Erdoğan'ın yazlık sarayından inanılmaz görüntüler!!!!

quote:


Erdoğan'ın yazlık sarayından inanılmaz görüntüler
Cumhurbaşkanlığı için yapılan devasa yazlık saray inşaatının sürdüğü Marmaris Okluk Koyunda korkutucu kirlilik…
Facebook Paylaşımı

04.06.2018 21:59 Karakter boyutu :

Cumhurbaşkanlığı için yazlık saray inşa edilen Marmaris Okluk Koyu’nda ortaya çıkan kirlilik endişe yaratıyor. Sahile dolgu yapılarak Dubai’deki Palmiye Adası benzeri bir yöntemle yapay kumsal oluşturulmak istenen Okluk Koyunda kavun büyüklüğünde sarımsı köpükler deniz yüzeyini sardı.

Endişe yaratan kirliliği değerlendiren limnoloji uzmanı Yard. Doç. Dr. Erol Kesici vatandaşları koyda denize girmemeleri konusunda uyararak, “Buradaki köpüklenme biyokimyasal bir etki sonucu ortaya çıkan bir kirliliktir. Şimdi birileri çıkıp bunun doğal bir olay olduğunu söyleyecektir. Ancak bu koyu bir insan olarak değerlendirip anlatmamız gerekirse, bu insanın böbrekleri çalışmıyor. Bu kıyıda da kirliliği tolore edebilecek bir doğal yapı kalmamış” diye konuştu.



Muğla’nın Marmaris ilçesinde bulunan Okluk Koyunda 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde yaptırılan 4 oda 1 salondan oluşan Cumhurbaşkanlığı yazlık konutunun yıkılmasıyla bölgede büyük bir yazlık saray inşasına başlandı. Doğal sit alanı ve Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇK) olarak koruma altında bulunan koyu kapsayan alanın koruma statüleri ve imar planlarında yapılan değişikliklerin ardından başlanan sarayın inşaat çalışmaları sürüyor.

Üç hilal biçiminde bir kumsal, 300 kişinin konaklayabileceği binalarla mega ve süper yatların yanaşabileceği iki ayrı iskele inşa edilmesi planlanan proje kapsamında ayrıca Dubai’deki Palmiye Adasının oluşturulduğu yöntemle kıyı doldurularak yapay plaj oluşturulacak.



OKLUK KOYUNDA KORKUTAN KİRLİLİK

Koya ulaşmak için Marmaris Yeşilbelde Mahallesi ile Okluk Koyu arasında yapımı süren 16 kilometrelik otoyol için binlerce ağacın kesilmesinin gündeme gelmesiyle tepki çeken yazlık saray inşaatının bulunduğu kıyılar şimdi de ürkütücü bir kirlilikle karşı karşıya. Kavun büyüklüğündeki sarımsı köpükler koyun her yerini kaplarken oluşan kirlilik endişe yarattı.

Okluk Koyundaki korkutan kirliliği değerlendiren Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Kurulu Üyesi Yard. Doç. Dr. Erol Kesici, “Buradaki kirliliğin nedeni deniz ve göllerde bulunan organik maddeler ve alglerdir. Buna sintine atıkları, petrol ya da kimyasal atıklar neden olmuş da olabilir ancak kaynağı ne olursa olsun ortada bir kirlilik var ve bunun canlı yaşamına etkisi olumsuz olacaktır. Dışarıdan gelen atık maddeler biyolojik yaşamı öldürüyor. Deterjan köpüğüne benzeyen kirlilik dalgaların etkisiyle parçalanarak yayılıyor. Koydan alınacak örneklerin acilen analiz edilmesi gerekiyor” dedi.

VATANDAŞLARA “DENİZE GİRMEYİN” UYARISI

Vatandaşları kirliliğin olduğu bölgede denize girmemeleri ve açık yaraları olanların ayağını bile sokmamaları gerektiği konusunda uyaran Kesici, “İster denizin kendi doğal yapısından, ister koya gelen inşaat kaynaklı ve petrol türevi atıklardan olsun ortada önemli bir kirlilik var. Burada planktonlar ve su yosunlarının ölümü söz konusu. Benzer bir kirlilik Bafa Gölü’nde de yaşanmıştı. Her ne olursa olsun, böyle sularda enfeksiyon riski vardır, yüzmemek gerekir. Açık yaralar varsa ayağınızı bile sokmanız risklidir” uyarısında bulundu.



“KIYIDA DOĞAL YAPI BOZULMUŞ”

Hareketli sularda böyle kirliliğin ender göründüğünün altını çizen Kesici, “Burada ciddi bir sorun var. Dolgu yapılan alanlarda biriken devasa köpükler görülebilir. Buradaki köpüklenme biyokimyasal bir etki sonucu ortaya çıkan bir kirliliktir. Şimdi birileri çıkıp bunun doğal bir olay olduğunu söyleyecektir. Ancak bu koyu bir insan olarak değerlendirip anlatmamız gerekirse, bu insanın böbrekleri çalışmıyor. Bu kıyıda denizin kirliliği tolere edebileceği bir doğal yapı kalmamış. Aksi durumda böyle bir kirlilik oluşmazdı. Okluk Koyu kirliliği tolere edemediği için artık içindeki rahatsızlığı dışına vurmuş” diye konuştu.

“KOYLARIN ÇOK İYİ KORUNMASI GEREKİR”

Okluk Koyuna benzer koylarda dolgu yapılmaması gerektiğinin altını çizen Yard. Doç. Dr. Erol Kesici, şunları dile getirdi:

“Koy, sakin, uysal, dingin bir ortamdır. Buraların mutlak suretle çok çok iyi korunması gerekir. Çünkü koyla çok çok nazik oldukları için dışarıdan gelecek, dolgu, kazı ve benzeri etkileri tolore edemez. Burada meydana gelen kirlilik bir işarettir. Doğanın bir uyarısıdır. Bir süre sonra burayı kaybedeceğimizi söylüyor. Burada yapılacak analizlerin ardından 'hiç bir sorun yok' demek mümkün değildir. Bunu eveleyip gevelemeye gerek yok. Manzara ortada. Okluk Koyu hasta.

"BURAYA OLUMLU RAPOR VERENLER BİR DAHA DÜŞÜNMELİ"

Elbette kıyılardan, koylardan, denizlerden, akarsulardan ve göllerden ekonomik olarak da yararlanacağız ancak bunun koruma kullanma ilkeleri doğrultusunda olması gerekir. Evet, doğadan ekonomik gelir elde edelim ama ekonomiyle ekolojinin birlikte yürümesi şartıyla. Eğer bu ikisi çatışıyorsa o zaman ekolojiden yana tavır almamız gerekir. Buralar çok kısa süreli kullanımlar için bu şekilde heba edilirse gelecek nesillere hiç bir şey kalmayacak. Bu şekilde bir kullanımla korunabilmiş bir alan dünyanın hiç bir yerinde yoktur. Doğanın işleyişinde kendi kuralları var. Ancak onun kurallarını hiçe sayıp insanlar kural koymaya kalkışınca bunları yaşıyoruz. Buradaki çalışmalara olumlu raporlar verenlerin bir kez daha düşünmesi gerekiyor.”

quote:


Odatv Erdoğan'ın yazlık sarayının olduğu koyda
Sahi Erdoğan, en güzel koylardan birine, binlerce ağaç kesip neden yazlık saray yapıyor?
Facebook Paylaşımı

06.06.2018 04:10 Karakter boyutu :

Yeşil ile mavinin kesiştiği Gökova’nın en güzel koylarından biri: Okluk.

Denizde bir cumhurbaşkanı yüzüyor. Yanında kendisiyle kulaç atan koruması değil, danışmanı.

Cumhurbaşkanı, koydaki turist teknelerine yanaşıp İngilizce “Merhaba” diyor. Turistler de aynı şekilde yanıt veriyor. Danışman, hemen araya girip turistlere konuştukları kişiyi tanıtıyor: Cumhurbaşkanımız.

Karşılarındaki adamın kendileriyle dalga geçtiğini sanan turist, “memnun oldum, ben de Napolyon Bonapart!” sözleriyle karşılıyor danışmanı.

Başından geçen bu hikayeyi bize gülerek anlatan gazeteci Can Pulak. Sözünü ettiği Cumhurbaşkanı ise başdanışmanlığını yaptığı Turgut Özal’dan başkası değil.

Pulak, halen Okluk Koyu’nun olduğu Karacasöğüt Köyü’nde mütevazi bir evde yaşıyor. Hem koy hem köy halen çok güzel. Ancak belki de bir gün “güzeldi” demek zorunda kalacağız. Zira iki yıldır köyün yollarında iş makineleri, hafriyat kamyonları dolaşıyor. Ağaçlar kesiliyor. Doğa, göz göre göre talan ediliyor. Bu yıkımın sebebi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Okluk Koyu’na inşa ettirdiği dev saray.

ESKİ EVİ ERDOĞAN YIKTIRDI

Aslında koyda Cumhurbaşkanlığı’na ait bir ev vardı. Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde, Can Pulak’ın önerisi ve girişimleriyle, doğaya zarar vermeden, 4 oda ve 1 salon, toplamı 230 metrekare, tek katlı bir ev inşa edildi. Özal, yaz aylarında vaktinin bir bölümünü bu evde geçirdi. Bazı devlet başkanlarını, başbakanları hatta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ni bu küçük evde ağırladı.

Pulak, mütevazi yazlık evin hikayesini şöyle anlatıyor:

“Cumhurbaşkanlığı bütçesinden beş kuruş para çıkmadan, masrafları bir kamu bankasının reklam fonundan karşılanarak inşa edildi. 1991 yılının değeriyle yaklaşık 1-2 milyon lira gibi bir maliyeti olmuştu. Bir de şöyle bir durum vardı; bir arkadaşımdan boyasını karşıladık, perdeci bir arkadaşımdan perdelerini aldık. Hep eşten dosttan destekler alarak yaptık. Hatta orada koca devlet başkanının motoru yoktu, arkadaşlarımın motorlarını alarak gezdirdim devletin bütün misafirlerini.”

Ya şimdi…

Özal’dan sonraki Cumhurbaşkanlarının unuttuğu bu evi Erdoğan hatırladı. Ancak “itibardan tasarruf olmaz” diyen Erdoğan, bu küçük evi yıktırıp yerine dev bir yazlık kompleks inşa etmeye karar verdi. İçinde ne yok ki…

Üç tane köşk, yüzme havuzları, çalışanlar için 100 odalı bir başka bina, denizi doldurarak yapılan dev plajlar, koca tekneler için iki ayrı iskele…

Odatv’den Yusuf Yavuz yazlık saray projesi gündeme geldiği günden beri konuyu bu sayfalara taşımıştı. Son olarak deniz yüzeyini saran kirliliği haberleştirdi.

SARAY’IN OLDUĞU KOYA GİDERKEN NE GÖRDÜK

5 Haziran Erdoğan’ın yazılık sarayının yapıldığı Okluk Koyu için önemli bir tarihti.

Zira bölgede yaşayanlar için daha çok kaybettiklerine ağıt yaktıkları Dünya Çevre Günü’ydü. Öte yandan Okluk Koyu deyince Erdoğan’dan önce akla gelen Sadun Boro’nun 3. ölüm yıldönümüydü. Teknesiyle dünya turu yapan ilk Türk olan Boro, denizciler için uğrak yeri olan bu koyda, teknesinin içinde yıllarını geçirmiş ve öldüğünde de bu koya gömülmüştü. Koyun her yerinde ondan bir izle karşılaşmak mümkündü.

İşte tüm bu tesadüfler yolumuzu Erdoğan’ın Saray’ı ile buluşturdu.

Direksiyonu Okluk Koyu’na doğru kırdığımız andan itibaren saray inşaatın doğayı talanıyla karşılaştık. Zira, saray inşa etmekle felaket bitmemişti. Erdoğan’ın sarayına karadan gelebileceği dev yolları açmak için binlerce ağaç daha kesilmiş, ormanın ortasına metrelerce genişlikteki otoban milyonlarca lira harcanarak yapılmıştı. Oysa, tıpkı eski yazlık ev gibi, ormanın içinden geçen ve köylülerin de kullandığı mütevazi yolu kullanabilirdi. Bunun yerine ağaçlar kesilerek yeni bir yol inşa edildi.

İşte ortada dolaşan sayısız hafriyat kamyonları, iş makinaları önce ağaçları yok etmiş, ardından yolu yapmıştı. Saray inşasıyla iki yıldır hayatları değişen köylüler de haliyle yaşananlara tepkiliydi. Sakin hayatlarının yerini, en az bin işçinin çalıştığı bu inşaat gürültüsü almıştı.

Kamyonların üzerinde “Okluk Koyu Yolu İnşaatı” yazısı yer alırken, Türkiye’nin farklı şehirlerinin plakalarını taşıyorlardı. Birbirinden farklı müteahhitler, bayramın sonuna kadar yolu bitirmek için el birliği yapmışlardı.

Kimileri daha büyük rakamlar verse de Saray için 50 bin ağacın kesilmiş görünüyor. Orman bölgesine girerken Erdoğan’ın fotoğrafıyla “ormanları koruyun” mesajı taşıyan afiş, haliyle insanları gülümsetiyor.

JANDARMA KUŞ UÇURMUYOR

Yolun bittiği yerde ormanın içinden yürüyerek yazlık sarayı görmeye çalıştık. Bölgede jandarmanın yoğun güvenlik önlemi dikkat çekerken, saraya karadan belli bir mesafeye kadar yaklaşabiliyoruz. Denizden pek çok kez görüntülenen sarayda en dikkat çekici olan inşaatın etrafına çekilen dev duvar. Daha önce beyaz olan duvar ağaçların arasında ayrı bir kirlilik yaratınca yeşile boyanmış. Öte yandan içerde iş makineleri sarayın ve plajının inşaatına devam ediyor. Sarayın içinde şimdiden bir gözetleme kulesi güvenliği sağlıyor.

Denizciler için mavi turun en önemli uğrak yerlerinden olan koyda halen tekneler görülüyor. Ancak bir süre sonra “buradan gidin” denilmesine kesin gözüyle bakılıyor.

SADUN BORO’DAN BUGÜN YAZILMIŞ GİBİ MESAJ

Bu vahşi doğa talanından biraz uzaklaşıp, koyda dolaşan Sadun Boro’nun hayaletinin peşine düşüyoruz. Zira Erdoğan biraz sarayından çıkıp etrafta yürümek istese, Sadun Boro’nun izleriyle karşılaşmaması mümkün değil. Sarayın hemen karşısında Boro’nun küçük bir anıt mezarı var.

Öte yandan koydaki “Sadun Boro Yürüyüş Yolu”nda Boro’nun kartonetten heykelini dalgınsanız canlı sanmanız mümkün. Mühendisliği bırakıp, eşi ve kedisiyle denizin peşinden gidişinin anlatıldığı fotoğraflar, şiirler, anılar göze çarpıyor. En dikkat çekeniyse yıllar önce inşaatlar yükselmeden koya gelenlere verilen o mesaj:

“İnsan sahip olduğu maddiyata göre değil, sahip olduğu yüreğe göre yaşar”.

Boro’nun koya gelenlere verdiği “Doğa’nın haşmetine, cömertliğine karşılık, nankör insanoğlu (!)nun buraları kirlettiğini, ormanları yaktığını gördün, üzüldün, utandın. İşte bu rezilliği senden evvel buraları gezen, doğa sevgisinden, saygısından yoksun kimseler yaptı. Sen de aynı hatayı yapma” nasihatı sanki yıllar önce değil de bugün yazılmış gibi.

Biraz ötedeki köy mezarlığında Boro’nun mezarı var. Taşında “denizler beni çağırıyor” yazan mezar, Boro’yu taşıyan bir tekne gibi tasarlanmış. Türkiye’de denizciliğe devrim yaptıran Boro’yu unutmayanlar, mezarına, deniz kabuğundan korsan şapkasına, denizci fenerinden demirine kadar denizle ilgili tüm hatıralarını bırakmışlar. Mezarı ise Boro’nun kulağının arkasına taktığı zakkumlar örtüyor.

İKİ TÜRKİYE ARASINDA BİR DENİZ VAR

Koydan ayrılırken gözümüzün önünde iki Türkiye’nin fotoğrafı var.

Cumhuriyet’in parlak çocuklarının “ne çok şey yapmışlar” dedirten mütevazi mezarı. Biraz ötesinde “Yeni Türkiye”nin betondan yükselen sarayı.



İki Türkiye arasında ise bir denizlik zaman var.

Erdoğan’ın eskisi hala tartışılırken yeni bir saray inşa etmesinin nedenini bilmiyoruz. Beylerbeyi Sarayı’ndaki gibi Osmanlı Sultanları’nın yazlık saray geleneğinin devamı mı? Yoksa Trump’ın Camp David’i, Putin’in Boçarov Ruçey’i gibi başkanlık sistemiyle anılacak bir yazlık mekan inşası mı?

Koydan ayrılırken tartıştığımız konu ise başka…

Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün ya da Özal’ın denizdeki görüntülerini hatırlıyoruz. II. Abdulhamid’in dahi şehzadeliğinden beri denize girdiğini, “deniz banyosu bir alışkanlık haline geldi, o gün bugün susuz yaşayamaz oldum” dediğini kızının hatıralarından biliyoruz. Hiçbirimiz Erdoğan’ı denizde hatırlamadığımız gibi, denize girip girmediği hakkında en küçük bir fikrimiz yok.

Sahi Erdoğan, en güzel koylardan birine, binlerce ağaç kesip neden yazlık saray yapıyor?