Şimdi Ara

!!!Yeni Dünya'ya 4 Kala!!! (7. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
1.661
Cevap
4
Favori
75.451
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Marduk, diğer adıyla Nibiru gezegeni her 3660 yılda bir dünya'nın çok yakınından geçiyor. Ve bu gezegen her geçişinde dünyayı yıkıma uğratıyor, adeta taş üstüden taş bırakmıyor. Kıtalar, ülkeler, milletler, kültürler yok olmaktan kurtulamıyor.

    Marduk ilk geçişinde Mu adasını, sonraki geçişinde Lemurya'yı, daha sonra Atlantis uygarlığını suların dibine göndermiştir. En son geçişinde ise Mısırdaki Firavun Çağını ortadan kaldırmıştır.

    Şimdi Marduk 2012 yılında bir kez daha dünyamızın çok yakınından geçecektir ve bu dünyada çok çok büyük bir yıkıma sebep olacaktır. Marduk her geçişinde o zamanın büyük uygarlıklarını, imparatorluklarını yok etmiştir.. Bu seferki geçişinde de Amerika'yı yok edeceği düşünülmektedir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr._Frodo -- 7 Ekim 2008; 22:16:17 >
  • burdaki yazıları bilim kurgu romanı niyetine yayınlara yollasan köşeyi dönersin

    ilgimi çekti ama inandırıcı gelmiyor.2012 gelsin olursa inanırım
    _____________________________
  • _____________________________
  • quote:

    Orjinalden alıntı: zeus_1907

    biz türkleri ilgilendiren bi başka detay daha,



    AGARTA

    Agarta kelime olarak Budist kökenlidir. Bütün imanlı Budistler yeraltında bir dünya veya kudretli bir imparatorluk olduğuna inanırlar. Bu inanca göre, yer altı dünyasında milyonlarca kişi yaşamaktadır. Başkenti Şamballa olan bu imparatorluğun yöneticisi doğuda “Dünyanın Kralı” olarak bilinir.

    http://www.business-training.com.ua/images/photo/dalay-lama.jpgDalay Lama

    “Dünya Kralı”nın yeryüzündeki temsilcisi Tibetli Dalay Lama’dır.

    Doğuda Tibet ve batıda Brezilya dünyanın iki ayrı ucunda tünel şebekelerine sahip iki ülkedir. Mısır’daki Gize Piramit’inin altında bulunan gizli odaların da yer altı dünyası ile ilişkisi olduğu iddia edilir. Firavunlar bu tüneller vasıtası ile yeraltında tanrılar veya süper,insanlarla temas kurabiliyorlardı.

    Mısır tanrıları ve krallarının dev heykelleri ile doğudaki Buda heykellerinin, insan ırkına yardım etmek üzere yerüstüne çıkan yer altı Süpermenleri ırkını temsil ettiği ileri sürülür.

    Bu cinsiyetsiz Agarta temsilcileri, yeraltındaki ütopik bir cenneti temsil etmekteydiler.

    İddialara göre, Hz. Nuh gerçekte bir Atlantisli idi ve Atlantis sulara gömülmeden önce kurtarılmaya değer bir grup insanı bu felaketten kurtarmıştı. İnanca göre, Atlantislilerin çıkardığı NÜKLEER SAVAŞ sonucu meydana gelen tufan felaketinden kurtulan bu grup, önce Brezilya’nın yüksek platolarına gelmişler daha sonra da radyasyondan korunmak için, yüzeyle bağlantılı tünelleri olan yer altı şehirlerine yerleşmişlerdi.

    Agarta yer altı medeniyeti, Atlantis medeniyetinin bir devamı niteliğindeydi. Geçmişteki korkunç nükleer savaştan ders aldıkları için, devamlı barış içinde yaşamaktaydılar. Bu insanlar bilimde yeryüzü insanlarının binlerce yıl ilerisindeydi. Agarta medeniyeti binlerce yıllıktı. (Atlantis 11.500 yıl önce sulara gömülmüştü)

    Yeraltındaki bilim adamları, bizim bilim adamlarımızın bilmediği enerji türlerini bilmekteydiler. Bu enerjiler hem uçan, hem de karada giden taşıtlarda kullanılmaktaydı.

    Ossendowski, Agarta İmparatorluğu’nun birbirine tünellerle bağlı yer altı şehirleri ağına sahip olduğunu ve bu tünellerde (Karada veya denizde) harekete edebilen olağanüstü süratli araçlardan söz eder.

    Agarta’daki halk “Dünya kralı”nın başkanlığında bir hükümet tarafından yönetilmekteydi. Bu insanlar, Lemurya, Atlantis ve tanrılar ırkı Hyperborluların temsilcilerinden oluşmaktaydı.

    Tarihin birçok döneminde Agartalı Süpermenler ve tanrılar yeryüzüne çıkarak, insan ırkına rehberlik etmişler ve onları savaşlardan, felaketlerden ve yok oluşlardan kurtarmışlardı.

    Hiroşima’ya ayılan ilk Atom bombasından sonra, ortaya çıkan uçandaireler işte böyle bir nedenle gelmişlerdi. Ancak tanrılar kendileri yerine temsilcilerini göndermişlerdi.

    Hint destanlarından “Ramayana”da Rama’nın Agarta’dan uçan bir araçla –muhtemelen bir uçandaire ile- geldiği anlatılır. Aynı şekilde İnka hanedanlığının kurucusu Manco Copac da uçan bir araçla gelmişti.

    Amerikadaki Agartalı öğretmenlerin en büyüklerinden biri, Maya’ların, Aztek’lerin ve genel olarak Kuzey ve Güney Amerika’daki yerlilerin en büyük efsanevi önderi Quetzalcoatl’dır. Başka bir ırktan (Atlantis’ten) gelen bu beyaz adam, Mexico, Yukatan ve Guatemela’daki yerliler tarafından “büyük kurtarıcı” diye anılmaktadır. Aztekler ona “Sabah yıldızı” ve “Bereket tanrısı” derlerdi. Quetzalcoatl, “Tüylü Yılan”, yani yılan şeklinde sembolize edilmiş “öğretici bilge” anl****** geliyordu. Bu isim ona uçan bir araçla geldiği için verilmişti. Muhtemelen o, yer altı dünyasından geliyordu. Quetzalcoatl, geldiği gibi esrarengiz bir şekilde kayboldu. İnanışa göre, geldiği yer altı dünyasına dönmüştü.

    Mısır inançlarındaki Osiris başka bir yer altı tanrısıdır. Donely, “Atlantis the Antediluvian World” (Atlantis, Tufan Sonrası Dünya) adlı kitabında Yunan mitolojisinde geçen tanrıların Atlantisli yöneticiler olduğunu ileri sürer.





    Mimar Sinan da Agarta örgütündendi!

    Tarihi Ergenekon operasyonu gitti, 600 yıllık esrarengiz Agarta tarikatına bağlandı.

    Peki nedir bu Agarta efsanesi? Kimdir bu Agartalılar?

    * Kayıp kıta Mu ve Atlantis`in bilge kişileri bir araya gelip bir yeraltı medeniyeti kurmuşlar. Yeraltında birbirlerine tünellerle bağlı devasa yeraltı şehirleri inşa etmişler.

    * Yeraltındaki bilge kişiler, bizden çok çok ilerde bilgi ve teknolojiye sahiplermiş. Öyle ki zaman zaman görülen Ufolar onların ulaşım aracıymış. Ufolarla tünellerden birbirlerine gidip geliyorlarmış.

    * Yeraltındaki bu bilge kişiler psişik yetenekleriyle yer üstündekileri yönlendirmişler. Mesela Adolf Hitler, Agarta rahipleri tarafından yönlendirilmiş. Bu yüzden Hitler geceleri çığlıklar atarak uyanır ve titremeye başlarmış. Sonra odanın bir köşesine bakıp, `İşte o, işte o, buraya geldi` diye inlermiş. Bundan sonra kimsenin bilmediği bir dilde konuşmaya başlarmış.

    * Zamanı geldiğinde büyük üstadlar yer altındaki Agarta şehrinden çıkacak ve krallıklarını ilan edeceklermiş.

    Efsanenin özeti böyle.

    ***

    Ergenekon operasyonu henüz Agarta efsanesine bağlanmadan önce yolumuz; Nevşehir`e düştü. Malum bölge yeraltı şehirleriyle ünlü. Derinkuyu`da yerin 50 metre altına kadar indik. Gerçekten odaları, salonları, lobileri, mutfakları ile kilometrelerce uzanan ve labirent gibi tünellerden oluşan bir şehir var. Hele bir havalandırma sistemi kurulmuş ki; bugünün teknolojisiyle bile akıl edip gerçekleştirmek neredeyse imkansız. (Ama biz tespit edilebilen son noktasına kadar inmemize rağmen, bilge kişiler yerine, mağaraların içinde fotoğraf çektiren birkaç turistin dışında bir şey göremedik.)

    Gelelim başlıktaki soruya; acaba Mimar Sinan da, Agarta örgütünden miydi!

    Elbette bunu sormamızın bir nedeni var?

    Çünkü 2004 yılında, Mimar Sinan`ın Kayseri Ağırnas`taki evi restore edilmek istendi. Çalışmalar sırasında ilginç bir olay yaşandı. Dışarıdan bakıldığında iki katlı sıradan bir ev gibi görünen yerin zemininde taşla kapatılmış bir delik bulundu. Taş kaldırıldığında bunun devasa bir yeraltı kentine açıldığı anlaşıldı. Ve bu yeraltı şehrinde, ibadethaneler, odalar, salonlar bulundu. Şehir kazdıkça yerin altına iniyordu. Ayrıca diğer yeraltı şehirleriyle bağlantılı uzun tünellerinin olduğu tespit edildi.




    http://www.tumgazeteler.com/?a=3910129

    yav böyle bilgiler veren arkadaşlarım beni gerçekten çok sevindirdiniz.böyle bilgiler verenlere ve ilgili olup yorum yapanlara teşekkür ederim.ben gerekli kişilere müracat ettim haberleşme konusunda onlar da bana dönerlerse memnun kalırım.bu okuduklarım inanılmaz yazılar.düşünün bir Atatürk bile araştırmış yahu buna daha karşı çıkanlar var mı ?
    böyle önemli bilgiler nasıl olurda saklanır.anlamıyorum doğrusu.ve dikkatimi çeken yazıdan bir cümle de yazıyor ki ;mimar sinanın evi restore edilmek istendiğin bir olayla karşılaşılmış ve taşlarla örtülü bir yer bulunmuş çeşitli odaları olan ibadethane vb.bunları gidip araştırmak isterim.ama çok zor tabi ki.
    _____________________________
    --->>>RuLeT^#<<<---
    YaMaHa R6,SuZuKi Gsxr 600




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Mr._Frodo

    Çok çok eski günlerde dünya farklı bir yerdi. Uzayda, güneşe çok daha yakın bir konumda dönüyordu ve karşı yönünde, yakında bir başka gezegen, dünyanın ikizi olan bir gezegen yer alıyordu. Günler daha kısaydı, bu yüzden de insanoğlu daha uzun bir yaşama sahip görünüyordu; insanlar yüzlerce yıl yaşıyorlardı. İklim daha sıcaktı, bitki örtüsü hem tropikal hem de çok gürdü. Hayvan türleri çok çeşitliydi ve dev boyutlarda büyümüşlerdi. Yerçekimi, dünyanın farklı dönüş hızından dolayı şimdikinden çok daha azdı ve insanlar şimdikinin iki katı iriydiler; fakat, kendileriyle birlikte yaşayan yabancı bir ırkla kıyaslandıklarındna cüce sayılabilirlerdi. Bu yabancı ırk, farklı bir sistemden gelen, üstün zekaya sahip varlıklardan oluşuyordu. Bunlar dünyayı denetliyor ve insanoğluna pek çok şey öğretiyorlardı. İnsanlar o zaman bir koloniyi, müşfik hocaların ders verdiği bir sınıfı oluşturuyorlardı diye düşünebiliriz. Bu iri devler dünya insanına çok şey öğrettiler. Sık sık da ışınlar saçan, metal gemilerine binip gökyüzünde kayboluyorlardı.

    O zamanki insanlar; zavallı cahil insanlar, henüz zekaları bir maymununkinden pek de gelişkin olmayan insanlar ise gördüklerine bir türlü akıl erdiremiyor, hiçbirşey anlamıyorlardı. Yüzlerce yıl boyunca dünya üzerinde yaşam sakin bir yol izledi. tüm yaratıklar arasında barış ve uyum hüküm sürüyordu. insanlar konuşmadan, telepatiyle anlaşıyorlardı. Sadece yerell sohbetler için konuşma dili kullanılıyordu. Sonra bu üstün zekalı yabancı ırkın insanları kendi aralarında çekişmeye, kavga etmeye başladılar. Karşıt güçler meydana çıktılar ve ayaklandılar. Bugün nasıl ırklar anlaşmazlık içine düşüyorlarsa, onlar da belli konularda anlaşamıyorlardı. Bir grup dünyanın öbür ucuna giderek hükmetmeye çalıştı ve mücadele başladı. Bazı üstün adamlar birbirlerini öldürdüler, şiddetli bir savaş başladı ve taraflar karşılıklı olarak büyük biryıkıma uğradılar. Böylece, öğrenmeye açık ve hevesli olan dünya insanı da savaş sanatlarının öğrendi, öldürmeyi öğrendi. Böylece, barış ve huzur dolu bir yer olan dünya, huzursuz, karmaşalı bir gezegen haline geldi. Bir üsre, birkaç yıl boyunca üstün adamların yarısı diğer yarısına karşı gizlilik içinde çalıştılar. Bir gün korkunç bir patlama oldu; tüm dünya sarsıldı ve dünyanın dönüş yönü değişti. Gökyüzü kıpkızıl oldu, korkunç alevler göğü sardı ve dünya dumanlarla kaplandı. Sonunda gürültü yatıştı ama, aylar sonra gökyüzünde garip işaretler görüldü, dünya insanını dehşetle dolduran işaretler... Bir gezegen Dünyaya yaklaşıyordu, giderek hızla büyüyor, büyüyordu. Dünyaya çarpacağı çok açıktı. Fırtınalar çıktı, onunla birlikte büyük gelgitler oluştu; günler ve geceler, uluyan şiddetli fırtınalarla doldu. Yaklaşan gezegen tüm gökyüzünü doldurdu, artık dünyaya çarpmasının kaçınılmaz olduğu belli olmuştu. Gezegen yaklaştıkça, deniz dibi depremlerinden kaynaklanan muazzam dalgalar yükseldi ve birçok kara parçasının sulara gömülmesine neden oldu. Depremler yerkürenin yüzeyini parçaladılar ve kıtaları göz açıp kapayıncaya dek yerle bir ettiler. Üstün ırkın insanları kendi kavgalarını unuttular, ışın saçan gemilerine atlayıp gökyüzüne yükseldiler, dünyaya yaklaşan felaketten kendilerini kurtardılar. Dünyada depremler sürüyordu; dağlar yerlerinden havalandılar, deniz yatağı da onlarla birlikte havalandı; birçok kara parçası daha sulara gömüldü. İnsanlar dehşete kapılmışlar, dünyanın sonunun geldiğini düşünerek korkudan deliye dönmüşlerdi. Fırtınalar giderek şiddetlendi, karmaşa veyaygara dayanılmaz hale geldi.

    Sonunda gezegen korkunç bir çatırtıyla dünyaya çarptı aynı anda da çok güçlü elektrik kıvılcımı gökyüzüne yayıldı. Gökyüzü, üsrekli boşalan elektrik yüküyle alev alevdi ve oluşan kara bulutlar, günleri dehşet dolu, sürekli bir geceye dönüştürdü. Sanki güneş bu felaketin dehşetiyle hareketsiz kalmıştı; kayıtlara göre güneş, büyük alve dilleri yayarak kan kırmızı bir görünümde hareketsiz kalmıştı. Nihayet, kara bulutlar gökyüzünü tümüşle kapladılar. Rüzgarlar önce soğuk, sonra sıcak esmeye başladılar; binlerce insan bu ısı değişimi yüzünden öldü. Bazılarının Manna dedikleri (kudret helvası, ruhani gıda) Tanrıların gıdası gökyüzünden yağdı. Bunlar olmasaydı, dünya insanları ve hayvanları, ekinler yok olduğu ve diğer yiyecekler tükendiği için açlıktan ölebilirlerdi.

    Erkekler ve kadınlar oradan oraya gezerek, sığınacak yer aradılar. Kasırgaların, her türlü karmaşanın enkaz haline getirdiği bedenlerini dinlendirebilecekleri, huzura kavuşabilecekleri bir yer için dua ederek, kurtuluş umuduyla dolaştılar. Ama dünya sallandı ve titredi, yağmurlar boşandı; bu arada dış uzaydan sürekli elektrik yükü boşalıyordu. Zamanla gökyüzünden ağır kara bulutlar çekildiler, ama güneş şimdi daha küçük görünüyordu. Sanki güneş geri çekilmekte, dünyadan uzaklaşmaktaydı. İnsanlar korkuyla bağırmaya başladılar Güneş Tanrısının, yaşam kaynağının onları terk etmekte olduğunu düşünüyorlardı. Ama daha da garibi artık güneş gökyüzünde batıdan doğuya değil, doğudan batıya doğru hareket ediyordu.

    İnsanlar tüm zaman bağlantılarını yitirmişlerdi; güneşi göremedikleri için zamanın geçişini anlayabilecekleri bir yöntem kalmamıştı; en akıllı adamlar bile bu olayların ne kadar zaman önce yer aldığını bilemiyorlardı. Gökyüzünde bir başka garip şey daha görülmüştü; oldukça büyük, sarı dünyanın üzerine düşecekmiş gibi görünen bir küre. İşte, iki gezegenin çarpışmasının kalıntısı olan ay o zaman ortaya çıkmıştı.

    Gezegenlerin çarpışmasından önce, kentler ve üstün zekalı ırkın birçok bilgisini barındıran uzun binalar vardı. O büyük karmaşada bu binalar da yıkılmış ve bu gizli bilgiler o moloz yığınlarının altında kalmıştı. Kabilelerin akıllı kişileri, bu moloz yığınlarının altında metale nakşedilmiş bilgilerden oluşan kitapları ve aygıt örneklerini içeren madeni kutular bulunduğunu biliyorlardı. Dünyada var olan tüm bilginin bu bu süprüntü yığınlarının çinde yattığını biliyorlardı. Bunun için kazmaya başladılar; ub kayıtların mümkün olduğu kadarını kurtarabilmek ve böylece, üstün zekalı ırkın bilgisini kullanarak kendi güçlerini artırabilmek için o yığınları kazdılar, kazdılar.

    Sonraki yıllar boyunca günler giderek uzadı, sonunda felaketten önceki günlerin bir katı uzunluğa erişti. Sonra dünya yeni yörüngesine yerleşti, çarpışmanın ürünü olan Ay da ona eşlik ediyordu. Ama dünya hala sarsılıyor, dağlar yerinden havalanıyor, ateş ve kaya parçaları ve yıkım kusuyorlardı. Büyük lav ırmakları dağların kenarlarından hızla akıyor, yolları üzerinde bulunan her şeyi yok ediyorlardı. Bu arada da, bilgi kaynaklarını ve anıtları örtüyorlardı. Çünkü lavlar, üzerine kayıtların çağunun nakşedildiği katı metaleri eritmiyor, sadece taştan muhafaza içinde korumuş oluyorlardı; zamanın kemirip yok edeceği gözenekli taştan muhafaza içinde. Böylece, içeride saklı olan kayıtlar ortaya çıkacak ve onları kullanacak kişilerin ellerine düşeceklerdi. Dünya yeni yörüngesine daha çok yerleştikçe, soğuk dünyayı kuşatmaya, ona nüfüz etemey başladı ve hayvanlar ya öldüler ya da sıcak bölgelere gittiler. Mamut ve dinazor cinsi hayvanlar, yeni yaşam biçimlerine uyum sağlayamadıkları için öldüler. Gökten buz yağmaya ve rüzgarlar daha sert esmeye başladı. Daha önce berrak olan gökyüzü artık bulutlarla kaplıydı. Dünya artık farklı bir yer olmuştu; daha önce sakin gölleri andıran denizler, artık gelgitle yükselip alçalıyorlardı. Bu gelgitler öyle muazzamdı ki, yıllar boyunca kara parçalarını ve üzerinde yaşayanları içlerine çekip yutmakla tehdit ettiler. Gökyüzü de artık farklı görünüyordu. Geceleri bilinen yıldızların yerinde yabancı yıldızlar görünüyordu ve ay çok yakında. Zamanın Rahipleri, kendi egemenliklerini kurmak, güçlerini korumak için dünyanın başına gelenleri farklı şekillerde açıklarken ortaya yeni dinler çıktı. Onlar üstün zekalı ırk hakkındaki çok şeyi unuttular, sadece kendi güçlerini düşündüler, kendilerini aşırı önemsediler. Ama bu felaketlerin nasıl olduğunu açıklayamadıkları için, olan bitenleri Tanrı'nın gazabına bağladılar ve tüm insanların günahkar olarak doğduklarını bildirdiler.

    Zaman geçip, dünya yeni yörüngesine yerleşince, hava da yatıştı, sakinleşti; insan nesli de giderek küçülmeye, kısalmaya başladı. Yüzyıllar geçti ve kara parçaları daha sabit, sarsılmaz hale geldi. Birçok ırk gezegen üzerinden gelip geçti. Sonunda güçlü ırk gelişti ve yeni bir uygarlık başladı; bu uygarlık ırksal belleğinde o dehşetli felaketin anısını taşıyordu ve bazı güçlü zekalar, gerçekten neyin olup bittiğini anlamak için araştırmaya başladılar. Zaten artık rüzgar ve yağmur görevini yapmış, parçalanan lav taşlarının arasından eski kayıtlar ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu kayıtlar en akıllı bilim adamlarının önüne konuldular; büyük uğraşlar sonucunda bu yazıtları çözmeyi, yorumlamayı başarmışlardı.

    İşte o andan sonra yeni bir uygarlık ortaya çıktı ve gelişti. Kentler inşa edildi ve bilim yok etme yarışına başladı. daima yok etme üzerinde duruluyordu.

    Yüzlerce yıl boyunca bilim idareyi elde tuttu. istediği gibi hükmetti. rahipler bilim adamı olarak yetiştirildiler ve aynı zamanda rahip olmayan bilim adamları, yasalara karşı gelmekle suçlandılar. Bu rahipler güçlerini artırdılar, bilime taptılar; gücü kendi ellerinde tutabilmek, halkı baskı altında tutmak ve düşünmesini engellemek için ellerinden gelen herşeyi yaptılar. Kendilerini tanrı ilan ettiler, onların onayı olmadan hiçbirşey yapılamıyordu.

    Büyük gemiler, kanatsız, sessiz gemiler gökyüzünde uçabiliyor, hatta kuşların bile beceremeyeceği şekilde havada asılı, hareketsiz durabiliyorlardı. Bilimadamları yerçekimini yenmenin sırrını ve anti-çekimi keşfetmişlerdi ve bunu da kendi güçlerine güç katmak için kullanmaya başlamışlardı. Muazzam büyüklükte taş bloklar, bir avuç içine sığan bir aygıtla yerlerinden kaldırılıp istenen yere yerleştirilebiliyordu. Artık hiçbirşey zor değildi. Dünya yüzeyinde dev vasıtalar gürültüyle gidip geliyorlardı ama deniz yüzeyinde hiçbir hareket yoktu. Çünkü deniz yolculuğu çok zaman alıyordu ve yanlızca zevk için deniz yolculuğuna çıkılıyordu. Herşey hava yoluyla götürülüyordu, ancak kısa yolculuklar için kara yolu kullanılıyordu. İnsanlar farklı bölgelere göç ettiler ve oralarda koloniler kurdular. Ancak çarpışmadan bu yana telepatik yeteneklerini kullanmayı kaybetmişlerdi. Artık ortak bir dil kullanmıyorlardı, lehçeleri giderek keskinleşmeye başladı sonunda tamamen farklı diller haline geldi.

    Zamanla çekişmeye başladılar ve savaşlar patlak verdi. Bu arada korkunç silahlar keşfedilmişti. Bu silahlar yüzünden insanlar sakat kalmaya başladılar ve üretilen ürkünç ışınlar insan ırkında mutasyonlara yol açtı. Yıllar geçtikçe mücadele ve katliam daha da korkuç bir hale geldi. Mucitler sürekli olarak daha korkunç silahlar yapmaya zorlanıyorlardı. Hastalık mikropları üretilerek hava araçları aracılığıyla düşman topraklarına saçılıyorlardı. Kanalizasyon sistemleri bombalandı, böylece hastalık ve veba yayılarak insanları, hayvanları ve bitkileri kasıp kavurdu.

    Sonunda yeni bir silah denendi. Garip bir bulut girdap gibi dönerek stratosfere ulaştı ve dünya sarsıldı, sendeledi; sanki ekseni üzerinde sallanıyordu. Yükselen muazzam su duvarları karaları bastı ve birçok ırktan binlerce insanı alıp götürdü. Bir kez daha, dağlar denizlerin dibine battı ve yerlerini yeni yükselen dağlar aldı. uzak görüşlü rahipler tarafından uyarılan bazı insanlar gemilere binerek canlarını kurtardılar

    Tufan ve alevler, öldürücü ışınlar, milyonlarca insanın ölümüne yol açtı ve geriye çok az insan kaldı. Bunlar da afetlerin etkisiyle birbirlerinden tecrit olmuşlardı. Geçirdikleri felaketler yüzünden yarı deliye dönmüşlerdi. Uzun yıllar boyunca bu insanlar mağaralarda ve ormanların derinliklerinde saklandılar. Tüm kültürlerini unuttular ve insanoğlunun ilk çağlarında olduğu gibi vahşileştiler; kendilerini havyan derileriyle örttüler ve çakmaktaşlı sopalar taşımaya başladılar.

    Nihayet yeni kabileler oluşturdular ve dünya üzerinde dolaşmaya başladılar. Bazıları Mısıra, bazıları Çine yerleşti. Bir zamanlar deniz kıyısında olan tibet ülkesi karaların yükselmesiyle dağların tepesinde bir ülke haline gelmişti. Buranın ilk Sakinleri Tibet'in kurucuları oldular. Üstün Zekalı ırkın ardında bıraktığı bazı işlenmiş ince altın levhaları da yanlarında alıkoymuşlardı. Bunları sonraki kuşaklara aktarmak için Chang Tang dağının içindeki büyük bir kente gizlediler.

    İnsanoğlu yeniden vahşet aşamasına dönmüş olsa da, o eski çağların kültürü tamamıyla yok olmamıştı. Sonraki çağlar boyunca birçok din ve inanç sistemi ortaya çıktı; bunların hepsi de geçmişte olan bitenlerin gerçeğini bulma girişiminden kaynaklanıyordu. Ama gerçek Tibetteki derin mağaralarda saklıydı, kendisini bulup yorumlayacak kişileri bekliyordu.

    İnsanlık yavaş yavaş gelişti, cehalet yerini yarı uygarlığa bıraktı. Yine kentler inşa edildi, araçlar gökyüzünde tekrar uçmaya başladı. Eskiden olduğu gibi gücü artan küstahlaşmaya ve zayıf gördüğü topluluklara zulmetmeye başladı. Bir kez daha zulüm, nefret, düşmanlık, gizli araştırmalar dünyayı kapladı. Yeni silahlar, aygıtlar geliştirildi ve savaşlar başladı.

    Geçmişte olanlar tekrarlanıyor, insanoğlu yönetme hırsı, bencilliği, açgözlülüğü, saldırganlığı yüzünden kendi kendisini bir kez daha yok etmenin eşiğine geliyor gibiydi.

    Ama bu kez eskisi gibi olmayacak. Bu kez tarih tekrar etmeyecek, kısır döngü kırılacak. Çünkü karanlık çağlar, Kali Çağı artık sona eriyor. Artık yeni bir çağın şafağındayız. Altın Çağın eşiğindeyiz. İnsanlar ruhsal anlayışa, birlik anlayışına ulaştıkları, dostuğun, dayanışmanın, sevginin ve yüce gerçeklerin tüm dünyaya hakim olacağı bir çağ geliyor artık..


    Bu bilgiler T. Lobsang Rampa'nın İkinci Beden adlı kitabından alınmıştır.


    ,Peki hocam bu ışın saçan gemilere binip kaybolan varlıkların bir geçmişi yani nerden geldikleri veya nasıl oluştukları hakkında bir bilgi varmıdır.?
    _____________________________
    --->>>RuLeT^#<<<---
    YaMaHa R6,SuZuKi Gsxr 600




  • Biz bunlara halk dilinde "osur osur ipe diz alık bilmesse balık bilir" diyoruz.
    _____________________________
  • Sanki Kıyametin tarifi gibi olmuş ve yaşanmaya başlanacağı anda insanlar aniden korkudan delirerek ölmesinler diye şimdiden alıştırılıyorlarmış gibi geldi.

    Şunu merak ettim:

    "PEKİ ZEKİ MÜREN DE BİZİ GÖRECEK Mİ?"



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ABABA2307 -- 6 Ekim 2008; 4:37:29 >
    _____________________________
    KEDÜDÜR O , KEDÜ KEDÜ

  • Aslında foton kuşağı ve uzaylılar ve de tekamül falan hep birbiriyle ilişkilendirilecek konular. Yaklaşık 2012 de foton kuşağına girilecek olması ile birlikte, dünya boyut değiştirecek. Bununla birlikte insanlar da bir üst boyuta sıçrayacaklar. Bu sıçrama hem fiziki, hem ruhsal ve hem de bilinç anlamında olacak. Ancak insanlığın da bu geçiş dönemine hazır olması gerekiyor ki geçişi gerçekleştirebilsinler. Çünkü olduğu yerde kalmak isteyeni kimse alıp zorla bir yere götürmez. :D

    İnanmıyorum diye kestirip atmadan önce üzerinde çok iyi düşünmek gerek. Mesela bundan 15 sene öncesinde hiç kimse bu günkü cep telefonu iletişiminin bu şekilde olacağına inanmazdı. Ya da güneş tutulması diye bir şeyin olduğu bizlere söylenmese, güneş tutulup öğle vakti karanlık olduğunda kıyamet kopuyor sanırdık. Dünyanın güneş etrafında dönmesi ve dört mevsimin oluşması gibi her sene karşılaştığımız döngüler nasıl varsa, 3600 yılda bir olan bir döngünün olması da bize olanaksız olarak gelmemeli.

    Foton kuşağına giriş için ise öyle elle konmuş gibi sabit bir tarih verilemiyor. Yani 2012 sembolik bir tarih. Ama biraz daha önce de olabilir ya da oldukça gecikebilir de. Ama sonuçta önemli olan, tekamül edecek olgunluğa ulaşmış olmak ve değişime hazır olmak. Tekamül konularında daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyen arkadaşlar için söyleyeyim ki, tekamülün iki yolu var. Başkalarına hizmet (BH) ve kendine hizmet (KH). Dünya gezegeninin pozitif yolda, yani başkalarına hizmet yolunda tekamüle hazırlandığı söyleniyor. Ve başkalarına hizmet yolunda mesafe katetmek için, egodan kurtulmaya çalışmak ve başkalarına karşılıksız fayda sağlamayı içtenlikle benimsemiş olmak gerekiyor. Yani başkalarına hizmet iyiliği temsil ediyor. Kutsal kitaplarda da hep iyiliğin ve yardımlaşmanın ön planda tutulmasının nedeni bu.

    Bu tür konulara ait çok temel bilgiler Akaşa Yayınları'nın dört ciltlik Ra Bilgileri serisinde açıklanmış. Özellikle birinci cilt çok faydalı. Temel bilgiler dediğime bakmayın, hepsi çok karmaşık gelebilir başta. Nette bu konuları araştırmak isteyenler ise mesela şu gibi anahtar sözcükleri kullanabilir:
    başkalarına hizmet ra bilgileri spiritüel foton 2012
    _____________________________




  • quote:

    Orjinalden alıntı: ABABA2307

    Sanki Kıyametin tarifi gibi olmuş ve yaşanmaya başlanacağı anda insanlar aniden korkudan delirerek ölmesinler diye şimdiden alıştırılıyorlarmış gibi geldi.

    Şunu merak ettim:

    "PEKİ ZEKİ MÜREN DE BİZİ GÖRECEK Mİ?"

    Görecek Görecek eğer foton gerçekleşirse Görecek merak etme sen.
    _____________________________
    --->>>RuLeT^#<<<---
    YaMaHa R6,SuZuKi Gsxr 600
  • quote:

    Orjinalden alıntı: RuLeT^#

    Peki hocam bu ışın saçan gemilere binip kaybolan varlıkların bir geçmişi yani nerden geldikleri veya nasıl oluştukları hakkında bir bilgi varmıdır.?



    Tevrat'ın baş kısmında Nefilimler denen yaratıklardan söz edilir. Üstün zekaya sahip dev yaratıklar onlardır..

    Eskiden insanlar şimdikinin iki katı boya ve ömür süresine sahipti, yani insanlar bile o zamanlar dev gibiydiler. Bu sana Nefilimlerin boyutları hakkında bilgi verecektir.

    T. Lobsang Rampa insanların bu devler yanında cüce gibi kaldıklarını söylüyor. İnsanlar o dönemde yaklaşık 3-3.5 metre boya sahiptiler. Nefilimler'de herhalde bu durumda 10 metre civarında olabilirler gibi geliyor bana..

    Bu arada arkadaşlar T. Lobsang Rampa'nın kitaplarını da mutlaka alıp okumanızı tavsiye ediyorum. Çok enteresan bilgiler var içlerinde..

    Önemli Not: Yuşa peygamberin 10 metrelik mezarı olduğu söylenir, duymuşsunuzdur.. Kimbilir belki de o Üstün Zekalı Devlerden, yani Nefilimlerden biri olabilir..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr._Frodo -- 7 Ekim 2008; 16:58:18 >




  • böyle bilgileri önceleri yayınlasalardı veya öğretseler şimdilerde insanlar dalga geçmezlerdi.Mr_Frodo doğru diyorsun o nlardan biri olması mümkün. ama gidip araştırıp bakamadıktan sonra pek bir heyecanı kalmıyor.
    _____________________________
    --->>>RuLeT^#<<<---
    YaMaHa R6,SuZuKi Gsxr 600
  • quote:

    Orjinalden alıntı: RuLeT^#

    böyle bilgileri önceleri yayınlasalardı veya öğretseler şimdilerde insanlar dalga geçmezlerdi.Mr_Frodo doğru diyorsun o nlardan biri olması mümkün. ama gidip araştırıp bakamadıktan sonra pek bir heyecanı kalmıyor.


    Ben Televizyonda Yuşa Peygamberin mezarını görmüştüm.. Cidden en az 10 metre civarında var, benim tahminim o bir Nefilim..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr._Frodo -- 7 Ekim 2008; 17:21:57 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Mr._Frodo


    quote:

    Orjinalden alıntı: RuLeT^#

    böyle bilgileri önceleri yayınlasalardı veya öğretseler şimdilerde insanlar dalga geçmezlerdi.Mr_Frodo doğru diyorsun o nlardan biri olması mümkün. ama gidip araştırıp bakamadıktan sonra pek bir heyecanı kalmıyor.


    Ben Televizyonda Yuşa Peygamberin mezarını görmüştüm.. Cidden en az 10 metre civarında var, benim tahminim o bir Efilim..

    Pm attım sana.Arkeologlar bunları araştırıp bulup saklıyorlar bence çünkü ortaya çıkarırlarsa dünyada tüm düşünceler değişir. bilinen ve doğru sanılan şeylerin aslında yanlış olduğu kanıtlanır ve dünya ya olumsuz etki eder.ama yavaş yavaş içten içten yedire yedire açıklasalar bunları çok mu birşey kaybederler sanki.
    _____________________________
    --->>>RuLeT^#<<<---
    YaMaHa R6,SuZuKi Gsxr 600




  • 2012 denilen zaman yanıbaşımızda. 4 sene gibi kısa bir süre var. Olacak büyük değişimlere insanlığı hazırlamak için geç kalındı bence. Diğer taraftan bu konuda verilen yazıların neredeyse hiçbiri elle tutulur kanıtlara dayandırılamıyor. Özellikle uzaylılarla ilgili olan kısımlar. 2012'de ne olacağı bilinmezken adamlar değişimi gün gün anlatmışlar. Bana tamamen safsata gibi geliyor.

    Mardukun etkileri azda olsa hesaplanabilir. Ama foton kuşağına giriş ile insanda olacak değişimler tamamen uydurma bence.
    _____________________________
  • Gençler bu kadar değişik eleman yaşamış da 20 milyon yıllık fosilleri bulan insanoğlu bu arkadaşlardan hiç bir kemik parçası vs bulamamış mı? Böyle meşur olma heveslisi biraz fizik biraz atom bilen bilim adamı kisveli tipler çıkar arada şu oldu bu olacak diye. Bir aralar Erik Von Daniken vardı tanrının arabaları, nasıl şarlatan olduğu 20 yıl sonra anlaşıldı.

    Ciddiye almamak lazım böyle şeyleri...
    _____________________________
    Zincirlerimizi kırıp yeni bir dünya mı yaratsak?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: peugeot206WRC

    Gençler bu kadar değişik eleman yaşamış da 20 milyon yıllık fosilleri bulan insanoğlu bu arkadaşlardan hiç bir kemik parçası vs bulamamış mı? Böyle meşur olma heveslisi biraz fizik biraz atom bilen bilim adamı kisveli tipler çıkar arada şu oldu bu olacak diye. Bir aralar Erik Von Daniken vardı tanrının arabaları, nasıl şarlatan olduğu 20 yıl sonra anlaşıldı.

    Ciddiye almamak lazım böyle şeyleri...
    öyle şeylere inanma tabi de tanrı arabası falan ama.Yuşa peygamberin 10 metrelik mezarı olduğu söylenir, duymuşsunuzdur.. Kimbilir belki de o Üstün Zekalı Devlerden, yani Efilimlerden biri olabilir.. diye yazı var yukarda arkadaş yazmış tv de izledim falan diye dikkat etmedin sanırım.
    _____________________________
    --->>>RuLeT^#<<<---
    YaMaHa R6,SuZuKi Gsxr 600
  • Bu ne olm.
    _____________________________
  • quote:

    Orjinalden alıntı: ambulansdasda

    Bu ne olm.

    _____________________________
    --->>>RuLeT^#<<<---
    YaMaHa R6,SuZuKi Gsxr 600
  • Hayatımda duyduğum en saçma şey. YAzık insanların vaktini çalıyorsunuz. Üstelik konunun başında . a..oyim diye küfür de etmiş! Ne kadar ciddi olduğu burdan anlaşılabiliyor. Muhtemelen çocuk! İyi günler....
    _____________________________
  • beyler o ünlü çekim yasasıda bunla bağlantılı biri yazıyor çiziyor diğerleride onun kuyruğunu tutuyor biz de sonra bakıyoruz aa bunlar uzaylı tarikatıymış aa bunlar bilmemne dinini yaratmış kanmayın hatta bunları söyliyen arkadaşlarla idda'ya girmek istiyorum kuşak muşak bana girmesse bana tost ısmarlasınlar yeter yok girerse varım yoğum onların ...

    ayrıca 3600 'senede bir dünyaya yaklaşan gezegen nasıl olacak biraz bunu düşünun güneş sistemine en yakın sistem bilmem kaç milyon ışık yılı uzaklıkta ayrıca plüton bile artık gezegen sayılmıyor birde böyle düşünün hikaye bunlar memiş-ajdar-arto fosurtusu
    _____________________________
  • 
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.