Şimdi Ara

Evrim Hakkında Sorular ve Tartışmalar (31. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
653
Cevap
15
Favori
30.711
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 2930313233
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Thomas Henry Huxley

    https://eksisozluk.com/ilya-ivanov--3566447

    Hatırladım şimdi. Tamamiyle unutmuşum. Hatırlattığın için teşekkürler.
  • Jgdpanzer @ 15 Ekim 2015; 10:20:45

    """Demek ki "sinek işte" demekle olmuyor. Hangi sinek?
    Adamlar yeni sinek türünün oluşmasını gözlüyorlar ve bu yeni tür diğer türlerle üreyemiyor. Bu ne demek? Kesin olarak farklı ve daha önce olmayan bir tür evrimleşti demek!
    Ne olacaktı; sinek gergedana mı dönüşecekti? Öyle Pokemon zihniyetiyle evrim olmaz."""

    Yok ne ya, Tabii ki sinek gergedana dönüşecek.
    Makro evrimin teorisi süreçli birikimden bahseder.


    Evrim, tekil bireylerin değişimi demek değildir!Bu nokta çok önemli.

    Bir sinek değişime uğradı.Uğradı fakat senin de dediğin gibi diğer türlerle üreyemiyor.
    Üreme olabilmesi için ikinci sinekte o birinci sineğin aynı değişimine uğramalı. Erkeği olduysa dişisi olmalı, dişisi olduysa erkeği olmalı sorunuda var ortada. (A sexüelikten bahs etmiyorum).Ikinci sineğin de kendiliğinden aynı değişime uğraması büyük bir sorun.

    Değişme uğramanın nedeni ortam ve şartlar. Fakat ortam ve şartlar canlıları aynı değişime uğratacakdir diye bir kanun yok.

    Işletmelerin içinde bulundukları örgütsel ortam dikkate alındığında, bunların çevresel faktörlere karşı (bilinçli bir şekilde) sorun çözme peşinde olduklarıni biliyoruz.

    Birçok kanıtı olan mikro evrim Işte çevresel faktörlere karşı bilinçli sorun çözmedir.
    Peki niye bilinçli? .Çevresel faktörlerden gelen enformasyon varda ondan.

    Amaç,değişim içinde olan sorunlara karşı çözüm üreterek hayatta kalmayı başarmak.
    Sorunları oluşturan faktörlerde her an değişim içerisinde ise ve canli da buna Karşı organize olabiliyorsa ,o zaman tes.a.a.a.üften bahsedilemez .
    Mikro evrim ,Çevresel faktörlerden gelen enformasyonun ,organizenin uyguladığı Iş değişimleri Sonucu dönüşümünden başka bir şey değildir.

    Sorun var,Çevresel faktörlerden gelen enformasyon var,enformasyon degerlendirmesi var,elemanlarin organizesi var.Fakat yönetici aceb nerde dedigin an "Suz,o da ne? cik cabuk disari!" oluyor.
    Böyle kafaya sahib olanlar bilim adami olabilirmi?.




  • dine mine ne kullanıcısına yanıt
    quote:

    Yok ne ya, Tabii ki sinek gergedana dönüşecek.
    Makro evrimin teorisi süreçli birikimden bahseder.


    Bu konuda ciddi değilsen hiç komik değil! Ciddiysen dehşet verici bir bilgi kirliliğine maruz kalmışsın veya konu hakkında bilgiler edinmek yerine kendi vardığın sonuçlara inanmayı tercih etmişsin demektir. Evrim, sineğin gergedana dönüşmesini şart koşmaz, kaldı ki bunu iddia eden çürük bir tez bile yoktur biyoloji bünyesinde. Ayrıca evrimi mikro-makro diye lüzumsuz ve bilimsellikten uzak bir ayrıma sokmak neyin nesi oluyor?

    quote:

    Evrim, tekil bireylerin değişimi demek değildir!Bu nokta çok önemli.


    Bu konuda şüphe yok. Ama temelinden hatalı bir düşünce ile sanki bir birey evrimsel sıçrama yapıyor da sonrasında diğer tüm bireyler onu takip etmek zorunda gibi bir fikri öne sürüyorsun. Oysa ki, birkaç istisna dışında tek aşamada türleşme diye bir şey söz konusu değildir. Ayrıca eşeyli türler için bu evrimin tanımına aykırıdır. Evrim, tür içindeki alel sıklığının nesiller boyunca değişimidir. Yani bir bireyde türleşme eşeyli türler için mümkün değildir. Tek bireyde ancak spesifik varyasyonlar olabilir. Bu ise tek aşamada türleşme yapmaz. Ancak sonrasında çeşitli sebepler (izolasyon veya benzeri sebepler) dolayısıyla türleşme gerçekleşir. "İlk eşeyli birey nasıl çoğalıp neslini devam ettirecek" gibi veya senin sorduğun "sinek türleşirse karşı cins olmalı" gibi soruları kimse hiç düşünmedi mi sanıyorsun yoksa kendi ön kabullerini tartışmasız tezler olarak mı öne sürüyorsun bilmem ama çok uşsuz, çok temelsiz fikirleri bilim adı altında yakıştırmalarında kullanman komik olduğu kadar korku verici aynı zamanda. Yahu bir sinek nasıl tek başına yeni tür olsun! Hadi diyelim ki bu yönde bir mutasyon oldu ve tür engeli üremesini engelliyor; o zaman bu sinek nasıl çoğalacak? Elbette çoğalamayacak. Çünkü bu birey yeni bir tür değil, pratik olarak olsa olsa engelli bir birey statüsüne girer. Evrim bu değil. Merak edip de laboratuvardaki türleşme deneylerinde neden birden çok birey kullanıldığına baksaydın, zaten bu soruları sormaya bile utanırdın, emin ol!

    Nasıl eş bulacakmış! Gerçekten çok komik ya! İlk sen düşündün değil mi bu konuyu? Yüzlerce yıldır milyonlar düşünmedi de ilk senin aklına geldi? Eşey ne demek, bildin mi? Eşeyli üremedeki crossing ve dikey kombinasyon aktarımlarını bildin mi? Neden genetikten hiç söz etmezsin bu konularda? Eşeyli bir türde nüfus içindeki bir bireyden kaynaklı büyük bir varyasyon yapısı teşvikli ise neden nüfus içinde yayılmasın? Daha doğrusu bunun yayılmasını engelleyecek ne vardır? Hiç!

    quote:

    Ikinci sineğin de kendiliğinden aynı değişime uğraması büyük bir sorun.


    Kendiliğinden aynı değişime uğramıyor! Türleşmeden önceki münasebetlerinde diğer birçok bireye bu alelleri aktarıyor zaten. Tek başına evrim mi olur? Gerçekten tekrar etmek zorundayım bunu ama, sen biyolojik yapıları Pokemon mu sandın çok merak ediyorum!

    quote:

    Değişme uğramanın nedeni ortam ve şartlar. Fakat ortam ve şartlar canlıları aynı değişime uğratacakdir diye bir kanun yok.


    Elbette yok. Aynı yöne değişim olsaydı, pratik olarak değişim diye bir şey olmazdı. Bütün bakteriler aynı anda "hadi fotosentez yapalım, canımız sıkıldı" mı diyecek! Kaldı ki katrilyonlarca unsur katrilyonlarca koşul altında nasıl aynı sonucu versin! Şempanze ve insanın atalarının ayrı soy hatlarına doğru türleşmelerinin ardından (çok kullanılan bir kinaye) "şimdiki maymunlar" neden insan olsun!

    quote:

    Işletmelerin içinde bulundukları örgütsel ortam dikkate alındığında, bunların çevresel faktörlere karşı (bilinçli bir şekilde) sorun çözme peşinde olduklarıni biliyoruz.


    Hiçbir biyolojik unsur sorun çözme peşinde olamaz. Eğer öyle olsaydı, immün sistemimiz vücut içindeki patojenleri yakalamaya çalışmak yerine dışarı bir takım enzimler vererek tüm patojenleri yok edip köklerini kazıyacak bir sistem geliştirmek isterdi. Eğer sistemlerin tamamı spesifik birer bilinç sahibi iseler neden kendi vücut sistemlerimiz kanserin yayılmasına karşı bir önlem sistemi geliştirmiyor? Madem "mikro evrim" diye bir şey var, neden pigment yapılarını bu derece esnek değiştirebilen dokular konu kanser, nöral yenilenme veya uzun ömür gibi konularda takılıp kalıyor?

    quote:

    Birçok kanıtı olan mikro evrim Işte çevresel faktörlere karşı bilinçli sorun çözmedir.
    Peki niye bilinçli? .Çevresel faktörlerden gelen enformasyon varda ondan.


    "Kanıtı var" dediğin unsur mikro evrim değil, adaptif eşik bünyesindeki modifikasyonlardır. Yani güneşte derin koyulaşır ve bu belirli bir genetik altyapı sınırları dahilinde olur. Yani istesen de bir Kamerunlu kadar siyah olamazsın. Çünkü genetik altyapı ve bunun adaptif sınırlar dahilindeki fenotipik sonuçları eşdeğer değildir. Kaldı ki, bu sistem bilinçli falan da değildir. Eğer böyle olsaydı, çevreden gelen etkiye karşı hep aynı koşullarda aynı tepkilerin verilmesi gerekirdi. Oysa evrimsel olarak aynı sonuçlar değil, durumun şartlarına göre en uygun sonuçlar kullanılır. Çünkü bu bilinçli bir seçenek değil, bir zorunluluktur. Eğer dediğin gibi olsaydı mesela farelerin aynı çevresel koşullar altında aynı pratik tepkileri vermesi gerekirdi. Oysa Kaliforniya'daki volkanik bölgelerde yaşayan farelerde yapılan gözlemlere göre, ortam rengi değiştiğinde çeşitli fare topluluklarında çeşitli genlerin mutasyonu sonucu farklı yollardan gelip benzer fenotiplerle sonuçlanan varyasyonlar görülmüştür. Yani beyaz bir fare siyah ortama maruz kaldığında "hemen rengimi değiştireyim" deyip siyah olamamıştır. Bilinçli bir şekilde olamaz da. Ama nesiller boyunca farklı kısımlardaki alellerin çeşitli nüfuslarda benzer sonuçlar verecek değişimleri sonucu siyah fareler çoğalabilir. Bu da mikro veya makro falan değil, evrimin ta kendisidir. Senin "mikro evrim" dediğin adaptif fenotip değişimleri genetik altyapıyla sabit birer değişim genliğidir. Oysa ki mutasyon neticesinde varyasyon oluşumu geri dönüşsüzdür ve fenotipteki adaptif eşiğin haricinde etkiler yapar.

    quote:

    Sorunları oluşturan faktörlerde her an değişim içerisinde ise ve canli da buna Karşı organize olabiliyorsa ,o zaman tes.a.a.a.üften bahsedilemez .
    Mikro evrim ,Çevresel faktörlerden gelen enformasyonun ,organizenin uyguladığı Iş değişimleri Sonucu dönüşümünden başka bir şey değildir.


    Tesadüf demek istedin galiba? Bunu paldır küldür ortaya atıp öyle kolay kurtulamazsın. Çünkü duruma bir yetkin yaratıcının her an müdahalesi sonucu faaliyetlerin olduğu bir evrene veya bunun hiç olmadığı bir materyalist bakış açısına sahip olmandan bağımsız bir şekilde, ne yönden bakarsan bak zaten asla kesinlik diye bir şeyden söz edemezsin. Ayrıca tesadüf tamamen subjektif bir değerlendirmedir ve bilimsellik açısından evrimle uzaktan yakından alakadar bir kavram değildir. Her şey salt tesadüf eseri olsaydı beş kafalı omurgalılar veya 150 IQ'ya sahip bakteriler görmemiz olası olurdu. Ancak bu noktada kimse kalkıp "ben akvaryumumdaki tüm balıkların tüm yavrularının ne zaman ve nasıl öleceklerini biliyorum" diyemez. Bu böyleyken, doğal koşullarda daha girift ortamlar içindeki organizmalar için bunun eşdeğeri bir iddia nasıl öne sürülebilir? Evrimin temeli tesadüfler değildir. Ancak herhangi bir kişi elbette bazı evrimsel temelleri rastlantısal görüyorum, yorumunda bulunabilir. Dediğim gibi tesadüf kavramı bilimsel değil, subjektiftir. Diğer cümlene gelecek olursak, mikro evrim bilimden anlamayanların uydurduğu bir saçmalıktan başka bir şey değildir!

    quote:

    Sorun var,Çevresel faktörlerden gelen enformasyon var,enformasyon degerlendirmesi var,elemanlarin organizesi var.Fakat yönetici aceb nerde dedigin an "Suz,o da ne? cik cabuk disari!" oluyor.


    Sorun da zamana ve ortama göre değişiklik gösterir. Uzak geçmişte açlık ve hastalık gibi kavramlar bir sorun olmaktan çok hayatın kaçınılmaz gerçekleriydi. Çevresel faktörlerden gelen bilgi ve bunun değerlendirmesinin olması canlılığın temel tanımlarından biridir zaten. Yoksa canlılık olmaz. Elemanların organizasyonu da canlılığın tanımında baş sıralardadır. Ancak bunun evrimin doğru veya yanlış olmasıyla ne alakası var? Ayrıca "yönetici nerede" dediğinde "çık dışarı" denilmesinin sebebi, HOX genlerinin incelendiği bir laboratuvarda söylüyorsan bunu, o laboratuvarın yöneticiyi bulmak için yapılmamış olduğundan olmasın? Kimse senin inandığın spiritüel unsurlara inanmak zorunda değil. Ancak sen, somut verilerin sunduğu sonuçları kabul etmek mecburiyetindesin.

    quote:

    Böyle kafaya sahib olanlar bilim adami olabilirmi?.


    Sana göre "küfür edilen soğanın çimlenmesi deneyi"ni yapan Hacı amca bilim adamının âlâsı oluyor, bal dök yala birisi oluyor da ateist olmasına rağmen diğer Hacı yalancısının yaptığının aksine somut verileri çarpıtmayan kişi neden bilimci olmasın!!! Asıl yobaz kafada olan insanlar bilimci olabilir mi?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Jgdpanzer -- 1 Mayıs 2017; 1:5:36 >




  • Ayetler var ayetler ...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Jgdpanzer @ 15 Ekim 2015; 10:20:45
    “”””””Evrim, sineğin gergedana dönüşmesini şart koşmaz, kaldı ki bunu iddia eden çürük bir tez bile yoktur biyoloji bünyesinde. Ayrıca evrimi mikro-makro diye lüzumsuz ve bilimsellikten uzak bir ayrıma sokmak neyin nesi oluyor?””””””

    Evrim şart koşmaz derken????.
    "Oğlum ,bak sınıfını geçersen sana her şeyi alırım! "dediğimizde ,oğlumuzun sınıfını geçmesini şart koşmuş oluyoruz. Sonuç olarakta, çocuğumuzun derslerini çalışması için zorlamış oluyoruz.

    Devamında dikkat et lütfen evrim teorisi de aynı taktiği kullanıyor.
    Bu teoriye göre hayvanlar, bitkiler ve Dünya'daki diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır der ve koşula bağlar olayi . Yani kısacası şunu demektedir ,mikro evrim + zaman = makro evrim.Senin dediğin gibi biz
    evrimi mikro-makro diye lüzumsuz ve bilimsellikten uzak bir ayrıma sokma gayesi içerisinde değiliz. Yok efendim ne alaka , nereden çıkarıyorsun bunları? . Bizim gayemiz aslında işin tam da tersi.Biz mikro evrimin bilimsel ve Makro evriminde sadece bir varsayım olduğu gerçeğini daha iyi anlatabilmemiz için ,bu ikisini biri birinden ayırıyoruz.

    Varsayım veya hipotez, bilimsel yöntemde olaylar arasında ilişkiler kurmak ve olayları bir nedene bağlamak üzere tasarlanan ve geçerli sayılan bir önermedir sadece.Fakat bilimsel bir ifadenin (sizin makro evriminiz)kabul edilebilmesi için sınanabilmesi gerekir.Makro evrim teorisi,canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır diyor.Makro Evrim ,mikro evrimin bilimselliğini alıp , zaman üzerindende her canlının nedeni açıklamaya çalışıyor.Iyi güzel de hani sadece deney ve testler sonucunda "sürekli olarak" varsayılan sonucu veren hipotezler "teori (kuram)" statüsünü alıyordu. Bu çelişkiyi neden göremiyorsunuz? . Zamanın kendisi bu sizin Makro evriminizin bilimselliğini, yerle bir ettiğini neden göremiyorsunuz . Hani evrim şart koşmazdi,ne oldu?. Makro evrim adina kendisinin bir tane bile gözlemi yok ,Çünkü zamanı aşamıyor.Evrim kelimesi bildiğin truva atı gibi. Bilimsel olamayan varsayim ,girmiş görünenin içerisine ve türllesme sınırlarını aşmaya çalışıyor."Sınırda dur ! " dediğin zamanda El Cevap gecikmiyor "Benim adım ama evrim abi, ben bilimselim,cebimde de istemediğin kadar mekanizmalarim var! " Yok kardeşim yok O mekanizmalar başkasına ait sana değil ,o yüzden bu sınırlar sana yok. Sen zamanı aşmadan sana gecis yok.Evrim kelimesi üzerinden sınırlar bilimsellik adı altında aşılmaya çalışılmasaydı ,ayrıma gerek duymazdık.
    Mikro evrimin mekanizmaları genel olmuş olsa bile yinede her canlıya özeldir. Özelden genele geçiş her daim sadece akıl yürütmedir.Makro Evrimde tümevarım şeklinde şartlanmalı bir çıkarmadır. Özel gözlemlerden genel bir sonuca ulaşılmıştır.Fakat Deneysel bilimler dediğimiz tam tersine olaylardan yasalara götüren bir yöntem kullanır.birinci öncüle nedensellik ilkesini koyar ve “ aynı nedenler aynı koşullarda aynı sonuçlar verir” der. İkinci öncülede deneylerimizin sonuçlarını yerleştirir ve “ateş buzu eritir” der ve olay biter. Deneysel verilerden kuramsal sonuçlar çıkarılırken sonuçları deneyleyerek doğrulamak gerekir. Makro evrimin deneyi yok ki sonucu olabilsin.Bilimsellikten uzak olan Truva Atı'nın içindeki ,biz değil.



    Jgdpanzer @ 15 Ekim 2015; 10:20:45
    “””””Uzak geçmişte açlık ve hastalık gibi kavramlar bir sorun olmaktan çok hayatın kaçınılmaz gerçekleriydi.
    Çevresel faktörlerden gelen bilgi ve bunun değerlendirmesinin olması canlılığın temel tanımlarından biridir zaten. Yoksa canlılık olmaz. Elemanların organizasyonu da canlılığın tanımında baş sıralardadır. Ancak bunun evrimin doğru veya yanlış olmasıyla ne alakası var?””””””


    Mikro evrimdeki gözlemlenen değişimler canlıya özel hep avantaj sağlıyor. çeşitli işlevlere sahip parçalardan oluşan canli adeta sorun cözme makinesi gibi çalışıyor.
    Mikrobiyolojide bir yasa olmadan bu çevresel faktörlerden gelen bilgiyi değerlendiren elemanların organizasyonu, sana rastlantiyi mi gösteriyor????.Işletmelerin(insanlarin bilinçli bir şekilde) sorun çözme peşinde olduklarıni ve biz bunun aynsini , yani çeşitli işlevlere sahip parçalardan oluşan canlilarda gördügümüzü yaziyorum sen evrim ile ne alaka soruyorsun?.
    Yahu evrimin raslantı dalında sallanıyorum.





    Jgdpanzer @ 15 Ekim 2015; 10:20:45
    “””””Ayrıca "yönetici nerede" dediğinde "çık dışarı" denilmesinin sebebi, HOX genlerinin incelendiği bir laboratuvarda söylüyorsan bunu, o laboratuvarın yöneticiyi bulmak için yapılmamış olduğundan olmasın? Kimse senin inandığın spiritüel unsurlara inanmak zorunda değil. Ancak sen, somut verilerin sunduğu sonuçları kabul etmek mecburiyetindesin.””””””

    Düşünmen için ben de sana bir somut veri vereyim. Geçen gün Kahveye gittim duvarda bir bağlama asılıydı .Ne hikmetse bağlamanın telleri kendiliğinden oynuyordu. Bağlama kendiliğinden Orhan babanın “Derdim Dünyadan Büyük” parçasını çalıyordu.Biliyorum İnanması zor ama kahvede olan herkes tellerin oynadığını gördü, ispatlı yani. Gözlem var ,al sana somut bilgi.Al şimdi bu somut bilgiyle mutlu ol.

    Somut verilerin sunduğu sonuçlar neymiş? Gördün mü.Bu yüzden somut bilgi deyip hayallerine kanat takmaya çalışma.
    Kimyada ve fizikte bir Molekülün kendisini eşlemesine dair ,kopyelemesine dair bir özellik ,bir kural var mı?.YOK .Bunu söyleye söyleye yaza yaza ağzımda tüy bitti. Bu molekül kendisini neden esler , yanlisini bilir,dogruyu bulur, yanlislari nasil koparir birakir götürür yeniden yapistirir ,hatalari düzeltir.İşte tüm bu olup bitenler DERDIM DÜNYADAN BÜYÜK bestesiyle eşdeğerdir .
    Bilimin derdi dünyadan büyük siz kalkmış son moda veriler var diye göbek atıyorsunuz .

    HOX genlerinin incelendiği laboratuvarda Akıl,algı,düşünce,mantık ve hafıza arasında koordinasyon kurarak değerlendirme yaparken ağzı açık kalan bir insan var.
    Adamlar yaptıkları deneylerde canlıların kıçında başında bacaklar çıktığını görüyor .
    Canlının mikro evrimdeki değişimi tesadüfi rastlantılar üzerinden olsaydı ne türden garip canlılar ile karşılaşırdık kim bilir.




    Jgdpanzer @ 15 Ekim 2015; 10:20:45
    “””””Sana göre "küfür edilen soğanın çimlenmesi deneyi"ni yapan Hacı amca bilim adamının âlâsı oluyor, bal dök yala birisi oluyor da ateist olmasına rağmen diğer Hacı yalancısının yaptığının aksine somut verileri çarpıtmayan kişi neden bilimci olmasın!!! Asıl yobaz kafada olan insanlar bilimci olabilir mi?””””””””

    Güzel kardeşim benim islamofobik hastalığım yok .Hacı Amca benim için bir insandır. Üfler püfler inandığı şeye de inanır o kendisini bağlar beni değil.

    Hacı amcanın yalancılığı inancından öte mutlaka cebine çalışıyordur. Hadi Onun derdi başka, Iyi de senin derdin ne?.Kullandığın isimde çok ilginç .Almanca'da av tankı demek.Birikimlerinle
    kimleri avlıyorsun burada, yobaz kalmış kafaları mı?.Yobaz kafa bir düşünceye körü körüne, aşırı ölçüde bağlı olanlara denir.Karşı taraf sana yobaz gelebilir ,önemi yok Çünkü sen de karşı tarafa yobazsın.

    Bağlamanın kendiliğinden çaldığı gerçeği ortada. Somut veriler deyip Insanlara Tesadüfleri pazarlamak yalancilik degilmi.

    Kimse kimsenin Inandığı şeylere inanmak mecburiyetinde değil, bu konuda haklısın.
    Sen değilsen ben de senin tesadüflerine mecbur değilim.
    Fakat efendim verileri var!.Evet doğru veriler var ,işte tam da o veriler beni Deist yaptı.

    O yüzden bana Hacı hocalardan gelip rahmetli brunoyu hatırlatmana gerek yok.




  • dine mine ne kullanıcısına yanıt
    quote:

    Evrim şart koşmaz derken????.
    "Oğlum ,bak sınıfını geçersen sana her şeyi alırım! "dediğimizde ,oğlumuzun sınıfını geçmesini şart koşmuş oluyoruz. Sonuç olarakta, çocuğumuzun derslerini çalışması için zorlamış oluyoruz.


    Evrim türlerin %100 sabit kalamayacağını öngörür. Yani bilimsel olarak eldeki genel-geçer/somut verilerin sonucudur bu. Herhangi bir dayatmalı ön kabul değildir. Sen ise herhangi iki türü ele alıp bir şeyler uydurarak "bu olamaz" diyorsun. "Sinek gergedan olmaz" diyorsun. E, "olur" diyen yok ki!

    quote:

    Devamında dikkat et lütfen evrim teorisi de aynı taktiği kullanıyor.
    Bu teoriye göre hayvanlar, bitkiler ve Dünya'daki diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır der ve koşula bağlar olayi . Yani kısacası şunu demektedir ,mikro evrim + zaman = makro evrim.Senin dediğin gibi biz
    evrimi mikro-makro diye lüzumsuz ve bilimsellikten uzak bir ayrıma sokma gayesi içerisinde değiliz. Yok efendim ne alaka , nereden çıkarıyorsun bunları? . Bizim gayemiz aslında işin tam da tersi.Biz mikro evrimin bilimsel ve Makro evriminde sadece bir varsayım olduğu gerçeğini daha iyi anlatabilmemiz için ,bu ikisini biri birinden ayırıyoruz.


    Doğru bir olguyu yanlış şekilde okuyarak konuyu çarptırıyorsun. Ben mikro veya makro diye bir evrim kavramının bilimsel olmadığını dile getirdim ve sebeplerini belirttim. Evrim evrimdir, mikrosu/makrosu olmaz. Ancak inatla "biz bu kavramı ayırıyoruz" diyorsun; siz kimsiniz? Hangi grubu temsil ediyorsun? Yoksa bu dil, yazılarını çeşitli saçmalık sitelerinden topladığın için bu şekilde olmasın?

    quote:

    Fakat bilimsel bir ifadenin (sizin makro evriminiz)kabul edilebilmesi için sınanabilmesi gerekir.Makro evrim teorisi,canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır diyor.Makro Evrim ,mikro evrimin bilimselliğini alıp , zaman üzerindende her canlının nedeni açıklamaya çalışıyor.Iyi güzel de hani sadece deney ve testler sonucunda "sürekli olarak" varsayılan sonucu veren hipotezler "teori (kuram)" statüsünü alıyordu. Bu çelişkiyi neden göremiyorsunuz?


    Evet, sınanabilir ve kantları sabit görüşler bilimsel olur. Senin yazdıkların gibi uydurulan fikirimsiler değil! Kaç sefer dedim daha önce, yüzlerce türleşme örneği kanıtıyla, ispatıyla mevcut dedim ama duymamakta, görmemekte direniyorsun sanırım? Senin bilim dışı tabirinle "makro evrim", yani türleşme zaten gözlendi, gözlenmeye de devam ediyor. Artık bu biyolojinin rutinlerinden biri. Anlamıyor değilsin ama bence anlamamakta direniyorsun!

    quote:

    Zamanın kendisi bu sizin Makro evriminizin bilimselliğini, yerle bir ettiğini neden göremiyorsunuz . Hani evrim şart koşmazdi,ne oldu?. Makro evrim adina kendisinin bir tane bile gözlemi yok ,Çünkü zamanı aşamıyor.Evrim kelimesi bildiğin truva atı gibi. Bilimsel olamayan varsayim ,girmiş görünenin içerisine ve türllesme sınırlarını aşmaya çalışıyor."Sınırda dur ! " dediğin zamanda El Cevap gecikmiyor "Benim adım ama evrim abi, ben bilimselim,cebimde de istemediğin kadar mekanizmalarim var! " Yok kardeşim yok O mekanizmalar başkasına ait sana değil ,o yüzden bu sınırlar sana yok. Sen zamanı aşmadan sana gecis yok.Evrim kelimesi üzerinden sınırlar bilimsellik adı altında aşılmaya çalışılmasaydı ,ayrıma gerek duymazdık.


    Zaman nasıl yerle bir ediyormuş bilimselliği? Peki teorik fizik yerle bir olmuyor da, tektonik yerle bir olmuyor da neden sana göre evrim (güya) yerle bir oluyor? Her gün, her saniye sözde yerle bir oluyor ama neden buna dair bir tane bile elle tutulur kanıt/ bilimsel yazı, gözlem, deney yok? Üstelik "hani evrim şart koşmazdı, ne oldu" diyorsun da gergedanla ilgili bir yargı yok ki burada! Lafı neden tepesinden anlıyorsun? Her bilimsel yargı genelleme üzerine kurulur. Ancak bu genellemeler bilimsellik kriterlerini karşııladıkları sürece "tutarlı" dır. Yoksa zaten bilimsel olmazlar. Türleşme bilimseldir, çünkü kanıtlıdır. Senin iddian olan "sineğin gergedan olması" gibi fantastik iddialar ise bilimsel değildir, çünkü uydurmadır. Bir tane bilimsel yazıda gergedanın soyunun sineğe dayandırıldığını göster, kendimi keserim!

    Bir de sınırlar aşılmaya çalışılmasaymış, mikro/makro ayrımına gerek duymazmışsın! Hangi sınırlar bunlar? Mikro evrim nerede biter, makrosu nerede başlar de bi hele? Böyle bir ayrım bilimsel mi? Daha mikro/makro kavramlarının kendisi bilimsel değilken, bu neyin sınırı ki evrimi yerle bir ediyor? Nerede bu sınır?

    quote:

    Mikro evrimin mekanizmaları genel olmuş olsa bile yinede her canlıya özeldir. Özelden genele geçiş her daim sadece akıl yürütmedir.Makro Evrimde tümevarım şeklinde şartlanmalı bir çıkarmadır.


    Hiçbir mekanizma tek bir canlıya özel değildir. DNA onarım mekanizmaları gibi özellikler tüm canlılarda akrabalık yelpazesine göre dağılım gösterir. Bu bile tek başına evrimin göstergesidir. Kaldı ki, diyorsun ki; "mekanizmalar evrimin değil, başka alanların konusu". Hangi alanlar bunlar? Genetik ne zamandan beri biyolojiden ayrı düşünülür oldu? Ekoloji, paleontoloji, popülasyon dinamiği gibi alanlara hitap eden evrim mekanizmaları ne zamandan beri başka alanların malı oldu?

    quote:

    Mikro evrimdeki gözlemlenen değişimler canlıya özel hep avantaj sağlıyor. çeşitli işlevlere sahip parçalardan oluşan canli adeta sorun cözme makinesi gibi çalışıyor.
    Mikrobiyolojide bir yasa olmadan bu çevresel faktörlerden gelen bilgiyi değerlendiren elemanların organizasyonu, sana rastlantiyi mi gösteriyor????.Işletmelerin(insanlarin bilinçli bir şekilde) sorun çözme peşinde olduklarıni ve biz bunun aynsini , yani çeşitli işlevlere sahip parçalardan oluşan canlilarda gördügümüzü yaziyorum sen evrim ile ne alaka soruyorsun?.
    Yahu evrimin raslantı dalında sallanıyorum.


    Sözde mikro evrim, yani gerçekteki adaptif özellikler asla %100 avantaj sağlayamaz! Nasıl bir avantaj bu! Kutup canlılarına özel beyaz kürk, buzullar eriyene kadar "avantaj" sağlar. Avantaj kesintilidir, çevreye ve zamana bağımlıdır. Çevre ise sürekli değişken olduğu için herhangi bir tür değişen çevreye kalıcı adaptif değişimler gösteremezse uzun soluklu var olamaz. Yani yaygın alellerden temel alan adaptasyonlar geri dönüşsüz değişimlerdir. Sana göre gelgit gibi tersinir görünebilir bunlar ama bu yanlış! Çünkü fenotipik salınımlar ayrıdır, mutasyon temelli varyasyon değişimleri ayrı. Daha bu ayrımı bile yapamıyorsun! Kaldı ki, hiçbir tür sorun çözme peşinde değildir! Kısa vadeli hayatta kalma telaşından başka bir uğraş gözlenmez doğada. Hiçbir balık "karaya çıkmalıyım" diye düşünmez. Sen ise dualist bir kişilik yüklüyorsun türlere! Zamanında A. R. Wallace'ın yaptığı hatanın aynısı!

    quote:

    Düşünmen için ben de sana bir somut veri vereyim. Geçen gün Kahveye gittim duvarda bir bağlama asılıydı .Ne hikmetse bağlamanın telleri kendiliğinden oynuyordu. Bağlama kendiliğinden Orhan babanın “Derdim Dünyadan Büyük” parçasını çalıyordu.Biliyorum İnanması zor ama kahvede olan herkes tellerin oynadığını gördü, ispatlı yani. Gözlem var ,al sana somut bilgi.Al şimdi bu somut bilgiyle mutlu ol.


    Öyle gülünç örnekler veriyorsun ki, bilimselliğin yanına bile yaklaşmadığın, bilimsellikten hiçbir şey kapamadığın açık! Bağlama bir defa mı öyle görünmüş? Olay yeri hakkında muhtelif gözlemler yapılıp kıyas edilmiş mi? Bir defa mı yaşanmış? Bu nasıl bir ispatlı olay? Bilimden anlamadığını çok belli ediyorsun!

    quote:

    Somut verilerin sunduğu sonuçlar neymiş? Gördün mü.Bu yüzden somut bilgi deyip hayallerine kanat takmaya çalışma.


    Sen kendi saçmalıklarına kulp takmaya çalışma asıl! Somut veri bu mu? Saz kendi kendini çalıyor?

    quote:

    Adamlar yaptıkları deneylerde canlıların kıçında başında bacaklar çıktığını görüyor .
    Canlının mikro evrimdeki değişimi tesadüfi rastlantılar üzerinden olsaydı ne türden garip canlılar ile karşılaşırdık kim bilir.


    Adamlar canlıların kıçında/başında bacak çıksın diye yapıyorlar o deneyleri zaten a cahil! Herhangi bir HOX geni deneyinin raporunu okudun mu şimdiye kadar;? Gördüğünü bile sanmıyorum! :)
    Bir gen herhangi bir canlıda bozulmazsa günümüz teknolojisi ile ne işlev üstlendiği kolay anlaşılamıyor fenotip üzerinde. En pratik yol ise kolay üreyebilen ve harcanabilir (sinek) bir canlı üzerinde tekrar tekrar bozma deneyleri yapmaktır. HOX araştırmaları bize göstermektedir ki, yalnızca omurgalı canlılar değil, en üst hayvan takımlarına kadar temel gen takımları ortaktır. Çünkü akrabalık bunu gerektirir. Sineklerle gergeganlar doğrudan akraba değil, kuzendirler! Genetik araştırmalar da bunu gösteriyor. Kapasiten yetersiz olduğu için daha okumaya bile tenezzül etmediğin konularda yorumlar yapıyorsun! Düpedüz bilgin yok, fikrin var! Hiç mi utanmıyorsun!!!

    quote:

    Yobaz kafa bir düşünceye körü körüne, aşırı ölçüde bağlı olanlara denir.Karşı taraf sana yobaz gelebilir ,önemi yok Çünkü sen de karşı tarafa yobazsın.


    Karşı tarafa yobaz? Somut verilerden bahsediyorum, sen ise sadece deneylerin sonucuna şaşıran dindarlardan bahsedebiliyorsun! Senin görüşünde bir tane makale gösteremiyorsun oysa! Kaynak hani? Bilimsel kaynağın nerede? Oysa ki türleşmesinden mutasyonuna kadar her evrim süreci hakkında binlerce bilimsel kaynak var! Seninkiler Vikipedi'den öteye geçemiyor mu yoksa? Elbette, artık Vikipedi de yasaklandı! Şimdi nereden faydalanarak uydura uydura yazacaksın acaba?

    quote:

    Kimse kimsenin Inandığı şeylere inanmak mecburiyetinde değil, bu konuda haklısın.
    Sen değilsen ben de senin tesadüflerine mecbur değilim.


    Evrim bir inanç değildir. Ama elbette gerçekleri kabul etmemeyi de seçebilirsin, o ayrı. Kimse seni mantıklı düşünmen için zorlayamaz. :)
    Sana "tesadüfe iman et" diye zorlayan oldu mu? Random süreçler başka, naturalist doğa algısı başka şeydir. Azıcık aklını çalıştır canım benim! Daha kavramlardan bihabersin!




  • Jgdpanzer @ 15 Ekim 2015; 10:20:45
    """Evrim türlerin %100 sabit kalamayacağını öngörür. Yani bilimsel olarak eldeki genel-geçer/somut verilerin sonucudur bu. Herhangi bir dayatmalı ön kabul değildir""""



    Yine yaptın yapacağını.Birinci cümlen evrim , ikincisi bilimsellik ve yine Truva atıni sınırdan geçirmeye çalışıyorsun.

    Ilk cümlen ota,da geçerli, evrene, taşa'da.
    Evrim genel manada oluşumun değişimidir, bunu al sakız gibi istediğin yere yapıştır,canlıya gitmene bile gerek yok .

    Bilimsel olan sadece canlıdaki değişmdir(mikro evrim), dayatılan (bilimsel olmayan) makro Evrimdir.
    Ben sana neler yazdım?.Sizin makro evriminiz bilimsel olabilmesi için sınanabilmesi gerekir dedim.
    Samimi değilsin .Sınanamama olayının üstünü somut veriler deyip ,böylece bilimselliği araya sıkıştırmaya çalışıyorsun. Dayatmalı ön kabul değildir nasıl dersin. Sen bilimselliği, verirler üzerinden oraya sıkıştırdığın zaman, ister istemez beni, makro evrimi kabul etme mecburiyetinde bırakıyorsun. Bir canlının değişimi ayrı, bunun gidip başka canlıya dönüşmesi ayrı. Bu iki olayı birbirine karıştırıp veriler bilimsel değib dayatma yapıyorsun. Taksi kalktı ,hareket içinde olduğu için günün birinde falanca köye varacak,demekten başka bir şey değil seninkisi. Hareketin kendisi bilimsel veri olduğu için, Taksi falanca köye gidecek diye bir şey yok.Elindeki o misketlerle
    Las Vegas'ta oynatmazlar adamı.



    """""Jgdpanzer @ 15 Ekim 2015; 10:20:45
    Karşı tarafa yobaz? Somut verilerden bahsediyorum, sen ise sadece deneylerin sonucuna şaşıran dindarlardan bahsedebiliyorsun! Senin görüşünde bir tane makale gösteremiyorsun oysa! Kaynak hani? Bilimsel kaynağın nerede? Oysa ki türleşmesinden mutasyonuna kadar her evrim süreci hakkında binlerce bilimsel kaynak var! Seninkiler Vikipedi'den öteye geçemiyor mu yoksa? Elbette, artık Vikipedi de yasaklandı! Şimdi nereden faydalanarak uydura uydura yazacaksın acaba? """"""""""".


    Almanya'da yaşıyorum, benim vikipediyle sorunum yok.

    Modern bilim seni şaşırtmıyormu?, gönlünce rahat mısın?.Günümüzdeki modern bilim teistleri baştan sona desteklemekde. Karşı taraf yobaz ama bunlar modern bilimde on çekiyor,naber.
    Gelelim bilimsel kaynak meselesine.

    Bilimsel araştırma,veri toplama ve analiz etme sürecidir.Bilimsel araştırmalar(sizinki haric) varolan kuramları sınamayı amaçlar.Evrim süreci hakkında binlerce bilimsel kaynak,mikro evrim ile alakalı.Evrim adi altinda makaleleri makro evrime aitmis gibi göstermeye çalışıyorsun .Mikro evrimin sunduğu verilerden faydalanarak ,buradaki bilimselliği ,yine makronun pacasına yamalıyorsun.
    Mikro evrimin dalında sallanmayı bıraktığın an ,makro evrimini uydurarak nasil bilimsel kilacaksin, çok merak ediyorum.



    """""Jgdpanzer @ 15 Ekim 2015; 10:20:45
    Evrim bir inanç değildir. Ama elbette gerçekleri kabul etmemeyi de seçebilirsin, o ayrı. Kimse seni mantıklı düşünmen için zorlayamaz. :)
    Sana "tesadüfe iman et" diye zorlayan oldu mu? Random süreçler başka, naturalist doğa algısı başka şeydir. Azıcık aklını çalıştır canım benim! Daha kavramlardan bihabersin! """""""



    Mikro evrim= Olgu; bilimsel verilere dayalı, kanıtlanabilir özellikteki bilgi.(hani hep faydalanmaya çalıştığın)
    Makro evrim=(inanç) bir düşünceye çok sağlam bir biçimde, içten, gönülden bağlı bulunma, güvenle doğru sayma, inanma.(Icinde bulundugun durum)
    Evrimin gerçeklerini kabul eden benim,fakat inanç kısmında sallanan sensin.




  • Jgdpanzer kullanıcısına yanıt
    Dine mine ne, evrimi reddetmiyor anladığım kadarıyla. Nesiller içerisinde canlıların değiştiğini(evrim) kabul ediyor fakat mikro düzeyde gerçekleştiğini ve bilimsel olduğunu söylüyor, makronun ise sadece bir varsayım olduğunu dile getiriyor. Yani düzey tartışması var burada. Türleşme denilen de mikro evrimdir. Makro ise en azından cins ve familya oluşumunu gerektirir. Yani evrim makro düzeyde gerçekleşiyor diyorsan evrimle cins ve familyanın oluştuğunu göstermen gerekir. Fakat bildiğim kadarıyla en fazla türleşme gözlemlenmiş, tek bir yeni cins oluşumu dahi görülmemiş. O zaman cins, familya, takım, alem vs diye devam edip giden bu grupların, evrimle oluştuğunu(makro evrim) nerden bileceğiz ve nasıl emin olacağız? Ayrıca gözlem yok ise nasıl bilimsel olacak?
  • Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Dostum big bang teorisi, tıpkı evrim teorisi gibi geçmişten bahsediyor. Big bang'in ispatlanması için geçmişte olduğu söylenen ''büyük patlama'' denen olayı tekrar görmüyorlar. Olayın ardından kalan izlerle çıkarım yapıyorlar. Richard Dawkins'in evrime dair verdiği dedektif örneği gibi. Olay bittikten sonra gelip izleri inceleyerek neler olduğuna dair çıkarım yapılıyor. Evrim teorisinde bahsedilen cins ve familya oluşumu gözlemlenmiyor. Ömrümüzün yetmediği söyleniyor. Big bang'de olduğu gibi izlerden yola çıkarak çıkarım yapmalıyız. Verileri yorumlamalıyız. Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım sence? Bana kalırsa akrabalık işi çözer. Yani canlıların akraba olduklarını bulabilirsek mesele hallolmuş olur. Çok güçlü bir kanıt olmuş olur. Akrabalık için de benzerlik gösteriliyor biliyorsun. Benzerliğin, neden akrabalığı gösterdiğini veya gösteriyor mu diye sorguladım. Jgdpanzer uzunca açıklamıştı benzerliğin akrabalığı kanıtlamasını. O yazı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterim. İletisi şu idi https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=125160892



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ulpi -- 4 Mayıs 2017; 0:26:34 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Dostum big bang teorisi, tıpkı evrim teorisi gibi geçmişten bahsediyor. Big bang'in ispatlanması için geçmişte olduğu söylenen ''büyük patlama'' denen olayı tekrar görmüyorlar. Olayın ardından kalan izlerle çıkarım yapıyorlar. Richard Dawkins'in evrime dair verdiği dedektif örneği gibi. Olay bittikten sonra gelip izleri inceleyerek neler olduğuna dair çıkarım yapılıyor. Evrim teorisinde bahsedilen cins ve familya oluşumu gözlemlenmiyor. Ömrümüzün yetmediği söyleniyor. Big bang'de olduğu gibi izlerden yola çıkarak çıkarım yapmalıyız. Verileri yorumlamalıyız. Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım sence? Bana kalırsa akrabalık işi çözer. Yani canlıların akraba olduklarını bulabilirsek mesele hallolmuş olur. Çok güçlü bir kanıt olmuş olur. Akrabalık için de benzerlik gösteriliyor biliyorsun. Benzerliğin, neden akrabalığı gösterdiğini veya gösteriyor mu diye sorguladım. Jgdpanzer uzunca açıklamıştı benzerliğin akrabalığı kanıtlamasını. O yazı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterim. İletisi şu idi https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=125160892

    Big bang de olay basittir. Hidrojen bulutları bir araya gelip yıldızı oluşturur. Kütle çekimi etkisiyle, yıldızın merkezinde oluşan basınç nükkeer reaksiyonu tetikler, milyarlarca yıl süren nükleer reaksiyon sonucu, hidrojen, diğer elementlere dönüşür. Süpernova olup patlayınca bütün elementler uzaya saçılır. Böylece element zengini gezegenler, yine element zengini göktaşları ile bombardıman edilerek, dünya şimdiki halini aldı. Yani gezegenlerin veya yıldızların nasıl oluştuğu konusunda sıkıntı yok. Kozmik fon radyasyonunu ölçüyosun, uzaktaki radyasyonu da ölçüp, daha sıcak olduğunu keşfediyosun, evrenin genişlemesine şahit oluyosun. Yani büyük patlama ile ilgili ve sonrasında gezegen, yıldız, galaksilerin oluşumuyla ilgili bir şüphe yok.



    Ancak canlılık nasıl başladı diyosun. Adam diyor ki kendi kendine oluştu. Bir tek hücrede bile, binlerce çeşit protein, bir çok değişik yapıyı oluşturup, binlerce biyolojik reaksiyon gerçekleşiyo. Milyarlarca bazdan oluşan genetik kod sayesinde, kusursuz çalışan bir biyolojik makine ortaya çıkıyo.



    Sen big bang'den sonra yıldızın nasıl oluştuğunu biliyosun. Hatta hidrojen atomlarını nükleer reaksiyona sokup, yıldızda olan olayı birebir geeçekleştiriyosun. 2 hidrojen birleşip helyuma dönüşüyo. Evrenin genişlemesini gözlemliyosun, ama evrim böyle değil ki. Sen evrimle büyük patlamayı kıyaslıyosun. Evrime dair en ufak bir ispatı ortaya koyamıyosun. Türler mutasyonla ortaya çıkmıştır diyolar. Böceğe veriyosun x ışınını, mutasyonu, hayvan ucubeye dönüşüyo. Milyonlarca hayvana mutasyon yapsan, yine de ortaya ucube çıkacaktır. Milyar kere katrilyon kere, kentrilyon kere mutasyon yapsan, yine de ortaya yeni bir tür çıkmaz, her seferinde ucube çıkar.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kingman29


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Dostum big bang teorisi, tıpkı evrim teorisi gibi geçmişten bahsediyor. Big bang'in ispatlanması için geçmişte olduğu söylenen ''büyük patlama'' denen olayı tekrar görmüyorlar. Olayın ardından kalan izlerle çıkarım yapıyorlar. Richard Dawkins'in evrime dair verdiği dedektif örneği gibi. Olay bittikten sonra gelip izleri inceleyerek neler olduğuna dair çıkarım yapılıyor. Evrim teorisinde bahsedilen cins ve familya oluşumu gözlemlenmiyor. Ömrümüzün yetmediği söyleniyor. Big bang'de olduğu gibi izlerden yola çıkarak çıkarım yapmalıyız. Verileri yorumlamalıyız. Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım sence? Bana kalırsa akrabalık işi çözer. Yani canlıların akraba olduklarını bulabilirsek mesele hallolmuş olur. Çok güçlü bir kanıt olmuş olur. Akrabalık için de benzerlik gösteriliyor biliyorsun. Benzerliğin, neden akrabalığı gösterdiğini veya gösteriyor mu diye sorguladım. Jgdpanzer uzunca açıklamıştı benzerliğin akrabalığı kanıtlamasını. O yazı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterim. İletisi şu idi https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=125160892

    Big bang de olay basittir. Hidrojen bulutları bir araya gelip yıldızı oluşturur. Kütle çekimi etkisiyle, yıldızın merkezinde oluşan basınç nükkeer reaksiyonu tetikler, milyarlarca yıl süren nükleer reaksiyon sonucu, hidrojen, diğer elementlere dönüşür. Süpernova olup patlayınca bütün elementler uzaya saçılır. Böylece element zengini gezegenler, yine element zengini göktaşları ile bombardıman edilerek, dünya şimdiki halini aldı. Yani gezegenlerin veya yıldızların nasıl oluştuğu konusunda sıkıntı yok. Kozmik fon radyasyonunu ölçüyosun, uzaktaki radyasyonu da ölçüp, daha sıcak olduğunu keşfediyosun, evrenin genişlemesine şahit oluyosun. Yani büyük patlama ile ilgili ve sonrasında gezegen, yıldız, galaksilerin oluşumuyla ilgili bir şüphe yok.



    Ancak canlılık nasıl başladı diyosun. Adam diyor ki kendi kendine oluştu. Bir tek hücrede bile, binlerce çeşit protein, bir çok değişik yapıyı oluşturup, binlerce biyolojik reaksiyon gerçekleşiyo. Milyarlarca bazdan oluşan genetik kod sayesinde, kusursuz çalışan bir biyolojik makine ortaya çıkıyo.



    Sen big bang'den sonra yıldızın nasıl oluştuğunu biliyosun. Hatta hidrojen atomlarını nükleer reaksiyona sokup, yıldızda olan olayı birebir geeçekleştiriyosun. 2 hidrojen birleşip helyuma dönüşüyo. Evrenin genişlemesini gözlemliyosun, ama evrim böyle değil ki. Sen evrimle büyük patlamayı kıyaslıyosun. Evrime dair en ufak bir ispatı ortaya koyamıyosun. Türler mutasyonla ortaya çıkmıştır diyolar. Böceğe veriyosun x ışınını, mutasyonu, hayvan ucubeye dönüşüyo. Milyonlarca hayvana mutasyon yapsan, yine de ortaya ucube çıkacaktır. Milyar kere katrilyon kere, kentrilyon kere mutasyon yapsan, yine de ortaya yeni bir tür çıkmaz, her seferinde ucube çıkar.

    Torlak Kemal, big bang teorisi ile evrim teorisi arasında çok güzel bir analoji kurmuştu. Bu dediklerinizin evrim teorisinde karşılığı olduğunu söylüyordu. Genetik akrabalıklar, fosil kayıtları, fosildeki kronolojik sıra, gen benzerliğinin azalıp artması, nesiller içerisindeki değişim vs karşılıklarını ortaya koymuştu. Big bang milyarlarca yıl öncesiyle ilgili. Yani milyarlarca yıl önce bir şeyler gerçekleşmiş teoriye göre. Teori derken de kuramı kastediyorum. Mesela kozmik fon radyasyonu fosil kayıtlarına benziyor. Geçmişten günümüze iz kalıyor ve çıkarım yapılıyor. Aslında bakarsanız şöyle oluşur böyle oluşur diye nasılını bilmekten ziyade, olup olmadığını bilmek daha önceliklidir. Milyarlarca yıl süren nükleer reaksiyon demişsiniz mesela. Zamanda yolculuk yapıp da o reaksiyonu görmedik. Günümüzdeki verilerden çıkarım yapıyorsunuz. Dünyanın oluşumunu da görmedik fakat bugünki verilerden çıkarım yapıyorsunuz. Yani gözlemi milyar yıl öncede yapmıyorsunuz, bugün yapıyorsunuz ve geçmişe dair çıkarım yapıyorsunuz. Evrenin genişlemesi denilen ile de canlıların nesiller içerisinde değişmesi benzeştirilebilir. Big bang için gözlemi bugün yapıyorsunuz, evrimde de bugün yapıyorsunuz ve geçmişe dair çıkarım yapıyorsunuz. Yöntem aynı aslında. Yani işte milyarlarca yıl boyunca şöyle reaksiyon oldu, sonra uzaya saçılır, sonra şu olur şeklinde görmüş gibi anlatmışsınız fakat geçmişe gidip de görmediniz, bugünün verilerinden çıkarım yaptınız. Dünyanın oluşumunu da görmedik. Dünyayı tekrar da oluşturamayız. Büyük patlamayı da tekrar edemeyiz. Yıldız da oluşturamayız. Sadece bugünün gözlem ve verilerinden çıkarım yaparak geçmişte ne olduğunu söyleyebiliriz. Yaptığınız tam olarak bu. Evrim mevzusunda da aynı yöntem izleniyor bilim adamları tarafından.

    Bişeyin nasılıyla kendisini karıştırıyoruz. Canlılık nasıl oluştu diye evrime karşı çıkılmaz ki. Canlılık başladıktan sonra değişimininden bahseder evrim teorisi. Ayrıca canlılığın başlaması ve oluşmasında karşı çıkılan şey tesadüflerdir. Tesadüfen başlayamaz diyorlar farkındaysanız. Tesadüf tanımlanırken ise nedensellik bağı bulunmayan 2 olayın gerçekleşmesinden söz edilir. İnsanlar buna karşı çıkıyor. Oysa tesadüfen olmaz zaten. Süreç ve ilişkilerle olur. Bir şeyin olduğunu bulmak ve anlamak için nasılına ihtiyaç yok. Mesela çok çok eskiden de insanlar yağmuru görüyordu. Ama nasılını bilmiyordu öyle di mi. Nasılını bilmeyince yağmuru inkar mı ettiler? Nasılını bilmemek engel değil. Önce olup olmadığına bakılmalı, oldu ise de nasılına geçilmeli. Nasılı öncül değil ardıldır. Sonraki iş yani. Canlılık denilen fiziksel, kimyasal ve biyokimyasal süreçlerle bir şekilde oluşmak durumunda değil mi? İşte başka uzaydan aminoasit gelmesi, yok efendim dünyada oluşması deniliyor ama sonuçta süreçlerle bir şekilde oluşacak. Ve canlılık oluşmuş milyarlarca yıl önce. Tesadüf ve rastlantı kelimeleri kullanılırken ise biraz farklı içerik veriliyor. Öngörülemez olarak içerik verenler de oluyor. Evrimde ve abiyogenezde tesadüf derken büyük ihtimalle bu içeriği veriyor bilimciler. Yani tamam mesela canlılık oluşurdu ama belki de farklı canlılar oluşacaktı, ya da farklı türler çıkacaktı bunu kestiremiyorlar. Yani tam bilmedikleri için tesadüf diyorlar. Yoksa nedenselliğin inkarı yok. Sonuçta sürek ve ilişkilerle oluştu. Mesela işte yıldız oluşumu, gezegen oluşumu diye bahsetmişsiniz. Onlar fiziksel süreçler değil mi? Süreç ve ilişkiler rol oynamamış mı? Kendi kendine olmaz ne demek ki? Kendi haline bırakıyorsun olmuyor ki süreçler rol alıyor. Kendi kendine lafzı biraz da yaratıcı müdahalesi olup olmamasıyla ilgili. Yaratıcıya inanılsa bile fiziksel, kimyasal ve biyolojik süreci inkar etmeye gerek yok. Yaratıcı o süreçle yarattı denebilir. Yaratıcının kendisi fiziksel değil ise fizik, kimya ve biyoloji konuşurken katmaya gerek yok bence. Yani fizik konuşurken fiziksel olarak nasıl olduğu anlatılmalı, kimya konuşurken kimyasal, biyoloji konuşurken de biyolojik olarak. Caner Taslaman'ın bahsettiği araçsal sebeplerle yaratılış daha makul. Yoksa süreci inkar etmiş oluyoruz. Yani ''kendi kendine nasıl olacak'' saçma olmuyor mu o zaman? İlişki ve süreçlerle oluyor işte. Böyle kendi kendine olmuş oluyor. Siz big bangi anlatırken de kendi kendine olduğunu anlattınız. Kendi kendine derken de nedelsellik inkar edilmiyor, süreçler ve ilişkiler inkar edilmiyor. Tersine ilişkiler ve süreçler ve nedenler destekleniyor. Bilimsel açıklama yaparken yaratıcıyı katmazlar ki. Kendi kendine olduğunu açıklarlar bilimciler zaten. Yaratıcıya inanırız inanmayız ayrı mesele ama bir açıklama yaparken, bir teori ortaya atarken yaratıcı eliyle onu oraya koydu denmiyor. Doğal süreçlerle kendiliğinden oluşumu anlatılıyor. Fakat inanılabilir tabi. Yani canlıların oluşumu biyokimyasal süreçlerle oldu sonuçta. Öyle değil mi? Nasıl olduğu daha sonraki bir mesele, sonuçta biyokimyasal süreçler ve ilişkilerle oldu.

    Evrim ile evrim teorisini bence karıştırıyorsunuz. Evrim, bir popülasyonun nesiller içerisindeki genetik değişimidir diyebiliriz. Kalıtsal değişim olması mühim yoksa işte hormonlu yedim boyum uzadı şeklinde itiraz edilebiliyor. Nesiller içerisinde ve kalıtsal değişimden söz ediliyor evrim derken. Böyle bir değişim doğada gözlemlenen bir şey. Mutasyon veya başka bir mekanizma farketmez, sonuçta nesiller içerisinde değişiyor canlılar. Evrim bu zaten. Yani olgu. Ama kim kiminle akraba, falanca şundan mı geldi, insan maymundan mı yoksa kurbağadan mı geldi vs gibi spesifik detaylar ise evrim teorisinin konusu. Bu gibi spesifik detaylardan evrime karşı çıkılamaz, evrim teorisindeki detaylar revize edilebilir ancak. Evrim olgu düzeyi yani genel. Bu genel kaideye karşı çıkmak için nesiller içerisinde canlıların en ufak bir değişikliğe dahi uğramadığını göstermek lazım. Zaten değişiyorlar. Şu an bu başlıkta makro evrim gerçek mi tartışılıyor idi. Yani düzeyiyle ilgili tartışma var. Tamam evrim var ama düzeyi çok yüksek olarak da olabiliyor mu tartışması var. Evrim var mı yok mu tartışması değil, düzey tartışması var dediğim gibi. Siz mutasyona takılmışsınız. Mekanizması önemli değil evrim açısından. Mekanizması evrim teorisi açısından mühim. Sonuçta değişiyor mu canlılar değişiyor. Nesiller içerisinde değişim var. Hangi mekanizma derseniz deyin değişim var mı var. Bu arada yeni tür ortaya çıkmaz diyorsunuz ama türleşme örnekleri var. İspinozların bile birçok türü var. 14 farklı tür evrimleşmiş. Yeni türler ortaya çıkıyor yani. Mesela Caner Taslaman cins ve familyanın oluşumunun gözlemlenmemesi yüzünden itiraz ediyordu. Türleşme olduğunu o da biliyor. O yüzden cins ve familya oluşumu istiyor. Bir de ''bakteri hala bakteri'' diye itiraz ediliyor. Bakteri denilen tür değil ki. Bir üst alem. Bakteri türleri var ama kendisi tür değil üst alem dediğim gibi. Üst alem değişimi ayrı bişey, daha büyük bir değişim olur ve milyonlarca sene gerekir. Mesela Lenski deneyinde e coli bakterileri nesiller içerisinde değişiyor ve yeni özellik ekleniyordu. Hala bakteri olarak kalması ise değişmediğini değil, değişimin düzeyinin yeteri kadar fazla olmadığını gösteriyor. Ayrıca onlar bizim isimlendirmemiz. İsminin değişmesi için daha fazla değişime ihtiyaç var. Yani değişim var ama düzeyiyle ilgili bir şey. Düzeyiyle ilgili bir şeyden değişimin kendisine karşı çıkılamaz. Sizin almanız gereken tavır evrimin bir olgu olduğunu kabul etmeniz fakat makro düzeyde olmadığını söylemeniz. Makul olabilecek tavır bu. Ayrıca Torlak Kemal ve analojisinden bahsetmiştim başta. İletinin linkini vereyim, tekrar tartışsanız güzel tartışmalar çıkacaktır.https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=120703612




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Dostum big bang teorisi, tıpkı evrim teorisi gibi geçmişten bahsediyor. Big bang'in ispatlanması için geçmişte olduğu söylenen ''büyük patlama'' denen olayı tekrar görmüyorlar. Olayın ardından kalan izlerle çıkarım yapıyorlar. Richard Dawkins'in evrime dair verdiği dedektif örneği gibi. Olay bittikten sonra gelip izleri inceleyerek neler olduğuna dair çıkarım yapılıyor. Evrim teorisinde bahsedilen cins ve familya oluşumu gözlemlenmiyor. Ömrümüzün yetmediği söyleniyor. Big bang'de olduğu gibi izlerden yola çıkarak çıkarım yapmalıyız. Verileri yorumlamalıyız. Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım sence? Bana kalırsa akrabalık işi çözer. Yani canlıların akraba olduklarını bulabilirsek mesele hallolmuş olur. Çok güçlü bir kanıt olmuş olur. Akrabalık için de benzerlik gösteriliyor biliyorsun. Benzerliğin, neden akrabalığı gösterdiğini veya gösteriyor mu diye sorguladım. Jgdpanzer uzunca açıklamıştı benzerliğin akrabalığı kanıtlamasını. O yazı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterim. İletisi şu idi https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=125160892

    Save ,ben canlinin evrimi ile evrenin evrimini iki tane gözleme ayriyorum.

    Big bang teki ilk gözlem genisleme(degisim/hareket) (iz),bur gözlemlenen izden dogal bir cikarim yapildi.Ve teori ortaya atildi.

    mikro evrimdeki sadece canlidaki degisimin gözlemi (izi)var.Bu izi kafamaiza göre zamanla carparak makronun teorisini oratya attik. Teorilerin ortaya cikisi bile farkli.
    Big bangin genislemesi dogal olarak kendi izinden bize ne yapacagimizi söylüyor.Öbürü yani canlidaki makro evrim ise bastan sona kendi düsüncelerimizin ürünü YANI varsayimi.

    Evrenin evriminde, cebimizdeki matematikle dogal neticeden yola cikiyoruz.Yolumuz da zaten zamanin kendisi.

    Canlinin evrimindeyse elimizde sadece sinirlari asamayan degisimin bi tanecik gözlemi var.

    Big bang deki iki tane. Birinci gözlemI dogal olarak kendiliginden kendi teorisini kendi sunuyor. Matematik öngürüde bulunuyor.Ikinci gözlemide al bak ta gör diyor.

    Big bangin Ikinci gözlemi zamanla ilgili(.Sinirlari asan(makronun gözlemi)=Yani 13,5 millyar yil zamanda geri bakma olayi.(Canlinin makrosunda olmayan) Matematikle ortaya atigimiz)

    (matematikle diyorum) öngörülerimizi yani zamanda gerceklesmis olan olusumu izlemis oluyoruz.Yani genislemeyi geri hesapladik ve simdi teknoloji sayesinde bunu izleyebiliyoruz.Matematikle öngördügümüz olusumu izleye biliyorsak, buna hala cikarim denile bilinirmi. Cikarim, ilk gözlem ile alakaliydi ,o cikarimda dogaldi.

    Cikarim dogal yani her insan ayni yorumu yapabiliyor.
    Canlinin makro evrimi varsayim oldugu icin yorumlar birbirine karisiyor.Bizi derleyen toparlayan,ayni yola mecbur kilan, ne matematik nede bir fizik kanunu var.Mikrobiolojide kanun yok bu yüzden diyorum. Matemtikteki olasiligi düsürmek icin ortak ataya kendimizi vuruyoruz fakat gözlemi yok.Kendi öngürümüzün altini gördügümüz degisim mekanizmalarini doldurup bunlari zamana emanet edip oradan medet umuyoruz.

    Peki ,bu tudugumuz yol yanlis ise ne yapilmali diye soracak olursan derim ki.

    Ilk önce su dayatma isin den vazgecmemiz lazim. Türden baska türler olabilir fikrini olabilir noktasinda biraka bilmemiz lazim, ki kendimizi baska yolara vurabilelim.

    Kendimizi sartlandirdigimiz noktadan kendimizi arindiramazsak o zaman bulduklarimizi hep ortak ataya yedirmis oluruz.

    Misal verdigin linkte sevgili Jagdpanzer ne diyor bir bakalim.

    “”””””neden Dünya'daki tüm canlılar sol elli aminoasit üretir ve/veya tüketir? Bunun fiziksel açıdan da, kimyasal açıdan da, biyolojik açıdan da evrimden, ortak atadan başka bir izahı yoktur. Çünkü dediğim gibi aynı şartlarda aynı sonuçları veren kimyasal olaylar değildir bunlar.””””””””””””””””

    Sartlanmis oldugu noktadan baktigi icin, baska bir izah arayamiyor.
    Halbuki sordugu soru hala cevapsiz kaldi ama farkinda degil. Aminoasitler (sol elli)NEDEN?????????? .Soru buydu degilmi.
    Nedeni bilmeden ortak ataya kosmasida dogal,cünkü teorideki atayi (kendisi) ariyor ama bununda farkinda degil . Bilim yapiyoruz ama neden yaptigimizi unutuyoruz.

    Sonucta nedeni soruyor fakat neden sorusunu cevapliyamadan varsaydigina cikarim yapmis oluyor.Nedeni bilmeden cikarim yapilirmi.


    Aynı şartlarda diyor ,aynı sonuçları veren kimyasal olay yok.Cok güzel tamam da,proteinin yapısına katılacak tek bir sağa eli aminoasit bile proteini işe yaramaz hale getiriyormuş. Hatta deneylerde bakterilere sağ elli aminoasitlerden verilmiş bunlarda aminoasitlere saldırıp onlari parçalamış.

    Bu sag elin kabul görmemesi iste ortak ataya giden yolu ortadan kaldiran bir neden. Dogada esit miktarda olmazi gereken aminoasitler canlinin olusumunda nasil oldu da sol elli olanlardan olusu verdi?. Bu soru da karsimiza cikmis oluyor.Bunun cevabi varmidir.Yok, cünkü daha sag elli olan aminoasite saldiran canli yok ortada,vatandas daha olusacakta öyle saldiracak.
    Bu yüzden mikrobiolojide olan bitenleri matematik veja bir kanunla, yasalar ile acikliyamadigimiz müddetce,canli konusunda yorumlar biribiriyle catisacak.







    Dogada bu sag kolun sevilmemesi niye?????.Canli bunu sevmiyorsa bunun bir nedeni olmali,öyleyse o zaman bu nedeni bulmaliyiz.Nedeni bulacagimiz yerde ortak ataya niye kosuyoruz.
    Bu denli özel ve bilinçli seçicilikde neyin nesi.Bu secimin kanunu yasasi nerde???.

    Biz yartiliscilar tanri yapti deyip kenardan siritmiyoruz ki.
    Bizde ne olup bittiyor bakiyoruz. Ve cepap bulamadigimiz noktada ,bulamadimiz nedenlere bilinci yüklüyoruz.Bilinc zaten her seyin hamuru olan enerjinin ta kendisi degilmi.


    Bir de Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım diye soruyorsun.Sana göre akrabalik cöze bilir bu durumu.

    Ilk önce akrabaliktan neyi kast ediyoruz?.Bir birimizle iliskili olmamiz yetmez cünkü ilki bilmiyoruz.Ilk olan teki sadece düsünüyor,fikir yürütüyoruz,buldugumuz her seyide varsaydigimiz ilk teke yapistiriyoruz.
    Akrabalik ilk ten degil de,big bang teki oldugu gibi sadece materyalerden geliyorsa ne olucak.
    Evrenin evirimi kuraminda bunun böyle oldugunu görüyoruz. Materyalerin birliginden sonra ondan buna sundan buna olusan diye bir sey yok.Evrenin evriminde akraba olan materyallerin kendisi. Evrenin evriminde materyalarin dagilimindan sonra olusum gerceklesiyor.

    Bizim tartisdigimiz evrimde de ayni tablo var.Dünyayi bakteriler(materyaller) sarmis .
    Ondan sonrasini ben, ayni evrenin evriminde oldugu gibi devam ettiriyorum .
    Materyaller dağılmış ve oluşum başlamış diyorum. Göktekini en ezindan matemtikle öngörmüstük ve dogru oldugunuda su an gözlemliyebiliyoruz.

    Evrim olsun evrenin evrimi olsun ilk neden ve nasil oldugu bilinemiyor.
    Fakat Yerdeki gibi gökte olanlarda akraba ve onlarda birbirinden gelmedi.Tek olan sadece materyallerdi ,canlilarda da ayni gökteki gibi bir olusum yasadigindan kendimce eminim.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Dostum big bang teorisi, tıpkı evrim teorisi gibi geçmişten bahsediyor. Big bang'in ispatlanması için geçmişte olduğu söylenen ''büyük patlama'' denen olayı tekrar görmüyorlar. Olayın ardından kalan izlerle çıkarım yapıyorlar. Richard Dawkins'in evrime dair verdiği dedektif örneği gibi. Olay bittikten sonra gelip izleri inceleyerek neler olduğuna dair çıkarım yapılıyor. Evrim teorisinde bahsedilen cins ve familya oluşumu gözlemlenmiyor. Ömrümüzün yetmediği söyleniyor. Big bang'de olduğu gibi izlerden yola çıkarak çıkarım yapmalıyız. Verileri yorumlamalıyız. Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım sence? Bana kalırsa akrabalık işi çözer. Yani canlıların akraba olduklarını bulabilirsek mesele hallolmuş olur. Çok güçlü bir kanıt olmuş olur. Akrabalık için de benzerlik gösteriliyor biliyorsun. Benzerliğin, neden akrabalığı gösterdiğini veya gösteriyor mu diye sorguladım. Jgdpanzer uzunca açıklamıştı benzerliğin akrabalığı kanıtlamasını. O yazı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterim. İletisi şu idi https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=125160892

    Save ,ben canlinin evrimi ile evrenin evrimini iki tane gözleme ayriyorum.

    Big bang teki ilk gözlem genisleme(degisim/hareket) (iz),bur gözlemlenen izden dogal bir cikarim yapildi.Ve teori ortaya atildi.

    mikro evrimdeki sadece canlidaki degisimin gözlemi (izi)var.Bu izi kafamaiza göre zamanla carparak makronun teorisini oratya attik. Teorilerin ortaya cikisi bile farkli.
    Big bangin genislemesi dogal olarak kendi izinden bize ne yapacagimizi söylüyor.Öbürü yani canlidaki makro evrim ise bastan sona kendi düsüncelerimizin ürünü YANI varsayimi.

    Evrenin evriminde, cebimizdeki matematikle dogal neticeden yola cikiyoruz.Yolumuz da zaten zamanin kendisi.

    Canlinin evrimindeyse elimizde sadece sinirlari asamayan degisimin bi tanecik gözlemi var.

    Big bang deki iki tane. Birinci gözlemI dogal olarak kendiliginden kendi teorisini kendi sunuyor. Matematik öngürüde bulunuyor.Ikinci gözlemide al bak ta gör diyor.

    Big bangin Ikinci gözlemi zamanla ilgili(.Sinirlari asan(makronun gözlemi)=Yani 13,5 millyar yil zamanda geri bakma olayi.(Canlinin makrosunda olmayan) Matematikle ortaya atigimiz)

    (matematikle diyorum) öngörülerimizi yani zamanda gerceklesmis olan olusumu izlemis oluyoruz.Yani genislemeyi geri hesapladik ve simdi teknoloji sayesinde bunu izleyebiliyoruz.Matematikle öngördügümüz olusumu izleye biliyorsak, buna hala cikarim denile bilinirmi. Cikarim, ilk gözlem ile alakaliydi ,o cikarimda dogaldi.

    Cikarim dogal yani her insan ayni yorumu yapabiliyor.
    Canlinin makro evrimi varsayim oldugu icin yorumlar birbirine karisiyor.Bizi derleyen toparlayan,ayni yola mecbur kilan, ne matematik nede bir fizik kanunu var.Mikrobiolojide kanun yok bu yüzden diyorum. Matemtikteki olasiligi düsürmek icin ortak ataya kendimizi vuruyoruz fakat gözlemi yok.Kendi öngürümüzün altini gördügümüz degisim mekanizmalarini doldurup bunlari zamana emanet edip oradan medet umuyoruz.

    Peki ,bu tudugumuz yol yanlis ise ne yapilmali diye soracak olursan derim ki.

    Ilk önce su dayatma isin den vazgecmemiz lazim. Türden baska türler olabilir fikrini olabilir noktasinda biraka bilmemiz lazim, ki kendimizi baska yolara vurabilelim.

    Kendimizi sartlandirdigimiz noktadan kendimizi arindiramazsak o zaman bulduklarimizi hep ortak ataya yedirmis oluruz.

    Misal verdigin linkte sevgili Jagdpanzer ne diyor bir bakalim.

    “”””””neden Dünya'daki tüm canlılar sol elli aminoasit üretir ve/veya tüketir? Bunun fiziksel açıdan da, kimyasal açıdan da, biyolojik açıdan da evrimden, ortak atadan başka bir izahı yoktur. Çünkü dediğim gibi aynı şartlarda aynı sonuçları veren kimyasal olaylar değildir bunlar.””””””””””””””””

    Sartlanmis oldugu noktadan baktigi icin, baska bir izah arayamiyor.
    Halbuki sordugu soru hala cevapsiz kaldi ama farkinda degil. Aminoasitler (sol elli)NEDEN?????????? .Soru buydu degilmi.
    Nedeni bilmeden ortak ataya kosmasida dogal,cünkü teorideki atayi (kendisi) ariyor ama bununda farkinda degil . Bilim yapiyoruz ama neden yaptigimizi unutuyoruz.

    Sonucta nedeni soruyor fakat neden sorusunu cevapliyamadan varsaydigina cikarim yapmis oluyor.Nedeni bilmeden cikarim yapilirmi.


    Aynı şartlarda diyor ,aynı sonuçları veren kimyasal olay yok.Cok güzel tamam da,proteinin yapısına katılacak tek bir sağa eli aminoasit bile proteini işe yaramaz hale getiriyormuş. Hatta deneylerde bakterilere sağ elli aminoasitlerden verilmiş bunlarda aminoasitlere saldırıp onlari parçalamış.

    Bu sag elin kabul görmemesi iste ortak ataya giden yolu ortadan kaldiran bir neden. Dogada esit miktarda olmazi gereken aminoasitler canlinin olusumunda nasil oldu da sol elli olanlardan olusu verdi?. Bu soru da karsimiza cikmis oluyor.Bunun cevabi varmidir.Yok, cünkü daha sag elli olan aminoasite saldiran canli yok ortada,vatandas daha olusacakta öyle saldiracak.
    Bu yüzden mikrobiolojide olan bitenleri matematik veja bir kanunla, yasalar ile acikliyamadigimiz müddetce,canli konusunda yorumlar biribiriyle catisacak.







    Dogada bu sag kolun sevilmemesi niye?????.Canli bunu sevmiyorsa bunun bir nedeni olmali,öyleyse o zaman bu nedeni bulmaliyiz.Nedeni bulacagimiz yerde ortak ataya niye kosuyoruz.
    Bu denli özel ve bilinçli seçicilikde neyin nesi.Bu secimin kanunu yasasi nerde???.

    Biz yartiliscilar tanri yapti deyip kenardan siritmiyoruz ki.
    Bizde ne olup bittiyor bakiyoruz. Ve cepap bulamadigimiz noktada ,bulamadimiz nedenlere bilinci yüklüyoruz.Bilinc zaten her seyin hamuru olan enerjinin ta kendisi degilmi.


    Bir de Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım diye soruyorsun.Sana göre akrabalik cöze bilir bu durumu.

    Ilk önce akrabaliktan neyi kast ediyoruz?.Bir birimizle iliskili olmamiz yetmez cünkü ilki bilmiyoruz.Ilk olan teki sadece düsünüyor,fikir yürütüyoruz,buldugumuz her seyide varsaydigimiz ilk teke yapistiriyoruz.
    Akrabalik ilk ten degil de,big bang teki oldugu gibi sadece materyalerden geliyorsa ne olucak.
    Evrenin evirimi kuraminda bunun böyle oldugunu görüyoruz. Materyalerin birliginden sonra ondan buna sundan buna olusan diye bir sey yok.Evrenin evriminde akraba olan materyallerin kendisi. Evrenin evriminde materyalarin dagilimindan sonra olusum gerceklesiyor.

    Bizim tartisdigimiz evrimde de ayni tablo var.Dünyayi bakteriler(materyaller) sarmis .
    Ondan sonrasini ben, ayni evrenin evriminde oldugu gibi devam ettiriyorum .
    Materyaller dağılmış ve oluşum başlamış diyorum. Göktekini en ezindan matemtikle öngörmüstük ve dogru oldugunuda su an gözlemliyebiliyoruz.

    Evrim olsun evrenin evrimi olsun ilk neden ve nasil oldugu bilinemiyor.
    Fakat Yerdeki gibi gökte olanlarda akraba ve onlarda birbirinden gelmedi.Tek olan sadece materyallerdi ,canlilarda da ayni gökteki gibi bir olusum yasadigindan kendimce eminim.


    Dostum aslında big bang'teki genişlemeyi mikro veya makro olarak sınıflandırmıyoruz. Genişliyor deyip geçiyoruz. Evrenin genişleme gözlemi yapılıyor mesela teleskopla. Çok azıcık bir kısmını görebiliyor. Bunu mikro olarak sınıflandırıp, evren bu kadar küçük tekillikten bu kadar makro genişleyemez, yalnızca mikroyu gözlemliyoruz demiyoruz. Orda da makroya çıkıyoruz. Matematik dediğimiz de aslında bize yorum yapma ve öngörme şansı verebiliyor. Yani kesin kanıtlamıyor, yorum yaptırıyor. Lafzi olarak da düşünüyoruzya hani şu şöyle olsa, bu böyle olsa diye. Matematik ile daha farklı yoldan yorum yapmış gibi oluyoruz. Daha farklı kulvardan yapmış gibi oluyoruz. Mesela ufacık bir genişleme gördük diyelim. Onu zamana yayınca ufacık ufacık birike birike makro genişlemeyi ortaya çıkarır diye akıl yürütüyoruz. Matematikle de yürütsek sonuçta akıl yürütmeden olmuyor dostum. Belki de zamana yaysak da makroya ulaşmıcak genişleme. Şimdi genişliyorsa geçmişte ve gelecekte de genişliyordur diye bir varsayım yapıyoruz. Bilimdeki bir ilkeyie ilgili bir şey. Günümüzde oluyorsa, geçmiş ve gelecekte de oluyordur diye varsayıma dayanıyor. Bugün genişliyorsa evren, geçmişte de genişliyordu diye düşünüyoruz. Araya zamanı da katınca bugünki geniş evrene ulaşıyoruz. Aslında mikro genişleme + zaman= makro genişleme olmuyor mu? Dostum geçmişi izlemek tabiki zaman makinesiyle gidip olmaz. Akıl yürütme yapılır. İster lafzi olsun ister sayı ile olsun. Sonuçta mantığa dayanıyor. Tamam bugün genişliyor ama geçmişte yok tekil miydi genişliyor muydu bilemeyiz diyip kapatmıyoruz. Akıl yürütmeyi devam ettiriyoruz. Bugün genişliyorsa geçmişte de genişliyordur. Bugünün azıcık genişlemesini 14 milyara verince bugünki makro genişlemeye ulaşıyoruz.

    Bugün canlılar değişiyorsa geçmişte ve gelecekte de değişiyordur dostum. Yani canlılar geçmişte daha farklıydı. O küçük dediğimiz değişiklikleri 3.8 milyara yayınca çok büyümüş oluyor. Matematik şart değil, akıl yürütüyoruz sonuçta. 3.8 milyar yıl boyunca değişim çok büyük hal alır. Big bang'te geriye sarınca azlığa doğru gidiyorduk. Evrimde de geriye sarınca canlılığın oluşumu kadar geriye gidiliyor. Canlı yoktu sonuçta dünyada. Big bang'te tekillik deniyor yani geri sarınca küçük baya bi. Evrimde de geride çok küçük olacak öyle di mi. Yani ilk canlılar çok basit olabilir ancak. Geriye sarınca basite gitmiş olduk. Aza gittik yani. Dostum diyebilirsin ki fizik kanunu var ama fizikte. Kanun dediğimiz aslında matematiksel ifade değil mi. Matematikle akıl yürüterek ifade ediyor. Biyokimyada kanun olsa şöyle olabilirdi. Yani şu şu şu kimyasallar, şu şekilde, şu sürede şöyle tepkimeye girerse canlılık çıkar şeklinde. Kanun böyle olur değil mi. Hah işte burda kanuna sence ihtiyaç var mı? Hangi kimyasal biraraya gelirse gelsin, hangi şekilde olursa olsun sonuçta kimyasalların tepkimesiyle olacak. Kanun orada ne şekilde olacağı üzerine olurdu. Şu kimyasal biraraya gelirse canlılık çıkar şeklinde olurdu. Ama bize şu kimyasal gerek yok. Hangi kimyasal olursa olsun sonuçta canlılık dediğimiz kimysallar yığını. Kimyasalların etkileşimiyle olacak yani. Hangisinin olduğunun önemi yok diye düşünüyorum. Bugün hangi kimyasallar varsa onlardan olmuştur. Ama olasılık olduğu için de kanun denmiyor. Yani canlılık zorunluluk değildi. Olabilirdi de olmayabilirdi de. Ama mümkün imiş ve oluşmuş. Yani kimyasal olarak oluşmuş. Sonuçta ilişki ve süreçlerle olması lazım. İsterse amino asit uzaydan gelsin, isterse marsdan gelsin, isterse dünyada bulunsun. Sonuçta o materyallerle olacak, oluşacak ve oluşmuş da. İlk canlının ne olduğunun önemi var mı sence dostum? Sonuçta canlı idi. İsterse bakteri olsun, isterse başka bişey olsun. Adı ne olursa olsun. Sonuçta oluşması lazım ve oluşmuş da. Oluşmasa hiçbir canlılık olmazdı ve konuşamazdık zaten. Demek ki oluşmuş dostum. Yanlış mıyım? İşte hangi kimyasal ne şekilde biraraya geldi de oluştu bunu bilmeyebiliriz ama sonuçta biyokimyasal olarak oluştu.

    Dostum akrabalık aslında bir ortak ata ilişkisi. Yani canlılar gelecek nesle genlerini aktarıyor, gelecek nesli meydana getiriyor. O gelecek neslin atası olmuş oluyor. Aktarırken de değişim oluyor. Yani mikro evrim dediğin değişim gerçekleşiyor. Sanırım sen şöyle düşünüyorsun. Tamam ilk canlı bir şekilde oluştu. Mesela 3 grup oluştu diye düşün. Bir grup dallanarak evrildi ve yoluna devam etti, diğer grup da devam etti, diğer grup da devam etti ve bizler o 3 grubun herhangi birisinin torunu olabiliriz. O zaman o 3 grubun torunları, birbiri ile akraba olmamış olur. Materyaller aynı sadece fakat birbirinden gelmemiş olur öyle di mi? Sanırım materyal derken bunu kastediyorsun. Tamam dünyadaki veya uzaydan gelen kimyasallarla oluştu ama o torunlar birbiri ile akraba olmadı, ataları farklı olmuş oldu. Bunu kastediyorsun diye anladım dostum. Tamam böyle de olabilir. Ama sonuçta bi akrabalık var. Bundan kaçış yok. O oluşan basit canlılar, kendini kopyalayacak ve aktaracak. Canlılığın tanımında var zaten bu. Genetik materyali kopyalayıp aktaracak. İlk başta bi kaç farklı grup oluşsa da sonuçta onlar nasıl gelişecek? Yani bugünki kompleks canlılar o basit canlılardan gelmek durumunda. Birden pat diye oluşmaz ki kompleks canlılar. Zamanla aktara aktara aktara ve değişe değişe kompleks canlılar oluşmuş olacak. Yani tamam farklı grup diye düşünelim. Bugünki canlılar, o ilkel canlılardan gelmek durumunda. Düşünecek olursak durum böyle. Çünkü oluştuğunda pat diye gelişmişi oluşmaz. Gelişmesi için daha fazla zaman olduğu için süreçle gelişmişi oluşabilir. Yani basitten gelişmişe olur. Big bang'te ise dardan genişe gidiyordu zamanla. Bunda da basit organizmalardan gelişmiş organizmalara gidecek. Şöyle düşünebilirsin 3 grup demiştimya. Günümüzde bulunan canlıların hepsi birbiriyle akraba olmayabilir. O 3 gruba isim verelim. X,Y ve Z diyelim. Bugünki canlıarın bazıları X'in torunu, bazıları Y'nin bazıları ise Z'nin olabilir. O zaman bütün canlılar birbiriyle akraba olmamış olur öyle di mi? Materyaller ortak ama atalar farklı oldu. Tamam hepsi birbiriyle akraba olmasa ama sonuçta akrabalık diye bir şey var. O basit canlılar zamanla değişe değişe ve gelişe gelişe bu kompleks canlılar çıkacak. Yani kompleks canlıların kökeni ilkel canlılara dayanmak durumunda. Hepsi birbiriyle akraba olmasa bile sonuçta X'in torunları birbiriyle akraba, Y'ninkiler birbiriyle, X'inkiler de birbiriyle akraba olmak durumunda. Akrabalık yine oluyor yani dostum. Canlılık böyle olur zaten. Kendini kopyalar. Hah evrim teorisinde kabul gören ise tek ortak ata imiş. Yani bütün canlıları akraba yapıyor. Ben 3 grup demiştim. Birbirinden bağımsız farklı grupların oluşmasını imkansız görüyor. Evrimsel biyologlar birden fazla ilk canlıyı ciddiye almaz yazıyordu vikipedide. Hah bunun konuşulması lazım diye düşünüyorum. Jgdpanzer ne der bu konuya?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ulpi -- 5 Mayıs 2017; 22:7:40 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Dostum big bang teorisi, tıpkı evrim teorisi gibi geçmişten bahsediyor. Big bang'in ispatlanması için geçmişte olduğu söylenen ''büyük patlama'' denen olayı tekrar görmüyorlar. Olayın ardından kalan izlerle çıkarım yapıyorlar. Richard Dawkins'in evrime dair verdiği dedektif örneği gibi. Olay bittikten sonra gelip izleri inceleyerek neler olduğuna dair çıkarım yapılıyor. Evrim teorisinde bahsedilen cins ve familya oluşumu gözlemlenmiyor. Ömrümüzün yetmediği söyleniyor. Big bang'de olduğu gibi izlerden yola çıkarak çıkarım yapmalıyız. Verileri yorumlamalıyız. Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım sence? Bana kalırsa akrabalık işi çözer. Yani canlıların akraba olduklarını bulabilirsek mesele hallolmuş olur. Çok güçlü bir kanıt olmuş olur. Akrabalık için de benzerlik gösteriliyor biliyorsun. Benzerliğin, neden akrabalığı gösterdiğini veya gösteriyor mu diye sorguladım. Jgdpanzer uzunca açıklamıştı benzerliğin akrabalığı kanıtlamasını. O yazı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterim. İletisi şu idi https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=125160892

    Save ,ben canlinin evrimi ile evrenin evrimini iki tane gözleme ayriyorum.

    Big bang teki ilk gözlem genisleme(degisim/hareket) (iz),bur gözlemlenen izden dogal bir cikarim yapildi.Ve teori ortaya atildi.

    mikro evrimdeki sadece canlidaki degisimin gözlemi (izi)var.Bu izi kafamaiza göre zamanla carparak makronun teorisini oratya attik. Teorilerin ortaya cikisi bile farkli.
    Big bangin genislemesi dogal olarak kendi izinden bize ne yapacagimizi söylüyor.Öbürü yani canlidaki makro evrim ise bastan sona kendi düsüncelerimizin ürünü YANI varsayimi.

    Evrenin evriminde, cebimizdeki matematikle dogal neticeden yola cikiyoruz.Yolumuz da zaten zamanin kendisi.

    Canlinin evrimindeyse elimizde sadece sinirlari asamayan degisimin bi tanecik gözlemi var.

    Big bang deki iki tane. Birinci gözlemI dogal olarak kendiliginden kendi teorisini kendi sunuyor. Matematik öngürüde bulunuyor.Ikinci gözlemide al bak ta gör diyor.

    Big bangin Ikinci gözlemi zamanla ilgili(.Sinirlari asan(makronun gözlemi)=Yani 13,5 millyar yil zamanda geri bakma olayi.(Canlinin makrosunda olmayan) Matematikle ortaya atigimiz)

    (matematikle diyorum) öngörülerimizi yani zamanda gerceklesmis olan olusumu izlemis oluyoruz.Yani genislemeyi geri hesapladik ve simdi teknoloji sayesinde bunu izleyebiliyoruz.Matematikle öngördügümüz olusumu izleye biliyorsak, buna hala cikarim denile bilinirmi. Cikarim, ilk gözlem ile alakaliydi ,o cikarimda dogaldi.

    Cikarim dogal yani her insan ayni yorumu yapabiliyor.
    Canlinin makro evrimi varsayim oldugu icin yorumlar birbirine karisiyor.Bizi derleyen toparlayan,ayni yola mecbur kilan, ne matematik nede bir fizik kanunu var.Mikrobiolojide kanun yok bu yüzden diyorum. Matemtikteki olasiligi düsürmek icin ortak ataya kendimizi vuruyoruz fakat gözlemi yok.Kendi öngürümüzün altini gördügümüz degisim mekanizmalarini doldurup bunlari zamana emanet edip oradan medet umuyoruz.

    Peki ,bu tudugumuz yol yanlis ise ne yapilmali diye soracak olursan derim ki.

    Ilk önce su dayatma isin den vazgecmemiz lazim. Türden baska türler olabilir fikrini olabilir noktasinda biraka bilmemiz lazim, ki kendimizi baska yolara vurabilelim.

    Kendimizi sartlandirdigimiz noktadan kendimizi arindiramazsak o zaman bulduklarimizi hep ortak ataya yedirmis oluruz.

    Misal verdigin linkte sevgili Jagdpanzer ne diyor bir bakalim.

    “”””””neden Dünya'daki tüm canlılar sol elli aminoasit üretir ve/veya tüketir? Bunun fiziksel açıdan da, kimyasal açıdan da, biyolojik açıdan da evrimden, ortak atadan başka bir izahı yoktur. Çünkü dediğim gibi aynı şartlarda aynı sonuçları veren kimyasal olaylar değildir bunlar.””””””””””””””””

    Sartlanmis oldugu noktadan baktigi icin, baska bir izah arayamiyor.
    Halbuki sordugu soru hala cevapsiz kaldi ama farkinda degil. Aminoasitler (sol elli)NEDEN?????????? .Soru buydu degilmi.
    Nedeni bilmeden ortak ataya kosmasida dogal,cünkü teorideki atayi (kendisi) ariyor ama bununda farkinda degil . Bilim yapiyoruz ama neden yaptigimizi unutuyoruz.

    Sonucta nedeni soruyor fakat neden sorusunu cevapliyamadan varsaydigina cikarim yapmis oluyor.Nedeni bilmeden cikarim yapilirmi.


    Aynı şartlarda diyor ,aynı sonuçları veren kimyasal olay yok.Cok güzel tamam da,proteinin yapısına katılacak tek bir sağa eli aminoasit bile proteini işe yaramaz hale getiriyormuş. Hatta deneylerde bakterilere sağ elli aminoasitlerden verilmiş bunlarda aminoasitlere saldırıp onlari parçalamış.

    Bu sag elin kabul görmemesi iste ortak ataya giden yolu ortadan kaldiran bir neden. Dogada esit miktarda olmazi gereken aminoasitler canlinin olusumunda nasil oldu da sol elli olanlardan olusu verdi?. Bu soru da karsimiza cikmis oluyor.Bunun cevabi varmidir.Yok, cünkü daha sag elli olan aminoasite saldiran canli yok ortada,vatandas daha olusacakta öyle saldiracak.
    Bu yüzden mikrobiolojide olan bitenleri matematik veja bir kanunla, yasalar ile acikliyamadigimiz müddetce,canli konusunda yorumlar biribiriyle catisacak.







    Dogada bu sag kolun sevilmemesi niye?????.Canli bunu sevmiyorsa bunun bir nedeni olmali,öyleyse o zaman bu nedeni bulmaliyiz.Nedeni bulacagimiz yerde ortak ataya niye kosuyoruz.
    Bu denli özel ve bilinçli seçicilikde neyin nesi.Bu secimin kanunu yasasi nerde???.

    Biz yartiliscilar tanri yapti deyip kenardan siritmiyoruz ki.
    Bizde ne olup bittiyor bakiyoruz. Ve cepap bulamadigimiz noktada ,bulamadimiz nedenlere bilinci yüklüyoruz.Bilinc zaten her seyin hamuru olan enerjinin ta kendisi degilmi.


    Bir de Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım diye soruyorsun.Sana göre akrabalik cöze bilir bu durumu.

    Ilk önce akrabaliktan neyi kast ediyoruz?.Bir birimizle iliskili olmamiz yetmez cünkü ilki bilmiyoruz.Ilk olan teki sadece düsünüyor,fikir yürütüyoruz,buldugumuz her seyide varsaydigimiz ilk teke yapistiriyoruz.
    Akrabalik ilk ten degil de,big bang teki oldugu gibi sadece materyalerden geliyorsa ne olucak.
    Evrenin evirimi kuraminda bunun böyle oldugunu görüyoruz. Materyalerin birliginden sonra ondan buna sundan buna olusan diye bir sey yok.Evrenin evriminde akraba olan materyallerin kendisi. Evrenin evriminde materyalarin dagilimindan sonra olusum gerceklesiyor.

    Bizim tartisdigimiz evrimde de ayni tablo var.Dünyayi bakteriler(materyaller) sarmis .
    Ondan sonrasini ben, ayni evrenin evriminde oldugu gibi devam ettiriyorum .
    Materyaller dağılmış ve oluşum başlamış diyorum. Göktekini en ezindan matemtikle öngörmüstük ve dogru oldugunuda su an gözlemliyebiliyoruz.

    Evrim olsun evrenin evrimi olsun ilk neden ve nasil oldugu bilinemiyor.
    Fakat Yerdeki gibi gökte olanlarda akraba ve onlarda birbirinden gelmedi.Tek olan sadece materyallerdi ,canlilarda da ayni gökteki gibi bir olusum yasadigindan kendimce eminim.


    Dostum aslında big bang'teki genişlemeyi mikro veya makro olarak sınıflandırmıyoruz. Genişliyor deyip geçiyoruz. Evrenin genişleme gözlemi yapılıyor mesela teleskopla. Çok azıcık bir kısmını görebiliyor. Bunu mikro olarak sınıflandırıp, evren bu kadar küçük tekillikten bu kadar makro genişleyemez, yalnızca mikroyu gözlemliyoruz demiyoruz. Orda da makroya çıkıyoruz. Matematik dediğimiz de aslında bize yorum yapma ve öngörme şansı verebiliyor. Yani kesin kanıtlamıyor, yorum yaptırıyor. Lafzi olarak da düşünüyoruzya hani şu şöyle olsa, bu böyle olsa diye. Matematik ile daha farklı yoldan yorum yapmış gibi oluyoruz. Daha farklı kulvardan yapmış gibi oluyoruz. Mesela ufacık bir genişleme gördük diyelim. Onu zamana yayınca ufacık ufacık birike birike makro genişlemeyi ortaya çıkarır diye akıl yürütüyoruz. Matematikle de yürütsek sonuçta akıl yürütmeden olmuyor dostum. Belki de zamana yaysak da makroya ulaşmıcak genişleme. Şimdi genişliyorsa geçmişte ve gelecekte de genişliyordur diye bir varsayım yapıyoruz. Bilimdeki bir ilkeyie ilgili bir şey. Günümüzde oluyorsa, geçmiş ve gelecekte de oluyordur diye varsayıma dayanıyor. Bugün genişliyorsa evren, geçmişte de genişliyordu diye düşünüyoruz. Araya zamanı da katınca bugünki geniş evrene ulaşıyoruz. Aslında mikro genişleme + zaman= makro genişleme olmuyor mu? Dostum geçmişi izlemek tabiki zaman makinesiyle gidip olmaz. Akıl yürütme yapılır. İster lafzi olsun ister sayı ile olsun. Sonuçta mantığa dayanıyor. Tamam bugün genişliyor ama geçmişte yok tekil miydi genişliyor muydu bilemeyiz diyip kapatmıyoruz. Akıl yürütmeyi devam ettiriyoruz. Bugün genişliyorsa geçmişte de genişliyordur. Bugünün azıcık genişlemesini 14 milyara verince bugünki makro genişlemeye ulaşıyoruz.

    Bugün canlılar değişiyorsa geçmişte ve gelecekte de değişiyordur dostum. Yani canlılar geçmişte daha farklıydı. O küçük dediğimiz değişiklikleri 3.8 milyara yayınca çok büyümüş oluyor. Matematik şart değil, akıl yürütüyoruz sonuçta. 3.8 milyar yıl boyunca değişim çok büyük hal alır. Big bang'te geriye sarınca azlığa doğru gidiyorduk. Evrimde de geriye sarınca canlılığın oluşumu kadar geriye gidiliyor. Canlı yoktu sonuçta dünyada. Big bang'te tekillik deniyor yani geri sarınca küçük baya bi. Evrimde de geride çok küçük olacak öyle di mi. Yani ilk canlılar çok basit olabilir ancak. Geriye sarınca basite gitmiş olduk. Aza gittik yani. Dostum diyebilirsin ki fizik kanunu var ama fizikte. Kanun dediğimiz aslında matematiksel ifade değil mi. Matematikle akıl yürüterek ifade ediyor. Biyokimyada kanun olsa şöyle olabilirdi. Yani şu şu şu kimyasallar, şu şekilde, şu sürede şöyle tepkimeye girerse canlılık çıkar şeklinde. Kanun böyle olur değil mi. Hah işte burda kanuna sence ihtiyaç var mı? Hangi kimyasal biraraya gelirse gelsin, hangi şekilde olursa olsun sonuçta kimyasalların tepkimesiyle olacak. Kanun orada ne şekilde olacağı üzerine olurdu. Şu kimyasal biraraya gelirse canlılık çıkar şeklinde olurdu. Ama bize şu kimyasal gerek yok. Hangi kimyasal olursa olsun sonuçta canlılık dediğimiz kimysallar yığını. Kimyasalların etkileşimiyle olacak yani. Hangisinin olduğunun önemi yok diye düşünüyorum. Bugün hangi kimyasallar varsa onlardan olmuştur. Ama olasılık olduğu için de kanun denmiyor. Yani canlılık zorunluluk değildi. Olabilirdi de olmayabilirdi de. Ama mümkün imiş ve oluşmuş. Yani kimyasal olarak oluşmuş. Sonuçta ilişki ve süreçlerle olması lazım. İsterse amino asit uzaydan gelsin, isterse marsdan gelsin, isterse dünyada bulunsun. Sonuçta o materyallerle olacak, oluşacak ve oluşmuş da. İlk canlının ne olduğunun önemi var mı sence dostum? Sonuçta canlı idi. İsterse bakteri olsun, isterse başka bişey olsun. Adı ne olursa olsun. Sonuçta oluşması lazım ve oluşmuş da. Oluşmasa hiçbir canlılık olmazdı ve konuşamazdık zaten. Demek ki oluşmuş dostum. Yanlış mıyım? İşte hangi kimyasal ne şekilde biraraya geldi de oluştu bunu bilmeyebiliriz ama sonuçta biyokimyasal olarak oluştu.

    Dostum akrabalık aslında bir ortak ata ilişkisi. Yani canlılar gelecek nesle genlerini aktarıyor, gelecek nesli meydana getiriyor. O gelecek neslin atası olmuş oluyor. Aktarırken de değişim oluyor. Yani mikro evrim dediğin değişim gerçekleşiyor. Sanırım sen şöyle düşünüyorsun. Tamam ilk canlı bir şekilde oluştu. Mesela 3 grup oluştu diye düşün. Bir grup dallanarak evrildi ve yoluna devam etti, diğer grup da devam etti, diğer grup da devam etti ve bizler o 3 grubun herhangi birisinin torunu olabiliriz. O zaman o 3 grubun torunları, birbiri ile akraba olmamış olur. Materyaller aynı sadece fakat birbirinden gelmemiş olur öyle di mi? Sanırım materyal derken bunu kastediyorsun. Tamam dünyadaki veya uzaydan gelen kimyasallarla oluştu ama o torunlar birbiri ile akraba olmadı, ataları farklı olmuş oldu. Bunu kastediyorsun diye anladım dostum. Tamam böyle de olabilir. Ama sonuçta bi akrabalık var. Bundan kaçış yok. O oluşan basit canlılar, kendini kopyalayacak ve aktaracak. Canlılığın tanımında var zaten bu. Genetik materyali kopyalayıp aktaracak. İlk başta bi kaç farklı grup oluşsa da sonuçta onlar nasıl gelişecek? Yani bugünki kompleks canlılar o basit canlılardan gelmek durumunda. Birden pat diye oluşmaz ki kompleks canlılar. Zamanla aktara aktara aktara ve değişe değişe kompleks canlılar oluşmuş olacak. Yani tamam farklı grup diye düşünelim. Bugünki canlılar, o ilkel canlılardan gelmek durumunda. Düşünecek olursak durum böyle. Çünkü oluştuğunda pat diye gelişmişi oluşmaz. Gelişmesi için daha fazla zaman olduğu için süreçle gelişmişi oluşabilir. Yani basitten gelişmişe olur. Big bang'te ise dardan genişe gidiyordu zamanla. Bunda da basit organizmalardan gelişmiş organizmalara gidecek. Şöyle düşünebilirsin 3 grup demiştimya. Günümüzde bulunan canlıların hepsi birbiriyle akraba olmayabilir. O 3 gruba isim verelim. X,Y ve Z diyelim. Bugünki canlıarın bazıları X'in torunu, bazıları Y'nin bazıları ise Z'nin olabilir. O zaman bütün canlılar birbiriyle akraba olmamış olur öyle di mi? Materyaller ortak ama atalar farklı oldu. Tamam hepsi birbiriyle akraba olmasa ama sonuçta akrabalık diye bir şey var. O basit canlılar zamanla değişe değişe ve gelişe gelişe bu kompleks canlılar çıkacak. Yani kompleks canlıların kökeni ilkel canlılara dayanmak durumunda. Hepsi birbiriyle akraba olmasa bile sonuçta X'in torunları birbiriyle akraba, Y'ninkiler birbiriyle, X'inkiler de birbiriyle akraba olmak durumunda. Akrabalık yine oluyor yani dostum. Canlılık böyle olur zaten. Kendini kopyalar. Hah evrim teorisinde kabul gören ise tek ortak ata imiş. Yani bütün canlıları akraba yapıyor. Ben 3 grup demiştim. Birbirinden bağımsız farklı grupların oluşmasını imkansız görüyor. Evrimsel biyologlar birden fazla ilk canlıyı ciddiye almaz yazıyordu vikipedide. Hah bunun konuşulması lazım diye düşünüyorum. Jgdpanzer ne der bu konuya?

    Big Bang bildiğin gibi genişliyor.Büyüyen tenis topunun içinde madde ve zaman var.Maddenin varlığı bize doğal olarak Tenis topunun sınırı olduğunu gösteriyor .Sınırı olmasaydı Madde ebedi olmuş olurdu.
    Ben genislemeye (degisim/hareket)= (iz) Demiştim.Tenis topunun yapısı/formu genişlerken değişime (misal daireden üçgen forumuna) uğramıyor,canli gibi kendisini koruyor gibi düsün.

    .Tenis topunun değişimi(sadece büyümesi/formu degil) Hareketin kendiside (iz). Şimdi dikkat et lütfen ,ben tenis topunun büyüklüğü veja küçüklüğü üzerinden mikro Makro ayrımı yapmıyorum.Tenis topu ister iğne ucu kadar büyüklükte , ister şu an genişlemekte olan büyüklükteki kadar olsun önemi yok.Formu yapısı (sinir)itibariyle Tenis topu her daim Makro olmuş oluyor.
    Yeni doğmuş bebeğin büyümesi gibi yani. Bebek küçük ama Makro olmuş oluyor Çünkü sınırı var.Bu bebek Zaman içerisinde büyüyor fakat sınırı hep belli yani hangi aşamada olursa olsun aynı Tenis topu gibi her daim Makro olmuş oluyor ve Tenis topun formunu koruduğu gibi o da kendi özelliğini(formunu) koruyor (üreme bariyeri gibi yani). Makronun içindeki küçük veyahut büyük değişimler makronun formunu şeklini özelliğini bozmus olmuyor (Yapi). Evrim konusunda da bu yapı dediğim canlı olmuş olur.Başka bir canliga dönüşümünü göremiyoruz.

    mikro genişleme + zaman=Makro olmuyor cünkü zaman Tenis topunun içerisinde yani Küçük küçük artilar(+) hep makronun(bebegin/her canlinin) icerisinde olmuş olyuyor.

    Zamanla ortaya çıkma(gezegen ve canli)olsun,ve (+)lar üzerinden bunlarin oluşum ve degisim eylemi hep makro(sınır ve forum) icerisinde olur.

    Tenis topunun(makronun) formunu koruması yani misal daire selden üçgen şekline vesaire geçmemesi bana makronun baska özelige degisemiyecegini göstemis oluyor.Canlilarada makro gözünle bakdigimda bunlarin baska özelige (derkende)yani baska canlilara dönüsemeyecegini bana göstermis (gibi) oluyor.
    DIKKAT Büyük patlamanin formunda(makro)sınır var,fakat genislemesinin sınırı yok.Aynen Canlılarda da olduğu gibi .Sınır konusundan ben şu sonucu çıkarıyorum .
    Makro 1 sayısı olsun yani 1sayisi form yapi. Makronun icindeki sürekli sınırı olmayan değişimler oluyor. Şimdi buraya dikkat et lütfen .1rden ikiye gecis olmuyor cünkü (hareketin/ genislemenin/degismenin) sinir yok.
    1,15615654514555514145145145416589781232165464 diye sürekli devam gidiyor cünkü sinir yok.Canlının evriminde de 1 den 2,ye(=ayri canli (makro) bu yüzden geçiş göremiyorda olabiliriz .degisimde sinir koyamiyoruz.
    Jagdpanzer benim gibi düşünmesede oda bunu bir cümlesinde dile getirmişti .”değişimin sınırının genetik olarak olmamasıdır!.” Demisti.
    İşte bu sinirin olmaması büyük bir sorun.

    Tenis topunun sınırını belirlemekte nasıl zorlanıyorsak aynısı da canlıdaki sınırada geçerli .Görüyorsun ki ikisi arasında inanılmaz bir bağ var.Bu sınırları neyle belirliyoruz. Mantığımızla. Mantik neyin nesidir o da allah kerim.
    Atın at, katırın katır ,eşeğin de eşek olduğunu hangi sınırdan anlıyoruz veya şöyle söyleyeyim neye göre nasıl anlıyoruz?Dnalarindan mi? .Bunu nerden anlariz,bunu anlamamizin nedensellik bağı nedir,var mıdır ?
    Hepsinin bacağı kuyruğu kafası gövdesi var. Nedir bunları o yapan.

    Save bir cümlen de şunu diyordun “Tesadüf tanımlanırken ise nedensellik bağı bulunmayan 2 olayın gerçekleşmesinden söz edilir!”.
    Jagdpanzer ne diyordu””değişimin sınırının genetik olarak olmamasıdır!.”

    Cümleni al At ile eşeğe yükle .Nedenseligi bilmiyoruz ama atin at eseginde esek oldugunu anliyoruz ve bu canlilar arasindaki bagi dna üzerinden bulmaya calisiyoruz degilmi.Jagd panzer ne diyordu. “Dna nin değişimde sınır yok!”. Dna nin kendisi canlinin(makronun) icinde ve bu degisimin de siniri olmadigindan biz 2yi bulamiyoruz. Iki,ye gecisin olmasi lazim oldugunu sadece varsayiyoruz.

    Evrenin evrimine baktığımızda birden ikiye geçme diye bir şey söz konusu değil.Orada sadece materyallerin pat diye dağılımı ve sürec ile oluşumu var. Evrenin evriminde de pat diye her şey olmadi sürec ile oldu ama dedim gibi 1 den 2ye gecis yok.Galaxiler misali.Her insanın bir yıldızı değil de her canlının bir galaksi gibi oluştuğunu düşünüyorum. Her canli derken mikroplar da dahil bu makroya yani onlarda makro.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Dostum big bang teorisi, tıpkı evrim teorisi gibi geçmişten bahsediyor. Big bang'in ispatlanması için geçmişte olduğu söylenen ''büyük patlama'' denen olayı tekrar görmüyorlar. Olayın ardından kalan izlerle çıkarım yapıyorlar. Richard Dawkins'in evrime dair verdiği dedektif örneği gibi. Olay bittikten sonra gelip izleri inceleyerek neler olduğuna dair çıkarım yapılıyor. Evrim teorisinde bahsedilen cins ve familya oluşumu gözlemlenmiyor. Ömrümüzün yetmediği söyleniyor. Big bang'de olduğu gibi izlerden yola çıkarak çıkarım yapmalıyız. Verileri yorumlamalıyız. Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım sence? Bana kalırsa akrabalık işi çözer. Yani canlıların akraba olduklarını bulabilirsek mesele hallolmuş olur. Çok güçlü bir kanıt olmuş olur. Akrabalık için de benzerlik gösteriliyor biliyorsun. Benzerliğin, neden akrabalığı gösterdiğini veya gösteriyor mu diye sorguladım. Jgdpanzer uzunca açıklamıştı benzerliğin akrabalığı kanıtlamasını. O yazı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterim. İletisi şu idi https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=125160892

    Save ,ben canlinin evrimi ile evrenin evrimini iki tane gözleme ayriyorum.

    Big bang teki ilk gözlem genisleme(degisim/hareket) (iz),bur gözlemlenen izden dogal bir cikarim yapildi.Ve teori ortaya atildi.

    mikro evrimdeki sadece canlidaki degisimin gözlemi (izi)var.Bu izi kafamaiza göre zamanla carparak makronun teorisini oratya attik. Teorilerin ortaya cikisi bile farkli.
    Big bangin genislemesi dogal olarak kendi izinden bize ne yapacagimizi söylüyor.Öbürü yani canlidaki makro evrim ise bastan sona kendi düsüncelerimizin ürünü YANI varsayimi.

    Evrenin evriminde, cebimizdeki matematikle dogal neticeden yola cikiyoruz.Yolumuz da zaten zamanin kendisi.

    Canlinin evrimindeyse elimizde sadece sinirlari asamayan degisimin bi tanecik gözlemi var.

    Big bang deki iki tane. Birinci gözlemI dogal olarak kendiliginden kendi teorisini kendi sunuyor. Matematik öngürüde bulunuyor.Ikinci gözlemide al bak ta gör diyor.

    Big bangin Ikinci gözlemi zamanla ilgili(.Sinirlari asan(makronun gözlemi)=Yani 13,5 millyar yil zamanda geri bakma olayi.(Canlinin makrosunda olmayan) Matematikle ortaya atigimiz)

    (matematikle diyorum) öngörülerimizi yani zamanda gerceklesmis olan olusumu izlemis oluyoruz.Yani genislemeyi geri hesapladik ve simdi teknoloji sayesinde bunu izleyebiliyoruz.Matematikle öngördügümüz olusumu izleye biliyorsak, buna hala cikarim denile bilinirmi. Cikarim, ilk gözlem ile alakaliydi ,o cikarimda dogaldi.

    Cikarim dogal yani her insan ayni yorumu yapabiliyor.
    Canlinin makro evrimi varsayim oldugu icin yorumlar birbirine karisiyor.Bizi derleyen toparlayan,ayni yola mecbur kilan, ne matematik nede bir fizik kanunu var.Mikrobiolojide kanun yok bu yüzden diyorum. Matemtikteki olasiligi düsürmek icin ortak ataya kendimizi vuruyoruz fakat gözlemi yok.Kendi öngürümüzün altini gördügümüz degisim mekanizmalarini doldurup bunlari zamana emanet edip oradan medet umuyoruz.

    Peki ,bu tudugumuz yol yanlis ise ne yapilmali diye soracak olursan derim ki.

    Ilk önce su dayatma isin den vazgecmemiz lazim. Türden baska türler olabilir fikrini olabilir noktasinda biraka bilmemiz lazim, ki kendimizi baska yolara vurabilelim.

    Kendimizi sartlandirdigimiz noktadan kendimizi arindiramazsak o zaman bulduklarimizi hep ortak ataya yedirmis oluruz.

    Misal verdigin linkte sevgili Jagdpanzer ne diyor bir bakalim.

    “”””””neden Dünya'daki tüm canlılar sol elli aminoasit üretir ve/veya tüketir? Bunun fiziksel açıdan da, kimyasal açıdan da, biyolojik açıdan da evrimden, ortak atadan başka bir izahı yoktur. Çünkü dediğim gibi aynı şartlarda aynı sonuçları veren kimyasal olaylar değildir bunlar.””””””””””””””””

    Sartlanmis oldugu noktadan baktigi icin, baska bir izah arayamiyor.
    Halbuki sordugu soru hala cevapsiz kaldi ama farkinda degil. Aminoasitler (sol elli)NEDEN?????????? .Soru buydu degilmi.
    Nedeni bilmeden ortak ataya kosmasida dogal,cünkü teorideki atayi (kendisi) ariyor ama bununda farkinda degil . Bilim yapiyoruz ama neden yaptigimizi unutuyoruz.

    Sonucta nedeni soruyor fakat neden sorusunu cevapliyamadan varsaydigina cikarim yapmis oluyor.Nedeni bilmeden cikarim yapilirmi.


    Aynı şartlarda diyor ,aynı sonuçları veren kimyasal olay yok.Cok güzel tamam da,proteinin yapısına katılacak tek bir sağa eli aminoasit bile proteini işe yaramaz hale getiriyormuş. Hatta deneylerde bakterilere sağ elli aminoasitlerden verilmiş bunlarda aminoasitlere saldırıp onlari parçalamış.

    Bu sag elin kabul görmemesi iste ortak ataya giden yolu ortadan kaldiran bir neden. Dogada esit miktarda olmazi gereken aminoasitler canlinin olusumunda nasil oldu da sol elli olanlardan olusu verdi?. Bu soru da karsimiza cikmis oluyor.Bunun cevabi varmidir.Yok, cünkü daha sag elli olan aminoasite saldiran canli yok ortada,vatandas daha olusacakta öyle saldiracak.
    Bu yüzden mikrobiolojide olan bitenleri matematik veja bir kanunla, yasalar ile acikliyamadigimiz müddetce,canli konusunda yorumlar biribiriyle catisacak.







    Dogada bu sag kolun sevilmemesi niye?????.Canli bunu sevmiyorsa bunun bir nedeni olmali,öyleyse o zaman bu nedeni bulmaliyiz.Nedeni bulacagimiz yerde ortak ataya niye kosuyoruz.
    Bu denli özel ve bilinçli seçicilikde neyin nesi.Bu secimin kanunu yasasi nerde???.

    Biz yartiliscilar tanri yapti deyip kenardan siritmiyoruz ki.
    Bizde ne olup bittiyor bakiyoruz. Ve cepap bulamadigimiz noktada ,bulamadimiz nedenlere bilinci yüklüyoruz.Bilinc zaten her seyin hamuru olan enerjinin ta kendisi degilmi.


    Bir de Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım diye soruyorsun.Sana göre akrabalik cöze bilir bu durumu.

    Ilk önce akrabaliktan neyi kast ediyoruz?.Bir birimizle iliskili olmamiz yetmez cünkü ilki bilmiyoruz.Ilk olan teki sadece düsünüyor,fikir yürütüyoruz,buldugumuz her seyide varsaydigimiz ilk teke yapistiriyoruz.
    Akrabalik ilk ten degil de,big bang teki oldugu gibi sadece materyalerden geliyorsa ne olucak.
    Evrenin evirimi kuraminda bunun böyle oldugunu görüyoruz. Materyalerin birliginden sonra ondan buna sundan buna olusan diye bir sey yok.Evrenin evriminde akraba olan materyallerin kendisi. Evrenin evriminde materyalarin dagilimindan sonra olusum gerceklesiyor.

    Bizim tartisdigimiz evrimde de ayni tablo var.Dünyayi bakteriler(materyaller) sarmis .
    Ondan sonrasini ben, ayni evrenin evriminde oldugu gibi devam ettiriyorum .
    Materyaller dağılmış ve oluşum başlamış diyorum. Göktekini en ezindan matemtikle öngörmüstük ve dogru oldugunuda su an gözlemliyebiliyoruz.

    Evrim olsun evrenin evrimi olsun ilk neden ve nasil oldugu bilinemiyor.
    Fakat Yerdeki gibi gökte olanlarda akraba ve onlarda birbirinden gelmedi.Tek olan sadece materyallerdi ,canlilarda da ayni gökteki gibi bir olusum yasadigindan kendimce eminim.


    Dostum aslında big bang'teki genişlemeyi mikro veya makro olarak sınıflandırmıyoruz. Genişliyor deyip geçiyoruz. Evrenin genişleme gözlemi yapılıyor mesela teleskopla. Çok azıcık bir kısmını görebiliyor. Bunu mikro olarak sınıflandırıp, evren bu kadar küçük tekillikten bu kadar makro genişleyemez, yalnızca mikroyu gözlemliyoruz demiyoruz. Orda da makroya çıkıyoruz. Matematik dediğimiz de aslında bize yorum yapma ve öngörme şansı verebiliyor. Yani kesin kanıtlamıyor, yorum yaptırıyor. Lafzi olarak da düşünüyoruzya hani şu şöyle olsa, bu böyle olsa diye. Matematik ile daha farklı yoldan yorum yapmış gibi oluyoruz. Daha farklı kulvardan yapmış gibi oluyoruz. Mesela ufacık bir genişleme gördük diyelim. Onu zamana yayınca ufacık ufacık birike birike makro genişlemeyi ortaya çıkarır diye akıl yürütüyoruz. Matematikle de yürütsek sonuçta akıl yürütmeden olmuyor dostum. Belki de zamana yaysak da makroya ulaşmıcak genişleme. Şimdi genişliyorsa geçmişte ve gelecekte de genişliyordur diye bir varsayım yapıyoruz. Bilimdeki bir ilkeyie ilgili bir şey. Günümüzde oluyorsa, geçmiş ve gelecekte de oluyordur diye varsayıma dayanıyor. Bugün genişliyorsa evren, geçmişte de genişliyordu diye düşünüyoruz. Araya zamanı da katınca bugünki geniş evrene ulaşıyoruz. Aslında mikro genişleme + zaman= makro genişleme olmuyor mu? Dostum geçmişi izlemek tabiki zaman makinesiyle gidip olmaz. Akıl yürütme yapılır. İster lafzi olsun ister sayı ile olsun. Sonuçta mantığa dayanıyor. Tamam bugün genişliyor ama geçmişte yok tekil miydi genişliyor muydu bilemeyiz diyip kapatmıyoruz. Akıl yürütmeyi devam ettiriyoruz. Bugün genişliyorsa geçmişte de genişliyordur. Bugünün azıcık genişlemesini 14 milyara verince bugünki makro genişlemeye ulaşıyoruz.

    Bugün canlılar değişiyorsa geçmişte ve gelecekte de değişiyordur dostum. Yani canlılar geçmişte daha farklıydı. O küçük dediğimiz değişiklikleri 3.8 milyara yayınca çok büyümüş oluyor. Matematik şart değil, akıl yürütüyoruz sonuçta. 3.8 milyar yıl boyunca değişim çok büyük hal alır. Big bang'te geriye sarınca azlığa doğru gidiyorduk. Evrimde de geriye sarınca canlılığın oluşumu kadar geriye gidiliyor. Canlı yoktu sonuçta dünyada. Big bang'te tekillik deniyor yani geri sarınca küçük baya bi. Evrimde de geride çok küçük olacak öyle di mi. Yani ilk canlılar çok basit olabilir ancak. Geriye sarınca basite gitmiş olduk. Aza gittik yani. Dostum diyebilirsin ki fizik kanunu var ama fizikte. Kanun dediğimiz aslında matematiksel ifade değil mi. Matematikle akıl yürüterek ifade ediyor. Biyokimyada kanun olsa şöyle olabilirdi. Yani şu şu şu kimyasallar, şu şekilde, şu sürede şöyle tepkimeye girerse canlılık çıkar şeklinde. Kanun böyle olur değil mi. Hah işte burda kanuna sence ihtiyaç var mı? Hangi kimyasal biraraya gelirse gelsin, hangi şekilde olursa olsun sonuçta kimyasalların tepkimesiyle olacak. Kanun orada ne şekilde olacağı üzerine olurdu. Şu kimyasal biraraya gelirse canlılık çıkar şeklinde olurdu. Ama bize şu kimyasal gerek yok. Hangi kimyasal olursa olsun sonuçta canlılık dediğimiz kimysallar yığını. Kimyasalların etkileşimiyle olacak yani. Hangisinin olduğunun önemi yok diye düşünüyorum. Bugün hangi kimyasallar varsa onlardan olmuştur. Ama olasılık olduğu için de kanun denmiyor. Yani canlılık zorunluluk değildi. Olabilirdi de olmayabilirdi de. Ama mümkün imiş ve oluşmuş. Yani kimyasal olarak oluşmuş. Sonuçta ilişki ve süreçlerle olması lazım. İsterse amino asit uzaydan gelsin, isterse marsdan gelsin, isterse dünyada bulunsun. Sonuçta o materyallerle olacak, oluşacak ve oluşmuş da. İlk canlının ne olduğunun önemi var mı sence dostum? Sonuçta canlı idi. İsterse bakteri olsun, isterse başka bişey olsun. Adı ne olursa olsun. Sonuçta oluşması lazım ve oluşmuş da. Oluşmasa hiçbir canlılık olmazdı ve konuşamazdık zaten. Demek ki oluşmuş dostum. Yanlış mıyım? İşte hangi kimyasal ne şekilde biraraya geldi de oluştu bunu bilmeyebiliriz ama sonuçta biyokimyasal olarak oluştu.

    Dostum akrabalık aslında bir ortak ata ilişkisi. Yani canlılar gelecek nesle genlerini aktarıyor, gelecek nesli meydana getiriyor. O gelecek neslin atası olmuş oluyor. Aktarırken de değişim oluyor. Yani mikro evrim dediğin değişim gerçekleşiyor. Sanırım sen şöyle düşünüyorsun. Tamam ilk canlı bir şekilde oluştu. Mesela 3 grup oluştu diye düşün. Bir grup dallanarak evrildi ve yoluna devam etti, diğer grup da devam etti, diğer grup da devam etti ve bizler o 3 grubun herhangi birisinin torunu olabiliriz. O zaman o 3 grubun torunları, birbiri ile akraba olmamış olur. Materyaller aynı sadece fakat birbirinden gelmemiş olur öyle di mi? Sanırım materyal derken bunu kastediyorsun. Tamam dünyadaki veya uzaydan gelen kimyasallarla oluştu ama o torunlar birbiri ile akraba olmadı, ataları farklı olmuş oldu. Bunu kastediyorsun diye anladım dostum. Tamam böyle de olabilir. Ama sonuçta bi akrabalık var. Bundan kaçış yok. O oluşan basit canlılar, kendini kopyalayacak ve aktaracak. Canlılığın tanımında var zaten bu. Genetik materyali kopyalayıp aktaracak. İlk başta bi kaç farklı grup oluşsa da sonuçta onlar nasıl gelişecek? Yani bugünki kompleks canlılar o basit canlılardan gelmek durumunda. Birden pat diye oluşmaz ki kompleks canlılar. Zamanla aktara aktara aktara ve değişe değişe kompleks canlılar oluşmuş olacak. Yani tamam farklı grup diye düşünelim. Bugünki canlılar, o ilkel canlılardan gelmek durumunda. Düşünecek olursak durum böyle. Çünkü oluştuğunda pat diye gelişmişi oluşmaz. Gelişmesi için daha fazla zaman olduğu için süreçle gelişmişi oluşabilir. Yani basitten gelişmişe olur. Big bang'te ise dardan genişe gidiyordu zamanla. Bunda da basit organizmalardan gelişmiş organizmalara gidecek. Şöyle düşünebilirsin 3 grup demiştimya. Günümüzde bulunan canlıların hepsi birbiriyle akraba olmayabilir. O 3 gruba isim verelim. X,Y ve Z diyelim. Bugünki canlıarın bazıları X'in torunu, bazıları Y'nin bazıları ise Z'nin olabilir. O zaman bütün canlılar birbiriyle akraba olmamış olur öyle di mi? Materyaller ortak ama atalar farklı oldu. Tamam hepsi birbiriyle akraba olmasa ama sonuçta akrabalık diye bir şey var. O basit canlılar zamanla değişe değişe ve gelişe gelişe bu kompleks canlılar çıkacak. Yani kompleks canlıların kökeni ilkel canlılara dayanmak durumunda. Hepsi birbiriyle akraba olmasa bile sonuçta X'in torunları birbiriyle akraba, Y'ninkiler birbiriyle, X'inkiler de birbiriyle akraba olmak durumunda. Akrabalık yine oluyor yani dostum. Canlılık böyle olur zaten. Kendini kopyalar. Hah evrim teorisinde kabul gören ise tek ortak ata imiş. Yani bütün canlıları akraba yapıyor. Ben 3 grup demiştim. Birbirinden bağımsız farklı grupların oluşmasını imkansız görüyor. Evrimsel biyologlar birden fazla ilk canlıyı ciddiye almaz yazıyordu vikipedide. Hah bunun konuşulması lazım diye düşünüyorum. Jgdpanzer ne der bu konuya?

    Big Bang bildiğin gibi genişliyor.Büyüyen tenis topunun içinde madde ve zaman var.Maddenin varlığı bize doğal olarak Tenis topunun sınırı olduğunu gösteriyor .Sınırı olmasaydı Madde ebedi olmuş olurdu.
    Ben genislemeye (degisim/hareket)= (iz) Demiştim.Tenis topunun yapısı/formu genişlerken değişime (misal daireden üçgen forumuna) uğramıyor,canli gibi kendisini koruyor gibi düsün.

    .Tenis topunun değişimi(sadece büyümesi/formu degil) Hareketin kendiside (iz). Şimdi dikkat et lütfen ,ben tenis topunun büyüklüğü veja küçüklüğü üzerinden mikro Makro ayrımı yapmıyorum.Tenis topu ister iğne ucu kadar büyüklükte , ister şu an genişlemekte olan büyüklükteki kadar olsun önemi yok.Formu yapısı (sinir)itibariyle Tenis topu her daim Makro olmuş oluyor.
    Yeni doğmuş bebeğin büyümesi gibi yani. Bebek küçük ama Makro olmuş oluyor Çünkü sınırı var.Bu bebek Zaman içerisinde büyüyor fakat sınırı hep belli yani hangi aşamada olursa olsun aynı Tenis topu gibi her daim Makro olmuş oluyor ve Tenis topun formunu koruduğu gibi o da kendi özelliğini(formunu) koruyor (üreme bariyeri gibi yani). Makronun içindeki küçük veyahut büyük değişimler makronun formunu şeklini özelliğini bozmus olmuyor (Yapi). Evrim konusunda da bu yapı dediğim canlı olmuş olur.Başka bir canliga dönüşümünü göremiyoruz.

    mikro genişleme + zaman=Makro olmuyor cünkü zaman Tenis topunun içerisinde yani Küçük küçük artilar(+) hep makronun(bebegin/her canlinin) icerisinde olmuş olyuyor.

    Zamanla ortaya çıkma(gezegen ve canli)olsun,ve (+)lar üzerinden bunlarin oluşum ve degisim eylemi hep makro(sınır ve forum) icerisinde olur.

    Tenis topunun(makronun) formunu koruması yani misal daire selden üçgen şekline vesaire geçmemesi bana makronun baska özelige degisemiyecegini göstemis oluyor.Canlilarada makro gözünle bakdigimda bunlarin baska özelige (derkende)yani baska canlilara dönüsemeyecegini bana göstermis (gibi) oluyor.
    DIKKAT Büyük patlamanin formunda(makro)sınır var,fakat genislemesinin sınırı yok.Aynen Canlılarda da olduğu gibi .Sınır konusundan ben şu sonucu çıkarıyorum .
    Makro 1 sayısı olsun yani 1sayisi form yapi. Makronun icindeki sürekli sınırı olmayan değişimler oluyor. Şimdi buraya dikkat et lütfen .1rden ikiye gecis olmuyor cünkü (hareketin/ genislemenin/degismenin) sinir yok.
    1,15615654514555514145145145416589781232165464 diye sürekli devam gidiyor cünkü sinir yok.Canlının evriminde de 1 den 2,ye(=ayri canli (makro) bu yüzden geçiş göremiyorda olabiliriz .degisimde sinir koyamiyoruz.
    Jagdpanzer benim gibi düşünmesede oda bunu bir cümlesinde dile getirmişti .”değişimin sınırının genetik olarak olmamasıdır!.” Demisti.
    İşte bu sinirin olmaması büyük bir sorun.

    Tenis topunun sınırını belirlemekte nasıl zorlanıyorsak aynısı da canlıdaki sınırada geçerli .Görüyorsun ki ikisi arasında inanılmaz bir bağ var.Bu sınırları neyle belirliyoruz. Mantığımızla. Mantik neyin nesidir o da allah kerim.
    Atın at, katırın katır ,eşeğin de eşek olduğunu hangi sınırdan anlıyoruz veya şöyle söyleyeyim neye göre nasıl anlıyoruz?Dnalarindan mi? .Bunu nerden anlariz,bunu anlamamizin nedensellik bağı nedir,var mıdır ?
    Hepsinin bacağı kuyruğu kafası gövdesi var. Nedir bunları o yapan.

    Save bir cümlen de şunu diyordun “Tesadüf tanımlanırken ise nedensellik bağı bulunmayan 2 olayın gerçekleşmesinden söz edilir!”.
    Jagdpanzer ne diyordu””değişimin sınırının genetik olarak olmamasıdır!.”

    Cümleni al At ile eşeğe yükle .Nedenseligi bilmiyoruz ama atin at eseginde esek oldugunu anliyoruz ve bu canlilar arasindaki bagi dna üzerinden bulmaya calisiyoruz degilmi.Jagd panzer ne diyordu. “Dna nin değişimde sınır yok!”. Dna nin kendisi canlinin(makronun) icinde ve bu degisimin de siniri olmadigindan biz 2yi bulamiyoruz. Iki,ye gecisin olmasi lazim oldugunu sadece varsayiyoruz.

    Evrenin evrimine baktığımızda birden ikiye geçme diye bir şey söz konusu değil.Orada sadece materyallerin pat diye dağılımı ve sürec ile oluşumu var. Evrenin evriminde de pat diye her şey olmadi sürec ile oldu ama dedim gibi 1 den 2ye gecis yok.Galaxiler misali.Her insanın bir yıldızı değil de her canlının bir galaksi gibi oluştuğunu düşünüyorum. Her canli derken mikroplar da dahil bu makroya yani onlarda makro.



    Dostum tenis topu büyük de olsa küçük de olsa sonuçta şekli yine top fakat büyüklüğü farklı ve sınırlı demek istiyorsun. Canlıda ise böyle sınır yok, değişimin sınırı yok diyorsun. Aslında değişimin sınırı olmaması canlı için daha iyi. Genetik sınırlar olsa, limitler olsa değişim diye bir şey olmazdı canlılar arasında. Oluşma diye bir şey de olmazdı ama. Canlılık olmazdı heralde. Oluşması için de zaten değişerek oluşması lazım. Fakat sabit ve sınırlı olsa oluşamazdı da canlılık. Yani dinamiktir. Aslında burda evrimi reddeden bir şey yok, aksine destekleyen bir şey var. Sınır yoksa tek hücreli canlılardan bu kompleks canlılar çıkabilir. Ki biz varız ve burda konuşuyoruz. Yani kompleks organizmalar var. Bunların kökeni ilkel canlılara dayanmalı. Değişimin de sınırı yoksa bu kadar büyük değişiklik için sorun kalmaz. Aslında big bang'teki tenis topu bir benzetme gibi bir şey. Gerçekten de top değil. Öyle toplandığını anlatmak için, bir yerde biriktiğini anlatmak için tenis topu diyorlar. Başka şekillerde de birikebilirdi. O aldığı şeklin ne önemi var ki? Aslında evren şu an top şeklinde değildir diye düşünüyorum. Bir yerde biriktiği için top deniyor. Belli bir şekli alıp onu korumasıyla alakası olduğunu sanmıyorum. Dostum aslında tenis topuna sınırlı diyorsak asıl mikro ve makroyu bunda kullanmak gerekmez mi? Canlıda değişimin sınırı yok diyorsak, sınırı olmayan değişimi kategorilerle biz sınırlandırmaya çalışıyoruz. Fakat tenis topu sınırlı diyorsak asıl sınırı buna koymalıyız. Şu an mesela teleskopla genişlediğini gördük diye düşün evrenin. Çok az bir zaman diliminde, azıcık gördük. Bu azıcığı mikro genişleme denebilir. Tenis topu bu sınır içerisinde mikro genişlemeye uğrayıp, zamanla makro kadar genişlemiştir. Böyle diyebiliriz aslında. Bebek örneğinde ise şöyle. Bebeğin 50 yaşına gelmesine makro değişim yani zamana yayıncaki değişim, fakat 1 gündeki değişimine ise mikro diyebiliriz. Yani zamana yayılmışı makro olmuş oluyor. +'lar içinde var ama işte o kısa süredeki değişim mikro, zamanla artıların buluşması makro. Yani artıyı şöyle düşünelim. Gördüğümüz ufacık değişim diyebiliriz. Fakat bunu zamana yayınca yani artılar çoğalıyor ve makro değişmiş oluyor. Zamana yayınca makro yani. Aslında canlılar konusunda da neden sıkıntı olsun ki di mi dostum.

    Dostum uzun zaman geçmiş big bang ve evrimde. Yani geri sarmamız lazım di mi. Canlılar değişince çeşitlilik çıkıyor. Değişince farklı bir şey olmuş oluyor. Ne kadar farklı ayrı konu ama değişim zaten farklılaşma demek. Yani değişince farklı şeyler çıkıyor. Farklı canlılar diyelim. Yani çeşitlilik evrimle çıkmış oluyor. Oluşarak çıkıyor yani. Tabi zaman zaman toplu yok oluşlar, soy tükenmeleri görülebilir. Gayet doğaldır. Ama çeşitliliğin oluşması evrimle olur değil mi dostum. Soy tükenmesi ve toplu yok oluş olması için zaten o canlıların var olması lazım. Yani çeşit çeşit canlı olacak ki ondan sonra yok olacak. O olması da işte evrimle olan bir şey. Yani evrimi geriye sararsak en geriye kadar gittiğimizde dünyada canlı yok. Önce canlı oluşması lazım öyle değil mi. Canlı oluşacak dünyada. Sonrası zaten evrim teorisini bağlıyor. Canlılar oluştu dünyada. İşte canlılar değişe değişe, evrile evrile bugünki hali aldılar. Dostum sence sorun nerde? Evrim teorisi gayet doğal bir oluşumdan bahsediyor. Zaten süreçlerle, ilişkilerle olması lazım. Doğa koşullarına bağlı olarak değişime uğruyor canlılar. Bugünki değişimi gördüğümüz için geriye sardık ve canlı yok yani başlangıca sardık. Sonra değişecekler. Bugün de kompleks canlılar var. Yani bugünki çeşitliliği geriye sardığımızda zaten o ilk oluşan organizmalardan gelmek durumunda. Geriye sarınca buna ulaşıyoruz. Big bang'teki şekil olayını dert etmeye gerek yok. Yani o detaylarla ilgili. İlk canlının şekli isterse kare, isterse başka bişey olsun. Yani sonuçta canlı. Bugünkiler de canlı. Geriye sarınca ondan gelmek durumunda. 1,2 gibi düşünürsek net bir sınır çekmiş oluruz. Çok ufak değişimleri bir düşünelim. Mesela ufak dediğimiz değişim o kadar küçük ki, zor anlayabiliyoruz değiştiğini. Aynı tür dediğimizde bile birbiriyle aynı olmuyor tamamen. Yani bu türdür diye net bir sınır çizemiyoruz zaten. Kesin sınırlar yok. Bizim tür dediğimiz sadece bir isimlendirme. Her şeye bi isim taktığımız için canlılara da takmışız. Ama tür deyince kesin ve net sınırları olan bir şey aklımıza gelmesin. 1 ve 2 gibi net sınırlar aklımıza gelmesin. Popülasyon değiştiğinde aynı tür desek bile farklılaştı aslında. Orda aynı tür demek, değişimin varlığıyla ilgili değil, değişimin düzeyiyle ilgili. Çok değişmediği için hala aynı tür dedik. Üreme falan olayları da var ama keskin ve net sınır yok. Aynı tür desek bile aynı kalmıyor. Sadece değişim az ya da çok oluyor. Tamam at ve eşek diye birbirinden ayırt ediyoruz tabiki canlıları. Ama sınır koyarsak değişemezmiş gibi algılanır. At ve eşeği birçok farklı açıdan inceleyerek detaylı olarak farklılıkları bilimciler sunabilir zaten. Fakat uzman olmaya gerek yok, normal bir vatandaş bile baksa farklı olduğunu anlıyor zaten. Detaylı incelendiğinde de sınıflandırılıyor işte. Aslında değişimin sınırırın olmaması ile geriye sarmak arasında problem olduğunu sanmıyorum. Neye değişeceği belli olmadığı için, geriye sarmak sıkıntılıdır şeklinde düşünüyor olabilirsin dostum. Geriye sarınca her bir türü çıkartmak zorunda değiliz ki. Değiştiğini ve çeşitlendiğini bilmeliyiz bizler. Yani canlılar oluşmuş. Bunu geriye saralım. En geriye gittiğimizde dünyada canlı yok öyle değil mi dostum. Canlı oluşuyor. Bugün de kompleks canlılar var. Yani o ilkel canlılara dayanıyor kökenimiz. 3.8 milyarlık evrimsel süreç işte. Böyle düşünerek de anlayabiliriz. Sonuçta ilişkiler ve süreçle oluşacağız. Değişim de zamana da sahip olduğumuz için geriye sarıp düşününce big bang gibi evrime de ulaşabiliriz. Detay olarak bazı farklılıklar olabilir big bang'te. Önemli değil. Biz ana hatlarını böyle anlamış oluruz. Dostum ara geçiş ise şöyle. Mesela big bang'te ara geçişe bakmıyoruz değil mi. Geriye sarmamız yetiyor. Yani 7 milyar yıl önceki geçişi geçmişe gidip görmemiz gerekmiyor. Evrimi anlamaya gelince kendimizi zorluyoruz dostum. Geriye sarınca zaten ulaşıyoruz evrimde de. Yani hangi tür kimden geldi, kim kiminle daha yakın, aradaki tür ne idi gibi detaylar spesifik şeylerdir ve ana hatlar için gerekmez. Big bang'te de birsürü detay var. Ana hatları anladıktan sonra o detaylar anlam kazanıyor. Big bang'i en geriye sarınca tekillik vardı. Yani evrenin başlangıcı falan diyorlar değil mi. Yani her şeyin başlangıcı olsun olmasın sonuçta bir şeyin başlangıcı var. Canlılığın da başlangıcı var çünkü canlılık yoktu. İşte big bang'te tekilliğe geri gittik, evrimde de canlılığın başlaması ve başladıktan sonraki yere gittik. Canlılığın başlangıcına gittik derken evrim teorisi abiyogenezi anlatsın demiyorum. Canlılık denilen şey başladı ve evrim teorisinin alanına girdik. Hah big bang'te dediğim gibi tekilliğe gittik, evrimde de ilk canlılara gittik. Tekillik genişledi ve günümüz evreni oluştu, ilk canlılar değişe dönüşe süreçle kendini kopyaladılar ve zamanla bugünki canlılar oluştu. Yani evrim bu. Mikro, makro diye ayırırsak anlamamız daha zorlaşabilir. Aslında bebeğin büyümesi olsun, big bang olsun ya da evrim olsun kendimizi mikro ve makro diye sınırlarsak anlamamız zorlaşıyor. Aslında şöyle düşünebiliriz. Big bang'te makro büyüklükte genişlemese idi yani 14 milyar yıllık genişleme olmasaydı bu kadar büyük ve geniş evren olmazdı, ufacık kalırdı. 3.8 milyarlık da zamana yayılmış değişim olmasa idi bugünki kompleks canlılar ve çeşitlilik çıkmayacaktı. Zamana yaydığımızda adına makro diyoruz zaten. Zamana yayılmış ve oluşmuş zaten. Oluşmasa sorun idi. Oluşmasa burda olmazdık da zaten. Yani dostum böyle baktığımızda ana hatlarda bir problem göremiyorum. İki teoriyi de böyle anlamlandırabiliyoruz, anlıyoruz böyle meseleyi. Mikro, makro diye de itiraz etmeye gerek yokki. Değişimi anlamaya çalışmamız lazım.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Dostum big bang teorisi, tıpkı evrim teorisi gibi geçmişten bahsediyor. Big bang'in ispatlanması için geçmişte olduğu söylenen ''büyük patlama'' denen olayı tekrar görmüyorlar. Olayın ardından kalan izlerle çıkarım yapıyorlar. Richard Dawkins'in evrime dair verdiği dedektif örneği gibi. Olay bittikten sonra gelip izleri inceleyerek neler olduğuna dair çıkarım yapılıyor. Evrim teorisinde bahsedilen cins ve familya oluşumu gözlemlenmiyor. Ömrümüzün yetmediği söyleniyor. Big bang'de olduğu gibi izlerden yola çıkarak çıkarım yapmalıyız. Verileri yorumlamalıyız. Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım sence? Bana kalırsa akrabalık işi çözer. Yani canlıların akraba olduklarını bulabilirsek mesele hallolmuş olur. Çok güçlü bir kanıt olmuş olur. Akrabalık için de benzerlik gösteriliyor biliyorsun. Benzerliğin, neden akrabalığı gösterdiğini veya gösteriyor mu diye sorguladım. Jgdpanzer uzunca açıklamıştı benzerliğin akrabalığı kanıtlamasını. O yazı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterim. İletisi şu idi https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=125160892

    Save ,ben canlinin evrimi ile evrenin evrimini iki tane gözleme ayriyorum.

    Big bang teki ilk gözlem genisleme(degisim/hareket) (iz),bur gözlemlenen izden dogal bir cikarim yapildi.Ve teori ortaya atildi.

    mikro evrimdeki sadece canlidaki degisimin gözlemi (izi)var.Bu izi kafamaiza göre zamanla carparak makronun teorisini oratya attik. Teorilerin ortaya cikisi bile farkli.
    Big bangin genislemesi dogal olarak kendi izinden bize ne yapacagimizi söylüyor.Öbürü yani canlidaki makro evrim ise bastan sona kendi düsüncelerimizin ürünü YANI varsayimi.

    Evrenin evriminde, cebimizdeki matematikle dogal neticeden yola cikiyoruz.Yolumuz da zaten zamanin kendisi.

    Canlinin evrimindeyse elimizde sadece sinirlari asamayan degisimin bi tanecik gözlemi var.

    Big bang deki iki tane. Birinci gözlemI dogal olarak kendiliginden kendi teorisini kendi sunuyor. Matematik öngürüde bulunuyor.Ikinci gözlemide al bak ta gör diyor.

    Big bangin Ikinci gözlemi zamanla ilgili(.Sinirlari asan(makronun gözlemi)=Yani 13,5 millyar yil zamanda geri bakma olayi.(Canlinin makrosunda olmayan) Matematikle ortaya atigimiz)

    (matematikle diyorum) öngörülerimizi yani zamanda gerceklesmis olan olusumu izlemis oluyoruz.Yani genislemeyi geri hesapladik ve simdi teknoloji sayesinde bunu izleyebiliyoruz.Matematikle öngördügümüz olusumu izleye biliyorsak, buna hala cikarim denile bilinirmi. Cikarim, ilk gözlem ile alakaliydi ,o cikarimda dogaldi.

    Cikarim dogal yani her insan ayni yorumu yapabiliyor.
    Canlinin makro evrimi varsayim oldugu icin yorumlar birbirine karisiyor.Bizi derleyen toparlayan,ayni yola mecbur kilan, ne matematik nede bir fizik kanunu var.Mikrobiolojide kanun yok bu yüzden diyorum. Matemtikteki olasiligi düsürmek icin ortak ataya kendimizi vuruyoruz fakat gözlemi yok.Kendi öngürümüzün altini gördügümüz degisim mekanizmalarini doldurup bunlari zamana emanet edip oradan medet umuyoruz.

    Peki ,bu tudugumuz yol yanlis ise ne yapilmali diye soracak olursan derim ki.

    Ilk önce su dayatma isin den vazgecmemiz lazim. Türden baska türler olabilir fikrini olabilir noktasinda biraka bilmemiz lazim, ki kendimizi baska yolara vurabilelim.

    Kendimizi sartlandirdigimiz noktadan kendimizi arindiramazsak o zaman bulduklarimizi hep ortak ataya yedirmis oluruz.

    Misal verdigin linkte sevgili Jagdpanzer ne diyor bir bakalim.

    “”””””neden Dünya'daki tüm canlılar sol elli aminoasit üretir ve/veya tüketir? Bunun fiziksel açıdan da, kimyasal açıdan da, biyolojik açıdan da evrimden, ortak atadan başka bir izahı yoktur. Çünkü dediğim gibi aynı şartlarda aynı sonuçları veren kimyasal olaylar değildir bunlar.””””””””””””””””

    Sartlanmis oldugu noktadan baktigi icin, baska bir izah arayamiyor.
    Halbuki sordugu soru hala cevapsiz kaldi ama farkinda degil. Aminoasitler (sol elli)NEDEN?????????? .Soru buydu degilmi.
    Nedeni bilmeden ortak ataya kosmasida dogal,cünkü teorideki atayi (kendisi) ariyor ama bununda farkinda degil . Bilim yapiyoruz ama neden yaptigimizi unutuyoruz.

    Sonucta nedeni soruyor fakat neden sorusunu cevapliyamadan varsaydigina cikarim yapmis oluyor.Nedeni bilmeden cikarim yapilirmi.


    Aynı şartlarda diyor ,aynı sonuçları veren kimyasal olay yok.Cok güzel tamam da,proteinin yapısına katılacak tek bir sağa eli aminoasit bile proteini işe yaramaz hale getiriyormuş. Hatta deneylerde bakterilere sağ elli aminoasitlerden verilmiş bunlarda aminoasitlere saldırıp onlari parçalamış.

    Bu sag elin kabul görmemesi iste ortak ataya giden yolu ortadan kaldiran bir neden. Dogada esit miktarda olmazi gereken aminoasitler canlinin olusumunda nasil oldu da sol elli olanlardan olusu verdi?. Bu soru da karsimiza cikmis oluyor.Bunun cevabi varmidir.Yok, cünkü daha sag elli olan aminoasite saldiran canli yok ortada,vatandas daha olusacakta öyle saldiracak.
    Bu yüzden mikrobiolojide olan bitenleri matematik veja bir kanunla, yasalar ile acikliyamadigimiz müddetce,canli konusunda yorumlar biribiriyle catisacak.







    Dogada bu sag kolun sevilmemesi niye?????.Canli bunu sevmiyorsa bunun bir nedeni olmali,öyleyse o zaman bu nedeni bulmaliyiz.Nedeni bulacagimiz yerde ortak ataya niye kosuyoruz.
    Bu denli özel ve bilinçli seçicilikde neyin nesi.Bu secimin kanunu yasasi nerde???.

    Biz yartiliscilar tanri yapti deyip kenardan siritmiyoruz ki.
    Bizde ne olup bittiyor bakiyoruz. Ve cepap bulamadigimiz noktada ,bulamadimiz nedenlere bilinci yüklüyoruz.Bilinc zaten her seyin hamuru olan enerjinin ta kendisi degilmi.


    Bir de Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım diye soruyorsun.Sana göre akrabalik cöze bilir bu durumu.

    Ilk önce akrabaliktan neyi kast ediyoruz?.Bir birimizle iliskili olmamiz yetmez cünkü ilki bilmiyoruz.Ilk olan teki sadece düsünüyor,fikir yürütüyoruz,buldugumuz her seyide varsaydigimiz ilk teke yapistiriyoruz.
    Akrabalik ilk ten degil de,big bang teki oldugu gibi sadece materyalerden geliyorsa ne olucak.
    Evrenin evirimi kuraminda bunun böyle oldugunu görüyoruz. Materyalerin birliginden sonra ondan buna sundan buna olusan diye bir sey yok.Evrenin evriminde akraba olan materyallerin kendisi. Evrenin evriminde materyalarin dagilimindan sonra olusum gerceklesiyor.

    Bizim tartisdigimiz evrimde de ayni tablo var.Dünyayi bakteriler(materyaller) sarmis .
    Ondan sonrasini ben, ayni evrenin evriminde oldugu gibi devam ettiriyorum .
    Materyaller dağılmış ve oluşum başlamış diyorum. Göktekini en ezindan matemtikle öngörmüstük ve dogru oldugunuda su an gözlemliyebiliyoruz.

    Evrim olsun evrenin evrimi olsun ilk neden ve nasil oldugu bilinemiyor.
    Fakat Yerdeki gibi gökte olanlarda akraba ve onlarda birbirinden gelmedi.Tek olan sadece materyallerdi ,canlilarda da ayni gökteki gibi bir olusum yasadigindan kendimce eminim.


    Dostum aslında big bang'teki genişlemeyi mikro veya makro olarak sınıflandırmıyoruz. Genişliyor deyip geçiyoruz. Evrenin genişleme gözlemi yapılıyor mesela teleskopla. Çok azıcık bir kısmını görebiliyor. Bunu mikro olarak sınıflandırıp, evren bu kadar küçük tekillikten bu kadar makro genişleyemez, yalnızca mikroyu gözlemliyoruz demiyoruz. Orda da makroya çıkıyoruz. Matematik dediğimiz de aslında bize yorum yapma ve öngörme şansı verebiliyor. Yani kesin kanıtlamıyor, yorum yaptırıyor. Lafzi olarak da düşünüyoruzya hani şu şöyle olsa, bu böyle olsa diye. Matematik ile daha farklı yoldan yorum yapmış gibi oluyoruz. Daha farklı kulvardan yapmış gibi oluyoruz. Mesela ufacık bir genişleme gördük diyelim. Onu zamana yayınca ufacık ufacık birike birike makro genişlemeyi ortaya çıkarır diye akıl yürütüyoruz. Matematikle de yürütsek sonuçta akıl yürütmeden olmuyor dostum. Belki de zamana yaysak da makroya ulaşmıcak genişleme. Şimdi genişliyorsa geçmişte ve gelecekte de genişliyordur diye bir varsayım yapıyoruz. Bilimdeki bir ilkeyie ilgili bir şey. Günümüzde oluyorsa, geçmiş ve gelecekte de oluyordur diye varsayıma dayanıyor. Bugün genişliyorsa evren, geçmişte de genişliyordu diye düşünüyoruz. Araya zamanı da katınca bugünki geniş evrene ulaşıyoruz. Aslında mikro genişleme + zaman= makro genişleme olmuyor mu? Dostum geçmişi izlemek tabiki zaman makinesiyle gidip olmaz. Akıl yürütme yapılır. İster lafzi olsun ister sayı ile olsun. Sonuçta mantığa dayanıyor. Tamam bugün genişliyor ama geçmişte yok tekil miydi genişliyor muydu bilemeyiz diyip kapatmıyoruz. Akıl yürütmeyi devam ettiriyoruz. Bugün genişliyorsa geçmişte de genişliyordur. Bugünün azıcık genişlemesini 14 milyara verince bugünki makro genişlemeye ulaşıyoruz.

    Bugün canlılar değişiyorsa geçmişte ve gelecekte de değişiyordur dostum. Yani canlılar geçmişte daha farklıydı. O küçük dediğimiz değişiklikleri 3.8 milyara yayınca çok büyümüş oluyor. Matematik şart değil, akıl yürütüyoruz sonuçta. 3.8 milyar yıl boyunca değişim çok büyük hal alır. Big bang'te geriye sarınca azlığa doğru gidiyorduk. Evrimde de geriye sarınca canlılığın oluşumu kadar geriye gidiliyor. Canlı yoktu sonuçta dünyada. Big bang'te tekillik deniyor yani geri sarınca küçük baya bi. Evrimde de geride çok küçük olacak öyle di mi. Yani ilk canlılar çok basit olabilir ancak. Geriye sarınca basite gitmiş olduk. Aza gittik yani. Dostum diyebilirsin ki fizik kanunu var ama fizikte. Kanun dediğimiz aslında matematiksel ifade değil mi. Matematikle akıl yürüterek ifade ediyor. Biyokimyada kanun olsa şöyle olabilirdi. Yani şu şu şu kimyasallar, şu şekilde, şu sürede şöyle tepkimeye girerse canlılık çıkar şeklinde. Kanun böyle olur değil mi. Hah işte burda kanuna sence ihtiyaç var mı? Hangi kimyasal biraraya gelirse gelsin, hangi şekilde olursa olsun sonuçta kimyasalların tepkimesiyle olacak. Kanun orada ne şekilde olacağı üzerine olurdu. Şu kimyasal biraraya gelirse canlılık çıkar şeklinde olurdu. Ama bize şu kimyasal gerek yok. Hangi kimyasal olursa olsun sonuçta canlılık dediğimiz kimysallar yığını. Kimyasalların etkileşimiyle olacak yani. Hangisinin olduğunun önemi yok diye düşünüyorum. Bugün hangi kimyasallar varsa onlardan olmuştur. Ama olasılık olduğu için de kanun denmiyor. Yani canlılık zorunluluk değildi. Olabilirdi de olmayabilirdi de. Ama mümkün imiş ve oluşmuş. Yani kimyasal olarak oluşmuş. Sonuçta ilişki ve süreçlerle olması lazım. İsterse amino asit uzaydan gelsin, isterse marsdan gelsin, isterse dünyada bulunsun. Sonuçta o materyallerle olacak, oluşacak ve oluşmuş da. İlk canlının ne olduğunun önemi var mı sence dostum? Sonuçta canlı idi. İsterse bakteri olsun, isterse başka bişey olsun. Adı ne olursa olsun. Sonuçta oluşması lazım ve oluşmuş da. Oluşmasa hiçbir canlılık olmazdı ve konuşamazdık zaten. Demek ki oluşmuş dostum. Yanlış mıyım? İşte hangi kimyasal ne şekilde biraraya geldi de oluştu bunu bilmeyebiliriz ama sonuçta biyokimyasal olarak oluştu.

    Dostum akrabalık aslında bir ortak ata ilişkisi. Yani canlılar gelecek nesle genlerini aktarıyor, gelecek nesli meydana getiriyor. O gelecek neslin atası olmuş oluyor. Aktarırken de değişim oluyor. Yani mikro evrim dediğin değişim gerçekleşiyor. Sanırım sen şöyle düşünüyorsun. Tamam ilk canlı bir şekilde oluştu. Mesela 3 grup oluştu diye düşün. Bir grup dallanarak evrildi ve yoluna devam etti, diğer grup da devam etti, diğer grup da devam etti ve bizler o 3 grubun herhangi birisinin torunu olabiliriz. O zaman o 3 grubun torunları, birbiri ile akraba olmamış olur. Materyaller aynı sadece fakat birbirinden gelmemiş olur öyle di mi? Sanırım materyal derken bunu kastediyorsun. Tamam dünyadaki veya uzaydan gelen kimyasallarla oluştu ama o torunlar birbiri ile akraba olmadı, ataları farklı olmuş oldu. Bunu kastediyorsun diye anladım dostum. Tamam böyle de olabilir. Ama sonuçta bi akrabalık var. Bundan kaçış yok. O oluşan basit canlılar, kendini kopyalayacak ve aktaracak. Canlılığın tanımında var zaten bu. Genetik materyali kopyalayıp aktaracak. İlk başta bi kaç farklı grup oluşsa da sonuçta onlar nasıl gelişecek? Yani bugünki kompleks canlılar o basit canlılardan gelmek durumunda. Birden pat diye oluşmaz ki kompleks canlılar. Zamanla aktara aktara aktara ve değişe değişe kompleks canlılar oluşmuş olacak. Yani tamam farklı grup diye düşünelim. Bugünki canlılar, o ilkel canlılardan gelmek durumunda. Düşünecek olursak durum böyle. Çünkü oluştuğunda pat diye gelişmişi oluşmaz. Gelişmesi için daha fazla zaman olduğu için süreçle gelişmişi oluşabilir. Yani basitten gelişmişe olur. Big bang'te ise dardan genişe gidiyordu zamanla. Bunda da basit organizmalardan gelişmiş organizmalara gidecek. Şöyle düşünebilirsin 3 grup demiştimya. Günümüzde bulunan canlıların hepsi birbiriyle akraba olmayabilir. O 3 gruba isim verelim. X,Y ve Z diyelim. Bugünki canlıarın bazıları X'in torunu, bazıları Y'nin bazıları ise Z'nin olabilir. O zaman bütün canlılar birbiriyle akraba olmamış olur öyle di mi? Materyaller ortak ama atalar farklı oldu. Tamam hepsi birbiriyle akraba olmasa ama sonuçta akrabalık diye bir şey var. O basit canlılar zamanla değişe değişe ve gelişe gelişe bu kompleks canlılar çıkacak. Yani kompleks canlıların kökeni ilkel canlılara dayanmak durumunda. Hepsi birbiriyle akraba olmasa bile sonuçta X'in torunları birbiriyle akraba, Y'ninkiler birbiriyle, X'inkiler de birbiriyle akraba olmak durumunda. Akrabalık yine oluyor yani dostum. Canlılık böyle olur zaten. Kendini kopyalar. Hah evrim teorisinde kabul gören ise tek ortak ata imiş. Yani bütün canlıları akraba yapıyor. Ben 3 grup demiştim. Birbirinden bağımsız farklı grupların oluşmasını imkansız görüyor. Evrimsel biyologlar birden fazla ilk canlıyı ciddiye almaz yazıyordu vikipedide. Hah bunun konuşulması lazım diye düşünüyorum. Jgdpanzer ne der bu konuya?

    Big Bang bildiğin gibi genişliyor.Büyüyen tenis topunun içinde madde ve zaman var.Maddenin varlığı bize doğal olarak Tenis topunun sınırı olduğunu gösteriyor .Sınırı olmasaydı Madde ebedi olmuş olurdu.
    Ben genislemeye (degisim/hareket)= (iz) Demiştim.Tenis topunun yapısı/formu genişlerken değişime (misal daireden üçgen forumuna) uğramıyor,canli gibi kendisini koruyor gibi düsün.

    .Tenis topunun değişimi(sadece büyümesi/formu degil) Hareketin kendiside (iz). Şimdi dikkat et lütfen ,ben tenis topunun büyüklüğü veja küçüklüğü üzerinden mikro Makro ayrımı yapmıyorum.Tenis topu ister iğne ucu kadar büyüklükte , ister şu an genişlemekte olan büyüklükteki kadar olsun önemi yok.Formu yapısı (sinir)itibariyle Tenis topu her daim Makro olmuş oluyor.
    Yeni doğmuş bebeğin büyümesi gibi yani. Bebek küçük ama Makro olmuş oluyor Çünkü sınırı var.Bu bebek Zaman içerisinde büyüyor fakat sınırı hep belli yani hangi aşamada olursa olsun aynı Tenis topu gibi her daim Makro olmuş oluyor ve Tenis topun formunu koruduğu gibi o da kendi özelliğini(formunu) koruyor (üreme bariyeri gibi yani). Makronun içindeki küçük veyahut büyük değişimler makronun formunu şeklini özelliğini bozmus olmuyor (Yapi). Evrim konusunda da bu yapı dediğim canlı olmuş olur.Başka bir canliga dönüşümünü göremiyoruz.

    mikro genişleme + zaman=Makro olmuyor cünkü zaman Tenis topunun içerisinde yani Küçük küçük artilar(+) hep makronun(bebegin/her canlinin) icerisinde olmuş olyuyor.

    Zamanla ortaya çıkma(gezegen ve canli)olsun,ve (+)lar üzerinden bunlarin oluşum ve degisim eylemi hep makro(sınır ve forum) icerisinde olur.

    Tenis topunun(makronun) formunu koruması yani misal daire selden üçgen şekline vesaire geçmemesi bana makronun baska özelige degisemiyecegini göstemis oluyor.Canlilarada makro gözünle bakdigimda bunlarin baska özelige (derkende)yani baska canlilara dönüsemeyecegini bana göstermis (gibi) oluyor.
    DIKKAT Büyük patlamanin formunda(makro)sınır var,fakat genislemesinin sınırı yok.Aynen Canlılarda da olduğu gibi .Sınır konusundan ben şu sonucu çıkarıyorum .
    Makro 1 sayısı olsun yani 1sayisi form yapi. Makronun icindeki sürekli sınırı olmayan değişimler oluyor. Şimdi buraya dikkat et lütfen .1rden ikiye gecis olmuyor cünkü (hareketin/ genislemenin/degismenin) sinir yok.
    1,15615654514555514145145145416589781232165464 diye sürekli devam gidiyor cünkü sinir yok.Canlının evriminde de 1 den 2,ye(=ayri canli (makro) bu yüzden geçiş göremiyorda olabiliriz .degisimde sinir koyamiyoruz.
    Jagdpanzer benim gibi düşünmesede oda bunu bir cümlesinde dile getirmişti .”değişimin sınırının genetik olarak olmamasıdır!.” Demisti.
    İşte bu sinirin olmaması büyük bir sorun.

    Tenis topunun sınırını belirlemekte nasıl zorlanıyorsak aynısı da canlıdaki sınırada geçerli .Görüyorsun ki ikisi arasında inanılmaz bir bağ var.Bu sınırları neyle belirliyoruz. Mantığımızla. Mantik neyin nesidir o da allah kerim.
    Atın at, katırın katır ,eşeğin de eşek olduğunu hangi sınırdan anlıyoruz veya şöyle söyleyeyim neye göre nasıl anlıyoruz?Dnalarindan mi? .Bunu nerden anlariz,bunu anlamamizin nedensellik bağı nedir,var mıdır ?
    Hepsinin bacağı kuyruğu kafası gövdesi var. Nedir bunları o yapan.

    Save bir cümlen de şunu diyordun “Tesadüf tanımlanırken ise nedensellik bağı bulunmayan 2 olayın gerçekleşmesinden söz edilir!”.
    Jagdpanzer ne diyordu””değişimin sınırının genetik olarak olmamasıdır!.”

    Cümleni al At ile eşeğe yükle .Nedenseligi bilmiyoruz ama atin at eseginde esek oldugunu anliyoruz ve bu canlilar arasindaki bagi dna üzerinden bulmaya calisiyoruz degilmi.Jagd panzer ne diyordu. “Dna nin değişimde sınır yok!”. Dna nin kendisi canlinin(makronun) icinde ve bu degisimin de siniri olmadigindan biz 2yi bulamiyoruz. Iki,ye gecisin olmasi lazim oldugunu sadece varsayiyoruz.

    Evrenin evrimine baktığımızda birden ikiye geçme diye bir şey söz konusu değil.Orada sadece materyallerin pat diye dağılımı ve sürec ile oluşumu var. Evrenin evriminde de pat diye her şey olmadi sürec ile oldu ama dedim gibi 1 den 2ye gecis yok.Galaxiler misali.Her insanın bir yıldızı değil de her canlının bir galaksi gibi oluştuğunu düşünüyorum. Her canli derken mikroplar da dahil bu makroya yani onlarda makro.



    Dostum tenis topu büyük de olsa küçük de olsa sonuçta şekli yine top fakat büyüklüğü farklı ve sınırlı demek istiyorsun. Canlıda ise böyle sınır yok, değişimin sınırı yok diyorsun. Aslında değişimin sınırı olmaması canlı için daha iyi. Genetik sınırlar olsa, limitler olsa değişim diye bir şey olmazdı canlılar arasında. Oluşma diye bir şey de olmazdı ama. Canlılık olmazdı heralde. Oluşması için de zaten değişerek oluşması lazım. Fakat sabit ve sınırlı olsa oluşamazdı da canlılık. Yani dinamiktir. Aslında burda evrimi reddeden bir şey yok, aksine destekleyen bir şey var. Sınır yoksa tek hücreli canlılardan bu kompleks canlılar çıkabilir. Ki biz varız ve burda konuşuyoruz. Yani kompleks organizmalar var. Bunların kökeni ilkel canlılara dayanmalı. Değişimin de sınırı yoksa bu kadar büyük değişiklik için sorun kalmaz. Aslında big bang'teki tenis topu bir benzetme gibi bir şey. Gerçekten de top değil. Öyle toplandığını anlatmak için, bir yerde biriktiğini anlatmak için tenis topu diyorlar. Başka şekillerde de birikebilirdi. O aldığı şeklin ne önemi var ki? Aslında evren şu an top şeklinde değildir diye düşünüyorum. Bir yerde biriktiği için top deniyor. Belli bir şekli alıp onu korumasıyla alakası olduğunu sanmıyorum. Dostum aslında tenis topuna sınırlı diyorsak asıl mikro ve makroyu bunda kullanmak gerekmez mi? Canlıda değişimin sınırı yok diyorsak, sınırı olmayan değişimi kategorilerle biz sınırlandırmaya çalışıyoruz. Fakat tenis topu sınırlı diyorsak asıl sınırı buna koymalıyız. Şu an mesela teleskopla genişlediğini gördük diye düşün evrenin. Çok az bir zaman diliminde, azıcık gördük. Bu azıcığı mikro genişleme denebilir. Tenis topu bu sınır içerisinde mikro genişlemeye uğrayıp, zamanla makro kadar genişlemiştir. Böyle diyebiliriz aslında. Bebek örneğinde ise şöyle. Bebeğin 50 yaşına gelmesine makro değişim yani zamana yayıncaki değişim, fakat 1 gündeki değişimine ise mikro diyebiliriz. Yani zamana yayılmışı makro olmuş oluyor. +'lar içinde var ama işte o kısa süredeki değişim mikro, zamanla artıların buluşması makro. Yani artıyı şöyle düşünelim. Gördüğümüz ufacık değişim diyebiliriz. Fakat bunu zamana yayınca yani artılar çoğalıyor ve makro değişmiş oluyor. Zamana yayınca makro yani. Aslında canlılar konusunda da neden sıkıntı olsun ki di mi dostum.

    Dostum uzun zaman geçmiş big bang ve evrimde. Yani geri sarmamız lazım di mi. Canlılar değişince çeşitlilik çıkıyor. Değişince farklı bir şey olmuş oluyor. Ne kadar farklı ayrı konu ama değişim zaten farklılaşma demek. Yani değişince farklı şeyler çıkıyor. Farklı canlılar diyelim. Yani çeşitlilik evrimle çıkmış oluyor. Oluşarak çıkıyor yani. Tabi zaman zaman toplu yok oluşlar, soy tükenmeleri görülebilir. Gayet doğaldır. Ama çeşitliliğin oluşması evrimle olur değil mi dostum. Soy tükenmesi ve toplu yok oluş olması için zaten o canlıların var olması lazım. Yani çeşit çeşit canlı olacak ki ondan sonra yok olacak. O olması da işte evrimle olan bir şey. Yani evrimi geriye sararsak en geriye kadar gittiğimizde dünyada canlı yok. Önce canlı oluşması lazım öyle değil mi. Canlı oluşacak dünyada. Sonrası zaten evrim teorisini bağlıyor. Canlılar oluştu dünyada. İşte canlılar değişe değişe, evrile evrile bugünki hali aldılar. Dostum sence sorun nerde? Evrim teorisi gayet doğal bir oluşumdan bahsediyor. Zaten süreçlerle, ilişkilerle olması lazım. Doğa koşullarına bağlı olarak değişime uğruyor canlılar. Bugünki değişimi gördüğümüz için geriye sardık ve canlı yok yani başlangıca sardık. Sonra değişecekler. Bugün de kompleks canlılar var. Yani bugünki çeşitliliği geriye sardığımızda zaten o ilk oluşan organizmalardan gelmek durumunda. Geriye sarınca buna ulaşıyoruz. Big bang'teki şekil olayını dert etmeye gerek yok. Yani o detaylarla ilgili. İlk canlının şekli isterse kare, isterse başka bişey olsun. Yani sonuçta canlı. Bugünkiler de canlı. Geriye sarınca ondan gelmek durumunda. 1,2 gibi düşünürsek net bir sınır çekmiş oluruz. Çok ufak değişimleri bir düşünelim. Mesela ufak dediğimiz değişim o kadar küçük ki, zor anlayabiliyoruz değiştiğini. Aynı tür dediğimizde bile birbiriyle aynı olmuyor tamamen. Yani bu türdür diye net bir sınır çizemiyoruz zaten. Kesin sınırlar yok. Bizim tür dediğimiz sadece bir isimlendirme. Her şeye bi isim taktığımız için canlılara da takmışız. Ama tür deyince kesin ve net sınırları olan bir şey aklımıza gelmesin. 1 ve 2 gibi net sınırlar aklımıza gelmesin. Popülasyon değiştiğinde aynı tür desek bile farklılaştı aslında. Orda aynı tür demek, değişimin varlığıyla ilgili değil, değişimin düzeyiyle ilgili. Çok değişmediği için hala aynı tür dedik. Üreme falan olayları da var ama keskin ve net sınır yok. Aynı tür desek bile aynı kalmıyor. Sadece değişim az ya da çok oluyor. Tamam at ve eşek diye birbirinden ayırt ediyoruz tabiki canlıları. Ama sınır koyarsak değişemezmiş gibi algılanır. At ve eşeği birçok farklı açıdan inceleyerek detaylı olarak farklılıkları bilimciler sunabilir zaten. Fakat uzman olmaya gerek yok, normal bir vatandaş bile baksa farklı olduğunu anlıyor zaten. Detaylı incelendiğinde de sınıflandırılıyor işte. Aslında değişimin sınırırın olmaması ile geriye sarmak arasında problem olduğunu sanmıyorum. Neye değişeceği belli olmadığı için, geriye sarmak sıkıntılıdır şeklinde düşünüyor olabilirsin dostum. Geriye sarınca her bir türü çıkartmak zorunda değiliz ki. Değiştiğini ve çeşitlendiğini bilmeliyiz bizler. Yani canlılar oluşmuş. Bunu geriye saralım. En geriye gittiğimizde dünyada canlı yok öyle değil mi dostum. Canlı oluşuyor. Bugün de kompleks canlılar var. Yani o ilkel canlılara dayanıyor kökenimiz. 3.8 milyarlık evrimsel süreç işte. Böyle düşünerek de anlayabiliriz. Sonuçta ilişkiler ve süreçle oluşacağız. Değişim de zamana da sahip olduğumuz için geriye sarıp düşününce big bang gibi evrime de ulaşabiliriz. Detay olarak bazı farklılıklar olabilir big bang'te. Önemli değil. Biz ana hatlarını böyle anlamış oluruz. Dostum ara geçiş ise şöyle. Mesela big bang'te ara geçişe bakmıyoruz değil mi. Geriye sarmamız yetiyor. Yani 7 milyar yıl önceki geçişi geçmişe gidip görmemiz gerekmiyor. Evrimi anlamaya gelince kendimizi zorluyoruz dostum. Geriye sarınca zaten ulaşıyoruz evrimde de. Yani hangi tür kimden geldi, kim kiminle daha yakın, aradaki tür ne idi gibi detaylar spesifik şeylerdir ve ana hatlar için gerekmez. Big bang'te de birsürü detay var. Ana hatları anladıktan sonra o detaylar anlam kazanıyor. Big bang'i en geriye sarınca tekillik vardı. Yani evrenin başlangıcı falan diyorlar değil mi. Yani her şeyin başlangıcı olsun olmasın sonuçta bir şeyin başlangıcı var. Canlılığın da başlangıcı var çünkü canlılık yoktu. İşte big bang'te tekilliğe geri gittik, evrimde de canlılığın başlaması ve başladıktan sonraki yere gittik. Canlılığın başlangıcına gittik derken evrim teorisi abiyogenezi anlatsın demiyorum. Canlılık denilen şey başladı ve evrim teorisinin alanına girdik. Hah big bang'te dediğim gibi tekilliğe gittik, evrimde de ilk canlılara gittik. Tekillik genişledi ve günümüz evreni oluştu, ilk canlılar değişe dönüşe süreçle kendini kopyaladılar ve zamanla bugünki canlılar oluştu. Yani evrim bu. Mikro, makro diye ayırırsak anlamamız daha zorlaşabilir. Aslında bebeğin büyümesi olsun, big bang olsun ya da evrim olsun kendimizi mikro ve makro diye sınırlarsak anlamamız zorlaşıyor. Aslında şöyle düşünebiliriz. Big bang'te makro büyüklükte genişlemese idi yani 14 milyar yıllık genişleme olmasaydı bu kadar büyük ve geniş evren olmazdı, ufacık kalırdı. 3.8 milyarlık da zamana yayılmış değişim olmasa idi bugünki kompleks canlılar ve çeşitlilik çıkmayacaktı. Zamana yaydığımızda adına makro diyoruz zaten. Zamana yayılmış ve oluşmuş zaten. Oluşmasa sorun idi. Oluşmasa burda olmazdık da zaten. Yani dostum böyle baktığımızda ana hatlarda bir problem göremiyorum. İki teoriyi de böyle anlamlandırabiliyoruz, anlıyoruz böyle meseleyi. Mikro, makro diye de itiraz etmeye gerek yokki. Değişimi anlamaya çalışmamız lazım.

    quote:

    Save The Day @ 15 Ekim 2015; 10:20:45
    Dostum tenis topu büyük de olsa küçük de olsa sonuçta şekli yine top fakat büyüklüğü farklı ve sınırlı demek istiyorsun. Canlıda ise böyle sınır yok, değişimin sınırı yok diyorsun.


    Tenis topu tamam doğru .Yani sınırı var sınırlı olduğu için de Makro oluyor .
    Canlının sınırı olmaz olur mu,Yok mu canlının sınırı ?Kendi yapısı formu şekli sınırını belliyorya. At eşek katır forumları itibarı ile sınır olmasaydı bunları nasıl tanıyacakdık .
    Bir bakterinin de sınırı Var Olduğu için de bakteride Makro olmuş oluyor .
    Canlının da Sınırı olduğundan Makro olduğunu yazdım .Bebek küçük ama Makro olmuş oluyor demiştim.
    Zamanla ortaya çıkma(gezegen ve canli)olsun,ve (+)lar üzerinden bunlarin oluşum ve degisim eylemi hep makro(sınır ve forum) icerisinde olur diyorum.

    Makro dediğimiz Yapı sınırlı, sınırsız olan sadece yapının içerisindeki değişim.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Dostum big bang teorisi, tıpkı evrim teorisi gibi geçmişten bahsediyor. Big bang'in ispatlanması için geçmişte olduğu söylenen ''büyük patlama'' denen olayı tekrar görmüyorlar. Olayın ardından kalan izlerle çıkarım yapıyorlar. Richard Dawkins'in evrime dair verdiği dedektif örneği gibi. Olay bittikten sonra gelip izleri inceleyerek neler olduğuna dair çıkarım yapılıyor. Evrim teorisinde bahsedilen cins ve familya oluşumu gözlemlenmiyor. Ömrümüzün yetmediği söyleniyor. Big bang'de olduğu gibi izlerden yola çıkarak çıkarım yapmalıyız. Verileri yorumlamalıyız. Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım sence? Bana kalırsa akrabalık işi çözer. Yani canlıların akraba olduklarını bulabilirsek mesele hallolmuş olur. Çok güçlü bir kanıt olmuş olur. Akrabalık için de benzerlik gösteriliyor biliyorsun. Benzerliğin, neden akrabalığı gösterdiğini veya gösteriyor mu diye sorguladım. Jgdpanzer uzunca açıklamıştı benzerliğin akrabalığı kanıtlamasını. O yazı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterim. İletisi şu idi https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=125160892

    Save ,ben canlinin evrimi ile evrenin evrimini iki tane gözleme ayriyorum.

    Big bang teki ilk gözlem genisleme(degisim/hareket) (iz),bur gözlemlenen izden dogal bir cikarim yapildi.Ve teori ortaya atildi.

    mikro evrimdeki sadece canlidaki degisimin gözlemi (izi)var.Bu izi kafamaiza göre zamanla carparak makronun teorisini oratya attik. Teorilerin ortaya cikisi bile farkli.
    Big bangin genislemesi dogal olarak kendi izinden bize ne yapacagimizi söylüyor.Öbürü yani canlidaki makro evrim ise bastan sona kendi düsüncelerimizin ürünü YANI varsayimi.

    Evrenin evriminde, cebimizdeki matematikle dogal neticeden yola cikiyoruz.Yolumuz da zaten zamanin kendisi.

    Canlinin evrimindeyse elimizde sadece sinirlari asamayan degisimin bi tanecik gözlemi var.

    Big bang deki iki tane. Birinci gözlemI dogal olarak kendiliginden kendi teorisini kendi sunuyor. Matematik öngürüde bulunuyor.Ikinci gözlemide al bak ta gör diyor.

    Big bangin Ikinci gözlemi zamanla ilgili(.Sinirlari asan(makronun gözlemi)=Yani 13,5 millyar yil zamanda geri bakma olayi.(Canlinin makrosunda olmayan) Matematikle ortaya atigimiz)

    (matematikle diyorum) öngörülerimizi yani zamanda gerceklesmis olan olusumu izlemis oluyoruz.Yani genislemeyi geri hesapladik ve simdi teknoloji sayesinde bunu izleyebiliyoruz.Matematikle öngördügümüz olusumu izleye biliyorsak, buna hala cikarim denile bilinirmi. Cikarim, ilk gözlem ile alakaliydi ,o cikarimda dogaldi.

    Cikarim dogal yani her insan ayni yorumu yapabiliyor.
    Canlinin makro evrimi varsayim oldugu icin yorumlar birbirine karisiyor.Bizi derleyen toparlayan,ayni yola mecbur kilan, ne matematik nede bir fizik kanunu var.Mikrobiolojide kanun yok bu yüzden diyorum. Matemtikteki olasiligi düsürmek icin ortak ataya kendimizi vuruyoruz fakat gözlemi yok.Kendi öngürümüzün altini gördügümüz degisim mekanizmalarini doldurup bunlari zamana emanet edip oradan medet umuyoruz.

    Peki ,bu tudugumuz yol yanlis ise ne yapilmali diye soracak olursan derim ki.

    Ilk önce su dayatma isin den vazgecmemiz lazim. Türden baska türler olabilir fikrini olabilir noktasinda biraka bilmemiz lazim, ki kendimizi baska yolara vurabilelim.

    Kendimizi sartlandirdigimiz noktadan kendimizi arindiramazsak o zaman bulduklarimizi hep ortak ataya yedirmis oluruz.

    Misal verdigin linkte sevgili Jagdpanzer ne diyor bir bakalim.

    “”””””neden Dünya'daki tüm canlılar sol elli aminoasit üretir ve/veya tüketir? Bunun fiziksel açıdan da, kimyasal açıdan da, biyolojik açıdan da evrimden, ortak atadan başka bir izahı yoktur. Çünkü dediğim gibi aynı şartlarda aynı sonuçları veren kimyasal olaylar değildir bunlar.””””””””””””””””

    Sartlanmis oldugu noktadan baktigi icin, baska bir izah arayamiyor.
    Halbuki sordugu soru hala cevapsiz kaldi ama farkinda degil. Aminoasitler (sol elli)NEDEN?????????? .Soru buydu degilmi.
    Nedeni bilmeden ortak ataya kosmasida dogal,cünkü teorideki atayi (kendisi) ariyor ama bununda farkinda degil . Bilim yapiyoruz ama neden yaptigimizi unutuyoruz.

    Sonucta nedeni soruyor fakat neden sorusunu cevapliyamadan varsaydigina cikarim yapmis oluyor.Nedeni bilmeden cikarim yapilirmi.


    Aynı şartlarda diyor ,aynı sonuçları veren kimyasal olay yok.Cok güzel tamam da,proteinin yapısına katılacak tek bir sağa eli aminoasit bile proteini işe yaramaz hale getiriyormuş. Hatta deneylerde bakterilere sağ elli aminoasitlerden verilmiş bunlarda aminoasitlere saldırıp onlari parçalamış.

    Bu sag elin kabul görmemesi iste ortak ataya giden yolu ortadan kaldiran bir neden. Dogada esit miktarda olmazi gereken aminoasitler canlinin olusumunda nasil oldu da sol elli olanlardan olusu verdi?. Bu soru da karsimiza cikmis oluyor.Bunun cevabi varmidir.Yok, cünkü daha sag elli olan aminoasite saldiran canli yok ortada,vatandas daha olusacakta öyle saldiracak.
    Bu yüzden mikrobiolojide olan bitenleri matematik veja bir kanunla, yasalar ile acikliyamadigimiz müddetce,canli konusunda yorumlar biribiriyle catisacak.







    Dogada bu sag kolun sevilmemesi niye?????.Canli bunu sevmiyorsa bunun bir nedeni olmali,öyleyse o zaman bu nedeni bulmaliyiz.Nedeni bulacagimiz yerde ortak ataya niye kosuyoruz.
    Bu denli özel ve bilinçli seçicilikde neyin nesi.Bu secimin kanunu yasasi nerde???.

    Biz yartiliscilar tanri yapti deyip kenardan siritmiyoruz ki.
    Bizde ne olup bittiyor bakiyoruz. Ve cepap bulamadigimiz noktada ,bulamadimiz nedenlere bilinci yüklüyoruz.Bilinc zaten her seyin hamuru olan enerjinin ta kendisi degilmi.


    Bir de Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım diye soruyorsun.Sana göre akrabalik cöze bilir bu durumu.

    Ilk önce akrabaliktan neyi kast ediyoruz?.Bir birimizle iliskili olmamiz yetmez cünkü ilki bilmiyoruz.Ilk olan teki sadece düsünüyor,fikir yürütüyoruz,buldugumuz her seyide varsaydigimiz ilk teke yapistiriyoruz.
    Akrabalik ilk ten degil de,big bang teki oldugu gibi sadece materyalerden geliyorsa ne olucak.
    Evrenin evirimi kuraminda bunun böyle oldugunu görüyoruz. Materyalerin birliginden sonra ondan buna sundan buna olusan diye bir sey yok.Evrenin evriminde akraba olan materyallerin kendisi. Evrenin evriminde materyalarin dagilimindan sonra olusum gerceklesiyor.

    Bizim tartisdigimiz evrimde de ayni tablo var.Dünyayi bakteriler(materyaller) sarmis .
    Ondan sonrasini ben, ayni evrenin evriminde oldugu gibi devam ettiriyorum .
    Materyaller dağılmış ve oluşum başlamış diyorum. Göktekini en ezindan matemtikle öngörmüstük ve dogru oldugunuda su an gözlemliyebiliyoruz.

    Evrim olsun evrenin evrimi olsun ilk neden ve nasil oldugu bilinemiyor.
    Fakat Yerdeki gibi gökte olanlarda akraba ve onlarda birbirinden gelmedi.Tek olan sadece materyallerdi ,canlilarda da ayni gökteki gibi bir olusum yasadigindan kendimce eminim.


    Dostum aslında big bang'teki genişlemeyi mikro veya makro olarak sınıflandırmıyoruz. Genişliyor deyip geçiyoruz. Evrenin genişleme gözlemi yapılıyor mesela teleskopla. Çok azıcık bir kısmını görebiliyor. Bunu mikro olarak sınıflandırıp, evren bu kadar küçük tekillikten bu kadar makro genişleyemez, yalnızca mikroyu gözlemliyoruz demiyoruz. Orda da makroya çıkıyoruz. Matematik dediğimiz de aslında bize yorum yapma ve öngörme şansı verebiliyor. Yani kesin kanıtlamıyor, yorum yaptırıyor. Lafzi olarak da düşünüyoruzya hani şu şöyle olsa, bu böyle olsa diye. Matematik ile daha farklı yoldan yorum yapmış gibi oluyoruz. Daha farklı kulvardan yapmış gibi oluyoruz. Mesela ufacık bir genişleme gördük diyelim. Onu zamana yayınca ufacık ufacık birike birike makro genişlemeyi ortaya çıkarır diye akıl yürütüyoruz. Matematikle de yürütsek sonuçta akıl yürütmeden olmuyor dostum. Belki de zamana yaysak da makroya ulaşmıcak genişleme. Şimdi genişliyorsa geçmişte ve gelecekte de genişliyordur diye bir varsayım yapıyoruz. Bilimdeki bir ilkeyie ilgili bir şey. Günümüzde oluyorsa, geçmiş ve gelecekte de oluyordur diye varsayıma dayanıyor. Bugün genişliyorsa evren, geçmişte de genişliyordu diye düşünüyoruz. Araya zamanı da katınca bugünki geniş evrene ulaşıyoruz. Aslında mikro genişleme + zaman= makro genişleme olmuyor mu? Dostum geçmişi izlemek tabiki zaman makinesiyle gidip olmaz. Akıl yürütme yapılır. İster lafzi olsun ister sayı ile olsun. Sonuçta mantığa dayanıyor. Tamam bugün genişliyor ama geçmişte yok tekil miydi genişliyor muydu bilemeyiz diyip kapatmıyoruz. Akıl yürütmeyi devam ettiriyoruz. Bugün genişliyorsa geçmişte de genişliyordur. Bugünün azıcık genişlemesini 14 milyara verince bugünki makro genişlemeye ulaşıyoruz.

    Bugün canlılar değişiyorsa geçmişte ve gelecekte de değişiyordur dostum. Yani canlılar geçmişte daha farklıydı. O küçük dediğimiz değişiklikleri 3.8 milyara yayınca çok büyümüş oluyor. Matematik şart değil, akıl yürütüyoruz sonuçta. 3.8 milyar yıl boyunca değişim çok büyük hal alır. Big bang'te geriye sarınca azlığa doğru gidiyorduk. Evrimde de geriye sarınca canlılığın oluşumu kadar geriye gidiliyor. Canlı yoktu sonuçta dünyada. Big bang'te tekillik deniyor yani geri sarınca küçük baya bi. Evrimde de geride çok küçük olacak öyle di mi. Yani ilk canlılar çok basit olabilir ancak. Geriye sarınca basite gitmiş olduk. Aza gittik yani. Dostum diyebilirsin ki fizik kanunu var ama fizikte. Kanun dediğimiz aslında matematiksel ifade değil mi. Matematikle akıl yürüterek ifade ediyor. Biyokimyada kanun olsa şöyle olabilirdi. Yani şu şu şu kimyasallar, şu şekilde, şu sürede şöyle tepkimeye girerse canlılık çıkar şeklinde. Kanun böyle olur değil mi. Hah işte burda kanuna sence ihtiyaç var mı? Hangi kimyasal biraraya gelirse gelsin, hangi şekilde olursa olsun sonuçta kimyasalların tepkimesiyle olacak. Kanun orada ne şekilde olacağı üzerine olurdu. Şu kimyasal biraraya gelirse canlılık çıkar şeklinde olurdu. Ama bize şu kimyasal gerek yok. Hangi kimyasal olursa olsun sonuçta canlılık dediğimiz kimysallar yığını. Kimyasalların etkileşimiyle olacak yani. Hangisinin olduğunun önemi yok diye düşünüyorum. Bugün hangi kimyasallar varsa onlardan olmuştur. Ama olasılık olduğu için de kanun denmiyor. Yani canlılık zorunluluk değildi. Olabilirdi de olmayabilirdi de. Ama mümkün imiş ve oluşmuş. Yani kimyasal olarak oluşmuş. Sonuçta ilişki ve süreçlerle olması lazım. İsterse amino asit uzaydan gelsin, isterse marsdan gelsin, isterse dünyada bulunsun. Sonuçta o materyallerle olacak, oluşacak ve oluşmuş da. İlk canlının ne olduğunun önemi var mı sence dostum? Sonuçta canlı idi. İsterse bakteri olsun, isterse başka bişey olsun. Adı ne olursa olsun. Sonuçta oluşması lazım ve oluşmuş da. Oluşmasa hiçbir canlılık olmazdı ve konuşamazdık zaten. Demek ki oluşmuş dostum. Yanlış mıyım? İşte hangi kimyasal ne şekilde biraraya geldi de oluştu bunu bilmeyebiliriz ama sonuçta biyokimyasal olarak oluştu.

    Dostum akrabalık aslında bir ortak ata ilişkisi. Yani canlılar gelecek nesle genlerini aktarıyor, gelecek nesli meydana getiriyor. O gelecek neslin atası olmuş oluyor. Aktarırken de değişim oluyor. Yani mikro evrim dediğin değişim gerçekleşiyor. Sanırım sen şöyle düşünüyorsun. Tamam ilk canlı bir şekilde oluştu. Mesela 3 grup oluştu diye düşün. Bir grup dallanarak evrildi ve yoluna devam etti, diğer grup da devam etti, diğer grup da devam etti ve bizler o 3 grubun herhangi birisinin torunu olabiliriz. O zaman o 3 grubun torunları, birbiri ile akraba olmamış olur. Materyaller aynı sadece fakat birbirinden gelmemiş olur öyle di mi? Sanırım materyal derken bunu kastediyorsun. Tamam dünyadaki veya uzaydan gelen kimyasallarla oluştu ama o torunlar birbiri ile akraba olmadı, ataları farklı olmuş oldu. Bunu kastediyorsun diye anladım dostum. Tamam böyle de olabilir. Ama sonuçta bi akrabalık var. Bundan kaçış yok. O oluşan basit canlılar, kendini kopyalayacak ve aktaracak. Canlılığın tanımında var zaten bu. Genetik materyali kopyalayıp aktaracak. İlk başta bi kaç farklı grup oluşsa da sonuçta onlar nasıl gelişecek? Yani bugünki kompleks canlılar o basit canlılardan gelmek durumunda. Birden pat diye oluşmaz ki kompleks canlılar. Zamanla aktara aktara aktara ve değişe değişe kompleks canlılar oluşmuş olacak. Yani tamam farklı grup diye düşünelim. Bugünki canlılar, o ilkel canlılardan gelmek durumunda. Düşünecek olursak durum böyle. Çünkü oluştuğunda pat diye gelişmişi oluşmaz. Gelişmesi için daha fazla zaman olduğu için süreçle gelişmişi oluşabilir. Yani basitten gelişmişe olur. Big bang'te ise dardan genişe gidiyordu zamanla. Bunda da basit organizmalardan gelişmiş organizmalara gidecek. Şöyle düşünebilirsin 3 grup demiştimya. Günümüzde bulunan canlıların hepsi birbiriyle akraba olmayabilir. O 3 gruba isim verelim. X,Y ve Z diyelim. Bugünki canlıarın bazıları X'in torunu, bazıları Y'nin bazıları ise Z'nin olabilir. O zaman bütün canlılar birbiriyle akraba olmamış olur öyle di mi? Materyaller ortak ama atalar farklı oldu. Tamam hepsi birbiriyle akraba olmasa ama sonuçta akrabalık diye bir şey var. O basit canlılar zamanla değişe değişe ve gelişe gelişe bu kompleks canlılar çıkacak. Yani kompleks canlıların kökeni ilkel canlılara dayanmak durumunda. Hepsi birbiriyle akraba olmasa bile sonuçta X'in torunları birbiriyle akraba, Y'ninkiler birbiriyle, X'inkiler de birbiriyle akraba olmak durumunda. Akrabalık yine oluyor yani dostum. Canlılık böyle olur zaten. Kendini kopyalar. Hah evrim teorisinde kabul gören ise tek ortak ata imiş. Yani bütün canlıları akraba yapıyor. Ben 3 grup demiştim. Birbirinden bağımsız farklı grupların oluşmasını imkansız görüyor. Evrimsel biyologlar birden fazla ilk canlıyı ciddiye almaz yazıyordu vikipedide. Hah bunun konuşulması lazım diye düşünüyorum. Jgdpanzer ne der bu konuya?

    Big Bang bildiğin gibi genişliyor.Büyüyen tenis topunun içinde madde ve zaman var.Maddenin varlığı bize doğal olarak Tenis topunun sınırı olduğunu gösteriyor .Sınırı olmasaydı Madde ebedi olmuş olurdu.
    Ben genislemeye (degisim/hareket)= (iz) Demiştim.Tenis topunun yapısı/formu genişlerken değişime (misal daireden üçgen forumuna) uğramıyor,canli gibi kendisini koruyor gibi düsün.

    .Tenis topunun değişimi(sadece büyümesi/formu degil) Hareketin kendiside (iz). Şimdi dikkat et lütfen ,ben tenis topunun büyüklüğü veja küçüklüğü üzerinden mikro Makro ayrımı yapmıyorum.Tenis topu ister iğne ucu kadar büyüklükte , ister şu an genişlemekte olan büyüklükteki kadar olsun önemi yok.Formu yapısı (sinir)itibariyle Tenis topu her daim Makro olmuş oluyor.
    Yeni doğmuş bebeğin büyümesi gibi yani. Bebek küçük ama Makro olmuş oluyor Çünkü sınırı var.Bu bebek Zaman içerisinde büyüyor fakat sınırı hep belli yani hangi aşamada olursa olsun aynı Tenis topu gibi her daim Makro olmuş oluyor ve Tenis topun formunu koruduğu gibi o da kendi özelliğini(formunu) koruyor (üreme bariyeri gibi yani). Makronun içindeki küçük veyahut büyük değişimler makronun formunu şeklini özelliğini bozmus olmuyor (Yapi). Evrim konusunda da bu yapı dediğim canlı olmuş olur.Başka bir canliga dönüşümünü göremiyoruz.

    mikro genişleme + zaman=Makro olmuyor cünkü zaman Tenis topunun içerisinde yani Küçük küçük artilar(+) hep makronun(bebegin/her canlinin) icerisinde olmuş olyuyor.

    Zamanla ortaya çıkma(gezegen ve canli)olsun,ve (+)lar üzerinden bunlarin oluşum ve degisim eylemi hep makro(sınır ve forum) icerisinde olur.

    Tenis topunun(makronun) formunu koruması yani misal daire selden üçgen şekline vesaire geçmemesi bana makronun baska özelige degisemiyecegini göstemis oluyor.Canlilarada makro gözünle bakdigimda bunlarin baska özelige (derkende)yani baska canlilara dönüsemeyecegini bana göstermis (gibi) oluyor.
    DIKKAT Büyük patlamanin formunda(makro)sınır var,fakat genislemesinin sınırı yok.Aynen Canlılarda da olduğu gibi .Sınır konusundan ben şu sonucu çıkarıyorum .
    Makro 1 sayısı olsun yani 1sayisi form yapi. Makronun icindeki sürekli sınırı olmayan değişimler oluyor. Şimdi buraya dikkat et lütfen .1rden ikiye gecis olmuyor cünkü (hareketin/ genislemenin/degismenin) sinir yok.
    1,15615654514555514145145145416589781232165464 diye sürekli devam gidiyor cünkü sinir yok.Canlının evriminde de 1 den 2,ye(=ayri canli (makro) bu yüzden geçiş göremiyorda olabiliriz .degisimde sinir koyamiyoruz.
    Jagdpanzer benim gibi düşünmesede oda bunu bir cümlesinde dile getirmişti .”değişimin sınırının genetik olarak olmamasıdır!.” Demisti.
    İşte bu sinirin olmaması büyük bir sorun.

    Tenis topunun sınırını belirlemekte nasıl zorlanıyorsak aynısı da canlıdaki sınırada geçerli .Görüyorsun ki ikisi arasında inanılmaz bir bağ var.Bu sınırları neyle belirliyoruz. Mantığımızla. Mantik neyin nesidir o da allah kerim.
    Atın at, katırın katır ,eşeğin de eşek olduğunu hangi sınırdan anlıyoruz veya şöyle söyleyeyim neye göre nasıl anlıyoruz?Dnalarindan mi? .Bunu nerden anlariz,bunu anlamamizin nedensellik bağı nedir,var mıdır ?
    Hepsinin bacağı kuyruğu kafası gövdesi var. Nedir bunları o yapan.

    Save bir cümlen de şunu diyordun “Tesadüf tanımlanırken ise nedensellik bağı bulunmayan 2 olayın gerçekleşmesinden söz edilir!”.
    Jagdpanzer ne diyordu””değişimin sınırının genetik olarak olmamasıdır!.”

    Cümleni al At ile eşeğe yükle .Nedenseligi bilmiyoruz ama atin at eseginde esek oldugunu anliyoruz ve bu canlilar arasindaki bagi dna üzerinden bulmaya calisiyoruz degilmi.Jagd panzer ne diyordu. “Dna nin değişimde sınır yok!”. Dna nin kendisi canlinin(makronun) icinde ve bu degisimin de siniri olmadigindan biz 2yi bulamiyoruz. Iki,ye gecisin olmasi lazim oldugunu sadece varsayiyoruz.

    Evrenin evrimine baktığımızda birden ikiye geçme diye bir şey söz konusu değil.Orada sadece materyallerin pat diye dağılımı ve sürec ile oluşumu var. Evrenin evriminde de pat diye her şey olmadi sürec ile oldu ama dedim gibi 1 den 2ye gecis yok.Galaxiler misali.Her insanın bir yıldızı değil de her canlının bir galaksi gibi oluştuğunu düşünüyorum. Her canli derken mikroplar da dahil bu makroya yani onlarda makro.



    Dostum tenis topu büyük de olsa küçük de olsa sonuçta şekli yine top fakat büyüklüğü farklı ve sınırlı demek istiyorsun. Canlıda ise böyle sınır yok, değişimin sınırı yok diyorsun. Aslında değişimin sınırı olmaması canlı için daha iyi. Genetik sınırlar olsa, limitler olsa değişim diye bir şey olmazdı canlılar arasında. Oluşma diye bir şey de olmazdı ama. Canlılık olmazdı heralde. Oluşması için de zaten değişerek oluşması lazım. Fakat sabit ve sınırlı olsa oluşamazdı da canlılık. Yani dinamiktir. Aslında burda evrimi reddeden bir şey yok, aksine destekleyen bir şey var. Sınır yoksa tek hücreli canlılardan bu kompleks canlılar çıkabilir. Ki biz varız ve burda konuşuyoruz. Yani kompleks organizmalar var. Bunların kökeni ilkel canlılara dayanmalı. Değişimin de sınırı yoksa bu kadar büyük değişiklik için sorun kalmaz. Aslında big bang'teki tenis topu bir benzetme gibi bir şey. Gerçekten de top değil. Öyle toplandığını anlatmak için, bir yerde biriktiğini anlatmak için tenis topu diyorlar. Başka şekillerde de birikebilirdi. O aldığı şeklin ne önemi var ki? Aslında evren şu an top şeklinde değildir diye düşünüyorum. Bir yerde biriktiği için top deniyor. Belli bir şekli alıp onu korumasıyla alakası olduğunu sanmıyorum. Dostum aslında tenis topuna sınırlı diyorsak asıl mikro ve makroyu bunda kullanmak gerekmez mi? Canlıda değişimin sınırı yok diyorsak, sınırı olmayan değişimi kategorilerle biz sınırlandırmaya çalışıyoruz. Fakat tenis topu sınırlı diyorsak asıl sınırı buna koymalıyız. Şu an mesela teleskopla genişlediğini gördük diye düşün evrenin. Çok az bir zaman diliminde, azıcık gördük. Bu azıcığı mikro genişleme denebilir. Tenis topu bu sınır içerisinde mikro genişlemeye uğrayıp, zamanla makro kadar genişlemiştir. Böyle diyebiliriz aslında. Bebek örneğinde ise şöyle. Bebeğin 50 yaşına gelmesine makro değişim yani zamana yayıncaki değişim, fakat 1 gündeki değişimine ise mikro diyebiliriz. Yani zamana yayılmışı makro olmuş oluyor. +'lar içinde var ama işte o kısa süredeki değişim mikro, zamanla artıların buluşması makro. Yani artıyı şöyle düşünelim. Gördüğümüz ufacık değişim diyebiliriz. Fakat bunu zamana yayınca yani artılar çoğalıyor ve makro değişmiş oluyor. Zamana yayınca makro yani. Aslında canlılar konusunda da neden sıkıntı olsun ki di mi dostum.

    Dostum uzun zaman geçmiş big bang ve evrimde. Yani geri sarmamız lazım di mi. Canlılar değişince çeşitlilik çıkıyor. Değişince farklı bir şey olmuş oluyor. Ne kadar farklı ayrı konu ama değişim zaten farklılaşma demek. Yani değişince farklı şeyler çıkıyor. Farklı canlılar diyelim. Yani çeşitlilik evrimle çıkmış oluyor. Oluşarak çıkıyor yani. Tabi zaman zaman toplu yok oluşlar, soy tükenmeleri görülebilir. Gayet doğaldır. Ama çeşitliliğin oluşması evrimle olur değil mi dostum. Soy tükenmesi ve toplu yok oluş olması için zaten o canlıların var olması lazım. Yani çeşit çeşit canlı olacak ki ondan sonra yok olacak. O olması da işte evrimle olan bir şey. Yani evrimi geriye sararsak en geriye kadar gittiğimizde dünyada canlı yok. Önce canlı oluşması lazım öyle değil mi. Canlı oluşacak dünyada. Sonrası zaten evrim teorisini bağlıyor. Canlılar oluştu dünyada. İşte canlılar değişe değişe, evrile evrile bugünki hali aldılar. Dostum sence sorun nerde? Evrim teorisi gayet doğal bir oluşumdan bahsediyor. Zaten süreçlerle, ilişkilerle olması lazım. Doğa koşullarına bağlı olarak değişime uğruyor canlılar. Bugünki değişimi gördüğümüz için geriye sardık ve canlı yok yani başlangıca sardık. Sonra değişecekler. Bugün de kompleks canlılar var. Yani bugünki çeşitliliği geriye sardığımızda zaten o ilk oluşan organizmalardan gelmek durumunda. Geriye sarınca buna ulaşıyoruz. Big bang'teki şekil olayını dert etmeye gerek yok. Yani o detaylarla ilgili. İlk canlının şekli isterse kare, isterse başka bişey olsun. Yani sonuçta canlı. Bugünkiler de canlı. Geriye sarınca ondan gelmek durumunda. 1,2 gibi düşünürsek net bir sınır çekmiş oluruz. Çok ufak değişimleri bir düşünelim. Mesela ufak dediğimiz değişim o kadar küçük ki, zor anlayabiliyoruz değiştiğini. Aynı tür dediğimizde bile birbiriyle aynı olmuyor tamamen. Yani bu türdür diye net bir sınır çizemiyoruz zaten. Kesin sınırlar yok. Bizim tür dediğimiz sadece bir isimlendirme. Her şeye bi isim taktığımız için canlılara da takmışız. Ama tür deyince kesin ve net sınırları olan bir şey aklımıza gelmesin. 1 ve 2 gibi net sınırlar aklımıza gelmesin. Popülasyon değiştiğinde aynı tür desek bile farklılaştı aslında. Orda aynı tür demek, değişimin varlığıyla ilgili değil, değişimin düzeyiyle ilgili. Çok değişmediği için hala aynı tür dedik. Üreme falan olayları da var ama keskin ve net sınır yok. Aynı tür desek bile aynı kalmıyor. Sadece değişim az ya da çok oluyor. Tamam at ve eşek diye birbirinden ayırt ediyoruz tabiki canlıları. Ama sınır koyarsak değişemezmiş gibi algılanır. At ve eşeği birçok farklı açıdan inceleyerek detaylı olarak farklılıkları bilimciler sunabilir zaten. Fakat uzman olmaya gerek yok, normal bir vatandaş bile baksa farklı olduğunu anlıyor zaten. Detaylı incelendiğinde de sınıflandırılıyor işte. Aslında değişimin sınırırın olmaması ile geriye sarmak arasında problem olduğunu sanmıyorum. Neye değişeceği belli olmadığı için, geriye sarmak sıkıntılıdır şeklinde düşünüyor olabilirsin dostum. Geriye sarınca her bir türü çıkartmak zorunda değiliz ki. Değiştiğini ve çeşitlendiğini bilmeliyiz bizler. Yani canlılar oluşmuş. Bunu geriye saralım. En geriye gittiğimizde dünyada canlı yok öyle değil mi dostum. Canlı oluşuyor. Bugün de kompleks canlılar var. Yani o ilkel canlılara dayanıyor kökenimiz. 3.8 milyarlık evrimsel süreç işte. Böyle düşünerek de anlayabiliriz. Sonuçta ilişkiler ve süreçle oluşacağız. Değişim de zamana da sahip olduğumuz için geriye sarıp düşününce big bang gibi evrime de ulaşabiliriz. Detay olarak bazı farklılıklar olabilir big bang'te. Önemli değil. Biz ana hatlarını böyle anlamış oluruz. Dostum ara geçiş ise şöyle. Mesela big bang'te ara geçişe bakmıyoruz değil mi. Geriye sarmamız yetiyor. Yani 7 milyar yıl önceki geçişi geçmişe gidip görmemiz gerekmiyor. Evrimi anlamaya gelince kendimizi zorluyoruz dostum. Geriye sarınca zaten ulaşıyoruz evrimde de. Yani hangi tür kimden geldi, kim kiminle daha yakın, aradaki tür ne idi gibi detaylar spesifik şeylerdir ve ana hatlar için gerekmez. Big bang'te de birsürü detay var. Ana hatları anladıktan sonra o detaylar anlam kazanıyor. Big bang'i en geriye sarınca tekillik vardı. Yani evrenin başlangıcı falan diyorlar değil mi. Yani her şeyin başlangıcı olsun olmasın sonuçta bir şeyin başlangıcı var. Canlılığın da başlangıcı var çünkü canlılık yoktu. İşte big bang'te tekilliğe geri gittik, evrimde de canlılığın başlaması ve başladıktan sonraki yere gittik. Canlılığın başlangıcına gittik derken evrim teorisi abiyogenezi anlatsın demiyorum. Canlılık denilen şey başladı ve evrim teorisinin alanına girdik. Hah big bang'te dediğim gibi tekilliğe gittik, evrimde de ilk canlılara gittik. Tekillik genişledi ve günümüz evreni oluştu, ilk canlılar değişe dönüşe süreçle kendini kopyaladılar ve zamanla bugünki canlılar oluştu. Yani evrim bu. Mikro, makro diye ayırırsak anlamamız daha zorlaşabilir. Aslında bebeğin büyümesi olsun, big bang olsun ya da evrim olsun kendimizi mikro ve makro diye sınırlarsak anlamamız zorlaşıyor. Aslında şöyle düşünebiliriz. Big bang'te makro büyüklükte genişlemese idi yani 14 milyar yıllık genişleme olmasaydı bu kadar büyük ve geniş evren olmazdı, ufacık kalırdı. 3.8 milyarlık da zamana yayılmış değişim olmasa idi bugünki kompleks canlılar ve çeşitlilik çıkmayacaktı. Zamana yaydığımızda adına makro diyoruz zaten. Zamana yayılmış ve oluşmuş zaten. Oluşmasa sorun idi. Oluşmasa burda olmazdık da zaten. Yani dostum böyle baktığımızda ana hatlarda bir problem göremiyorum. İki teoriyi de böyle anlamlandırabiliyoruz, anlıyoruz böyle meseleyi. Mikro, makro diye de itiraz etmeye gerek yokki. Değişimi anlamaya çalışmamız lazım.

    quote:

    Save The Day @ 15 Ekim 2015; 10:20:45
    Dostum tenis topu büyük de olsa küçük de olsa sonuçta şekli yine top fakat büyüklüğü farklı ve sınırlı demek istiyorsun. Canlıda ise böyle sınır yok, değişimin sınırı yok diyorsun.


    Tenis topu tamam doğru .Yani sınırı var sınırlı olduğu için de Makro oluyor .
    Canlının sınırı olmaz olur mu,Yok mu canlının sınırı ?Kendi yapısı formu şekli sınırını belliyorya. At eşek katır forumları itibarı ile sınır olmasaydı bunları nasıl tanıyacakdık .
    Bir bakterinin de sınırı Var Olduğu için de bakteride Makro olmuş oluyor .
    Canlının da Sınırı olduğundan Makro olduğunu yazdım .Bebek küçük ama Makro olmuş oluyor demiştim.
    Zamanla ortaya çıkma(gezegen ve canli)olsun,ve (+)lar üzerinden bunlarin oluşum ve degisim eylemi hep makro(sınır ve forum) icerisinde olur diyorum.

    Makro dediğimiz Yapı sınırlı, sınırsız olan sadece yapının içerisindeki değişim.

    Dostum aslında benim kasteddiğim sınır daha farklıydı. Tür olarak sınır koyamayız diye düşünüyorum. Hani derlerya bir tür hangi noktadan sonra farklı tür olur? Böyle bir sınır yok işte. Tam şu noktadan sonra artık farklı tür olmuyor. Bebek de tam şu noktadan sonra çocuk olmuyor. Öyle keskin bir sınır çizemiyoruz. Yani tür nerde başlar, nerde biter şeklinde sınır çizemiyoruz. Fakat sınırlı dediğimiz ise şekli yapısı falan. Yani mesela bi boyumuz, ağırlığımız var. Bunlar sınırsız değil öyle di mi. Böyle sınır var diyebiliriz ama tür olarak tam şurda farklı türe dönüştü diyemiyoruz. O kadar keskin bir geçiş yok, öyle sınır yok. Dediğimi anlatmak için bir fotoğraf eklemek istiyorum. Renkler iç içe geçmiş. İşte şu renk şurda bitiyor da diğeri başlıyor diye sınır çizemiyoruz onu diyorum. İç içe geçmiş yani. Evrimde türler de öyle. Türleşirken tam şu noktadan sonra farklı tür oldu demiyoruz. Damlaya damlaya göl olduktan sonra yani değişim fazlalaştıktan sonra farklı olduğunu ayırt ediyoruz. Dostum aslında mikro ve makro denilen şeyler canlının kendisine denmiyor. Değişimin düzeyiyle ilgili bir isimlendirme o. Dostum ilişkilerle, süreçlerle ve koşullarla olacak öyle değil mi. Canlılar yoktu ve canlılar oluştu dünyamızda. İşte o ilk canlıları bir düşün. Bizim kökenimiz o ilk canlılara dayanıyor. Birden pat diye karmaşık canlı oluşmaz ki. Süreçle olur yani bizim atalarımız dünyada ilk oluşan canlılar. Fakat farklı grup canlılar oluştu ise, bütün canlılar birbiri ile akraba olmaz. Ama aktarım ve akrabalık illaki var. Köken illaki var yoksa biz olmazdık. Yani ilk oluşan canlılara X Y Z diyelim. X grubu var, Y grubu var ve Z grubu var. Günümüzdeki bazı canlılar X'in torunu, bazıları Y'nin, bazıları ise Z'nin torunu olabilir diyorum. X'in torunu olanlar birbirleriyle akraba olur, Y'ninkiler birbiriyle olur, Z'ninkiler de birbiriyle olur. Ama X'in torunu ile Y ve Z'nin torunu birbiriyle akraba olmaz ama sadece materyal ortak olmuş olur. Sonuçta böyle 3 grup olsa bile akrabalık illaki var ama bütün canlılar akraba olmayabilir. Bazıları kendi içinde, öbürleri de kendi içinde olabilir böyle. Ama sonuçta kökenimiz o ilk canlılara dayanıyor ve onlardan geldik. Onlar olmasa hiçbir canlı olmazdı. Yani canlıların kökeni o ilk oluşan organizmalara dayanıyor. Atalar onlar. Tek ata demek zorunda değiliz ama ortak ata ilişkisi var dostum.

    Dostum tür ve sınırlardan bahsederken ben şunu kastediyordum. Fotoğrafta renkler ile izah edilmiş. Biz insanlar çok hassas algılamadığımız için tam şu noktada şöyle farklı türe geçti diyemiyoruz ama baya bi değiştikten sonra yani o renk örneğinde rengi bariz değiştikten sonra aha farklı tür diye ayırt edebiliyoruz.

     Evrim Hakkında Sorular ve Tartışmalar




  • quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Gözlemleme dediğimiz olayın illa bardağın bırakılınca yerçekimi etkisiyle düşmesi gibi "Bak düştü işte bu yerçekimi kuvveti" tarzında gözlemlenmesi gerekmiyor.Bir şeyin bilimsel olması için o şeyle ilgili elde somut,mantıklı ve tutarlı verilerin olması gerekiyor.Gözlemleme dediğin olay da bir anlamıyla bu.Yani kanıtları,canlı yapılarını,organları,genleri ve coğrafik düzeyde organizmalar arasındaki benzerlikleri gözlemliyorsun.Yoksa illa gözlerimizin önünde bir canlının başka tür bir canlıya dönüşmesi gerekmiyor.Çok uzun bir süreç olduğu için evrimi ancak mikro düzeyde sizin dediğiniz tarzda "gözlem" leyebiliyoruz.Mikro düzey derken mesela meşhur lepistes deneyleri gibi.O bile aylar alıyor.Ayrıca genlerle oynayarak bir şeyler çıkartmaktan bahsettiğiniz şeyler nedir? Mesela şempanze geniyle oynayıp insan yaparak evet gerçekten de şempanze ile insan akraba imiş tarzı bir deney mi yapılması gerekiyor?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne


    quote:

    Orijinalden alıntı: Save The Day


    quote:

    Orijinalden alıntı: dine mine ne

    Bilimsel olabilmesi için doğal ortamda kendiliğinden bu büyük değişim dediğimiz Makro Evrim gözlemlenmesi lazim.At eşek katır misali gibi, değişim büyük olacak.

    Yahu kendiliğinden olmasından da vazgeçtim, en azından hox genlerle oynarken ortaya bir şeyler çıksa. O da yok.O yok, bu yok, yok oğlu yok, ama bilimseliz. Niye filimseliz abi?. "Eh değişim var görmüyormusun?,kör müsün?.Bak bak hala karşı çıkıyor, la yoksa sen yobaz kafa mısın!"

    Big Bang in genişleme olayı gibi değil ki mesele. Adamların elinde birçok destekleyici kanıt var. Evrenin tozlu dumanlı halinden oluşumlara kadar her şeyi görebiliyoruz diyorlar. Adamlar oturmuş adeta zamanı izliyor bizler ise hayallerimizi dikizliyoruz.

    Big Bang in birçok konuda kanıtlı desteği olduğu halde, karşı çıkılmaya çalışılıyor. Bizim arkadaşlar ise ellerinde bir şey olmadan,makro evrime toz kondurmuyor.
    Biz bilimselliği böyle ucuza satarsak, vay halimize.

    Dostum big bang teorisi, tıpkı evrim teorisi gibi geçmişten bahsediyor. Big bang'in ispatlanması için geçmişte olduğu söylenen ''büyük patlama'' denen olayı tekrar görmüyorlar. Olayın ardından kalan izlerle çıkarım yapıyorlar. Richard Dawkins'in evrime dair verdiği dedektif örneği gibi. Olay bittikten sonra gelip izleri inceleyerek neler olduğuna dair çıkarım yapılıyor. Evrim teorisinde bahsedilen cins ve familya oluşumu gözlemlenmiyor. Ömrümüzün yetmediği söyleniyor. Big bang'de olduğu gibi izlerden yola çıkarak çıkarım yapmalıyız. Verileri yorumlamalıyız. Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım sence? Bana kalırsa akrabalık işi çözer. Yani canlıların akraba olduklarını bulabilirsek mesele hallolmuş olur. Çok güçlü bir kanıt olmuş olur. Akrabalık için de benzerlik gösteriliyor biliyorsun. Benzerliğin, neden akrabalığı gösterdiğini veya gösteriyor mu diye sorguladım. Jgdpanzer uzunca açıklamıştı benzerliğin akrabalığı kanıtlamasını. O yazı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterim. İletisi şu idi https://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=125160892

    Save ,ben canlinin evrimi ile evrenin evrimini iki tane gözleme ayriyorum.

    Big bang teki ilk gözlem genisleme(degisim/hareket) (iz),bur gözlemlenen izden dogal bir cikarim yapildi.Ve teori ortaya atildi.

    mikro evrimdeki sadece canlidaki degisimin gözlemi (izi)var.Bu izi kafamaiza göre zamanla carparak makronun teorisini oratya attik. Teorilerin ortaya cikisi bile farkli.
    Big bangin genislemesi dogal olarak kendi izinden bize ne yapacagimizi söylüyor.Öbürü yani canlidaki makro evrim ise bastan sona kendi düsüncelerimizin ürünü YANI varsayimi.

    Evrenin evriminde, cebimizdeki matematikle dogal neticeden yola cikiyoruz.Yolumuz da zaten zamanin kendisi.

    Canlinin evrimindeyse elimizde sadece sinirlari asamayan degisimin bi tanecik gözlemi var.

    Big bang deki iki tane. Birinci gözlemI dogal olarak kendiliginden kendi teorisini kendi sunuyor. Matematik öngürüde bulunuyor.Ikinci gözlemide al bak ta gör diyor.

    Big bangin Ikinci gözlemi zamanla ilgili(.Sinirlari asan(makronun gözlemi)=Yani 13,5 millyar yil zamanda geri bakma olayi.(Canlinin makrosunda olmayan) Matematikle ortaya atigimiz)

    (matematikle diyorum) öngörülerimizi yani zamanda gerceklesmis olan olusumu izlemis oluyoruz.Yani genislemeyi geri hesapladik ve simdi teknoloji sayesinde bunu izleyebiliyoruz.Matematikle öngördügümüz olusumu izleye biliyorsak, buna hala cikarim denile bilinirmi. Cikarim, ilk gözlem ile alakaliydi ,o cikarimda dogaldi.

    Cikarim dogal yani her insan ayni yorumu yapabiliyor.
    Canlinin makro evrimi varsayim oldugu icin yorumlar birbirine karisiyor.Bizi derleyen toparlayan,ayni yola mecbur kilan, ne matematik nede bir fizik kanunu var.Mikrobiolojide kanun yok bu yüzden diyorum. Matemtikteki olasiligi düsürmek icin ortak ataya kendimizi vuruyoruz fakat gözlemi yok.Kendi öngürümüzün altini gördügümüz degisim mekanizmalarini doldurup bunlari zamana emanet edip oradan medet umuyoruz.

    Peki ,bu tudugumuz yol yanlis ise ne yapilmali diye soracak olursan derim ki.

    Ilk önce su dayatma isin den vazgecmemiz lazim. Türden baska türler olabilir fikrini olabilir noktasinda biraka bilmemiz lazim, ki kendimizi baska yolara vurabilelim.

    Kendimizi sartlandirdigimiz noktadan kendimizi arindiramazsak o zaman bulduklarimizi hep ortak ataya yedirmis oluruz.

    Misal verdigin linkte sevgili Jagdpanzer ne diyor bir bakalim.

    “”””””neden Dünya'daki tüm canlılar sol elli aminoasit üretir ve/veya tüketir? Bunun fiziksel açıdan da, kimyasal açıdan da, biyolojik açıdan da evrimden, ortak atadan başka bir izahı yoktur. Çünkü dediğim gibi aynı şartlarda aynı sonuçları veren kimyasal olaylar değildir bunlar.””””””””””””””””

    Sartlanmis oldugu noktadan baktigi icin, baska bir izah arayamiyor.
    Halbuki sordugu soru hala cevapsiz kaldi ama farkinda degil. Aminoasitler (sol elli)NEDEN?????????? .Soru buydu degilmi.
    Nedeni bilmeden ortak ataya kosmasida dogal,cünkü teorideki atayi (kendisi) ariyor ama bununda farkinda degil . Bilim yapiyoruz ama neden yaptigimizi unutuyoruz.

    Sonucta nedeni soruyor fakat neden sorusunu cevapliyamadan varsaydigina cikarim yapmis oluyor.Nedeni bilmeden cikarim yapilirmi.


    Aynı şartlarda diyor ,aynı sonuçları veren kimyasal olay yok.Cok güzel tamam da,proteinin yapısına katılacak tek bir sağa eli aminoasit bile proteini işe yaramaz hale getiriyormuş. Hatta deneylerde bakterilere sağ elli aminoasitlerden verilmiş bunlarda aminoasitlere saldırıp onlari parçalamış.

    Bu sag elin kabul görmemesi iste ortak ataya giden yolu ortadan kaldiran bir neden. Dogada esit miktarda olmazi gereken aminoasitler canlinin olusumunda nasil oldu da sol elli olanlardan olusu verdi?. Bu soru da karsimiza cikmis oluyor.Bunun cevabi varmidir.Yok, cünkü daha sag elli olan aminoasite saldiran canli yok ortada,vatandas daha olusacakta öyle saldiracak.
    Bu yüzden mikrobiolojide olan bitenleri matematik veja bir kanunla, yasalar ile acikliyamadigimiz müddetce,canli konusunda yorumlar biribiriyle catisacak.







    Dogada bu sag kolun sevilmemesi niye?????.Canli bunu sevmiyorsa bunun bir nedeni olmali,öyleyse o zaman bu nedeni bulmaliyiz.Nedeni bulacagimiz yerde ortak ataya niye kosuyoruz.
    Bu denli özel ve bilinçli seçicilikde neyin nesi.Bu secimin kanunu yasasi nerde???.

    Biz yartiliscilar tanri yapti deyip kenardan siritmiyoruz ki.
    Bizde ne olup bittiyor bakiyoruz. Ve cepap bulamadigimiz noktada ,bulamadimiz nedenlere bilinci yüklüyoruz.Bilinc zaten her seyin hamuru olan enerjinin ta kendisi degilmi.


    Bir de Cins, familya, takım vs için ne gibi bir kanıt lazım diye soruyorsun.Sana göre akrabalik cöze bilir bu durumu.

    Ilk önce akrabaliktan neyi kast ediyoruz?.Bir birimizle iliskili olmamiz yetmez cünkü ilki bilmiyoruz.Ilk olan teki sadece düsünüyor,fikir yürütüyoruz,buldugumuz her seyide varsaydigimiz ilk teke yapistiriyoruz.
    Akrabalik ilk ten degil de,big bang teki oldugu gibi sadece materyalerden geliyorsa ne olucak.
    Evrenin evirimi kuraminda bunun böyle oldugunu görüyoruz. Materyalerin birliginden sonra ondan buna sundan buna olusan diye bir sey yok.Evrenin evriminde akraba olan materyallerin kendisi. Evrenin evriminde materyalarin dagilimindan sonra olusum gerceklesiyor.

    Bizim tartisdigimiz evrimde de ayni tablo var.Dünyayi bakteriler(materyaller) sarmis .
    Ondan sonrasini ben, ayni evrenin evriminde oldugu gibi devam ettiriyorum .
    Materyaller dağılmış ve oluşum başlamış diyorum. Göktekini en ezindan matemtikle öngörmüstük ve dogru oldugunuda su an gözlemliyebiliyoruz.

    Evrim olsun evrenin evrimi olsun ilk neden ve nasil oldugu bilinemiyor.
    Fakat Yerdeki gibi gökte olanlarda akraba ve onlarda birbirinden gelmedi.Tek olan sadece materyallerdi ,canlilarda da ayni gökteki gibi bir olusum yasadigindan kendimce eminim.


    Dostum aslında big bang'teki genişlemeyi mikro veya makro olarak sınıflandırmıyoruz. Genişliyor deyip geçiyoruz. Evrenin genişleme gözlemi yapılıyor mesela teleskopla. Çok azıcık bir kısmını görebiliyor. Bunu mikro olarak sınıflandırıp, evren bu kadar küçük tekillikten bu kadar makro genişleyemez, yalnızca mikroyu gözlemliyoruz demiyoruz. Orda da makroya çıkıyoruz. Matematik dediğimiz de aslında bize yorum yapma ve öngörme şansı verebiliyor. Yani kesin kanıtlamıyor, yorum yaptırıyor. Lafzi olarak da düşünüyoruzya hani şu şöyle olsa, bu böyle olsa diye. Matematik ile daha farklı yoldan yorum yapmış gibi oluyoruz. Daha farklı kulvardan yapmış gibi oluyoruz. Mesela ufacık bir genişleme gördük diyelim. Onu zamana yayınca ufacık ufacık birike birike makro genişlemeyi ortaya çıkarır diye akıl yürütüyoruz. Matematikle de yürütsek sonuçta akıl yürütmeden olmuyor dostum. Belki de zamana yaysak da makroya ulaşmıcak genişleme. Şimdi genişliyorsa geçmişte ve gelecekte de genişliyordur diye bir varsayım yapıyoruz. Bilimdeki bir ilkeyie ilgili bir şey. Günümüzde oluyorsa, geçmiş ve gelecekte de oluyordur diye varsayıma dayanıyor. Bugün genişliyorsa evren, geçmişte de genişliyordu diye düşünüyoruz. Araya zamanı da katınca bugünki geniş evrene ulaşıyoruz. Aslında mikro genişleme + zaman= makro genişleme olmuyor mu? Dostum geçmişi izlemek tabiki zaman makinesiyle gidip olmaz. Akıl yürütme yapılır. İster lafzi olsun ister sayı ile olsun. Sonuçta mantığa dayanıyor. Tamam bugün genişliyor ama geçmişte yok tekil miydi genişliyor muydu bilemeyiz diyip kapatmıyoruz. Akıl yürütmeyi devam ettiriyoruz. Bugün genişliyorsa geçmişte de genişliyordur. Bugünün azıcık genişlemesini 14 milyara verince bugünki makro genişlemeye ulaşıyoruz.

    Bugün canlılar değişiyorsa geçmişte ve gelecekte de değişiyordur dostum. Yani canlılar geçmişte daha farklıydı. O küçük dediğimiz değişiklikleri 3.8 milyara yayınca çok büyümüş oluyor. Matematik şart değil, akıl yürütüyoruz sonuçta. 3.8 milyar yıl boyunca değişim çok büyük hal alır. Big bang'te geriye sarınca azlığa doğru gidiyorduk. Evrimde de geriye sarınca canlılığın oluşumu kadar geriye gidiliyor. Canlı yoktu sonuçta dünyada. Big bang'te tekillik deniyor yani geri sarınca küçük baya bi. Evrimde de geride çok küçük olacak öyle di mi. Yani ilk canlılar çok basit olabilir ancak. Geriye sarınca basite gitmiş olduk. Aza gittik yani. Dostum diyebilirsin ki fizik kanunu var ama fizikte. Kanun dediğimiz aslında matematiksel ifade değil mi. Matematikle akıl yürüterek ifade ediyor. Biyokimyada kanun olsa şöyle olabilirdi. Yani şu şu şu kimyasallar, şu şekilde, şu sürede şöyle tepkimeye girerse canlılık çıkar şeklinde. Kanun böyle olur değil mi. Hah işte burda kanuna sence ihtiyaç var mı? Hangi kimyasal biraraya gelirse gelsin, hangi şekilde olursa olsun sonuçta kimyasalların tepkimesiyle olacak. Kanun orada ne şekilde olacağı üzerine olurdu. Şu kimyasal biraraya gelirse canlılık çıkar şeklinde olurdu. Ama bize şu kimyasal gerek yok. Hangi kimyasal olursa olsun sonuçta canlılık dediğimiz kimysallar yığını. Kimyasalların etkileşimiyle olacak yani. Hangisinin olduğunun önemi yok diye düşünüyorum. Bugün hangi kimyasallar varsa onlardan olmuştur. Ama olasılık olduğu için de kanun denmiyor. Yani canlılık zorunluluk değildi. Olabilirdi de olmayabilirdi de. Ama mümkün imiş ve oluşmuş. Yani kimyasal olarak oluşmuş. Sonuçta ilişki ve süreçlerle olması lazım. İsterse amino asit uzaydan gelsin, isterse marsdan gelsin, isterse dünyada bulunsun. Sonuçta o materyallerle olacak, oluşacak ve oluşmuş da. İlk canlının ne olduğunun önemi var mı sence dostum? Sonuçta canlı idi. İsterse bakteri olsun, isterse başka bişey olsun. Adı ne olursa olsun. Sonuçta oluşması lazım ve oluşmuş da. Oluşmasa hiçbir canlılık olmazdı ve konuşamazdık zaten. Demek ki oluşmuş dostum. Yanlış mıyım? İşte hangi kimyasal ne şekilde biraraya geldi de oluştu bunu bilmeyebiliriz ama sonuçta biyokimyasal olarak oluştu.

    Dostum akrabalık aslında bir ortak ata ilişkisi. Yani canlılar gelecek nesle genlerini aktarıyor, gelecek nesli meydana getiriyor. O gelecek neslin atası olmuş oluyor. Aktarırken de değişim oluyor. Yani mikro evrim dediğin değişim gerçekleşiyor. Sanırım sen şöyle düşünüyorsun. Tamam ilk canlı bir şekilde oluştu. Mesela 3 grup oluştu diye düşün. Bir grup dallanarak evrildi ve yoluna devam etti, diğer grup da devam etti, diğer grup da devam etti ve bizler o 3 grubun herhangi birisinin torunu olabiliriz. O zaman o 3 grubun torunları, birbiri ile akraba olmamış olur. Materyaller aynı sadece fakat birbirinden gelmemiş olur öyle di mi? Sanırım materyal derken bunu kastediyorsun. Tamam dünyadaki veya uzaydan gelen kimyasallarla oluştu ama o torunlar birbiri ile akraba olmadı, ataları farklı olmuş oldu. Bunu kastediyorsun diye anladım dostum. Tamam böyle de olabilir. Ama sonuçta bi akrabalık var. Bundan kaçış yok. O oluşan basit canlılar, kendini kopyalayacak ve aktaracak. Canlılığın tanımında var zaten bu. Genetik materyali kopyalayıp aktaracak. İlk başta bi kaç farklı grup oluşsa da sonuçta onlar nasıl gelişecek? Yani bugünki kompleks canlılar o basit canlılardan gelmek durumunda. Birden pat diye oluşmaz ki kompleks canlılar. Zamanla aktara aktara aktara ve değişe değişe kompleks canlılar oluşmuş olacak. Yani tamam farklı grup diye düşünelim. Bugünki canlılar, o ilkel canlılardan gelmek durumunda. Düşünecek olursak durum böyle. Çünkü oluştuğunda pat diye gelişmişi oluşmaz. Gelişmesi için daha fazla zaman olduğu için süreçle gelişmişi oluşabilir. Yani basitten gelişmişe olur. Big bang'te ise dardan genişe gidiyordu zamanla. Bunda da basit organizmalardan gelişmiş organizmalara gidecek. Şöyle düşünebilirsin 3 grup demiştimya. Günümüzde bulunan canlıların hepsi birbiriyle akraba olmayabilir. O 3 gruba isim verelim. X,Y ve Z diyelim. Bugünki canlıarın bazıları X'in torunu, bazıları Y'nin bazıları ise Z'nin olabilir. O zaman bütün canlılar birbiriyle akraba olmamış olur öyle di mi? Materyaller ortak ama atalar farklı oldu. Tamam hepsi birbiriyle akraba olmasa ama sonuçta akrabalık diye bir şey var. O basit canlılar zamanla değişe değişe ve gelişe gelişe bu kompleks canlılar çıkacak. Yani kompleks canlıların kökeni ilkel canlılara dayanmak durumunda. Hepsi birbiriyle akraba olmasa bile sonuçta X'in torunları birbiriyle akraba, Y'ninkiler birbiriyle, X'inkiler de birbiriyle akraba olmak durumunda. Akrabalık yine oluyor yani dostum. Canlılık böyle olur zaten. Kendini kopyalar. Hah evrim teorisinde kabul gören ise tek ortak ata imiş. Yani bütün canlıları akraba yapıyor. Ben 3 grup demiştim. Birbirinden bağımsız farklı grupların oluşmasını imkansız görüyor. Evrimsel biyologlar birden fazla ilk canlıyı ciddiye almaz yazıyordu vikipedide. Hah bunun konuşulması lazım diye düşünüyorum. Jgdpanzer ne der bu konuya?

    Big Bang bildiğin gibi genişliyor.Büyüyen tenis topunun içinde madde ve zaman var.Maddenin varlığı bize doğal olarak Tenis topunun sınırı olduğunu gösteriyor .Sınırı olmasaydı Madde ebedi olmuş olurdu.
    Ben genislemeye (degisim/hareket)= (iz) Demiştim.Tenis topunun yapısı/formu genişlerken değişime (misal daireden üçgen forumuna) uğramıyor,canli gibi kendisini koruyor gibi düsün.

    .Tenis topunun değişimi(sadece büyümesi/formu degil) Hareketin kendiside (iz). Şimdi dikkat et lütfen ,ben tenis topunun büyüklüğü veja küçüklüğü üzerinden mikro Makro ayrımı yapmıyorum.Tenis topu ister iğne ucu kadar büyüklükte , ister şu an genişlemekte olan büyüklükteki kadar olsun önemi yok.Formu yapısı (sinir)itibariyle Tenis topu her daim Makro olmuş oluyor.
    Yeni doğmuş bebeğin büyümesi gibi yani. Bebek küçük ama Makro olmuş oluyor Çünkü sınırı var.Bu bebek Zaman içerisinde büyüyor fakat sınırı hep belli yani hangi aşamada olursa olsun aynı Tenis topu gibi her daim Makro olmuş oluyor ve Tenis topun formunu koruduğu gibi o da kendi özelliğini(formunu) koruyor (üreme bariyeri gibi yani). Makronun içindeki küçük veyahut büyük değişimler makronun formunu şeklini özelliğini bozmus olmuyor (Yapi). Evrim konusunda da bu yapı dediğim canlı olmuş olur.Başka bir canliga dönüşümünü göremiyoruz.

    mikro genişleme + zaman=Makro olmuyor cünkü zaman Tenis topunun içerisinde yani Küçük küçük artilar(+) hep makronun(bebegin/her canlinin) icerisinde olmuş olyuyor.

    Zamanla ortaya çıkma(gezegen ve canli)olsun,ve (+)lar üzerinden bunlarin oluşum ve degisim eylemi hep makro(sınır ve forum) icerisinde olur.

    Tenis topunun(makronun) formunu koruması yani misal daire selden üçgen şekline vesaire geçmemesi bana makronun baska özelige degisemiyecegini göstemis oluyor.Canlilarada makro gözünle bakdigimda bunlarin baska özelige (derkende)yani baska canlilara dönüsemeyecegini bana göstermis (gibi) oluyor.
    DIKKAT Büyük patlamanin formunda(makro)sınır var,fakat genislemesinin sınırı yok.Aynen Canlılarda da olduğu gibi .Sınır konusundan ben şu sonucu çıkarıyorum .
    Makro 1 sayısı olsun yani 1sayisi form yapi. Makronun icindeki sürekli sınırı olmayan değişimler oluyor. Şimdi buraya dikkat et lütfen .1rden ikiye gecis olmuyor cünkü (hareketin/ genislemenin/degismenin) sinir yok.
    1,15615654514555514145145145416589781232165464 diye sürekli devam gidiyor cünkü sinir yok.Canlının evriminde de 1 den 2,ye(=ayri canli (makro) bu yüzden geçiş göremiyorda olabiliriz .degisimde sinir koyamiyoruz.
    Jagdpanzer benim gibi düşünmesede oda bunu bir cümlesinde dile getirmişti .”değişimin sınırının genetik olarak olmamasıdır!.” Demisti.
    İşte bu sinirin olmaması büyük bir sorun.

    Tenis topunun sınırını belirlemekte nasıl zorlanıyorsak aynısı da canlıdaki sınırada geçerli .Görüyorsun ki ikisi arasında inanılmaz bir bağ var.Bu sınırları neyle belirliyoruz. Mantığımızla. Mantik neyin nesidir o da allah kerim.
    Atın at, katırın katır ,eşeğin de eşek olduğunu hangi sınırdan anlıyoruz veya şöyle söyleyeyim neye göre nasıl anlıyoruz?Dnalarindan mi? .Bunu nerden anlariz,bunu anlamamizin nedensellik bağı nedir,var mıdır ?
    Hepsinin bacağı kuyruğu kafası gövdesi var. Nedir bunları o yapan.

    Save bir cümlen de şunu diyordun “Tesadüf tanımlanırken ise nedensellik bağı bulunmayan 2 olayın gerçekleşmesinden söz edilir!”.
    Jagdpanzer ne diyordu””değişimin sınırının genetik olarak olmamasıdır!.”

    Cümleni al At ile eşeğe yükle .Nedenseligi bilmiyoruz ama atin at eseginde esek oldugunu anliyoruz ve bu canlilar arasindaki bagi dna üzerinden bulmaya calisiyoruz degilmi.Jagd panzer ne diyordu. “Dna nin değişimde sınır yok!”. Dna nin kendisi canlinin(makronun) icinde ve bu degisimin de siniri olmadigindan biz 2yi bulamiyoruz. Iki,ye gecisin olmasi lazim oldugunu sadece varsayiyoruz.

    Evrenin evrimine baktığımızda birden ikiye geçme diye bir şey söz konusu değil.Orada sadece materyallerin pat diye dağılımı ve sürec ile oluşumu var. Evrenin evriminde de pat diye her şey olmadi sürec ile oldu ama dedim gibi 1 den 2ye gecis yok.Galaxiler misali.Her insanın bir yıldızı değil de her canlının bir galaksi gibi oluştuğunu düşünüyorum. Her canli derken mikroplar da dahil bu makroya yani onlarda makro.



    Dostum tenis topu büyük de olsa küçük de olsa sonuçta şekli yine top fakat büyüklüğü farklı ve sınırlı demek istiyorsun. Canlıda ise böyle sınır yok, değişimin sınırı yok diyorsun. Aslında değişimin sınırı olmaması canlı için daha iyi. Genetik sınırlar olsa, limitler olsa değişim diye bir şey olmazdı canlılar arasında. Oluşma diye bir şey de olmazdı ama. Canlılık olmazdı heralde. Oluşması için de zaten değişerek oluşması lazım. Fakat sabit ve sınırlı olsa oluşamazdı da canlılık. Yani dinamiktir. Aslında burda evrimi reddeden bir şey yok, aksine destekleyen bir şey var. Sınır yoksa tek hücreli canlılardan bu kompleks canlılar çıkabilir. Ki biz varız ve burda konuşuyoruz. Yani kompleks organizmalar var. Bunların kökeni ilkel canlılara dayanmalı. Değişimin de sınırı yoksa bu kadar büyük değişiklik için sorun kalmaz. Aslında big bang'teki tenis topu bir benzetme gibi bir şey. Gerçekten de top değil. Öyle toplandığını anlatmak için, bir yerde biriktiğini anlatmak için tenis topu diyorlar. Başka şekillerde de birikebilirdi. O aldığı şeklin ne önemi var ki? Aslında evren şu an top şeklinde değildir diye düşünüyorum. Bir yerde biriktiği için top deniyor. Belli bir şekli alıp onu korumasıyla alakası olduğunu sanmıyorum. Dostum aslında tenis topuna sınırlı diyorsak asıl mikro ve makroyu bunda kullanmak gerekmez mi? Canlıda değişimin sınırı yok diyorsak, sınırı olmayan değişimi kategorilerle biz sınırlandırmaya çalışıyoruz. Fakat tenis topu sınırlı diyorsak asıl sınırı buna koymalıyız. Şu an mesela teleskopla genişlediğini gördük diye düşün evrenin. Çok az bir zaman diliminde, azıcık gördük. Bu azıcığı mikro genişleme denebilir. Tenis topu bu sınır içerisinde mikro genişlemeye uğrayıp, zamanla makro kadar genişlemiştir. Böyle diyebiliriz aslında. Bebek örneğinde ise şöyle. Bebeğin 50 yaşına gelmesine makro değişim yani zamana yayıncaki değişim, fakat 1 gündeki değişimine ise mikro diyebiliriz. Yani zamana yayılmışı makro olmuş oluyor. +'lar içinde var ama işte o kısa süredeki değişim mikro, zamanla artıların buluşması makro. Yani artıyı şöyle düşünelim. Gördüğümüz ufacık değişim diyebiliriz. Fakat bunu zamana yayınca yani artılar çoğalıyor ve makro değişmiş oluyor. Zamana yayınca makro yani. Aslında canlılar konusunda da neden sıkıntı olsun ki di mi dostum.

    Dostum uzun zaman geçmiş big bang ve evrimde. Yani geri sarmamız lazım di mi. Canlılar değişince çeşitlilik çıkıyor. Değişince farklı bir şey olmuş oluyor. Ne kadar farklı ayrı konu ama değişim zaten farklılaşma demek. Yani değişince farklı şeyler çıkıyor. Farklı canlılar diyelim. Yani çeşitlilik evrimle çıkmış oluyor. Oluşarak çıkıyor yani. Tabi zaman zaman toplu yok oluşlar, soy tükenmeleri görülebilir. Gayet doğaldır. Ama çeşitliliğin oluşması evrimle olur değil mi dostum. Soy tükenmesi ve toplu yok oluş olması için zaten o canlıların var olması lazım. Yani çeşit çeşit canlı olacak ki ondan sonra yok olacak. O olması da işte evrimle olan bir şey. Yani evrimi geriye sararsak en geriye kadar gittiğimizde dünyada canlı yok. Önce canlı oluşması lazım öyle değil mi. Canlı oluşacak dünyada. Sonrası zaten evrim teorisini bağlıyor. Canlılar oluştu dünyada. İşte canlılar değişe değişe, evrile evrile bugünki hali aldılar. Dostum sence sorun nerde? Evrim teorisi gayet doğal bir oluşumdan bahsediyor. Zaten süreçlerle, ilişkilerle olması lazım. Doğa koşullarına bağlı olarak değişime uğruyor canlılar. Bugünki değişimi gördüğümüz için geriye sardık ve canlı yok yani başlangıca sardık. Sonra değişecekler. Bugün de kompleks canlılar var. Yani bugünki çeşitliliği geriye sardığımızda zaten o ilk oluşan organizmalardan gelmek durumunda. Geriye sarınca buna ulaşıyoruz. Big bang'teki şekil olayını dert etmeye gerek yok. Yani o detaylarla ilgili. İlk canlının şekli isterse kare, isterse başka bişey olsun. Yani sonuçta canlı. Bugünkiler de canlı. Geriye sarınca ondan gelmek durumunda. 1,2 gibi düşünürsek net bir sınır çekmiş oluruz. Çok ufak değişimleri bir düşünelim. Mesela ufak dediğimiz değişim o kadar küçük ki, zor anlayabiliyoruz değiştiğini. Aynı tür dediğimizde bile birbiriyle aynı olmuyor tamamen. Yani bu türdür diye net bir sınır çizemiyoruz zaten. Kesin sınırlar yok. Bizim tür dediğimiz sadece bir isimlendirme. Her şeye bi isim taktığımız için canlılara da takmışız. Ama tür deyince kesin ve net sınırları olan bir şey aklımıza gelmesin. 1 ve 2 gibi net sınırlar aklımıza gelmesin. Popülasyon değiştiğinde aynı tür desek bile farklılaştı aslında. Orda aynı tür demek, değişimin varlığıyla ilgili değil, değişimin düzeyiyle ilgili. Çok değişmediği için hala aynı tür dedik. Üreme falan olayları da var ama keskin ve net sınır yok. Aynı tür desek bile aynı kalmıyor. Sadece değişim az ya da çok oluyor. Tamam at ve eşek diye birbirinden ayırt ediyoruz tabiki canlıları. Ama sınır koyarsak değişemezmiş gibi algılanır. At ve eşeği birçok farklı açıdan inceleyerek detaylı olarak farklılıkları bilimciler sunabilir zaten. Fakat uzman olmaya gerek yok, normal bir vatandaş bile baksa farklı olduğunu anlıyor zaten. Detaylı incelendiğinde de sınıflandırılıyor işte. Aslında değişimin sınırırın olmaması ile geriye sarmak arasında problem olduğunu sanmıyorum. Neye değişeceği belli olmadığı için, geriye sarmak sıkıntılıdır şeklinde düşünüyor olabilirsin dostum. Geriye sarınca her bir türü çıkartmak zorunda değiliz ki. Değiştiğini ve çeşitlendiğini bilmeliyiz bizler. Yani canlılar oluşmuş. Bunu geriye saralım. En geriye gittiğimizde dünyada canlı yok öyle değil mi dostum. Canlı oluşuyor. Bugün de kompleks canlılar var. Yani o ilkel canlılara dayanıyor kökenimiz. 3.8 milyarlık evrimsel süreç işte. Böyle düşünerek de anlayabiliriz. Sonuçta ilişkiler ve süreçle oluşacağız. Değişim de zamana da sahip olduğumuz için geriye sarıp düşününce big bang gibi evrime de ulaşabiliriz. Detay olarak bazı farklılıklar olabilir big bang'te. Önemli değil. Biz ana hatlarını böyle anlamış oluruz. Dostum ara geçiş ise şöyle. Mesela big bang'te ara geçişe bakmıyoruz değil mi. Geriye sarmamız yetiyor. Yani 7 milyar yıl önceki geçişi geçmişe gidip görmemiz gerekmiyor. Evrimi anlamaya gelince kendimizi zorluyoruz dostum. Geriye sarınca zaten ulaşıyoruz evrimde de. Yani hangi tür kimden geldi, kim kiminle daha yakın, aradaki tür ne idi gibi detaylar spesifik şeylerdir ve ana hatlar için gerekmez. Big bang'te de birsürü detay var. Ana hatları anladıktan sonra o detaylar anlam kazanıyor. Big bang'i en geriye sarınca tekillik vardı. Yani evrenin başlangıcı falan diyorlar değil mi. Yani her şeyin başlangıcı olsun olmasın sonuçta bir şeyin başlangıcı var. Canlılığın da başlangıcı var çünkü canlılık yoktu. İşte big bang'te tekilliğe geri gittik, evrimde de canlılığın başlaması ve başladıktan sonraki yere gittik. Canlılığın başlangıcına gittik derken evrim teorisi abiyogenezi anlatsın demiyorum. Canlılık denilen şey başladı ve evrim teorisinin alanına girdik. Hah big bang'te dediğim gibi tekilliğe gittik, evrimde de ilk canlılara gittik. Tekillik genişledi ve günümüz evreni oluştu, ilk canlılar değişe dönüşe süreçle kendini kopyaladılar ve zamanla bugünki canlılar oluştu. Yani evrim bu. Mikro, makro diye ayırırsak anlamamız daha zorlaşabilir. Aslında bebeğin büyümesi olsun, big bang olsun ya da evrim olsun kendimizi mikro ve makro diye sınırlarsak anlamamız zorlaşıyor. Aslında şöyle düşünebiliriz. Big bang'te makro büyüklükte genişlemese idi yani 14 milyar yıllık genişleme olmasaydı bu kadar büyük ve geniş evren olmazdı, ufacık kalırdı. 3.8 milyarlık da zamana yayılmış değişim olmasa idi bugünki kompleks canlılar ve çeşitlilik çıkmayacaktı. Zamana yaydığımızda adına makro diyoruz zaten. Zamana yayılmış ve oluşmuş zaten. Oluşmasa sorun idi. Oluşmasa burda olmazdık da zaten. Yani dostum böyle baktığımızda ana hatlarda bir problem göremiyorum. İki teoriyi de böyle anlamlandırabiliyoruz, anlıyoruz böyle meseleyi. Mikro, makro diye de itiraz etmeye gerek yokki. Değişimi anlamaya çalışmamız lazım.

    quote:

    Save The Day @ 15 Ekim 2015; 10:20:45
    Dostum tenis topu büyük de olsa küçük de olsa sonuçta şekli yine top fakat büyüklüğü farklı ve sınırlı demek istiyorsun. Canlıda ise böyle sınır yok, değişimin sınırı yok diyorsun.


    Tenis topu tamam doğru .Yani sınırı var sınırlı olduğu için de Makro oluyor .
    Canlının sınırı olmaz olur mu,Yok mu canlının sınırı ?Kendi yapısı formu şekli sınırını belliyorya. At eşek katır forumları itibarı ile sınır olmasaydı bunları nasıl tanıyacakdık .
    Bir bakterinin de sınırı Var Olduğu için de bakteride Makro olmuş oluyor .
    Canlının da Sınırı olduğundan Makro olduğunu yazdım .Bebek küçük ama Makro olmuş oluyor demiştim.
    Zamanla ortaya çıkma(gezegen ve canli)olsun,ve (+)lar üzerinden bunlarin oluşum ve degisim eylemi hep makro(sınır ve forum) icerisinde olur diyorum.

    Makro dediğimiz Yapı sınırlı, sınırsız olan sadece yapının içerisindeki değişim.

    Dostum aslında benim kasteddiğim sınır daha farklıydı. Tür olarak sınır koyamayız diye düşünüyorum. Hani derlerya bir tür hangi noktadan sonra farklı tür olur? Böyle bir sınır yok işte. Tam şu noktadan sonra artık farklı tür olmuyor. Bebek de tam şu noktadan sonra çocuk olmuyor. Öyle keskin bir sınır çizemiyoruz. Yani tür nerde başlar, nerde biter şeklinde sınır çizemiyoruz. Fakat sınırlı dediğimiz ise şekli yapısı falan. Yani mesela bi boyumuz, ağırlığımız var. Bunlar sınırsız değil öyle di mi. Böyle sınır var diyebiliriz ama tür olarak tam şurda farklı türe dönüştü diyemiyoruz. O kadar keskin bir geçiş yok, öyle sınır yok. Dediğimi anlatmak için bir fotoğraf eklemek istiyorum. Renkler iç içe geçmiş. İşte şu renk şurda bitiyor da diğeri başlıyor diye sınır çizemiyoruz onu diyorum. İç içe geçmiş yani. Evrimde türler de öyle. Türleşirken tam şu noktadan sonra farklı tür oldu demiyoruz. Damlaya damlaya göl olduktan sonra yani değişim fazlalaştıktan sonra farklı olduğunu ayırt ediyoruz. Dostum aslında mikro ve makro denilen şeyler canlının kendisine denmiyor. Değişimin düzeyiyle ilgili bir isimlendirme o. Dostum ilişkilerle, süreçlerle ve koşullarla olacak öyle değil mi. Canlılar yoktu ve canlılar oluştu dünyamızda. İşte o ilk canlıları bir düşün. Bizim kökenimiz o ilk canlılara dayanıyor. Birden pat diye karmaşık canlı oluşmaz ki. Süreçle olur yani bizim atalarımız dünyada ilk oluşan canlılar. Fakat farklı grup canlılar oluştu ise, bütün canlılar birbiri ile akraba olmaz. Ama aktarım ve akrabalık illaki var. Köken illaki var yoksa biz olmazdık. Yani ilk oluşan canlılara X Y Z diyelim. X grubu var, Y grubu var ve Z grubu var. Günümüzdeki bazı canlılar X'in torunu, bazıları Y'nin, bazıları ise Z'nin torunu olabilir diyorum. X'in torunu olanlar birbirleriyle akraba olur, Y'ninkiler birbiriyle olur, Z'ninkiler de birbiriyle olur. Ama X'in torunu ile Y ve Z'nin torunu birbiriyle akraba olmaz ama sadece materyal ortak olmuş olur. Sonuçta böyle 3 grup olsa bile akrabalık illaki var ama bütün canlılar akraba olmayabilir. Bazıları kendi içinde, öbürleri de kendi içinde olabilir böyle. Ama sonuçta kökenimiz o ilk canlılara dayanıyor ve onlardan geldik. Onlar olmasa hiçbir canlı olmazdı. Yani canlıların kökeni o ilk oluşan organizmalara dayanıyor. Atalar onlar. Tek ata demek zorunda değiliz ama ortak ata ilişkisi var dostum.

    Dostum tür ve sınırlardan bahsederken ben şunu kastediyordum. Fotoğrafta renkler ile izah edilmiş. Biz insanlar çok hassas algılamadığımız için tam şu noktada şöyle farklı türe geçti diyemiyoruz ama baya bi değiştikten sonra yani o renk örneğinde rengi bariz değiştikten sonra aha farklı tür diye ayırt edebiliyoruz.

     Evrim Hakkında Sorular ve Tartışmalar



    Sevgili Save pat diye olmaz diyoruz ama bilemiyoruz iste.Yeryüzü hayat kayniyor diye bu duruma alismis gibiyiz.Komplex dedigimiz nedir ki.Tek hücreli canli da komplex yapiya sahip.Tabiki bizler daha komplexs yapiya sahibiz,fakat bu tek hücreli canlinin olusmasi bile kendi basina bir mucize. Cansiz maddeden canli bir sey oluyor sonucta.Sorun canliyi olusturan tümü uyum icinde olan üyelerin kendiliğinden toplanmış ve birbirlerinin etrafında birleşmiş durumda olmalari gerekir .

    Karmaşık ve belirli özelliğe sahip ikinci bir molekül olmadan, nükleik asit gibi karmaşık yapıya sahip olan bir molekül kendisini kopyalayamıyor.

    Yoksa en zengin karmaşık gelişigüzelikten oluşmuş moleküllerde bir işe yaramayan büyük bir malzeme topluluğu haline gelmiş olurdu. Birinci molekül imkansız iken ikinci bir molekülün tamda birinciye uyumlu bir şekilde oluşması mantık dışı bir olaydır.
    Hadi diyelim bir bakteri oluştu, İyi de bir sonraki aşamayı nasıl elde edeceğiz. Geçtiğimiz 4 milyar yıl içerisinde en fazla Taş çatlasın 10 üzeri 35 mutasyon olmuş olabilir deniyor. Bu mutasyonların tümü bile tekbir kullanışlı geni ortaya çıkarabilmesi için yeterli değil iken bunun birde doğrusu yani gereken genin oluşma meselesi var. Hadi diyelim ki bir Genom oluştu yani sadece bireysel bir geni değiştirmeye bile mutasyon sayısi yetersiz kalıyor deniyor. İşin komik tarafıda bir gen hiçbir şey yapmaz. Bir şeylerin farklılaştığını fark edebilmemiz için birkaç yüz tane genlere ihtiyacımız var. Misal yeni bir metabolik süreçin başlaması gibi. Bir de şu mesele var. Bir canlının başka bir canlıya herhangi moleküllerin sadece yer değiştirmesi demek değil. Burada işte büyümeden bahsetmiş oluyoruz aynı büyük patlamanın genişlemesi olayı gibi yani.Bu büyüme meselsesi bilimin basini agritiyor save. Bir bakterinin uzunluğu hemen hemen bir milimetre. Insan hücresinin dna'sı bir metre uzunluğua ulaşır yani büyüme faktörü 1000 olduğu icin enformasyon artışıda bin katı olmus oluyor deniyor. O yüzden farklı bir canlı mutasyonlardan gelmiş olamaz yani mevcut bir gen dizisini değiştirerek ortaya çıkmış olamaz deniyor. Onun yerine sadece dna için birçok yeni genlerin artış zincirleri yani polikondesasyon ile olur deniyor.Ama polikondensasyonda bir seçme işlemi yani daha henüz çalışmayan genlerde mümkün değil.Kısacası evrimin mutasyon ve seçilim ilkesi Dna zincirlerinin büyümesinde çalışmıyor deniyor.
    Mutasyonda olduğu gibi polikondenzasyonu hiçbir şekilde test etmekte mümkün değilmiş. Bir sonraki gelişme düzeyine gecis mesela sürüngenlerden memelilere
    sadece 10.000 gende 10 üzeri 40.000.Tüm evrenin atom sayisi zaten 10 üzeri 80.
    Tabiki bunlari anlatanlar yaratiliscilar.Bu önemli degil ki.Önemli olan bu türden evrime karsi cikanlarinda Makromoleküler kimyager olmasidir.Bu görmezden geliniyor.Insanoglu niye bilim yapiyor ki.Dogruyu bulmakta neyin nesi.Dogru olan nedir.Bu nasil oluyor konusu ayri bu nasil olabilir konusu ayri.Konu nedir?.Iki ayri konunun hangisi dogrudur?.Biri dogru ise öbürü yanlis olabilirmi.Birinci sorunun verileri ikinci soruyu dogurmuyormu?.
    Birinci sorunun cevbinida arayan mantik degilmi.

    Nasıl oluyorun cevabını arayan Mantığın kendisi ,olabilir mi sorusunun cevabını matematik ile cevaplaması gerekir. İnsan oğlunun mantığı İdeolojik bataklığa sapmış olabilir fakat matematik?.
    Mantığın olmadığı bir yerde bilim olabilir mi.

    Ormanın içinde Güneş enerjisiyle çalışan bir elektro motoru görseydik kendimize hangi soruyu sorardık.

    Sorduğumuz soruyu nasıl sorusunu bildiğimiz için sormuş olmaz mıydık.

    Motordaki sorduğumuz soruyu canlıya gelince niye soramıyoruz. Canlıları yaratanı göremiyoruz diye mi bu soruyu kendimize soramıyoruz. 21. yüzyılda bu türden düşünceyle hala yaratana karşı çıka bilinir mi?. Eski Çağlar da yaşamıyoruz ki. Artık günümüzde bir çok şeyi görmediğimiz halde gerçek olduğunu biliyoruz. Evdeki misal Wi-Fi bağlantımızı da görmüyoruz fakat O bir gerçek. Yani ben şimdi kalkıp tanrı wi-Fi bağlantısının frekansı gibi bir şey olduğundan kendisini göremiyoruz desem bu işin neresi yanlış olmuş olur. Frekans dediğimiz şeyin de enformasyon olduğu apaçık ortada.
    Genelde pat diye olmazı, bizler sürece bağlamayı alışmışız dostum.süreç oluşumda vardır fakat gerekli olan parçalar aynı anda yani zaman diliminde oluşması şart.
    Ormandaki Elektromotoru düşünelim. Bir parçanın Oluşduğunu ve beklediğini düşünelim ,iyi güzel tamamda ,ortada yok oluş yani bozulma diye bir faktörde var. Parçanın beklemesi ,ya kendisinin yok olmasına ,ya da motorun çalışmamasına neden olacak.

    Bu bozulma (Ölüm )yüzünden bütün parçaların aynı anda oluşması Şart, olmazsa olmaz yani. Ha oluşumun kendisi süreçle olur o ayrı. Aynı anda oluşumu büyük patlama teorisindede var. Büyük patlama Teorisinde her oluşum kendi yolunu izlemiştir.
    Yani pat diye derken bunları ayırt etmemiz lazım dostum. Parçaların aynı anda oluşu çok önemli dediğim gibi çünkü bozulma ve İşlev diye faktörler var bunlarıda hesabın içine katmalıyız. İkimiz bir taş kaldıracaktık Plan buydu ,fakat sen 120 yıl sonra ouluşdun bu neye yaradı. Ha pardon bir de ortada plan proje yok diye bir şeyde var.İkimiz aynı anda oluşsak bile ikimizin aynı ipten çekememize bir neden de yok. Buda başlı başına apayrı bir sorun. İkimizde oluştuk ama aynı ortamda değiliz, kendimizin ne olduğunu bilmiyoruz ne yapacağımızı bilmiyoruz onu bırak bir şey yapabileceğimizi bile bilmiyoruz ama nasıl oluyorsa taşı beraber kaldırıyoruz. İşte bizlere bilimsel verilerin sunduğu fotoğraf budur.
    Bu yüzden süreçler üzerinden tesadüflere sarılmak akıl mantık dışı bir olaydır. Bu bilimin işi de değildir zaten. Bilim kanun peşindedir. Tesadüfler olasılıktır ve bunlarında cevabını mantığımızın akrabası olan matematik verir. Matematikte olmaz diyorsa bu olmazı kabullenmek mecburiyetindeyiz. Peki olmaz ise niye oldu?. İşte tam bu noktada tesadüfi oluşumu bırakıp bilinçli oluşumun peşine düşmemiz lazım.
    Bilinçli oluşumu mikro evrimde gerçekleştiğini görebiliyoruz. Oluşum İster süreçlerle gelsin ister İlkelden gelsin hiçbir şey fark etmez.
    İnsan oğlunun tasarladıklarıda evrim geçiriyor. Bugünkü telefonlar dün kiler ile aynı değil.
    Bilinçi ile insanoğlu tasarlıyor fakat iş kendisine gelince nedense bilince kapılarını kapatıyor. Tesadüf arayan insan tesadüfü bulur,tasarımı arayan insanda tasarımı bulur. Ne istiyorsak o karşımıza çıkıyor.Ama isteklerimiz bizi yanıltabilir. O yüzden mantığımızın akrabası olan matematiğin sesini dinlememiz lazım. Tesadüf dediğimiz Şey Zırdeli Ve kördür. Ne yaptığını bilmez. Benim arabayla Almanya'dan çıkıp gözü bağlı türkiye'deki köyüme varmam gibi bir şeydir.O yüzden pat diye olmaz derken süreçler üzerinden köfteyi satmaya çalışanlardan olmayalım.

    Resim at eşek katır meselesine güzel yorumlanabilir.
    Mavi kırmızı= at ve eşek . Mavi ve Kırmızının karışımı da katır olmuş olur. Katır ne kadar annesine babasına çekmiş ise o kadar mavi ve kırmızıya yakın Durmuş olur. Resimdeki mavi ve kırmızı iki farklı Canlıya ait.Mavi renk Kertenkele olmuş olsa. Resimdeki renk karışımı bize Kertenkelelerin türleşme yani değişim derecesini göstermiş olur. Mikro evrimde Kertenkelenin değişimini yani resimdeki renk karışımı ne kadar büyük olursa olsun o mavi renkten değişen türün Kertenkele olduğunu anlayabiliyoruz.

    Katmanlarda bulunan canlilarin mavi rengleri günümüze kadar gelebilmis.
    Eskiden günümüze kadar gelen canlilar varsa o zaman canlida sürekli bir degisim olmamis olur,yokta zaten. Ortam ve sartlar yüzünden canli zora kosuldugu an canli farkli türe dönüsüyor.Mikro evrimin fitesi canlinin zorda kaldigi an atiyor,habire fites atma diye bir sey yok ki.




  • 
Sayfa: önceki 2930313233
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.