|
Bildirim
|
Hoş geldin. fazla uzaktutma arayı. Burada kalite kayda değer ölçüde düştü, Senin gibi çıtayı yükseltenler de giderse, iyice tatsız-tuzsuz bir yer olacak burası.
Konuya gelirsek; suyu ben de önemsiyorum. Moleküllerin oluşabilmesi için viskozitesi çok düşük sıvı bir ortama daha doğrusu elementleri sürekli birbirine temas ettirecek bir arka plana, bir sahneye ihtiyaç var. Aksi halde elementler kendiliklerinden birbirlerini bulup kararlı moleküller oluşturmuyorlar. Su bu iş için biçilmiş kaftan. Sürekli devinim halinde ve içindeki elementleri birbirleri ile sürekli çarpıştırıyor, yani reaksiyona zorluyor. Üstelik kendisi görece nötr, her reaksiyona girmiyor. Dahası sadece belli bir sıcaklığı tutuyor, üst limiti var. Başka şeyler de sayarım ama sanırım vermek istediğim mesaj için bu kadarı yeter. Su veya benzeri nitelikleri haiz bir sıvı olmadan da hayat yeterince süre verilirse kendine bir yol bulabilir ama burada anahtar kelime "yeterince süre". Yıldızının ömrü 10 milyar yıl olan bir gezegenin hayatın oluşmasını beklemek için bu kadar süreye tahammülü yoktur. Su içinde hayat 1-2 milyar yılda başlıyorsa susuz mesela kuru ya da katı bir ortamda mekanik kısıtlar (sürtünme vb.) elementlerin serbest dolaşımını ve birbiriyle sık sık karşılaşmasını kısıtlayacaktır ve bu nedenle belki de 10 milyar yıl gerektirecektir. Oysa örneğimizdeki gezegenin bu kadar süresi yok. Bu nedenle suyu hayatın başlaması için çok önemsiyorum. Suyun ayrıca kimyasal süreçleri hızlandıran kataliz etkisini de unutmayalım... |
Konuyu ben mi anlamadım bilmiyorum ama siyanobakteriler zaten canlıdır. Dolayısıyla canlılığın ilk oluşumuyla bir ilgileri yoktur. Siyanobakterilerden yüz milyonlarca yıl önce yaşayan canlılar da mevcuttur. Şimdilik keşfedilen en eskileri için stromatolitleri inceleyebilirsiniz.
Oksijen felaketi (Great Oxygenation Event) olarak adlandırılan fotosentez yapabilen canlıların Dünya'yı ele geçirmesi olayı oluşumlar arasında değil yok oluşlar arasında yer alan bir vakadır esasen (bu siyanobakterilerin ilk kez ortaya çıkışı ve serbest oksijen üretmeleri daha da eskidir). Zira bu canlılar, o zamana kadar Dünya'ya hakim olan ve oksijensiz olarak yaşamlarını sürdüren anaerobik organizmaları silip süpürmüştür (oksijen bu bakteriler için zehir demektir). O zamanlar Dünya üzerinde bulunan canlı çeşitliliği inanılmaz seviyede azalmıştır. Ve hatta serbest oksijenin yarattığı büyük atmosferik değişiklikler siyanobakterileri dahi tehdit edecek düzeye ulaşmıştır. Sonsöz olarak; oksijen üretilmeseydi canlılık oluşmazdı demek doğru olmaz çünkü canlılık zaten mevcuttu. Bugünkü canlılar oluşmazdı kısmı ise doğru denebilir. Zira biz oksijene bağlı olarak evrimleşmiş canlılarız, oksijen yoksa biz de yokuz. Serbest oksijenin ortaya çıkışından çok hücreli yaşama geçişe ve en son da bugünkü canlı çeşitliliğine ulaşma yolunda başka bir yöntem bilmiyoruz. "Başka bir elemente göre evrimleşemez miydik" sorusunun da bizler için bir cevabı yok. Oksijensiz olarak yaşamlarını sürdürebilen anaerobik bakteriler hala mevcutlar ama daha karmaşık yapılara evrilerek bize benzer canlılar oluşturabileceklerine dair bir kanıtımız bulunmuyor. Ek: Evrimle ilgili birkaç önemli kaide vardır. Bunlardan ikisi, evrimin bir amaca yönelik olmadığı ve belirli bir yöne doğru ilerlemediğidir. Dolayısıyla bir canlının bir şeye adapte olmadığı takdirde başka bir şeye adapte olabileceği konusunda bir yorum yapmamız doğru olmayacaktır. |
Anladım, takmayın hocam.
''Körler sağırlar birbirini ağırlar'' deyin geçin ![]() |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|