Şimdi Ara

Elon Musk, Netflix'e savaş açtı: Üyeliğinizi iptal edin! (7. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
132
Cevap
0
Favori
7.009
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
37 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • Geç Roma akademik literatürüne dair ele geçirilmişlik ve çarpıtılmışlık yakıştırmanı - daha doğrusu paylaştığın o Youtuber'ın yakıştırmasını - epey abartılı bulduğumu söyleyeyim. Biraz kaynaklarda seçicilik yapmış gibi. Hatta kendisi ilgili kaynakları çarpık aktarmış bile olabilir. Geç Roma ve geç antik çağ literatürü bilimsel-akademik açıdan bu denli yoldan çıkmış değil.


    Bu konuda esasında çok iyi uzman çalışmaları bulunur ve barbar istilalarına ilişkin böyle pembe bir tablo çizmezler. Hakim literatür Roma'nın gerilemesini, fragmantasyonunu, Batı'daki çöküşünü, "Bizans" olarak doğudaki metamorfozunu ve Ortaçağ'a geçiş sürecini doğa bilimsel verilerin de desteğiyle birlikte çok boyutlu okur. Büyük ve gösterişli antik kentlerden - Konstantinopolis hariç - daha fazla tahkim edilmiş daha mütevazi kale-vari kasabalara dönüşüm sürecinin ayrıntılı bir incelemesi ve tartışmasını yürütür.


    Paul Stephenson'ın Yeni Roma'sını tavsiye ederim. Orada Geç Roma'ya dair en güncel araştırmaları bulabilirsin. İşin çok kültürlülük ve sentez tarafına odaklanan ve gene son derece saygın ve parlak bir araştırmacı olan Peter Brown (Geç Antik Çağ Dünyası kitabı çok güzeldir) bile böyle çiçek böcek bir okumaya sahip değildir. Adrian Goldsworthy'nin Roma Nasıl Çöktü kitabını da çok tavsiye ederim; kendisi akademik ve popüler dengeyi en iyi yakalayan antik Roma tarihçisidir ve gerçekten yazar olarak da çok iyidir. Yer yer Roma hayranlığı görüşlerinde yanlılığa veya aklamaya yol açmasına rağmen derinlemesine şekilde eleştirel bir bakışa sahip olup şaşırtıcı derecede objektif bir tarzı vardır ve özellikle çok boyutlu yaklaşımıyla askeri ve siyasi tarihçiliği birinci sınıf türdendir. Ama içlerinde en dengelisi Stephenson. Geç Roma özellikle daha uzun süre devam eden Şark tarafına ilişkin çok kapsamlı ve dengeli bir okuma geliştirir.


    Çağa barbar kavim gruplarının en azından bir tanesine odaklanarak bakmak istiyorsan Peter Heather'ın Gotlar'ını tavsiye edebilirim. John B. Bury'nin Barbarların Avrupa'yı İstilası biraz eskimiş olsa da çok güzeldir. Konusunda bir klasiktir.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
    We're beyond sympathy at this point, we're beyond humanity.




  • Bilim şüpheciliğinde veya sözel disiplinler yozlaşmasının etkilerini değerlendirmede biraz abartıya kaçtığını düşünüyorum.


    Kissinger'ın Dünya Düzeni kitabında Amerika'nın yönetici elitlerine dair böyle bir şey geçiyor muydu hatırlamıyorum ama Kissinger kitapta reel politikanın gerekliliklerine uymaları konusunda istisna addettiği Theodore Roosevelt ve - zaten beraber yönettikleri - Richard Nixon gibi tek tük kişiler haricinde ülkesi ABD'ye ve elitlerine karşı eleştireldi. Kissinger açısından Amerikalıların çok uluslu göçmen ve farklılıklara rağmen birlik içinde yaşama kültürleri yüzünden uluslararası mevzuları anlama sorunu mevcut, en azından o bunu ima ediyordu diye aklımda kalmış.


    O kitap esasında biraz kültürlere ve değerlere de atıfla tamamen "realist/gerçekçi" kuram üzerinden tarihsel bir jeopolitik okumasıdır. Tıpkı realist kuram tasvirinde olduğu gibi Kissinger kitapta anarşik yani düzen sağlayıcı üstün otoritenin bulunmadığı bir ortamda milletler ve devletler arası bir güçler dengesine ve bu dengenin sıkışıp topyekun savaşa yol açacak şekilde kilitlenmemesi gerektiğine, yani çekişme ve denge enerjisinin bir taraftan muhakkak boşaltılmasına atıfta bulunur. Kissinger Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nı kilitlenmenin yıkıcı sonucu ve dengenin yeniden kurulmasının örnekleri olarak sunup ABD'ye uluslararası denge sağlamayı bir misyon olarak yükler ve ABD'nin - kendisi bunu istemese bile - küresel düzen sağlayıcı hegemon davasını bu kanaldan sürdürebileceğine inanır. Ama dediğim gibi Kissinger ABD'nin kendisinin ona yüklediği misyonu tam idrak edemediğini veya kucaklayamadığını ima eder. Bu misyona Kissinger - Niall Ferguson gibi diğer muhafazakar Anglo-Sakson Amerikan dünyadan yazarlar gibi ahlaki bir sorumluluk iması verir.


    Dolayısıyla Kissinger'ın o kitapta spesifik olarak bilimciliği veya bilim düşmanlığını ya da şimdiye kadar konuştuğun ya da atıfta bulunduğun meseleleri tartıştığını, en azından bunlara yoğunlaştığını hatırlamıyorum. Atladıysam da mazur gör, o kitabı okuyalı çok zaman oldu. Kitabın üniversitenin çarşı kitapçısından aldığım fiziksel kopyasını kaybedip sonrasında bulamamam içimde hala bir uktedir. O kitapla uzun bir süre meşgul kaldım ve yenisini almama rağmen o baskısını kaybettiğime üzülmüştüm.


    Dediğin filme de artık nasipse bakarım.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    _____________________________
    We're beyond sympathy at this point, we're beyond humanity.




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Kitapta ( Dünya Düzeni) iki argümana dayanarak konuştuğumuz sonuçlara varmışım belki burada bahsedersen sizde anımsarsınız.


    Kissenger kitapta Rossue'ya atıfta bulunarak geçmişin aydınlanmacı düşüncelerinin eninde sonunda Hitler'e giden yolu açtığından yani toplumu diktatörlüğe götürdüğünden bu nedenle bu düşüncelerin bastırılmasının önünün alınmasının gerekliliğine bahseder.


    Aynı kitapta ikinci bir argümanda ise pozitif bilimlerin eşi benzeri görülmemiş bir biçimde gelişip itibar kazanmasının geçmişte insana dinler tarafından sağlanan biriciklik ve değerlilik büyüsünü bozduğunu, insanın bilim tarafından hayvan statüsüne İndirilmesinin insana yönelik suçların ve kıyımın karsısında duran ahlaki kalkanı ortadan kaldırarak 2. Dünya Savası ve genel olarak 20. Yyda insanlığa karsı işlenen suçlar için ahlaki bir meşruluk sağlasığından bahseder.


    Bu nedenle bilimin hakimiyetinin sarsılmasının ve insana tekrar bir biriciklik atfedecek ahlaki kalkan oluşturulması için bazı görüşlerin hortlatılması gerektiğini ima eder.


    Bu görüşlerin her ne kadar haklılık payı olsa da unutmamamız gerekir ki bir kez kapıyı araladığınız zaman sadece istediğiniz görüşler değil o aralanan kapıdan her türlü safsata da yeni dünyaya sızmıştır.


    İkinci olarak ben kitabı okuduğumda açıkçası sizin gibi yorumlamamıştım. Bana göre kitapta Kissenger bir devletin sorumluluğundan ziyade Wrstfalya barışına atıfta bulunarak barışın ancak uluslarası bir denge - yenişememezlik durumunda varolabileceğinden bahseder.


    Kissenger'göre Westfelya barışı ile Avrupa'da kurulan denge 30 yıl savaşlarında tarafların onca kıyıma karsı birbirlerini yenemeyeceklerini anlaması sonucu zoraki oluşmuş dengenin kabul edilmesinden başka birsey değildir. Burada barış karsılıklı anlayıştan çok sahadaki yenişemezlik, denge durumunun zorlaması ile ortaya çıkmıştır.


    Yine Kissenger'a göre İngiltere yıllarca kara Avrupasında 30 yıl savasların sonrası kurulmuş dengenin koruyuculuğunu yapmış gerek Rusların yayılmacı politikaları gerek Napolyon, 1. Ve 2. Dunya davasında Almanya'nın bu dengeyi yıkmaması için cabalamıştır.


    Ancak Kissenger'a göre Avrupa'nın kurdugu ve kör topal işleyen bu düzenin sürmesi için her zaman Almanya'nın parcalanmış bir güç olarak kalması gerekiyordu. Nitekim Almanya o kadar buyuk bir güçtü ki birleştiği taktirde Avrupa'nın güç dengelerini onarılamaz biçimde bozacaktı ve 30 yıl savaşlarında oldugu gibi kıyametimsi savaşların kaçınılmaz olmasına yol açacaktı.


    Nitekim Bismark onderliğinde Almanya birleştikten sonra Bismark gibi usta bir devlet adamının incelikli politikaları ile bir süre bu dengesizlik tolere edilse de devletin basında her zaman bu denli yetenekli devlet adamları bulunmayacagı için Bismark'ın ölümü ile kaçınılmaz son gercekleşmiş ve iki buyuk savaşsın ardından denge ancak Almanya'nın tekrar parcalanması işe kuruşabilmiştir.


    Fakat gunumuz de Sovyetler in çöküşü ile beraber dünyada barışını sağlayan denge tekrar bozulduğu için aslında Amerika ne yaparsa yapsın onu sınırlayacak bir güç ortaya çıkmadığı sürece Almanya gibi bir serseri mayına dönüşüp dünyayı istkrarsızlaştıracaktır. Bu kaçınılmazdır.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 8 Ekim 2025; 4:1:25 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
    I thought what I'd do was, I'd pretend I was one of those deaf-mutes.




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Yazınızı okurken gercekten kendimi retorik sanatı ile güreşir gibi hissediyorum.


    "Tahayyül etme becerini kullanabilirsin. Ama nedense kuramıyorsun. "


    Sizlerin bariz bir biçimde yaptığı wishful thinking inize bilinçli biçimde katılmıyorum. Ortada iddia ettiğiniz 2 + 2 gibi bir gerceklik yok bunu sizde bilmenize karsın bana sanki yerçekiminden konuşuyormuş gibi bir ayıplama yapmanızı anlamakta güçlük çekiyorum.


    İkinci olarak uzunca bir süredir bu konuda yazışmamıza karsın argümanlarıma bence tatmin edici bir yanıt vermiyorsunuz. Özellikle psikiyatrlar mantık safsatası kullanarak şansa bala doğru sonuca ulaşmışlar demeniz beni benden almış durumda.


    Nitekim ortada bir deli bir kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkartananış gibi bir durum var.


    Bana bilim otoritesi olarak sunduğunuz şahıs yarım yuzyıl önce modası geçmiş bir safsatayı evrimle çekirdeğinde çelişmesini umursamadan sunuyorsa bence orada bir oturup düşünmemiz gerekir değil mi?


    Yani geçmişte doğada varolan birsey evrimsel açıdan doğrudur safsatası. Sizde biliyorsunuz bu görüşü doğru kabul edersek evrimin sadece iyiye doğru gittiğini varsaymamız ve evrimsel süreçte çıkan butun mutasyonların olumlu oldugunu varsaymamız, evrimsel dallanma ( spektrum) içerisindeki bütün özelliklerin olumlu oldugunu kabul etmemiz gerekir!!?


    Sizde biliyordunuz ki bu doğru değil. Sizde biliyorsunuz ki bu sav evrimin temeli ile çelişiyor, sizde biliyorsunuz ki bu bir safsata ve sizde ben yazdığım için biliyorsunuz ki evrim otoritesi diye bana sunduğunuz bu sahıs yarım yüzyıl once çürütülmüş bir safsatayı bugun hala kitabında insanlara kanıt diye sunabiliyor!


    İkinci olarak bana söylediğiniz bir başka argümanı kabaca şu şekilde özetliyorum.


    Bazı genlere( Tartışmalı) sahip insanların çevresel koşulların etkisi eşcinselliğe daha yatkın oldukları görülmektedir.


    Sadece oradaki eşcinsellik ifadesini şizofreni ile değiştirin. Bilimsel açıdan hiçbir aykırılık ortaya çıkmayacaltır. Sözün özü bu bir kanıt değildir.


    Üçüncü olarak bromance'ın toplumsal kaynaşmayı arttırdığı veya eşcnsellerin çocuk bakımına yardım ettiği iddiaları doğa bilimsel değil tartışmalı sosyolojik iddialardır zannettiğiniz gibi 2 + 2 kesinliğinde şeyler değildir.


    Son olarak yine vurgulamak istediğim konu gen aktarımı üzerine


    Elimizde escinsellik ile cevresel koşulların ilişkili olduğunu yani uygun cevresel koşullar oluştuğunda escinselligin nüfusta arttığını oluşmadiginda ise azaldığını gösteren çok sayıda araştırma var .


    Dolayısıyla çoğu insan için escinsellik zoraki bir kavram değil bugün escinsel olarak gördüğümüz çoğu kişi farklı bir çevrede yaşasaydı escinsel olmayacaktı. Buda escinsellik genleri olarak iddia ettiğiniz genlerin nasıl aktarıldığını açıklıyor sanırım.


    Kısacası sizin escinsellik genleriniz escinsellerin topluma sağladıkları katkıdan ötürü değil normal koşullarda farklı işlevleri olduğu için aktarılıyor olabilirler ve sağlıklı koşullarda çoğu zaman escinsellige neden olmuyor olabilirler . Ben burada yeterli kanıt olmayan bir konuda sizin gibi 2 + 2 = 4 demeyeceğim ama bütün bu yazdıklarımın sizi çok fazla iddialı konuştuğunuz ayırdina vardıracağını umuyorum .




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 8 Ekim 2025; 3:44:44 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
    I thought what I'd do was, I'd pretend I was one of those deaf-mutes.




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Bu arada işin trajikomik olan yanı ne biliyor musun?


    Sana o kadar bariz o kadar gözünün önünde olan bir gercekliği kabul ettiremiyorum ki inanılmaz. Yapmaya çalıştığım şey önündeki siyaha boyanmış bir duvarın siyah olduguna seni ikna etmeye calışmak gibi birsey.


    Üstelik hiç bunca bilimsel sacmalığa boğulmamıza gerek bile yok. Sadece evrimin canlı bir ürünü olarak bunun yanlışlığını anlamak için kendi içine bile bakman yeterli. Nitekim hepimizde eşcinselliğe yönelik az veya çok bir iticilik duygusu içkin olarak var.


    Gerçekten tımarhanede gibiyiz. Gercekten algı ve propaganda yolu ile insanların gözünün önündeki gercekliği bile inkar ettirebilir muyuz? Nitekim burada dönen bu tartışma bunun canlı bir örneği gibi sana önündeki siyaha boyanmış duvarı gösteriyorum. Duvar siyah diyorum sense siyah duvarı görüyorsun, duvarın siyah oldugunun bilincindesin ancak bana duvar beyaz diyorsun. Çünkü kitapta sana beyaz olduğunu söylüyorlar...


    Bir Çinli komünist yetkilinin dediği gibi :


    Üst düzey yetkililere güvenmeyin

    Kitaplara güvenmeyin

    Olgulara güvenin


    Not : Sen (bana göre) bana bu saçmalığı dayattıkça düzen bilimine olan inancımı daha da fazla sarsmaktan başka birşey elde etmiyorsun. Ben niyet okuma ve aşırı yorum yerine nesnel olgulara inanmayı seçeceğim.


    Not : Umarım birgün günümüz biliminin asıl işlevi olan gerçeği aramak yerine ideoloji gerekçelendirme yanlışına düştüğünü farkedersin...




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 8 Ekim 2025; 7:36:21 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
    I thought what I'd do was, I'd pretend I was one of those deaf-mutes.




  • Periah kullanıcısına yanıt

    Benzettiğin şizofreni gerçekten bir rahatsızlık olup insanların yaşam kalitesinden çalıyor; eşcinsellik bunu yapmıyor işte - en azından ideal koşullarda "zaruri" olarak eşcinselliğinden dolayı bir organizma zarar görmez veya rahatsızlık yaşamaz. Bilakis yaşam kalitesi hatta yerine göre adaptasyonu artabilir. O yüzden eşcinselliğe ilişkin genler de, başka faktörler de, eşcinsellik olgusu da seçilim tarafından gözetilerek devam ediyor ve popülasyonu esnetip seksüel tansiyonların yönetiminde işlev sergileyip faydalar sağlıyor. Evrimsel biyolojik literatürün işaret ettiği bu. Konuya eğer bir at gözlüğü ile bakmıyorsak anlaması bu kadar zor mu acaba bunu? Homofobik - esasında seksüel fobik de denebilir - bir bünye bunu tahayyül etmeyi kaldıramayabilir ama empatiyle bile bu basit gerçek anlaşılır. Dayandığını gördüğüm o makalenin yamyamlıkla veya ampütasyonla, onla bunla benzetmeli yaklaşımı sıkıntılı. O makaleyi pek ciddiye alma, belki homofobik olmasa bile baştan aşağı ukalalık ve kibir kokuyor.


    Hiç LGBT+ insan görmediğiniz ve tanımadığınız için bence hala cahil cahil konuyorsunuz. Ontoloji - varlık - reddetmeye devam edin. Ben de aslında yokum. Sen de yoksun. Heteroseksüellik gerçek değil. Homoseksüellik de gerçek değil. Hiçbir şey gerçek değil. Mutlak nihilist antik filozof Gorgias da sonuna kadar haklıdır. Dediğim gibi dost acı söyler.


    Çünkü gerçekten birisi biyolojiyi de ciddiye almıyorsa herhalde masada duran telefonun varolup olmadığı tartışmasına giriyoruz; ben bunda yokum. Hastalık, bozukluk, anomali, broromance, sözel vs yakıştırmaları da saçmalıktan, indirgemecilik, fobikliklik ve pekala ciddiyetsizlikten başka bir şey değil. Bunların hiçbirisi tam bir argüman veya çürütme bile değil.


    Dediğim gibi yazık, insanları karakteristiklerinden dolayı hedef gösteriyorsun. İlla belirli kriterlerden yola çıkarak sözde o kriterleri geçersizleştirmek için benzetmelerle konuşacaksak bir ırkçılık veya kölelik savunmacısı olmak gibi şey homofobiyi yaptığın şekillerde meşrulaştırmak, "entelektüelleştirmek". Senin yaklaşımınla verilmiş bir halka hasta ve sorunlu deyip kolaylıkla ırkçılığı da savunabiliriz - hani illa mantıksal absürtleştirme yapacaksak. Kendi mantığını bundan azade görmemelisin. Bu absürtleştirme yoluna şu an ben de sapmış gibi duruyorum ama asla, benim duruşumu önceki paragraflar ve geçmiş mesajlarım belli ediyor. Önemli olan bulgular, olgular, bunlara dair sınanabilir modeller, bilimin eleştirel hipotetik realizmi ışığında dile getirilenlerdir. Salt mantık ve kavram savaşı zaten analitik olarak fazlasıyla sınırlıdır. Bilgini bilimsel araştırma ve olgu ve fenomenlerin incelenmesi gibi geliştirmez. O paylaştığın makale mesela bu anlamda ortaya pek bir şey koymuyor. Bence doyurucu değil. Tam siyasi spekülasyona alet olacak kibir- basit cambazlıkları dikkate almadan açık dilde yazacak psikiyatristleri nasıl da mantık oyunlarında gömdüm - malzemesi gibi.


    Hani fen bilimsel olarak zaten eşcinsellik karşıtlığın ipe sapa gelmez o ayrı dava ama ahlaken de, hani devamlı yerip durduğun disiplinin adıyla yani sosyolojik olarak da aymazlık. Sosyoloji bile bu kadar lanse ettiğin kadar ele ayağa düşmüş değil. Kuruntuların can sıkıcı ama senin meselen. Tek yazma maksadım nefret ve ayrıştırma suçuna zemin hazırlayan entelektüelleştirilmiş eşcinsellik karşıtlığının bu bağlamda önüne geçmek, üstün çıkmasına yerinde ifadeler kullanarak mani olmaktır.

    _____________________________
    We're beyond sympathy at this point, we're beyond humanity.




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Orada bahsettiğim şizofreni argumanlarinizin ne kadar nesnellikten uzak ve keyfi olarak göründüğünü göstermek içindi. Bir argümanı işimize geldiğinde kullanıp aynı argüman ile işimize gelmeyen bir sav ortaya atıldığında reddetmek bilimsel dürüstlüğe aykırıdır. Bilimsel savlar her tarih , her ortam ve her koşulda aynı sonucu üretmek durumundadır aynı sonucu alıp iki farklı yorum yapmak ortadaki bilimdisiligi göstermeye yeterlidir.


    Ben biyolojiye karşı çıkmıyorum. Biyoloji adı altinda içine sosyal disiplinler , retorik, mantıksal safsata ve ideoloji doldurulmuş torba yasa gibi birini kabul ediyorsan diğerlerinida kabul etmek zorundasın dayatmaciliginiza karşı çıkıyorum. Yarattığınız Frenkastein'a biyoloji diyemiyorum!


    Biyolojik olgularla yani cinsiyet ve cinsel organların evrimi ile temelden çelişen bir kavramı biyolojik değil sosyolojik gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz. Olgunun üzerine algıyı koyuyorsunuz .


    Bir diğer argumaninizda beni bir sürü etiketle suçluyorsunuz. Hatırlatmak isterim ki kilo araştırmaları adı altinda obezitenin ne kadar harika birsey olduğunu savunmak içinde bu akildisiliga karşı çıkan insanları sizin yaptığınız gibi kiralayarak birsey fobik olmakla itham ederek susturmaya çalışmışlardı.


    Kusura bakmayın ancak gerçek sizin hassasiyetlerinizle uyumlu olmak gibi bir zorunluluk taşımıyor. Birileri kırılmasın diye bilim yapılmaz ve konuyu buraya getirmeniz bile tartışmanın seviyesini iki üç gömlek aşağı düşürmüş halde.


    Bilimi gerçeği aramak yerine ideoloji gerekcelendirme aracı olarak kullanmayı bırakmalıyız!




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 8 Ekim 2025; 16:10:36 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
    I thought what I'd do was, I'd pretend I was one of those deaf-mutes.




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    "Bu absürtleştirme yoluna şu an ben de sapmış gibi duruyorum ama asla"


    Bu arada niyet okuma yanlışına dustugunuzu farketmeniz güzel. Benin size kızdığım nokta bilimi zincirlere sarma çabanız.


    Köleciligi veya ırkçılığı savunmuyorum ancak bilimin ideolojik bir tutumu olduğunu varsaymak , yani bilimin her zaman ahlaki acidan dogru sonuclar uretecegini varsaymak hatalı bir görüş. Bu katı ideolojik tutumu abarttığımız takdirde bilimsel güvenilirliği sarstigimızı düşünüyorum.


    Yani bilimin ürettiği sonuclar inclusive olmak zorunda değil, bizim ahlaki değerlerimizle uyusmak zorunda da değil. İdeoloji bilimin verilerini bastirmaktan çok bu verileri elde ettikten sonra bunları kullanarak ideolojilimizi en ideal nasıl kurgulayabiliriz konusunda devreye girer ve girmelidir.


    Not : Bu bu konudaki son mesajımdı. Bu noktadan sonra kendimizi tekrar etmekten ve konunun seviyesini düşürmekten başka birşey yapamayacağımız inandığım için sohbeti burada sonlandırmanın uygun olduğunu düşünüyorum.


    İyi forumlar .




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 8 Ekim 2025; 16:21:50 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
    I thought what I'd do was, I'd pretend I was one of those deaf-mutes.




  • adam haklı. netflix kendi yapımı olan her filme/diziye bi lgbt olayını sıkıştırıyor. ya iki kadın ya da iki adamı çift yapmadan duramıyor.

    _____________________________
  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.