Şimdi Ara

| Çirkin. | EFSANE DEVAM EDECEK.. OKURLAR İÇERİ

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
230
Cevap
84
Favori
6.237
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
5 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • BEYLER HİKAYE, BURADA OLAN OKUR SAYISINA GÖRE DEVAM EDECEK, HİKAYENİN DEVAMINI BEKLEYENLER KENDİLERİNİ BELLİ ETSİNLER



    Merhaba arkadaşlar, aşağıdaki hikaye, Mert adlı bir gencin, "Çirkin." liğine karşı verdiği savaşın, günlük ve doğal bir anlatım kullanilarak dile getirilmesiyle oluşmuştur. Hikayemizi okuyun, serüvenimize katılın

    ___________________________________________________________________________________________________________________________________________
    1.BÖLÜM

    iyimiydim bilmiyorum, ne hissediyor ne hissettiriyor yada karşımdakiler bana nasıl, ne gözüyle bakıyor bilmiyordum. ama kendimde bildiğim bir gerçek vardı. salt ve gerçekliği su götürmez bir gerçek. oda çikinliğimdi. gerçekten bana şakadan bile "pişt, yakışıklı !! " demiyorlardı. nasıl bi duygu olduğunu tahmin etmeniz oldukça zor. ben 19 yıldır alışamıyorum.. lise hayatım bunun ezikliği ile geçmişti, üniversitede yüzüm oturur hayali ve ümidi ile okulda yüzüme bakmayan kızları unutmaya calisiyordum, kulaklığı her kulağıma götürüşümde o kızların peşimde koşacağı hayali ile uykuya dalıyordum. öyle de olacaktı, ama o günler yakın değildi, hayal kurmak için henüz erkendi. yapılacak şeyler sınırlıydı, ders çalışmak, icinde cirkinligin gectigi her espride bulunmak, üzülüp hayal kurmak, ayna karşısında zamanı hicbisey degismemesine ragmen, cekici bir yerimi bulurum diye ÖLDÜRMEK. ama bunlar sadece avunmak içindi, yarın okula gidince kızların sanki yanıma oturup sen bir günde nasıl değişmissin yakisikli sey demesini uma uma yapilan seyler.. Belli bi zaman sonra bende bıkıp kendimi derse vermiştim, lys ygs kasa kasa, kasa kasa yağ mideme oturmuştu, eskiden sadece çirkindim şimdi hem çirkin hem şişko olmuştum, artık sadece çirkinlik ile alakalı değil şişkoluk ile alakalı iğrenç esprilerde de itina ile bulunuyordum. Bunlar beni o ortamdan kurtulmak için kamçılıyor, kastıkça kasıyordum. beklenen günler gelip geçmiş, ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde hukuk kazanmıştım.

    2.BÖLÜM


    "ortam yeterince iyi, sonucta hukuk fakültesindesin, kızlar gani, ortamlar klüpler mevcut ve en önemlisi prestijli bir okuldasin, karsidaki kiz seni cirkin(!) ama zeki olarak düşünecek" diyordu ablam burcu. dedikleri dogru, klupler ortamlar mevcut ama ben o ortamlara göre değilim diye cevapladım. cevap vermeden "pöf!" dedi ve çalan telefona doğru yöneldi. mutluydum, daha cok cirkin ama zeki kavrami uzerinden, herseyin tip olmadigi GERÇEĞİ ile uzerime gitmesini istemiyordum, bu benim canimi acitiyordu, tip olmadan hicbi kiz bana bakmazdi. ben ise her kizin "iyk" diyecegi tiplerden biriydim, yamuk kafam, arasinda cok mesafe olan ve sekilsiz gozlerim, kemerli ve uzun burnum, geri çenem ve üstüste binmiş dişlerim ile değil kız, erkekler bile bana alıcı gözle bakmak istemiyordu. üstüne kiloluydum.. bunları düsünerek uyudugum bir aksamin sabahinda kalkip derse gidiyordum, serviste ilk defa gördüğüm bir kız vardı. okul başlayalı 1 hafta olmuştu ama serviste onu hic gormemistim, kahverengi küt saçlar, ince uzun bacaklar, bembeyaz ten, yer yer çiller ve zümrüt yeşili gözler. o an ne kadar çirkin oldugumu unutup kendimi onunla yataren hayal ettim, evet bu hayal gerceklesecekti ama bu henüz gerçekten sadece bir hayaldi.

    3.BÖLÜM

    o kızı görür gömez çarpılmıstim. gercekten, tam universiteli havasi vardi. sag kulak memesinden baslayip kikirdagina uzanan siyah kupeleri sag bilegindeki ne anlama geldigini servisin en arkasindan goremedigim dovmesi, ve bi kizda en cok onemsedigim seylerden biri olan hangi marka oldugunu bilmedigim kirmizi beyaz bagcikli ayakkabilari, alttan belli belirsiz siyah beyaz cizgili corabi beni resmen eritmisti. ellerim uyusmustu, bi an kafami oynatamadigimi farkettim, taa ki kizin servisi kolacan etmek icin, belkide serviste yakisikli bi erkek var mi gormek icin attigi bakisin devaminda goz goze geldigimiz ana kadar. o an kafami oyle bi cevirmisim ki burnum yanimda oturan isletmeden arkadasim buragin dirsegine carpmisti :) adini henuz bilmedim gizemli guzelim bana once bi guldu ve onune dondu. yanindakilere biseyler soyledi ve onlar da gulmeye basladi, belli ki tanisiyorlardi. bende burnumu cekiyordum, burnumdan su geliyor saniyordum, burun damarimin catlak oldugu aklima gelince hemen bas parmagimi burnuma goturdum evet kan akıyordu. burak hemen atılıp, "olum hemen burnun kanadi he, ne diye ceviriyosun kafani kursundan kacar gibi" dedi. dogru dedi, o kiz bi kursun, bende arkasindan bakan bi agactim,
    hemde kalin kutuklu bi agactim diye kendi kendime dusunurken diger yanimdaki kiz burnumdan damlayan kani gormus olacak ki "kimsede pecete yok mu?" diye sordu. serviste az kisiydik. servisci ordan "kusura bakma bende yok" dedi, cevap sirasi gizemi guzel ve ekibine gelmisti

    4.BÖLÜM

    "burçin sende varmı" diye sordu benim gizemli guzelim dedigim kizin yanindaki kizlardan biri. evet adı burçin'di. kendi kendime burçin ismini irdeler iken, "bi bakayım" dedi burçin isteksiz bir şekide, isteksiz oldugunu hemen anladim, benimle muhttap olmak istemiyordu bile, teşekkür ederim dememi bile istemiyordu, evet ben böyle anlamıştım, hava iyice yakıcı olmaya başlamış ve burçin hakkındaki dusuncelerim beni iyice germişti. başım biraz dönüyordu, bu ve buna benzer düşünceler kafamda dönerken narin bir el ense kökümden kavrayarak "yavaşca bana bak" diyip kan akmasın diye arkaya yasladığım kafamı doğrulttu. karşımdaki burçin'di. o yeşil gözler, ukala gülüş beni benden almış, kalbim küt küt atıyordu. kalp atışım hizlandigindan kan da durmuyordu, burçin de cantasindaki son selpaklari kemerli burnuma tampon yapmak icin ugrasigordu, burak da ona yardim ediyordu, neyse burnumun kanamasi durmuş ve son peceteyi de cope atarken "iyimisin" dedigini duydum arkamdan birinin, dondüğümde burçin olmasını bekledigim kisi, serviste yanimdaki kizdi. "sagol ya, sende cok yardimci oldun" dedim urkek bir tonla, "bu kadar belli etme" dedi. biraz yaklasip neden bahsediyorsun diyecekken arkada burcini gordum, yanina bir iki kizi almis bana bakip guluyorlardi. zorla gulumsemem esliginde "tamam" diyebildim sadece. lavaboya gidip yuzume bi baktigimda burcinin niye guldugunu anladim, o benim gibi bi cirkinin sakarligina guluyordu. ama bu benim secimim degildi. aglayasim geldi, agladim.

    5.BÖLÜM

    "ammada nazik adamsin mert ha" diyerek iceri girdi burak, bende aynadan ona sert bi bakis atmaya calistim, oyle bi bakmisim ki gulerek "olmuyor be kardesim" diyordu burak saclarina anlamsiz sekiller verip bozarken. onun bile bana bi saygisi yoktu, serviste ben degilde yakiskli biri sakarlik yapip burnunu kanatsa, burcin saatlerce pesinde dolanir, burak da defalarca ozur dilerdi, iki dakkada bi yanina giderdi.. yine aklimda bu sorular ve ikilemlerle dersteyken "mert?" diye seslendi hoca. "buyrun" dedim yine kendinden emin olmayan bir sekilde. "git bi yuzunu yikada gel" dedi hoca, itiraz edip sinif icerisinde daha fazla konusmamak icin "peki" dedim. ama o aynali lavaboya gitmek istemiyordum, ayna benim dusmanim olmustu resmen, kendime gelmek icin bi kahve iceyim dedim ve kantine gittim, bir kahve alip cam kenarina oturdum. kahvemi icerken burcinin kantine hizlica geldigini gordum. "2 kahve 2 dido" dedi. beni gormesin diye kafami cevirip kahvemi icmeye devam ettim "dido" demesinden aklimda kalacakki "naaninaa diidoooo.." die mirildanirken "sesinde guzelmis ha" dedi biri, evet bu burçindi. elinde tepsi, masama doğru geliyordu, "kahvem vardi ya" dedim kekeleyerek. "fazla kahve göz cikarmaz" dedi icten bi gulusle, "sagol" dedim ama dislerimi gostermedim cunku dislerim sariydi, tebessum ile yetiniyordum, hazirliksiz yakalanmistim ama onun karsimda olmasi beni gercekten benden almisti, titrememek icin kendimi zor tutuyordum, zira yine kalbim kopacak gibi atiyordu.

    6.BÖLÜM

    "ee, napiyosun bakalım" diyordu dunyanin en tahrik edici gulusunun uzerine, "iyiyim sağol" diyebildim, "senin bölümün de mi hukuk ?" lafı da nasıl olduysa ağzımdan çıkmıştı. "hukuk okuyorum, -de ekini ekledigine gore sende hukukcusun heralde" dedi yine ukala bir tebessumle, o kopek dislerinin gulerken verdigi hava, gozlerinin her ne kadar kisilsa dahi altindan belli olan yeşillik beni yine benden aliyor, ruyadamiyim diye diz kapagimi masanin altindaki sivri cikintiya yavasca vuruyordum, belki cocukcaydi ama yapmasam olmazdi, insanin karsisina boyle bi kiz her zaman gelmezdi. "evet meslekdaşım" dedim konuşma gitttikce benim acimdan samimi olmus olacak ki her cumlemin akasindan attigim tebessum gulumsemeye donmus, igrenc sari dislerim gun gibi ortaya cikivermisti. burçin de bu dişleri en net gören nadir kişilerdendi. "burnunu kötü çarptın ya, gecmiş olsun, bidaha ani hareketler yaparken etrafini kolacan et" dedi. ama bu seferki gulumsemesi ukala degil, zorlamaydi. anlamistim, "neyse hadi iyi bak kendine" diyip masamdan ayrilirken "sagol" diyebildim kekeleyerek ama duymadigindan emindim. kantinden cikip sinifa dogru giderken, acik olan temizlik odasinin kapisindan iceriye rastgele bir bakış attığımda kaynar sular kafama dökülmüştü. gerçekten sebepsizce yıkılmış, hayatın ne kadar nankör olduğunu düşünmüyor, artık hayatın nankörlüğune inaniyordum.

    7.BÖLÜM

    nedensizdi bu triplerim, resmen trip atıyordum. o benim hicbiseyim degildi ama ben onu burakla sevişirken görüp kiskanıyordum. nasıl olurda burak onu öpebilirdi. o bana kardeşim demişti, burçin masama gelmişti, aslında bunlar normal insanlar icin siradan seylerdi. ama ben normal bir insan degildim, hayati boyunca ilgi gormemis bir cirkindim, birileri bana ilgi gosterince hemen onlari sahiplenmiştim. burak baldirindan kavrayarak rafa dayadigi burçinin bir yandan göğüslerini elliyor, bir yandan da o her biri ayri bir tahrik sebebi dudaklarını öpüyordu. burçin kendini burağa bırakmıştı. "tamam bebeğim akşam, akşam devam ederiz" diyordu, burak yavaşlamış, açık olan kapı belli ki onu da rahatsız etmişti. "naber lan kan bombası" dedi burak servisteyken, "iyi" dedim, samimiyetsizliğimi anlamış olacak ki üstelemedi. bu sefer bir yanimda burçin diget yanimda burak oturuyordu, o anı gormesem dunyanin en mutlulu insaniydim, ama artik bu, dikkat cekmemek icin yapilan icinden yalan akan bir hareketti. tüm yol serviscinin actigi muzikle gecti, servisten once burak indi, okula en yakin ev onundu, ardindan ben indim, kendi kendime küfür ederken yerdeki bir taşa tekme attım, sert vurmuş olacagim ki elimdeki defterin kapagina tutturmus oldugum kalem firladi ve binanin yanindaki yolun oraya gitti, kalemi yerden alirken servisin, sokagin yaklasik 100metre ilerisinde oldugunu gordum, burçin iniyordu evet, o burcindi. tum sinirim heyecana donusmustu. o, benim yanimdaydi.

    8.BÖLÜM

    burçinin yanımda olması beni her ne kadar heyecanlandirsada o an aklimdan cikmiyor, nedensizce burcini kendime ait hissediyordum. o an burak'da burçin'de istedigini yasayabilirdi. bundan bana neydi ki ? ama ben burcine karsi farkli seyler hissediyor, ve okuldaki en yakinim ile onu gorunce kendimi kaybetmistim, sanki yillardir birlikte oldugum sevgilim beni aldatmisti. "ne bakiyosun be sapsal sapsal" diye uyardi beni camdan burcinlere bakarken ablam. burcinden bahsetmemistim henuz, bahsetmeyi de dusunmuyordum. "hiiiç, can sıkıntisi" dedim. gece çökmüs, icim icimi yemis, bi saate bi burcinlere bakar olmuştum. yapacak pek fazla şey kalmamıştı. çıkıp burcinin hangi katta, nerde oturdugunu ogrenmek artık bana farz olmuştu. kendime hakim olamadım, ve "buraklara gidiyorum" diyerek evden çıktım. burçinlerin evi oldukca yakindi hemencecik onunde oldum, ama o kapidan iceri girip yakalanirsam ne yalan soyliyecegimi dusundum, "annemler burda misafirlige gelmis bi bakayim dedim, hangi daireye geldigini ben de bilmiyorum" derim diye dusunup bastim iceri girdim. bina 5 katli ve her katta ikiser daire vardi, daireler birbirine bakiyordu, tek tek kapilarin onundeki ayakkabilara baka baka 5. kata geldim ve burcinin o tahrik edici ayakkabilarini gordum. ayak fetisisti olabilirdim. 19 yildir yalniz takilan bi adamdan hersey beklenebilirdi. bu guzellikte bi kizin ayaklari olmasa da ayakkabilarina dokunmak istedim, ayakkabilarini elime aldim. bir yandan kapi deligindeki isiga bakiyordum.

    9.BÖLÜM

    evet, burcinin, hayatimda canli canli gordugum en guzel kizin ayakkabilari, kokusu, elimdeydi, kendimi ona ait bir parcaya fazla kaptirmis olucam ki, iceriden burcinin sesinin geldigini duydum "aciyorum bebegim" diyordu. 2 saniye sonra kapı açılmış, ben çömelmiş vaziyette elimde burçinin ayakkabisi ile burçine bakiyordum, ev hali ne kadar da güzeldi. kisa saclarini ustten toplamis, bol bir lakers formasi giymisti, altinda da short vardi ama formadan pek belli olmuyordu. bacaklari purussuzdu. "sen ne yapiyosun sapık !" diye bagirdi burcin. kendime geldim ve korkmaya basladim, "burak baksana şuna, ayakkabilarimi kokluyor" dedi urkek bir tonla. evet, burçin evde tekti, ve burak'da eve gelicekti, bunu nasıl atladım anlamamistim. burcin temizlik odasinda "aksam devam ederiz" diyordu üstüste gelen bu şoklar, iyice çenemi kitlemişti, boynum yine hareketsiz kalmis, terlemeye başlamıştım "ben" diyebildim kekelyerek, zaten devamını getiremeden burak beni koltuk altimdan kavrayıp kaldırdi ve burcinlerin evinin icine soktu. ben olacaklari anlamistim, beni doverken bagirip komsular gelmesin diye boyle yapiuordu, dedigi gibi de oldu, burcin ilk basta ses cikarmadi ama buragin suratima attigi seri yumruklari ve kani gorunce oda bagirip aglamaya basladi. burakda yorulup korkmus olacak ki en son burcinin ayakkabilarini suratima firlatti ve "senin gibi bi sapigi sevgilimin etrafinda gormiycem" dedi. tekrar koltuk altimdan tutup kapi disari etti ve arkamdan "sapik herif" diye haykirdi..

    10.BÖLÜM

    buragin "sevgilim" lafi o kadar yumruktan daha cok acitmisti canimi. yine burnum kaniyordu ama bu sefer aci biraz farkliydi, burnumu hissedemiyordum, elimi burnuma dogru goturup o aciyi hissedince isin basit bir burun kanamasi olmadigini anlamistim. burun kemigim oynuyordu, gidip tek basima doktorla ugrasamazdim, o kadar cesur degildim, ailem de olmaliydi, hemen eve gittim, sol elimlede burnumu tutuyordum, hem sağ hem sol burnumdan şelale gibi kan akıyordu, işler gittikce korkutucu hale gelmeye baslamis, burnumun akibetine mi uzulsem, okula gidince yasayacaklarima mi korksam bilememistim, kapiyi caldigimda "oğlum!", "mert!" sesleri arka arkaya geliyordu, annem kitlenmişti resmen, ablam ise daha soguk kanliydi, hemen ustundeki sweat'i cikarip burnuma dayadi, ve kolumdan tutup arabasina bindirdi, arkadan annem geldi, babam daha eve gelmemisti. "kim yapti bunu sana?" diyordu polis müşade odasinda. "tinerciler para istedi yok deyince dövdüler" dedim. burnum sargılıydı. kolumda serum vardi, ablam kan veriyordu, işler gercekten kötüydü. "kırık var" dedi doktor, "operasyon gerekecek" diye ekledi. "hayır !" dedim, korkuyordum operasyondan falan "sadece alçıya alsak olmazmı" dedim, "olur ama yine kırılır rahatca" dedi. "siz o korkağa bakmayın" diyordu sonradan gelen babam,"ne gerekiyorsa yapın." bu lafda fena koymuştu. babam benim dayak yememden dolayı bana saygısını kaybetmişti. sanki çok cesurdum da, dayak yiyince kötü olduk dedim kendi kendime. çocukken bile birilerini dövmemiştim.

    11.BÖLÜM

    "sakin ol" diyordu en son doktor. "o çirkin burnunu bu bahane ile düzelticez, bak hem, her işte bir hayir vardir dimi ? ha ha ha" diye içten ile zorlama arasi bir gülüşün son tınılarında güzel bi hemşire suratıma siyah maskeyi götürürken sadece korkuyordum. "mert!" diye ürkek bir ses işittim. belli belirsiz etrafı görürken bunun ablam olduğunu anladım. "nasılsın ablacım, iyimisin ?" diyordu. başımı yukarı aşağı iki defa salladım. ve içten bir gülüş attım, tam gulumseyemiyordum ama ablam iyi oldugumu anlamisti. "ian somerhalder gibi burun yapmislar sana sansli sey" diyordu ablam. "ben bi hemsireyi cagirmaya gideyim" deyip giderken, ardindan kapanan kapi ile bende dusuncelere dalmistim. utaniyordum. "bir daha nasil bakardım burçinin suratına ?" diye sorup, kendi kendime cevap veriyordum " bir daha burçini görürsen selam vermeyi düşünürsün" tekrar bir sancı geliyordu, hemşire ile birlikte annem babam ablam, teyzem amcalarım falan odaya girdi. hepsi teker teker "geçmiş olsun" deyip gittiler. aile baglari pek kuvvetli degildir bizimkilerin. kazadan kazaya, bayramdan bayrama goruruz birbirimizi. diger gunun aksaminda koridordan annemin sesini duydum pek anlayamadigim bir ses tonuydu. bir bayan sesi daha geliyor ve ses giderek yaklasiyordu. ses tanidik degildi. kapi acildiginda bir şok daha yasiyordum, bu nasıl olurdu ? sanırım yine kendi kendimi yakmıştım..

    12.BÖLÜM

    "geçmiş olsun nasılsın bakalım" diyordu kim olduğunu bilmediğim 40lı yaşlarda bir bayan. anneme bir bakış attım, "bu ablan burağın annesi Emel, mertciğim" dedi. annemle burağın annesi mahalledeki bir organizasyonda tanışmışlar, şansa benle burak aynı okulu kazaninca, aramizdaki aile bagindan dolayi onu en yakinim bellemiştim. "hadi yavrum ne yapıyorsun telefonla" diye nazik bir şekilde koridora doğru seslendi emel teyze. kime seslendiğini tahmin edebiliyordum, cok beklemeden yavaşca odaya burak geldi. gelip elimi sıktı, utandım, gururum yerle bir olmuştu, orada bağırıp" sen degilmisin azimi gozumu dagitan" diyemiyordum, cunku ben bir sapıktım. elim kolum bagli, dilim danagim kuru bi halde susuyordum. gozlerim hafif hafif doluyordu. tarifsiz bir duyguydu bu, ailen seni acimadan doven arkadasini eskisinden daha hayirli bir dost olarak biliyordu. kelimeler genzimde düğümlenmişti. "akşam bize gelecekken olmuş heralde olay" dedi emel teyze. burağa baktım, hic bana bakmiyordu, "hadi anne gidelim, hasta ziyaretinin kisasi makbuldur" dedi. "evet" dedim kekeleyerek, annem huysuzlanan buraga ve annesine lokum ikram etti. gittiler, lokumu fırlatıp attım. annem ağlamaya baslayinca dayanamadim, hickira hickira agladim. lakin annem olanlardan habersiz, burnuma agladigimi dusunuyordu..

    13.BÖLÜM

    günler geçmiş, burnumun halini görme zamanı gelmişti "biraz acıyacak" dedi doktor tamponu cikaracakken. "hicbi aci bu hastanesen ciktiktan sonraki yasayacaklarim kadar acitmaz heralde" dedim kendi kendime, cunku okula gidecektim, okulda burak ve burçin olacaktı. bunlar benin hayata isyan etmem icin baslica sebeplerdi. daha arkadaslarim soracak, hocalar soracak ve iyice merak edeceklerdi. "okulu bırakmak istiyorum" dedim arabadayken. "memeleketin hamala da ihtiyacı var" dedi babam. yeterince ağır konusuyordu. aslinda gercektende tinerciler tarafindan dovulsem "baba hem dayak yiyorum hem senin can yakici laflarini isitiyorum, neden boyle konusuyorsun" diye babami tersleyebilirdim, ama o durumu iddia etmek istemiyordum, daha dogrusu edemiyordum. sanki babam da biliyor gibi davraniyordu tinerciler tarafindan talihsizce dovulmedigimi, yada babam gercekten vicdansizdi. bunu dusunecek enerjim yoktu, bu laflari isitmeye mecburdum, cunku kendime psikolojikmen yeniktim. eve gidince burnuma ilk defa baktim, ablam "hastanede degil evde görsün" dedi anlam veremedigim bi sekilde. evde ayna karsisina gecip bi baktigimda gozlerime inanamadim. kemerli bir burnum yoktu artik, kucuk, ince ve azicik kalkik bir burun yapmisti bana doktor. yakistirmistim, o kadar olumsuz sey uzerine eski takintilarimdan en buyugunun aniden eksildigini gormek beni hirslandirmisti. bi burnuma bakiyor bir bana atilan yumruklari, temizlik odasini dusunuyor ve iyice sinirleniyordum.

    14.BÖLÜM

    1hafta, odada saç şekli aramakla geçmişti resmen. yapacak baska birseyim yoktu çünkü. olaylar beni baya yıpratmış olacakki 4 kilo verimis, biraz serpilmiştim. son olaylarin uzerine servisi de bırakmıştım, ilk gunler ablam beni okula birakiyordu. "niye gul gibi servisi birakiyosun mert?" dedi ablam, "servisci pek tekin kullanmiyor ya" dedim, pek ustelemedi. daha dogrusu baska bir sorun oldugunu anladi. "vaay mert, burnun olayım kokla beni. ehehehe" diyordu ezgi. ezgi, benim sinif arkadasimdi, "tesekkur ederim" dedim pek ozguvenli olmayan bir sekilde. sonucta ben burnumu kendime yakistirmistim ama onlar yakistiramayabilr hatta rezil bile olabilirdim, ezginin boyle demesi uzerine suru psikolojisi yada hasta psikolojisi, herkes gelip gecmis olsun dedi, kizlar inceliyordu boyle, hosuma gitmiyor degildi aslinda. bundan once hic olmadigi kadar kiz yanima geliyor, benim bir yerimi begendiklerini soyluyorlardi.dersin sonunda, ezgi birden koluma girip "bahcede bir tur atalim" dedi. burcini gorebilirdim, istemedim ama zorladi. belli ki merak ettigi biseyler vardi. caresiz gitmek zorunda kaldim. "sana bunu kim yapti ?" dedi. "tinerciler" dedim. "hadi be ordan, tinerciler seni niye dovsun" dedi. "para istediler vermedimde ondan" gibi bir hazir cevabimin olmasinin rahatligi ile hic olmadigi kadar kendimden emin bir sekilde "para istediler, vermedim" dedim. "hahah" diye bir güldü once."sen?" dedi. "niyeki?" diyebildim merakli ve korkak bir sekilde. koseye sıkışıyordum. biseyleri biliyordu..

    15.BÖLÜM

    "niye "sen?" diyorsun, ben dayak yiyemez miyim ?" dedim yine pek eminsiz bi sekilde. "yok ondan degil mert, ama tinercilerin gece vakti senden para isteyip senin vermemen bana pek inandirici gelmiyor" dedi ezgi. hakliydi, psikolojik olarak yine kendi kendime yenilmenin verdigi ozguvensizlikle ne diyecegimi sasirmistim. ezginin gozlerine baktim, eger ciddi degilse isi espriye vuracaktim, ama gozlerine 1 saniyeligine bakip kafami paralel olarak saga cevirmemle burçinimi gormem bir oldu, bana korku ve merakla bakiyordu, buragin ona beni ziyarete geldiginde mesaj attigindan emindim ama yine de kızlarin merak psikolojisini ablamdan yeterince tecrube etmistim. "ne cevap vermiyosun mert? korkutuyosun beni" dedi ezgi. ezginin yuzune baktim ve "korkacak bisey yok" dedim. bu net ifade, burcini gormem ile agzimdan cikmisti, ordan uzaklasmak icin. tekrar lavaboya gittim, eskisi kadar kotu gorunmuyordum, tuvaletten cikip sinifa dogru giderken karsima yine tanimadigim bi kiz cikti. "konusalim" dedi. yine korku sarmisti, "ders baslayacak" dedim. "ayak yapma" dedi, bir kiz icin fazla keskin sozlerdi, ayaklarim yine titremeye baslamis, yapacak bisey kalmadigini gorup mecburen kizla yola koyulmustum.

    16.BÖLÜM

    tanimadigim kiz beni fakultenin arkasindaki oturaklarin oraya goturmustu, "burda kimse yok, dalga mi geciyorsun ? dersim baslayacak" dedim. sinirli gozukmeye calisiyordum,bir kiz uzerinde baski kurabilmeliyim diye dusunmustum. "kes be, pis sapık!" dedi bana. gururum yine yerle bir olmuş,resmen bir ayda ömrümden 5 sene gitmişti. ortam oylesine sessiz olmuştu ki yuktunmamaya calisiyordum. sadece yere bakiyordum. yere baktigimi gorup, "ne o ? bu seferde yasemin'in ayaklarina mi taktin dedi biri" bu sesi duymayali uzun zaman olmuştu. kafami cevirdigimde burçin ve o servisteki arkadaşları birlikte gelmislerdi, az once lafimi yemis olmam dolayisi ile pek utanmamistim. zira hala ismini yeni ogrendigim yasemin'in lafinin utancini yasiyordum. "neden boyle bisey yaptin ha ? " dedi burcin. "2haftadır yatamiyorum, hep aklimda o gün, kanlar, seni iyi biri olarak dusunmustum, sense beni korkuttun" dedi. bu kadari fazlaydi, "yeter !" dedim. artik birseyler soylemeliyim diye dusundum, "ben sapik degilim, sadece sana asigim" dedim. "a a aaaaa!! diye bir tepki yukseldi kizlar arasindan, "sana ait birseye dokunmak, kokunu almak istedim, sana sapikca gelebilir ama ben sapik degilim" diyebildim gittikce azalan bir ses duzeyi ile. nasil boyle bir cumle kurdugumu anlamamistim, bundan sonra islerin gittikce kotuye gidecegini dusunup, aglamaya baslamistim, yere çömeldim ve hıçkira hickira agladim. "ulan yinemi o namussuz" diyordu biri, sesler yaklasiyordu. burak geliyordu.


    17.BÖLÜM

    agac ile duvar arasinda kalan ahsap sandalyenin uzerinden atlayip bizim yanimiza gelis hizina bakilacak ulursa, bu sefer bir ameliyat beni kurtarmayacak gibi gorunuyordu. karsima dikildi ve, "ulan sereften yoksun adam, sevgilime sapiklik yapiyosun, hemde evinin onunde, seni dovuyorum akillanmiyorsun, annenin hatri olmasa seni oldururum ama dua et annen var" dedi. "masum annem" diye dusundum. kim bilir beni nerde, nasil eglenirken dusunuyor ama oğlu sapık damgası yemiş bir aşağlıktan, her dakika dayak yiyen bir odlekten başkası değil. bunlari dusunmek beni herzaman derinden etkilemistir gercekten, yine gozlerim doldu, aglayacaktim. burak yine kollarimdan cekip kaldirdi beni. "ne agliyosun lan, bebekmisin ?" diyordu. burcin disindaki diger kizlarda arkadan guluyordu. "enişte vurma, yazık yaa.. bak burnunu yeni yapmis zavalli.." laflarini duyuyordum. herkes karambole biseyler soyluyordu, burak beni duvara yaslayip kulagima egildi. "bana" dedi, bir tokat atti. ardindan "bak" dedi.. bir tokat daha.. "seni" yine tokat.. "bir daha burcinin etrafinda gormiycem, bu seni son uyarisim" dedi ve arka arkaya tokatlar atmaya basladi.. yine agliyordum, yanagimdan suzulen yaslar, her attigi tokattan daha cok ses cikmasina ve daha cok rezil olmama vesile oluyordu, en son ensemden tutup itti, yere dustum "aman kalkik burnuna dikkat et" diyordu kizlar, canim cok yanmisti. bir daha hic gulemem diye dusunuyordum.. aglayarak kosuyorsum. amacsizca..


    18.BÖLÜM

    hayat iyice cekilmez bir hal almış, bu dakikadan sonra dunyanin en yakisikli adami dahi olsam burcin ve etrafindakilerin bana olan bakislarinin ayni olacagini dusunuyordum. isin kotu tarafi bu olay okula basladiktan sonra 2 ay icerisinde oldu.onumde koskoca 4 sene vardi. ve bu insanlari surekli gorecektim. bunlari dusunerek 3 gun boyunca evden cikmadim. "mert? daha neyi sorun ediyorsun ablacim" dedi ablam. "burnunu mu begenmediler ? , bakma sen onlara, daha oturmadi" dedi. hıncimi ablamdan cikaracak olacagim ki, "ne oturmasindan bahsediyosun be abla !, bu surata dunyanin en iyi burnunu koysan ne degisir ha ?" dedim. sustu, bisey diyemezdi cunku, "ne alakasi var, sen yakisikli bir erkeksin" dese inandiriciliktan uzaklasacak, "evet cirkinsin ama hersey tip degil" gibisinden bisey dese iyice kalbimi kiracakti. hicbisey demeden odamdan cikti. etrafimdakilerin caresizligi beni iyice ümitsizige dusuruyordu. "3 gundur okula gitmiyormussun" dedi aksam odama gelen babam. yeni ogreniyor beyfendi. "evet" dedim suratina bakmayarak. "yarindan itibaren devamsizlik istemiyorum" dedi, bana kalsa 2 ay daha gitmezdim ama babam isi bozuyordu. evden cikmam lazimdi, sabah ablama "ben kendim giderim" dedim, evden ciktim ve semtte gezmeye basladim. bir cafeye girdim, oturup bir kahve iceyim dedim, kahvem geldi, kahve icerken arkamdakilerin kendi aralarinda cafenin kasasini soyma planinin son rutuslarini yaptiklarini duydum. garson, iri kiyim bir adamdi, caktirmadan arkamdakilere baktim 3 kisilerdi.


    19.BÖLÜM

    cafe kucuktu.tek eleman calisiyordu, yada henuz diger elemanlar oraliga cikmamisti. dikkat cekmemek icin garsonun mutfaga girdigi bi zamanda yavasca masadan kalktim ve garsonun yanina gittim "arkamdakiker kasayi bosaltasak" dedim, once "sana niye inanayim ki" dedi. "arkamda konusuyorlardi, duydum" deyince oda isin ciddi oldugunu anladi ve hemen telefona sarildi. "cabuk gel, dukkanda hirsiz var" dedi. 5 dakika icerisinde, garsonun abisi oldugunu ogrendigim yine iri kıyım biri, elinde 2 sopa ile geldi. "polisin falan haberi olmasin bunlari kendi elimle dovup polise vericem" dedi. bana yerime gecmemi soylediler. hirsizlar buyuk degildi. iki tanesinin benden kucuk olduguna emindim. digeri belki benle yasit,belkide benden buyuk olabilirdi. ben yerime gectim ve garsonun abisi arkadasimmis gibi karsima oturdu. cantasinin icine sopayi sokmustu, ucundan belli oluyordu ama hirsizlar anlamaisti. diger garson mutfakta bekliyordu, beklenen oldu, kasayi ve dukkani bos bulan 3 hirsiz, hizla kasaya dogru yonelirken garsonun abisi sopayla ikisini yere dusurdu. otekini de mutfaktan atilan garson enseledi. nasil olduysa hirsizlari dovmeyip dogru polise yolladilar. gunun sonunda cafe kapanmis, dukkanda ben, garson ve garsonun abisi bira iciyorduk.

    20.BÖLÜM

    garsonun ismi orhan, abisinin ismi umut'tu. is dönup dolasip dertlere gelmişti. cafeyi kapatmayi dusunuyoruz mert kardeşim dedi orhan agabey. "valla abi benimde derdim cok, ne yalan soliyim, sizin derdiniz ile alakali hic fikir yurutemiyorum" dedim, "neymis bakalim" dedi umut abi. yine aklima burak, ve bana yaptiklari geldi. gozlerim doldu, yutkundum, biraz bira daha ictim, "anlayacaklarimi sadece siz bileceksiniz ama" dedim, sirtima iki defa vurdu orhan abi. anlattim derdimi, burnumu, aşkımı, herseyimi anlattim. nihayet beni dinleyen, bana yol gosteren, beni anlayan birilerini bulmustum. "askinin pesini kafan kopana kadar birakma mert kardesim" dedi umut abi. umut abi, aslinda kick-box egitmeniymis, asil orhan abi kafeye bakiyormus, maddi zorkuklardan dolayi boyle 2 is yapiyorlarmis, "dukkanda baska eleman olmamasinin sebebi bu" dedi orhan abi. ardindan, "bundan sonra benim de burslu ogrencimsin" dedi umut abi. ne olacagi hakkind en ufak bi dusuncem olmamasina ragmen" okulda surekli dayak yemekten iyidir" diye dusundum. "ne diyecegimi bilmiyorum be abi" dedim. kalkip umut abiye sarildim. yarin okul cikisi buraya gel, seni salona gotururum dedi umut abi. ardindan beni eve birakti. olanlari kimseye anlatmadim, uzun bir zaman sonra ilk defa mutlu bir sekilde yatiyordum.

    21.BÖLÜM

    "hadi be evladim, okula gec kalacaksin" diyordu babam. beni her zaman kaldirmazdi, enteresan bir enerji vardi bugun bende. kahvaltimi yaparken "ne o mert bey asik mi oldunuz ? "dedi ablam. aklima burçin gelmişti. tum gece orhan ve umut agabeyeri dusunup, buragi dovdugumu hayal etmistim, ama burcin bambaska bir kavramdi o, hicbir dayagin veremeyecegi kadar aci veriyordu bana, burnumun kirigini,atilan yumruklari, edilen hakaretleri, iki adam unutturmustu, ama burçin'in yeri hala ilk günkü gibiydi. hala acı cekiyor, hala utanıyor ve hala onu seviyordum. bu duygunun tazeligi moralimi bozmustu, kapidan cikarken eski servisim bizim evin onunden gecti, en arka cam kenarinda burak oturuyordu, beni gormedi. onu kendi evimin onunde gormek, kendi evimin onunden sogumama sebep olmustu resmen. servisin gidecegi adres, o evdi, ve burcini alacaklardi, servis viraji donerken bende yavasca koseye yurudum, yine burcini gordum, yine vuruldum, aci cekmeye devam ediyordum, kizin her hali beni suça teşvik ediyordu. gidip buragi kafasindan vurmak istiyordum. servisin geldigini goren burcin sola dogru döndü, önce bir servise bakti ve servisin arkasindan kendisini süzen beni gördü ve bi bana, bir camin ardindaki buraga baka baka servise bindi. "sanirim burak yine okulda yanima bir ugrayacak" diye dusunurken harekete yeni gecmis servisin arka camindan bana bakan bir cift goz gordum. evet yine burakti.

    22. BÖLÜM

    fakulteye geldigimde buragin yine taciz bakislari ile karsilastim birkac defa. bu pek hayra alamet degildi. tokat yada türevleri, gelecekti. daha fazla onurumu ayaklar altina alamazdim, bu ise bir son vermem gerekiyordu. derste ne yapacagimi planladim, birkac telefon konusmasi gerceklestirdim ve tum organizasyon hazirdi. lakin plan suya duserse benim hayatim da suya dusebilirdi. ders cikisinda buragin karsisinda dikiliverdim. "bende seni ariyordum, hayirdir yine dayak mi istedi canin ?, evin ordan burçine bakiyordun" dedi. orada artislik yapamazdim, yaparsam benim zararima olurdu. bak burak, diye basladim "bu isi halletmemiz lazim ama burda olmaz. universitede kavga ettigimiz ogrenilirse ikimiz de atiliriz" dedim. bana soyle bi ukala ve kendini gulmemek icin zor tutarmis gibi bir bakis atti. "hadi bakalım" dedi. burçin arkadan bize bakiyordu. burak yanimdan ayrilip burcinin yanina dogru giderken bas parmagi ile beni isaret edip guluyordu. bu her ne kadar motive bozucu da olsa, buna dayanmak zorundaydim. cikista "gel benimle" dedim ve onu orhan abinin kafesinin onune getirdim. kafe 2.kattaydi ve ust kattan orhan ile umut abi beni izliyordu. "ne yani, esnaflarin azinin burnunun nasil dagildigini merak ettigini soyleme bana" dedi. "hayir, ben buraya kavga icin gelmedim" dedim, zaten orhan abinin istegi buydu, "sen kasinma, kasinirsa kasiriz" demisti. "ne icin geldin ozaman" dedi yine kendinden emin bir sekilde. "burcini seviyorum ve ben sapik degilim" dedim. orhan abi hazirdi.

    23.BÖLÜM

    "sen? burçini seviyorsun öyle mi ? " dedi. "evet" dedim, "bi masuru mu var" diye ekledim. "anladım ulan şimdi, onu ilk gördüğün gün ondan kafanı çevirip o koca burnunu kanatmıştın" "evet, bunu duymak istiyorsan işin doğrusu bu, ondan etkileniyorum, beni suça teşvik ediyor resmen, yapabileceğim bişey yok" dedim. burağın yüzündeki kendinden emin ifade yavaş yavaş yok oluyor, kendini sanki dövüş için biliyordu. birkaç sözümü daha bekleyip vuracakmış gibi hissettim. gökyüzüne bakarmış gibi yapıp kafamı aşağı indirirken 2.kattaki umut ile orhan abilere baktım. cam kenarında karşılıklı oturmuş çay içiyorlardı. orhan abi devam et gibisinden bi hareket yaptı. umut abi de göz kırptı. bu hareket beni daha çok gaza getirimiş olacak ki, "burçin senin olmayacak" dedim. "sen çok kaşınmaya başlıyorsun yağ torbası, daha geçen yediğin dayak sana yetmedi herhalde" diye karşılık verdi. ama etrafında onu gaza getirecek kişiler olmayacak ki bi türlü eski davranışlarını sergilemiyordu. tam bunu düşünürken sokağın başından burçin ile arkadaşlarının koştuğunu gördüm. sadece ikimiz olduğunu görünce rahatladılar heralde. burçinin arkdaşları yine aynı lafları atmaya başladı " ohooo enişte sen daha postunu çıkarmadın mı şu kalkık burunlu ayının ? " gibi aşağılayıcı kelimeler sarfediyorlardı. canım yanıyordu. burçınde onların arasındaydı, ve ilk defa konuştu "hadi aşkım gel, uğraşma şunlarla" demişti. dönüp burçine baktım. sonrada burağa baktım. yanına yaklaşıp "sabaha kadar dövsen bu laf kadar kalbimi kıramazsın" dedim. birden hareketlenmeye başladı. pozisyon olarak kötü duruyor olacağım ki boynumdan kavrayıp yere serdi beni. ardından kaburgalarımın yanına tekmeler atmaya başladı. kızlar yine arkadan "oooo" diye bağırıyorlardı. burak kaburgama 4. tekmeyi attıktan sonra umut abi atıldı. onu unutmuştum, hemen burağın ayağından tutup duvara yasladı. arka arkaya 2 defa kafa attı burağın burnuna. ardından burak yere düştü. umut abi gerisi senin işin diyerek tekrar yukarı çıktı. fazla hırpalamamıştı. kızlar korkmuştu ama yaklaşmıyorlardı. burçin koşarken burağın kaburgalarına bir de ben tekmeler atmaya başladım. burak fazla dayanıklı çıkmamıştı ya da canı çok acımıştı. burçin beni iterek burağın yanına gitti. "iyimisin sevgilim" dedi. hemen ardından "kızlaar yarım edin çabuuk" diye bağırdı. kızlar yardıma koşuyor, ben burak korkumu yeniyor ama burçin acımı katlıyordum..

    24.BÖLÜM

    o gün hayatımın en acı günlerinden bir düğerini yaşıyordum. burçınin karşısında burağı dövdürmüş, arkamın güçlü olduğunu göstermiştim. zaten o günden sonra burak bana bir daha karışmadı. benden korkak çıktı anlıycanız. havası benim gibi yağ torbası, asosyal çirkinlere geçiyormuş. burak burçinden ayrılıyordu.servisten de. ben servise geri döndüm ama işler hiç beklediğim gibi gitmedi. burçin benim servise döndüğümü öğrenince kendisi servisten ayrıldı. "niye bişey yemiyorsun evladım kaç gündür" diye soruyordu annem. " moralim bozuk" diyebildim sadece ürkek bir sesle. ses tonumdan işin içinde daha büyük şeyler olduğunu anlamış olacak ki "neyse" diye geçiştiriyordu. okulda ders çıkışında burçini gördüm. peşinden gidip "burçin bi bakarmısın ? " dedim. hiç cevap vermedi. iş yine suç işlemekle hallolacaktı. buraktan dayak yediğim gün burçinlerin evi boştu ama artık dolu olabilirdi. bu konuda emin değildim. lakin yapılacak pek fazla şey kalmamıştı. ne yapıp edip burçini tek yakalamalıydım. burçin okula artık benim eskiden gittiğim gibi otobüsle gidip geliyordu. ben servisten inip doğru burçinlerin evinin bahçesine gidip saklandım. burçin tahmin ettiğim gibi 10 dakika içerisinde sokağın başından göründü. süzüle süzüle binanın giriş kapısından girdi. artık gerisi bendeydi. bende yavaş yavaş katları çıkıyor burçinlerin evinin kapısının önüne varıyordum. ayaklarım tekrar titremeye başlamış, dilim damağım kurumuştu. burçinin ayakkabıları yoktu. belliki benim gibi sapıklardan korkuyordu. kapıya kulağımı yasladım ve hiç ses duymadım. heralde tektir deyip kapıyı iki defa tıklattım. biraz bekledim. delikten bakıp açmaz diye merdivene taraf gittim ve kapı açıldı. kapıdaki burçindi.


    25.BÖLÜM

    "burçin ?" diybildim aniden karsimda gormenin etkisiyle. yine melekler gibiydi. onu her gordugumde ne soyliyecegimi unutuyor, elim ayagima dolasiyordu, terlemenin etkisiyle iyice stres yapiyordum. beni bu psikolojiden kurtaracak tek bir sey vardi, oda burcinin 2 cift guzel sozuydu lakin "lanet olsun, artık seni gormek istemiyorum. neden surekli karsima dikiliyorsun, sorunlarin mi var ? bak ! buragida benden ayirdin, daha ne olmasini istiyorsun ! " diye bagiriyordu. hicbisey umrunda degildi. sadece haykiriyordu. kendi kendime "niye boyle dusunuyor ki" dedim. "allah belani versin, defol git !" diye son haykırışını yapti ve kapiyi suratima çarptı. yıkılmıştım, gururum tekrar ayaklar altina alinmis, benligim, sevdigim kiz tarafindan hiçe sayılmıştı. agir agir merdivenlerden indim, sokak boyunca yürüdüm ve bizim binanin giris kapisindaki yansimami gordum. kalkik bir burun, ayrik sekilsiz gozler, kucuk ve geri bir çene. gülümsedim, lanet olasi dislerimi de gordum. boyuma posuma baktim, icler acisiydi, dar omuzlar, genis basen ve anlamsiz bir giyiniş tarzi. bir lanet de ben okudum kendi kendime. eve gidip bilgisayarin basina gectim. burcine ait sosyal medya hesaplari bulmaya calistim. buldum da, twitter'i vardi. olaylarla eş zamanli olarak 2 aya yakin bir suredir tweet atmamisti. ondan once mutluydu. okulu kazanmanin mutlulugu ile arkadaslarina mesajlar atmisti. fotograflarina bakayim dedim, kivanc tatlitug hayraniydi. tekrar yikilmistim.


    26.BÖLÜM

    göresellere "kıvanç tatlıtug" yazdim, fotograflarina baktim. birde laptobun karanlik kismindan yansiyan suretime baktim. huzun pesimi hic birakmiyordu. laptobun ekranini sertçe kapattim. birde gardrobumun kapagina takili boy aynasinin karsisina gectim. degisen birsey yoktu, degisecek bisey de olmayacakti. ama en azindan kendime bakmaliydim. "nereye gidiyorsun" diordu annem. "gezmeye" dedim, gidecegim yer, orhan abinin kafesiydi. orhan abinin yanina gittim ve umut abinin salonunu sordum, tarif etti. yola koyuldum. salon oldukca bakimsiz ama yasanmisliklar doluydu. uzun zamandir burada birseyler donuyordu. duvarda kasli adamlar, bufenin yaninda protein tozu kutulari vardi. "vay mert kardesim" diye yaklasiyordu umut abi, biseyler anlattigi ogrencisinin yanindan gelirken. "hayirdir gelmedin gecen gun ?" diye ekledi. "moralim bozuktu be abi" dedim. "fazla olmaya basladi, hadi gidelim su buragin ottugu copluge" dedi. "yok be abi" dedim gulumseyerek. "sorun burçin. bana bakmiyor, ona gore yeterince cirkinim" dedim. güluyordu. "burcin akli basinda bir kiza benziyor" dedi, "cok fazla tipe onem verdigini zannetmiyorum" diye ekledi iki kere sirtima vururken. "ne yani, beni bu halimle kabul etmiyor, ne yapmam gerekiyor daha" dedim. "gel benimle" dedi umut abi. kilomu olctu, fazla kilolarimi buldu ve hemen bana bir program cikardi. "suratini alah vergisi. ama gerisini duzeltmek senin elinde" dedi. her ne kadar uygulamak istemesemde buna mecburdum.


    27.BÖLÜM

    "anne bundan sonra masadan şekeri kaldırıyosun" dedim, "benim onumden de ekmegi" diye ekledim. "peki evladim" dedi gulerek. "iyi bakalim" diye cevap verdim bende gulerek. bu program ise yariyor, ozguvenim yerine yavas yavas geliyordu. "haftasonu takilalim mi?" diyordu ezgi. "olur" demistim pek niyetli olmayan bi sekilde. nasil olsa unutur diye dusunuyordum ama cuma gunu okul cikisinda yanima gelip "yarin 11de şurda ol" deyip elime defterin kosesinden kopartilmis kagidi sokusturunca, "is basa dustu" dedim kendi kendime. aksam eve gidip iyice yikandim ve en guzel deodorandımı ilk defa kullandim. sanki yarin ezgiyle sevisecekmis gibi hazirlaniyordum. sabah oldu, yine diyet kahvaltimi yapip yola koyuldum, dedigi yere dedigi saatte geldim ama ortalikta kimse yoktu. kosedeki kaldirim tasina oturup bekledim. yoldan tek tuk arabalar geciyordu. uzaktan ustu acik siyah bir bmw geliyordu. kendi kendime "vayy anasini" derken araba yanimda durdu arabadakiler ezgi, arkada tanimadigim 1 kiz ve arabayi kullanan ezginin abisiydi. "hadi atla" dedi ezgi, "merhaba" dedim kekeleyerek. susuyordum, son ses muzik beni yeterince utandiriyordu, "ezgi biraz kisarmisin" dedim urkek bir sesle, kimse duymadi. bende kafami egip "niye geldim ki su nalet olasi yere" diye dusundum. ezginin abisi arabayi cok dikkatsiz kulaniyordu ama nihayet gelecegimiz mekana varmistik. bir kafeydi sanki. otantik bir havasi vardi. oyunlar, kizlar, arkada bahcesi ile guzel bir mekana benziyordu.


    28.BÖLÜM

    kiz populasyonunun en yogun oldugu noktaya baktim. biri etrafinda toplanmis onlarca kiz vardi."bi gidip bakayim" dedim, kizlarin arasina girdim. ilgi odagi kisinin, uzun sacli,kupeli, ve cool bir havada yaptigi karikaturleri gosteren bi erkek oldugunu goruyordum "cekil be surdan" diyip itekledi kizlarin arasindan biri beni. ne kadar bos yasadigimi farkettim. tamam, inekligim bana bir meslek kazandiracakti ama gerisi bostu. kendimi her anlamda gelistireliydim. "insallah eglenmissindir" dedi ezgi, ben arabadan inerken. "sagol, iyi bir gundu" dedim. kedimden emin olmaya calisan bir ifade ile. arkama bakmadan eve gittim, onumde beyaz bir kagit, sacma sacma sekiller ciziyordum. aklima o erkek geldi. "ben niye cizmiyim ki?"dedim. basladim ugrasmaya. gunler pesi sira geciyordu, derslerde dahi karikatur ciziyordum. defterlerim basarisiz burun cizimleri ile doluydu. uzun bir zaman sonra, okul cikisinda yemek yemek icin disari cikayim dedim. burger king'e gidip menumu aldim ve masaya oturdum. hamburger ve patatesimi yedikten sonra buyuk boy kolami uzun uzun icmek sıkıcı geliyordu. cikardim defterimi ve derste yarim kalan konulu karikaturume devam ettim. "ohaa" diye bir ses duydum arkamdan. kafami dondurup kim olduguna bakmam ile tekrar vurulmam bir oldu. at kuyrugu uzun siyah saclar, ela gozler ve yay gibi kaslariyla bir kiz defterime odaklanmis yanima dogru geliyordu. kalbim kut kut atmaya baslamis, yine kendi kendime acaba kiza ne diyim telasina girmistim


    29.BÖLÜM

    "ben"dedim sadece kekekeyerek. zaten kiz benle pek ilgilenmiyordu o an, karikaturlere odaklanmis, beni unutmus gibiydi. "sen mi cizdin bunlari ?" dedi. "e evet" dedim yine kekeleyerek. "yeni basladim" dedim pek emin olmayan bir ifadeyle. "ay sen cok yeteneklisin yaa" dedi. "tesekkur ederim" dedim. yanima oturdu. elini cebie goturdu telefonu cikarip birini aradi ve "kizlar yukari gelin, birini budum" dedi gulerek. daha cok heyecanlaniyor gittikce soluk alip verisim hizlaniyor, ellerim terliyordu. "merhaba ben asmin" dedi karsimdaki. elini uzatiyordu. ellerine baktim, siyah ojeli tirkaklari, purussuz elleri vardi. kendi elimdeki teri hissedip "bende mert, memnun oldum" dedim. elini sıkmadım, sıkamadım. hemen onume donup kolamdan bir yudum aldim. bozulmuştu. asagi kattan ellerinde cocuk meuleri ile 2 kiz geldi. asminden asagi kalir yanlari yoktu. onlarda yanima oturdu. daha benle tanismadan, asmin defterimi alip "kizlar sunlara baksaniza" diyip defterimdekileri gosteriyordu. mutluydum. isler yolunda gidiyordu. ama daha onumde cok yol vardi..


    30.BÖLÜM

    "eee" diyordu asmin son patateslerini mayoneze banarken. "hangi okulda okuyorsun bakalım" diye ekledi. okulumu ve bölümümü söyledim. bir "ohaa" daha çekti. "benim istediğim okul ve benim istediğim bölümdesin. ve bu kadar yeteneklisin. helal olsun valla ne diyim" dedi. sonrasında da " bizde anca böyle aylak aylak gezelim. anca kazanırız o okulu" diye ekledi. yanındaki kızlar da "oof of" diye asmini desteklediler. "son sınıfmısınız" diye sordum. "evet ya. stesde çok, konular da" dedi. "anlayamıyorum" diye ekledi sessizce. "ben sana yardımcı olabilirim" dedim. "ne ? şaka yapıyorsun heralde" dedi. "yoo" diye cevapladım. "hem benim için de tekrar olmuş olur" kızlara bir bakış attıktan sonra "sen ciddisin, ahah gerçekten çok iyi olur yaa" diye samimi bir tepki verdi. gülüyordum, ama bu sefer dişlerim beyazdı. umut abinin diyet ve spor programı yolunda gidiyor, kilo vermeye başlıyor ve vücudu şekle sokuyordum. kızlar da beni kendi özelliklerimin birinden ötürü beğeniyor, etrafıma doluşuyordu. hemde hayatımda ilk defa. bu an bana birçok şeyi öğretiyordu. yolun daha başındaydım ama asıl öğrenmem gereken şeyi ilk başta öğrenmiştim. "bir insanın kişisel becerileri, yetenek ve düşünceleri ile kendi seçimi olmayan dış görünüşü asla bir tutulamazdı. önemli olan kendini geliştirip, insanları kafanın içindeki ile etkilemekti. dışındaki sadece bir kılıftan ibaretti." bu düşünceyi kendi kafamda defalarca düşünüp herhangibir mantık hatası bulamayınca gerçekten de bu düşünceye ciddi anlamda asılmaya, ve insanın her alanda kendini geliştirerek ön planda olacağına inanıp bu konuda çalışmalarıma ciddi manada ağırlık vermeye başlamıştım.. artık derslerime daha fazla çalışıyor ve etrafımdakilerin bana soru sormalarını sağlıyordum. "çevrendeki insanlar sadece çevrenin en iyisine soru sorarlar" diyordu dedem. o, ben olmalıydım ve olmuştum da. her alanda aranan insan olma yolunda ilk adım olan okul aşamasını kolayca geçmiştim. zaten bu normal birşeydi. bu okula türkiye derecesi ile gelmiştim, ders konusunda sıkıntı çekmezdim. asmine de yeterince yardımcı olmaya çalışıyor, pratik kısa yolları öğretiyordum. karikatür konusunda sadece kendim çizmiyor, başkalarının çizimlerini saatlerce inceliyordum. aradan uzunca bir zaman geçmişti. "mert !" diye bağırıyordu okulun çıkışından biri. çıkışa gelip kim olduğuna bakayım derken iki narin el gözlerimi kapatıyordu. asmindi. "kimsin acaba" diyip güldüm "bu okuluna ilk gelişim, unutma" dedi ellerini gözlerimden alırken. "niye ki" dedim. "boşver" diye geçiştirdi. "ee napıyoruz, bak bir saattir seni kapıda bekliyorum" dedi sitemli bir ifadeyle. "karikatür galerisi var" dedim. "beraber gidelim" dedi. etrafıma bir baktım ve burçini gördüm. olduğu yerde sadece bana bakıyordu. gözlerini almamıştı. geçen aylar beni iyice zayıflatmış, umut abi ile artık sadece vücüt çalışmaya başlamıştık. yani kısaca artık elle tutulur birkaç yerim vardı. kendime güvenim iyice artmış, asminin bana olan yakınlığı, bu güvene tuz biber olmuştu. "gir koluma" dedim burçine bakarken. "peki beyfendi" dedi. ağır ağır galerinin olduğu yere doğru gittik. galeride, gerek internette, gerekse canlı olarak tanıştığım kişiler vardı. bu konuda artık amatör değildim. asmine bazı şeyleri gösterirken bazı bilmediğim şeyleri de ordaki profesyonellerden öğreniyordum. iyi karikatür çizen bir arkadaşım asmin ile konuşuyordu, yanlarına gittim. asmin benden bahsediyordu "evet bencede çok yetenekli" derken "ne oluyor bakalım burada" diyerek araya girdim. "kız arkadaşınla seni çekiştiriyoruz" dedi karikatürist arkadaşım. asmine baktım anlamsızca bir bakış atmaya çalıştım. "ne yani ne deseydim" diyordu evinin önünde asmin. "onlar benim 1 günlük arkadaşlarım değil, uzun süre muhabbetimiz olacak, kendini böyle tanıtmamalıydın" dedim. "çokda meraklı değilim" dedi. "uzun uzun meseleyi anlatmamak için öyle dedim" diye ekledi kendinden emin şekilde. karşımdakinin gerçekte ne düşündüğünü bilmemek gerçekten canımı acıtıyodu. "bir daha gideriz, yalan söyledim derim, korkma" dedi arkasını dönüp gitmeden önce. "hadi bay" demişti en son. hiç cevap vermedim ve doğru eve doğru yola koyuldum. evin önüne geldiğimde başımdan vurulmuşa dönmüştüm. başımdan kaynar sular dökülmüş, eski acı dolu günlerim tekrar gözümün önüne gelmişti. "burçin ?" dedim kekeleyerek. kafam oynamıyordu yine. enerjim kalmamış, bayılacak gibi olmuştum.

    31.BÖLÜM

    Uzun ve aci dolu gunler geride kalmis ama burçinin yuzunu, hatta onun yuzune benzeyen birinin yuzunu dahi gorsem o eski, acili ve platonik gunlere geri donuyor, acilarim katlaniyordu. Yine o gunlerden biriydi ve hic beklemedigim bir anda karsimda bucin vardi. Az once bizim evin oradaki donemecin oradan asmini yollamistim, daha asminin evini bilmiyordum, "eve kadar gelmene gerek yok" demisti. Pek onemsememistim, ama simdi de karsimda burcini gorunce, hemde bizim evin onunde gorunce, kaynar sular yine basimdan asagi dokulmus, ne oldugunu gercekten merak etmeye baslamistim. Burcin karsimda bugulu gozlerle bana bakiyor ve ciddi anlamda ilk gordugum ve asik oldigum burcinden eser yoktu. Gecen zamanda sanki burcin amansiz bir hastaliga kapilmis ve bu hastalik gun be gun onu eritmişti. Anlayabiliyordum, bu bakislar bir seferde bu hale gelmezdi. Mevzunun bu denli kompleks bir halde oldugunu irdeleyebilmem, beni çok daha korkutuyor ve bir an once burcinin konusmasini istiyordum ama o konusmuyordu. Karsima dikilmis sadece bakiyordu. "Ne oldu burcin" diye kekeledim tum cesaretimi toplayarak, verecegi cevap hakkinda hicbir fikir yurutemiyordum, bana bakmaya devam ediyordu, bakislari birden degismisti, az oncesine kadar duvara bakar gibi bakan burcinin artik o guzel kaslari catilmis ve beni daha da korkutmaya baslamisti.

    32.BÖLÜM

    Burçinin bakışları beni her saniye daha da etkiliyor, her ne kadar yanına gidip konuşasım gelse de bir tarafım kolumdan tutuyor, burağın, burçinin evinde bana attığı yumruklar aklıma geliyor ve tüm isteğim yerini korku ve kendinden utanmaya bırakıyordu. burçinin o muazzam gözleri ben her ne kadar ayırmaya çalışsamda benim ayrık, şekilsiz gözlerime kitlenmiş ve bu hal beni her saniye daha da korkutmaya başlamıştı. aklıma asmin geldi. sürekli asmin ile yan yana olduğum anlarda karşıma çıkıyordu, "acaba beni mi kıskanmaya başladı ?" diye düşündüm. sonra bunun ne kadar saçma bir düşünce olduğunu burçinin gittikçe nefrete dönüşen ifadesini görünce daha iyi anladım. "neden sürekli karşıma çıkıp canımı daha da acıtıyorsun ? bak artık hayatından da çıktım" diyecektim ama tam kafamda tasarladığım bu cümleyi kuracakken burçin karşımdan çekildi. hayatımda hiç bu bu kadar endişeye düşmemiştim. acaba neden karşımdaydı ? ne istiyordu ? durumu nasıldı ? herşeyi merak ediyor, onunla konuşmak istiyordum. evine doğru gitmeye başlamıştı, ardından baktım gözden kaybolana kadar bekledim, gözden kayboldu, bende eve doğru yürümeye başladım, merak içindeydim. neden böyle yapıyordu bir türlü anlamamıştım, "hiç konuşmadın bu akşam mert" derken omzuma vurdu babam, "dersler yorucuydu baba" diyebildim sadece "aşık o aşık" diye bir ses duydum, ablamdan geliyordu, evet aşıktım ama içimde bir duygu daha vardı, anlamıyordum, burçin artık eskisi kadar heycanlandırmıyordu beni, korkutuyordu, her zaman önüme çıkıp öcü gibi beklemeleri artık beni korkutmaya başlamış, hareketlerine anlam verememeye başlamıştım, şu an bana değer veren asmin, burçinin bile önüne geçmişti. belki geçici bir histi ama şu an durum böyleydi.

    33.BÖLÜM

    "kalk hadi mert ya bak yine kulaklığın kulağında uyumuşsun be oğlum" diyordu annem, hafifçe gözlerimi açıp sinirli ve endişeli haldeki annemin yüzünü görürken. Dinlediğim bolca slow müzik öyle bir etki etmiş olacakki bünyeme, kalkarken cem adrian'ın bana ne yaptın şarkısının nakaratını mırıldanıyordum. "ah be oğlum sana ne yaptılar da bu hallere geldin" dedi gülerek, bende güldüm, enteresan bir şekilde kendimi bunalıma sokuyordum, burçinin bana olan her kötü ve anlam veremediğim bakışı beni bunalıma veya mutsuzluğa itiyordu, o ne hissediyorsa bende öyle hissetmeliymişim gibi geliyordu yada. ama artık bu durumu çabuk atlatıyordum çünkü artık hayatımda sadece burçin yoktu, benim burçine verdiğim değer kadar olmasa da bana değer veren birileri daha vardı ve oda en az burçin kadar değerliydi. kim olduğunu biliyorsunuz. asmin. ismi kendisi kadar güzel asmin. her sabah aklıma önce burçin sonra asmin geliyordu. burçin aklımdayken üzülüyor, karamsarlığa kapılıyor, asmin aklıma gelince ise o karamsarlık yerini heyecana bırakıyordu. "iyi dersler oğlum" diyordu annem kapıyı kapatmadan önce. kapının kapanması ile hayat yine benimle baş başa kalıyordu. 1 dakika sonra başıma ne gelecek bilmiyordum, bu, benim durumumdaki bir kişi için ürkütücüydü. ama alışıktım bu duruma ben. "sakin ol, akışına bırak mert, olumsuz düşünürsen olumsuz olur" derken karşıma yine bir sürpriz çıkıveriyordu, iyi bir sürprizdi bu, asmin tüm güzelliği ile dış kapının kaldırım ile birleşen yerinde oturuyordu, aynalı camın arkasından görmüştüm onu, yüzü binaya dönüktü, sessizce kapıyı açıp gözlerini kapattım, "ne yapıyorsun be" diye bağırdı "imdat" diye ekleyecekken elimi korkuyla çektim, beni görünce rahatladı, "sen ne arıyorsun burda mert ? korkuttun beni" dedi. düşünüyordum..

    34.BÖLÜM

    "meeert !!" diye bağırdı tiz ve tahrik edici o ses tonuyla asmin, üst üste alakasız tepkiler vermesine bir anlam veremiyordum, en sonunda bir kahkaha attım "ne gülüyosun be şapşal" diyordu asmin bir eliylede iterken beni, "bizim evin önünde bekliyorsun, bende belki beni bekliyorsundur sen görmeden ben sürpriz yapayım dedim" dedim, "aa siz burada mı oturuyorsunuz ?" diye ekledi oda, "evet" dedim. "sen benim için gelmedin mi ?" diyeckken, asminin bizim evi bilmediği gerçeği aklıma geldi. Unutmuştum bir an, ama belki beni görmek için birilerinden öğrenmiştir diye kendi iç sesimle kendime cevap verirken daha fazla senaryo yazmayı bırakıp "iyi tesadüf olmuş bak en azından bizim evi öğrendin" dedim "ee sen niye bekliyosun burda" diye ekledim "aynen ya iyi oldu bak" dedi asmin gülerek, gülüşü beni eritiyordu, gülüşüne bakarken ne diyeceğimi unutuyordum. "ımm bende bir arkadaşı bekliyorum" derken karşıdan gelen kişiye ürkek bir bakış attı, eli ağzına gitti ve baş parmağını ısırıp tedirgin bir bakış attı bana, güzel gözlerinin doğrultusuna kafamı çevirmem ile arkası kesilmeyen o acı tekrar yaşanıyordu, bu bir çeşit dejavuydu sanki, artık bu acıya, bu boğazın düğümlenmesine, baştan aşağı kaynar sular dökülmesine alışmış, o alışılmışlığın verdiği utanç ile tekrar aynı duyguları yaşıyordum. canım yine çok acıyordu. kendime kızıyordum, haddim olmayan hayaller kuruyordum, ama gerçek suratıma burağın attığı adımlar gibi sert ve hızlıca çarpıyordu, uzaktan gelen buraktı. beni görmemişti, ben girişteki kapının köşesinde kalıyordum, koşarak asminin yanına geldi. tıkanmıştım

    35.BÖLÜM

    "ne işin var burada asmin?" derken bana bakmıyordu burak. bende asminin gözlerine bakakalmıştımm. herkes asminden bir açıklama bekliyordu, zaten ben kendimi artık bir çöp gibi hissediyordum, burak ise ne düşündüğünü pek belli etmiyor sadece meraklı bir şekilde asmine bakıyordu. "ben" diye başladı asmin, "ben burakla okula gidicekim, bu binanın önünde buluşmak istedim sokak başı olduğu için, gerçekten sizin evinizin önü olduğunu biliyordum mert" diye ekledi. "başka yer bulamazdın" dedi sitemkar bir şekilde burak. gözümün yanı ile burağa baktım, bana bakmıyordu, ama yanımda orhan ve umut abilerin olmadığını gördüğü için böyle konuşabiliyordu, cevap vermedim, birde asminin önünde dayak yemek istememiştim, "hadi gidelim o zaman" dedi burak, asminin kolundan çekerken, asmin hiç dönüp bana bakmadı, öylece yürüdüler, gözden kayboldular. "evet bu sorumuz merte o zaman" diye bir ses duyuyordum derste, hoca soruyu bana soruyordu, cevap veremedim, aklım asmindeydi, bir de hoca rezil ediyordu beni, "bu dalgın kafa ile nasıl kazandın bu okulu" derken utanmıştım, gerçekten hayatımda hiç bu kadar derslerimden uzaklaşmamıştım, tenefüste yanıma müjde geldi. müjde de hukukta okuyan aşırı sosyal bir kız, her yerde eli kolu vardır. asıl o nasıl kazanmış bu okulu, anlamıyordum. "akşama hukuk fakültesi öğrencileri için düzenlediğimiz bi kokteyl var, gelmek istersin belki kızlar falan" diyordu müjde, böyle ortamlara tek gitmek istemiyordum. "yakın bir arkadaşımızı getirebilir miyiz ? " dedim. "olur ama çok kişi olmasınlar" dedi, akşama bekliyorum diyip arkasını dönerken. düşünüyordum, kimi getirebilirdim acaba, biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı. belki yeni birileri ile tanışır sabahki burak olayını bir nebze de olsa unutabilirdim. karikatürist birkaç arkadaşımı aradım, işleri vardı, karikatür benim tek can damarımdı, ama tek damar insan yaşatmıyordu işte. kantine gidip bir çay aldım, şekerimi atarken kasada bir çocuk gördüm, uzun boylu, renkli gözlü, siyah saçları ve yer yer benleri vardı, bundan önce onu burçinin yanında görmüştüm, yüksek ihtimalle o da hukuk fakültesindeydi. çayımı alıp kantindeki tek boş masaya oturdum. masa 4 kişililk, dikdörtgen şeklindeydi, tüm masalar tam dolu, sadece benim oturduğum masada 3 kişilik boş yer vardı. az önceki çocuk çayı elinde etrafta yer var mı kolaçan ederken benimle göz göze geldi, buyur otur burası boş dedim, çayını ve elindeki bisküviyi masaya koyarken "sağol mert" dedi. adımı biliyordu.

    36.BÖLÜM

    "adımı nerden biliyorsun" dedim hafif bir gülüseme ile. "burçin meslesi burak kavgası falan, bilmem anlatabildimmi ?, öğrenmeyen mi kalır" diye cevapladı gülerken kendinden emin bir şekilde. "haklsın, burçinin arkadaşısın dimi" diye sordum, "evet, ama şu sıralar pek görüşemiyorum" dedi. sonra masada bir sessizilik hakimiyeti başladı 4 5 dakka boyunca. "adını sormayı unuttum" derken hemen "barış" diye cevapladı. "memnun oldum" dedim" çayımdan yudumumu almadan. akşama parti varmış" dedim. "ha evet, gelicekmisin ? " diye sordu. "gelmek istiyorum ama hiç gelen arkadaşım yok, birilerini bulmam lazım" dedim. "bizle takıl" diye yapıştırdı cevabı hemen barış. hiç düşünmemişti, "siz kim kim siniz ?" diye sordum, "ben ve eren" dedi. ereni tanıyordum, barışın yanında gezen tiki kılıklı biriydi. pek gözüm tutmamıştı ama kabul etmek durumundaydım, akşama 5 saat vardı, daha yanıma adam arayacak enerjim yoktu "tamam o zaman akşama takılalım" dedim gülerek. "görüşürüz" dedi barış masadan kalkarken. masada tek kalmıştım yine, daha fazla yalnız görünmemek için bende hemen çayımdan son yudumu alıp kalktım. akşam okul çıkışında hızla eve gittim, direk en spor ve şık kıyafetlerimi giyip, dişlerimi fırçaladım, cımbızla kaşlarımın ortasını çok belli olmayacak şekilde aldım, ablamın hediye ettiği parfümden sıktım, daha 1 haftalık ayakkabılarımı ıslak mendille silmek suretiyle temizledim ve giydim, sıra kokteylin yapılacağı cafeye gitmekteydi. önce minibüse bindim, ardından yürüyerek cafenin bir arka sokağıda barışları beklemeye başladım, tam daha geç gelirler diye düşünüp kaldırıma doğru çömelmeye başlamışken karşıdan burak ve ereni gördüm. hızlıca yanıma geldi selamlaştık, erenle de tanıştım, o da hukuk okuyormuş. konuşmaları dışarıdan göründüğü gibi ukala görünmüyordu, "ve geldik" dedi barış cafenin kapısının önünde. içeri girdik, müjde hemen barışın yanına gelip yanağına bir öpücük kondurdu. erenede sarıldı ama bana sadece "hoşgeldin" demekle yetindi. "ee napıyoruz" diye sordu barış "geçin oturun daha zaman çok" dedi müjde. köşede deri koltuklar vardı, geçip oturduk, arkada remix pop müzikler çalıyordu, kapıdan asmin göründü, nasıl oldu anlamamıştım, asmin daha lise öğrencisiydi. hemen ardından burak geldi. durumu anamam uzun sürmemişti. burak yanına asmini almıştı. geçip karşımızda oturdular. ama asmin beni görmedi. sadece burakla gülüşerek konuşuyorlardı. zaman akıp gitti ve saat 9 gibi kapıdan burçin geldi. gözlerim kitlenmiş kalbim yine hızlanmaya başlamıştı. eğlenmemişti. sadece 2 duble viski içip gecenin sonunda cafenin kapısından çıktı. benle barış da cafenden ayrılırken yanımızdan asmin ve burak geldi. "naber mert" diye sordu asmin. "sağol" dedim sadece. kızgındım, partinin başından beri hiç beni sormamıştı, gerçi soracak kişi bendim ama yine de kızgındım. burağa hiç bakmadım, zaten enteresan bir biçimde asmine bir öpücük konudurup burçine hoşçakal diyip ayrıldı. burçin burağa bakmadı bile. sevinmiştim, ama dakikalar sonra yine aynı şey olmuş, tekrar anlaşılmazlık diyarından kendime büyük bir anlaşılmazlık seçmiştim, asmin ile burçin yan yana yürüyorlardı. tekrar kitlenmiştim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hunhar adam -- 9 Aralık 2015; 17:49:13 >
    < Bu ileti m.bolumsonucanavari.com kullanılarak atıldı >







  • OKUMAYIN
  • olmamis. Akici degil hic

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Okurum..

    Editlerim.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Geldi yine tipini

    Rezerve aldım devamını bekliyorum.
  • Uzatmada ss at bakayim

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • dostum iyi yaziyosun devam et bakalim
    rezerve.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • sonunda zombi cikmazsa

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Tutmaz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Önlerden

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • tutarsa reklam alırız

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yerimizi alalım

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Devam at takip

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Akıcılık felan var hatta okurken keyıfde alınıyorda nıckıne ve avatarına bakınca hıkayenın sonunda zombı tarzı turevler cıkacak guvensızlıgı var bende

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Diger partlarida bekliyoruz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Devam

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • ya tutarsa

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Geleneksel Nick+Profil resmi+Konu uyumu törenine hoşgeldiniz.Konuşmayı yapmak için Başkanı ve muhtarı kürsüde halay çekmeye davet ediyorum.


    İyi Forumlar.
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.