Şimdi Ara

Bilim niçin tanrı ile ilgilenmez. (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
156
Cevap
0
Favori
3.640
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Öncelikle bilim nasıl tanrıyla ilgilenebilir? bilim demek deney demektir tanrı konusunda nasıl bir deney yapabilirsiniz? bilimde amaç öncelikle sebep - sonuç ilişkisini çözmektir. daha sonra bu sebep ve sonuçları çeşitli alanlarda kullanmaktır. her konuyu her olayı tanrı ile bağdaştırırsanız varacağınız sonuç nedir? bilimle tanrıya ulaşmak yada tanrının olmadığını ispatlamak mümkün değildir. ancak tanrının yarattığı düzeni anlayabilir ve imkanlarınız yetiyorsa o düzeni kullanabilirsiniz.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: mustafa_ogr


    quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika
    İnanan bir insan inanmak isterse bu kriterler mantıklı gelebilir.


    Zaten derdim de bu. İnanmak isteyen için mantıklıdır.

    quote:


    Aşağıdaki cümlede benim mantığım kopuyor.
    quote:

    Fakat Allah, kendi iradesiyle tesbih eden kullar istiyor.

    Bu benim mantığıma uygun değil.
    Sonra bu da yetmiyor bir de imtihan var. Bu benim mantığıma hiç uygun değil.




    Melekler Allah'ın sanatını tesbih için yaratılmışlar. Yani iradelerini kullanarak tesbih etmiyorlar. Başka şeyler yapabileceklerken bu yolu tercih etmiş değiller.

    Ama insanlar başka şeyler yapabilecekken O'nun sanatını müşahede etmeyi tercih edebilir fıtratta yaratılmış. Allah'ın bu tür kulları yaratması neden mantıksız olsun ki?

    Mesela bi temizlik işcisi vardır, para karşılığı temizler, bir de gönüllü temizlik yapan birisi olsa fena olmaz mı?


    sayın mustafa örg
    Şayet siz deseydiniz ki. Benim mantığım bunu kabul ediyor, neden mantıksızlık olsun ki? İşte o zaman birşey diyemezdim. Oysa benim sözlerime cevap olarak yazıldığı için ve genel bir yazı olmadığı için bu cevapları vermeyi kendime bir borç biliyorum.

    Benim mantığım böyle bir imtihan sistemini almıyor. Dünya yüzündeki hiç bir imtihan sistemi sonsuza kadar işkence etmeyi amaçlamaz. İmtihan ya kısıtlı bir kontenjana girebilmek için yapılır ya da yeterlilik belirlemek için yapılır. Bir hoca sınavda başarısız olan öğrenciye ceza olarak 100 soru ödev verebilir. Bu öğrencinin konuyu daha iyi kavraması ve kendini geliştirmesi içindir. Oysa insan dünyaya gönderiliyor, inançsız olarak ölüyor ve hooop cehenneme yanmaya sonsuza kadar. Benim mantığım almıyor. Böyle tanrı olamaz. Bu seçeneği baştan eledim. Peki başka türlü bir tanrı olabilir mi? Malesef başka türlü bir tanrının da somut kanıtları yoktur.




  • İmtihan gereksiz değildir
    Sual: Ateistler (Melek, cin, şeytan gibi varlıkları göremiyoruz. Görülmeyen şeye inanmak uygun olur mu) diyorlar. Bir de şöyle diyorlar: Madem Allah, insanların Cennete veya Cehenneme gideceğini kesin olarak biliyor. Niye onu imtihan ediyor? Bilinen şeyi imtihan etmek abes değil mi?
    CEVAP
    Allahü teâlâ, Bekara suresinin başında gayba imanı, yani görmeden inanmamızı emretmiştir. İyi ile kötünün, inananla inanmayanın ayırt edilmesi için bir imtihan gerekir.

    Allahü telâlâ imtihan etmeden de kullarının ne yapacağını, suç, günah işleyeceğini elbette bilir. İmtihanı kendisi için yapmıyor, insanlar için yapıyor. Bir ateisti, sen zaten inanmayacaktın onun için seni Cehenneme attım deseydi, ateist, (Suçum yokken, imtihan edilmeden, beni cezalandırmak adalete uygun mu) diyecekti. Suçlu ile suçsuzun, iyi ile kötünün belli olması gibi sebeplerle, insanlar imtihan ediliyor. Söz dinleyenle dinlemeyen belli olsun diye, bazı yasaklar konmuş, bazı ibadetleri yapma mecburiyeti getirilmiştir. Mesela (Domuz eti veya besmelesiz kesilen kuzu eti niye haram) diye soruluyor. Etin mutlaka bir zararı olduğu için değil, emri dinleyenle dinlemeyenin belli olması için haram edilmiş olamaz mı?

    Bu öyle bir imtihan ki sorular da, cevaplar da bellidir. Kabirde ne sorulacak, ahirette ne sorulacak hepsi bellidir. Ben soruları ve cevapları bilmiyordum diye hiç kimse itiraz edemeyecektir.

    Cin, şeytan, nazar, Cennet, Cehennem gibi şeylerin görülmemesi de bir imtihandır. Görüldükten sonra imtihanın ne önemi kalır? Çok çalışkan ve bilgili bir öğrenci ile çok tembel ve cahil bir öğrenci imtihana girse, sorular ve cevaplar belli olsa, ikisi de aynı şeyi yazacak, o zaman çalışkan talebe ile tembel olan ayrılmayacaktır. Bilenle bilmeyenin ayrılması için bir imtihan gerekmez mi?

    Kaynak:http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=383




  • Bilim neden Tanrı ile ilgilenmesin, bilim insanların merak ettiği herşeye cevap arar, bunlardan biriside yaradılıştır. Nitekim felsefe de Tanrının varlığı konu edilmiştir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi harina -- 17 Mayıs 2007; 12:08:16 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: mustafa_ogr
    Düşünsenize Allah tüm kainatı yaratıyor ki binbir esması tecelli etsin. Sonra içerisinde de insan gibi, kendi iradesini kullanarak Allah'ın kainattaki sıfatlarını müşahede edecek kulları yaratıyor.

    Ve her şey insan için çalışıyor. Sonra o kul, iradesiyle Allah'ı tesbih ederek melekten yukarı çıkma yolu açılmışken tutup da inkar ile, hem tüm mahlukatı hem de Allah'ı tahkir ederse, elbette Allah, Adalet namına ve diğer mahlukun hukuku için bunun hesabını sorması gerekmez mi?

    İmtihan budur zaten. Ve cehennem hukuku muhafaza gereği olarak çıkıyor ortaya. yoksa basit tabirle sen cennete sen cehenneme maksadıyla değil. Ayrıca cennet kazanılmış bir hak değildir. Onu Allah lütfuyla verir.


    Sayın kaotika,

    Bakın burada imtihanın maksadının ceza olmadığını; cezanın, mevcudatın hukukunu muhafaza sonucu ortaya çıktığını izah etmeye çalışmıştım.

    Biz hep olaya eli kesilecek olan hırsız tarafından bakıyoruz. E bir de öbür tarafda ameliyat parası çalınıp kumarda harcanan çocuğun tarafından bakalım...




  • sayın mustafa ogr,
    quote:

    mevcudatın hukukunu muhafaza sonucu ortaya çıktığını izah etmeye çalışmıştım.


    Neyin muhafazası, neyin hukuku lütfen. Kıyamet kopmuş, herşey bitmiş. Bir kafiri ebediyen işkence çektirsen bu kime ibret olacak. Kim neyin düzenini sağlayacak.

    Öbür dünya, cehennem gibi kavramlar binlerce yıl önce çıktığında her şey insan toplumlarına göre düzenlendiği için bu gibi kavramlar insanlara normal geliyordu, ama devir değişti insanlar daha geniş düşünebiliyor.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    Neyin muhafazası, neyin hukuku lütfen. Kıyamet kopmuş, herşey bitmiş. Bir kafiri ebediyen işkence çektirsen bu kime ibret olacak. Kim neyin düzenini sağlayacak.


    Olaya tamamen farklı noktalardan bakıyoruz.

    Bize göre her bir madde Allah'ın birer memurudur. Dolayısıyla kafir, her şeyi hiçlikle ve memur olmamakla manen öldürüyor. Hatta Allah'ı da tahkir ediyor. Bu itibarla, dünya hesabıyle her bir katl, 20 sene hapis gerektirse, "evrendeki madde sayısı*20 yıl", hesaplayın kaç çıkıyor...

    Kafir bu yüzden diğer günahkarlara göre daha zalim oluyor...

    Bence bu imtihan konusu üzerinde daha fazla durmayalım. Dediğim gibi tamamen farklı noktalardan bakıyoruz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mustafa_ogr -- 14 Mayıs 2007; 22:58:35 >
  • quote:

    Bize göre her bir madde Allah'ın birer memurudur. Dolayısıyla kafir, her şeyi hiçlikle ve memur olmamakla manen öldürüyor. Hatta Allah'ı da tahkir ediyor. Bu itibarla, dünya hesabıyle her bir katl, 20 sene hapis gerektirse, "evrendeki madde sayısı*20 yıl", hesaplayın kaç çıkıyor...


    Benim mantığım bu şekilde bakmaz. Zaten olay herkezin mantığının farklı işlediğini kabul etmek ve saygı göstermekte bitiyor.
  • evet dünya bir imtihan dünyasıdır ama Allah hiç bir mahlukatı imtihan etmek gayesi ile yaratmamıştır.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: slyn


    quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    İnsanları evrensel fikirlerde birleştiren en doğru bilgi kaynağı olan bilim niçin tanrı ile ilgilenmez. Verdiği cevapların içinde hiç bir zaman "tanrı" kavramı bulunmaz. Daha doğrusu yaptığı açıklamaların içinde "tanrı" kavramının olmaması bir prensiptir.

    Peki bu neden böyle. En doğru, en mantıklı ve akılcı bilgi kaynağı bilim niçin tanrıyı hiç ir zaman işin içine katmaz.



    "Akıllı Tasarım" diye araştır.
    Yavaş Yavaş yola geliyorlar merak etme Etraftaki kusursuzlugu inkar edemez kimse Egoları tükenicek.


    Merhabalar. Bu ateşli tartışmaya girmeye pek niyetim yok . Sadece iki şey söyleyeceğim. Birincisi akıllı tasarım konusunu ortaya atan kişiyi hepimiz biliyoruz. Ben bilim camiasının içinde olan birisi olarak söyleyeyim ki bilim dünyasında bu adamın söylediği şeyler yüzünden "yola gelen" kimse yok. Hatta dikkate bile alınmıyor ama dikkate alınmamasının sebebi bilim insanlarının önfikirli davranması değil. Bu adamın söylediği şeylerin tamamen destekten yoksun ve hatta yer yer saçma şeyler olması. Bizim bölümümüzdeki bütün hocalara "Yaşam Atlası" ya da benzeri adlı yaklaşık 600 sayfa, birinci kalite "kuşe kağıt"a (benim çocukluğumda kuşe derlerdi, doğrusu bu mudur bilemiyorum) basılı koca koca resimli birer kitap gönderdiler. Bu kitapta adamlar oturmuş evrim teorisini "kendilerince" çürütüyorlar. Tabi google sağolsun, 5-10 dakika sonra o kitapta olan fosil resimlerinin çoğunu internetten bulduk ve gördük ki el yapımı, hatıra ve dekoratif amaçlı fosil kopyaları yapan bir dükkanın (ya da şirketin, neyse) internet sitesindeki resimleriyle inanılmaz benzerlikler gösteriyorlar. Arkadaşlar, insanların dedikleri şeylere bu kadar inanmayın. Bilim camiasının bu adamın fikirleriyle dize geldiğini söyleyen kişi yine bu adamın ta kendisi. Tek taraflı kaynaklardan kaçının lütfen. Bu adamın yapabileceği tek şey bilimden uzak insanların beynini yıkamak, zira bir bilim adamı bu adamın dedikleri yüzünden bırakın dize gelmeyi, bildiklerine karaşı ufacık bir şüphe bile duymaz.

    Konu hakkındaki yorumumu da yapayım bu arada. Başka bir başlık altında da aynı şeyi yazdım gerçi... Bilim sadece incelenebilen, gözlemlenebilen şeylerle ilgilenir. Allah ve dinler bu kategoriye girmiyorlar. Bu yüzden Allah bilimin konusu değildir. Bunun başka bir sebebi veya altında yatan manası yoktur. Eğer Allah herhangi bir şekilde gözlemlenebilri olsaydı o zaman bilimin konusu olabilirdi. Başka bir deyişle Allah'ın bilimin konusu olmaması Allah'ın yokluğundan (yok olduğunu söylemiyorum, en azınan burada söylemiyorum) ilerigelmez. Sonuç olarak doğru söyleyiş "bilim tanrı ile ilgilenmez" değil "bilim tanrı ile ilgilenemez" olmalıdır.

    Bana göre bu tartışma başlangıç noktasından oldukça sapmış ve Allah var mıdır yok mudur tartışmasına dönmüş.

    Saygılar

    Düzeltme: Allah yerine yanlışlıkla Allay yazmışım, onu düzelttim. Özür dilerim



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi _ShineOn_ -- 15 Mayıs 2007; 15:01:15 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: C4

    evet dünya bir imtihan dünyasıdır ama Allah hiç bir mahlukatı imtihan etmek gayesi ile yaratmamıştır.



    Hocam nasıl yani ?Biraz daha açarmısın?
  • Hz. Ali, dirilmeye inanmayan bir ateiste diyor ki:
    “Biz inanıyoruz. Diyelim ki senin dediğin gibi tekrar dirilmek olmasaydı, inanıp ibadet etmekle bizim hiç zararımız olmazdı. Bizim inancımız doğru ise, sen sonsuz olarak ateşte yanacaksın.”
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Wyatt Earp


    quote:

    Orjinalden alıntı: C4

    evet dünya bir imtihan dünyasıdır ama Allah hiç bir mahlukatı imtihan etmek gayesi ile yaratmamıştır.



    Hocam nasıl yani ?Biraz daha açarmısın?

    müşahede ettiğimiz tüm bu alemi "boş iş-eğlence" olarak yaratmadığını Allah Kur'anda defaten beyan ediyor.

    Allah'ın, bir takım canlılar yaratarak bunlara akıl bahşedip, daha sonra bir takım kurallarla bunları bir imtihan arenasına salarak burada imtihana tabi tutup, uyanları cennetlerde ağırlayıp uymayanları da cehennemde evire çevire yaktığını zannedenler, maalesef Allah hakkında feci bir yanılgıya düşerler.

    yani; annenizden doğmanız esnasında ruhunuz yaratılıyor, bu dünyada imtihana tabi tutuluyorsunuz ve ölünce de yaptıklarınıza mukabil ceza-mükafat görüyorsunuz zannediyorsanız, aldanırsınız. Allah'ın dünya ve içindekileri yaratma amacı bu değil. Allah ne kendine eğlence arar ne de boş işlerle iştigal eder.

    Allah, Kur'anda "biz bir eğlence arasaydık, bunu kendi katımızdan edinirdik" ayeti ile bu dünyayı yaratıp kulları imtihan etmek gibi bir eğlence aramadığını bildiriyor.

    o halde neden yarattı? neden bir imtihan var, neden bazı kurallar ile kuşatılmışız ve uymamız-uymamamız nihai sonumuzu belirleyecek?

    bu, ruhların çok çok eskilere dayanan mazileri olması ve orada aynı burada olduğu gibi gruplaşarak bir çok kamplara ayrılmaları ile yakından alakalı. her ruhun dünyanın değişik bir bölgesinde-değişik çağlarda dünyaya gelmiş olması dahi bununla yakın alakalı. bir kişi hindistanda diğeri mekkede, yek diğeri amazonlarda doğuyorsa ruhların "haydi yallah" tarzında dünyaya boca edilmeleri değil burada yer ve zaman belirleyici olan, bunun da bir sebebi ölçüsü var. sicillerimiz ile yakında alakası var.

    eğer bazı kişiler karakter olarak bazıları ile uyuşuyor ve onlarla güzel anlaşıyor-geçiniyorsa, bunun dahi ruhların asli alemleri ile yakından alakası var.

    dünyanın bir imtihan dünyası olması, Allah'ın imtihan edip ceza mükafat vermek amacı ile canlı yarattığı anlamını vermez.

    peki ne anlamı verir?
    yarattığı canlılara "son bir fırsat dünyası yarattığı" anlamını verir.

    peki o canlılar orada ne yaptılar da Allah "son bir fırsat dünyası" yaratmaya karar verdi?
    bunun cevabını hepimiz alacağız kimse bu konuda meraklanmasın. cevabını dünyada almak isteyenler de gayret ederlerse alırlar.

    ama tekrar söyleyeyim ki; Allah'ı "imtihan edip ceza-mükafat yağdıran bir tanrı" olarak tasavvur edenler, Allah hakkında feci bir yanılgıya düşerler.




  • GARAUDY, Roger;

    Fransız siyâsetçi, bilim adamı ve yazar. 1913’te Marsilya’da doğdu. İlk orta ve yüksek tahsilden sonra felsefe agrejesi (öğretim görevlisi) oldu. Marksist fikirlerin etkisinde kalarak ateşli savunuculuğunu yaptı.

    Gizli örgüt kurmak suçundan 1940’ta tutuklanarak gönderildiği kampta ayaklanmaya elebaşılık yaptığı için kurşuna dizilmek istendi. Ancak komutanın “Ateş!” emrine uymayan Cezâyirli askerler sâyesinde hayâtı kurtuldu. Askerlere; “Niçin ateş etmediniz?” sorusuna bir çavuş; “Bir Müslüman savaşçı için, silahsız birine ateş etmek şerefsizliktir!” cevâbını vermesi Garaudy’in İslâm kültürüne yönelmesine sebeb oldu. Fakat komünist fikirleri savunmaya devam etti. 1945’te Fransız Komünist Parti Merkez Komite üyeliğine getirildi. Her iki Kurucu Mecliste de (1945-1951) Tarn Milletvekili olarak vazife yaptı. 1953’te Maddeci Bilgi Teorisi (Théorie Matérialiste de la Connaissance) adlı doktora tezini verdi. Fransız Komünist Partisi siyâsî büro üyesi seçildi. Seine bölgesini Mecliste (1956-1958), sonra Senatoda (1959-1962) temsil etti.

    Clermont-Ferrand ve Poitiers Üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. Fransa’da komünist sistemin ateşli savunucusuydu. Üniversiteden siyâset kürsülerine kadar Fransızlara ve batı dünyâsına Marksizm’i anlattı. İnsanların kurtuluşunun yalnız bu sistemle olacağını savundu. Fransız komünistlerinin en büyük rûh mîmârı sayıldı. Nerede komünistlerin düzenlediği bir miting, konferans ve seminer varsa oraya koştu. Katoliklik ve Hıristiyanlığa karşı kalemiyle ve hitâbetiyle büyük mücâdele verdi. Daha sonra Marksçı inceleme ve araştırma müdürü olarak vazife aldı. Bu vazifesi sırasında Hıristiyanlarla diyaloğu başlattı ve bu konuda çeşitli kitaplar yazdı. Aforozdan Diyaloğa (1965), Yirminci Yüzyıl Marksçılığı (1966) adlı eserleri bunlardandır.

    Roger Garaudy, 1968 Çekoslovakya olaylarından sonra Fransız Komünist Partisi idârecilerini Varşova Paktı birliklerinin Çekoslovakya’ya müdâhalesini onaylamamalarına rağmen gerçekte SSCB’yi desteklemekle ve Stalinci metodlara başvurmakla suçladı. Şubat 1970’te FKP siyâsî bürosundan ve Mayıs 1970’te de parti üyeliğinden atıldı. O târihten başlayarak düşüncelerini Marksçılıkla Hıristiyanlığın orta noktasında birleştirmeye çalıştı. Bu dönemde; Ertelenen Özgürlük (Liberdé en Sursis), Marksçılar ve Hıristiyanlar Karşı Karşıya (Marxistes et Chrétienes Kace á Kace), Sosyalizmin Büyük Dönemeci (Le Grand Tournant du Socialisme), İşte Gerçekler (Toute la Vérité), Erkek Sözü(Parole d’homme), Umut Projesi (Projet Espérance), Yaşayanlara Çağrı (Appel aux Vivants) ve Kadının Yükselişi İçin (Pour l’avénement de la Femme) adlı eserleri kaleme aldı. Hıristiyanlıkla sosyalizmin ortak noktalarını araştırıp yazmaya çalışması sebebiyle geniş kitlelerin ilgisini çekti.

    Tertiplenen çeşitli konferanslara, panellere ve ilmî toplantılara katılan Roger Garaudy’in ruhundaki fırtınalar dinmedi. Seneler önce tutuklu bulunduğu sırada, kurşuna dizileceği esnâda Cezâyirli Müslüman askerin; “Bir Müslüman savaşçı için, silahsız birine ateş etmek şerefsizliktir!” diyerek komutanın “Ateş!” emrine uymaması Roger Garaudy’i İslâmiyetle ilgili araştırmaya sevk etti. Senelerce yaptığı araştırma, inceleme ve karşılaştırmadan sonra 8 Nisan 1983 günü Libya’nın Bingâzi Karyünes Üniversitesinin konferans salonunda İslâmiyeti kabul ettiğini açıkladı. Hıristiyan ve komünist dünyâsında şok tesirine sebeb olan Roger Garaudy’in Müslüman oluşu haberi Batının sanat, edebiyat ve siyâset çevrelerinde bomba gibi patladı. Haber ajanslarının telekslerinde dünyâya ulaşan bu haberle Kremlin müthiş sarsıldı. Çünkü Garaudy uzun zaman Fransa’daki komünistlerin en büyük akıl hocası olarak tanınan bir bilim adamıydı.

    Roger Garaudy İslâm dînini seçmekle şereflendiğini şu sözleriyle dünyâya îlân etti:

    “İslâm, çağları arkasından sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. Yâni, İslâm dışındaki bütün dinler zamana uyduruldu. Reforma tâbi tutuldu. Mukaddes kitaplar zamana göre tahrif edildi, değiştirildi. Kur’ân-ı kerîm ise indirildiği günden beri her zamana hükmetti. O, zamanı değil, zaman onu izledi. Zaman yaşlandıkça o gençleşti. Bu, çağlar üstü bir olaydır. Bugüne kadar bunca savaşların bıraktığı korkunç, sosyal, siyâsî ve ekonomik sarsıntılardan daha büyük bir olaydır. İslâm materyalizme de pozitivistlerin görüşüne de ekzistansiyalistlere de hâkimdir. Fakat bunlardan hiçbiri, İslâma hâkim değildir.

    İslâmın büyük Peygamberi; «Yarın ölecekmiş gibi âhirete, hiç ölmeyecekmiş gibi, dünyâya çalışın!» derken, her şeyi anlatmıştır. İslâm hem maddeye, hem de mânâya hükmetmiştir. Öyle ise, bunların ikisi birbirinden koparılamaz. Nasıl koparılabilir ki, İslâm: «İlim Çin’de de olsa gidip bulunuz.» «İlim ve fen müminin kaybolmuş malıdır, ara ve bul.» diyor. İlmin ve çalışmanın burada sınırı yoktur. İslâm, dünyâyı sarsan bu iki olaya sınır koymadığına göre, dünyâyı sarsmıştır.

    İslâm dînine göre, insan hayâtının anlamı yüce Allah’a îmândır. İslâm toplumu, îmân esasları üzerine kuruludur. Komünizm ve kapitalizmin insanlara huzur vermediğini bizzat yaşayarak öğrendim. Bir arayış sonrası İslâmiyetle şereflendim ve şimdi çok mutluyum. İslâmiyetin kendinden önceki vahiyleri ve peygamberleri kabul eden cihanşumûllüğünü gördüm. Müslüman olmaya karar verdim. Medîne’de hazret-i Muhammed’in meydana getirdiği toplum, ne kan üzerine kuruldu ne de tarım toplumlarında olduğu gibi toprağa dayalı veya Yunan sitelerindeki gibi pazara dayalı toplum kesimine kuruldu. Sâdece bir îmân sevgi toplumu meydana getirdi ve netice îtibâriyle herkese açık bir toplum meydana getirdi. Allahü teâlâyı her şeyden üstün kabul etmezsek, insanı bu şekilde, yâni kul olarak değerlendiremezsek bir yere varamayız. İşin esas püf noktası da burada. Hayâtın anlamı da, çok şükür benim de kavuştuğum îmânlı olmaktır. Bize bugün yeni dünyâ düzeni adı altında empoze edilmek istenen fikir, sömürgeciliğin meydana getirdiği şiddet, haksızlık ve adâletsizlikler düzeninin devamıdır. Hani İnsan Hakları Beyannâmesi, hani eşitlik, hani adâlet? Batının ortaya koyduğu demokrasi, mal, mülk sâhipleri için vardır. Zenginler için vardır. Siyahlara karşı beyazların, kölelere karşı efendilerin demokrasisi vardır.

    İslâm insanı, mahlûkların efdâli ve en şereflisi olarak bildirirken, onun sömürülemeyeceğini anlatmıştır. İsrâfı, gösterişi ve lüksü yasaklayan; kazancı alın terindeki damlacıklarda arayan; biriken sermâyeyi fakire ölçülü ve ahlâk hükümleri içinde aktaran; fâizi, tembelliğe sebeb olduğu için yasaklayan ve gayrimeşrû serveti böylece imhâ eden bir sistemler manzûmesidir. İslâm, halîfe ile kölenin aynı hakka sâhib olmasını mecbur kılmıştır. Deve olayı vardır ki, bu kralların kılıçlarından daha keskin bir hâdisedir: Hazret-i Ömer ile kölesi bir şehirden bir şehre giderken deveye sıra ile binerler. Zaman zaman, devenin yularını halîfe çeker, zaman zaman da köle... İşte adâlet ve hukukta İslâmın devrimidir bu.

    Marksizm ile kapitalizmin ikisi de, insanı sömüren sistemlerdir. İslâm bunlara karşı, insana prestijini iâde eden bir semâvî dindir.”




  • yazar cümlenin sonunda marksizm ve kapitalizmi eleştirmiş ve sanki İslamı bunlara alternatif göstermiş.
    bence İslamı bunlarla yanyana koymak yanlış.İslam dini bunların üzerinde görülmeli bence.
    bir alaka kuramadım.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: _ShineOn_

    Eğer Allah herhangi bir şekilde gözlemlenebilri olsaydı o zaman bilimin konusu olabilirdi. Başka bir deyişle Allah'ın bilimin konusu olmaması Allah'ın yokluğundan (yok olduğunu söylemiyorum, en azınan burada söylemiyorum) ilerigelmez. Sonuç olarak doğru söyleyiş "bilim tanrı ile ilgilenmez" değil "bilim tanrı ile ilgilenemez" olmalıdır.



    öncelikle hoşgeldin diyeyim

    sonrasında da katıldığımı belirteyim.
  • C4 hocam teşekkür ederim
  • Wyatt Earp, rica ederim kardeş

    "dönüşünüz bizedir" - "bize döndürüleceksiniz" ayetleri biliyorsunuz defaten geçer. buradan, bir dönüşün olduğunu anlıyoruz. dönüş, ayrılışın karşıtıdır. yani bir ayrılık var ve neticesinde bir geriye dönüş söz konusu. zaten aksi olsaydı hitap "bize döndürüleceksiniz" değil, "bize getirileceksiniz" olurdu. ama baştan aşağı "döndürülme" - "turceun - raciun" yani rücu etmek-geri dönmek kelimeleri geçer. hadisleri de karıştırdığımız zaman ruhların bir evveli olduğunu görürüz.

    evveli olan şeylerin de amaçsız bir imtihan için yaratılmış olduklarını söylemek elbette yanlış olur.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: cco

    3 toynaklı at...
    achaopterix mi ne karın ağrısıysa o hayvanat
    "insandaki kuyruk sokumu
    ayak bileklerinden parmaklara bakıldığında ayak parmaklarının çok uzun olduğu we kesinlikle ewrime uğradığı (eskiden maymunların kullandığı kadar işlevsel kullanılabildiği gerçeği)
    günümüzde hala yumurtadan çıkmakta olan bir kuş türü.(adını tam hatırlamıyorum)...yumurtadan çıkıyor we kanatlarının eklem yerinde minicik pençeler war.büyüyünce yok oluyor.tüylerin kaplaması değil.yok oluyor.burda da kuşun pençelerini kullanmak isteyeceği we bir ewrim sürecini görüyoruz.
    kısaca ewrim teorisi..adı üstünde ..kanun değil.ancak bilimsel olarak bi çok yönü ispatlandı.bunları görememek go to iran'dır.

    kaotikanın konusundan herkes uzaklaşıyor.hatta ben bile başlığı unuttum:).
    tanrı soyut bir kavram.varlığı yokluğu belli değil.inanç meselesi.ancak tanrıya inancı olan çoğu kimseler (din ayrımı yapmıyorum) bilimsel olarak henüz kanıtlanmamış kavramların da tanrıdan geldiğine inanır.burdaki inanç körü körüne bağlanmaya kadar girer.yane inanan insan bilinçi bir şekilde akıl-mantık kullanarak yapmıyor bunu.sadece ihttiyaç,takım tutmak gibi bir zorunluluk hissiyle bunu yapıyor.böyle olmasa olaylara şüpheci yaklaşır.kaynağına gitmeye çalışır.
    ha kaynağına gidilmeye çalışılmıyor mu?elbette..ancak her çıkmaza girildiğinde,haaa allah büyük..bak..ne yapmış..o yapmış..ooo..maşşalla maşşalla muabbetine dönüyor iş.
    bilimle soyutluk abidesi tanrının çakışması,tarihte bir çok kez kilise/bilim uyumsuzluğundan da süre gelmektedir.Darwin'i tanımadan ön yargıyla,hakkında bağnaz kitaplar okumak dışında bilgi birikimi olduğunu düşünüp yaklaşan insanlar onun Rahiplik okuluna gittiğini,ailesinin bu konulara önem werdiğini,doğayla iç içe olup olayları kendisinin sorgulamaya başladığını...görerek..adam gözüne mi inansın yoksa kilisede okunan masallara mı?ekvadordaki ..neydi o ada..işte o ada:) ..orda gördükleri karşısında tanrı kavramını sorgulamaya başlamıştır.
    nuhun gemisi muabbeti...suların yükseldiği vs...kitabında yazan suların yükseldiği değil,suların çekildiğidir.(yine ekvador civarlarındaki bir adanın yüksek tepelerinde bulduğu fosiller,deniz kabukları,jeolojik yapısı vs incelenerek.)jeoloji hakkında pek bilgim yoktur.nuhun gemisi muabbetinin doğruluğunu efsane yada masal olarak dinlemek değil,yer yüzü yapısı incelenmiş bnilimsel olarak duymak isterim.doğrusunu bilen wrsa we beni aydınlatırsa teşekkür ederim.




    ----------

    "kısaca ewrim teorisi..adı üstünde ..kanun değil.ancak bilimsel olarak bi çok yönü ispatlandı.bunları görememek go to iran'dır."

    "Evrim Teorisi" diyorsun.Sonrada Bilimsel olarak ispatlanmış bazı yerleri diyorsun.Kaldıki Evrim Teorisi nerede İspatlandı ? Aksi ispatlanmış olmasın? Ayrıca İranı küçümsemene bi anlam veremiyorum Hayatında kaç defa iran'a gittin? Aşagıda "Darwini sadece Bağnaz kitaplar okuyan Adam olarak Görenler" diye Tabir ettigin kişilerleAynı kefeye girmiş oluyorsun "go to iran" Cümlenle.

    ----------

    "inanan insan bilinçli bir şekilde akıl-mantık kullanarak yapmıyor bunu.sadece ihttiyaç,takım tutmak gibi bir zorunluluk hissiyle bunu yapıyor"

    Hayır Bende inanan insanım ve bu noktaya gelebilmek için hayatımın 11 senesini Ateist olarak harcadım.Evet Herşeye Şüpheyle yaklaştım, Akıl-mantık yürüttüm.Allaha Şükür Bilinçliyim.Forumda 2 satır yazarak anlatamam ama Düşünmekten Uykusuz kaldıgım çok gün oldu.Şuanda Cevabını veremedigim bi soru kalmadı.
    Ayrıca İnanmayı veya Allahı Kabul etmeyi ilk başlarda bende insanlarda "Acizlikle gelen inanmayla tatmin edilen" bişey olarak görüyordum.Ama yanılmışım.Bu daha çok güneşi Balçıkla Sıvamaya çalışmak gibi bişi artık benim için.Çünkü Sonuca ulaştım.

    Aslında "gerçek inanan" Araştırandır yani senin dedigin gibi "bak şu allahın işine" diyip geçen degildir.
    Belkide Bazı kitapların Degiştirilmesine Engel olmayan Allah, Bizlere Araştırmamız ve Yanlışları fark edip Dogruyu Bulmamız için bi kapı açmış olabilir.Ayrıca İnanmamak-tanrı tanımazlık (Ateist) kelimesi köken olarak "Teist & Teizm" yani "her şeyden önce bir tanrı veya tanrıların var olduğu kabulünün üzerine kurulmuş bir yapı" dan gelmekte.
    Kısaca ; Ateistlikte aslında İnanmakta bir Basamak olarak görüyorum.Yani fark etmeden Onu Sorgulayaraktan Onu Ne kadar Önemsedigini ve Boşuna Yaratılmış olmadıgını gösteriyorsun.anlatacak çok şey var ama Uzatmak istemiyorum.

    ----------

    "Darwin'i tanımadan ön yargıyla,hakkında bağnaz kitaplar okumak dışında bilgi birikimi olduğunu düşünüp yaklaşan insanlar onun Rahiplik okuluna gittiğini,ailesinin bu konulara önem werdiğini,doğayla iç içe olup olayları kendisinin sorgulamaya başladığını...görerek..adam gözüne mi inansın yoksa kilisede okunan masallara mı?"

    Şimdi Senin bu olay ile Kilisenin Yanlışlarını tüm İnançlara Maal etmen ne kadar Dogru?
    Burada Hristiyan arkadaşlarda olabileceginden ve Saygı duydugumdan Hristiyanlık hakkında birşey söylemek istemiyorum.Bana Göre yanlıştır Onlara göre Dogrudur O yüzden de tartışmanın yersiz oldugunu düşünüyorum.
    Sana sadece Şunu Söyleyebilirim "Galileo ve Kilise arasında geçen olaylar" ı araştır.Senin dedigin gibi Kilise Masal anlatabilir ama bu Bütün Dinlerin Masal Anlattıgını göstermez.Cümlenden gene bi sonuç çıkıyor.

    Darwin hakkında Söylemek istediklerim şunlar,
    Eger Darwin'in Yaşadıgı dönemde Bilim bu kadar ilerlemiş olsaydı Darwininde Yaratılışı kabul edeceginden şüphem yok.Çünkü Darwin "DNA" yı Hesaba katamazdı.Onada Hak veriyorum elinde olanlarla buraya kadar gelebildi.Birde sinirimi bozan Bilimle ugraşan Her insanın Ateist olrak görülmesi, Sanki Darwinle hergün yatıp kalkıyorlardı.Yukarıda 2. örnekte veridigim gibi ateistlik inançta bi basamaktır.

    Cevap vermeme sebep oldugun için Teşekkürler.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Yeraltından Notlar -- 15 Mayıs 2007; 18:20:28 >




  • MAREŞAL TİTO'NUN İTİRAFI

    İrfan Sapmaz

    Ömrünün elli yılını komünist düşüncenin peşinde geçirdikten sonra Müslüman olan Salih Gökkaya anlatıyor. Kendisi Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı?nın Başkanı sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Tito?nun konuğu olarak Belgrad?a gidiyor. Ömrünün sonuna yaklaşmış olan Tito kendilerine hitaben şunları söylüyor:

    ?Ben ölüyorum artık...?
    ?Yoldaş! Ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece korkunç bir şey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler bu yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün, ölmek, yok olmak... Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş... İşte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızdan, sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek... Ne korkunç bir şey anlıyor musunuz?
    Yoldaşlarım! Sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum. Ben öldükten sonra toprak olacaksam, diriliş, ceza ve mükâfat yoksa benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana! Yoldaşlarımın kalplerine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım yahut alkışlanacakmışım, neye yarar?
    Ben mahvolduktan sonra beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor.
    İtiraf etmek zorundayım:
    Ben Allah?a, Peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare değil. Düşünün şu kâinatın bir yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır... Bence ölüm de son olmamalıdır...

    ?Marks halt etmiş!..?
    Mazlumca gidenlerle zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Haklarını almadan cezalarını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz. Ben bunu vicdanen hissediyorum. Öyle ki, milyonlarca suçsuz insana yaptığımız eza ve zulümler şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette... Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı... Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı... Marks bu mevzuda halt işlemiş. Uyuşturmuş beynimizi. Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz. Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inançtayım yoldaşlarım, sizler ne derseniz deyin.?
    Bu sözlere ekleyecek daha başka ne olabilir ki. Maraşal Tito Bu sözleri söyledikten sonra komaya girer ve bir süre sonra hayata gözlerini kapar.

    Geçtiğimiz günlerde bir Amerikalı bilim adamının 50 yıl boyunca kar kristalleri üzerindeki çalışmalarından fotoğraflar yayınlamıştık. Kar tanelerinin güzellikleri bir çok insanı etkilemişti. Ve gözlerimize inanamamıştık.

    Yapılan araştırmada hiçbir kar tanesi bir diğerine benzemiyordu. Ve benzemediği gibi de hiçbir kar tanesi yere inerken, veya indirilirken birbirine değmiyordu.

    Bir kar tanesinin hesabını ile yapan yaradan insanoğlunu kendi başına bırakması düşünülebilirmi acaba.

    75 yıl boyunca Ateizm derslerinin verildiği Sovyetler Birliği yıkıldı ve şimdi o dönemi özellikle o coğrafyada yaşayanlar lanetle anıyor. Keşke Maraşal Tito gibi insanoğlu her şey geç olmadan kainatta insanoğlunun tek başına olmadığını anlayabilse.



    16 Şubat 2006 Perşembe

    Kaynak:http://www.tgrthaber.com.tr/section_view.aspx?guid=f39a068d-22f3-4c89-afab-102633fb231c




  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.