyle ilgili en ufak bir diploman bile yoktur. Ama atıp tutmak kolay tabi. Bu arada şu günümüz şartları iddiana cevap vereyim. Eskiden farklı olabilir, günümüzde farklı olabilir ve gelecekte de değişebilir. Buna göre bir şey denemez. Bu tabiki zamanla değişecektir. Bunu örnek vermen asıl safsata olmuyor mu? Adam gitmiş senelerini vererek profesör olmuş. Boş adam falan diye atıp tutmuşsun. Hadi kolaysa git biyoloji profesörü ol sonra gel onu eleştir. Yani yetkinliği yok diyorsun adam profesör. Kusura bakma kardeş ama iyi atıyorsun. Sen necisin kusura bakma ama. Biyolog musun? Profesörü eleştirmek ve boş olduğunu söylemen için senin de profesör olman lazım. Oturduğun yerden atıp tutuyorsun. Oldu mu böyle kardeşim. İcraat nerde?

    Muhtemelen bahsettiğim safsatanın anlamına dahi bakmamışsınız ki hala aynı şeyi sürdürüyorsunuz. Ben de bu konuda size katılayım o halde.

    Siz kim olduğunuzu zannediyorsunuz? Biyoloji ve evrim hakkında birikiminiz nedir ki rastgele bulduğunuz bir adamı otorite ilan edebiliyorsunuz? Bahsettiğiniz kişinin evrim ile ilgili ne gibi bir çalışması var da kendisini bu kadar göklere çıkarıyorsunuz? Turan Güven denen kişiden çok daha üst düzey kariyere sahip bilim insanları yalan mı söylüyor?

    Olayı anlamadın tam olarak diye düşünmekteyim. Şimdi bahsettiğimiz kişi kim profesör. Adam seneleri vermiş, hayatını adayıp profesör olmuş. Daha üst bir ünvan yok. Zirveye yerleşmiş. Ustası olmuş yani. Şimdi bu adam için boş adam, yetkinliği yok gibi şeyler söylenip eleştirilemez dedim. Yani sen biyolog musun ya da profesör müsün ki böyle eleştiriyorsun dedim. Bu şekilde eleştiremezsin diye dile getirdim. Yani profesöre bu bilmez gibi eleştiriler yapılamaz dedim. Yoksa onun görüşüne katılmayabilir ve kendi görüşünü söyleyebilirsin. Ama bu şekilde eleştirilemeyeceğini dile getirmiştim. Olayı iyi anlamak lazım. Şimdi konunun amacından sapmaması için mutasyonlar hakkında ne söylemek istersin? Zamanla faydalı olanların birikip makro anlamda evrim mi meydana geliyor? Ne diyorsun bu konuya?




  • quote:


    Kanat hususunda işte uçamayan ve yarım kanat örnekleri veriyorsun. Mesela tavuk, deve kuşu gibi örneklerden bahsetmişsin. İyi de bunlar evrime yine delil olamaz. Tasarım olmadığından dem vurmuşsun ama bir yaratıcı onları özel olarak tasarlayıp da öyle yaratmış olabilir. Evrime delil değildir bu dediklerin. Sadece kanatlarının öyle yarım ve işlevinin farklı olduğunu gösterir. Özel olarak öyle tasarlanmış olabilir. Burada 2 iddia var. Birincisi evrimle oldu. İkincisi bir yaratıcı özel olarak yarattı.


    Hayır bunlar bal gibi evrime delil olur. Çünkü evrim kuramı zaten bu türden organları ve canlıları öngörmektedir. Evrim kuramının öngördüğü bir durumla gerçek hayatta karşılaşıyorsak, bu nasıl evrim kuramına delil olmaz? Esas bu türden canlıları görmeseydik, evrim kuramı için onların yokluğunu açıklamak sorun teşkil ederdi. Peki yaradılışa delil olur mu? Hayır, olamaz çünkü aksi türlü yaratmak da mümkündür. Bir başka deyişle, devekuşu uçabilseydi, yine “Allah onları öyle yarattı” diyecektik. Esasen yaradılışın delile ihtiyacı yoktur çünkü çürütülmesi mümkün değildir. Çürütülemeyecek bir inanış için neden delil arıyorsun ki! Sonuçta devekuşunun ya da penguenin olup olmaması, yaradılış inancı için bir fark yaratmıyor ama evrim kuramı için yaratıyor. Evrim kuramı, bu türden arada kalmış hayvanların yokluğunda zorlanır. Varlığı, o yüzden evrime delildir. Bu türden hayvanların yokluğu ise yaradılış inancını zerrece etkilemez.


    quote:


    Evrimle oldu diyorsan aşamalarını açıklar mısın?


    Yukarıda hem ben, hem de Thomas Huxley aşamaları gösteren bir sürü link verdik. Neden açıp onları okumuyorsun da, tekrar tekrar bize soruyorsun? Biz evrim biyoloğu muyuz? Neden her cevabı bizden bekliyorsun? Kitapçılarda ve internette evrimle ilgili on binlerce kaynak var. Burada aynı şeyleri dönüp dolaşıp bize soracağına, 3-5 kitap alsan, ya da internetteki tonla kaynağı okusan, ya da ne bileyim, hiç olmazsa paylaştığımız linkleri okusan!.. Yanlış hatırlamıyorsam Caner Taslaman’ı okuyorsun, kendisi evrimci değil. Lakin evrimi anlatan kaynakları okumuyorsun (bunu sorduğun sorulardan anlıyorum). Evrim kuramını Caner Taslamandan öğrenmeye çalışacağına, evrimcilerden öğrenmeyi denesen, daha isabetli bir iş yapmış olmaz mısın? Hem Turan hocanın profesörlüğüne laf edenlere çakıyorsun, hem de evrimi Caner Taslamandan öğrenmeye kalkıyorsun! Matematik Öğrenmek için İlber Ortaylı’nın kitaplarını satın aldın mı hiç? Yok, “Caner Taslaman kendini evrim konusunda yetiştirmiş” diyorsan, Buradaki arkadaşların yetiştirmediğini nereden biliyorsun? Sonuçta Turan Hoca mutasyon zararlıdır diyor ama genetik bilimindeki bir sürü “muteber” kaynak aksini söylüyor. İstersen şimdi hemen şuraya 50 tane link kopyalarım mutasyonların çoğunun nötr olduğunu söyleyen... Turan Hocanın neyi kastettiğini bilmiyoruz. Belki de bağlamından koparıp getirdin adamın sözünü, nerden bilelim biz bunu? Kaldı ki Turan Hoca şunu kastediyor olabilir: Vücut hücrelerinde faydalı mutasyon olmaz, ya nötrdür ya da zararlıdır demek istiyor olabilir ki büyük ölçüde doğrudur. Tamam vücut hücrelerinde olmaz da, gamet hücrelerde olur! Çünkü gamet hücreleri zigotu oluşturuyor ama vücut hücreleri zaten oluşmuş, son halini almış. Artık vücuda formunu veren genler kapsatılmış, günlük metabolizma faaliyetlerini yürüten genler aktif hale gelmiş… Muhtemelen bunu kastediyor olabilir. Sen bunu buraya taşırken bağlamından koparıp taşımış olabilirsin. Mutasyon da, hangi mutasyon? Türlü türlü mutasyon var. Yeri gelmişken mutasyonla ilgili daha fazla bilgi aşağıda:
    .
    Mutasyon tüm vücut hücrelerinde olur. Tüm vücut hücreleri genetik açıdan 2 gruba ayrılır:

    1. Haploid hücreler (ovum, spermazoid) yani gametler
    2. Diploid somatik hücreler (deri, kas, sinir hücreleri vb.) yani vücut hücreleri

    Gametlerde olan mutasyonlar nesilden nesile aktarılır. Somatik hücrelerde olan mutasyonlar ise aktarılmaz, ya etkisizdir ya da hasta eder. Mutasyonların tamamına yakını somatik hücrelerde olur. Gametler çok az mutasyon görür. Mutasyon kaçınılmazdır. Radikal ajanlar, sıcaklık, virüsler, radyasyon ve kimyasallar mutasyonların başlıca kaynaklarıdır. Bir de hücre bölünmesi esnasında hatalar meydana gelir. Diploid hücrelerde DNA onarımı ve kontrolu yapan enzimler vardır. Yine bu hücrelerde DNA’yı kopyalayan enzimler vardır. Ancak mesela sperm hücrelerinde bunlar yoktur. Sperm hücresi mayoz bölünme ile oluştuktan sonra ovum ile eşleşene kadar geçen sürede mutasyonlara karşı korunmasızdır. Bu nedenle sperm hücreleri çok az mutasyon görse bile etkileri kalıcıdır. Yumurta hücreleri için de benzer bir durum geçerlidir. Üstelik yumurta hücrelerinin özel bir durumu vardır. Yumurta hücrelerinin sayısı kadında başlangıçta sabit olup, her ay yumurtlayarak menapoza kadar hücre stokunu bitirir. Bu durumda yumurta hücreleri vücutta ortalama 20-25 yıl beklemektedir. Bir dizi mutasyona uğramak için yeterince uzun bir zaman:

    Kaynak:
    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23203048
    https://tr.wikipedia.org/wiki/Yumurta_(h%C3%BCcre)


    Demek ki temelde 2 tür mutasyon var diyebiliriz. Üreme hücrelerinde olanlar ve vücut hücrelerinde olanlar. Sen vücut hücrelerinde olan mutasyonlara bakarak mutasyonların zararlı olduğu zannına ulaştın herhalde. Lakin bu bile doğru değil. Çünkü hayat boyu milyonlarca mutasyona maruz kalırız. Nedenine gelince, tababet bize hücre bölünmesi esnasında ortalama her 100 milyon nükleotitte bir hata gerçekleştiğini söyler. Vücudımuzda kabaca 35-40 trilyon hücre var ve bunlar belli aralıklarla bölünüyor. Her hücrede yaklaşık 3.2 x 2 milyar nükleotit var. Yani bölünme başına kabaca 60 mutasyon yapar bu. Bu mutasyonların çoğu zararlı olsa nasıl hayatta kalabilirdik hiç düşündün mü? Neden hayatta kalıyoruz o halde? Çünkü bu mutasyonların ezici bir çoğunluğu nötrdür, genom üzerinde kalıcı etkisi yoktur, kalanları da mümkün olduğunca DNA onarım mekanizmaları ile tamir edilir. Tabii vücut hücrelerinden söz ediyoruz. Ama üreme hücrelerindeki bu 60 mutasyon çocuğa onarılmadan geçer çünkü;

    1. Spermlerde DNA tamir enzimleri yoktur. Zaten spermde ve ovumda DNA sarmalının tek tarafı vardır, diğer tarafı yoktur. Bu nedenle olsa bile, hatayı diğer tarafı şablon alarak düzelten enzim bir işe yaramaz çünkü diğer taraf yoktur. Spermdeki DNA’nın tek sarmalı ile, ovumdaki DNA’nın tek sarmalı birleşerek ilk zigot hücrenin çift sarmallı DNA’sını oluşturur.
    2. Zigot hücresinin içinde başlangıçta sadece vücut oluşumunu ve hücre özelleşmesini programlayan genleri aktive eden enzimler bulunur. Zigot hücresi bölünerek çoğalır ve bölünme sürecinin bir aşamasında hücre özelleşmesini sağlayan genler aktive olur. Eğer bu genler üzerinde bir mutasyon gerçekleşmişse, hücre özelleşmesi farklı bir seyir izleyebilir. Bu genler birey yetişkin haline geldiğinde kapatılır ve etkinliği biter. Daha sonra bu genler üzerinde olacak bir mutasyonun etkisi bu nedenle yoktur çünkü gen artık aktif değildir.
    3. Kalıtım hücresi de diyebileceğimiz sprem ve ovumun diğer vücut hücrelerinde farklı yapıları nedeniyle bu hücrelerin yarım DNA’larındaki mutasyonlar tamir edilmeden eşleşme olur. Dolayısıyla mutasyonları da bu çerçevede kalıtım hücrelerindeki mutasyonlar ve kalıtılmış hücrelerdeki mutasyonlar olarak ikiye ayırmalıyız. Turan Hoca mutasyonlar zararlıdır derken ya bilerek ya da bilmeyerek gerçeğin bir boyutunu aktarıyor. Bilerek böyle yapıyorsa, inancı veya ideolojisi uğruna gerçekleri çarpıtmayı göze alıyor demektir ki ben bu ahlaken sorunlu tutuma inançlı kesimde çok sık rastlıyorum. Bilmeyerek yapıyorsa, bir profesör olarak söylediği şeylerin yanlış yorumlanabileceğini dikkate almalıdır ve eksik konuşmamalıdır. Öte yandan artık gelişmiş bir embriyo haline gelen zigotik hücreler,in bu aşamadan sonra maruz kalacağı mutasyonların yapısal değişikliklere yol açma imkanı yoktur. O nedenle, bu aşamadan sonra kalıtım hücrelerinde değil de, vücut hücrelerinde yani artık bir kez oluşmuş olan organlarda meydana gelen mutasyonlar fonksiyonel değişikliklere yol açamazlar, ya etkisizdirler, yani çoğu nötrdür, ya da da fonksiyon bozukluğuna yol açarlar. Azıcık genetik bilgisi olan biri zaten vücut hücrelerinde olan mutasyonların yarısının kafadan etkisiz olacağını bilir çünkü her gen aleliyle birlikte var olur. Yani her bir işlev için 2 gen vardır. Bunlardan biri dominant gen, diğeri resesif gendir ve bilindiği üzere protein sentezinde resesif genler değil, dominant genler ifade edilir. Dolayısıyla, resesif gen okunmayacağı için onun üzerinde olan mutasyonun da bir etkisi olmayacaktır. Bak, daha baştan mutasyonların yarısını kafadan nötrledik. Hadi Turan Hoca bunu da açıklasın 

    4. Junk DNA’daki mutasyonlar tamir ediliyor mu emin değilim. DNA’yı okuyan ve tamir eden enzimler DNA’nın başlangıç ve bitiş kodonlarını oluşturan promotorlar arasında işlev gördüğü için (ATG promotorunda başlayan enzim faaliyeti sonlandırma kodonları olan TGA, TAG, veya TAA promotorlarında sonlanmaktadır. Dolayısıyla sonlanma kodonlarından sonra başlayan çöp DNA’nın enzimler tarafından işleme tabii tutulması gerekmez. Bu benim görüşüm, araştırıp da öğrenmiş değilim. DNA hakkındaki bilgilerime bakarak böyle olmasının en yakın ihtimal olduğunu düşünüyorum. Biliyorsun DNA’nın çoğu junk yani çöp DNA’dır. DNA’nın bu bölgeleri protein sentezinde kullanılmaz. Mutasyonların çoğunun nötr olmasının bir nedeni de bu bölgelerde oluşan mutasyonlardır. Yani mutasyonlar türlü türlüdür..

    Bunların çoğu nötr, kalanı yararlı veya zararlıdır. Her çocuğa geçen 60 mutasyon 1000 nesil sonra (20-25 bin yıl) 60.000 mutasyon eder. 4200 nesil sonra 250.000 mutasyon eder. Bunların sadece Binde 4’ü yararlı mutasyon olsa, 100 bin yıl sonra 1000 yararlı mutasyon gen havuzunda birikmiş olur. Bu da tüm insan genomunun yaklaşık %3’üdür. 1 milyon yıl sonra tüm insan genomunun %30’u değişmiş olacaktır. Bu ne demektir biliyor musun? Sadece 3-4 milyon yılda esasen insandaki tüm genlerin değişmesi mümkündür. Ancak bu dinamik bir süreçtir, seçilim baskısı yoksa, yararlı genler havuzda stabil ve bireyler arasında dağıtık olarak kalır, çoğalmaz. Bunu ben söylemiyorum, evrimciler de değil,tıpçılar söylüyor.:

    Kaynak:
    http://www.livescience.com/33347-mutants-average-human-60-genetic-mutations.html


    Bununla birlikte, mutasyon sıklığı tam da evrim kuramının öngördüğü gibidir. Daha sık mutasyon olsaydı, anladığımız anlamda bir hayat olmayacaktı. Daha az mutasyon olsaydı, bu kez de canlılar türleşemeyecekti. Mutasyon sıklığı ve seçilim arasında bir denge vardır. Hemen altta paylaştığım link, tek kelimeyle muhteşem. Sanırım yine senle tartışmıştık daha önce ve ben sana evrim kuramının matematiği var demiştim. Örnek de vermiştim ama asıl örnek burada, genetikte. Aşağıdaki linki okuyup inceleyeceğini sanmıyorum. Verdiğimiz linkleri okumadığına adım kadar eminim. Amacının evrimi anlamaktan ziyade burada bir polemiği sürdürmek olduğuna ikna oldum. Yani sen buraya üzüm yemeğe değil, bağcıyı dövmeye gelmişsin. Ama yine de bir göz at. Bak evrim kuramının arkasında nasıl bir matematik var. Bu makalenin seviyesi elbette bizleri aşar. Ne var ki bu durum, makaleden bir fikir edinmemize engel değil. Ha bu arada, Turan Hoca mutasyonların çoğu zararlıdır demiş ama bu linkte arkadaşların söylediğini teyit ediyor: “mutasyonların çoğu nötrdür ya da silicidir” diyor. Sitenin ciddiyetini anlaman için, NCBI ABD Sağlık Bakanlığna bağlı Ulusal Sağlık Enstitüsünün bir araştırma merkezi olduğunu belirtmem gerek. Çoğunluğun hristiyan olduğu ABD’de nedense hükümet evrim kuramını bilimin bir parçası olarak kabul etmiş, evrimle ilgili çalışmaları fonluyor. Enteresan!..

    Kaynak:
    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1931526/

    Evet, Turan Hoca mutasyonların çoğu zararlıdır derken hangi mutasyonlardan söz ediyor sence? Vücut hücrelerindeki mutasyonlar mı, kalıtım hücrelerindeki mutasyonlar mı? Bir analoji ile toparlarsak; kalıtım hücrelerindeki mutasyonlar bir ofisin mimari planı gibidir, orda bir duvar, şurada bir kapı, pencere… Vücut hücrelerinde oluşan mutasyonlar ise o ofisin iş planı ve uygulama prosedürleri gibidir, bir düzeni yansıtır. Sabah kaçta iş başlar, kim ne yapar, öğlen paydosu ne zamandır, nasıl bir iş bölümü vardır, Buna göre hangi mutasyonlar zararlı hangileri yararlı olabilmektedir bir düşün.

    Demek ki DNA tamir mekanizmasının sınırları var. Demek ki her mutasyon tamir edilmiyor ya da edilemiyor çünkü kalıtım hücrelerinde tamirci yok! Muhtemelen çöp DNA da tamir edilmiyor.


    quote:


    Yani milyonlarca yılda kendi kendine tesadüfen olmuştur deniyor ama gözlem ve deney yok. Oldu mu şimdi?


    Gözlem olsa kurama ne gerek var? Gözlenen şeylere biz olgu diyoruz, sizin oralarda ne deniyor bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla olguların teorisi olmaz, sonuçlarını bildiğimiz, gözlediğimiz ama nedenlerini ve nasıllarını anlayamadığımız şeylerin teorisi olur, nedenlerini anlamak isteriz. Köpeklerin çiftleştiğini biliyoruz çünkü doğrudan gözlüyoruz. Peki köpeklerin çiftleştiğini öngören bir kuram var mı? Her sabah güneşin doğduğunu gözlüyorum. Ee. Hani bunun kuramı? Bize her sabah güneşin doğacağını söyleyen kuram? Evet, bunlara ilişkin, böyle olması gerektiğini söyleyen bir kuram var mı? Neden olsun ki, gözlenen şeylerin kuramı olmaz. Bir canlı türünün diğerine dönüştüğünü doğrudan gözleseydin, evrim kuramına gerek kalır mıydı? Gördüğün şeyi niye kuramlaştırasın ki? Bir canlı türünü diğerine dönüşürken gözlemleyebilseydin zaten onun mekanizması olan doğal seçilimi de gözlerinle görmüş olacaktın. Ee, evrim kuramını ne yapacaktın o zaman? Demek ki gözlem kuramdan önce geliyorsa, kurama gerek yokmuş. Biz gözleme kuramdan sonra ihtiyaç duyarız. Buna rağmen gözlem bir kuramı doğrulamanın yegane yöntemi değildir. Pek çok kuram açıkladığı fenomen gözlenmeden doğrulanmıştır. Mesela Big Bang. Ne diyor bu kuram? “Evren 13,7 milyar yıl önce muazzam küçük bir tekillikten, genişleyerek başladı” Orda mıydık, gözledik mi? Hayır gözlemedik. Peki nasıl bu kadar emin olabiliyoruz Big Bang’den? Çünkü doğrudan gözlem olmasa da dolaylı gözlem diye bir şey var! “ Atı görmesen bile bıraktığı nal izlerine bakarak oradan bir at geçtiğini tahmin edebilirsin. Hele bir de yanındaki köpek atın kokusunu almışsa, tahmin olmaktan çıkıp saptama haline dönüşür. Bak, gözlemediğimiz halde, 2 bulguyla atın oradan geçtiğini anladık. Ama sen dön dolaş gözleme takılıp kalmışsın. Tek başına nal izleri belki bir şey ifade etmeyebilirdi ama atın oradan geçtiğini ima eden bir dizi bulgu üst üste gelince emin oluyorsun.
    Neyse, bu kadar analojik aforizma yeter, biz Big Bang’e dönelim… Onu doğrudan gözlemedik. Öyleyse Big Bang’e dair ne var elimizde?
    1. Kozmik mikrodalga arka plan ışıması (CMBR)
    2. Evrendeki gözlenen hidrojen ve helyum oranı
    3. Birbirinden hızla uzaklaşan gökadalar (redshift)
    Başka bulgular da var tabii ama temel bulgular bunlar. Bak şimdi ne oluyor:

    Big Bang = Evrim Kuramı
    CMBR = Fosil kayıtları.
    H/He oranı = Genetik akrabalıklar
    Redshift = geçmişteki biyocoğrafya/günümüzdeki biyocoğrafya

    • Big Bang diyor ki; hesaplarım doğruysa evrenin ilk 400.000 yılından geriye tüm evrene dağılmış, çok düşük enerjili bir ışımanın olması gerekir. Gerçekten de böyle bir ışıma bulduk.
    • Evrim kuramı diyor ki; hesaplarım doğruysa tüm canlıların ortak bir ilk atadan evrilerek günümüze gelmiş olması gerekir. Toprak altında bulunan fosil kayıtları bu nedenle az kompleks canlıdan çok kompleks canlıya toprak katmanlarında aşağıdan yukarıya doğru sırlanmış olmalıdır. Evet, aynen böyle olduğunu görüyoruz.
    • Big Bang diyor ki; evren sonsuz yoğunluk ve sıcaklıktaki bir başlangıç tekilliğinden oluştuysa, genişlemenin ilk anlarında quark’ların birleşerek protonları ve nötronları oluşturması, oluşan baryonik elementlerin birbiriyle çarpışarak hidrojen iyonunu oluşturması, daha sonra hidrojen iyonlarının birbirine çok yüksek hızlarda çarparak helyum iyonunu oluşturması gerekir. Böyle bir süreçte aşırı sıcak plazmanın %75 hidrojen, %24 kadar helyumdan oluşması gerekir. Evet, evrenin farklı köşelerini taradığımızda bu orana hemen hemen ulaşıyoruz.
    • Evrim Kuramı diyor ki; Yakın akraba türlerin daha çok ortak gen, uzak akraba türlerin daha az ortak gen kullanması gerekir Genetik benzerlik arttıkça, akrabalık derecesi de artmalıdır. Evet, genetik bilimi bize aynen bunu söylüyor.
    • Big Bang diyor ki; Evren tekillikten genişleyerek başladıysa ve evrenin geometrisi düz veya açık ise evrenin genişlediğini görebilmeliyiz. Evet, lokal yakınlaşmalar var ama gökada cluster’leri ve süper clusterler birbirinden uzaklaşıyor. Bunu gökadalardan gelen ışığın kırmızıya kayması ile ölçüyoruz.
    • Evrim kuramı diyor ki; Canlılar ortak atadan dallanarak geldiği için geçmişte bir arada olan bitki ve hayvan türleri ile günümüzde bir arada olan bitki ve hayvan türleri farklı olmak zorundadır diyor. Evet, tüm bulgular böyle olduğunu gösteriyor.

    Big Bang’in 3 temel önermesinin karşısına, evrim kuramının bana göre yine temel olabilecek 3 önermesini koydum. Her iki kuram da bu çıkarımları yapıyor. Bu çıkarımlardan birinin bile aksini gözleseydik, her 2 kuram da çökerdi. Ama dolaylı gözlem ve bulgularımızın hemen tümü her 2 kuramın önermeleriyle uyumlu, onları doğruluyor.

    Peki evrim kuramı neden kuram, yaradılış izahı neden kuram değil?
    Bunun için bilim metodolojisi ve bilim felsefesinin temellerinden haberdar olmak gerekiyor ki bu konuda görüyorum ki sen çok eksik ve yetersizsin. Eksikliğini buradan alacağın hap bilgilerle kapatamazsın. Oturup en azından bir Carl Popper’in bilim felsefesini okuman gerekiyor. Bir bilimsel kuramın en temel özelliği onun yanlışlanabilir olmasıdır, bilinenin aksine doğrulanabilir olması değildir. Şöyle bir örnek vereyim. Elimizdeki hipotez “deniz seviyesinde su 100 derecede kaynar” diyor. Doğru mu diye oturup hemen test ediyoruz. Bingo, su 100 derecede kaynıyor. Hipotezi doğrulamış olduk. Bizden sonra 5 milyar kişi daha aynı deneyi yaptı ve aynı sonucu buldu. Bunun bir önemi var mı? Esasen hiç bir önemi yok. Çünkü aksini gösteren tek bir deney bile bir anda tüm o beş milyar deneyi çürütmeye yeter. İşte bu bir bilimsel kurama örnektir. Onu her zaman çürütebilirsin. Peki, “Allah öyle yarattı” varsayımını çürütebilir misin? Allahın öyle yaratmadığını göstere bilir misin? Hayır, maalesef bu imkansız. İşte bunun için evrim kuramının alternatifi yaradılış inancı değildir. Evrim kuramının karşısına yine onun gibi çürütülebilir bir başka hipotez veya teorinin konması gerekir. Gördüğün her şeyi Allahın öyle yarattığını söylemek bir tür oksimorondur. Evrim kuramını modelleyebilirsin, onun matematik modellerini kurabilirsin ama “Allah Öyle Yarattı” tezini maalesef modelleyemezsin. Big Bang için de aynı şey geçerli. Big Bang için de “Allah öyle yarattı” diyorlar. Big Bang yanlışlanıp alternatifi “Steady State” kuramı doğrulansaydı, bu defa da ona “Allah öyle yarattı” diyeceklerdi. “Allah öyle yarattı” bir kuram değil, maymuncuktur, her kapıyı açar. Kanıt diye sorsan, bu defa da bilimin bulgularını sana kanıt diye sunarlar. Nitekim, evangelist hristiyanlar ve bizim Müslüman tayfa dışında Vatikan dahil hristiyan alemi evrim kuramını gösterip “Allah öyle yarattı” diyor!..

    Şimdi; Big Bang kuramına itirazlarını duymadık. Şu topiğin başından beri dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyorsun: , “Evrimi gözlemlemedik ki” Big Bang kuramından talep etmediğin bir şeyi neden evrim kuramından talep ediyorsun? Çünkü Big Bang’e bakışın rasyonelken, evrim kuramına bakışın sarkastik ve kısmen ideolojik, çünkü dindar çevrelerin evrim kuramına karşı yürüttüğü sistemli propagandadan etkileniyorsun. Aynı çevreler Big Bang’e karşı da benzer bir faaliyet içinde olsaydı, ona da benzer tepki verecektin.

    Bilimde pek çok kuram doğrudan gözlemlenmeden doğrulanmıştır. Oysa sen bunları görmezden gelip, evrim için doğrudan gözlem istiyorsun. Üstelik bunun imkansız olduğunu bile bile! İşte bunun için seni artık samimi bulmuyorum. Başlangıçta ciddi ciddi evrimi anlamay çalıştığını düşünmüştüm ama evrimle ilgili sana verilen her delilin karşısına rahatsız edici bir totoloji içinde hep “hani gözlem” argumanını koyunca, takke düştü kel göründü. Bundan sonra sana cevap vermeyeceğim. Evrimi gerçekten anlamaya çalışsaydın, cevabını burada aramazdın. Çünkü burada bırak evrim biyoloğunu, moleküler biyoloğu, düz bir biyolog bile yok. Evrimin uzmanı olmayan kişilerden evrimi kanıtlamalarını istiyorsun. Samimiyet bunun neresinde? Evrimle ilgili onlarca, belki de yüzlerce yazılmış Türkçe kitap var. İngilizcen varsa, yüz binlerce kitap var. Bunlar bana yetmez, daha derine inmek istiyorum dersen, yukarıda örneğini paylaştığım akademik makale ve yayınlar var, master ve doktora ders kitapları var. Evrimi gerçekten anlamak isteyen insan, evrimi buradan öğrenmeye çalışmaz. Biz evrim kuramını buradan mı öğrendik! Sen neden aynısını yapmıyorsun? Nedir gerçek amacın?

    Artık gerçek amacın konusunda şüpheye düştüğüm için sana bir daha cevap yazmayacağım. Ama seninle ilgili tespitlerimi de buraya eklemek istiyorum:
    1. Bilim nosyonun çok zayıf, bilimin gerçekte ne olduğu, nasıl işlediği konusunda net bir fikrin yok.
    2. Genelde biyoloji bilgin, özelde genetik bilgin çok zayıf, hatta yok denecek kadar az.

    Bunlar seninle tartışmayı çok yorucu yapıyor. Sana evrimi anlatalım derken, bir de oturup, moleküler biyolojinin esaslarını anlatmak zorunda kalıyoruz. Bu gerçekten çok yorucu. Yukarıda sana 2 sayfa mutasyonları anlatmak zorunda kaldım. Bunu niye ben yapıyorum, açıp okusan daha iyi olmaz mı?. En azından mutasyonları bilerek karşımıza gelsen, mutasyonu değil, evrim kuramını konuşurduk. Sonuçta biz de evrim kuramının piri değiliz, sen sordukça oturup araştırıyoruz. Böyle yapmak yerine bizden kitap ve kaynak önerisi istesen ve sonra evrim kuramını hakkıyla öğrendikten sonra kurama karşı çıksan hem sen daha az yorulursun, hem de biz. Onun için, dediğim gibi artık sana cevap vermeyi bırakıyorum ama kaynak önerisi istersen veririm.

    Kal sağlıcakla…

    Not: bir arkadaşın uyarısı üzerine yaptığım küçük bir hatayı fark ettim. Haploid hücreler tek sarmaldır derken, kromozon çiftinin teki olarak belirtmem gerekiyordu. DNA anlaşılabilir, DNA değil kromozomu kastediyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Torlak Kemal -- 29 Eylül 2016; 16:22:42 >




  • Zamanla tüm türler birbirlerinden türiyerek evrimleşerek gelmiş olabilirler mi!, bunu söyleyen darwinin kendisi. Darwinin kitabı bilimsel olduğunu söyliyebilirmiyiz?. Çünkü o dönemde genetik yok, mikrobiyoloji yok DNA'nın D,si bilinmiyor. insanların o dönem inceleme imkanı yok. İlkel mikroskopların altında hücre bir damla su gibi gözüküyor. Hücreyi inceleyen insanlar diyor ki, hücre içi şu dolu bir baloncuktur,öyle kompleks falan değildir. Suda oluyor ne var ki diyorlar. Genetik bilimi ortaya çıkıyor ve Lamarcka ilk çıkışan mendel hayır diyor. Kazanılan özellikler nesillere aktarılamaz genler ile taşınır diyor. Gürbüz elektron mikroskopların da hücre bütün detaylarınla gözüküyor. Elektrik santralleri var, fabrikalar var, hammaddeler fabrikaya taşınırken yolda taşıyan kamyonlar var trafik akışı var. zarda kapılar var, kapılar akıllı içeriden beklenen maddeyi alıyor sadece içeri. İstanbul gibi kompleks bir yapıya sahip hücreden bahsediyor bilim adamları. Yazılım mühendisleri bile DNA ,yi örnek alıyorlarmış kendilerine. Bill Gates bile DNA hakkında, bizim yazdığımız yazılımlardan çok çok daha iyi ve mükemmel diyor.3,1 millyar harf milimetrenin bir mıllionda büyüklüğünde bir yere sığdırılmış. Her hücre misin içinde bu bilgi var. Gidiyor proteinler, protein enzimi üretileceği zaman açıyorlar o DNA Sarmalı'nı ilgili yere bakıp üretiyorlar tekrar katlıyorlar. Harika sıkıştırma teknolojisi, bir gram DNA ya 100 milyar DVD dijital veriyi kodlamış bilimadamları. Günümüzde dahi böyle bir sıkıştırma teknolojimiz yokmuş.Bir zamanlar bize ne deniliyordu,insan DNA sının 80% coptur.Atalarımızdan kaldı kulanmıyoruz masalları anlatıldı ,encode sayesinde anladıki 3,1 millyar harfinin her birinin bir işlevi var,çöp yok.Fred höyle ne diyor, bir boeing 747 tesadüfen oluşamaz! diyor.Bütün parçalarını söküp atsanız bu parçalar tesadüfen bir araya gelip uçağı oluşdürmaz diyor.Hücre bundan daha kompexdir tesadüfen oluşamaz! diyor.Bir proteinin olusa bilmesi için neler lazım.

    1.) 4950 farklı protein, 2)Uygun DNA dizilimi 3)ribozom 4)Enrji( mitokondri) 5) Zar (korunak) 6) mRNA 7)tRNA 8)rRNA 9)Uygun ph derecesi 10)uygun sıcaklık 11)uygun zamanlama
    Bir proteinin olusa bilmesi için bütün bunlara ihtiyacınız var.hepsi oldu tRNA oldu kaldırın atın hepsini çöpe bir işe yaramaz.Hepsi olsun ribozomu olmasınn atın çöpe bir işe yaramaz. Kademeyle gelişecek Yapı değil bu. Protein sentezlenmesi için tam bir teşeküllü hücreye ihtiyacınız var.

    William stokes ne diyor. "Eğer milyarlarca yıl boyunca milyarlarca gezegenin yüzeyi gerekli amino asitleri içeren sulu bir konsantre tabakayla dolu olsaydı bile yine protein oluşamazdı!".
    Doğal Seleksiyon daki o hızlı koşan ve hayatta kalan geyikler bir süre sonra Kanat çıkaracak mı, başka bir Türe dönüşecek mi, darwin dönüşe bilir dedi ama DNA yı bilmiyordu." faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal Seleksiyon Hiçbir şey yapamaz!".
    Doğada bizi değişdirecek bir etki, bildiğimiz mutasyonlar var. X ışınları, kimyasallar, ultraviyole ışınları DNA miza çarpıyor, ya koparıp atıyor harfleri,bu ne demekdir bilgi eksilmesi demekdir. Yada çarptığı yeri alıp en iyi ihtimalle aynı şekilde kopyalayarak rastgele bir yere sokuyor. Bu ne demektir, bilgiyi karıştırmak demek dir,değilmi. Anlamlı bir bilgiyi rastgele karıştırırsanız anlamı kalmaz.Ama bize Xmen spidermenleri anlatılar ,dediler ki bunlar mutant.Bilinç altından mutasyon faydalıdır deyip bilnc altına bu safsataları yerleştirdiler.Arkadaşlar böyle olaylar sadece çizgi romanlarda var sakin kanmayalım diyorum.Masallarda üçgen vücud olabilir ama hayatımızda kolu çıkmayan çocuklar, göz kapağını açamayan bebekler, kanser ve kısırlık vakaları oluyor. Çernobil etkisinin Karadeniz olayında hala günümüzden biliyoruz bunları.Japonyada olan kazada mutasyon meraklıları oralara gitmeyi hefeslendimi?.Olmadı değilmi,herkes kaçacak delik aradı kendine.
    Meyve sineklerini de mutasyona uğrattılar,ne oldu ?.Adamlar tek bir enzimin bile ortaya çıkışını gözlemliyemediler,Bunu kim söylüyor?,Gordon taylor söylüyor.Genetic bilgiyi artıran onda olmayan bir özeliyi veren bir mutasyon örneyi vere bilirmisiniz diye dawkinse soruluyor ,adam susuyor. Cevabı olmayan bir soru.DNA da olmayan proteini enzim veya organı ona verebilecek bir mutasyon yok,mutasyonlar harf taşımaz,olan harfe isabet ederler,rastgeledirler ve zararlıdırlar.osiler bize ne gösteriyor.Darwin diyorki" eğer aynı sınıfa ait çok sayıdaki tur yaşama bir anda ve birlikte başlamışsa bu benim iddiamı yerle bir eder diyor.

    Misal yıldızdan balık olduysa iyide Yıldız fosilleri elimizde yüzbinlerce var, balık fosilleri ise milyonlarca var. Eğer buradan bir değişimle geçiş olsaydı yarı Yıldız yarı balık patolojik asımetrik canlı fosillerinden milyonlarcasına ihtiyacımız vardı ama ne yazık ki bir tane bile yok. Sonra o da karaya çıktı diyorlar kurbağa oldu diyorlar, kurbağa fosilleri elimizde binlerce var ,böyle bir geçiş olsaydı onu gösterebilecek bir buluntu olurdu ama yok. Darwinde bunun için neden diye soru soruyor. Neden yeraltı katmanlarını açtığımızda sayısız yeraltı katmalarını açtığımızda sayısız ara geçiş formları bulamıyoruz ,neden Her şey yerli yerinde olarak tanımlanmış diyor. "Bu benim Teorime karşı ileri sürülebilecek en büyük ihtiraz olacaktır!"Diyor .Günümüzde, Yeryüzü tabakalarındaki fosil türlerinin yüzde doksan dokuzu bulunmuştur deniliyor. Elimizde 600 milyona yakın fosil varmış.

    Glasgow Üniversitesi'nden ünlü paleontolog Nevil George ne diyor. Yeni keşiflerle yeni türlerin bulunması imkansızdır, Filiz elimizdeki kayıtlar son derece zengindir. Delil olmadığında ne yapılıyor. Darwinin hipotezi yanlış çıktı diyemiyorlar onun yerine biz delil üretiriz diyorlar. Hayali çizimler de alnı geri çekip, çeneyi öne çıkararak, Burun deliklerini genişleterek,bir çift insan gibi bakan anlamlı göz. Bilimsel hissi biraz eksik olan insan bu konstrüksiyonları baktığında geçmişte böyle bir yaratığın yaşamış olduğunu düşünecek.Bu hayali çizimlerin ,konstrüksiyonların hedefide bu zaten. Burun, ağız ,göz, kulak, sakal, saç ,deri, kemiye bakılarak tahmin edilemez, yumuşak dokuları kafatasına bakarak tahmin edemezsiniz. Tüm bunlar insanları kandırmak için yapılıyor. Hayal kurmayı kimse yasaklayamaz ama bu bilime alet edilmemelidir.

    Piltown adamı:
    İnsana ait kafatası orangutana ait çene kemiği eski görüntüsü kimyasal ile yıkanmış elle törpülenmiş.
    Bu sahtekarlık 40 yıl boyunca britisch museumda sergileniyor.40yıl boyunca orayı ziyaret eden, ortaokul, lise, üniversite talebelerine ve halka deniliyor ki," siz gelişmiş bir hayvansınız, bu da ispatı!"deniyor. Adam adeta şeytana hizmet ediyor.

    Nebraska adamı: sahtekarlığını yazmama gerek yok, bu olayı bilirsiniz.
    Evrimcilerin zulmüne uğramış Kongo'lu yerli OTA BENGA.
    OTO benganında çocuğu eşi dostu vardı. Tuttular zincirlediler 1904 yılında. Dediler ki fosiline bulamadık Alın size canlı yaşayanını. Maymunla insan arası kalmış gelişememiş dediler ona, New York'ta hayvanat bahçesinde kucağına sempanze yavrusu vererek sergiliyorlar çocukların karşısında. OTA BENGA kendini kafesin içinde aşarak intihar ediyor. Zencileri kendilerine sömürecek ırk olarak gören vahşi zihniyetin temeli budur.

    Ernst hackel ne dedi: birey varoluş soy oluşun tekrarıdır. Yani biz annemizin karnında gelişirken o ilk Sözde atadan nasıl geldiysek bugüne kadar o aşamaları tekrar tekrarlarız dedi. Bu adam emriyonun görünüş şeklini Manipüle etti. Sonundan çekip kuyruk yaptı ve diyor ki, sahtekarlık yaptım diyor. Ama bu sahtekarlık dan dolayı beni Kınamayın diyor hiç de utanmam diyor.
    " çevremde O kadar insan var ki onlar en iyi biyoloji kitaplarında en iyi bilim dergilerinde benim gibi sahtekarlık yapıyor!" diyor.
    Sizin anlayacağınız ortam sahtekarlık yapmaya alışmış yani.

    Yahu arkadaşlar Darwin neden her yer mükemmel diyor.Eğer evrim olsaydı bozukluk olmazı lazımdı diyor. Adam mektüblarında bir tanrının varlığından bahs ediyor.Çünkü adam doğadaki uyumun farkında.

    Taklitçi orkidenin amacı ne, polenlerini dışı Orkideye ulaştırmak. Kolu bacağı olmadığından bu işi nasıl yapacak,işte arı ona yardım ediyor. Dişi arının erkek Arıyla çiftleşmek için buluşması için bir koku sıkması lazım havaya. Her canlı türünde feromon adında bir parfüm vardır. Dişi arının kokusu bu, aynı koku taklitçi orkidede de üretiliyor, ve taklitçi Orkide havaya o kokuyu sıkarak Erkek arıyı kendisine çekiyor. Ama kokuyla çağırması yetmez görüntü olarak da benziyor. Görüntüsü dışarıya oldukça benziyor. Erkek arı geliyor taklitçi orkideyi dışı arı zannediyor, ayakları kaygın zeminden dolayı kayıyor, ayakları kaydıkça da kafasını şapkaya çarpıyor. Orkide ki şapka Arın'nin kafasına göre Dizayn edilmiş kancalı polenler bulunuyor. Arı polenleri ister istemez aldı kafasına, aynı türde başka Orkideye aynı yöntemle bırakarak polenleşmeyi başlatıyor.

    Şimdiki anlatacağım örnekte beyin kontrolü mühendisliğini göreceksiniz.
    Mavi kelebek geldi, mavi kelebek kozasını yaprağı bıraktı, koza'dan larva çıkıyor ve kendisini yere atıyor. Yerde Karıncalar var, Karıncalar O larvayı karınca larvası zannediyor, ve yuvaya götürüp Larva ya bakmaya başlıyorlar. Dışarıda da bir yaban arısı var
    ve o larvayı arıyor.Kaarınca yuvasının içine dalıyor,bunu gören karıncalr yaban arısına hücum ediyorlar.Ediyorlar ama öldüremiyorlar ,çünkü yaban arısının bir silahı var. İçeride bir bomba patlatıyor ,kimyasal bir silah. Kimyasal bomba karıncanın beynine yerleşiyor karıncayı beş dakikalığına halisülasyona sokuyor. Karınca yaban arısını dost karşısındaki karıncayı düşman zannediyor ve böylece Karıncalar birbirleriyle çatışıyor. Yaban arışınla uğraşan olmadığından elinle koymuş gibi Larva yı buluyor. Larvayı bulduğunda ne yapıyor?. Larvanın içerisine şırıngayla enjekte ederek tüp bebek üretiyor. Dikkat edin iki ayrı tur arasında imkansız onu da biliyoruz, genetik olarak imkansız, bizim yapamadığımızı yapıyor ,kendisi genetik bir mühendis.
    Karıncalar karınca bekliyor, biz kelebek larvası olduğundan kelebek bekliyoruz ama larvanın içerisinden ,yaban arısı çıkıp hayata merhaba diyor.Güzelde bu yaban arısı düynyada ne kadar yaşıya biliyor.24 ssat yani bir gün yaşıyor sadece.

    24 saat içerisinde ölecek. 24 saat içerisinde yumurtalarını enjekte edebilecek bir larva bulmak zorunda, ama Evrim bize ne anlatıyor, zamanla gelişimden bahsediyor. Hani Bunlar zamanla öğreniliyor ,geliştiriliyor sonradan kazanıyordu.24 Saati var diyorum. 24 saatin içinde bir karıncanın beynini nasıl ele geçirilebilir.Yaban arısı bunu nasıl yapıyor.Mutasyon bir beyin ele nasıl geçirilir bilmes.Taş da toprakta Böyle bir akıl yok. Dna sında bu yazılım var zaten,olay bu.

    Mutasyon sadece bir deigisim mekanizmaşdir, bundan ötede geçemez.Millyarlaca küçük (tesadüf)mutasyonlar üzerinden evrimi anlatmaya kalmak ,akıl ve mantık dışı bir yol izlemekten başka bir şey değildir.
    Doğa bilimleri günümüzde halen önemli temel soruları cevaplayamamakta. Vücudumuzun organı olan beynimizin (karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor,....) doğru bir dizilimsonrası neden aniden bir bilince sahip olduğunu bilmez.Nasıl olduğunu biliriz ama nedenini bilemiyoruz işte.

    Tartışmalarımız ın geneli şöyle gidiyor. Mutasyon, tesadüf, Makro Evrim, ara tur geçiş yok.
    Tartışmalarımızı nasıl noktalayacağız, Nasıl bir yerlere varacağız, biz bu tartışmaları neden yapıyoruz, gerçekleri öğrenmek için mi yapıyoruz. Gerçeklere varmaksa amacımız o zaman bildiklerimizi toparlamaya çalışalım.

    Öyle ne bileyim Zamanla milyarlar üzerinden ,hücre hücre mutasyonu ile kendiliğinden bir kanadın oluşdüğünü açıklamaya kalkarsak ,Darwinin sorusu ile karşılaşırız.Bu soruya bir cevap bula bilmek içinde fantastik masalara ,ne bileyim rekonstruktionlara başvurmak zorunda kalırız.İçinde bulunduğumuz durum da bunu gösteriyor zaten.Gözle görüle bilinir gerçekler olsa idi bu tür yollara zaten başvurulamazdı.

    Mutasyon nasıl gerçekleşdiğini biliyoruz değilmi.radyasyon, X işini,...vs. Kol ve bacakların vejahut kanatların yapısı DNA içerisindeki bilgiyi kullanarak çalışır hale gelebildiğni de biliyoruz.
    Torlak kemal arkadaşımızın bir yazısı var,Şöyle diyor. """"""Mutasyon tüm vücut hücrelerinde olur. Tüm vücut hücreleri genetik açıdan 2 gruba ayrılır:

    1. Haploid hücreler (övüm, spermazoid) yani gametler
    2. Diploid somatik hücreler (deri, kaş, sınır hücreleri vb.) yani vücut hücreleri

    Gametlerde olan mutasyonlar nesilden nesile aktarılır. Somatik hücrelerde olan mutasyonlar ise aktarılmaz, ya etkisizdir ya da hasta eder. Mutasyonların tamamına yakını somatik hücrelerde olur. Gametler çok az mutasyon görür!".""""""


    Gametler çok az mutasyon görür cümlesi çok ilgimi çekti.Ben bunu bilmiyordum,umarım doğrudur.Doğruda olması lazım.Çünkü Uhrzeit code diye bir olay var.Bu denyde canlı (balık) yumurtaları ve bitki tohumu üzerinde yapılan denyler var.

    Bu deneyde Tohumlar elektro statik alan altında bırakılıyor.Ve bu yumurtalar Mutasyon geçirip,Misal balıklar yıllar önceki şekline dönüşüyorlar.Balıkların çenelerinin altında bir kemik oluşuyor, ve gövdeleri daha büyük oluyor.deneydeki yumurtalardan çıkan balıkların şekli 150 seneden beri dünya üzerinden kaybolmuş. Ve bu denyle bir çok canlı ezkiye dönük şeklini alıyor.

    Elektro statik alanı dünyamızda oluşturan güneşin ışınları olduğunu bilyoruz.Bu denydeki yumurtakların canlıların ani bir dönüşüme uğradığını da biliyor,yani görüyoruz.Bildiğimiz gibi paleontolokların ortaya koyduğu bir grafik var:kambriyendeki canlıların bir anda ortaya çıkış meselesini biliyorsunuz,Bu deney canlının aniden değişebildiğini bizlere gösteriyor.Mutasyonun değişim mekanizması üzerinden,elektro statik alanından Dna,nın nasıl değişdiyinin en büyük kanıtı dır aslında . Dna da Balığın çene kemiği bilgisi oluşmasa idi,balıktan cenekemiği çıkamazdı.DNA nın aniden değişdiği için bu değişim olabiliyor.Ezki zamanlarda güneşin ışınları daha yoğun olduğunu biliyoruz.Bu yüzden eletro satatik alanda dünya üzerinde daha yüksek olmuş olması gerek.Güneşin bu canlıların değişiminde büyük bir rol oynadığına inanıyorum.Deney ap açık bunu gösteriyor.Ani değişimin olabileciğini , öldüğünü yüzde yüz gösteriyor.Patalojik katmanlardaki sıçramların doğru ve bu sıçramaların neden olduğunun en büyük kanıtıdır bu Elektro statik alan deneyleri.
    İşin içine bir de Torlak kemalın Gametler çok az mutasyon meselesini sokarsak bir yerlere vara biliriz diye düşünüyorum. Dünyanın ani değişimine aniden değişim sağlaya bilme meselesi de var bu işin içinde.Hayat yolunu buluyor işte.

    Videoyu buradan izleye bilirsiniz.(almanca)
    https://www.youtube.com/watch?v=gPOFyYvjWU8
    http://www.urzeit-code.com/uploads/media/flyer2.pdf

    Burada da ingilizce bir video var ,ama ne yazıyorlar bilmiyorum.
    https://www.youtube.com/watch?v=xySBJqKKp8s

    Not:

    Rahmetli Aytunçdalın sözleri de geldi aklıma, Adam bir videosunda şunları söylüyordu. Darwinin orjinal metninde transformasyon kelimesini kullanmış.YAni tirtilin kelebeğe dönüşmesi gibi bir transformasyon.darwin aslında bir deist diyordu.
    Üyesi olduğu kilise tarafından hattağa desteklenmiş bile.Altındal makamağa nın patronu bir masondu diyor .Bu evrim kelimesini bunlar koydu diyor.Altundal aslında belgeli konuşur.Darwinin mektüblarında da adamın deist olduğu anlaşılıyor,habire tanrıya atıf yapıyor kendisi.Hipotezinden kendisi bile süpeleniyor.




  • Bak kardesim burada yazan adamlar cok guzel yazmislar gerek lews abim gerek bastaki arkadas.inan onlarin taraf tuttugu falan yok.yazilanlar cok degerli hepsini okuyacagim zamanla.bak kardesim bilim bu canlilari tanri yaratti demez ve bu tarz bir tanriyi zaten yok sayar(cunku gozlemlenemez;somut bir sey degildir)kaldiki bu hayvanlari benim yaratip yaratmadigimi ispatlayamayacagin gibi.burdaki yazilanlari okumamissin belli(belki de bu yaziyi bile okumayacaksin)tonla evrimsel ornek var fosiller,belgeseller...

    En basitinden balinanin evrimi belgeselini izle derim.

    Archeopteryx,tiktaalik,pakicetus... bunlar efsane ornekler mesela

    Ha bu arada simdiki maymunlar neden insan olmuyor diyemezsin yada gunumuzdeki canli farkli bir canliya donusmuyor gibi.(ata ortak)https://encrypted-tbn0.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSu1sTnqjJODSvIbnMuRewYnrJKri-tWq0lXSnXkZyn0APJbOWUK7nANXiU Canli turedikce yavrular mutasyonlar gecirir(illa gecirecek diye bir sey yok) onbinlerce yil mutasyon gecirdikce ilk atadan farkli hale gelir(yani ciftlesip verimli dol uretemeyinceye kadar) boylece turlesir.
    Ha bu doga tarafindan sinanir basarisiz olan ölür mesela bir dinozor daha ufak olan bir iki dinozoru kovaliyor. Kosusturma sonunda bir agac kovugu var ufak olanlardan teki girebildi digeri ise tam olarak giremedi ve yem oldu. Boylece ufak olanin kendi cinsine gore ufak olmasi ona avantaj sagladi ve bir sure sonra ciftlesti ve o genlerini aktardi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Tarja Turunen -- 28 Eylül 2016; 18:22:59 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • dine mine ne kullanıcısına yanıt
    Dine mine ne, yukarıda sanırım ilk mesajına verdiğim cevapta, abiyogenz ile evrim kuramını birbirine karıştırdığını söylemiştim. Görüyorum ki aynı yanlışı bilerek veya bilmeyerek sürdürüyorsun.

    Önce şunu tespit edelim: Evrim kuramı günümüzdeki (ve geçmişteki) canlıların doğal seçilim yoluyla “ortak bir atadan” dallanarak türediğini söyler ama o ortak atanın nereden geldiğini söylemez. İlk canılının nereden geldiğini söylemek evrim kuramının değil, abiyogenez adlı bilim dalının işidir.

    Evet, Darwin “Türlerin Kökeni” kitabında bir kaç paragraf halinde bu konuya el atmıştır ama onlar teorinin bir parçası değil, Darwin’in basit ve alçak gönüllü bir tahminidir. Zaten Darwin de kitabını aynen böyle sunmuştur.

    Evrim kuramının özü şudur: “Yararlı mutasyonların doğal seçilim vasıtasyla seçilerek biriktirilmesi sonucu, zaman içinde türler başka türlere evrilirler.” Gördüğün üzere kuramın içinde ilk canlı ile ilgili bir ima bile yok.

    Öyle uzun uzadıya kaynak aramayacağım. Wiki yeter. Abiyogenez ve evrim kuramı nasıl tanımlanıyor incelersen sanırım bu yanlışı sürdürmezsin.

    https://en.wikipedia.org/wiki/Abiogenesis

    https://en.wikipedia.org/wiki/Natural_selection

    Bu nedenle proteinlerin oluşum sürecine ilişkin bilgiler paylaşmana gerek yok. Onlar evrim kuramı ile doğrudan ilgili değiller. Kaldı ki paylaştığın şeyler de tam olarak doğru değil. Mesela proteinlerin oluşması için mRNA’yı zorunlu göstermişsin ama yakın tarihli bir araştırma aksini söylüyor:

    http://www.techtimes.com/articles/24390/20150103/amino-acids-in-protein-can-be-assembled-without-dna-and-mrna-study.htm

    2 Ocakta Journal Science’da yayınlanan bu araştırmanın sonuçlarına göre amino asitler ve dolayısıyla proteinler DNA ve mRNA olmadan sentezlenebiliyor.

    Her neyse, aslında ilk canlının nasıl ortaya çıktığı ile pek ilgilenmiyorum. İlk canlıyı Tanrı yaratmış da olabilir ve buna itiraz etmem. Öte yandan, il canlıyı Tanrı yaratsa dahi bu durum evrim kuramını etkilemez çünkü bildiğin üzere kuram canlılığın ortaya çıkışını değil, gelişimini açıklama iddiasındadır.

    Bir başka husus ise yaygın olarak junk (çöp) DNA olarak bilinen non-decoding DNA hakkında söylediklerin. Kısmen doğru, kısmen yanlış. Doğru olan kısmı (insan) DNA’nın kabaca %80’ini oluşturan bu kısmın tamamen işlevsiz olmadığı. Yanlış olanı ise bu kısımda protein sentezlenmediği bilgisi değişmemiştir. RNA polimeraz enzimi DNA’nın bu bölümünde faaliyet göstermez. İnsan genomu projesiyle bu bölümdeki bütün baz çiftleri tek tek okunmuştur veprotein kodlama kapasitesine sahip bir bölge bulunamamıştır. Ancak bu bölgenin küçük bir kısmında gen ifadesinin zamanlamasını belirleyen kod bölgeleri olduğu ortaya çıkarılmıştır.

    Senin bu iddiana ilişkin olarak ben seni zora sokacak başka bir bilgi paylaşayım: Bazı organizmaların mesela bazı bakterilerin 20 amino asidin tümünü sentezleyebilen genlerinin olmadığı ancak buna rağmen bu bakterilerin oldukça kompleks yollarla DNA’sında kayıtlı olmayan bu amino asitleri sentezleyebildiği ortaya çıktı. İnsanların DNA’sında tüm bu 20 amino asidin kodu var ve bu kodlar tRNA’ya aktarılarak proteinler sentezleniyor. Ama örneğin bir bakterinin DNA’sında Glutamin amino asidini sentezleyen kod/bilgi yok. Fakat bu bakteri, DNA’sını kullanmadan tRNA’sına bir enzim aracılığı ile glutamik asit ekliyor. İkinci bir enzim gelerek tRNA üzerindeki glutamik asidi bir amino bazıyla eşleyip Glutamine çeviriyor. Bu ne demek biliyor musun? Yaşamın başlangıxında DNA olmadan da amino asitleri sentezlemek demek ki mümkün.

    Neyse, konumuz yaşamın b nasıl başladığı değil. Bilim yaşamın nasıl başladığı ile ilgileniyor fakat ben bu çalışmaları yakından takip etmiyorum. Takip etmesem de gelişmelerden az çok haberim var. Bir dizi hipotez önerilmiş, bazı modellem çalışmaları da var ancak sanırım kuram düzeyinde bir çalışma yok henüz. Bazı adaylar var. Mesela kristalin yapısındaki silis atomlarından oluşan şablonların kendilerini kopyalayabildikler gösterilmişti diye hatırlıyorum. Bir başka aday RNA. Belki bazı diğer polimer moleküller. DNA ve RNA da polimer yapısında biliyorsunuz. Ama bilim hala hayatın başlangıcını açıklamaktan henüz çok uzak. Belki bir gün açıklar.

    Bemim gametlerde mutasyon nadirdir dememe takılmışsın ve bunu kendi lehine kullanmaya kalkmışsın. O yüzden bu cümlede ne kastettiğimi açayım: Bir yetişkinin vüxudunda ortalama 37,2 trilyon hücre var. Bir erkeği ele alalım. Bu erkeğin sperm kesesinde ortalama bir kaç yüz milyon sperm hazırda bekliyor (bir spermin üretimi 74 gün kadar sürebilmektedir). Ne kadar süreyle? Cinsel birleşme sıklığına bağlı olarak, 1-2 günle 1 hafta arasında diyelim. Bu süre zardında bir vücut hücresine göre çok daha kısa süre karsinojen ajanlara marıuz kalıyor. Bu yüzden bir vücut hücresine göre karsinojenler yoluyla mutasyon geçirme ihtimalı daha az. Ama orada ben bir başka şeyi de anlatıyorum ve linkini de veriyorum ama sen onu atlıyorsun. Tıp diyor ki (evrimciler değil, tıp diyor), hücrenin bölünmesi esnasında yaklaşık jer 100 milyon bazda bir kopyalama hatası oluyor diyor. Spermlerin DNA’sı da kopyalanark çoğaltılıyor. Öyleyse her sperm DNA’sında 30-31 kadar kopyalama hatası oluyor ve bu hatalarla sperm ovumu döllüyor. Aynı şey ovum için de geçerli. Onda da 30 kadar kopyalam hatası oluyor üretilirken. Bu ikisi döllendiğinde oluşan çift sarmal 60 hatayla oluşuyor. Tıp bize bu 60 hata yüzünde n tıpa tıp ana-babamıza benzemediğimizi söylüyor. Aynı yerde linkini de verdim. Açıp okusan iyi edersin. Benim oradaki ifademin amacı şu: Vücut hücrelerimizle hayat boyu beraneriz ama spermin ömrü sınırlı. Bu sınırlı ömürde daha az süreyle kimyasallara, virüslere ve radyasyona maruz kalıyor ama bölünme hatalarından münezzeh değil.


    Diğer açıklamalarına gelince... Onları tek tek ele almayacağım, hepsini bir arada değerlendireceğim. Bu yüzden arada gözden kaçanlar olabilir.

    Önce bir hatırlatma: Konumuz evrim kuramı, ateizm değil. Evrim kuramı ateizme ait bir kuram değil, bilime ait bir kuram. Önce bunu tespit edelim. Burada ateizmi ya da dinleri tartışmıyoruz. O nedenle, darwin’nin dini inacını dile getirerek evrim kuramını çürütmeye kalkmançok saçma, saçmadan öte gülünç olmuş. Burada kimse Darwin ateistti demedi. Çünkü Darwin’in inançlarının kuramla hiç bir ilişkisi yok. Darwin papaz okulunda okudu. Tanrıyı reddetiğine dair bir kayıt olduğunu da düşünmüyorum. Bir ara Darwin’in inançlarına ilişkin bir şeyler okurken, bir arkadaşına yazdığı mektupta ateizme yakın sayılabilecek bir şeyler paylaştığı bir paragrafı görmüştüm ama bunun ötesinde Darwin hayatı boyunca tanrıyı açıkça reddetmemiştir hatta tanrı fikrini benimsediği ve çok muhtemelen bir deist olduğu söylenebilir.

    Tamam da bunun kuramla ne ilgisi var? Bununla nereye varmaya çalışıyorsun? Bak 2 Kuram. Biri deist Darwin’e, diğeri ateist Darwin’e ait:

    Deist Dqrwin:
    “Benim kuramım, rastgele mutasyonların arasından yararlı olanlarının doğal seçilim meknzimasıyla seçilip biriktirilerek türlerden başka türler evrildiğini söyler.”

    Ateist Dqrwin:
    “Benim kuramım, rastgele mutasyonların arasından yararlı olanlarının doğal seçilim meknzimasıyla seçilip biriktirilerek türlerden başka türler evrildiğini söyler.”

    Sonuçta Darwin deist de olsa ateist de olsa 5 yıllık Beagle serüveninden aynı sonucu çıkaracaktı. Çünkü o bir bilim adamı ve ahlaklı bir adam. Bulguları inançlarının aksine çıksaydı, yine bu kuramı oluştururdu.

    Ben ateist değilim ama mecburen ateistler adına aşağıdakileri yazmak zorunda kalıyorum:

    Peki onun ateist ya da deist olmasının bizimle ne ilgisi var? Burda evrim kuramını savunan herkesin ateist olduğunu mu düşünüyorsun. Öyle değil ama diyelim ki öyle; Bundan ne çıkar?

    Newton inançlı bir hristiyandı. Hangi ateist onun kanunlarını reddediyor ya da dindar biriydi diye Newton’u küçümsüyor?

    Mendel bir papazdı. Bulguları Darwin’in kuramını geliştirmesine çok yardımcı oldu. Hangi ateist Mendel’in kalıtım kanunu “yaa yalan bunlar, yobazların ayak oyunu bunlar” diye reddediyor ya da Mendel’i adam yerine koymuyor?

    Lamaitre yine bir papazdı, Friedman ile birlikte evrimin genişlediğini iddia etmiş ve haklı çıkmıştı. Hangi ateist çıkıp, “Lamaitre yalan söylüyor” dedi ya da küçümsedi?

    Arkadaş seni anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Bilim adamlarının kişisel inançlarının çalışmalarıyla ne ilgisi var? Bir izah edersen mutlu olacağım.
    Yani evrim kuramını çürütmek için sığınacağın son liman bu mu? Bu tür çıkarımlarla evrim kuramını çürütebileceğini mi sanıyorsun?

    Yine benzer şekilde, Fred Hoyle Boeing 767 analojisini kurdu diye, evrim kuramının çürdüğünü mü sanıyorsun? Böyle mi çürüteceksin evrim kuramını?

    Bak, evrim kuramını çürütmenin yolu belli. Bu bir kuram dolayısyla öngörüleri var, yani kuramın doğru olabilmesi ve doğruluğunun test edilebilmesi için ortaya koyduğu önermeler var. Bu önermeleri çürütürsen, kuramı da çürütmüş olursun. Ama öyle benzetmelerle, aforizmalarla, Hoyle şöyle dedi, averaj Joe böyle dedi diyerek, özünde adamların kişisel kanaatleri olmaktan öteye gitmeyen değerlendirmelerini burada evrimi çürütme amacıyla paylaşman üzgünüm ama seni zor duruma düşürür.

    Sen veya evrime karşı çıkan başkaları (bunlara bilim adamları da dahil)... Evrimi çürütmek mi istiyorsunuz? Tamam, ne diyor evrim:

    1.Benim iddiama göre fosil kayıtları bir kronoloji izler, diyor.
    2.Birbirine yakın akraba türler, uzak akraba türlere göre çok daha fazla sayıda ırtak gen paylaşır, diyor.

    O zaman yapmanız gereken tek şey şu: Kuramın iddia etiği kronolojinin aksine bir fosil öreneği bul. Kuramı hep beraber çöpe atalım. Ya da genetik benzerliği olmayan 2 yakın akraba tür bul. Mesela öyle bir şempanze bul ki aramızdaki genetik benzerlik kuramın öngördüğü ile kıyaslanamayacak kadar düşük veya ilgisiz olsun. O zaman da kuramı terk ederiz. Bu babamızın kuramı değil ki!

    Ama evrim kuramını sürekli eleştirenlerin karşısına koyabildikleri bir başka bilimsel kuram da yok. Bir ara “İndirgenemez” karmaşıklık” denendi (Sen eminin Türlerin Kökenini okumadın ama ben o kitabı da okudum, istersen ödünç vereyim, hala kitaplığımda duruyor) ve Behe’nin verdiği 3 örnek de çok kolay bir şekilde çürütüldü. Buna Behe de karşı çıkamadı. İnanmazsan, Behe ile yapılan ropörtajları internette bul oku.

    Koyun kardeşim evrim kuramının karşısına adam akıllı bir kuram, biz de kıyaslama yapıp, aklımıza o yaratsa, onu benimseyelim.

    E, hem onu yapmıyor hem de evrimi bilimin öngördüğü çerçevede çürütemiyorsunuz. Ya ne yapıyorsunuz? Bir sürü demagojik eleştiri, rasyonellikten uzak analojiler, vesvese, aşağılama, çarpıtma (en çok da bu var), vesaire vesaire... Elbette bazı mantıklı eleştiriler de yapılmıyor değil. Ama onların cevapları da tek tek verildi be güzel kardeşim. Bak, evrime karşı çıkan argümanları internetten ne güzel bulup bulup getiriyorsun. Aynı internette o argümanları, eleştirileri cevaplayan ve açıklayan onca evrimci karşı arguman var. Onları neden okumuyorsun?

    Ben söyleyeyim çünkü evrim kuramına bakışın sekter ve ideolojik. Kurama dair nesnel bir bakış açın yok. Kendini kurama karşı nötr tutmak yerine taraf gibi görüyorsun. Evrim kuramına karşı çıkan görüşleri araştırmak için saatlerini harcıyorsun ama evrim kuramını anlamaya beş dakikanı bile ayormıyorsun. İşte bunun için ideolojik bakıyorsun diyorum. Ve iddia ediyorum sen evrim kuramını açıklayan tek bir kitap bile okumadın. Yanılıyorsam bize okuduğun kitapları veya kaynakları bildir, senden hemen özür dilerim.

    Şunun iyi anlaşılması gerekiyor. Evrim kuramı bir din değil. Kimse Darwin’e ibadet etmiyor, evrime tapmıyor. O sadece canlılığın çeşitliliğini açıklayan bir kuram ve bu alanda yegane kuram. Ben bilimin öne sürdüğü tüm kuramları hayatı ve herşeyi açıklamak ve anlamdırmak için benimsiyorum. Big Bang’i benimsiyorum. Quantum alan kuramlarını benimsiyorum. Standart modeli benimsiyorum. Göreliliği benimsiyorum. Vet tabii evrim kuramını da benimsiyorum. Bunların hepsi teori. Bir gün yanlışlanabilirler. Ben de benimsemeyi terk ederim. Yerine bir başka bilimsel teori gelirse onu benimserim.

    Ben Darwin’e ya da evrim kuramına değil, bilime inanıyorum. Ha, evrim kuramı bilimsel bir kuram değildir diyorsan, senden iki talebim olur:
    1.Bilimsel kuram olmadığını bize göster.
    2.Gösteremeyeceğini bildiğim için bilim nedir, bilimsel kuram nedir, nasıl oluşturulur, bilimsel metod nedir, bilim felsefesi nedir hakkında bilgi edinmeni talep edeceğim. Belki talep saygısılık olur, rica edeceğim.

    Üslubumda bir sıkıntı varsa şimdiden özür. Ben maalesef biraz sert yazıyorum, orta yaşlara gelince galiba böyle oluyor. Varsa imla hataları için de özür, kontrol etmedim.

    Saygılar.




  • Torlak Kemal kullanıcısına yanıt
    Aslında çok da önemli değil ama düzelteyim.

    quote:

    Bazı organizmaların mesela bazı bakterilerin 20 amino asidin tümünü sentezleyebilen genlerinin olmadığı ancak buna rağmen bu bakterilerin oldukça kompleks yollarla DNA’sında kayıtlı olmayan bu amino asitleri sentezleyebildiği ortaya çıktı. İnsanların DNA’sında tüm bu 20 amino asidin kodu var ve bu kodlar tRNA’ya aktarılarak proteinler sentezleniyor.



    İnsanlarda 20 aminoasit sentezlenemiyor. Gerekli enzimlere sahip değiliz. İnsan türü olarak 9 aminoasidi dışarıdan alıyoruz. 6 aminoasit de bazı durumlarda (mesela erken doğum) sentezlenemiyor.

    Sülfür içeren aminoasitleri de birbirlerine çevirebiliyoruz, bakteriler gibi.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Lews Therin Telamon kullanıcısına yanıt
    Yoo önemli. Vücudmuzda kullanılan tüm amino asitleri sentezlemediğimizi, bazılarını dışardan aldığımzı biliyordum ama nedense atlamışım. Düzelttiğin için teşekkürler. fazla vakit ayıramadığım için hızlı yazıyorum. Arada böyle ufak tefek materyal hatalar mutlaka oluyordur. Olduğunda düzeltmeniz doğrusudur.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Torlak Kemal


    Önce bir hatırlatma: Konumuz evrim kuramı, ateizm değil. Evrim kuramı ateizme ait bir kuram değil, bilime ait bir kuram. Önce bunu tespit edelim. Burada ateizmi ya da dinleri tartışmıyoruz. O nedenle, darwin’nin dini inacını dile getirerek evrim kuramını çürütmeye kalkmançok saçma, saçmadan öte gülünç olmuş.
    Tamam da bunun kuramla ne ilgisi var? Bununla nereye varmaya çalışıyorsun?

    Peki onun ateist ya da deist olmasının bizimle ne ilgisi var? Burda evrim kuramını savunan herkesin ateist olduğunu mu düşünüyorsun. Öyle değil ama diyelim ki öyle; Bundan ne çıkar?


    Yine benzer şekilde, Fred Hoyle Boeing 767 analojisini kurdu diye, evrim kuramının çürdüğünü mü sanıyorsun? Böyle mi çürüteceksin evrim kuramını?


    Ben söyleyeyim çünkü evrim kuramına bakışın sekter ve ideolojik. Kurama dair nesnel bir bakış açın yok. Kendini kurama karşı nötr tutmak yerine taraf gibi görüyorsun. Evrim kuramına karşı çıkan görüşleri araştırmak için saatlerini harcıyorsun ama evrim kuramını anlamaya beş dakikanı bile ayormıyorsun. İşte bunun için ideolojik bakıyorsun diyorum.

    Şunun iyi anlaşılması gerekiyor. Evrim kuramı bir din değil. Kimse Darwin’e ibadet etmiyor, evrime tapmıyor. O sadece canlılığın çeşitliliğini açıklayan bir kuram ve bu alanda yegane kuram.

    Ben Darwin’e ya da evrim kuramına değil, bilime inanıyorum. Ha, evrim kuramı bilimsel bir kuram değildir diyorsan, senden iki talebim olur:
    1.Bilimsel kuram olmadığını bize göster.
    2.Gösteremeyeceğini bildiğim için bilim nedir, bilimsel kuram nedir, nasıl oluşturulur, bilimsel metod nedir, bilim felsefesi nedir hakkında bilgi edinmeni talep edeceğim. Belki talep saygısılık olur, rica edeceğim.


    Saygılar.


    Doğalcılık paradigma haline gelmiş diyoruz ,kötü olan biz oluyuyoruz.
    Evrim teorisinin felsefi kökeni (aydınlanma, Akılcılık, Doğalcılık) olup, özünde, Ateizmin dini dogması halini almış ve bu doğma yüzünden bilimsel görünüm altından insanlar zamanında kandırılmaya çalışılmış.Ben yazımda bunu dile getirmeye calisdim.Tarih orada duruyor.Yapılan sahtekârlıklar yazılı duruyor.Ben bunları dile getirince sen neden rahat oturamuyorsun onuda anlamıyorum.
    Sana laf atan mi oldu?.
    Konumuz evrim kuramı, ateizm değil demek le ne demek istiyorsun .Sonra çaktırmadan yine Ateizm değilmiş de neymiş, bilimin kuramiymis.
    Yani yine giydik bilimin kürkünü.Tabiki bilimde cebimizde olduğu zaman ye kürküm ye,beni kim tutar olayı.Bilim olsaydı tarihte bu kadar sahtekarlık yapılmazdı. Ara geçiş formları gösterilirdi, ama onun yerine elin adamını hayvan yerine koydular.İnsanları hayvan yerine koymak mi bilim,bu mu bilim,bilimden anladığın senin bu mu kardeşim.


    Bilim ve inancın ayrılması meselsesi aslında batının yaşadığı bir değişim ve düönüsümün bugün bize ithal bir biçimde yansımasından kaynaklanıyor.Günlük hayatımızın içerisine öyle bir sinmiş düşünme biçimi ki bu. Işte doğayı biraz inceleyecek siniz, birtakım deneyler gözlemler kurgulayıp ondan veriler elde edeceksiniz. Bu verilerle de oradaki olayı açıklayacaksınız, hem onu bir teknolojiye önüşdüreceksiniz, Ondan sonra duracaksınız. Insanoğlu böyle bir varlık değil. Dinleri bir kenara bıraksak bile insanoğlunun durduğu yerde akıldan kaynaklanan bir sorgulama özelliği var. Bu nesneler arasında ki nedensellik bağını sorgulamaya yönelik bir hassası var insanın. Şimdi siz buna dur diyemezsiniz hiçbir zaman. Bir bilgiyi biz nasıl alıyoruz, nasıl işliyoruz, onun üzerine nasıl düşünüyoruz, çıkardığımız sonuçlarda ne yapıyoruz. Bu aslında temel olarak, felsefenin hem de Dünya görüşümüzün, Yani inancımızın bir fonksiyonu. Dolayısıyla bunlardan haberiniz olmadığı zaman kuru kuruya Teknik bir iş yapıyorsunuz, ve insanii anlamda sizi hiç doyurmuyor. Inançlı kişiyseniz,ki her insan birşeye inanır, buradan elde ettiğiniz her türlü deneyi neticede inanç dünyanızı geliştirmek için kullanacaksınız. Insanın temelinde bu var bir kere. Modern bilimin inancı dışladığı doğrudur,onun üzerine inşa edilmiştir.Fakat ben hiç bir şeyi paket halinde almaya mecbur değilim.kendi rengimi katmadan bu güzelim dünyadan gidersem yaşamımın bir anlamı olmaz. Bu yaptığınız işin hangi felsefe üzerine yaptığınıza bağlı, hangi düşünsel öncüllerden Yola çıkarak misal bilgi ürettiginze bağlı olarak değişir. Batıdan gelen bu hazır ve pek bizim yaşanmışlığımızla ilgisi olmayan bu kalıp bunu anlamamızı çok zorlaştırıyor. Yaratıcı inancının askıya alsak ne almasak ne. Yaratıcı inancının bilimde bana ne tür engelli var. Bilime bir sınırlama değil mi bu, şartlanmışlık değil mi bu. Eğer bizi bilim doğaüstü bir takım sonuçlara ulaştıracak sa, eğer ki bilimin gerçek manada amacı, hedefi ,hakikati bulmaksa, bu türden sınırlamalar getirilmesini doğru bulmuyorum. Insanın doğasında kutsallık atfetme özelliğinin bir göstergesi bu aslında. Siz o ilahi kutsalı çıkardığınızda onun yerine bir şey ikram etmeniz lazım. Onun yerine kurduğunuz şey insanın bilme arzusu ve İşte bu dünyevi bilimini koyuyorsunuz. Ve bunu bir şekilde kutsallastiriyorsunuz. Misal diyorsunuz ki bilimde anlam arayışı olamaz, böyle laflar üretiyorsunuz, ya da her şeyi sadece bilimle bilebilirsiniz gibi bir dayatma Sergiliyorsunuz. Şimdi bilim bizim bilgi etme yöntemlerimizden bir tanesidir. Dünyaya yönelik bilgiyi evet, en iyi elde etme yolu bilimdir. Fakat eğer bir insan kendi içerisine dönüp de şöyle bir bakarsa, hisleri ,duyguları,yani bir sürü bilgi kaynakları vardır. Dediğim gibi bilim önemli bir bilgi kaynağı ama bunu her şey olarak önümüze koyarak ,bütün insani vasıflarımızı sildiğimiz zaman,insanlığı ortadan kaldırmış oluyoruz. Bilimden inancı ayrıştırmak isteyenler, acaba bilimi objektif yapabiliyorlarmi, orası da ayrı bir


    konu. Birçok ideolojiyi mesela işte materyalist bilim anlayışı, Seküler bir hayat anlayışı bilime aslında bir şekilde dayatılmaya çalışıyor. Bilim dışındaki her şeyi redd edelim diyen insanlar sanıyorlar ki, bilimin yaptığı yöntem ,okumaya dayanmıyor zannediyorlar.Halbuki hangi türlü felsefeyi alırsanız alın, hangi türlü çıkış yolunu alırsanız alın, metafizik bir kabule yaşlanmak zorundasınız. Mesela evrendeki bütün etkileşimlerin rastgele olduğu kabulü zaten biz metafiziksel yaklaşımdır. Yani bunu doğruluyabileceğiniz bir bilimsel yönteminiz olmadığı için, kuralını bilmediğiniz herşeyede rastgele demek zorunda olduğunuz için, bunu tanrilaştırırsinız
    , ona bir temellik atfedersiniz orada.Temel kabul ve inanç açısından her şeyi Allah yarattı demekten bir farkı da yoktur aslında.
    Sorun, bunu bilimsel sanıp diğerini doğma diye aşağılamaktan kaynaklanıyor. Evren'i anlama konusunda Zavallı bir durumdayız.
    Birilerinin çıkıp da hem de insanın bilgi elde etmesinin küçük bir yolunu alıp bunu hakikatin tek aracı gibi ortaya koyması ne kadar doğru. Bugün kuantum fiziğini bildiğimiz, Kaos teorisini bildiğimiz bir dönemde bu tuhaf kalıyor. Ben insan düşüncesinin metafizikten bağımsız, dogmalardan bağımsız olarak düşünebileceğini kabul etmiyorum. Bir şeye inanç olarak yaşlanmasını gerektiğini veja şart olduğunu zaten görüyorum. Bu bilinç ,ruh, beyinden mi çıkar, yoksa beyin onların bir aracı mıdır, beynin et kısmı dışında bu şeyden bahsettin mi hemen bilim dışı gibi olmuş gibi algılanıyor. Ruh gibi bedenden ayrı bir şeyin var olduğunu düşünmek ne kadarı metafizikselse, et parçalarının arasında ki et etkileşiminden bir bilinç çıktığını düşünmek de o kadar metafiziksel. Gördüğümüz bu muhtesemligi basit bir tesadüfler sonucu olsmus bir şey olarak da düşünebilirsiniz, bütün bu evreni ve insani bir planın parçası olarak da görebilirsiniz,bu her insanın kendi tercihine kalmış birşey.insan zihni bu dünya üzerinde olmasaydı bu muhteşemligin ve bilginin bir satırlık bile anlamı yoktu.Bunu algılayacak bundan hayrete düşecek ve buradan şiirler romanlar yazacak insan olmasaydı bu güzeliklerinde bir anlamı olmazdı.Bilime böyle de bakabilrsiniz yada işte bir takım mekanik faliyetleri çözeyim de insanın maddeden başka bir şey olmadığını insaliga anlatayım diyede bakabilirsiniz.

    Ya herşeyin mucize olduğunu düşüneceksiniz yada hiç bir şeyin mucize olmadığını düşüneceksiniz,dolyisiyla ben asikliyi tercih ediyorum.Bilimin ortaya koyduğuna ,ha işte gördünmü ,nedeni buymuş diyenlerden değilim,aksine daha çok, vay anasını bak işte, görüyor müsün olayı dinyenlerdenim.

    Bu yüzden lütfen evrim teorisini bana ne olduğunu ,ne olmadığını anlatmaya kalkmayın.Ben neyin ne olduğunu gayet iyi bilmekteyim.




  • Atarlanmışsın?..

    quote:


    Doğalcılık paradigma haline gelmiş diyoruz ,kötü olan biz oluyuyoruz.
    Evrim teorisinin felsefi kökeni (aydınlanma, Akılcılık, Doğalcılık) olup, özünde, Ateizmin dini dogması halini almış ve bu doğma yüzünden bilimsel görünüm altından insanlar zamanında kandırılmaya çalışılmış.Ben yazımda bunu dile getirmeye calisdim.Tarih orada duruyor.Yapılan sahtekârlıklar yazılı duruyor.Ben bunları dile getirince sen neden rahat oturamuyorsun onuda anlamıyorum.
    Sana laf atan mi oldu?.


    Doğalcılığın nesi kötü, insanları felakete mi sürüklüyor?

    Hangi sahtekarlıklar?

    Ben niye mi rahat oturmuyorum? Çünkü burası forum, senin kişisel blogun değil. Monolog yok, diyalog var. Yazdıklarını beğenmeyince cevap hakkımı kullanıyorum. Üstelik adımı zikredip benden alıntı yapıyorsun. Ve üstelik bunu başlatan da yine sensin. Benim bir yazıma cevap vermiştin, unutun mu?

    Diğer yazdıklarına cevap vermeyeceğim; pek azı evrim kuramıyla ilintili çünkü. Felsefe üzerine yazmak istersen felsefe bölümü var forumda. Biz burada evrim kuramını tartışıyoruz. Ama belli ki bilim bölümüne din satmaya gelmişsin. Sen çok yanlış gelmişsin hacı.




  • Torlak Kemal kullanıcısına yanıt
    Hocam bahsettiğin kanat konusu evrime delil teşkil etmez. Kanat hususunda içte uçamayan hayvan örnekleri ve uçan hayvan örnekleri verip karşılaştırıyorsun. Öyle canlılar olabilir ama asıl mesele nasıl öyle olduklarıdır. Aşama aşama evrimle mi o hale kavuşmuşlardır yoksa o halleriyle özel olarak mı yaratılmışlardır? Burada 2 tane görüş karşımıza çıkmaktadır. Birisi evrim, diğeri ise yaratılıştır. Uçamayan hayvan ile uçan hayvanların kanatlarını karşılaştırmak açıkçası pek doğru değil. Elma ile armutu karşılaştırıyoruz. Örneğin tavuğun kanadı kendine göredir, uçan kuşların kanadı kendine göredir. Canlı onunla hayatına devam etmektedir. Birisinin kanadını diğerinin daha basit ve kusurlu hali olarak gösteremeyiz. İkisi farklı kanatlardır. Farklı canlılardaki farklı tip kanat çeşitleridir. Dolayısıyle bu tür bir karşılaştırma yapıp evrimi çıkartmak mümkün değildir. Bunun nasılı konusunda evrimi ortaya koymak gerekir. Örneğin evrim devam eden bir süreç ise mutasyonlarla ya da başka evrim mekanizmalarıyla yeni bir organın oluşumunu gözlemlemek gerekir. Bu tip kanat örnekleri verip evrime delildir diye gösterebilmek için yaratılış görüşünün geçersiz olduğunu gösterebilmeniz gerekir. Yani siz bir şey söylediğinizde direkman yaratılış konusunda öyle yaratılmıştır denebilir. İşte o yüzden yaratılışın geçersiz ve bilimsel olmayıp, evrimin bilimsel olduğunu gösterebilmeniz gerekir. Bir kez yaratıcıya girdikten ve varsaydıktan sonra kurtuluş çok zor olur. Vereceğiniz her türlü bilgiye karşı olarak yaratıcı öyle yaratmıştır denebilir. Önce bu düşünce ile mücadele edip geçersizliğini ortaya koymak lazım ki evrim tek seçenek olarak geriye kalsın. Evrimin bilimsel olup yaratılışın ise bilimsel olmadığını ortaya koyun hocam.

    Evrim biyoloğu ya da biyolog değilsiniz büyük ihtimalle. Forumlarda akademisyene rastlamadım. Ama konuya gelip yazıyorsanız ve dialog kuruyorsanız soracağım tabi. Forumun da amacı budur. Ayrıca okuma mevzusunda şunu söylemek lazım ben Türkçe kaynakları okumaktayım zaten. Okumadığımı nereden çıkardın? Okudum ve burada da problemleri dile getiriyorum. Bu arada kitap da aldım. Ernst Mayr'ın ''Evrim nedir'' adlı kitabı var bende. Bir başka kitap da sipariş ettim o da gelecek. Yani bu konuda bir sıkıntı olduğunu sanmıyorum. Bu arada Caner Taslaman'ın evrimle ilgili kitabında bahsettiklerine göz gezdirdim. Çok sağlam eleştiriler sunmuş. En sağlam evrim karşıtı argümanları dizmiş. Bunu gördüm ben baktığımda. Birçok evrim karşıtı argümanla karşılaşıyorum ama Caner Taslaman'ın çok sağlam olarak eleştirdiğini söylemeliyim. Yerden yere vurmuş resmen evrimi. Gömmüş. O iddialarla da yüzleşmemiz lazım. Kendi köşemize çekilip iddiaları görmezden gelip kulağımızın üstüne yatarsak bunun adı bilim olmaz dogma olur. O yüzden iddialara da bakmak lazım. Düşünmek lazım. Bilim zaten bunu gerektirir. Bu arada evrimi anlatan kaynakları okumadığımı söylemişsin fakat aksine örneğin vikipedi ve evrim ağacı okuyorum. Yani hiç okumadan kafadan sallamıyorum. Okuyorum hatta tartışma programlarını da izliyorum. Profesörlerin dediklerine bakıyorum sonra kafama takılan birçok hususu ve problemi burada dile getirmeye çalışıyorum. Bilim açısından da gerekli olan budur diye düşünmekteyim. Dogma gibi kabul edersek olmaz. Bir bilimsel teori tartışılabilir olmalıdır. Dogma gibi kabul edilirse bilimin alanından çıkıp farklı bir yere ulaşmış olur. Bizim de konumuz dışı olur. Bilim hususunda bilim yapabilmeliyiz tabiki. Sorgulamak da bu hususta önemli bir yer arzetmektedir. Hiçbir iddiaya gözümüzü kapatıp kulağımızın üstüne yatmadan dikkatle dinlemeliyiz. İyi analiz edip düşünerek ve değerlendirdikten sonra cevap verebilmeliyiz. Bir de bir kişinin biyoloji ile ilgili bir ihtisası yok diye onu hiç bilmiyor diye ilan edemeyiz. Caner Taslaman mesela biyolog değil ama çok sağlam eleştirdiğini görmekteyim. Aynı şekilde biyoloji profesörlerine de ''bilmiyor bu'' denemez. İşte bunlara dikkat etmek lazım. Bu arada Turan Güven'in sözlerini çarpıtmadım. Direk program linkini özel mesajdan size gönderdim hocam. Direk izleyebilirsiniz zaten yaklaşık 80 dakikalık bir program. Amacım çarpıtmak değil. Profesörlerin görüşlerine ve düşüncelerine önem vermekteyim. Onları da dinliyorum, araştırıyorum, okuyorum ve kafamda bir kalıp ya da bir şeyler oluşuyor. İşte ona göre aklıma takılan bir şey varsa dile getiriyorum. Bir problem görüyorsam dile getiriyorum. Bütün hepsinin harmanlanması kafada oluşur. İşte buna göre hareket etmek gerekir.

    Bu arada mutasyon hususunda 2 çeşit mutasyon olduğunu söylemektesin hocam. Ayrıca bunlar da kendi aralarında birçok alt kısma ayrılıyor di mi? Örneğin bitkiler ve hayvanlar diye bir sınıflandırma yaparsınız sonra bitki ve hayvanlar da kendi içinde birçok kademeye ayrılır. İşte onu diyorum. Bunun gibi birçok kademeye ayrılıyor mu kendi içinde mutasyonlar? Gametlerde olan mutasyonların nesilden nesile aktarıldığını söylüyorsun. Yani evrim için gerekli olan budur. Çünkü evrimde nesilden nesile aktarıp kademe kademe evrimleşmesi lazım. Tek bir bireyin ömrü içerisinde değişmesi değil, aksine gelecek nesillere bu değişmeyi aktarabilmesi gerekir evrim için. Bu husus önemli. Yoksa kendi ömrü içerisinde isterse canavara dönüşsün ama bunu aktaramıyorsa o birey elenir ve biter. Bu arada mutasyonların tamamına yakını somatik yani vücut hücrelerinde olur demektesin. İşte vücudumuzda çok daha fazla oluyor. Üreme hücrelerinde ise daha az senin de söylediğin gibi. İşte bu evrime sorun teşkil etmiyor mu sence de? Günümüzde 10 milyon tür olduğu tahminleniyor. Önceden ise çok daha fazla tür yaşıyormuş. %95 ya da %99 türlerin yok olup sadece günümüzdekilerin kaldığı söylenir. İnanılmaz bir çeşitlilikten bahsediyoruz. Bu kadar çeşitliliği üreme hücrelerinde olan mutasyonlar nasıl açıklayacak? Çok sık ve genel bir mekanizma olması lazım. Ender rastlanana ve o kadar çok sık rastlanmayan bir mekanizma bu kadar çeşitliliği açıklamaz. Sadece tür içindeki varyasyonları falan açıklayabilir. Oysa inanılmaz bir çeşitlilikten söz etmekteyiz. Bir kaç milyon da değil sırf günümüzde bile 10 milyon hatta daha fazla da söyleyenler oluyor. Geçmişte ise çok daha fazla. Bunun için sık rastlanan ve ender olmayan bir değişim mekanizmasının ortaya konulması gerekir. Bu arada üreme hücrelerinde olan mutasyonları düşünüp bunların da hepsinin olumlu olduğunu nasıl söyleriz? Bunlarda da zararlılar olur tabiki. İşte hem zararlıları da işin içine katarsak evrim zora girmiyor mu? Hem bu çeşitliliği açıklayacak, hem nadir olmayacak, hem ise canlıya zarar vermeyip fayda sağlayacak ve faydalı olanlar zamanla birikecek. İşte şunu örneği vermem lazım. Mesela siz bir iş için çok emek verip uzun uğraşlar sonucu yapıyorsunuz diyelim. Tek bir hamleyle bütün emeğinizi yerle bir edebilirsiniz. Yani yapması zor, bozması kolaydır. Bundan bahsediyorum. Mesela faydalı üreme hücre mutasyonlarının toplanıp birikmesi lazım. Bi zararlı gelse bile işi bozuyor. Çünkü faydalı olanlar birikmesi lazım ve uzun zaman sonra evrim gerçekleşmesi lazım. Ama bi zararlı bile bozmuyor mu durumu? İşte verdiğim örnekte olduğu gibi. Yapması zor, bozması ise kolaydır. Bu arada hücre bölünmesi esnasında hatalar meydana geldiğini söylüyoruz. Tamam zaten mutasyon hata değil midir? Hatadan nasıl daha kompleks canlılar evrimleşebilir? Dikkat edin hatadan bahsediyoruz. Hata oluyor ve bunun düzeltilmesi gerekirken bu hatalar birikerek nasıl daha kompleks bir canlı evrimleşebilir? Bakın bir de mutasyonlar hakkında konuşarak varsayımlar ve tahminler üzerinde bulunuyoruz. Yani şöyle olsa, böyle olsa şöyle evrimleşebilir gibi tahmin yapıyoruz. Oysa bu delil teşkil etmez. Sadece tahmindir, varsayımdır. Evrim devam eden bir süreç ise günümüzde gözleminin yapılması lazım. Bakın bu gözlem meselesi gerçekten önemli. Bilimsel bir gerçek olduğu söyleniyor ve günümüzde de devam eden bir süreç olduğu söyleniyor. Madem bu kadar kesin ve devam eden bir süreç, o zaman bunun gözleminin yapılması lazım. Mesela mutasyon ile yeni organ oluşumu ya da yeni tür oluşumunun gözlemi lazım. Yoksa bir gerçekten söz edemeyiz. Tahminler ve varsayımlar geriye kalır.

    Bu arada şunu söylemektesiniz: ''Sperm hücresi mayoz bölünme ile oluştuktan sonra ovum ile eşleşene kadar geçen sürede mutasyonlara karşı korunmasızdır. Bu nedenle sperm hücreleri çok az mutasyon görse bile etkileri kalıcıdır.'' Hah düşünün zararlı etkilerin olduğunu. Hem kalıcı olduğunu da söylüyorsunuz. Türü ileriye değil geriye götürür bu etki. Sanki bir plan var gibi bütün yararlı mutasyonlar sırasıyla gelecek ve birikerek evrim mi meydana gelecek? Bi zararlı mutasyon gelip işi bozabilir. Yani birike birike uzun bir zaman ihtiyaç var. Uzun bir emek gibi düşünün. Bi zararlı etki o işi darma duman edebilir. İşte varsayım ve tahminler üzerinden konuşuyoruz farkındaysanız. İşte şöyle olsa, böyle olsa, şu faydalı mutasyon denk gelse gibi tahminler üzeirinden konuşuyoruz. Bunlar kanıt değil tahmindir. Bunun sahada karşılığının olması gerekir. Yani bir gözlemi yapılması lazım doğru olması için. Yoksa tahmindir ve yorumdur. Mesela mutasyon hakkında konuşuyoruz. İşte mutasyon şöyle oluyor, şu mutasyonlar var vs gibi şeylerden bahsediyorsunuz. Bakın mutasyonu ortaya koymuş bilim adamları. Onların ortaya koyduğu bilgiler üzerinden konuşmaktayız farkındaysanız. Yani ortada deney ve gözlemler var biz de bunlar üzerine konuşan 2 forum üyesiyiz şu anda. Ama evrim hakkında böyle bir gözlem var mı? Devam eden bir süreç ise günümüzde neden bunu gözleyemeyiz? Hiç bir gözlemimiz olmaz mı yahu? Bu kadar imkansız mı gözlemlemek? Aktüel durumlardan hareketle yani devam eden bir süreç olduğu için bir gözlemi olması lazım. Hem evrimin gerçekliği hem de devam ettiğini söylemek için deney veya gözlemle bunun ortaya konulması lazım. Bakın yoksa evrim geçmişte olmuş ve durmuş bir süreç mi? Devam ediyor dediğiniz anda bunun gözlemi lazım. Bakın ne güzel mutasyonları anlattınız. Tamam mutasyon bir bilimsel gerçektir ve vardır. Bunu inkar etmiyoruz ama evrimi böyle mutasyon gibi nasıl ortaya koyarsınız? Koyabilir misiniz ya da? İşte bu sıkıntılar baş gösteriyor.

    Bu arada vücudumuzda 35-40 milyon hücre olduğunu söylüyorsun. 100 küsür değil miydi? Ben öyle hatırlıyorum ama sen farklı söylemektesin. 100 milyon nükleotitte bir hata olduğunu söylüyorsun. Tamam bunlar vücut hücrelerinde olmuyor mu? Evrime bir etkisi oluyor mu direk ya da dolaylı olarak? Yani gerçekleşse ne olur gerçekleşmese ne olur di mi? Evrim için asıl önemli olan üreme hücrelerindeki mutasyonlar değil midir? Ki üreme hücresinde mutasyon olsa bile bunların nasıl evrime yol açtığının gösterilmesi lazım delil niteliğinde ortaya konabilmesi için. Yoksa dediğim gibi tahmin olur. Oysa kanıt lazım. Bakın yine hata demişsiniz. Hata nasıl evrime sebep olsun yahu? Adı üstünde hata hata. Faydalı etkilerin birikip canlının makro anlamda bir üst kademeye ya da farklı türe evrimleşmesinden bahsediyorum. Yani hata olup canlıya zarar verirse bu olumlu olmaz, olumsuz bir özellik olarak karşımıza çıkar. Bu da canlıyı kötü etkilediği için evrimi de kötü etkilemiş olur. Canlının vücut hücrelerindeki mutasyonlar hakkında şunu söylemek lazım. Tamam gelecek nesile aktarılmasa bile canlının yaşamızı kötü etkilerse onun elenmesine yol açar ve gelecek nesile bile aktaramaz. Yani canlının yaşamını kötü etkilememesi lazım. Canlıya ya hiç etkisi olmayacak ya da olumlu etkileyip fayda sağlayacak. Kötü etkilerse gelecek nesil için de problem oluşturuyor. Gelecek nesilin meydana gelmesi o an orada bulunan bireyler ile alakalı tamamen. Kötü ve sağlıksız zor yaşam şartlarında yeni birey meydana getirebilmek de o kadar zor olur. Yani hastalık, sakatlık gibi şeylerin olmaması evrim açısından bir o kadar da iyi olur. Hele üreme hücreleri üzerinde olan mutasyon gelecek nesile aktarıldığında ve zararlı denk geldiğinde yine türü geriye götürecek nitelikte bir şey olarak karşımıza çıkar. Oysa faydalı özelliklerin birikerek zamanla evrimleşmesi olması gerekir. Bu arada üreme hücrelerinde 60 mutasyon olup bunun gelecek nesile aktarıldığının kanıtı nedir? Dünyadaki milyarlarca insanı bi labaratuvara alıp incelemişler mi? Ne malum 60 mutasyon olduğu? İstisnasız her nesile mutasyon mu aktarılıyor? Bunun kanıtı ne? Bunu bile kesin olarak ortaya koymak lazım önce. Bakın tahmini bir sayı ise yine tahmin ve varsayımlardan kurtulamayız. Kesin olarak ortaya konan bir şey olması lazım. Yoksa belki işte şu kadar mutasyon gelecek nesile geçebilir gibi bir yaklaşım ile bir yere varılamaz. Bu husus önemli. Yani bütün insanları mı inceliyorlar da gelecek nesile ne kadar ve nasıl mutasyonların geçtiğini söylüyorlar? Nedir bunun kanıtı? Bu bile kesin değilse evrim için büyük sorun oluşturur. Zaten evrim açısından bu gelecek nesile geçen mutasyon tipi çok büyük önem arzetmektedir. Burası da yıkıldığı takdirde yine tahminlere boğulmuş oluruz. Tahmin ve varsayımlar bizi boğar. Şu olabilir, bu olabilir, diğeri de olabilir vs gibi birçok şeyi düşünebiliriz. Oysa bunlar tahmin olarak karşımıza çıkar. Bir şeye şüphe götürmez bir gerçek diyorsak bunun kesinliğininin ortaya konulması gerekir. Yoksa tahmin niteliğinde olur.

    Spermlerde DNA tamir enzimlerinin olmadığını söylemektesin hocam. İşte bakın zararlı bir etki geldiğini düşünün. Tamir de edilemiyor ve gelecek nesile aktarılıyor. Evrim açısından ciddi problemler oluşturur. Tür kademe kademe ileriye gitmesi gerekirken geriye gitmiş olur ve evrim kötü etkilenmiş olur. Bakın evrim için ne olması gerekiyor anlatayım. Evrim uzun zaman istiyor di mi. Bu hususta faydalı mutasyonlar birike birike evrim gerçekleştiricek. Çok emek verilmesi gereken ve zorlu bir işten çok çok daha uzun ve zorlu bir süreç olduğunu belirtelim. Ayrıca bilinçsiz bir süreç. Yani bilinçli bir yaratıcı o faydalı mutasyonları özel olarak seçip evrimi hedefleyerek müdahale etmiyor. Yani evrimin bilinçsiz bir süreç olduğu belirtilir. Bütün bunlardan sonra ne kadar zorlu bir süreç olduğunu anlamaktayız. İşte faydalılar gelecek gelecek birikecek ve evrim meydana gelebilecek deriz. Ama zararlı olanları gözden kaçırırız. Hem gelecek nesili meydana getirecek bireyler kendi vücut hücrelerinde zararlı mutasyonlarla karşılaşır ve hayatları olumsuz etkilenirse gelecek nesil için sorun oluştururlar. Gelecek nesile onlar aktarılmasa bile gelecek nesilin hayatı o anki bireylerden geçtiği için hayatı olumsuz kötü ve hastalıklarla geçen biri gelecek nesili meydana getiremeyebilir. Örneğin kanser olmuş kişi bir de bebek dünyaya mı getirecek? O kadar zorlukla ve yaşam mücadelesi içinde bir de bebek mi meydana getirecek? İşte vğcut hücrelerinde olan mutasyonların bile etkisiz veya faydalı olması lazım ki birey hayatına devam etsin ve problem yaşanmasın. Öncelikle bu var, bir de üreme hücrelerinde gerçekleşen ve gelecek nesile aktarılan mutasyonlarda hep faydalıların gelmesi lazım. Zararlı geldiği takdirde o uzun süreci bozar. Çünkü ne gerekiyordu faydalı olanlar hep gelecek ve birikecekler. Ondan sonra evrime yol açacaklar. İyi de hep faydalı geleceği ne malum? Bunu kim garanti ediyor? Mesela bir iki mutasyonla olacak iş değil ki evrim. Çok fazla faydalı gelip birikmesi lazım. İşte zararlı olanları gözden kaçırıp hata yapıyoruz burada. Zararlı olanların da geldiğini bir düşünelim o zaman evrim çok kötü etkilenir. İşte zararlı gelmeden hep faydalı gelmesi olanaksızdır. Mutlaka birçok zararlı mutasyon denk gelir. İşte o zararlılar evrimin önüne taş koyarlar. Çünkü hep faydalı olanlar gelecek ve birikecekti. Uzun bir süreçti. İyi de zararlı geldi ve bu işi bozdu. İşte zararlı olan mutasyonlar bu işi bozar. Bir de tamir edilemeyeceğini ifade ettiniz. Yani hiç zararlı gelmeyecek, hem işler yolunda gidip şans da bireylerin yanında olup bir zaman sonra evrimleştirecek mi? İşte buna tesadüf diyoruz. Sanki bilinçli bir güç evrim için bütün faydalı olanları seçiyor ve evrimleşmeleri için müdahale ediyor. Evrim bunu kabul etmez. Bunu kabul etmeyince şans ve tesadüfler geriye kalıyor. İşte bunlar da gerçekliği ifade etmez. Tesadüf falan şans diyorsak tahmin ve varsayımlar ortaya çıkar. İşte tahmin karşımıza çıktı. Şüphe götürmez bir gerçekten söz edemeyiz şu durumda. Tahminden söz edebiliriz. Oysa ben kesin kanıt arıyorum. Lütfen beni de anlayın. Tahmin niteliğinde olanları kesin gibi sunamayız. Kesin olanları kesin olarak sunabiliriz. Bunu gözden kaçırmamak gerekir. Yani evrimin kesinliğinin ispatı için kanıtların ortaya konması gerekir.

    Bu arada kuram ve olgu hakkındaki açıklamalarına katılmıyorum. Vikipedinin bu konuda güzel açıklamaları yer almakta. Onları okumanı tavsiye edeirm. Örneğin bir olgu ya da yasa sadece kuru gerçektir. Örneğin canlılar değiştiğini gözlemleyip bunu ifade edersiniz. Sonra bunun nasıl ve nedenini de teori ile açıklarsınız. Yani kuru gerçek olarak ortaya koydunuz ve gözlemlediniz. Sonra bunun açıklamasında ''nasıl'' ve ''neden'' gibi soruları da yanıtlayarak bir bilgi kümesi olarak teoriyi ortaya koyarsınız. Teori ile kanun farklıdır bunu iyi ayırt etmek gerekir. Bakın evrim ağacından da bir alıntı yapayım: ''Halk arasında yaygın olarak kullanılanın aksine "teori" sözcüğü bilimde "ispatlanmamış veya asılsız düşünce" anlamına gelmez. Tam tersine, uzun süreli, çok açılı, çok disiplinli gözlemler ve incelemeler sonucunda elde edilen verilerin "neden" ve "nasıl" o şekilde olduğunu açıklayabilen bilgi bütünleri anlamına gelir. Bilimde bir "yasa/kanun", doğal bir olguya/fenomene yönelik gözlemdir. Bir şeyin "ne" olduğunu belirlememize yarar: örneğin "bütün cisimler yere düşer", "bütün canlılar farklılaşır" gibi. Bir önceki cümlemizdeki örneklerimizden ilki bilimde "kütleçekim yasası" olarak bildiğimiz konuyu, ikincisi ise basitçe "evrim yasası" olarak bildiğimiz konuyu basitçe izah eder. Bunlar yasalardır ve Evren'imizin yapısı/dokusu değişmediği müddetçe bu şekilde var olurlar.'' İşte bunları ayırt etmek lazım. Birbirine karıştırırsak olmaz hocam. Farklı kavramlar bunlar. Bu arada bakın yer çekimine benzetiliyor evrim. Yani yer çekimini direk gözlemlersin. Bir nesneyi bıraktığında yere düştüğünü gözlemlersin. Aynı şekilde evrimi de buna benzetiyor. Bir de evrimin de tanımını iyi yapmak lazım. Nasıl değişimlerden bahsediyoruz? Genetik değişimler mi? Örneğin eskiden yaşayan insanların boylarının kısa olup yeni nesilin boylarının uzun olmasını söylediğimde karşıdaki kişi de ''Yiyecekle alakalıdır evrim değil o. (hormonlu besin vs)'' cevabını aldım. Yani nasıl değişimler olduğunun da ortaya konması lazım evrimin. Ayrıca şu boy uzaması evrim mi? Evrim nedir? Nasıl değişimlerdir? İşte önce bunu ortaya koymak lazım. Ondan sonra canlılardaki değişimi gözlemledikten sonra bunun ortaya konması lazım. Yani direk gözlem. Direk bunu gözlemleyip canlıların farklılaştığını bunu ortaya koymak lazım. Ondan sonra bunun nasılı ve nedenini açıklayan teoriyi ortaya koyup kanıtları dizmek lazım. Bu husus gerçekten önemli. Evrimin sadece geçmişte olup bitmiş bir şeye benzetiyorsunuz ama yer çekimi kadar gözümüzle görebileceğimiz bir şey olduğuna evrim ağacı ekibi dikkat çekiyor. Yani gözümle bu değişimi de görebileceğimizi söylüyor bu benzetmeyi yaparak. O yüzden evrimin önce tanımı yapılması ve ne tür değişimler olduğunun ortaya koyduktan sonra bu değişimler gözlemlenip teorisiyle açıklanıp kanıtların ortaya koyulması lazım. Mesela siz Big Bang'ten bahsediyorsunuz. İyi ama olmuş bitmiş bir şey. Evrim ise devam eden bir süreç olduğu söyleniyor. Hem big bangin arkasında çok güçlü matematik hesapları yok mu? Biyoloji ile fizik bilimlerinin farkı hususuna geliyoruz bu noktada. Ama evrim için canlılardaki değişimin ortaya konulması lazım öncelikle. Tamam değiştiğini gösterdiniz mesela. Ondan sonra günümüzdeki türleşme örneklerinin de ortaya koyulması lazım. Ardından geçmişte olanlar için ise fosillerin nasıl evrimi işaret ettiğinin de ortaya konulması lazım. Ayrıca genetik olarak da canlıların akraba olduğunun ispat edilmesi lazım. İşte siz mutasyona değindiniz ama yukarıda bahsetmiştim şans ve bilinçsiz bir süreç var o mutasyon olayında. Sadece mutasyonla evrimi ispat etmeye çalıştınız. Yani nasılı üzerine bir konuşma yaptınız. Ama evrimin olup olmadığını ortaya koyduktan sonra nasılını açıklamanız lazım. Evrimin gerçekleştiğini ön kabul edip sonra mutasyonla açıklamaya çalıştınız. Halbuki evrimi ispat etmeden mutasyona atlayınca işte birsürü olasılık ve şans göze çarpıyor. İşte onlar da tahmin oluyor. Siz önce evrimi kanıtlayın sonra mekanizmalarını gösterin. Yoksa evrimi ön kabul ederek mutasyonla gerçekleşiyor demeye getirince tahmin oluyor. Dediğim gibi önce evrimin şüphe götürmez bir gerçek olduğunu ispat edin sonra nasıl ve nedenini açıklayın.




  • balinanın evrimi belgeselini izledin mi?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tarja Turunen

    balinanın evrimi belgeselini izledin mi?

    Hangi belgesel? Türkçe olarak varsa izlemek isterim.
  • Adına canlılık dediğimiz bir şey var. Dünyada hiçbir biyolog henüz canlının bir tanımını yapabilmiş değildir, canlının ne olduğunu hala bilmiyoruz. Vücudumuzun en temel özelliği ne diye düşünürsek, vücudun sıcak, sürekli içeride bir sıcaklık var. Aslında canlının Sürekli enerji yakması gerekiyor. Evrende entropi diye bir kanun var, bütün maddeleri düzensizliğe ve dağılmaya gitmeye eylemlidir. Böyle bir fizik yasası var. Bizim vücudumuzda bir canlı beden ve maddi yapısı itibariyle dağılmak İstiyor. Fakat adına canlılık denilen hediye, bu maddeyi Öyle bir hale getiriyor ki sürekli enerji yakarak dağılma ihtiyacını ,geçici bir süre müddetince erteliyor. Her bir hücre, her bir organ, her bir sistem ve beden müthiş bir faaliyet içerisinde. Hücrelerimizin hepsi aynı amaca Yani bu entropi dediğimiz etkiye karşı, organizmayı hayatta tutma savaşını veriyor.

    Verilere göre hareket etme zorunda herkes.Burada iki bilimdali karşımıza çıkıyor.biri fosil bilimi ,diyeri ise biyoloji.<bir evrimagci var ,iddia edilen.Yani ilk başta tek hücreli canlılar vardı daha sonra bunlar zaman içinde sayıca artmaya başladılar.millionlarca yıl içinde artarak bu çeşitlilik zamn içinde gelişti.Hipotez bu, Teori olmadığından bilerek hipotez diyorum.

    Bu birinci tablo. Ikinci tabloya gelince neler ile karşılaşıyoruz.Bu tabloda gördüğümüz ise bize paleontoloji biliminin bize gösterdiyi
    veriler.kambriyen öncesinde canlı yapılar,vücut yapılarına göre degerlendiginde 50 ile 100 arası ayrı filum bir anda ortaya çıkıyor.Birbirilerinden zaten farklı olarak ortaya çıkıyorlar.Bunu bilim dünyası böyle kabul ediyor.

    Dikkat edin 100 milyon türden bahs ediyoruz.Ama günümüze gelince sadece 8 millyon var olduğu tahmin ediliyor.

    Kardeşim bu nasıl evrim böyle.Bu nasıl hipotez böyle.Arada bir zaman ,süreç var diye bu türden pasta pisermiymis.

    Hipotez bir den çok oldu diyor ama paleontoloji bunun tersini gösteriyor.Hipotez millionlarca yıl içinde artarak bu çeşitlilik zamn içinde gelişti demiyormuydu.Bu şimdi çelişki degilmi. Bu çeşitlilik hangi zamana kadar gelisdigini söylese,zaten kendi bacağından yakalanacak .Tarihi katmanlara göre bir zaman sürecini dile getirse bu hipotez,Paleontolojinin ortaya koyduğu resim ile zitlasacak.Hipotez zaman dilimini vermediğinden dolayı bana göre geçersiz. Sen canlılık çoğaldı diyorsun ama palaeontoloji deki gözlem tama tersini söylüyor. Ben şimdi akıl yürütmesi olan bir hipoteze mi inanayım ,yoksa palaeontoloji bilim dalinin gözlemine mi inanayım.

    Evrim ağacı 1234 giderken, palaeontoloji 100 den geri sayıyor,ki hala günümüzde bu konuda azalma olduğu da biliniyor.
    Bu palaeontoloji ağcı süpürgeye benziyor ,ki bu süpürgenin resmi de günümüzede uygun.Canlılar git gide azalıyor.
    Evrimin kralı mutasyon bir türlü isleyemiyor gibi, motoru bozulmuş gibi görünüyor.
    Zehirli ortamda zamanında canlılara nasıl yasana bilinir diye yol göstermiş ama bugün motoru bozulmuş gibi.Bilimin üzerinden bazı arkadaşlarımızda bu motoru tamir edip calisdirmaya çalışıyor ama çalışmıyor.




  • bazilari hala anlamamis. bak kardesim: Biz buldugumuz canlilara tur ismi veriyoruz.yani bulunan x canlisi y den z ye giden canlilar arasinda bir ara form olabilir z canlisinin fosili gunumuze ulasmadigi icin elimizdekilerle idare ediyoruz.her canlinin kemik yapisi,sertligi ayni degil ki bazilari gunumuze ulasiyor bazilari gelemiyor.sizin dediginiz gibi olsa kazmayi vurdugumuz yerden fosil cikmasi lazimdi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Tarja Turunen -- 1 Ekim 2016; 10:43:32 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarja Turunen

    balinanın evrimi belgeselini izledin mi?

    Hangi belgesel? Türkçe olarak varsa izlemek isterim.

    https://youtu.be/FTvRV1gruXA

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Çoktan çöpe atılmış yaratılışçı iddialarını buraya tek tek taşıyacak mısınız? Ben size bir site önereyim, orada bütün iddialarınızın cevapları mevcut:

    http://www.talkorigins.org/indexcc/list.html
    http://www.talkorigins.org/indexcc/CC/CC300.html
    http://www.talkorigins.org/indexcc/CC/CC301.html

    Ayrıca Kambriyen Patlaması sonrasında Dünya'da beş tane büyük yok oluş olayı gerçekleşmiştir. Bu olaylar sonucunda canlı türlerinin muhtemelen %99'undan fazlası yok olmuştur. Altıncı yok oluşun da günümüzde devam ettiği varsayılmaktadır. Tür sayısındaki azalmayı bunlarda da arayabilirsiniz.




  • Belgeselin sonundaki cümle de çok ilginç, balinanın buraya ulaşmak için yaptığı yolculuk gerçekten inanılmaz diyorlar.
    Balinanın yolculuğunu bizzat görmüşler gibi kesin bir cümle kurmuşlar. Canlıların formlarını kurgulayıp şekillendirmek de bunlar zaten dünya şampiyonluğunu ellerinde tutuyorlar. Geçmiş tarihte de böyle yaptılar günümüze de yapıyorlar değişen hiçbir şey yok. Böyle olabilmiş midir acaba demek başka, vay anasını inanılır gibi değil be arkadaş demek başka.

    Elimizdekiler ile idare ediyoruz da ne demek, çok az varmış gibi cümle kurmuşsunuz. Oysaki milyonlarca fosil var deniliyor. Bunların arasında neden bir araform fosili çıkmıyor. Bakterilerin de kemikleri yok ama taşlaşmış fosillerden bunları
    görebiliyoruz.İnsanlık bu kadar şanssız olabilir mi bu konuda. Milyarlarca tesadüfler var ama bir tanecik şans yok, size de bu biraz tuhaf gelmiyor mu.




  • Evrim bize mutasyon üzerinden türlesebilme olayindan zeginlesme (çoğalma) var diyor . Ama günümüzde türler yok oluyor.Peki iki sey bir anda nasil oluyor. Evrimagci modeli günümüze gecerli degilmi. Evrime göre türler cogalmasi lazim ama ölye degil malesef.Türler cogalir diyor.Bu cogalmayi mutasyon mekanizmasi yapar diyor.Bu yok olus gercekse o zaman mutasyon mekanizmasi bozulmus olur.Icinde bulundugumuz durum cok vahim.Bilimin mutasyona hastalik dedigi icin bize gücenmis de olabilir. Gönlünü almak lazim.

    Belki bu espri hosuna giderde bizi af eder ümidiyle.

    "Bir kız için erkeğin evrim süreci; Sempatik....yakışıklı...zeki...güçlü. kıskanç...maço..hayvan..ayı..mal..öküz..öküüz..öküüüüüz.."




  • quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Adına canlılık dediğimiz bir şey var. Dünyada hiçbir biyolog henüz canlının bir tanımını yapabilmiş değildir, canlının ne olduğunu hala bilmiyoruz. Vücudumuzun en temel özelliği ne diye düşünürsek, vücudun sıcak, sürekli içeride bir sıcaklık var. Aslında canlının Sürekli enerji yakması gerekiyor. Evrende entropi diye bir kanun var, bütün maddeleri düzensizliğe ve dağılmaya gitmeye eylemlidir. Böyle bir fizik yasası var. Bizim vücudumuzda bir canlı beden ve maddi yapısı itibariyle dağılmak İstiyor. Fakat adına canlılık denilen hediye, bu maddeyi Öyle bir hale getiriyor ki sürekli enerji yakarak dağılma ihtiyacını ,geçici bir süre müddetince erteliyor. Her bir hücre, her bir organ, her bir sistem ve beden müthiş bir faaliyet içerisinde. Hücrelerimizin hepsi aynı amaca Yani bu entropi dediğimiz etkiye karşı, organizmayı hayatta tutma savaşını veriyor.

    Verilere göre hareket etme zorunda herkes.Burada iki bilimdali karşımıza çıkıyor.biri fosil bilimi ,diyeri ise biyoloji.<bir evrimagci var ,iddia edilen.Yani ilk başta tek hücreli canlılar vardı daha sonra bunlar zaman içinde sayıca artmaya başladılar.millionlarca yıl içinde artarak bu çeşitlilik zamn içinde gelişti.Hipotez bu, Teori olmadığından bilerek hipotez diyorum.

    Bu birinci tablo. Ikinci tabloya gelince neler ile karşılaşıyoruz.Bu tabloda gördüğümüz ise bize paleontoloji biliminin bize gösterdiyi
    veriler.kambriyen öncesinde canlı yapılar,vücut yapılarına göre degerlendiginde 50 ile 100 arası ayrı filum bir anda ortaya çıkıyor.Birbirilerinden zaten farklı olarak ortaya çıkıyorlar.Bunu bilim dünyası böyle kabul ediyor.

    Dikkat edin 100 milyon türden bahs ediyoruz.Ama günümüze gelince sadece 8 millyon var olduğu tahmin ediliyor.

    Kardeşim bu nasıl evrim böyle.Bu nasıl hipotez böyle.Arada bir zaman ,süreç var diye bu türden pasta pisermiymis.

    Hipotez bir den çok oldu diyor ama paleontoloji bunun tersini gösteriyor.Hipotez millionlarca yıl içinde artarak bu çeşitlilik zamn içinde gelişti demiyormuydu.Bu şimdi çelişki degilmi. Bu çeşitlilik hangi zamana kadar gelisdigini söylese,zaten kendi bacağından yakalanacak .Tarihi katmanlara göre bir zaman sürecini dile getirse bu hipotez,Paleontolojinin ortaya koyduğu resim ile zitlasacak.Hipotez zaman dilimini vermediğinden dolayı bana göre geçersiz. Sen canlılık çoğaldı diyorsun ama palaeontoloji deki gözlem tama tersini söylüyor. Ben şimdi akıl yürütmesi olan bir hipoteze mi inanayım ,yoksa palaeontoloji bilim dalinin gözlemine mi inanayım.

    Evrim ağacı 1234 giderken, palaeontoloji 100 den geri sayıyor,ki hala günümüzde bu konuda azalma olduğu da biliniyor.
    Bu palaeontoloji ağcı süpürgeye benziyor ,ki bu süpürgenin resmi de günümüzede uygun.Canlılar git gide azalıyor.
    Evrimin kralı mutasyon bir türlü isleyemiyor gibi, motoru bozulmuş gibi görünüyor.
    Zehirli ortamda zamanında canlılara nasıl yasana bilinir diye yol göstermiş ama bugün motoru bozulmuş gibi.Bilimin üzerinden bazı arkadaşlarımızda bu motoru tamir edip calisdirmaya çalışıyor ama çalışmıyor.

    Yine desteksiz sallamış olduğunu görüyorum. Eskimiş köhnemiş iddiaları nerden bulup çıkarıyorsun, ahit sandığından mı? Iddialarını teker teker ele alalım.

    1.Entropi. Kapalı sistemlerde entropi artar, açık sistemlerde ise azalır ya da aynı kalır. Dünya bir açık sistemdir, dışardan yani güneşten enerji ve kütle aluır ya da verir. Canlı hücreleri de birer açık sistemdir, onlar da dışardan enerji be kütle alır, kimyasal bağlarda saklı enerjiyi ATP’lere çevirip yakarak ısı elde eder. Dışardan gelen enerji ve kütle ile sistemin düzeni bozulmadan korunur ya da bozulsa bile tersinir süreçlerle eski haline getirilir. Evren kapalı bir sistem olarak varsayılır. Bu nedenle evrenin entropisi artmaktadır ancak evren içinde dünya gibi pek çok lokal bölgede entropi korunur. Bu bölgelerde entropinin korunmasının bedeli evrenin entropisinin bir bu kadar daha artmasıdır. Normalde bu bölgeler dışardan enerji almasaydı evrenin toplam entropisi ne kadar artacak idiyse, evrenin entropisi o kadar artmaya devam eder.

    Bu iddia yaradılışçıların en eski iddilarındandır, entropiyi düzensizlik olarak ele aldıkları için yanlış sonuçlara varmaktadırlar. Entropİ düzensizlik anlamınada kullanılmakla birlikte asıl anlamı o değildir, Entropi işe çevrilemeyen enerji demektir. Bu yüzden sonsuz çevrim makinelerini yapamıyoruz. Çünkü ne yaparsak yapalım enerji çevriminde %100 verimlilik sağlayamıyoruz. Mutlaka bir miktar enerji kullanılamadan yani işe dönüştürülemeden ısı enerjisi olarak ortama yayılıyor. Termodinamiğin 2. ilkesinin esası budur. Peki bu sorun mu? Evren ölçeğinde elbette sorun. Ama güneşimiz bize enerji sağladığı sürece bizim gibi lokal sistemler için bir sorun değil çünkü yiten enerjinin misliyle fazlasını güneşten alıyoruz.Termodiğnamiğin ikinci yasası entropi artışı için equilibrium seviyesini şart koşar. Oysa evrende böyle equilibrium düzeyinde bulunan nadir sistem vardır.. Merak edenler yaradılışçıların entropi çarpıtmasını açıklayan, basitten karmaşığa bir dizi açıklamayı aşağıdaki bağlantılarda bulabilir. Dileyen daha yüzlercesini bulabilir. Bu çoktan çöpe atılmış bir iddiadır.

    *http://www.bayar.edu.tr/besergil/4_entropi_ve_serbest_enerji.pdf
    *https://www.preposterousuniverse.com/writings/dtung/
    *https://onedio.com/haber/evrim-teorisiyle-ilgili-14-yanlis-bilgi-386330
    *http://www.talkorigins.org/faqs/thermo.html
    *https://ncse.com/cej/2/2/creationist-misunderstanding-misrepresentation-misuse-second
    *http://rationalwiki.org/wiki/Second_law_of_thermodynamics#Misapplication_by_creationists
    *http://scienceblogs.com/pharyngula/2008/11/10/entropy-and-evolution/
    *https://en.wikipedia.org/wiki/Entropy_and_life#Objections

    2.Kambriyen patlaması. Bu da yaradılışçıların bilinen en eski ve en yaygın çarpıtmalarındandır. Kambriyen döneminde canlılığın bir anda ortaya çıktığını savunurlar. Oysa bu doğru değildir. Kambriyen dönemi 540 milyon yıl önce başlayıp, yaklaşık 480 milyon yıl önce Ordovisyen döneminin başlamasıyla sona eren uzun bir dönemdir. Kabaca 58 milyon yıl kadardır. Bunun merkezinde yer alan 20-25 milyon yıllık dönemde canlı çeşitliliği pik yapar. Bir de 590 milyon yıl öncesine kadar giden 50 milyon yıllık pre-kambriyen bir hazırlık dönemi vardır ve esasen kambriyen dönemle birlikte ele alınması gerekir. Omurgalılara illk kez kambriyen dönemde rastlanıldığı için kambriyen döneminde canlı patlaması yaşandığı sanılır. Oysa bu doğru değildir, kambriyen öncesi canlılar omurgalı olmadığı için geriye hemen hiç fosil bırakmamışlarıdır. Son yıllarda kambriyen öncesi döneme ilişkin artan sayıda bulgu ve yeni teknikler bize kambriyen döneminin bir patlama değil, geçiş dönemi olduğunu gösteriyor. Ayrıca iddia ettiğin gibi filum ilk kez kambriyen döneminde ortaya çıkmamaıştır, erken kambriyen dönemi filumları bulunmuştur. Bir nokta daha; son yapılan istatistiki çalışmalar, kambiyen dönemindeki çeşit artışının, tarihin diğer döneminde görülen çeşit artışlarından çok daha yoğun olmadığını gösteriyor. Kaldı ki, aklı başında yaradılışçılar bu kambriyen iddiasını terkedeli epey oluyor. Maalesef sen hayli geriden takip ediyorsun.

    Gelelim diğer iddiana; Neydi o hatırlayalım. Tüm canlı çeşitliği kambriyen döneminde ortaya çıkıp giderek azalmıştır. Bu da doğru değil. Canlı çeşitliliği Kambriyen öncesi ve sonrasında yeryüzünden kaç kez silindi haberin yok sanırım. Kambriyenden önce silinenleri saymıyorum. Kambriyenden sonra 5 ana kitlesel yok oluş yaşandı. Bunları bize sözde senin evrimi çürüttüğünü iddia ettiğin paleontoloji ve jeoloji birlikte söylüyor. Daha küçükleri bir yana koyup sayalım bu en büyük 5 yok oluşu:

    * Ordovisyenin sonu, 444 milyon yıl önce, türlerin %86’sı yok oldu.
    * Geç Devonyanm dönemi 375 milyon yıl önce, türlerin %75’i yok oldu.
    * Permiyan döneminin sonu 251 milyon yıl önce, türlerin %96’sı yok oldu.
    * Triasik döneminin sonu 200 milyon yıl önce, türlerin %80’i yok oldu.
    * Kretekao döneminin sonu 66 milyon yıl önce, türlerin %76’sı yok oldu.

    Nasıl da yalan söylüyorsun gördün mü? Bu 5 büyük yok oluş yanında yaklaşık her 26 milyon yılda bir tekrar eden daha küçük yok oluşlar da var. Hatta bunla ilgili enteresan hipotezler ortaya atılmıştı., 26 milyon yıllık yörüngesi olan bir gezegenin dünyanın yakınından geçtiği iddia aedilmişti bu periyodik yok oluşları açıklamak için. Sanırım sen dünyayı 4,5 milyar yıldır huzur içinde yaşayan bir cennet bahçesi sanıyorsun, yazık sana. Aşağıdaki linkleri biraz incele, bilgi sahibi ol. Buraya komik iddialarla gelip kendini gülünç duruma düşürme:
    -https://cosmosmagazine.com/palaeontology/big-five-extinctions
    -http://www.livescience.com/1752-greatest-mysteries-mass-extinctions.html
    -http://www.bbc.co.uk/nature/extinction_events
    -http://science.nationalgeographic.com/science/prehistoric-world/mass-extinction/
    -http://www.endangeredspeciesinternational.org/overview.html

    İngilizcem yetersiz diyorsan, bu da Türkçesi:
    -https://evrimarsivi.wordpress.com/2011/08/14/en-buyuk-bes-kitlesel-yok-olus/
    -https://tr.wikipedia.org/wiki/Permiyen-Triyas_yok_olu%C5%9Fu
    -http://ofpof.com/merak/dunyanin-gordugu-en-buyuk-5-kitlesel-yok-olus

    Günümüzde insanlığın tükenmesine yol açtığı türlerin haddi hesabı yok. Bu yok oluşlar ivme kazanarak önümüzdeki 50-100 yıl içinde hızla artacak. Bundan insanlık da nasibini alacak. 500 milyon insanın ölmesi bekleniyor. İnsanlar son 3-4 bin yıldır, yeryüzündeki ormanların çoğunu yok etti. Bu ormanlarda yaşayan pek çok tür yeryüzünden silindi. Bir de utanmadan kalkmış günümüzde türler nasıl yok oluyor diye soruyorsun. Sahi sen hangi sünyada yaşıyorsun? Gerçekten bu dünyada mı yaşıyorsun? Çinliler bambu ormanlarını yok ettiği için geriye sadece 1000 kadar kalan pandaları da mı duymadın? Sen fanusta mı yaşıyorsun? Yok edilen Borneo ormanları yüzünden sayıları 200 kadar kalan Borneo kaplanlarını da mı duymadın? Habitatları insan tarafında sürekli yok edildiği ve avlandığı için yok olma noktasına gelen goril veorangutanları da mı duymadın? Denizlerdeki balinaları saymıyorum. İğrenç insanoğlunun yaptığı balina katliamları yüzünden balinaların soyu tükenmek üzere. Hatta beyaz balinanın teknik olarak tükendiği varsayılıyor. Hadi bunlar yeni, eskilerden Dodo kuşunun hikayesini oku. Soyları 200 yılda nasıl insanlar tarafından vahşice tüketilmiş... Ormanları yakılan, yok edilen canlıların, “olsun abi, biz ormansız da idare ederiz” dediğini mi sanıyorsun? Ya hakiketen sen nasıl bir hayal aleminde yaşıyorsun?

    O evrim ağacı 4 miyar yıl öncesinden başlamıyor, her kitlesel yok oluşla birlikte evrim ağacı da kökü ve belki bir kaç dalı hariç yok oluyor ve yeniden başlıyor.

    3.Evrim bir kuram mıdır, hipotez midir? Senin paşa gönlün öyle istiyor diye bir kuram hipotez olmaz. Evrim bir kuram mıdır, kuramdan öte olgudur. Evrimin sayısız delili vardır. Al mesela kapı gibi evrimi kanıtlayan şempanze ve insan genomundaki 7 ortak ERV olgusu.

    Kuram nedir, olgu nedir, hipotez nedir çalışmadan gelmişsin. Ben burada değil ama aşağıdaki cevaplarımda açıkladım.

    Dostum, lütfen köhnemiş iddialarla gelme buraya. Ya bir düşün, 150 yıllık evrim kuramını onca bilim adamı çürütemedi de, çürütmek sana mı kaldı! Evrim kuramını çürüten bilim adamı biyoloji Nobel ödülü alır, sen ne diyorsun!




  • Evrim bir hipotez midir, kuram mıdır, olgu mudur?

    Önce kanıtlamak meselesini ele alalım, kanıtlamak ne demektir...

    Hiç bir mantık formu, ister tümdengelim olsun, ister tümevarım, bir şeyi “kanıtlayamaz”.

    Tümevarım özelden genele muhakeme yoluyla bir çıkarım elde etmektir. “Şu kuğu beyaz<, bak bu da beyaz, görüyor musun, ordaki de beyaz. Öyleyse bütün kuğular beyazdır” diyerek tümevarıma örnek verebiliriz. Tekil örneklerden yola çıkarak genel bir sonuca varma yöntemidir tümevarım ve şekliyle döngüsel mantık üzerine kuruludur. Gördüğümüz kuğuların beyaz olduğundan yola çıkarak görmediğimiz kuğuların da beyaz olduğunu söylüyoruz. Yani kanıtlamaya çalıştığın şeyi varsayıyorsun!

    Tümdengelim mantığı ise genelden özele işler. Yukarıdaki kuğu örneği gibi yine herkesçe bilinen bir örnek vereyim: “Tüm insanlar ölümlüdür. Sokrat bir insandır. Öyleyse sokrat da ölümlüdür.” Eğer Sokrat ölümsüzse ve hiç ölmüyorsa “tüm insanlar ölümlüdür” genellemesini “çürütmüş” oluruz.

    Bilim bir hipotezi ya da kuramı “çürütmek” için tümdengelim mantığını kullanır. Bu nedenle bilimdeki bütün “kesin” ifadeler hep negatiftir. Mesela “dünya tam yuvarlak değildir”, “dünya güneş sisteminin merkezi değildir”, “proteinler kalıtım malzemesi değildir” gibi; ya da mesela “hiç bir tür özel olarak bugünkü haliyle yaratılmamıştır” gibi...

    Bu nedenle tüm pozitif ifadeler kesin olarak “geçicidir” Mesela DNA tüm hücrelerde çift helis halinde bulunur” pozitif bir ifadedir ama geçicidir çünkü bir tane çift- helis DNA’sı olmayan hücre bulursak bu pozitif ifadeyi çürütürüz.

    Teoride böyledir de, pratikte böyle değildir. “DNA tüm hücrelerde çift helis halinde bulunur” ifadesini milyonlarca hücrede çift helis DNA gördüğümüz için “kanıtlanmış” sayarız. Aslında kanıtlanmamıştır. Ancak çift helis DNA’sı olmayan bir hücre bulunmadığı sürece biz bu ifadeyi doğru kabul ederiz. Bilimde ve sosyal hayatta resmi olmayan yaygın yaklaşım budur.

    Evrim de aynı şekilde işler. Evrimi yanlışlamak için o kadar çok test edildiği ve o kadar çok gözlem ve deney yapıldığı halde bir türlü çürütülememiştir. Üstelik çevremizde gördüğümüz herşeyi o kadar iyi açıklamaktadır ki, bunlara bakarak evrimi “kanıtlanmış” sayarız.

    Aynı şeyi farklı şekilde söylemenin bir başka yolu da olguları kanıtlanmış varsaymaktır. Olgu nedir, kuram nedir? Olgu teyit edilmiş gözlemdir. Tüm dört ayaklılarda ön kol kemiği bulunur ifadesi mesela teyit edilmiş bir gözlem olduğu için olgu olarak varsayılır. Kamuoyu (hatta bazı bilim adamları) olgu kelimesini “gerçeklik” yerine kullanırlar ve bu nedenle olguların değişmez olduğu varsayılır. Bilimde ise olgular da aynı kuramlar gibi değişebilirler. Geçmişte bilimin olgu saydığı bazı şeyler bugün değişmiştir. Buna rağmen bilimde dahi olguları test etmemizin ve sorgulamazın artık gerekmediği ve üzerine daha kompleks anlayışlar bina edebileceğimiz temel ifadeler olarak kullanmak yaygın bir alışkanlıktır. Kuramsa, bilimde, doğal bir fenomeni açıklama girişiminde bulanan olguların ve hipotezlerin bir mantıki yapısı olarak ele alınır. Yani kuram bir açıklamadır, keyfi olarak göz ardı edebileceğimiz tahmin ya da önsezi değildir. Kuram oluşturmak ve açıklamak bilimin amacıdır. Bu nedenle kuramlar olgulardan önemlidir çünkü kuramlar olguları açıklarlar.

    Peki bunların evrimle ne ilgisi var?

    Evrim bir olgu mudur, kuram mıdır? save Wiki’de ve pek çok kaynakta olduduğu üzere pek çok bilim adamının söylediği “evrim bir olgudur” sözü esasen şu anlama gelmektedir: “evrim olgularla o kadar mükemmel bir şelilde desteklenmektedir ki biz onun bir olgu olduğunu mesela güneş merkezli ya da dünya merkezli bir evren mi meselesinden daha çok tartışmıyoruz. Biz zaman içinde türlerde bir değişim olduğunu kabul ediyor ve onu açıklamaya çalışıyoruz.” Ne anlatmak istediğimiz ile ne duyduğumuz/okuduğumuz genellikle farklıdır. Bu nedenle sokaktaki insan, bilim adamları evrim bir olgudur, deyince sanki meydan okunamaz bir dogmadan söz edildiğini zannediyor. Oysa durum bu değil. Bu nedenle aslında bu dogmatik anlama tehlikesinden kaçınmak için evrimi bir olgu gibi sunmamak gerekir. İnsanlar güneş merkezliliği ya da yerçekimini bir olgu gibi algılıyorlar ama aslında tam olarak olgu değiller. Pek çok gözlemden elde edilen sorgulanmayan güçlü çıkarımlardır ve onlardan daha kompleks anlayışlar elde edilir..

    Sonuç olarak bilim adamları olgu dediğinde bu halkın (mesela burda evrime karşı çıkanların) anladığı olgu değildir. Olguyu değişmez bir şey olarak ele almamalıyız, bilim adamı ise aslında bir tür “genelleme” olarak ele alıyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Torlak Kemal -- 1 Ekim 2016; 19:38:12 >




  • 
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.