Şimdi Ara

Veda (2010) (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
105
Cevap
0
Favori
3.209
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • [DHTUBE=http://www.youtube.com/watch?v=P97oxD5Lzgk ]
  • film güzeldi

    bazı yorumlarda dendiği gibi henüz dizi yada filmlerde rutkay azizin oyunculuğunu geçecek bir performans göremedim.

    filmde illaki eksikler ve hatalar olabilir ama sonuçta bu sadece bir film.
  • Can Dündar’ın ‘Mustafa’sı kendi çapında bir kıyamete yol açmıştı. Hatta filmden yola çıkılarak, Can Dündar’ın ‘Atatürk’ü küçük düşürdüğü’ bile söylendi. Şimdi ise gündemde Zülfü Livaneli’nin yazıp yönettiği ‘Veda’ filmi var. Gerek sinema eleştirmenleri, gerekse tarihçiler ‘Veda’ filmini de tartışmaya başladılar. NTV Tarih Dergisi’nden Ahmet Kuyaş, Necdet Sakaoğlu ve Derya Tulga ‘Veda’ filmine gitti ve filmdeki hataları derginin mart sayısında yazdı.

    NTV Tarih’te Ahmet Kuyaş, Necdet Sakaoğlu ve Derya Tulga’nın filmde tespit ettikleri maddi hatalar, ‘Tarihi gerçeklere Veda’ başlığıyla yayımlandı. Yazıya göre, dindar bir kadın olan Zübeyde Hanım’ın sokaklarda başı açık dolaşması mümkün değil. Benzer bir şey Fikriye Hanım’ın örtüsü için de söz konusu ediliyor ve şöyle deniliyor: "Mustafa Kemal’in, bekâr arkadaşlarıyla birlikte evde yiyeceği yemekte Fikriye Hanım’dan örtüsünü çıkarmasını istemesi ve sonra rakı sofrasına davet edip karşılıklı rakı içmeleri, senaristin özgürlüğüne bağlanabilir; ama o devirde böyle bir olay mümkün görünmüyor."

    Fikriye Hanım sahneleriyle ilgili bir diğer eleştiri ise 1923’te Almanya yolculuğuna çıkarken bindiği arabanın plakasının Latin harfleriyle yazılı olması. Bilindiği gibi, Latin harfleri 1928’de kabul edilmişti.

    Süngü takıp savaşmadıhttp://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=10023086http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=10023084

    Tarihçilere göre, Mustafa Kemal’in idama mahkûm edilmesine ilişkin sahneler de gerçeğe aykırı. Çünkü Mustafa Kemal ile birlikte beş kişi idama mahkûm edilmesine rağmen, filmde bu karar sadece Mustafa Kemal için alınmış gibi gösteriliyor. Mustafa Kemal’in istifası sonrasında kendisini ziyaret eden Kâzım Karabekir’den ise ‘Kafkas Kolordusu Komutanı’ olarak söz ediliyor. Halbuki o sırada Kâzım Karabekir, 15. Kolordu Komutanı’dır.

    Üç tarihçiye göre, en vahim hatalar Conkbayırı sahnelerinde yapılmış. Hele Mustafa Kemal’in süngü hücumuna en önde katılması ya da silahını çekip düşman askerini vurması mümkün değil.

    Sebebi mi? Dergiden aktarıyoruz: "Grup komutanı Mustafa Kemal 10 Ağustos 1915 sabahı gerçekleşen taarruzda, Conkbayırı’nın hemen doğusunda, Boyun noktasının Kördere tarafındaki korunaklı siperdeydi. Kendisi, Arıburnu Raporu’nda belirttiği gibi, saldırının işaretini vermiştir. Koskoca Anafartalar Grup Komutanı’nın, baskın tarzında gerçekleşen bu saldırıda en öne konması da ayıp. Ayrıca meşhur "şarapnel hadisesi" de, kendisi aynı siperdeyken meydana gelmiştir. Mustafa Kemal’in göğsüne isabet eden parça saatine gelmiş ve kendisini korumuştur. Bu saat, olayı dramatize etmek isteyenlerce daha sonra sol tarafa, kalbinin üzerine alınmıştır."

    LİVANELİ'DEN HEM ÖZÜR HEM TEŞEKKÜR

    Zülfü Livaneli, tarihçilerin yarım asrı kapsayan bir filmde bu kadar az hata bulmalarına çok sevindiğini belirterek teşekkür etti ve eleştirileri şöyle cevaplandırdı:
    “Evet Zübeyde Hanıma, Zübeyde Molla denildiğini, son derece mutaassıp bir hanım olduğunu, sokağa başı açık çıkmadığını biz de biliyoruz. Ama evin içinde başı açık gezdiğini, sarı lepiska saçlı çok güzel bir hanım olduğunu da biliyoruz. Filmde Zübeyde Hanım evde başı açık, dışarıda ise kapalı gösterilmiştir. Falakanın öyle uygulanmadığını, iki kişinin yardım ettiğini elbette biliyorum ama sinema olarak perdenin arkasından göstermeyi tercih ettim.
    Samsun-Erzurum yolu üstündeki köylü de yine sembolik olarak, Anadolu halkının savaş yorgunluğunu vurgulamak için konmuştur. Diyaloğun doğrusu ‘Düşman yakında tarlana kadar gelecek’ olmalıydı. Özür dilerim. Fikriye’nin örtüsünün çıkması meselesi de tamamen semboliktir. Sonunda Kemal Paşa kadınları başlarını açmaya teşvik etmedi mi, etti. Bu durumun sinemasal anlatımının böyle olmasını tercih ettik. Otomobilde Latin harfli plaka olmaması gerekirdi herhalde. Sanat grubumuz da bu konuya bir açıklık getiremedi. Özür dileriz. Kolorduya Kafkas Kolordusu da dendiğini birçok kaynaktan okudum. Gerekirse bunları bulup gönderirim.”


    http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=13983826




  • Veda!..
    Veda'yı görmedim.. Göreceğim.
    Hatırlarsınız. Mustafa'yı görmedim. "Görmeyeceğim" diye de açıkladım.
    Görmediğim filmler hakkında fikir sahibi olmamın sebepleri var. Ayni sebepler üstelik.
    Mustafa'yı göklere çıkaranlarla, Veda'yı yerin dibine sokanlar genelde ayni kişiler. Bu ülkenin azılı Atatürk düşmanları..
    Can onlara alet oldu. Zülfü çıldırttı.
    Bu bir..
    İkincisi..
    Zülfü'nün filmi, Can'ınki gibi kişisel bir yorum değil. Zülfü, Salih Bozok'un anılarını naklediyor. Atatürk'süz bir dünyada yaşayamayacağını düşünerek, ölümü üzerine intihar edecek kadar seven Salih Bozok'un anıları..
    Bozok, Atatürk'ü nasıl anlatacaktı ki?.
    Şimdi Atatürk'ü yerin dibine sokarak ün yapmaya ve kitap satmaya çalışan bir kısım tarihçilerin eserlerini film yaparsanız mesela, ne çıkar ortaya?..

    Hıncal Uluç'un köşe yazısı



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zentürk -- 3 Mart 2010; 14:34:13 >




  • Zülfü Livaneli'nin Filmi hakkındaki makalesi:


    Sayın Selahattin Duman’a açık mektubumdur

    Sevgili Selahattin,

    Yazında belirttiğin gibi seninle asansörde karşılaştık ama filmden konuşmadık. Sadece galada olduğunu söyleyip düşüncelerini yazı yoluyla iletmeyi tercih ettin.

    Ben de aynı yöntemi benimseyerek senin kadar yakın ve sevgili bir arkadaşıma yazıyla cevap vereceğim. Öncelikle Zübeyde Hanım’ın konuşmasındaki, “Erkeğin okumuşu kadı olur, kadının okumuşu cadı olur” cümlesinin filmde neden bulunmadığını açıklayayım.

    Bu cümleyi de içeren uzun bir konuşma planı çektim ama filmi 2 saate indirme işlemi sırasında kısaltmak zorunda kaldım.

    Zaten filmin montajı 160 dakikaydı. Yapımcılar bizim seyircimizin bu kadar uzun bir filmi kaldıramayacağını ve seansları düşünerek 120 dakikaya indirmemi rica ettiler.

    Filmin uzun “yönetmen montajı” DVD’de yer alacak. Filmde göremediğin birçok sahneyi orada göreceksin.


    ***


    Geçen yaz konuşurken benimle ilgili ciddi kaygılara kapıldığını hissetmiştim. Atatürk’le ilgili bir filmin ateşten gömlek olduğunu, her kafadan bir ses çıkacağını ve bana çok saldıracaklarını söylemiştin.

    Aptal değilim.

    Böyle bir tehlikenin ben de farkındaydım elbette.

    Ama ben hayatta risk alarak ne yaptıysam geniş kitlenin sağduyusuna güvenerek yaptım.

    Bir zamanlar Nazım bestelemek de büyük cesaret istiyordu. Nitekim 1978 yılında Nazım Türküsü albümü çıkar çıkmaz bir takım “entel”ler saldırıya geçtiler. Gerçek entelektüeller ve halk kitleleri ise şarkılarımı bağırlarına bastılar. Bu büyük rüzgar, hayatta en tehlikeli canlı türü olan yarım aydınları sildi süpürdü.

    Bugüne kadar inanarak, yüreğimi koyarak yaptığım hiçbir yaratıda halk beni yalnız bırakmadı.

    Galada gördüğümüz gözyaşları ve filmin ilk günlerine gösterilen büyük ilgi VEDA’nın da aynı yolda olduğunu gösteriyor.

    Hem bak Atilla Dorsay, Mehmet Açar gibi ciddi sinema eleştirmenleri ne güzel şeyler yazıyorlar.

    Ama eline kalem alan herkesin yazısı sinema eleştirisi olmuyor. Tahmin ettiğin gibi olaya ideolojik pencereden yaklaşıyorlar.

    Kimisi hayal ettikleri kahraman Atatürk’ü Amerikan tipi vurdulu kırdılı bir aksiyon filminde görmek istediğini belirtiyor, başka bir kesim ise Atatürk’ü kahramanlaştırdığımı söylüyor.

    İşte sana taban tabana zıt iki görüş.

    Oysa ben başından beri bunun bir “Atatürk filmi” olmadığını, intihara götüren bir dostluğun filmi olduğunu söyleyip duruyorum.

    Aslında bu dostluk öyküsünü daha iyi ve derin işlemek isterdim. Mesela ilk senaryomda Çanakkale’de sabah çadırdan çıkarken Salih Bozok, Mustafa Kemal’e “Unuttun” diyerek saatini uzatıyor ve onun göğüs cebine yerleştirdiği saat bildiğimiz gibi ölümden kurtarıyordu.

    Erzurum’da da iki arkadaş arasında çok yoğun sahneler vardı.

    Ama sonra kopacak yaygaradan çekinerek bu sahneleri çıkardım. Çünkü bunun kurmaca bir film olduğunu unutacak olan bazı çevreler “Efendim Salih Bozok Çanakkale’de yoktu, Erzurum’da da yaveri Cevat Abbas’tı” diye düzeltmeler yapacaklardı.

    ***


    Sevgili Selahattin,

    Önceki akşam Beyaz Show’a çıktık. Orada Beyazıt üç üniversitenin seçilmiş temsilcilerine şöyle bir soru sordu: “Veda filmi kimin gözünden anlatılıyor.”

    Çocuklar bilemedi. Hüseyin Turan kulaklarına “Salih Bozok” diye fısıldadı.

    Bunun üzerine çırpınarak cevap verdiler: Biri, “Salih Kozak” dedi, öteki “Sefa Bazok.”

    İşte bu kesime de bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye’de çok az şey biliniyor.

    ***


    Bir konuda çok haklı çıktın: Her ne kadar bir dostluk filmi yaptıysak da dostlardan biri Mustafa Kemal olunca çoğu kişi film eleştirisini bırakıp tarihçi gibi konuşuyor.

    Filmin sinematografisi, yapım değeri, yüz kişilik ekibin kendini paralayarak ortaya koyduğu eser, Londra ve Berlin senfoni orkestralarının icra ettiği müzik, 12.000 kostüm, mekân çalışmaları unutuluyor, “Kahraman Atatürk-İnsan Atatürk” tartışmaları başlıyor.

    Ama bunlar halkı ilgilendirmiyor.

    Büyük kitleler bir işe sahip çıkınca bu küçük serzenişleri sel gibi önüne katıp sürüklüyor.

    Bu yüzden benim için kaygılanma dostum.

    Halk bu filmi gözyaşları içinde, özlediği Atatürk’ü alkışlayarak izliyor.

    Ben de filmi onlar için yaptım zaten.

    Zülfü Livaneli'nin köşe yazısı




  • Veda'da iki önemli nokta
    Şimdiden belli...
    Tıpkı Can Dündar'ın belgeseli "Mustafa" gibi Zülfü Livaneli'nin "Veda" filmi de çok konuşulacak.
    Şimdiden başladı bile...
    Bir yanda filmi seyredip bir kalemde silip atanlar; diğer yanda "oğlum ağlama krizine girdi, demek ki güzel film" diye alkış tutanlar...
    Bir de malum çevre var; filme yapılan en küçük eleştiriyi Atatürk düşmanlığının belirtisi olarak görenler yani...
    Ben şimdi bütün bunları bir yana bırakıp "Veda" filmindeki iki noktanın altını çizmek istiyorum.

    ***
    Birincisi...
    Atatürk'ün ruhunun annesiyle "barıştığı" bu dünyadan ötekine geçiş sahnesi...
    Bu sahneden etkilenmemek, bu sahneyi hissetmemek, sevmemek imkânsız.
    O sahnede küçük, ergen, genç adam ve ölüm döşeğindeki ayrı ayrı Atatürk'lerin cennet bahçesinde bir çardakta oturan Zübeyde Hanım'a doğru ilerleyişi ve çocuk Atatürk'ün annesinin kucağına yatışı öyle güzel ve etkileyici ki!..
    Resmi tarih hiçbir zaman bu konudan hoşlanmadı. Hatta benim gençliğimde Atatürk'le annesi arasındaki çatışmalı ilişkiyi anlatan biyografilerin ülkeye girmesi yasaktı.
    Oysa Atatürk'ün annesinin yeniden evlenmesine bozulduğu bilinir. Bu yüzden mi yatılı askeri okulu tercih etmişti, yoksa evden uzak olsun diye mi, o okula yazdırılmıştı, yorumlar çeşitlidir.
    Ayrıca annesinin "baskın" karakterinin ve hem Fikriye'yi hem de Latife Hanım'ı bir türlü benimsemeyişinin de Atatürk'te derin kırgınlıklara yol açtığı bilinir.
    Bazı tarihçiler Zübeyde Hanım'ın vefat haberini almasına ve İzmir'e çok yakın olmasına rağmen Atatürk'ün yurt gezisini iptal etmeyişini de bu kırgınlığa bağlarlar.

    ***
    Gelelim ikinci noktaya...
    Yani "Veda" filminde beni hayal kırıklığına uğratan şeye...
    Film Atatürk'e tutkuyla bağlı Salih Bozok'un anıları üzerine kurulu.
    Atatürk'ün Fikriye ve Latife Hanım'la ilişkilerini mercek altına alan tümüyle "yetişkin işi" bir öyküsü var. Ama sıra Atatürk'ün çocukluğunu anlatmaya geldiğinde ilkokul kitaplarındaki "masalcılığa" başvurulması bir tuhaf!
    Birdirbir oyununda bile eğilmeyen, falakada "ah" demeyen, sokakta askercilik oynarken "düşmanlarını" her seferinde yenen çocuk Mustafa tasvirine ne gerek vardı? (Üstelik nasıl derme çatma sahnelerdi onlar!)
    Bütün toplumlar önderlerini mistik bir hale içinde sarıp sarmalarlar. Normaldir bu!
    Ama hani bazen insan istiyor ki...
    Bir film de çıksın...
    Mustafa Kemal'i içli ve yalnız bir çocuk olarak efsaneleştirmeden anlatsın! Hele yatılı okuldaki o muazzam yalnızlığını, kendisinden küçük Enver'in iki sınıf daha yukarıda mezun oluşunun etkilerini falan...
    Çünkü onu Atatürk yapan dinamikler asıl buralarda saklı!




    haşmet babaoğlu




  • Eleştiriye hoşgörü gösterme erdemi
    'Veda'nın vasat bir film olmasından çok, Zülfü Livaneli'nin eleştirilere hoşgörüyle yaklaşma erdemi göstermemesi beni daha çok hayal kırıklığına uğrattı. Onun şarkılarıyla büyümüş, güzel yarınlar için hayaller kurmuş biri olarak, Livaneli'nin "Sayın Selahattin Duman'a açık mektup" başlıklı yazısında "...Atilla Dorsay, Mehmet Açar gibi ciddi sinema eleştirmenleri ne güzel şeyler yazıyorlar. Ama eline kalem alan herkesin yazısı, sinema eleştirisi olmuyor. Tahmin ettiğin gibi olaya ideolojik pencereden yaklaşıyorlar" sözlerini kendisine yakıştıramadım. Şimdi Livaneli'nin mantığından hareket edersek 'Veda'yı beğenmeyenler: 1) Acemi eleştirmen oluyor. 2) İdeolojik görüşleri yüzünden yazılarında objektif olamıyorlar. Daha da sert bir tabirle ideolojileri için kalemlerini satıyorlar. Livaneli, 'ideolojik görüş' derken, neyi kast ediyor doğrusu tam anlamadım... 'Veda'yı beğenmeyenler irtica mı ya da bilinçaltlarındaki Atatürk nefretini mi kusuyorlar? Vallahi size 'Veda'yı izlerken ağladığını söyleyen birçok eleştirmen ismi verebilirim. Ama aynı arkadaşlar 'Veda'yı sinemasal açıdan vasat buldu ve sert eleştiriler kaleme aldı. Buyurun buradan yakın! Şimdi bu arkadaşların ideolojileri hakkında ne diyeceğiz?

    DÜNDAR GİBİ OLGUN OLAMADI
    Ne yazık ki Livaneli, Can Dündar'la aynı olgunluğu gösteremedi, daha ilk günden filmi eleştirenlere karşı saldırıya geçti. Kim bilir belki de Livaneli, gişe kaygısıyla bu yazıyı kaleme aldı. Artık bu kaygısı da olmasın; ilk üç günde 206 bin izleyici iyi bir rakam. Ama Livaneli'yi bu gişe yanıltmasın. 'Veda'nın iyi niyetlerle çekildiğine inancım sonsuz ama kendisinin de belirttiği gibi film, montaj aşamasında gücünden çok şey kaybetti. Üstelik senaryo da ilkokul öğrencilerine izlettirilecek kıvamda bir inkılap tarihi özeti gibiydi. Galalarda gözyaşına boğulan ya da Atatürk'ün her sözüne alkış tutan izleyiciler de Livaneli'yi yanıltmasın. Vasat da olsa her Atatürk filmine sahip çıkan bir kitle, her zaman olacaktır. Ancak asıl hedef daha geniş kitlelere seslenen bir Atatürk filmi yapmak olmalı.


    http://www.sabah.com.tr/Gunaydin/Yazarlar/sb-mevlut_tezel/2010/03/03/elestiriye_hosgoru_gosterme_erdemi




  • Veda Filminin Konuşulan Tarihi Hataları

    Zülfü Livaneli’nin yazıp yönettiği ‘Veda’ filmi, gerek sinema eleştirmenleri, gerekse tarihçiler tarafından tartışılmaya başlandı.

    NTV Tarih dergisinde Ahmet Kuyaş, Necdet Sakaoğlu ve Derya Tulga’nın filmde tespit ettikleri maddi hatalar, ‘Tarihi gerçeklere Veda’ başlığıyla yayımlandı.

    Yazıya göre, dindar bir kadın olan Zübeyde Hanım’ın sokaklarda başı açık dolaşması mümkün değil. Benzer bir şey Fikriye Hanım’ın örtüsü için de söz konusu ediliyor. Fikriye Hanım sahneleriyle ilgili bir diğer eleştiri ise 1923’te Almanya yolculuğuna çıkarken bindiği arabanın plakasının Latin harfleriyle yazılı olması. Bilindiği gibi, Latin harfleri 1928’de kabul edilmişti.

    Üç tarihçiye göre, en vahim hatalar Conkbayırı sahnelerinde yapılmış. Hele Mustafa Kemal’in süngü hücumuna en önde katılması ya da silahını çekip düşman askerini vurması mümkün değil.

    Zülfü Livaneli'nin, tarihçilerin yarım asrı kapsayan bir filmde bu kadar az hata bulmalarına çok sevindiğini belirterek teşekkür ettiği bildirildi.

    Son eleştiri ise Beyazperde ve Öteki Sinema yazarlarından Murat Tolga Şen'den geldi.

    Yazarın bahsettiği hata, filmin başlarında, Mustafa Kemal'in askeri lise öğrencisi olduğu dönemde, mahalle arkadaşlarıyla oynadığı bir "savaş oyunu" sahnesinde mevcut. Bu sahnede Mustafa Kemal, Salih Bozok ve bir grup mahalleli çocuk, iki takıma ayrılarak bir tür "dekmancılık" oynamakta... Bu sahnede çocuklardan biri "el bombası!" diye bağırarak ve Rambovari bir hareketle hayali el bombasının pimini ağzıyla çekerek fırlatıyor.

    Yazarın dikkatimizi çektiği olayın talihsizliği şudur ki; 1895'de geçen bu sahnede çocukların el bombasından haberdar olarak oyun oynaması mümkün değil, çünkü Osmanlı ordusunun kullandığı Model 24 Stielhandgranate el bombası 1. dünya savaşının ortalarında geliştirilmiş ve "Potato masher / Patates ezicisi" olarak ünlenen bir patlayıcıyken Rambomsu hareketlerle dişle pimi koparılıp atılan "Model 24" tip el bombaları 2. Dünya savaşına kadar ortalarda gözükmemiş... 1800'lerin sonunda sokakta oynayan Selanikli bir çocuğun, daha icat edilmemiş bir el bombası ile oynaması imkansız ki yıllar sonra ilk kez kullanıldığında, Türkler ona "El bombası" bile demezlerdi.

    Bakalım önümüzdeki günlerde filmle ilgili daha çok tarihi hata bulan çıkacak mı...




  • Herkes yorum yapabilir ama ne olursa olsun film izlenmeden yorum yapılmamalı. Buna dikkat edilse yeter.
  • Potato Masher, Call of Duty'de sıkça duyduk adını Arkadaşlar bu film Blu-Ray olarak satılacak mı bilginiz var mı?
  • Filme gidecektim. Fakat sırf şu capslarında ki uyuz kız için gitmeyeceğim. Daha iyi bir oyuncu seçilebilirdi. Sinir oluyorum o kıza. Birde gözü yaşlı poz vermemiş mi? Sinir kat sayımı daha da artırdı. Nete düşsün izlerim belki.
  • Veda film'in müzik cd'si bu hafta müzik marketlerde yerini alacakmış. Benim video siteleri üzerinden dinlediğim favori parçalarım Manastır Türküsü ve Bir Fırtınaydı.

    Albümde yeralması beklenen eserler:

    1. Fikriyenin Şarkısı
    2. Selanik Türküsü
    3. Kırmızı Gül'ün Alı Var
    4. Vardar Ovası
    5. Yeni Cami
    6. Koca Arap Zeybeği
    7. Manastır Türküsü
    8. Bir Fırtına
    9. Veda
    10. Kapalı Gözler
    11. Çocukluk Günleri
    12. Savaş Oyunu
    13. İnsanlar ve Acıları
    14. A New World
    15. Veda
  • quote:

    Orijinalden alıntı: YodaTheMaster

    Potato Masher, Call of Duty'de sıkça duyduk adını Arkadaşlar bu film Blu-Ray olarak satılacak mı bilginiz var mı?


    Yanlış oldu sanırım hocam.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Robérto


    quote:

    Orijinalden alıntı: YodaTheMaster

    Potato Masher, Call of Duty'de sıkça duyduk adını Arkadaşlar bu film Blu-Ray olarak satılacak mı bilginiz var mı?


    Yanlış oldu sanırım hocam.


    neden yanlış olsun anlamadım? türk filmi blu-ray formatında çıkamaz mı? misal "Kabadayı" veya "Üç Maymun"
  • Birçok kişiden olumsuz yorumlar almasına rağmen bu filme gideceğim birazdan. Umarım beğenirim
  • Filmi izledim. Güzel bir filmdi doğrusu. Savaş sahneleri biraz yapmacık gibiydi ama olsun.
    Fakat bu filme gittiğim için ve Atamız hakkında bilmediğim en ufak birşeyi bile öğrendiğim için mutluyum. iyiki gitmişim diyorum
  • Uzun zamandır merakla beklediğim ancak maalesef nihayet bu gece izleyebildiğim bir filmdi.
    Tamamen önyargısız gittim filme. Ne oyuncunun Atatürk'e benzeyip benzemediği, ne de başka bir şey umrumda değildi.
    Ben sadece Mustafa Kemal'in çocukluğundan beri yanıbaşında olan Salih Bozok gözüyle Ata'yı izlemek istedim.
    Ve sağolsun Livaneli bana bunu sağladı.

    Daha öncesinde Salih Bozok'un anılarını okuduğumdan filme uyum sağlamam çok kolay oldu. Ancak özellikle ilk 20 dakika olmak üzere filmin ilk yarısı dürüstçe söylemek gerekirse umduğum gibi değildi. Oyunculuklar, diyaloglar kötüydü, kimi sahneler gereksiz gibiydi. Ancak rüya gibi bir ikinci yarı vardı. ,Su gibi akan sahneler, etkileyici diyaloglar. Bu filmde çocuk Mustafa vardı. Anasının Rumeli şivesiyle sevdiği ''Mıstafam gelesin'' diye seslendiği, üvey baba getirdiği için anasından nefret eden ama sonra barışan bir Mustafa.

    Dahi bir asker olan Mustafa Kemal vardı. Ama bir o kadar da alçakgönüllü, utangaç, hatta çapkın, kadınların gönlünü fethedebilen. Ama anasının yeri hep farklı olan bir Atatürk. İçen, kederlenen, sarhoş olan, mutluluktan ve sarhoşluktan zar zor oynanan bir zeybek oyunu.

    Gereksiz bilgilerle, yanlış anlaşılabilecek keyfi cümlelerle anlatılan ''insan Atatürk'' değil, hastalıktan yatağa düşmüş, böbrek ağrısını ısıtılmış tuğla ile geçirmeye çalışan, saçı başı dağılmış çaresiz Atatürk ile tanıştım ama beni rahatsız etmedi. Daha çok düşündüm onu, yaşadıklarını hissetmeye çalıştım. Aşk hayatı bakımından şanssız bir insan...


    Hasta yatağında, komada her görüşümde içim burkuldu, tutamadım kendimi. Filmin son 10 dakikasında ise abartmıyorum bağıra bağıra ağlamak istedim. Tahmin ettiğimden daha fazla etkilendim.


    Bir de şunu söyleyeyim:
    Bu adam bir asker, bir kahraman. Sıradan biri olmadığı muhakkak, doğaüstü biri olmadığı kadar. Şu ana kadar bu kahramanlığını anlatan dörtbaşı mamur bir film yapamamışken derdimiz onu magazin objesi olarak anlatmak.
    O bir kahraman, dahi, asker, siyaset adamı. Bunlar ne kadar doğru anlattık ki korkularından, zaaflarından bahsetmeye hakkımız var?


    Son cümlem gidiniz bu filmi görünüz.




  • evet 1881 e katılıyorum güzel özetlemiş
  • Filme bu hafta gitmek kısmet oldu vizyondan kalkar zaten birkaç haftasonra, benim görüşüm; güzel bir filmdi savaş sahnelerine çok özen gösterilmemiş ve Atatürk'ün özel hayatı daha ön plândaydı.Herşeyiyle güzel bir film.Yalnız filmde birşey dikkatimi çekti Mustafa evine döndüğünde kız kardeşi 1 kere gözüküyor dahada hiç adı bile geçmiyor.
  • Her insanın izlemesi gereken bir film.
  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.