Şimdi Ara

Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
96
Cevap
12
Favori
3.084
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
9 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • 24 Bit ne getirir, ne götürür ? Yüksek çözünürlüklü müziğe olabildiğince tarafsız bir bakış.


    Alıntı


    Başlıktaki sorunun cevabını “Belki sabit diskten fazlaca yer götürür ama sese kalite getirir” şeklinde verenler çoğunlukta olur herhalde. Ne de olsa üzerimize yağan reklam ve tanıtım bombardımanı başka türlü düşünmemize pek izin vermiyor. Dinlediğimiz çok güzel 24 bit kayıtlar da var zaten. Demek ki, dijital ortamda iyi müzik eşittir 24 bit !

    Gelin fazla kafa karıştırmadan, yüksek çözünürlüklü müzik ne anlama geliyor bir göz atalım.

    Bu formatın 16 bit – 44.1 kHz standartındaki dosyalara göre şu noktalarda üstün oldukları vurgulanıyor.

    1. Yüksek çözünürlüklü müziğin frekans aralığı çok yüksektir.

    44.1 kHz örneklemeye sahip bir dosyanın frekans bandı 22 kHz seviyesine kadar çıkarken, 96 kHz örnekleyebilen 48 kHz’e, 192 kHz örnekleyebilen ise tam 96 kHz seviyesine kadar ulaşabiliyor. İlişkiyi kurmuşsunuzdur: frekans bandı, örnekleme frekansının -yani örnekleme sıklığının- yarısına eşittir. Ne kadar çok örnekleme, o kadar geniş frekans bandı.

    2. Örnekleme frekansının yüksek olması sesi “analog” müziğe yaklaştırıyor.

    Saniyede 44.100 kere örnek almak yerine 96.000 veya 192.000 kez örnek alınınca, köşeler yuvarlatılıyor, dijital ortamda üretilen sinyalin görünümü analog olana daha fazla yaklaşıyor.

    3. Saniyede binlerce kez alınan her bir örnekleme 16 bit yerine 24 bit derinliğinde olunca o örnek anındaki sesin değeri daha detaylı oluyor.

    16 bit örnekleme 65.536 ayrı ses seviyesinden oluşabiliyor. 24 bit örnekleme ise bunun tam 256 katı, yani 16.777.216 ayrı ses seviyesinden oluşuyor. Muazzam bir fark bu. Yani ses çok daha geniş bir dinamik aralıkta tekrar canlandırılıyor.

    4. 24 bit kayıtlarda sesin tekrar üretilmesinde kullanılan cihazların kendi gürültü tabanları çok daha düşüktür.

    Yani fonu daha sessiz, daha hassas müzik dinleriz yüksek çözünürlükte. Özellikle üst düzey, renksiz, şeffaf müzik sistemleri olanlar bu özellliğin tadına iyice varırlar.

    Bu formatı standart CD formatından ayrıştıran özellikler bu şekilde sunuluyor.

    Kayıpsız ve kayıplı müzik sıkıştırma yöntemlerini karşılaştırdığımız bir önceki yazıdaki gibi birkaç müzik parçasını elimize alıp inceleyelim de bu iddialar doğru mu değil mi anlamaya çalışalım. Bunun için öncelikle müzik dosyalarının spektrogram denilen frekans grafiklerine bakıyoruz. Şarkı boyunca hangi frekanslarda hangi yoğunlukta sesler olduğunu rahatça görebiliyoruz.

    Malum, CD standartının 22 kHz ile üstten sınırlandırılması bazı odyofilleri rahatsız ediyor. Plaktan müzik dinlediğimizde hem plağın hem de çalan ekipmanın iyi olması kaydıyla, frekans aralığı 30 kHz’e dayanabiliyor. Fazlasını bile iddia edenler var. Hi-Res olarak kısaltılan yüksek çözünürlüklü kayıtlar CD’nin bu sınırlamasını ortadan kaldırmak iddiasında.

    İncelemek için seçtiğim ilk kayıt Arne Domnerus’un Jazz at the Pawnshop albümünden. Çok bilindik bir kayıt bu, yüksek kaliteli sistemleri test etmek için de tercih ediliyor.


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    Grafiğimizin dikeydeki frekans skalası 96 kHz’e kadar uzanıyor çünkü bu 192 kHz örnekleme frekansındaki bir kayıt. Müthiş bir şekilde, 80 kHz’e kadar ses sinyalleri var. Rahat duyulabilen seslerin çoğu 16 – 17 kHz mertebesinden sonra azalıyor ama yukarısı var mı, var. Müziği dinlediğimizde de kayıt kalitesi dikkat çekecek seviyede, dinamik aralık da geniş. Yüksek çözünürlüğün hakkını vermişler gibi görünüyor.

    Aynı albümün CD’si var elimde. Başka bir incelemeye geçmeden önce onunla bir karşılaştırma yapmak istedim. Önce oturup aynı şarkıyı biraz dinledim, 24 bit kayıt kesinlikle daha güzel geldi. CD’de ses seviyesi daha yüksek, diğerine göre sesi biraz kısarak aynı seviyede dinleyebildim.

    İşte aynı şarkının 16 bit’lik CD versiyonu.


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    Bir önceki spektrogram ile aynı skalayı tutturup karşılaştırma yapabilmek için biraz yüksekliği azaltılmış bir grafik bu. CD limiti olan 22 kHz’e kadar olan sesler yerlerinde duruyor. Ancak biraz daha dikkatli bakarsak 24 bit’lik kayıtta 17 kHz mertebesinde biten seslerin (yeşil renkli alan) CD’de 22 kHz’e kadar uzandığını görüyoruz. Üşenmeyip bire bir karşılaştırırsanız başka farklılıklar da bulacaksınız. Ne anlama geliyor bu? CD’nin master’i hazırlanırken dinamik sıkıştırma yapılmış. Modern kayıt endüstrisinin hastalığı bu. (Belki ayrı bir yazı ile bu konuyu da inceleyebiliriz.) Bu durum neden CD kaydını dinlerken sesi kısmak zorunda kaldığımı da açıklıyor.

    Şarkının 16 bit ve 24 bit versiyonlarının sürelerine baktığımızda farklı olduklarını görüyoruz. İlki 6 dakika 58 saniye, ikincisi 7 dakika 19 saniye. Bütün bunlar iki versiyonun farklı şekilde, belki farklı master’lardan hazırlandığını işaret ediyor. Yani 24 bit’lik kayıt hazırlanırken gösterilen özen CD için gösterilmemiş. İki ayrı kayıtı dinler gibiyiz burada.

    Devam edelim. Albümlerinde genellikle ses kalitesine önem veren bir vokalist/piyanist olan Diana Krall’ın Paris konseri kaydından bir şarkıda sıra.


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    24/96 standartında bir kayıt olduğundan frekans aralığı 48 kHz’e kadar uzanıyor. 23 kHz mertebesinden sonra ses seviyesi iyice düşüyor ancak 35 kHz’e kadar sinyal var. Frekans bandı hakkıyla kullanılmış gibi görünüyor. En azından analog taraftarlarının üstünlük olarak öne sürdüğü bir alanda durum eşitlenmiş: “O ses sende varsa bende de var!” diyor dijital kayıt.

    Bir dostumdan aldığım Sonny Rollins yorumunda sıra. Dosya bana wave formatında geldi, yani sıkıştırılmamış. FLAC ile nihai olarak bir fark göstermediğinden bu haliyle inceledim.


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    24/192 formatında yüksek çözünürlüklü bu dosyanın frekans genişliği 96 kHz’e kadar çıkıyor. Ancak problemli bir görüntü var karşımızda. Ses sinyalleri 22 kHz seviyesinde bitiyor. Ondan sonraki koca boşlukta sadece şarkı boyunca devam eden gürültü var. 60 ila 75 kHz aralığı sessiz sonra tekrar gürültü. Hatta 77 kHz’de şarkı boyunca devam eden bir parazit sinyal var. Nasıl yorumlayabiliriz bu manzarayı ? 16 bit’lik bir dosyaya göre hiçbir avantaj yok ortada, hatta bir sürü istenmeyen ses var. Ses sinyali açısından koca frekans aralığı kullanılmadan duruyor. Hi-Res taraftarları açısından pek gurur duyulacak bir durum değil bu.

    Sırada ses kalitesini çok beğendiğim bir kayıt var. Dire Straits’ten Your Latest Trick. Bu kayıtı ilk dinlediğimde, işte yüksek çözünürlük farkı bu olsa gerek demiştim. Pırıl pırıl bir ses ve geniş dinamik aralık hemen kendini belli ediyordu.

    İşte o şarkı.


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    Nasıl bir görüntü bu ? 24/88 formatında olduğundan frekans bandı 44 kHz’e kadar çıkıyor ancak 20 kHz üzerinde hiç ses sinyali yok. Üstelik bu sınır son derece net bir eşik olarak karşımızda duruyor. Yani bariz bir filtreleme yapılmış, adeta bir MP3 dosyası gibi. Dinamik aralığın genişliği görülebiliyor ancak o güzelim ses bu kadar dar bir frekans bandından çıkabiliyor mu gerçekten ? Çıkabiliyor demek ki. Kafa karıştıracak bir durum.

    Bir de klasik müzikten bir örneğe bakalım. Dört mevsim’i Joseph Silverstein, Seiji Ozawa yönetimindeki Boston Senfoni eşliğinde yorumluyor. Meraklısı bilir, ses kalitesi açısından iddialı bir kayıt bu.


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    24/96 formatındaki kayıta bakınca 5 kHz seviyesine kadar esas enstrüman seslerini görüyoruz. 22 – 23 kHz mertebesine kadar azalan sinyaller mevcut. Sonrası önce bir sessizlik sonra da sürekli bir gürültü bulutu, hem de az buz bir seviyede değil. Ne işe yaradı şimdi 24 bit ?

    Son bir analiz daha yapalım. Stan Getz’in Jazz Samba Encore albümünden bir kayıt. Bu albümün de hem 24 bit’lik dosyası hem de CD’si elimde var. En baştan söyleyeyim, Jazz at the Pawnshop albümündeki durum burad da geçerli, CD’de dinamik sıkıştırma var. Yani, 24 bit kayıt daha doğal ses veriyor.

    İşte bu kayıt yani !


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    24/192 formatındaki kayıt yine beklenmedik bir görüntü sunuyor. 20 kHz üzerinde sinyal yok, bir gürültü bulutu var. 77 kHz’de şarkı boyunca bir parazit sinyal mevcut.

    Bütün bunları nasıl yorumlayacağız ? Yüksek çözünürlüklü olarak sunulan bazı kayıtlar bu standartın koşullarını karşılamıyor, ya da en azından imkanlarını kullanmıyor. Bazılarının 16 bit’lik kayıtlardan yükseltilmiş olma olasılığı bile var. Kandırmaca yani. Baştan bunu anlama imkanımız var mı ? Maalesef yok. Parasını ödeyip dosyayı satıcının sitesinden indirdikten sonra bu analizleri yapabiliriz ve artık sonuç ne çıkarsa! “Ses kalitesinden genelde memnunuz ama!” derseniz, bunun sebebinin bu kayıtların master işlemlerinin daha özenli yapılıyor olmalarına bağlanabilir. Dinamik sıkıştırma virüsü buralara pek bulaşmamış şimdilik! Ancak bunun formatın teknik özellikleri ile bir ilgisi yok. Aynı özeni 16 bit’lik kayıtlara gösterdiğinizde aynı sonuçlar çıkıyor.

    Şu ana kadar işin tek yönü ile ilgilendik: Frekans bandı. Halbuki en başta dört üstünlüğü sıralamıştık. Gelin, devam edelim. Ses sinyalinin küçük bir bölümünün karşılaştırılması ikinci ve üçüncü üstünlük iddialarının gerçekliği hakkında bize bir fikir verebilir. Özetle, sesin analog aslına olan yakınlaşması.

    Stan Getz’in albümünden minik mi minik bir an alıp ses sinyalinin görünümünü inceleyelim. Sonra da bunu 16 Bit olanı ile karşılaştıralım. Daha doğrusu, 16 bit’lik iki versiyon ile karşılaştıralım: benim dönüştürdüğüm versiyon ile CD olarak satılan kayıttaki.

    Kolay incelemek adına üç sinyali tek grafikte topladım.


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    Tekrar edeyim, bu grafik saniyenin binde üçü kadar olan bir zamanı gösteriyor, algılayamayacağımız kadar küçük bir ses anı bu. Ancak, şeytan detayda gizlidir diyerek bu kadar küçük bir aralığı büyütüp önümüze koyuyoruz.

    En üstte 24 bit’lik Orijinal ses sinyali var. Örneklemeler sık olduğundan örnekleme noktaları seçilmiyor. Ses sinyali kesintisiz bir analog sinyal gibi duruyor. Hemen altındaki sinyal benim dönüştürdüğüm 16 Bit’lik dosyadan. Örnekleme noktaları seçilebiliyor. Orjinalde olan saniyede 192.000 kere yerine saniyede 44.100 kez örnekleme var bu versiyonda. Görüldüğü gibi, iki sinyal arasında bir fark yok. 16 Bit dönüşümü aynı ses sinyalini hassas şekilde tekrar yaratabiliyor.

    En altta ise, CD’den alınmış sinyali görüyoruz. Devamlılık adına o da sorunsuz ancak üsttekiler ile farklılık gösteriyor. Bunun sebebi muhtemelen dinamik sıkıştırma uygulanmış olması. Sinyalin genliği arttırılmış. Bu yüzden 24 Bit’lik kayıt ile CD kaydını dinlediğimizde aynı sesi duymuyoruz, CD kulağımıza daha kötü geliyor.

    Yukarıdaki grafik aslında CD standartının ses sinyalini tekrar üretmek için teknik olarak gayet yeterli bir formatta olduğunu gösteriyor, yeter ki sinyal manipüle edilmesin. Doğru dürüst bir dönüşüm aslına sadık bir ses almamıza imkan tanıyor.

    Öyle bir yere varıyoruz ki, eğri ile doğruyu ayırmak çok zorlaşıyor. Hi-Res kayıtların en çok vurgulanan “üstünlükleri”nin pek bir önemi olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Başta bahsi geçen üstünlüklerin üçüncüsü olan dinamik aralık genişliği de çelişkili bir konu. CD kalitesi bile her zaman kıyaslandığı analog (plaktan dinlenilen diyelim) sisteme göre çok daha geniş dinamik aralığa sahipken bunun iyice abartılmasının pek elle tutulur bir yanı yok. Aslında, bu tür kayıtların teknik olarak gerçek avantajı neredeyse hiç bahsedilmeyen dördüncü nokta. Yani, sesin dönüştürülmesinde kullandığımız cihazların (nam-ı diğer DAC’ların) kendi gürültü seviyelerindeki azalma. Yüksek örnekleme frakansına sahip format cihazların kendi gürültü seviyelerinin aşağı çekilmesinda fayda sağlıyor. Bu ne kadar sese etki eder derseniz, yine net bir şey söyleyemem ama en azından ölçülebilir bir fark var. Bu konuyla ilgili kendim ölçüm yapamıyorum, teknik imkanlarım uygun değil. Ancak ilgili objektif pek çok makale ve inceleme internette mevcut.

    Peki ama, bazı kayıtlarda 22 kHz üzeri sesler gerçekten mevcuttu, bunlar ne olacak, hiç mi fark yaratmıyor bu seslerin varlığı ? Yaratıyor mutlaka, ama muhtemelen düşündüğünüzden çok çok daha az. Neden böyle olduğu konusu bu yazının içeriğinden daha farklı alanlarda dolaşacağından belki üçüncü bir yazıda da onu ele alırız.

    Elinizde olan yüksek çözünürüklü kayıtları 16 bit’e çevirin saklayın demiyorum, ama önyargılı olmayın, emin olun ki iyi bir kayıt ister 16 ister 24 Bit’lik olsun size çok çok iyi ses verecektir. Kayıt kötüyse, dinamik sıkıştırma uygulanmışsa, özensiz bir mastering işlemi varsa plak olmuş, Hi-Res format olmuş ya da burada hiç bahsetmediğimiz DSD formatı olmuş, hiç farketmez, size zevk vermeyecektir.



    DSD (Super Audio CD • SACD) 

    DSD hakkında temel bilgilerle başlayalım. Bildiğiniz gibi, sesin sayısala dönüştürülmesi için çok küçük bir zaman diliminde örnekleme alınıyor. Birim zamanda alınan örnekleme 16 bit boyutunda ise 65.536 seviyeye karşılık geliyor. Yani, kaydedilen her bir örnekleme diliminde sesin en üst seviyesi ile en alt seviyesi arasında 65.536 basamak fark oluyor. CD kalitesinde bu örnekleme saniyede 44.100 kere yapılıyor. Şayet kayıt 24 bit ise bu örnekleme 16 bit’in 256 katı, yani 16.777.216 basamaktan oluşuyor. DSD denilen yöntem ise bir bit’lik örneklemelerden oluşuyor. Yani örneklemenin sadece iki seviyesi var: bir veya sıfır, hepsi bu. “Bu nasıl yüksek çözünürlük ?” dediğinizi duyar gibiyim. Bu haliyle, olabilecek en düşük çözünürlüktür gibi duruyor. Ancak iş burada bitmiyor. Çözünürlüğe etki eden bir faktör daha var, o da örneklemenin ne sıklıkta alındığı. CD kalitesinde her bir örneğin saniyenin 44.100’de birinde alındığını hatırlayın. DSD formatında ise sadece iki değeri olabilen her bir örnekleme saniyenin en çok 2.822.400’de birinde alınıyor. Yazıyla: saniyenin ikimilyonsekizyüzyirmiikibindörtyüzde biri! Bu kadar ufak mı ufak bir zaman dilimine ulaştığınızda o anki sesi sadece iki değere indirgediğinizde bile muazzam bir çözünürlük elde ediyorsunuz. 

    > Bedava peynirin sadece fare kapanında bulunduğunu unutmayalım, bu muazzam çözünürlüğün bir bedeli olacağını hemen tahmin edebiliriz. Bu bedel de çok yüksek gürültü oranı oluyor. < 

    Sayısallaştırma gürültüsü olarak adlandırabileceğimiz bir doğal fenomen DSD kayıtlarının başının derdi. Ancak özel bir teknik kullanılarak bu gürültü, duyduğumuz ses frekans bölgesinden yukarıya, ultrasonik bölgeye taşınıyor ve bize yüksek çözünürlüklü harika bir ses kalıyor. En azından teorik olarak iddia edilen durum bu. Gerçekte olan bitenin teorik olarak iddia edilene ne kadar uyduğunu merak ediyordum ama dediğim gibi elimde DSD kayıt yoktu. Sonsuz bilgi kaynağı internet ise DSD konusunda tam bir muamma kaynağına dönüşüyor. Biraz araştırsanız böyle temel bir konuda nasıl bu kadar çelişkili bilgilerin olabildiğine şaşırıp kalırsınız; ortalık tam anlamıyla birbiriyle çelişen iddialarla dolu. 

    DSD dosyaları elime geçince merakıma yenilerek, dinlemeden önce bilgisayarda analizlerini yapmaya karar verdim. Önce spektrogram ile başladım. Ike Quebec’in Minor Impulse yorumunun görüntüsü aşağıdadır. 

    Yatay eksen şarkının süresini gösteriyor: 6 dakika 14 saniye. Düşey eksen ise frekans bandını. Normal ses dosyalarında alıştığımızın çok ötesinde, 176 KHz’e kadar uzanıyor frekans genişliği. Çok güzel de, burada bir terslik olduğunu hemen görüyorsunuz. Ses sinyali, yani müziğin kendisi en fazla 25 KHz’e kadar çıkıyor. Sonra, yaklaşık 35 KHz’e kadar sessiz bir alan ve hemen arkasından başlayan ve kalan bütün frekans bandını dolduran muazzam bir gürültü var. Gürültü seviyesi de öyle az buz değil. İşin teorik kısmını açıklarken yüksek gürültünün ultrasonik bölgeye taşındığından bahsetmiştim ama doğrusu seviyesinin bu kadar yüksek olduğunu ve bu kadar geniş bir frekans bandını kapladığını bilmiyordum. 


    [simage]http://stereomecmuasi.com/SM-Resimler/2019/ike quebec spectrogram dsd.jpg[/simage]
     

    Tahmin edeceğiniz gibi DSD dosyalarının boyutları çok büyük ve yukarıdaki spektrograma göre ses sinyali bu dosyanın küçük bir bölümünü kaplıyor. Yaklaşık 6 dakikalık şarkı 265 MB boyutunda ve bu dosyanın yaklaşık %80’i bangır bangır gürültü ! 

    Şimdi biraz düşünelim, bu formatı yaratanlar herhalde bu durumun tuhaflığının farkındadırlar. Zaten, tutmuşlar gürültüyü 35 KHz gibi duyamayacağımız bir frekans sınırının üzerine taşımışlar. Yukarısından bize ne, biz duyabildiğimiz kısma bakarız diye düşünebilirsiniz. Ancak sesin doğası bizi şaşırtmaktan geri kalmıyor. Bildiğiniz gibi, ses sinyallerinin harmonikleri vardır ve bu harmonik frekansları asıl sesin çok ötesine ulaşır. Gürültü de bu durumdan muaf değil. Ses dosyasının %80’ini dolduran gürültü sinyalleri duyduğumuz frekans bandını da mutlaka etkiler. Gerçi, DSD uyumlu DAC’lar yüksek frekansları filtreleyip sadece duyduğumuz sesleri amplifikatöre besliyorlar ama bu işlem acaba ne kadar başarılı ? 

    Bir deneme yapmaya karar verdim ve yukarıdaki DSD dosyasını AUDACITY programı ile yine 24 bit’lik ancak CD dengi olan 44.1KHz örnekleme sıklığındaki FLAC formatına dönüştürdüm. 

    Bu dosyanın spektrogramı budur. Frekans aralığı 22 KHz’de bittiğinden üstteki DSD spektrogramıyla uyumlu olsun diye yüksekliği azaltarak iki grafiği denk hale getirdim. 


    [simage]http://stereomecmuasi.com/SM-Resimler/2019/ike quebec spectrogram flac.jpg[/simage]
     

    DSD dosyasındaki ses bölümü aynen burada da duruyor ama o muazzam gürültü kısmı artık yok. Dikkatinizi çekebilecek bir farklılık genel ses seviyesindeki azalma olacaktır. Sanki dinamik aralık daha artmış, dinamik sıkıştırma ortadan kalkmış gibi duruyor ama biliyoruz ki DSD dosyasında bir dinamik sıkıştırma yok. Öyleyse neden baskın ses frekanslarını gösteren yeşil alanlar daha azalmış duruyor ? Sakın yukarıda bahsettiğim gibi gürültülü kısmı atınca gürültünün ses sinyaline olan etkisi ortadan kalkmış olmasın ? 

    Tek dosya ile yanıltıcı sonuç alınabilir diye ikinci bir analiz yapmaya karar verdim. Bu sefer, Ichiro Kobayashi yönetiminde Çek Filarmoni orkestrasından Mahler’in ikinci senfonisinin ilk bölümünü aldım. 


    [simage]http://stereomecmuasi.com/SM-Resimler/2019/3 - mahler spectrogram dsd.jpg[/simage]


    Yine aynı tablo karşımızda, müziğin kendisi dosyanın küçük bir bölümünü oluşturuyor. Gerisi bir gürültü ki sormayın. Tamam, DAC’ın bu istenmeyen kısmın çoğunu filtrelediğini varsayıyoruz ancak yine de dosyadaki bu kadar yoğun gürültü asıl sesi mutlaka olumsuz etkiler. Ayrıca, bu gürültünün amplifikatöre ulaşabilen bölümü sinyalin hoparlörleri beslemek için yükseltilmesi aşamasında da distorsiyona sebep olacaktır. 

    Yine dosyayı 24 Bit 44.1 KHz formatına dönüştürüp sonucuna bakalım. 


    [simage]http://stereomecmuasi.com/SM-Resimler/2019/4 - mahler spectrogram flac.jpg[/simage]


    İşte size pırıl pırıl bir ses ve yine genel ses şiddeti azalmış. Bu görüntü tekrar ortaya çıkınca ses sinyalini biraz daha detaylı inceleyelim diyorum. 

    DSD dosyasının rastgele bir yerinden dört saniyelik bir kesit alıyorum. 


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <
     

    Aynı kesiti bir de dönüştürdüğüm FLAC dosyasından çıkartıyorum. 


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    Sesin yükseldiği bölümlerde görünüm birbirine yakınsa da daha sessiz kısımlarda bariz bir fark var. FLAC dosyasındaki sinyal seviyesi daha düşük. Normalde bu dinamik aralığın daha yüksek olduğuna işaret eder ama burada böyle bir durum olmaması gerekir. 

    Kafa karıştırıcı bir tablo var karşımızda. İşi biraz daha detaylandırdığımızda durum netleşmeye başlıyor. 

    Yukarıdaki dalga grafiklerini 2 milisaniye boyutuna kadar daraltınca DSD dosyasından aldığım görüntü budur. 


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    Problemli bir sinyal bu. Bu kadar küçük bir aralıkta saf ses sinyalini görebilmeliydik. 

    Aynı 2 milisaniyelik aralığı FLAC dosyasından alınca bakın nasıl görülüyor. 


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <


    Parazitlerden arınmış, olması gerektiği gibi bir ses sinyali var karşımızda. Demek ki DSD dosyasındaki o muazzam gürültü bulutu nazik ses sinyalimizi bozuyor. O zaman ne anladık, bütün bu ultra yüksek çözünürlük tantanasından ? 

    Tabii, objektif analizler işin içyüzünü aydınlatsa da esas olan duyduğumuz ses. Bu yüzden her iki dosyayı da dinlemeye karar verdim. DSD her sistemde, olduğu gibi çalınamayabiliyor. Kendi sistemimde herhangi bir dönüşüme uğramadan oynatıldığından emin olmak istedim. Linux tabanlı bilgisayarımda çalışan MPD sunucusunun gösterdiği bilgiler dosyanın okunabildiğini gösteriyor. 


    Yüksek çözünürlüklü müziklerin standart çözünürlüklu olduğu gerçeği > KANIT BURADA <
     

    Kırmızı okla işaret ettiğim satır DSD dosyasının dönüştürülmeden çalındığını işaret ediyor. DAC üzerindeki örnekleme frekansı LED’i de dosyanın DSD olarak USB üzerinden girişe ulaştığını gösteriyor. 


    [simage]http://stereomecmuasi.com/SM-Resimler/2019/10 - teac dsd.jpg[/simage]
     

    Geriye kaldı müziği dinlemek. Mahler’in 2. senfonisinin nefis yorumunu her iki dosyadan dinlediğimde FLAC olanı kesinlikle tercih ettiğime karar verdim. DSD dosyası, dalga grafiklerinde görüldüğü gibi daha yüksek ses seviyesine sahip. Yani DAC yüksek frekans parazitlerini tam olarak filtrelemiyor. Bunun sonucunda sanki dinamik sıkıştırma yapılmış gibi bir etki ortaya çıkıyor. Ayrıca, diğer dosyaya göre daha parlak, sentetik bir ses var. 

    Yine de, bütün bu incelemeden sonra tarafsız olamayacağım için iyi müziğe aşina üç kişi ile gayrı resmi bir kör dinleme testi yaptım. Her üç kişiye de hiç bir ön bilgi vermeden, sadece aynı kayıtı iki kere dinleteceğimi ve birini tercih edip etmeyeceklerini sordum. Sonuç tam bir DSD hezimeti oldu. Teste katılanların hepsi gayet kararlı bir şekilde FLAC dosyasından yaptıkları dinletiyi tercih etti. 

    Sonuç olarak, DSD formatının bir pazarlama yöntemi olduğu yönünde ciddi bir yargım oluştu. Makul bir FLAC kayıpsız dosyası iyi bir kayıt ve mastering süreciyle birleştiğinde gerçekten çok iyi bir sonuca ulaşabiliyor. Tecrübe ve incelemelerim sonucunda şahsi fikrim 24/96 yani 24 bit, 96 KHz örnekleme frekansındaki dosyaların bütün formatlar içinde en ideali olduklarıdır. Hatta buna analog müzik de dahil diyebilirim.



    Kaynak linkleri

    http://stereomecmuasi.com/2017/06/24-bit-ne-getirir-ne-goturur.html

    https://stereomecmuasi.com/2017/06/24-bit-ne-getirir-ne-goturur-bolum-ii.html

    https://stereomecmuasi.com/2019/07/dsd-nedir-ne-degildir.html



    Gördüğünüz gibi tüm kanıt ortada. Sesteki asıl onemli etken mastering işlemi ve dinamik aralık (DR) sıkıştırma yöntemidir.

    Bu yöntemler seslerin daha detayli, daha ince ve daha dogal görünmelerini sağlar.

    Yada tam tersi.

    20kHz üzeri frekanslar duyulamaz. Hİ-Res formatların sadece birer hileli parzarlama yöntemi olduğu gayet açık.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr. Cheritto -- 21 Kasım 2019; 13:26:14 >







  • Anlıyorum ağam.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kayranin bipolar kisiliklerinden birisin dimi

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • Çok güzel bir konuya benziyor resimlre filan ama okumadım okusamda anlamam,
  • Ben hep 50 liralık kulaklıkla dinliyorum zaten.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: GR33K

    Ben hep 50 liralık kulaklıkla dinliyorum zaten.
    100 - 150 tl arası kulak içi çok kaliteli modeller mevcut. Zaten 20hz - 20khz duyabildiğimiz maksimum aralığı temsil eder.

    Ben 100 liralık orijinal samsung kulak içi modeli kullaniyom gayet memnunum.


    Mükemmel EQ ayarı ses tonajı konusunda müzik hafızam çok iyidir. Tabi kaynak çok önemli.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Robinson_Crusoe

    Çok güzel bir konuya benziyor resimlre filan ama okumadım okusamda anlamam,
    Konuyu oku. Anlayamadığın merak ettiğin şeyleri
    sorabilirsin.
  • tidal batar bu konudan sonra helal olsun
  • Okudum artık 24 bitin seslerini duyuyorum. Bit şampuanı borçlusun bana

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bir çok formatı pc'den bende denemiştim.

    96khz, flac, wav ve hepsi aynı şarkıydı

    Flac ve hig-res arasında fazla fark duyamadım. Ayrıca aynı şarkının flac formatı wav formatından daha net sesler ürettiğini onayalayabilirim.

    Elimdeki orijinal cd'leri flac ripledikten sonra biraz daha net çaldıklarını fark ettim.


    Beni asıl ilgilendiren olay stüdyo ortamlarında standart çözünürlük kayıtları mı yapılıyo yoksa bu düşüş sonradan mı gerçekleşiyo ?

    Kayıtlar hig-res yapılıyo olabilir fakat mikfonların algıladığı maksimum değer standart çözünürlü geçemeyebilir. Bu çok olası.


    Bu konu hakkında bilgili olan arkadaşlar lütfen yeşillendirsin :)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr. Cheritto -- 21 Kasım 2019; 19:25:42 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Polonyacı

    Bu mesaj silindi.
    PC'den her şeyi duyuyom ses kartım işimi görüyo. Hig-res dinleyebilirim ama gereksiz.

    Arada öyle aham şaham fark yok sadece dsd daha doğal ve çevreyi sarmalayan bir etki yaratıyo.


    Hele 30 yaş üzeri hig-res dinlemek tamamen anlamsız. Ben 35 yaşındayım ve kulaklarım 16kHz anca duyuyor. Yani kulaklarım yüksek frekansları normalinden 5 yaş daha genç duyuyor. İyi sayılır



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr. Cheritto -- 21 Kasım 2019; 18:11:26 >
  • gerçek bir dhli bunu OKUMAZ.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.