Şimdi Ara

Türkiye depremi, yer kabuğunda 300 km uzunluğunda çatlak oluşturdu (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
132
Cevap
5
Favori
9.128
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
24 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • gun kullanıcısına yanıt
    Gelişen teknolojiyi tam anlamıyla yani layıkıyla ve liyakatiyle kullanıyor olsaydık, bugün ne kurtarılmayı bekleyen insan sayısı bu kadar olurdu, nede çalışması gereken ekip sayısı.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Cem -- 11 Şubat 2023; 22:33:41 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Japonya'da 9 düzeyinde deprem olunca adam pencereye cıkıp karşıdaki gökdelenin sallanışını izliyor, elleri cebinde, sonra işine dönüyor. Bizde 7.7 ile 100binlerce yaralı, ölü oluyorsa 9 'da ne olacağını düşünemiyorum bile.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • olm ne çarpıksınız lan.. binaların çarpık olmasına şaşmamalı

  • stableRevulation kullanıcısına yanıt
    Çarpık olan hangi grup? 100binlerce kişinin ölüp yaralandığı bu depremde suçlu olarak bir tek yapı sözcüleri (müteahhit) ile yağmacıları gösteren hükümetçiler mi, yoksa onun dışında kalan Türk halkı mı?

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • PanenteistK P kullanıcısına yanıt
    evet,
    inanan kişi, inandığı için sonuçta (cezasını çektikten sonra) cennete gidecek.
    Yaratıcıyı inkar etmiyor aksine O'na inanıyor ve O'na boyun eğiyor.

    diğer ise inkar ediyor, karşı geliyor. sadece inanmadığı için değil, inkar ettiği, karşı geldiği için cennete kabul edilmiyor. hem inanmadığı yaratıcıdan "niye sonsuza kadar beni yakıyon" diye isyan etmesi abes değil mi ?

  • Tuğkan-0153 kullanıcısına yanıt

    yok. çarpık olanlar yukarıdakiler

  • Hani borsa grafiklerinde uzun kurmızı mum çıkar sonra kırmızı aşağı doğru devam eder ya.

    Bu daha başlangıç. Kim bilir nasıl bir mekanizmayı tetikledi . Bekleyip göreceğiz

    < Bu ileti iOS uygulamasından atıldı >
  • PanenteistK P kullanıcısına yanıt

    1. si cennetde cehennemde ebedidir kimse girip çıkmayacak cennetse cennet cehennemse cehennem sadece müslüman oldugun için cennete girme ihtimalide düşük ona göre yaşamak lazım son olarakta inanmadıgın bir yaratıcıdan iyi insan oldun diye ne bekleyebilirsinki bence iyice ögren

  • PanenteistK P kullanıcısına yanıt
    Olmazdı..

    Peki iyilik olmasa kötülük kötülük olmasa iyilik olur muydu?

    Başarılı ve başarısızlık ölçümü için sınav yapılır dersine iyi çalışmış isen iyi not alıp geçersin, çalışmamış isen kalırsın peki sınıfta kalan " öğretmen bu soruları sormasaydi kalmazdim " diyebilir mi? Yada öğretmen niye bizim sınıfta kalmamızı başarısız olmamızı istiyor diye sorulabilir mi?

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Türkiye de x üniversite den mezunsun alanında çok iyisin. Avrupa'ya gittin orada da alanında çalışma yapmak istedin. Avrupa'da ki ülkeler sana denklik sordu. Türkiye de okuduğun okulu Avrupa eğitim sistemi denk görmedi. Bu durumda alanında muhteşem biri de olsan bir geçerliliği var mı tabiki yok.


    Müslüman olmayan herkes cehennemliktir sözü doğru olmayıp İslam dini hakkında doğru ve yeterli bilgi sahibi olduğu halde bilinçli bir şekilde onu inkâr eden kimseler cehennemliktir.
    1. Sorunun Ortaya Konması

    “Diyelim ki gayrimüslim bir kimse var. Çok iyiliksever. Fakir-fukaraya yardım ediyor, iyilik peşinde koşturuyor, ahlakî erdemlere sahip. Diğer taraftan mümin ve Müslüman olduğunu söyleyen kimseler içinde pek çok ahlaksızlıklar, zulümler, haksızlıklar yapanlar var. Bu durumda Müslüman olmadan ölen bir kimsenin ebediyyen cehenneme gitmesi, Müslümanın ise –velev ki cehenneme girdikten sonra bile olsa- ebediyyen cennete gitmesi adalet ve hakkaniyetle bağdaşır mı? Müslüman olmayanların yaptıkları iyiliklerin karşılığını göremeyecek mi? Allah`ın adalet, rahmet ve hikmet sahibi olması ile bu durumu nasıl bağdaştırabiliriz.”

    Bu yazıda, bu sorunun gayri Müslimleri ilgilendiren bölümü üzerinde durmaya çalışacağız.

    2. Bu dünyada yapılan iyilikler inkârcı bir kimseyi âhirette kurtarmaya yetmez

    Gerek âyetler gerekse hadisler, inkâr eden kimselerin yapıp ettiği amellerin âhirette hiçbir şekilde iyi bir karşılığının olmayacağını, bu kişilerin inkârcılıkları sebebiyle âhirette sonsuz kayıp ve hüsrana, azaba duçar olacaklarını belirtiyor.

    Konuya ilişkin bazı âyetleri kısa açıklamalarla ele almaya çalışalım.

    “Kim imanı [iman edilecek şeyleri] inkâr ederse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.” (el-Mâide, 5)

    Bu âyet, iman edilmesi gereken hususları inkâr edenlerin yaptıkları amellerin boşa gideceğini açık bir şekilde ifade ediyor. O halde inkârcı bir kimse hangi ameli işlemiş olursa olsun onun bir değeri yoktur ve o, inkârı sebebiyle kayba uğrayacak, zarar edecektir.

    “(Resûlüm!) Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun (farz-ı muhal) Allah`a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!” (ez-Zümer, 65)

    Bu âyet tarih boyunca tüm peygamberlere yönelik ilahî hitap üzerinden o peygamberlerin ümmetlerine yönelik bir uyarıyı barındırıyor. Peygamberler “şirk”, “inkâr” gibi günahlardan korunmuş oldukları halde onlardan bir inkârın meydana gelmiş olması halinde yapıp ettiği bütün iyiliklerin boşa gitmiş olacağı ve hüsranda kalacağı söyleniyor. Tamamen farazî olarak düşünecek olursak: Peygamberlik görevinin belirli bir dönemine kadar insanları hayra davet etmiş, onlara iyilik yapmış olan bir peygamberin, ömrünün herhangi bir anında Allah`a ortak koşması durumunda bir geçmişte yaptıklarının bir kıymeti kalmayacağı bildiriliyor. Peygamber için böyle olunca sıradan insanlar için bu durum evleviyetle böyle olur.

    “Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız).” (Furkan, 23)

    Bu âyet, bir benzetme ile kâfirlerin yaptıkları iyilik ve amellerin, saçılmış toz zerreleri gibi uçup gideceğini, bu yaptıkları amellerin bir karşılığını göremeyeceklerini belirtiyor.

    “İnkâr edenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder; nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanıbaşında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) Allah`ı bulmuştur; Allah ise, onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.” (Nur, 39)

    Bu âyet, inkâr eden kimselerin yaptıkları iyiliklerin hiçbir karşılık bulmayacağını bir benzetmeyle anlatıyor. Buna göre söz konusu iyilikler çöldeki serap gibidir. Uzaktan bakılınca su gibi görünür ama aslında öyle değildir. İnkârcıların iyilikleri de dış görünüşü itibarıyla iyilik gibi görünmekle birlikte iman temeline dayanmadığı, Allah`ı hesaba katmadığı için gerçek anlamıyla iyilik olması ve güzel karşılık bulması mümkün değildir.

    “[Ey Resûlüm, o münafıklara] de ki: [Sadakalarınızı] İster gönüllü verin ister gönülsüz, sizden (sadaka) asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz yoldan çıkan bir topluluk oldunuz. Onların [güya iyilik olsun diye yaptıkları] harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir.” (et-Tevbe, 53-54)

    Bu âyette ise özel olarak münafıklardan söz edilerek onların kıldıkları namaz, verdikleri sadakaların iman temeline dayanmayıp inkâra dayanması sebebiyle hiçbir olumlu karşılık görmeyeceğini belirtmektedir.

    Bütün bu âyetler açık bir biçimde inkârın söz konusu olması halinde bir kimse tarafından yapılan iyiliklerin, hayır ve hasenatın âhirette hiçbir işe yaramayacağını, bu kişinin hüsran içinde kalacağını belirtmektedir.

    Konuyla ilgili hadisler ise yukarıdaki âyetlerden sayıca çok fazladır. Ancak bu âyetlerin hem anlam bakımından kesin oluşu hem de sıhhati tartışılmaz bir kaynak olarak Kur`an`da yer alması sebebiyle hadisleri ayrıca zikretmeye gerek görmüyoruz.

    3. “İman etmemiş olmak” ile “inkâr etmek” her zaman aynı değildir

    Burada sıklıkla karıştırılan bir noktanın açıklığa kavuşturulması gerekir. Müslümanların büyük çoğunluğunu oluşturan ehl-i sünnete göre bir kimsenin iman ile yükümlü olabilmesi için kendisine dinî tebliğin doğru ve tam bir şekilde ulaşması şarttır. Buna göre İslam dini hakkında hiç bilgi sahibi olmayan veya Müslümanlar tarafından doğru ve tarafsız bir şekilde bilgilendirilmeyip İslam`a ilişkin yalan-yanlış bilgiler kendisine verildiği için İslam`a iman etmemiş olan bir kimse “Müslüman olmak” ile yükümlü değildir. Kur`an`da insanın âhirette azapla cezalandırılması için tebliğin kendisine ulaşmış olması şart koşularak şöyle buyrulur:

    “Biz, bir peygamber göndermedikçe azap etmeyiz.” (İsra, 15)

    Din açısından bir kimsenin “kâfir / inkârcı” sayılabilmesi için öncelikle kendisine hakkın ve bâtılın ne olduğuna ilişkin doğru bilginin ulaştırılması, gerçeklerin bütün açıklığıyla önüne konulması gerekir. Bu olmadıkça ona “inkârcı” denilemez. Bu gerçek Kur`an`da şöyle açıklanır:

    “Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber`e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.” (Nisâ, 115)

    Görüldüğü üzere bir kimsenin cehennemlik olması için önce kendisi açısından doğru yolun ne olduğunun ayan-beyan belli olması gerekir. Bunun için de peygamberden haberdar olması, müminlerin neye iman ettiği konusunda bilgi sahibi olması, buna rağmen onların yolunu terk ederek inkârcılığı seçmesi gerekir.

    Öyleyse şunu söyleyebiliriz: “Müslüman olmayan herkes cehennemliktir sözü doğru olmayıp İslam dini hakkında doğru ve yeterli bilgi sahibi olduğu halde bilinçli bir şekilde onu inkâr eden kimseler cehennemliktir.”

    İşte, yukarıda “iyiliklerinin kendilerine yarar sağlamayacağı” belirtilen kişiler de bu kimselerdir.

    4. İyilik yapan kâfir ile kötülük yapan kâfirin bir tutulması mümkün mü?

    Tam da burada aklımıza şu soru takılabilir:

    “Allah adalet ve hikmet sahibidir. Kâfirler içinden iyilik eden ile haksızlık eden, mazluma sahip çıkan ile mazlumlara zulmedeni bir tutması, aynı cehennemde ebediyyen azap etmesi Allah`ın adalet ve hikmetiyle nasıl bağdaşır?”

    Bu soruya şu cevapları verebiliriz:

    Kur`an`da mümin ya da kâfir ayrımı yapılmaksızın zerre miktarı iyilik yapanın da zerre miktarı kötülük yapanın da bunun karşılığını göreceği belirtilmektedir. (Zilzal, 7-8)

    Kâfir olduğu halde iyilik yapan kimsenin bu iyiliğinin karşılığını görmesi biri dünyada diğeri de âhirette olmak üzere iki şekilde olabilir.

    5. Kâfir bir kimsenin samimi niyetle yaptığı iyilikler onun iman etmesine vesile olabilir

    İyilik yapan bir kimse şayet bu iyilikleri insanlara gösteriş yapmak, dünyevî menfaat elde etmek gibi sebeplerle yapıyorsa zaten bunlara “iyilik” demek mümkün değildir. Böyle bir çıkar ya da gösteriş duygusundan uzak olarak iyilik yapıyorsa bu yaptığı iyilikler sebebiyle Allah ona iman etmeyi nasip edebilir. Bu şahısların yaptığı her bir iyilik, onları imana biraz daha yaklaştırır. İyilik yapma konusundaki samimiyet ve dürüstlüklerinin devamı olarak Rabbimiz karşılarına iman etmelerini sağlayacak imkân ve fırsatları yaratır. Bu konuyla ilgili şu hadis son derece dikkat çekicidir. Sahabeden Hakîm bin Hizâm, Allah Resûlü`ne (s.a.v.) şöyle dedi: “Ey Allah`ın Resûlü! Ben câhiliye döneminde bile fakir fukaraya sadaka veren, köle azat eden, akrabalarımla iyi geçinen bir kimseydim. Bu iyiliklerim sebebiyle herhangi bir ecrim söz konusu olur mu?” Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sen, yaptığın iyiliklerle Müslüman oldun.” (Buhârî, “Cenâiz”, 23)

    Peygamberimizin sözünün farklı yorumlara açık olduğunu belirten âlimlerimiz bu yorumlar için de şu hususun da altını çizerler: Kâfir bir kimsenin iyilik yapmaya devam etmesi onun hidayete ermesini kolaylaştırır. Allah ona bu iyiliksever tavrı sebebiyle iman etmeyi nasip eder. (Bkz. İbn Hacer, Fethu`l-Bârî, III, 302; Aynî, Umdetü`l-Qârî, VIII, 303)

    6. Kâfir bir kimse, yaptığı iyiliklerin karşılığını dünyada görür

    Mümin bir kimse yaptığı iyiliklerin karşılığını âhirette her halükârda görür. Bu dünyada da ayrıca kendisine mükâfat verilebilir. Kâfir olup da iyilik yapan kimseler ise bu iyilikleri sebebiyle âhirette cezadan ve azaptan kurtulamazlar ama bu iyiliklerin karşılığı dünyada kendilerine verilir. Bu karşılık, kötülük yapan kâfirlere göre daha huzurlu, rahat ve mutlu bir hayat yaşamaları şeklinde tecelli eder. Bu, Allah`ın mümine lütfuyla, kâfire ise adaletiyle muamelede bulunduğunu gösterir. Peygamberimiz bu hususu şöyle ifade etmiştir:

    “Muhakkak ki Allah mümin bir kimseye yaptığı iyilik sebebiyle asla haksızlık yapmaz. Ona dünyada bu iyiliği sebebiyle karşılık verdiği gibi âhirette de mükâfat verir. Kâfire gelince; o, dünyada bir iyilik yaptığı zaman bu iyilik sebebiyle kendisine rızık verilir. Ancak âhirete gittiğinde onun için mükâfat alabileceği bir iyilik söz konusu olmaz. (Müslim, “Sıfatü`l-kıyame”, 57)

    Buradan anlıyoruz ki Allah, iyilik yapan ile kötülük yapanı kâfir bile olsalar eşit tutmamakta, iyilik yapanlara dünyada bundan dolayı karşılık vermektedir. Bu karşılık ille de zenginlik, servet gibi şeyler olmak zorunda değildir. Kimi zaman hastalıktan uzak sağlıklı bir ömür, kimi zaman huzurlu bir aile yuvası, kimi zaman stres ve depresyondan uzak bir yaşam şeklinde olabilir.

    7. Kâfirin yaptığı iyilik azabının derecesini etkiler

    Kâfirlere âhirette verilecek ceza her ne kadar ebedîlik bakımından eşitse de derece bakımından eşit değildir. Nitekim Rabbimiz Kur`an`da, cehennemin yedi kapısının [katının] bulunduğunu, her bir kapı için kendisine has toplulukların bulunduğunu haber vermiştir. (Hicr, 44) Çeşitli hadislerde de kâfirlere uygulanacak azabın eşit olmadığı belirtilmiştir.

    Allah Resûlü (s.a.v.) kendisini büyüten, en zor zamanlarında yanında yer alan, peygambere düşmanlık eden Mekke`nin ileri gelen müşriklerine karşı yeğenini korumuş olan amcasının yaptığı bu iyiliklerin âhirette nasıl bir sonuca yol açacağını şu hadisinde dile getirmiştir:

    “Umulur kıyamet gününde benim şefaatim onun [amcam] için yarar. Allah onu topuklarına kadar gelecek daha hafif bir ateşe sokar. [Ama bu haldeyken bile ateşin sıcaklığından] onun beyni kaynar.” (Buharî, “Fezâilü`s-sahab”, 69; Müslim, “İman”, 360)

    Allah Resûlü`nün iki amcasından ona düşmanlık eden Ebu Leheb`in şiddetli bir azaba maruz kalacağı Tebbet Sûresinde belirtilmiştir. O böyle olduğu halde peygamberimizin diğer amcası Ebu Talib`in cehennemdeki en hafif azaba maruz kalması, ikisi arasında peygamberimize ve Müslümanlara yaptıkları iyilik farkı sebebiyledir.

    İman etmek, kişinin bütün amellerinin kabul edilmesinin şartıdır. İnsanın hayat boyu yaptığı iyilikleri, salih amelleri “sıfır” rakamına, imanı ise “bir” rakamına benzetebiliriz. Yüzlerce sıfır rakamı birleşse hiçbir değer ifade etmez. Tek başına bir rakamı bu sıfırlardan fazladır. Bununla birlikte o sıfır rakamları bir rakamından sonra gelirse o zaman çok büyük bir değer ifade eder. Aynen bunun gibi insanın iyilikleri, hayır ve hasenatı da o kişi iman etmedikçe âhiretteki azaptan kurtuluş noktasında hiçbir değer ifade etmez. Bununla birlikte kişi iman etmişse o sıfırların her birisi kişinin değerini katlar, arttırır.

    8. Sınırlı Süreli İnkâr Sebebiyle Sonsuz Azap Niye Var?

    İnkârcı bir kimse dünyada 50, 60 yıl gibi bir süre zarfında inkârda bulunduğu halde buna karşılık sonsuz bir azaba maruz bırakılması da zaman zaman kafalarda soru işareti bırakmakta, Allah`ın rahmet ve adaleti ile bunun nasıl bağdaştırılabileceği konusunda sorular sorulmaktadır.

    Bu soruya cevap verirken dünyadaki hukuk sistemlerince de kabul edilen şu genel kuralı göz önünde bulundurmamız gerekir: “Cezanın miktarını belirlerken suçun işlenme süresi değil suçun büyüklüğü dikkate alınır.”

    Söz gelimi cinâyet dediğimiz suç birkaç saniyede işlenir. Ancak bu birkaç saniyede işlenen bir suç için dünyadaki hukuk sistemlerinin kimisinde idam, kimisinde ömür boyu veya uzun süreli hapis cezaları uygulanmaktadır. Yine mesela hırsızlık suçu da birkaç dakika gibi kısa bir sürede işlendiği halde buna yönelik ceza birkaç yılı bulabilmektedir.

    Bu genel kuralı anladıktan sonra şimdi azabın niçin “sonsuz” olduğu meselesi üzerinde duralım.

    Azabın sonsuz olmasının ilk gerekçesi işlenen suçun büyüklüğü. Sonsuz azap cezası inkârcılığın cezası olarak verilmektedir. Bir kimsenin kâfirlik ettiğinde işlemiş olduğu suç o kadar büyük ki, bu suç bir insanın öldürülmesi, bir malın çalınması ile kıyas kabul etmiyor. Çünkü burada sonsuz güç ve kudret sahibi olan, insanı yoktan yaratıp onu yaşatan, kendi varlık ve birliğinin sonsuz delilini kâinatın her bir noktasına nakşeden Allah`ın varlığı inkâr ediliyor veya O`na denk başka varlıklar tanınarak kulluk ediliyor.

    Azabın sonsuz olmasını gerektiren ikinci husus ise bu suçu işleyenlerin ıslah olmasının mümkün olmamasıdır. Geçmişi de sonsuz geleceği de bilen Allah, cehennemliklerden söz ederken şöyle buyurur:

    “Onların [cehennemliklerin] ateşin karşısında durdurulup “Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!” dediklerini bir görsen! Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahlar) kendilerine göründü. Eğer (dünyaya) geri gönderilseler yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. Zira onlar gerçekten yalancıdırlar.” (En`am, 27-28)

    Bu ifadelerden anlaşıldığına göre kâfirlerin cehennemdeki pişmanlıkları, yaptığı işin kötülüğünü anlayıp akıllarını başlarına aldıklarından dolayı değil, içinde bulundukları azabın şiddetindendir. Kendileri o ortamdan kurtulmuş olup farz-ı muhal dünyaya tekrar gönderilmiş olsalar yine bu inkârlarına devam edeceklerdir. Buradan inkârcılığın onların ruhuna işlediği, cehennemde azap görmüş olmanın bile ruhlarına kazınan bu durumu onlardan temizleyemediğini göstermektedir. Buna karşılık peygamberimizin hadislerinde günahları sebebiyle cehennemlik olan müminlerin bu günahlarının cezasını çektikten sonra cennete gidecekleri belirtilmektedir. Zira onlar cehennemlik olduğunda yaşadıkları pişmanlık gerçek pişmanlıktır. Sahip oldukları iman, onların ruhlarında ebedî bir hasarın oluşmasına engel olmuştur. O halde kâfirler “sonsuza kadar inkâr etme” azminde olduklarından sonsuza kadar cezalandırılmaktadır.

    Bütün bu açıklamalardan sonra bir mümin için en önemli şeyin iman ile ölebilmek olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple biz de önce Rabbimizin, sonra da elçisinin bizlere öğrettiği birer dua ile bitirelim:

    “Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.” (Âl-i İmran, 8)

    “Ey kalpleri evirip çeviren Allah`ım! Kalbimi senin dinin üzerinde sabit kıl.” (Tirmizî, “Kader”, 7)

    http://m.gencdergisi.com/13872-musluman-olmadigi-halde-iyi-olan-bir-kimse-icin-ahirette-kurtulus-mumkun-degil-mi.html




  • PanenteistK P kullanıcısına yanıt

    Var.

  • bilime değer verilmemiş, bilimsel yollar takip edilmemiş yerde, deprem büyük bir faciaya sebep oldu. bu konunun başlığının altında yine din konuşuluyor.

    anladınız mı?

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • maximus01982 M kullanıcısına yanıt

    99 depreminde açıklanan resmi rakamlara göre ölü sayısı 18bin kişi ama birçok uzman bu sayısının yaklaşık 100bin olduğunu söylüyor. Bakıldığı zaman da mantıken 133bin binadan 18bin kişinin ölü çıkması çok zor duruyor.

  • @KlavYE@ kullanıcısına yanıt
    Ne tür mekanizmayı tetikledi derken, yeraltında jeofizik bir mekanizma mı yoksa politik/fnansal mekanizma mı?

    İpucu+bilgi:

    11.Eylül.2001 'de dev gökdelenler toz oldu. Bunu "uçak çarpması" dediler.

    Eski sovyet savunma bakanlığı çalışanı, nükleer fizik nükleer bomba alanlarında bilgili Dimitri A. Khalezov, 2008'de yayınladığı "the third truth about 9/11" dokümanında o dev yapıların 50m altına yerleştirilmiş her biri sadece bir bavul büyüklüğünde termal etkili atom bombası ile pulverize edildiğini tek tek gösteriyor.

    O dokümanda şu netleşiyor: Yeraltına yerleştirilen bavul büyüklüğünde atom bombaları ile istenilen her tür deprem, oluşturulabilir. 130 atom bombası büyüklüğünde de deprem mi? Kamyonun arkasına 130 bavul yerleştir, sondaj borusu ile yeri kaz, 130 bavulu yerleştir, üstünü özel dolgu ile kapa, bitti. Düğmeye bas, deprem oldu işte. Bu denli kolay.

    500 yıldır deprem olmayan bölgede ardı ardına 7.6, 7.7 'lik 2 deprem, doğal yollardan oldu! Yersen.

    Bir de Türkiyede son 10 yılda halkın dezavantajına olan olayları listelediğimizde başka bir pattern ortaya çıkıyor:

    3.haziran.2013 gezi olayları
    15.temmuz.2016 darbe
    ağustos 2018 dolar krizi
    2019 yüzbinlerce bekçi kadrosunun oluşturulması
    nisan 2020 pandemi tiyatrosu (OHAL ile tüm payların askıya alındığı, bekçiler kullanılarak yaptırımların uygulandığı dönem)
    aralık 2021 dolar krizi (bölüm 2)
    mart 2022 enflasyonist dönem (500TL, 1000TL banknot'un özellikle basılmayıp, paranın daha da anlamsızlaştırılmaya çalışıldığı da dönem)


    ...

    tüm bunları atlattık, enflasyona, TL'nin ezilmesine alıştık derken.... Hooop bir deprem!

    Timeline olarak bakınca hepsi sırayla gerçekleşmiş bu olayların ortak bir teması var. Bu olaylar hep halkın dezavantajına, yönetimin avantajına oldu.

    deprem sonrası daha 3. gününde OHAL uygulanacagı bildirildi. 5 günde devreye girdi. dur, daha yıkıntı altında canlı yatan insanlar var. Onlar can çekişiyor, birileri OHAL yaptık, üni'leri kapatıyoruz diyor. Ne ilgi?

    Bilmecenin parçalarını siz birleştirin artık.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Haarp olabilir mi?

    < Bu ileti iOS uygulamasından atıldı >
  • Tuğkan-0153 kullanıcısına yanıt
    Döngüsel Mekaniğe çelme takmak lazım yoksa sürekli tekrar eder. TR bin sorunu bu. 100 yıl önce os ailenin yediği bkları şimdi mağlum aile yiyor. OSm son dönemleri ile şimdiki dönemde meydana gelen durumlar aynı birbirinin gölgesi.

    Tarih tekerrürden ibarettir diyen komutan Mustafa Kemal Atatürk (ilk Cumhurbaşkanı) olayı görüp önlem almak için kitaplar yazmış duvarlara sözleri kazınmış.

    < Bu ileti iOS uygulamasından atıldı >
  • maximus01982 M kullanıcısına yanıt
    99 depreminde ölü sayısı 200 bin'e yakın. 18 bin filan değil yani...
    Ayrıca Sakarya ve Kocaeli büyük hasar aldı ve deprem denizde oldu.

    Burada çoğu ülkeden daha büyük bir yüz ölçümünde ve karada oluşan 2 büyük deprem. ve 13.5 milyon nufus ki bu yunanistan'dan bie daha fazla hatta çoğu ülkeden fazla. ve etki ettiği alan 110 bin Km2 yanlış hatırlamıyorsam. 10 şehirden bahsediyoruz. Gölcük ile kıyaslayanlar büyük hata yapıyorlar.

    Yurt dışında bir çok bilim insanı şaşırdı bu depreme. Bekliyorduk tamam da bu kadar büyük beklemiyorduk dediler ve 2. olan depreme ise kimse doğru düzgün birşey söyleyemedi. Japonlar da bu 2011 de ki 9.1 lik depremden 20 kat daha büyük bir deprem dediler.

    Çünkü karada ve yüzeye çok yakın. Anlayacağınız o ki bu kadar km2 alana yansımış 10 şehri ve 13.5 milyon insana etki etmiş bir depremi kimse gibip 2 günde filan herkese ulaşıp enkaz kurtarması yapamaz. Mümkün değil.

    Binalar içinse soruşturmalar yapılmalı çalan çırpanlara cezaları verilmelidir. Hepimize geçmiş olsun ve başımız sağolsun.





  • son derece olabilir. haarp adı altında ayrı, özel bir nes olarak tanıtmaya gerek yok. sonuçta tümü atom bombası.

    alttaki linkte Khalezov'un dokümanını PDF olarak indirebilirsiniz.
    https://dokumen.tips/documents/dimitri-khalezov-911thology-third-truth-911-free-11-chapters.html
    150 kiloton gücündeki atom bombası bir bavul büyüklügünde. yerin altında 130 bavul yerleştir. patlat, buyurun size 6 şubat depremi.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • kraix kullanıcısına yanıt
    Bu 6.Şubat depreminde değişik olan bir nesler var. En başından beri bana inanılmaz geldi. 8 kadran aralıkla birbirine çok yakın büyüklükte (7.6 7.7) 2 deprem... Sonuç: Bu depremler insan eliyle üretilmiş olabilir.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.