Şimdi Ara

NASIL UYUTULUYORUZ? İŞTE BÖYLE!!!!!!

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
17
Cevap
1
Favori
600
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Yazıyı Sonuna kadar okursanız daha iyi anlarsınız. Kolay gelsin...





    -ADNAN KAHVECİ ESKİ MALİYE BAKANI
    “BİZİM BAĞIMSIZ OLMAMIZ İÇİN AMERİKA VE İMF’ DEN KURTULMAMIZ LAZIM.”
    İKİ GÜN SONRA TRAFİK KAZASINDA ÖLDÜ.
    (ALLAH RAHMET EYLESİN)



    -BEDRİ İNCE TAHTACI SAADET PARTİSİ GAZİANTEP MİLLETVEKİLİ
    “AMERİKA EN BÜYÜK ENGELDİR BU ÜLKEYE; İSTEDİĞİNİ BAŞBAKAN YAPAR, İSTEDİĞİNİ CUMHURBAŞKANI YAPAR.”
    5 GÜN SONRA GAZİANTEP’ E GİDERKEN TRAFİK KAZASINDA ÖLDÜ.
    (ALLAH RAHMET EYLESİN)


    -TURGUT ÖZAL CUMHURBAŞKANI
    “MUSUL VE KERKÜK BİZİMDİR, ALACAĞIZ.”
    10 GÜN SONRA ÖLDÜ.
    (ALLAH RAHMET EYLESİN)


    -EŞREF BİTLİS JANDARMA KOMUTANI
    “AMERİKA’ NIN İNCİRLİK’ TEN KALKAN UÇAKLARI PKK’ YA YARDIMDA BULUNUYOR.”
    4 GÜN SONRA - 60 DERECEYE KADAR DAYANIKLI
    OLAN HELİKOPTER İLE SİİRT’ E GİDERKEN HELİKOPTERİ
    DÜŞTÜ VE ÖLDÜ. KAZA NEDENİ HELİKOPTER MOTORLARININ BOZULMASI! OYSA SİİRT’ TE O SIRADA HAVA –11 DERECE İDİ.
    (ALLAH RAHMET EYLESİN)


    -RECEP YAZICIOĞLU DENİZLİ VALİSİ
    DENİZLİ’ DE KANUN ÇIKARDI: “ARTIK BUNDAN SONRA CAFE VE BENZERİ YERLER İNGİLİZCE İSİM KULLANMAYACAK, YANİ CAFE DEĞİL KAHVE YAZILACAK”
    DEDİ VEEEEEEEE…….
    BİR HAFTA SONRA ANKARA’ YA GİDERKEN TRAFİK KAZASINDA ÖLDÜ.
    (ALLAH RAHMET EYLESİN)




    -TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
    1 MART TEZKERESİNE RED OYU VERDİ.
    3 GÜN SONRA İSTANBUL’ UN GÖBEĞİNDE BOMBALAR PATLADI.
    KAÇ KİŞİ ÖLDÜ..!


    NASIL UYUTULUYORUZ İŞTE BÖYLE!!!!!

    VERİ 1;

    TBMM Akaryakıt Kaçakçılığını Araştırma Komisyonu'nun çalışmasına göre, yalnızca son iki yılda Türkiye'ye sokulan kaçak akaryakıtın miktarı 7 milyon 814 bin ton. 7 milyon 814 bin ton !.. Dile kolay... 780 bin küsur karayolu tankeri yükü!.. yani, yaklaşık 10 milyon m3... yani, 10 milyar litre.... yani, 1.500.000 (bir buçuk milyon) arabanın deposunu iki yıl süresince haftada bir doldurmaya yetecek kadar.

    Muazzam bir rakam değil mi? İki yılda 780 bin ya da günde ortalama iki bin küsur) tanker yükü yakıtı, Doğu'daki kaçakçıların katır sırtında ya da Irak'a gidip gelenlerin kamyonların gizli bölmelerinde sokmuş olmaları mümkün mü? Peki, ülkeye bir şekilde girdikten sonra, nasıl pazarlanabilir ki? Gizli, gizli yol boyu mendil satan çocuklar eliyle pet şişelerde ya da kentin arka sokaklarında tenekelerle satılacak bir miktar değil ki... Miktarın büyüklüğüne bakınca, insanın aklına bu yakıtın ancak benzin istasyonları aracılığı ile pazarlanmış olacağı geliyor.

    İnsanın aklına gelen, neyse ki, Devlet'in de aklına geldi.
    Bu kaçakçılıktan iki yılda 10,7 milyar YTL (bir-iki rafineri ve demir-çelik tesisi özelleştirme bedeli kadar) vergi kaybı olduğunu saptayınca, ülke çapındaki benzin istasyonlarında büyük çaplı bir operasyon yapıldı. Toplanan yakıt örneklerinin tahlil sonucu henüz belli değil. Ama... "lisanssız" istasyonlara, daha önce uyarılmış olmalarına rağmen, halâ yakıt vermeye devam eden dağıtım şirketlerine bu kanundışı davranışları nedeniyle ceza kesildi. Kesilen cezanın toplamı; 1 milyar 666 milyon 935 YTL Rekor ve bu özelliğiyle tarihî bir ceza... 1 milyar 666 milyon 935 YTL ...

    SHELL : 46 MİLYON YTL
    TERMOPET : 60 MİLYON YTL
    TOTAL : 62 MİLYON YTL
    BP : 65 MİLYON YTL
    AYTEMİZ : 88 MİLYON YTL
    ERK : 100 MİLYON YTL
    TURCAS : 113 MİLYON YTL
    ……….VEEEE………VEEEE………..
    PETROL OFİSİ : 499 MİLYON YTL


    Petrol Ofisi gibi üçüncü sıradaki Erk'in de Aydın Doğan'ın olduğunu göz önünde tutarsanız, bu olayın çapına kıyasla MEDYAMIZ TARAFINDAN neden bu kadar sessiz geçiştirilmeye çalışıldığını anlayabilirsiniz. Kısırlaştırma bombası atıldı. Tek tip boğucu gündemden uzaklaşıp satır aralarına gömülen ve ulusal güvenliğimiz üzerinde birinci dereceden tehdit algısı yaratan bir konuyu dikkatinize sunmak ve de dikkatinizi çekmeyi başarır isem de sonucu değiştirmek adına daha fazlasını isteyeceğim bugün sizden, ey aksiyoner okur!.. Bu öyle bir konu ki yaratacağı ekonomik yıkımın dışında, Türk neslinin KISIRLAŞTIRILMASI, tedavisi imkansız olan ölümcül alerjiler, bilinmeyen hastalıklar ve doğadaki görülmemiş değişimler tehlikesini içeriyor.



    VERİ 2;

    * Geçtiğimiz ay Meclis'ten geçen Tohumculuk Yasası'ndan bahsediyorum. Bu yasayla devlet tohumculuk alanından tamamen çekiliyor, piyasa başta İsrailli firmalar, Syngenta, Pioneer, Monsanto gibi çokuluslu tohum şirketlerine teslim ediliyor, çiftçimiz sizlere ömür ve de biraz önce de belirttiğim gibi hepsinden önemlisi de yasa ile GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ TOHUM ların (GDO) girişine ve ekimine olanak tanınıyor. Böylece de insan sağlığı üzerinde; başta kısırlık alerjik reaksiyonlar, bağışıklık sistemi zayıflığı gibi hemen ve uzun vadede öngörülemeyen ciddi sağlık riskleri yaratıyor.
    * Yasanın arkasında AKP' nin içindeki Güneydoğulu vekiller lobisinin önde gelen ismi, Tarım Bakanı Mehdi EKER durmakta ve...
    * Bu arada hemen eklemem gerekiyor; Avrupa Birliği, Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO'lu) AB'ye girmesine izin vermemekte, peki ya KISIRLAŞTIRMA, neslimizin tüketilmesi ve diğer tehlikeler altında olan siz Türk Milleti şimdi ne yapmayı planlıyorsunuz?

    * Konuya farklı bir uzman yorumu getirelim; Hafta sonu çok değerli bir çiftin konuğu oldum, Özbekistan'ın sürgündeki muhalif lideri Muhammed SALİH ve eşi Dr. Biyolog Aydın SALİH Hanımefendi ile uzun, uzun sohbet ettik, nereden nereye... Aydın Hanım, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Tohumculuk Yasamızın içerdiği tehlikeler ve yakın geçmişten günümüze tespitlerle dolu önemli bir yorum yaptı : Konu Türk dünyası olunca hepimiz tek ses oluruz diyerek bu stratejik konuyu, ulusal tehdidimizin boyutunu Sayın Aydın SALİH' in incelemesinden aynen aktarıyorum :

    * Son dönemde zaten Türkiye tarım ürünleri (sebze, buğday, mısır, ayçiçeği vs.) tohumlarının % 80’i dışarıdan ithal edilmeye başlanmıştı. Bu tohumların genetik olarak değiştirilmiş tohumlar olduğunun bilinmemesi mümkün değil. Her GENETİK OLARAK DEĞİŞTİRİLMİŞ tohum, içinde terminatör geni ihtiva eder. Bu terminatör kendi neslini yok etmeye programlanmıştır. İşte bu nedenle de genetik olarak değiştirilmiş tahılın verdiği ürün tohumu KISIRDIR. Yani, her ekim yılı/mevsimi için yeniden tohum almak gerekecektir. Bu durum, sadece gıda açısından dışa bağımlı hale getirmekle kalmayacak çok daha vahim sonuçlar doğuracaktır.


    Dışarıdan bakıldığında salt ticari amaçla yapıldığı sanılan bu işin arkasında ise çok vahim bir stratejik hedefin yer aldığı görülüyor. Bu tip tohum politikasına bağımlı kalan Türkiye, sadece ekonomik değil, genetik tuzağa da düşmüş olur.
    * Genetik olarak değiştirilmiş tohumları istenilen menfi ya da müspet yönde programlamak mümkündür. Ve böylece GDO' lu ürünlerle istenilen her toplum yönlendirilebilir. Bu yöntem bir milleti ve onun yaşadığı ortamı yok edebilecek kadar tehlikelidir. Mesela bu program, kısırlaştırma (sterilizasyon) erkek ve kadınlarda KISIRLAŞTIRMA programı olabilir. Sizin kan örnekleriniz Amerika’ya gönderilmek üzere bu amaçla toplanmış olabilir.

    MALUM TARİHLERDE. Ya da tedavisi imkansız olan ölümcül alerjiler, bilinmeyen hastalıklar ve insan doğasında görülmemiş değişimler olabilir. Yani GDO bünyesinde otomatik olarak ve sonsuz bir şekilde çoğalabilen GENETİK BOMBALAR taşıyabilir. Ancak ne yazık ki Türkiye'ye sokulan bu GDO' ların ne gibi sonuçlar doğurabileceğinin tespitini yapabilecek bilimsel altyapı mevcut değil!..



    KAYNAK:
    Ömer VANLI
    İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü
    MASLAK
    Tlf : (0212) 2856222
    Fax:(0212) 2856169
    vanli@itu.edu

    Hazırlayan
    Zeynel Abidin AYDIN




    ALINTIDIR...







  • Bi yorum yapan yoqmu
  • Uğur Mumcu da sanırım önemli bir açıklama yapacağını söyledikten kısa süre sonra şehit edilmişti,öyle değil mi?
  • Dikkat etde sende trafik kazası falan geçirme...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: _Vorladung

    Dikkat etde sende trafik kazası falan geçirme...







  • evet maalesef acı ama gerçek tam bağımsız bir Türkiye için öncelikle dış borçlanmadan kurtulmalıyız şu anda kesinlikle tam bağımsız falan değiliz ekonomimiz yabancıların elinde dışa bağımlı bir Türkiye'de borç içinde zengin gibi yaşamaktansa tam bağımsız bir Türkiye'de borçsuz ama fakir bireyler olmayı tercih etmemiz lazım.imf sayesinde hangi ülke gelişmişki biz gelişelim uluslarası para terörizminin ta kendisi değilmi imf?Bize korkusuz gözü kara bir lider lazım ne baykalla ne tayyiple yürümez bu düzen tuttuğunu koparan bir dahaki seçimde alacağı oyu değilde ülkesinin menfaatini düşünen bir lider lazım bize.ister sağcı olsun ister solcu olsun yeterki gözü kara bir cumhuriyetçi olsun.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • KOMPLO TEORİLERİ HER ZAMAN İLGİMİ ÇEKMİŞTİR...EGER HÜKÜMET BUNLARI BİLE BİLE BU UYGULAMALARI YAPIYORSA..SATILMIŞTIR..BAŞKA AÇIKLAMASI OLAMAZ
  • quote:

    Orjinalden alıntı: umut976

    KOMPLO TEORİLERİ HER ZAMAN İLGİMİ ÇEKMİŞTİR...EGER HÜKÜMET BUNLARI BİLE BİLE BU UYGULAMALARI YAPIYORSA..SATILMIŞTIR..BAŞKA AÇIKLAMASI OLAMAZ



    banada öyle geldi okuduktan sonra ama başka yönleri de vardır bunların bu kadar da uyumaz bizim milletimiz ne blim acayip geldi bana
  • bence ölüümlerin bunlarla alakası yok daha nice konuşanlar oldu ama onlarda hayatta bunlar eklenmiyor ölenler toplanıyor sürekli ayrıca bunu yazan insan bu insanların bunları yaptıktan sonra öldüğünü analdıysa kendi adını ve adresini gelip beni bulsunlar diye mi veriyor?
  • Genetik olarak değiştirilmiş tohumları Türkiye yıllardır satın almakta ve bu tohumlar tek yıllık, seneye bir daha satın alınır. Yalnız bu şimdi mi akıllarına gelmiş acaba? Bu çıkan yeni tohum yasası Türkiye'nin kendi yerli tohumunu çıkarmak adına yapıldı birileri fena zihin bulandırmak istiyor anlaşılan. Ayrıca akaryakıt kaçakçılığı da hep vardı bu şimdi ortaya çıkarıldı bu durumda bunu ortaya çıkaran hükümet kötü öyle mi? Ayrıca bunu yaparak Doğan medya grubunu da zıtlarına aldılar ve şimdi her gün kendi basın organlarında hükümet kötüleniyor. Bu mu uyumak şimdi?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi icg -- 4 Haziran 2007; 1:32:35 >
  • quote:

    -EŞREF BİTLİS JANDARMA KOMUTANI
    “AMERİKA’ NIN İNCİRLİK’ TEN KALKAN UÇAKLARI PKK’ YA YARDIMDA BULUNUYOR.”
    4 GÜN SONRA - 60 DERECEYE KADAR DAYANIKLI
    OLAN HELİKOPTER İLE SİİRT’ E GİDERKEN HELİKOPTERİ
    DÜŞTÜ VE ÖLDÜ. KAZA NEDENİ HELİKOPTER MotoRLARININ BOZULMASI! OYSA SİİRT’ TE O SIRADA HAVA –11 DERECE İDİ.
    (ALLAH RAHMET EYLESİN)


    Yanlış bilgi. ANkaradan havalanan nakliye uçağının düşmesi sonucu öldü. Ne helikopteri??? Araştırın biraz.
  • araştırın diyosunuzda arkadaş yazıyı alıntı yapmış
  • http://www.selimsomcag.org/tr/daily.asp?type=1&ID=349

    TÜRKİYE EKONOMİK SABOTAJA HAZIR MI?
    SelimSomcag

    22 Mayıs 2007
    Türkiye’de çok önemli şeyler oluyor.

    Putin Şubatın 10’unda Münihte ABD’nin tek kutuplu dünya projesine meydan okuyan sert bir açıklama yaptı. Ertesi gün Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt PKK ve Irak konusunda üst düzey görüşmeler yapmak üzere Washington’a gitti. Büyükanıt ABD savunma bakan yardımcısı, eski Türkiye büyükelçisi ve öndegelen bir neo-con olan Edelman’la görüşmeye başladığında Putin’in açıklaması TSK’nın internet sitesine konmuştu. ABD’nin Irak’ta kukla devlet kurma niyetinden, kukla devlet üzerinden bölücü teröre verilen destekten çok rahatsız olan Türkiye Rusya kartını açıyordu. Amerika mesajı aldı, korktu.

    Amerika Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesine taş koymaması için 1999’da iki bacaklı bir operasyon başlatmıştı: Siyasette AB adaylığı operasyonu, ekonomide IMF programı operasyonu. Bu iki operasyonla Türkiye’nin hem iç ve dış politikası, hem de ekonomisi denetim altına alınacak, Batı’ya tamamen bağımlı hale gelen ekonomik ve siyasî güç odakları da TSK’yı “sivilleşme” adı altında etkisizleştirecek, böylece Türkiye’nin BOP’a direnme ihtimali ortadan kaldırılacaktı.

    “Ne şiş yansın, ne kebap”çı Ecevit hükümeti sahte AB adaylığına da, IMF programına da balıklama atladı, zokaları yuttu. Ancak 2002’de Amerika “Irak’a Güneydoğu Anadolu’dan beraber saldıralım” diye kapı aşındırmaya başlayınca hükümet Org. Kıvrıkoğlu çizgisinde mevzilendi. Bunun üzerine IMF’nin yarattığı krizi sözde çözmek üzere Türkiye’ye gönderilen ABD vatandaşı Derviş maskesini atarak hükümeti yıktı. Yerine ABD’nin görülmemiş desteğiyle BOPçu bir hükümet kuruldu. BOP’un hükümeti kurulur kurulmaz Kıbrıs, Ermeni iddiaları, bölücülük, federasyonculuk, ekümenik patriklik, özelleştirme gibi konularda Cumhuriyet tarihinde görülmemiş ölçüde ABD güdümüne girdi; Amerika ne istiyorsa elinden geldiğince yapmaya çalıştı. Ancak Batı’nın kritik hedefleri olan kukla Kürt devletinin tanınması, Türkiye’nin federasyonlaştırılması ve Güneydoğu Anadolu’nun kukla devlete entegre edilmesi konularında asker ve Cumhurbaşkanı Sezer engelini aşamadı.

    Bu noktada cumhurbaşkanlığı seçimi geldi çattı. Kendini “BOP’un eşbaşkanı” ilan eden başbakan cumhurbaşkanlığı köşküne çıkabilirse BOP’un önündeki tek engel olan asker de, yargı ve üniversitelerdeki destekçileri de yola getirilebilirdi. Böylece BOP’un hükümeti Çankaya Köşküne doğru hücuma kalktı. Sanki topun potaya girmesine birkaç adım kalmış gibiydi. Fakat o da ne? TSK’nın küçük bir sanal müdahalesiyle BOPçuların Çankaya seferi bozguna dönüştü.

    Amerika daha çok korktu. Korkusu yalnızca BOPçuların bir fiskeyle Çankaya eteklerinden Ankara Çayına doğru püskürtülmesinden kaynaklanmıyordu. BOPçuların Çankaya’yı işgal girişimini protesto babında Türkiye’nin büyük şehirlerinde dünya tarihinde eşine ender rastlanan dev mitingler düzenlenmiş, Amerika’nın 90’lardan beri Türkiye’deki millî bilinci aşındırma çabalarına rağmen meydanlarda yüzbinlerce Türk bayrağı dalgalanmış, “Ne ABD, Ne AB, Bağımsız Türkiye” gibi çok tehlikeli sloganlar atılmıştı. Acaba Türkiye de "demokrat" Yeltsin’i alaşağı edip Putin "diktatörüyle" Batı’ya kök söktüren Rusya’ya mı benzeyecekti? Nereden çıkmıştı bu kadar Atatürk resmi? Bu adam 1938’de ölmemiş miydi?

    Bu arada Irak’ın kuzeyinde peşmerge güçlerince beslenip büyütülen PKK Güneydoğu’da terör eylemlerini sürdürüyor, Türkiye’nin gencecik insanları mayınlarla, hain pusularla öldürülüyor, şehit cenazelerinde analar ayyıldızlı tabutların üzerine kapanıyordu. Buna karşılık TSK’dan terörle mücadele konusunda ard arda kararlılık mesajları geliyor, Irak sınırına askerî yığınak yapılıyor, sınır ötesi güvenlik harekâtı beklentisi yükseliyordu. ABD’nin bütün umudunu bağladığı BOP iyice zora giriyordu; bir şeyler yapmalıydı.

    AB süreci üzerinden siyasî şantaj seçeneği, Org. Büyükanıt’ın 12 Nisan 2007 konuşmasında “AB müktesebatı uygulanacak olursa Türkiye’nin paramparça olacağını” dile getirmesiyle ve Cumhuriyet mitingleriyle gündemden düşmüştü. Türkiye’nin dinamik unsurlarını artık AB süreciyle tehdit etmek mümkün değildi. O halde geriye ekonomi silahı kalıyordu. Türkiye ipleri ABD’nin elinde olan sıcak paranın çekilmesiyle, ekonomisinin çökertilmesiyle tehdit edilecekti.

    Bu bir tahmin değil; bu tehdit ABD’nin sözcülüğünü yapanlar tarafından artık açıkça dile getirilmeye başlandı. Bu bağlamda son yıllarda Türk medyasında Amerikan devletinin sözcülüğünü en iyi yapan kalem olarak sivrilen Milliyet’in Washington muhabiri Yasemin Çongar’ın Pazartesi günü (21 Mayıs 2007) Radikal’de yayınlanan röportajı çok önemli. Çongar önce Amerika’nın ne kadar korktuğunu dile getiriyor, bu çerçevede Cumhuriyet mitinglerine ve Putin’in Münih konuşmasına özel bir vurgu yapıyor. Zaten röportajın başlığı da “Rusya'nın Etki Alanına Girmiş Askerler Var”. Şaşılacak bir şey yok. İstiklâl Harbinde de hem işgalci emperyalistlerin basını, hem de İstanbul’daki mütareke basını Kemalistleri Bolşeviklikle suçlardı. Onun için bugün de onların torunlarının Türkiye’nin tam bağımsızlığı ve birliği için ayağa kalkanları Rus yandaşı olmakla suçlaması çok doğal. Emperyalizm hep aynı yalanlardan medet umar.

    Çongar röportajındaki daha önemli bölüm ise şöyle:
    “Türkiye'de bir darbenin, küreselleşmenin sonucu olan ekonomik süreçlerle çok ciddi cezalandırılacağını düşünüyorlar [Amerikan yönetiminden söz ediyor-SS]. Çünkü öyle bir Türkiye bugünün dünyasında ayakta duramaz ve onu öyle bir krizden de Rusya kurtarmaz. Gene IMF kurtarır. Sonuçta bu ekonomik cezalandırmanın Türkiye'yi Batı sistemine ve Amerika'ya geri döndüreceğini görüyorlar. Yani Türkiye'deki demokrasinin en büyük güvencesini ekonomide görüyorlar. Rusya'yla ittifak özlemleri yok mu? Var. Batı karşıtı, Rusya yanlısı özlemleri dile getirmiş önemli üst rütbeli subaylar var. Ama günün sonunda kararı, Rusya'yla ittifak özlemindeki üst düzey subayların vermeyeceğini düşünüyorlar.”

    Bu bir psikolojik savaş metni olduğu için biraz deşifre edilmesi gerekiyor. Darbeden kasıt, Türkiye’de askerî bir yönetimin kurulması değil, milliyetçi, tam bağımsızlıkçı bir iktidarın oluşması. ABD bugün Türkiye’deki millî cephenin merkezinde TSK’nın yer aldığı tespitini yaptığı için Çongar’ın söyleminde millî iktidarın adı “darbe” oluyor. Çongar’ın ekonomiyle ilgili sözleri ise açıkça telaffuz etmediği şu gerçek dışı varsayıma dayanıyor: Türk ekonomisi dışarıdan sürekli olarak borçlanamazsa yaşayamaz, krize girer. Bu büyük bir yalandır. Türk ekonomisinin bugün böyle bir bağımlılık manzarası arz etmesinin tek sebebi IMF programının dayattığı aşırı değerli kur politikasıdır; yoksa yapısal olarak Türk ekonomisi sıcak para girişi olmaksızın yaşayamayacak bir ekonomi değildir. Bugün Türk sanayiinin ve turizminin geldiği nokta itibarıyla, gerçekçi kur politikası uygulanırsa Türk ekonomisinin dış açığının asgari düzeye gerilemesi, hatta cari fazlaya dönmesi imkân dahilindedir. Türkiye’nin 1995-99 döneminde yüksek büyüme hızlarını asgari cari açıkla veya cari fazlayla bütünleştirebilmesi bunun açık delilidir. Hele AB üyelik perspektifinin fiilen kaybolmasıyla anlamsız hale gelen Gümrük Birliği de askıya alınırsa, Türk ekonomisi en yüksek büyüme hızlarında bile kesinlikle her yıl cari fazla verecektir. Bu iki kere ikinin dört etmesi kadar kesin ve açıktır. Cari açık vermeyen bir ekonominin sıcak paraya ihtiyaç duymayacağı izahtan varestedir. (Bu konuların ayrıntıları için “Türkiye’nin Ekonomik Krizi” adlı kitabıma bakılabilir.)

    Hal böyleyken Çongar’ın sanki Türk ekonomisi daima Batı’nın veya başkalarının sıcak parasına mahkummuş varsayımıyla konuşması, bu gerçek dışı varsayımdan da sanki Türkiye’nin millî cephesi Batı’nın sıcak parası yerine Rusya’dan borç almayı planlıyormuş gibi bir yalan üretmesi dikkat çekicidir. Çongar aklınca Türk halkını “Sakın Amerika’ya diklenme, yoksa Rusya’nın ocağına düşersin” diye korkutmaya, TSK’nın millî duruşunu da “Rusya yanlısı subaylar” iftirasıyla karalamaya çalışmaktadır.

    Türkiye’nin ekonomi alanındaki imkânlar evreni, manevra yeteneği, yapabilecekleri düşünülürse Çongar’ın sıcak para tehdidi yaramazlık yapan çocuğu öcülerle korkutmaktan farksızdır. Ne var ki imkânlar evreni başka, fiilî durum başkadır. Ne yazık ki, bu satırların yazarının 1999 Aralığında ilan edilmesinden itibaren karşı çıktığı IMF programı sonucunda Türk ekonomisi tarihinin en derin sıcak para bağımlılığına itilmiştir. Bu bağımlılık çok uzadığı için artık ekonomide 2001 yılına kıyasla daha derin risk alanları ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında TÜPRAŞ, Telekom gibi bazı stratejik kurumların özelleştirilmiş olması ve özel sektörün dış borcunun çok artmış olması başta gelmektedir. Bu bakımdan Türkiye gerekli tedbirleri almadan önce tetiklenecek bir sıcak para çıkışı Türkiye’yi gerçekten büyük zaafa uğratabilir. Eğer başta millî bir iktidar varsa, böyle bir kriz bu iktidarın toplumsal tabanını eritebilir, işbirlikçi güçlerin yeniden prim toplamasına yol açabilir; çünkü son yedi yılda Türkiye çok yoksullaşmış, işsizlik iki katına çıkmış, gelir dağılımı çok bozulmuştur. Halkın büyük çoğunluğu günlük maişet kaygısına düşürülmüştür; bu bakımdan bu büyük çoğunluk için geçim derdi açık farkla birinci öncelikli konudur; dolayısıyla bu işin şakası yoktur. Ekonomi cephesi sağlama alınmazsa Türkiye’nin millî güvenliği ve bütünlüğü için yola çıkan bir millî iktidarın bu kanaldan altı oyulabilir.

    Bugünlerde siyasette önümüzü görmek çok zor. Ancak biz “22 Temmuzda seçim” senaryosuna bağlı kalarak ekonomi cephesinde Türkiye’nin seçim sonrasında ne durumda olacağını görmeye çalışalım. Parti siyasetinde şu andaki manzara bir koalisyon hükümetinin ancak AKP veya CHP öncülüğünde oluşabileceğine işaret ediyor. AKP’nin ABD ve IMF karşısındaki tutumu belli. Geriye CHP’nin ne yapacağı kalıyor. Diyelim ki CHP iktidara geldiğinde millî güvenlik konusunda AKP’den farklı olarak devletin geleneksel politikalarını izlemeye başladı, güvenlik güçlerine bu çerçevede her türlü desteği verdi. Türkiye’nin bu yeni yönelimi sonucunda da ABD’nin Irak’ın kuzeyindeki, Kıbrıs’taki, Ermenistan’daki planlarının önü kesildi, BOP iyice tıkandı, bu durum karşısında da ABD Çongar’ın ağzından seslendirilen “ekonomik sabotaj” tehdidini devreye soktu. Bu durumda, daha doğrusu bu duruma düşmeden önce CHP önderliğindeki hükümet ne yapabilecek? Bu ekonomik sabotajı etkisiz kılacak, anlamsız hale getirecek, ekonomiyi sıcak paraya muhtaç durumdan çıkaracak tedbirleri alabilecek mi?

    Şüphesiz ki bu soruya şimdiden kesin cevap vermek mümkün değil, o kadarı falcılığa girer. Ancak Türk ekonomisini IMF güdümünden ve sıcak paradan kurtarmanın sıradan kadroların sıradan bir politika değişikliği biçiminde kotarılamayacağı da açıktır. Maalesef gelinen noktada bu iş oldukça radikal bir dönüşümle, âdeta bir ekonomik kurtuluş savaşıyla başarılabilir. Böyle bir savaşı göze alan, savaşın lojistiğini ve kurmay kadrosunu önceden hazırlamak zorundadır. Seçimlere iki aydan az zaman kalmışken CHP’de bunu görüyor muyuz? Hayır. Bilâkis tam tersini görüyoruz. Zaten göz dolduran bir ekonomi kadrosuna sahip olmayan CHP’nin hızlı bir liberal ve serbest piyasacı, dolayısıyla mecburen IMFci olan Sayın İlhan Kesici’yi saflarına kattığını görüyoruz. DPT müsteşarlığından gelen Kesici, CHP ekonomi ekibinin ağırlık merkezini kendine doğru kaydırabilecek kalibrede bir isim.

    Kesici’nin CHP’ye katılmasına fazla anlam yüklediğimi düşünenler için elimde daha çok malzeme var. En çarpıcısı Hürriyet’in ekonomi yazarı Erdal Sağlam’la CHP lideri Baykal arasındaki “görünmeyen” diyalog.

    Erdal Sağlam bir IMF gazetecisidir. IMF, IMFci bürokrasi ve uluslararası finans çevreleri neye iyi derse onu över, neye kötü derse onu kötüler. Sağlam 7 Mayıs 2007 tarihinde Hürriyet gazetesindeki köşesinde aynen şöyle yazdı:

    “Siyasi partiler hükümet oldukları takdirde ülkeyi iyi yöneteceklerine dair güvence vermek istiyorlarsa son bir aya kadar sağlanan ekonomik istikrarda AB ve IMF çapalarının çok önemli rol oynadığı gerçeğini gözardı etmemelidirler. Seçim öncesi, özellikle CHP ve MHP'nin, IMF'e ve AB'ye karşı şimdiye kadar verdikleri "kesinlikle karşı" izlenimlerini, düzeltmeleri gerekecek.”

    Görüldüğü gibi TÜİK palavra büyüme rakamları yumurtlamaya devam etse de Erdal Sağlam gibi bir IMFci bile Türkiye’deki mevcut ekonomik tabloyu “Büyüme, zenginleşme, kalkınma, istihdam artışı” diye pazarlayamıyor. Ne varmış peki ortada? İstikrar. Yani? Yani diz boyu işsizlikte, yoksullaşmada, cari açıkta, dış borçların tırmanışında, kapkaç ve gasp patlamasında ve nihayet Batılı tefecilerin Türkiye’yi soymasında, Türkiye’nin varının yoğunun yabancılara satılmasında istikrar. İşte Erdal Sağlam bu istikrarın sözcüsü ve avukatı, ve bu “istikrar” adına CHP ve MHP’ye ültimatom veriyor. Bu noktada IMFci Sağlam’la Washington’un sesi Çongar’ın aynı noktada saf tuttuklarını görüyoruz. Hiç şaşırtıcı değil.

    İzleyebildiğim kadarıyla Sayın Devlet Bahçeli, Sağlam’ın bu “ültimatomuyla” muhatap olmadı, başını bile çevirip bakmadı. Kendisini kutlarım. Millî şahsiyetler ve kurumlar bu gibi eşhasla asla muhatap olmamalı. Gelelim asıl konumuz olan ana muhalefet CHP’ye... CHP lideri Baykal’ın Sağlam’ın ültimatomuna cevabını izlemek zor olmadı, çünkü Sağlam Baykal’ın yanıtına üç gün sonra köşesinde yer verdi. Yazının ayrıntısına girmeye gerek yok, başlığı her şeyi anlatıyor: “Baykal’dan Piyasa Dostu Açıklamalar”. Tabiî Baykal’ın dostluk gösterdiği piyasa Polatlı zahire piyasası veya Şuhut yumurta piyasası değil, IMF’nin sözcülüğünü ve avukatlığını yaptığı, Türk ekonomisini yangın yerine çeviren Londra ve New York’un sıcak para piyasası.

    İşte millî güvenlik alanında devletle aynı çizgide saf tutması umulan CHP’nin ekonomi alanındaki durumu bu. İki kelimeyle tarif etmek gerekirse, AKP’den farksız. Bu arada Erdal Sağlam’ın 21 Mayıs 2007 tarihli Referans gazetesinde, IMF programlarının Türkiye’ye pazarlanmasının, yani ekonomideki mevcut yıkım tablosunun bir numaralı sorumlusu olan eski Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti’yi CHP’ye pazarlamaya çalıştığını da bir dipnot olarak ekleyeyim. Eh, Kambersiz düğün olmaz, yakışır.

    Millî kuvvetler ekonomide IMF çizgisinde olacağı anlaşılan CHP önderliğindeki bir hükümetin desteğiyle Türkiye’yi çevrelemiş olan stratejik kuşatmayı siyasî ve askerî olarak yarmak için hareket geçerse ne olur? Büyük ihtimalle bir süre sonra Çongar’ın dile getirdiği ekonomik sabotaj senaryosu devreye sokulur. CHPli hükümet o zamana kadar ekonomiyi sıcak paradan kurtaracak tedbirleri almamış olacağı için (çünkü böyle bir niyeti yok) böyle bir sabotaj ekonomiyi darmadağın eder. O zaman da iki aydır Türkiye’nin birliği, bağımsızlığı için meydanlarda ayyıldızlı bayrağın altına toplanan milyonların her biri bir köşeye savrulur. Halkının desteğini yitiren devletin emperyalizmin taleplerine direnme gücü olmaz. Demek ki bugün Türk ekonomisini IMF’nin ve sıcak paranın elinden kurtarma davası Türkiye için ölüm kalım meselesidir.




  • .



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-86G53N200 -- 11 Aralık 2020; 19:25:16 >
  • çok şükür osmanlıdan beri bi geçmişimiz var.. ve 80 yıllık cumhuriyet tarihimiz.. türkiye öle 3-5 şehidiyle uyutulcak bi ülke değildir.. bunu söyleyen ve buna inanan kendi acizliğini ve kendi çaresizliğini kabul etmiştir BENCE..


    yağmur yağsa amerikadan bilen bi anlayışla devam edersek böyle olucak asıl.. yazdığınız şehitlerimizin hepsine allah rahmet eylesin
  • ulan bu ulkenin tamamimi satilmis naptiniz ya vardir illa bi baglantisi petrol silah buyuk paralar ama bu kadarda degil gecentik kismi bilimkurgu olmus bence hepimizin cebine koyduklari cep telefonlari daha tehlikeli
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.