
Kawasaki çoğu zaman olduğu gibi yine bir "ilk"e imza attı. İlkleri denemekte muhtemelen en cesur üreticilerden biri olan Kawasaki, diğer motosiklet üreticilerinin hem teknik hem de mali nedenlerle denemeye cesaret etmediği hibrit motosiklet kategorisini yarattı. Geçtiğimiz haftalarda ilk elektrikli motosikletlerini tanıtan Kawasaki, şimdi de dünyada bir ilk olarak hibrit motosikletini tanıttı: Kawasaki Ninja 7.

Motosiklette Eliminator modelinde kullanılan 400 cc 2 silindirli paralel motor var ancak motor Eliminator'deki ile bire bir aynı değil. Rpm tavanı 11.000 rmp'e yükseltilmiş, farklı egzoz, daha kısa hava kanalları ve farklı bir emiş sistemi ile yine farklı bir ECU ile donatılmış. Ayrıca, motorun krankşaft ve şanzıman dahil alt bloğu tamamen farklı çünkü Ninja 7 manuel değil otomatik vitesli.
Bu değişikliklerle motorun Eliminator'de 47 hp olan gücü 58 hp'ye çıkarılmış. Ninja 7'de zorunlu olarak tamamen elektronik bir şanzıman var. Debriyaj kolu ve vites pedalı yok. Klasik debriyaj kavraması yerine bir elektrik motoruyla ECU tarafından kontrol edilen kavrama var.

Motosiklete hibrit özelliğini ise maksimum 9 kw (12,3 ps) gücünde bir elektrik motoru sağlıyor. Motorun nominal gücü 9,5 ps civarında ve motoru 48V 1,3 Kwh kapasiteli bir lityum akü besliyor. Elektrik motoru ve batarya, her biri 13'er kg. Elektrik motoru ana radyatörün önünde yer alan ikinci bir su radyatörü tarafından soğutuluyor. Batarya da dahili hava kanalları aracılığı ile soğutuluyor.

Ana motor şanzımana direk bağlı değil, krankşaft bir redüksiyon dişlisine bağlı ve bu dişli de şanzımana elektro-hidrolik bir kavrama ile bağlı. Elektrik motoru da şanzımanın giriş şaftına bir zincirle bağlı. Şanzımanın 2 modu var: Manuel ve otomatik. Manuelde sol kütükteki vites düğmeleri ile vites değiştirebiliyorsunuz. Otomatik modda ise şanzımanı ECU yönetiyor. Eğer sürüş modları arasından EV (elektrik) modunu seçerseniz, manuel vites değiştiremiyorsunuz, vitesler otomatik değişiyor ve EV modunda sadece ilk 4 vites kullanılıyor. EV modunda hız elektronik olarak 71 kms ile sınırlandırılmış. Motosiklet ayrıca hem marş motoru hem de alternatör olarak görev yapan bir ISG ünitesiyle donatılmış. Bir de 48V-12V invertör var.

Motosikletin 2 ana sürüş modu var. HEV ve EV. HEV modu ise ECO-HEV ve Sport-HEV olarak 2 alt moda daha sahip. HEV modunda hem benzinli hem de elektrikli motor kullanılıyor. EV modunda ise sadece elektrik motor çalışıyor.

Motosiklette regenerative fren sistemi mevcut ve benzinli motor çalışırken bataryayı şarj ediyor. Motosiklette bir de ilginç bir özellik daha var. Kawasaki E-Boost adını verdiği bir sistemle beygir gücünü anlık olarak (5 saniyeliğine) 12 beygir kadar artırıyor. Özellikle sollamalar ve trafik ışıklarında hızlı kalkışlar için düşünülmüş bu sistem ile motosiklet çok daha eğlenceli hale gelmiş.

Motosiklet hibrit olabilmesi için eklenen elektrik motoru ve batarya yüzünden biraz ağır. 229 kg. Ayrıca sınıfına göre uzun bir motor. Buna mukabil, motosiklete bir de "walk" (park) modu eklenmiş. Bu modda vites boşa alınıyor ve elektrik motoru yürüyüş hızında motosikleti ileri ve geri görürebiliyor. Fiyatı makul sınırlarda tutabilmek için bazı ödünler de verilmiş. Örneğin amortisörler elektronik ve ayarlanabilir değil.

Sonuç olarak; Kawasaki sektördeki ilklerine bir yenisini ekleyerek, teknolojisini konuşturduğu ve bir çok patent aldığı bir motosiklet yaratmış. Bu motosikletin hedef pazarı olarak şehir merkezine içten yanmalı araçların girişinin yasak olduğu Avrupa kentleri düşünülüyor ama yakıt ekonomisi hedefleyen diğer müşteriler için de sıradışı bir seçenek olabilir.
Ancak Korlas motosikleti ithal edecek mi belli değil...
Daha önce bir scooter modelinde denendi, sonra özel üretim yapan bir marka da hibrit bir motosiklet tanıttı ama ilk defa büyük bir üretici seri üretim olarak hibrit bir motosiklet piyasaya sürüyor. Kawasaki hem elektrikli hemde hibrit motosiklet pazarında öncü olmayı hedefliyor.

Motosiklet 58,3 beygir gücünde bir içten yanmalı motora ve 10,2 hp gücünde bir elektrik motora sahip. Toplam 68,5 beygir güç ile Ninja 7 hibrit Ninja 650 ve Z650'den daha fazla güç sunuyor.
Motosiklet 6 vitesli bir şanzımanla donatılmış ama şanzıman manuel değil, otomatik. Ayrıca elektrik motoru sayesinde motosikletin bir de yürüme hızında bir geri vitesi ve park modu var. Motosiklet start-stop sistemiyle donatılmış.

Motosikletin 3 sürüş modu var. Bunlardan biri sadece elektrik, diğer hibrit araçlar gibi kuşkusuz sınırlı bir hız ve menzil sunuyor. Diğer modlar performans veya ekonomi odaklı. Kawasaki'nin iddiasına göre motosikletin benzin tüketimi 250 cc. bir motosiklete eşdeğer. Motosiklet Ninja 7 olarak adlandırılsa da içten yanmalı motoru aslında 450 cc hacminde çift silindirli bir ünite ve muhtemelen Eliminator modelindekiyle aynı.

Motosikletin Türkiye'ye gelip gelmeyeceği henüz belli değil.
Edit: İmla
Youtube'da gezinirken karşılaştım. Mercedes Benz S600 Maybach otomobilin beton duvara çarpma simülasyonunu yapmışlar. Düşük hızlardan başlayıp 300 kms hıza kadar çarpıştırıyorlar. Simülasyon ne kadar gerçek veri kullanılarak hazırlandı bilmiyorum ama bana gerçekçi göründü. İşte kırpılmış videosu ve linki de bir altta:
Mercedes-Maybach S600 vs Wall 300 KM/H - BeamNG Drive - YouTube
Not: 2 dk. sınırı yüzünden video biraz kırpıldı. Linkten aslını izleyebilirsiniz.
Hifi tarihine geriye dönük şöyle bir baktığımızda bazı stereo hifi cihazların zaman içinde bir kült ya da ikon haline geldiğini görüyoruz. Bu cihazlardan benim aşina olduklarıma birlikte şöyle bir yakından bakalım istiyorum. Listede 8 cihaz var ama liste istenirse uzatılabilir, benim unuttuklarım olmuş olabilir elbette, onları da isteyen ekleyebilir.
1. Technics SL-1200 MK2 Pikap.

Stereo dünyasında belki de hiçbir cihaz SL-1200 kadar efsaneleşmemiştir. 1972-2010 arası kesintisiz 38 yıl üretildikten sonra Panasonic üretimini durdurdu ama 2016’da tekrar üretime başladı. Kısaca 45 yıldır üretiliyor, inanılır gibi değil. 1972’de SL-1200 olarak hayatına başlayan pikap 1979’da SL-1200 MK2 sürümüyle kısa sürede en popüler pikaplardan biri haline geldi. Özellikle DJ’ler, gece kulüpleri, radyo istasyonları ve kayıt stüdyolarının neredeyse standart ekipmanına dönüştü. Öyle ki, DJ olmanın ilk koşulu bir SL-1200 MK2 pikaba sahip olmaktı. Neden özellikle DJ’ler ve gece kulüpleri bu cihazı çok benimsedi derseniz, cevabı cihazın direct-drive yani kayış kullanmayan doğrudan tahrik mekanizmasına sahip olması ve yüksek torklu bir “hall-effect” BLDC motor kullanmasında yatıyor; böylece DJ’ler plakları parmaklarıyla bastırıp tutarken, güçlü motor sayesinde plak tablası altta dönmeye devam edebiliyor ve böylece ses fekti yaratabiliyorlar ya da plakları ileri geri itip çekerek de ses efektleri yaratabiliyorlar. Bunu kayış tahrikli pikaplarla yapmak pek mümkün değil, hatta direk tahrikli pikapların pek çoğunda bile mümkün değil. Cihaz bunların yanı sıra düşük wow-flutter (motor hızında yüksek ve düşük frekanslı dalgalanmalar) değerleriyle de göz dolduruyordu. Kaya gibi sağlam, ömürlük ve ağır şasesi de akustik geri beslemeyi önlemede çok etkili oluyordu. Bende bu pikabın Lenco tarafından üretilen bir klonu var ve gayet memnunum. Evet, patent süresi 2004’te dolduktan sonra çok sayıda firma bu pikabın klonunu üretti. Bunlardan biri de Lenco ve hala üretiyor. Bir diğeri Audio-Technica AT-LP120 serisi, hatta model adındaki 120 rakamı 1200'ün kısaltılmışı! Denon'un DJ'ler için ürettiği DJ Prime VL12 de bir SL-1200 klonu. Tabii, Technics’in kendisi de Premium sınıfa konuşlandırarak üretmeye devam ediyor. Technics eskiden premium (high-end) bir marka değildi, Sony, Pioneer, Aiwa vs ayarında ürünler üreten bir firmaydı. Panasonic 2010’ların başında markayı sonlandırdı ama 2014’dan itibaren markayı geri getirdi fakat segment atlatarak… Technics artık lüks bir marka olarak pazara konumlandırıldı Panasonic tarafından. Techncis şimdi Mark Levinson, Anthem, Mcintosh, Audio Research, Kronos vs ayarında lüks bir marka.
2. Yamaha NS-10 Raf Hoparlörü

Yamaha tarafından 1978-2001 arasında üretilen bu raf tipi 2-yollu akustik hoparlör tüketici pazarını hedefleyen bir bileşendi ama tüketici pazarında pek başarılı bir satış grafiği çizmemiş. 80’li yılların sonlarında bu hoparlörle ilgili High Fidelity dergisinde (aboneydim) bir makale okumuştum. Hoparlör ilginç bir şekilde stüdyo kayıt mühendisleri tarafından çok tutuldu, öyle ki, bir ara neredeyse her stüdyoda bir takım varmış, ki hala bir çok stüdyoda bulunduğu söyleniyor. Kayıt stüdyosu mühendislerinin bu hoparlörü çok tutmasının ve mühendisler arasında bir efsane haline gelmesinin nedeni kötü kayıtları hemen ele vermesiydi. Akustik kabinli, 18 cm kağıt bas ve mid sürücüsü ile 35 mm tiz sürücüsü olan bu hoparlör düz bir frekans eğrisine sahip değildi. 2 Khz civarında +5 dB kadar bir sıçrama ve baskın sayılabilecek tizleri söz konusuydu. Dengeli bir ses çıktısına sahip olduğu söylenemezdi o yüzden ama hoparlörün öyle bir tonlaması vardı ki, iyi ses verdiği kayıtlar hemen çoğu tüketici hoparlöründe de iyi ses veriyor, kötü ses verdikleri de yine kötü performans gösteriyordu. Bu nedenle kayıt stüdyoları bu hoparlörü standart ekipman listesinde baş köşeye yerleştirdi ve yakın-alan monitör hoparlörü olarak kullandı ve kullanmaya devam ediyor. Özellikle rock ve pop kaydı yapan stüdyolarda üretimi 2001’de durmasına rağmen hala kullanılıyor.
3. Bose 901 I-VI Hoparlör 1968-2016


Bose ürünlerini hemen hiçbir odyofilin sevmediği söylenir. Zaten bu hoparlörün incelemelerinde de ses kalitesinin en ince detayları verecek kadar iyi olmadığı dile getirilir ama buna rağmen 901 serisi hoparlörler tam 48 yıl boyunca üretilip satıldı çünkü sıradan tüketiciler hoparlörü çok beğenmişlerdi. Bir kere konvansiyonel bir hoparlör değildi 8’i arkada 1’i önde 9 eşit ve tam-yollu hoparlörü vardı ve hu sürücüler harici bir (aktif) ekolayzır ünitesi tarafından sürülüyordu. Bose’un patronu MIT hocası profesör Amar Bose yansıtmalı sesle çok ilgiliydi ve hoparlörlerini hep yansıtmalı ses konseptine göre tasarlıyordu. Halefi 2201 serisi de yansıtmalı hoparlörlerdi. Yani ses doğrudan hoparlörden değil, duvardan geliyordu. Burada amaç konser ortamını evde yaratmaktı ama bunun bir bedeli olarak müzikteki çok ince detaylar kayboluyordu. Zaten sürücülerin hepsi tam-erimliydi. Her bir hoparlör tüm frekansları kapsıyordu. 901 oldukça şık ve dekoratif bir görünüme de sahipti. Bose 48 yılda bu hoparlörün 6 sürümünü üretti ve çok çok iyi sattı. Muhtemelen en uzun süre üretilmiş hoparlördür veya birkaç hoparlörden biridir.
4. Linn-Sondek LP12 Pikap

İngiliz üretici Linn yüksek kaliteli ürünleriyle tanınır ama bir ürünü vardır ki zamanla bir
efsaneye dönüşmüştür. Hala satışta olan (dün baktım, Sahibinden’de 322 bin TL etiketi vardı.) Sondek LP12 kayış tahrikli klasik bir pikap. Yaylı iç şaseye ve tek noktadan yataklı bir tasarıma sahip. Muhtelif kol ve kartuşlarla kullanılabiliyor, kollu satıldığı gibi kolsuz da satın alınabiliyor. Pikap İngiltere’de üretilen en önemli birkaç hifi cihazından biri olarak kabul ediliyor ve gelmiş geçmiş en yetkin tüketici pikapları arasında yapılan karşılaştırmalarda hep ilk 3 sırayı paylaşıyor. Ben alır mıydım bilmiyorum. Bir kere çok pahalı. Clear Audio’nun Concept serisini çok beğeniyorum. Muhtemelen Clear Audio’yu tercih ederdim fiyat/performans açısından. Not: Clear Audio Mcintosh pikaplarının da OEM üreticisidir.
5. Mcintosh C33 kontrol amfisi

Hifi dünyası ile ilgilenip de Mcintosh markasını duymamış kimse yoktur sanırım. Hifi’nin Rolls Royce’u diyebileceğimiz Mcintosh’un hemen her ürünü efsanedir ama bir tanesi öne çıkıyor: C33 kontrol amfisi. Aslında bir ön amfi ama üzerinde 5 band ekolayzır, Compandor ve 2 x 20W surround hoparlörler için güç amfisi katı da barındırıyor. Çıktığı yıllarda bir çok hifi ödülüne layık görüldü. Hifi dergileri incelemelerinde ve lab testlerinde öve öve bitiremediler. Öğrenciyken hayallerimi süsleyen bir ön amfiydi kendisi ama tabii her Mcintosh ürünü gibi çok pahalıydı. O yüzden sadece hayallerimi süsleyebildi. Şimdilerde 2. elleri "vintage" piyasasında yine yüksek fiyatlara alıcı buluyor. C33 muhtemelen bugüne kadar üretilmiş en etkili birkaç ön amfiden biridir.
6. B&W Nautilus Hoparlör

B&W olarak kısaltılan Bowers & Wilkins’i de bilmeyen yoktur sanırım. Hem İngiltere’nin hem de dünyanın en iyi hoparlör üreticileri arasındadır. B&W 1993 yılında o zamana göre çok radikal ve çok devrimci bir tasarıma sahip Nautilus serisini piyasaya sürdü. Nautilus’un temel felsefesi sese karşı transparan yani sesin karakterini değiştirip renklendirmeyen bir kabin tasarımı arayışı üzerine bina edilmiştir. Kabinler öyle ya da böyle sürücülerin sesini etkilerler, kendi renklerini sese yansıtırlar. Nautilus büyük olasılıkla dünyada üzerine en çok ar-ge yapılmış ve para harcanmış hoparlördür. Üretime hazır hale gelişi uzun yıllar almıştır. Söylemeye gerek yok, tasarım B&W’ye patentlidir. Nautilus hem kulağa hem göze hitap eden efsane bir hoparlördür ve 1993’den beri ve hala üretilmektedir.
7. Nakamichi Dragon Kaset Dek

Kaset deklerin ejderhası, tartışmasız dünyanın 1 numaralı kaset dek üreticisi Nakamichi’nin amiral gemisi Dragon’u da hifi dünyasında bilmeyen yoktur. Pek çok eleştirmen tarafından dünyanın en iyi deki kabul edilir. Bazıları en iyi dek olarak Tandberg 910 veya 3014’e işaret ederler, hatta bazıları Revox B215’e işaret etse de çoğunluk yine Nakamichi’nin bir deki olan ZX-1000L ile Dragon’u dünyanın en iyi dekleri olarak kabul eder. Dragon’u diğer deklerden ayıran en temel özelliği Nakamichi’nin NAAC adını verdiği otomatik azimut hizalama sistemidir. Sistem çalma (playback) esnasında azimut sapmasını ölçerek dekin kafasını dinlenen kasetin azimutuna hizalayarak yüksek frekans çalma kaybını önler. Bunu Nakamichi dışında sadece Marantz SD-930 dekinde yapabildi. Nakamichi’nin yanılmıyorsam CR serisinde de NAAC vardı ama CR serisi Sankyo’nun transportlarını kullanıyordu. Velhasılı Nakamichi Dragon manuel bias, seviye ve eq ayarlamaya izin veren, dahili osilatöre sahip doğrudan tahrikli, çift asimetrik kapstanlı muhteşem bir dekti. 1982-1994 yılları arasında üretildi, keşke fiyatlar uçmadan bir tane edinseymişim. Hatta 3-5 tane edinseymişim. 2000-2005 arası çok uygun fiyatlara satılıyorlardı, şimdi aç gözlü satıcılar ve internet yüzünden piyasası uçmuş durumda.
8. Ampex ATR-102 Makara Teyp Dek 1976-1982

Ampex bir Amerikan markası ve teyp dek üreticisi. Philips 1960’larda kaset teybi üretmeden önce evlerde makara teyp dekler kullanılırdı ve Ampex ABD’deki en tanınmış makara teyp dek üreticilerinden biriydi. Makara deklerin kaset deklere ses kalitesi açısından bariz üstünlükleri vardır. Makara deklerin en büyük sorunu kullanım zorluğu ve taşınabilir olmayışlarıdır ama ses kalitesi olarak CD formatı ile yarışırlar çünkü 7,5 ips ile 30 ips arasında sarım hızlarında çalışabilirlerken, kaset dekler ancak 1,9 ips hızında çalışabiliyorlar. Manyetik kayıtta hız arttıkça analog ses kalitesi de artar, parazit zemini alçalır ve dinamik erim artar. Kısacası makara teypler kasetten de plaktan da üstündür. Zaten dijital çağ öncesi stüdyo kayıtları makara deklere yapılırdı ki hala makara deklere kayıt yapan stüdyolar var. Özellikle plak kayıtlarını paralel olarak makara deklere yapmaya devam ediyorlar. Ampex’in bu modeli de makara deklerin Ferrarisi olarak bilinir ve üretildiği yıllarda Studer ile birlikte kayıt stüdyolarında en çok kullanılan makara dek modeli olmuştur. Peki bu listede ne işi var derseniz, model aslında 2 kanal yani tüketici tipi ama kayıt stüdyoları genellikle 8-16 kanal dekler kullanırlardı sonra "down-mix" edip 2 kanala indirirlerdi. Ampex 2 kanal olduğu için odyofiller tarafından da büyük rağbet gördü çünkü üretilmiş 2 kanallı makara dekler içinde tahminen en iyisiydi. ATR-102 zamanla bir stereo efsanesine dönüştü. Kuşkusuz ev için fazla hantaldı ama kullanım kolaylığı, kalitesi ve sağlamlığı onun birçok eve girmesini sağladı. Bugün hala ayakta kalabilmiş 2. elleri çok yüksek fiyatlara alıcı bulabiliyor.
1999'da kişi başı milli gelirimiz 2.889,76 Amerikan dolarıymış ve dünyada 48nci sıradaymışız.
Table 1: Per Capita GDP Growth, 1960-2000 (cepr.net)
Şimdi makarayı 2022'ye saralım:
2022 kişi başı milli gelirimiz 9.661 ABD doları ve dünya sıralamasındaki yerimiz 81.
Historical GDP per Capita by Country | Statistics from the World Bank | 1960-2018 - knoema.com
Hani AKP çağ atlattı diyorlar ya, 1999'da bizden geride olan 33 ülke çağ^2 atlayıp önümüze geçmiş. Dünya çağ üstüne çağ atlarken biz AKP ile sadece çağ atlayabilmişiz, dünya bize tur bindirmiş.
Gerçekte olan şu: AKP ekonomide ülkeye çağ falan atlattırmadı ama algı yönetiminde ve dezenformasyonda çağ atlattı.
Not: 1960'karda Tayvan bizden gerideymiş. Hani sürekli geçmişi aşağılıyor ya bu aktroll tayfası, aşağıladıkları geçmişte bugün bizden ilerde olan bir çok ülkeden iyi durumdaymışız.
Ford Model T
Ford Model T ya da zamanında Amerikalılar arasında yaygın bilinen adıyla "Tin Lizzie" dünyanın ilk seri üretim/üretim bandı otomobili olarak biliniyor.

1926 Ford Model T
Ford Model T 1908 yılından 1927 yılına kadar üretilmiş. 1909 yılında fiyatı 850 dolarmış. 1924 yılında fiyatı 260 dolara düşmüş. O yıl ABD'de yıllık ortalama gelir 2.160 dolarmış. Ortalama bir ABD vatandaşı yıllık gelirinin 8,3'te biriyle ya da, bir başka deyişle, 1,5 aylık maaşıyla bir Ford Model T alabiliyormuş. 1924 yılının ABD'sinden söz ediyoruz, günümüzün ABD'sinden değil.
Bugün ABD'de ortalama yıllık gelir 51.168 dolar. Bugünkü parayla Model T sadece 6.058 dolar ediyor. Bugün ABD'de 6.058 dolara ancak şöyle bir şey alabiliyorsunuz:

Kawasaki KLX-300 300 cc. 1 silindir Enduro
1924 yılında sıradan bir ABD vatandaşı 1,5-2 aylık maaşıyla bir otomobil alabiliyorken bizim ortalama 14.000 TL aylık gelirle (9000 usd kişi başı milli gelir üzerinden) o günün Model T'sinin güncel muadili sayılabilecek Ford Focus Trend X giriş seviyesi donanımlı paketini 863.000 TL liste fiyatı üzerinden 62 ayda yani 5 yıl 2 aylık maaşıyla alabiliyor olması aslında ne kadar fakir olduğumuzu gösteriyor ya da son yıllarda ne kadar fakirleştiğimizi...
Evet, 100 yıl - tam 100 yıl - öncesinin ABD'sinde 1,5 aylık maaşla araba alınabiliyorken bizde, 100 yıl sonra, 62 maaşla anca alınabilmesi gerçeği canımı çok sıktı, paylaşmak istedim.
Not: Ford Focus Trend X ABD fiyatı: 17.950$ ve bugün bir ABD vatandaşı 4,2 aylık maaşıyla bu aracı alabiliyor.
Edit: İmla
Redwood Materials, Güney Carolina'da 3,5 milyar dolarlık elektrikli araç pil geri dönüşüm tesis yatırımını duyurdu. Fabrika temelinin, 2023 yılının ilk çeyreğinde atılması ve yıl sonuna kadar ilk geri dönüşüm sürecinin başlatılması hedefleniyor. Şirket, 100 GWh katot ve anot bileşeni üretimi planlanıyor.

Eski bir Tesla yöneticisi Jeffrey Brian Straubel tarafından kurulan Redwood Materials, ABD’nin Güney Carolina eyaletinde 3,5 milyar dolarlık, pil geri dönüşüm fabrika yatırımını duyurdu. 600 dönümlük fabrikada, 10 yıl boyunca yaklaşık 1.500 kişinin istihdam edilmesi ve yılda 100 GWh katot ve anot bileşeni üretimi planlanıyor. Fabrikanın temelinin 2023 yılının ilk çeyreğinde atılması ve yıl sonuna kadar ilk geri dönüşüm sürecinin başlatılması hedefleniyor.
Bu bileşenler Kuzey Amerika'da üretilmiyor ve otomobil üreticilerini, elektrikli araç pilleri için gereken malzemelerin çoğunu denizaşırı ülkelerden tedarik etmeye zorluyor. Redwood Materials, elektrikli araçların pillerini yurt içinde geri dönüştürerek, yeniden kullanımı, geri kazanıma yönelik emisyonların düşürülmesine ve küresel tedarik güvensizliğinin azaltılmasına yardımcı olacağını iddia ediyor. Şirket yaptığı açıklamada “Tüm operasyon sürecimiz yüzde 100 elektrikli olacak ve süreçlerimizde herhangi bir fosil yakıt kullanmayacağız" ifadelerine yer verdi. Redwood Materials ayrıca elektrikli araç pil malzemelerinin CO2 emisyonlarını Asya merkezli mevcut tedarik zincirine kıyasla yaklaşık yüzde 80 azaltacağını iddia ediyor.
Redwood Materials, 2017 yılında Jeffrey Brian Straubel tarafından kuruldu. Straubel 15 yıl boyunca Tesla'da Teknoloji Yöneticisi olarak çalıştı. Redwood Materials, Tesla'nın Panasonic ile yaptığı pil üretim sürecindeki hurdaları ayırmanın yanı sıra Ford, Toyota, Nissan, Specialized, Amazon, Lyft ve diğer elektrikli araç markalarının pillerini de geri dönüştürüyor.
Hatırlanacağı üzere Ford, üç yeni pil fabrikasının yılda 129 GWh üretim kapasitesi sağlayacağını, General Motors, ABD'de LG Chem ile yıllık toplam 140 GWh kapasiteye sahip dört yeni pil fabrikası planladığını açıklamıştı. Volkswagen ise 2030 yılına kadar Avrupa'da yılda toplam 240 GWh kapasiteyle faaliyet gösteren altı pil hücresi üretim tesisine sahip olmayı hedefliyor. Stellantis, Indiana'da yıllık 23GWh üretim kapasitesine sahip yeni bir fabrika planlıyor. BMW, Hyundai ve Honda da ABD merkezli fabrika planlarını açıklamıştı.
Bir veri ve analitik şirketi olan Global Data'ya göre, küresel pil üretiminin 2024'te 410,5 GWh'ye çıkması bekleniyor.
Hande Berktan (BloombergHT)
Redwood Materials’dan 3.5 milyar dolarlık pil geri dönüşüm tesis - Bloomberg HT-
Messerschmitt KR200,

2. dünya savaşından sonra Alman Messerschmitt firmasının uçak yapması yasaklanınca, firma "microcar" (baloncuk araba) sınıfında otomobil üretmeye karar verdi ve 1955-1964 yılları arasında KR200 adıyla bir mikro otomobil üretti.

2 kişilik tandem koltuklu, tek kapılı,3 tekerlekli, o dönemin bisiklet/motosiklet firmalarından Sachs tarafından üretilen 1 silindirli 2-zamanlı 10 hp gücünde ve 200 cc hacimli hava soğutmalı bir motorla donatılmıştı. Son hızı 90 kms olan otomobilin sıralı senkromeçsiz 4 ileri ve 4 geri motosiklet şanzımanı vardı.
Evet yanlış okumadınız; 4 ileri ve 4 geri şanzıman!

Uçak firması Messerschmitt'in uçaklardan esinlenerek ürettiği direksiyon
KR200'ün ilk versiyonlarında geri vites yoktu çünkü bu bir motosiklet şanzımanıydı. Sürücüler geri gitmek istediklerinde arabadan inip arabayı geri itmek zorunda kalıyorlardı. Müşteri şikayetleri artınca Messerschmitt mühendisleri bir çözüm arayışına girdi. Şanzımanı yeniden tasarlamak çok pahalıya gelecekti. Onun yerine marş motorunun akü bağlantılarını çift kontaklı yaparak sorunu ucuz yoldan çözmeye karar verdiler. 2 zamanlı motorlar, 4-zamanlıların aksine her iki yönde dönebiliyordu. Kokpite marş motoruna giden akımın yönünü değiştiren bir anahtar koydular. Sürücü geri gitmek istediğinde motoru durduruyor, anahtarı çevirip marşa basıyor ve geri gidiyordu. İlginç olan bu esnada 4 ileri vitesli şanzımanı 4 geri vitesli şanzıman olarak kullanabilmesiydi.
Messerschmitt KR200 Belki de dünyada 4 geri vitesi olan tek otomobildir.


Youtuber ve saat tutkunu Erk Koçak, 20 yıllık saat tecrübesi ışığında piyasada en çok satılan saat markalarını 6 kategoride değerlendirdi:
SAAT ŞEYSİ markaları SIRALADI - YouTube
Videonun Özeti:

Trafik Kazası Kurbanlarını Anma Günü
Her kasımın 3. pazarı trafik kurbanlarını anma günüdür.
* Dünya çapında yılda 1 milyon 300 bin kişi trafik kazalarında yaşamını yitiriyor.
* Kazalarda hayatını kaybedenlerin %75'inden fazlası 25 yaş altı erkekler.
* Kazaların %26'sı yüksek hız nedeniyle oluyor.
* Kazaların %9'u telefonla konuşma/mesajlaşma nedeniyle oluyor.
* Ölümlü kazaların %93'ü düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleşiyor.
* Türkiye'de kazaların %87,1'i sürücü hatasından kaynaklanıyor.
* Türkiye'de kazalarda ölenlerin %70,5'i erkek, %29,5'u kadın.
Din toplumları paternalisttir, ahlakı gelisemez, rasyonelleşemez ve bireyleşemez. sekülerleşme olmadan ahlak olmaz. |
"...rıdzısnakmi ırnaT rib elyöb ,ednüğüdlünüşüd ığılrav ifüdaset ev izüc ikedniçi kulzusnos ub nığılnasni ev üğülküyüb zusnos ninervE .reledniçi ışıyalna ırnaT rib irezneb nasni ,nelibaluruk ikşili rib eriB, gnikwaH nehpetS We are smart enough to imagine the whole world is just for us, but, not smart enough to realize the whole world is all we have and we need to make it last. |
Az bilgiyle çok fikir sahibi olmayın. Kendinizi her hangi bir alanın uzmanı sanmayın, değilsiniz... |
Son Giriş: 4 sa. önce
Son Mesaj Zamanı: 4 sa.
Mesaj Sayısı: 2.344
Gerçek Toplam Mesaj Sayısı: 3.169
İkinci El Bölümü Mesajları: 0
Konularının görüntülenme sayısı: 47.498 (Bu ay: 676)
Toplam aldığı artı oy sayısı: 9.031 (Bu hafta: 1)
En çok mesaj yazdığı forum bölümü: Kültür ve Bilim

