Şimdi Ara

AYBARS TARİHİ ROMAN

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
6 Misafir (2 Mobil) - 4 Masaüstü2 Mobil
5 sn
8
Cevap
1
Favori
3.661
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • AYBARS




    Hiçbir söz vaki olmayınca artık Aybars’ın önünde hiçbir engel kalmamıştı. Sade gidilecek yollar… Aybars Şam, Halep ve dolaylarında iktidarını kurup, otoritesini arttırınca Suriye’de sırtını sağlama aldı. Ve hükümranlığı için Kahire yollarını tuttu. Günler geçmek bilmiyordu, yol tükenmek. Ve öyle ki her azmin bir muradı vardı. Nihayet Nil’in kucakladığı Kahire’nin devasa silueti belirdi. Bir Cuma sabahı şehre girdiği vakit, daha evvelden süpürülmüş sokaklar ve temizlenmiş yol boyunca halkın coşkun tezahüratları arasında şehre girdi. Kenarları işlemeli zırhları ve görkemli elbiseleriyle Eyyubi ardılları olan emirleri Aybars’ın önünden gidiyorlardı. Bahir Emirleri ise beyaz ve sırmalar içinde dimdik duran Sultan’ı takip ediyorlardı. Sokaktaki halk önlerinden geçen Sultan Aybars’ı bir lahza görebilmek için çağırıyorlardı. Yanına nadide çiçekler atılıyor, beyaz küheylanı Akça’nın nallarını bastığı yerlerden toprak alabilmek için yerlere diz çöküyorlardı. Ama o sadece bunca şaşaaya ve coşkunluğa karşın bir çift göz aramaktaydı.

    Yeşile çalan hafif çekik, bir çift göz… Aybars dudaklarında bir tebessümle bir hayale bakıyordu. Eskisinden daha güzeldi. Nazenin yapraklarından hafif damlalar sarkıyordu. Birbirlerine kenetlenmişti gözleri. Elindeki gül goncasını ona uzattı. Narin elleri, ellerine değdi.

    “Aybars…” diyebildi. O hazin yılları anarcasına.

    Aybars’a hem çöl vaat edilmişti hem de çöl gülü.

    Pekâlâ, her azmin bir muradı vardı....

    Sipariş ver:

    http://www.iskenderiyekitap.com/?newUrun=1&Id=1510455&CatId=bs607206&Fstate&%2FAYBARS#.VoEQ6FDi8Sc.facebook

    Ramazan Ateş

     AYBARS TARİHİ ROMAN







  • Baybars?
  • Türk mitolojisinde ay kutsal öğelerden biridir. Ay Kağan, Ay Toldu, Aysima gibi... O nedenle bu telaffuzun daha doğru olması muhtemel.. Bir ismi incelerken köklerine inmek gerekir...
  • AYBARS KİMDİR? AYBARS TARİHİ ROMANI- SULTAN AYBARS ( DİОžER ADIYLA SULTAN BAYBARS)



    AYBARS KİMDİR? AYBARS TARİHİ ROMANI- SULTAN AYBARS ( DİОER ADIYLA SULTAN BAYBARS)

    AYBARS : ADIN KÖKENİ

    AY: AY GİBİ GÜZEL ANLAMINDA
    BARS: PARS GİBİ GÜÇLÜ, KUVVETLİ

    ANCAK AYBARS SULTAN OLDUKTAN SONRA ZENGİN ANLAMINA GELEN "BAY" İSMİ İLE ANILMIŞ OLABİLECEĞžİ VE TARİHE BAYBARS OLARAK GEÇTİĞžİ DÜŞÜNÜLEBİLİR.

    AYBARS KİTABI TARİHTEKİ SULTAN BAYBARS'I KONU ALMAKTADIR.

    KISACA AYBARS:

    Aybars (Melikü'z Zahir Sultan Seyfüddin 1223 - 1277) Mısır Suriye Türk Memlük imparatorlarının dördüncüsü ve en büyüğüdür. Türklerin Kıpçak boyundandır. Kıpçak'tan (Bugün ki Ukrayna) Mısır'a gelip (Bazı kaynaklar bu gelişi köle olarak gelmiştir şeklinde vermektedir) Eyyubi sultanın hassa ordusuna katıldı. 1249 Mansure meydan muharebesinde Haçlı ordusunun yenilmesinde ve Fransa kralı IX. Saint Lous'in esir edilmesinde büyük hizmetleri görüldü. Eyyubi hanedanı yerine Memlukler'in iktidara gelmesinde de birinci derecede pay sahibidir. Ayn Calüt zaferinde Türk ordusunun öncü tümeninin kumandanlığını yaptı ve Mısır'ın Moğol istilasından korunmasında hizmetlerde bulundu. Bu zaferlerden yaklaşık 2 ay sonra tahta çıktı.

    Moğollar Bağdad'ı alıp Abbasi halifelerine son vermişlerdi. Dünyanın birinci İslam devletinin başına geçen Baybars, 1261'de Kahire'de bir Abbasi prensini halife ilan edip 1516ya kadar sürecek olan Kahire Abbasi Halifeliğini kurdu. 1261de Kilikya'ya ordu göndererek Ermeni kralını esir etti. 1268'de yeniden sefere çıktı. Antakya Haçlı prensliğine son verdi. Haçlıları geniş ölçüde Doğu Akdeniz'den temizlediği gibi Mogollar'la da başarılı savaşlar yaptı (İlhanlılarla).

    1277'de Türkiye Selçuklularını İlhanlılardan kurtarmak için Kayseri'ye geldi. 54 yaşında yaşamını yitirdi ve Şam'a gömüldü. Ortaçağ Türk ve İslam Hükümdarlarının en büyüklerinden kabul edilir. Askeri dehası bir yana devlet yönetim ve teşkilatında da büyük işler yapmış bir liderdir.

    AYBARS ROMANI KISACA:
    Hiçbir söz vaki olmayınca artık Aybars'ın önünde hiçbir engel kalmamıştı. Sade gidilecek yollar… Aybars Şam, Halep ve dolaylarında iktidarını kurup, otoritesini arttırınca Suriye'de sırtını sağlama aldı. Ve hükümranlığı için Kahire yollarını tuttu.

    Günler geçmek bilmiyordu, yol tükenmek. Ve öyle ki her azmin bir muradı vardı. Nihayet Nil'in kucakladığı Kahire'nin devasa silueti belirdi.

    Bir Cuma sabahı şehre girdiği vakit, daha evvelden süpürülmüş sokaklar ve temizlenmiş yol boyunca halkın coşkun tezahüratları arasında şehre girdi. Kenarları işlemeli zırhları ve görkemli elbiseleriyle Eyyubi ardılları olan emirleri Aybars'ın önünden gidiyorlardı. Bahir Emirleri ise beyaz ve sırmalar içinde dimdik duran Sultan'ı takip ediyorlardı. Sokaktaki halk önlerinden geçen Sultan Aybars'ı bir lahza görebilmek için çağırıyorlardı. Yanına nadide çiçekler atılıyor, beyaz küheylanı Akça'nın nallarını bastığı yerlerden toprak alabilmek için yerlere diz çöküyorlardı.

    Ama o sadece bunca şaşaaya ve coşkunluğa karşın bir çift göz aramaktaydı. Yeşile çalan hafif çekik, bir çift göz...

    Aybars dudaklarında bir tebessümle bir hayale bakıyordu. Eskisinden daha güzeldi. Nazenin yapraklarından hafif damlalar sarkıyordu. Birbirlerine kenetlenmişti gözleri. Elindeki gül goncasını ona uzattı. Narin elleri, ellerine değdi.

    "Aybars…" diyebildi. O hazin yılları anarcasına.
    Aybars'a hem çöl vaat edilmişti hem de çöl gülü.
    Pekala, her azmin bir muradı vardı.
    (Tanıtım Bülteninden)

     AYBARS TARİHİ ROMAN




  • SULTAN AYBARS / BAYBARS'IN AYN CALUT SAVAŞINDA MÜCAHİTLERE SESLENİŞİ:


    Aybars kuvvetlerinden emindi. Çünkü onlar da bozkırlarda, steplerde yetişmiş iyi birer okçuydular. Aynı silahı kullanmasını çok iyi bilirlerdi. Memluk Türkleri zaten yapılan talimler ve savaşlar da bu işte oldukça becerikliydiler.
    Aybars, civanmert mücahitlerin gözlerine baktı. Gözlerindeki tedirginliği görebiliyordu. İçlerinden bazı emirler fitne ve fesat tohumları saçıyor, savaşmaktan çekindikleri için ordunun kuvve-i maneviyesini bozuyordu. Bir şeyler söylemeliydi, bir şeyler… İslamiyet bir dönüm noktasını yaşıyordu. Eğer İslam ordusu bu çapulculara yenilirse, Kâbe’ye doğru Ebrehe’nin ordusu tekrar harekete geçecekti. Akça’nın üzerinde ordunun en önünde sağ ve sol cenahlara at koşturarak dikkatlerini çekti. Sonra herkesin dikkatini çektiğine tatmin olunca duraladı. Başını oynattı hafifçe, sözcükleri tekrarladı içinden “Bismillah” diyerek önce Allah’a sonra kelimelere sarıldı.
    “Ey Müslüman emirleri! Ey Mücahitler! Yıllardır Beytü’l Malin ekmeğini yiyorsunuz ve şimdi de görmekteyim savaştan geri durmak isteyenler var. Ben işte buradayım. Hepiniz terk etseniz de ben küffara karşı geri durmayacağım. Savaşmak isteyenler Allah için benimle gelsin. Kim savaşmak istemezse de o evine sıcak yatağına, kadınlarına dönsün. Tabi bu savaştan sonra geriye bir şey bırakırlarsa… Allah hepimizi görmektedir. Müslümanların vebali geride kalanların boynunadır. ALLAHUEKBER!” diyerek sözlerine noktayı koyarken atını mahmuzlayıp yalın kılıç küffarın üzerine hücum etti. Ardından tüm ordu Allah! Allah! nidalarıyla ardından.
    Önlerinde güneş gökyüzünde kapanarak bulutlara gömülüyordu. Ne günün geçtiğini ne açlığı ne de susuzluğu hissediyordu. Başka bir zamana ait başka bir güç dolduruyordu içini. Onu insan türüne yabancılaştıran bir güç…
    Mücahitler bir heyulayı yaşarken yağmur terlerine karışıyordu. O meşhur boralardan biriydi bu. Şimşekler, gök gürlemelerini kovalıyordu. Zaten yumuşak olan toprak, çamur batağı haline gelmişti. Soğuk sıcak karışımı havada dermansız düşen atlar, yere bastıkça derinlere batıyor, süvariler çamura boyanıyordu. Az sonra nehir de taşmış, alçak yerler su altında kalmıştı. Askerler berbat olmuş elbiseleri içinde ellerinden geldiği kadar silahlarını korumaya çalışıyordu. Moğollar gök gürültüsünü Tanrı’nın gazabı olarak gördüklerinden telaşlanmışlar, ordunun düzenini bozmuşlardı, korku ve panik havası yaşanıyordu.
    Aybars atın dizginlerini asıldı. Adamlarına işaret vererek ani bir hareketle geriye doğru çekildiler. İlk saldırıdan geriye kalan çok az Memluk askeri de gerisin geriye salvolar çizerek döndüler. Düzeni bozulan Moğol birlikleri emirlere aldırman kaçanları kovalamaya koyulmuştu. Bu sırada sağ ve sol cenahlardan beliren Memluk süvarileri Moğolları çember içine alarak etraflarını sardı. Çembere alındıklarını fark eden Kitboğa ani bir hücumla kuşatmayı yarmak istedi ama ne çare. Eli kulağında bir felaketle karşı karşıyaydı. Çamur deryası içinde alaylar çözüldü. Aralarında irtibat kalmadı; karışıklıktan şaşkına dönmüş bağıran gruplara bölündüler.
     AYBARS TARİHİ ROMAN




  • SULTAN AYBARS / BAYBARS'IN AYN CALUT SAVAŞINDA MÜCAHİTLERE SESLENİŞİ:


    Aybars kuvvetlerinden emindi. Çünkü onlar da bozkırlarda, steplerde yetişmiş iyi birer okçuydular. Aynı silahı kullanmasını çok iyi bilirlerdi. Memluk Türkleri zaten yapılan talimler ve savaşlar da bu işte oldukça becerikliydiler.

    Aybars, civanmert mücahitlerin gözlerine baktı. Gözlerindeki tedirginliği görebiliyordu. İçlerinden bazı emirler fitne ve fesat tohumları saçıyor, savaşmaktan çekindikleri için ordunun kuvve-i maneviyesini bozuyordu. Bir şeyler söylemeliydi, bir şeyler… İslamiyet bir dönüm noktasını yaşıyordu. Eğer İslam ordusu bu çapulculara yenilirse, Kâbe’ye doğru Ebrehe’nin ordusu tekrar harekete geçecekti. Akça’nın üzerinde ordunun en önünde sağ ve sol cenahlara at koşturarak dikkatlerini çekti. Sonra herkesin dikkatini çektiğine tatmin olunca duraladı. Başını oynattı hafifçe, sözcükleri tekrarladı içinden “Bismillah” diyerek önce Allah’a sonra kelimelere sarıldı.


    “Ey Müslüman emirleri! Ey Mücahitler! Yıllardır Beytü’l Malin ekmeğini yiyorsunuz ve şimdi de görmekteyim savaştan geri durmak isteyenler var. Ben işte buradayım. Hepiniz terk etseniz de ben küffara karşı geri durmayacağım. Savaşmak isteyenler Allah için benimle gelsin. Kim savaşmak istemezse de o evine sıcak yatağına, kadınlarına dönsün. Tabi bu savaştan sonra geriye bir şey bırakırlarsa… Allah hepimizi görmektedir. Müslümanların vebali geride kalanların boynunadır. ALLAHUEKBER!” diyerek sözlerine noktayı koyarken atını mahmuzlayıp yalın kılıç küffarın üzerine hücum etti. Ardından tüm ordu Allah! Allah! nidalarıyla ardından.
    Önlerinde güneş gökyüzünde kapanarak bulutlara gömülüyordu. Ne günün geçtiğini ne açlığı ne de susuzluğu hissediyordu. Başka bir zamana ait başka bir güç dolduruyordu içini. Onu insan türüne yabancılaştıran bir güç…


    Mücahitler bir heyulayı yaşarken yağmur terlerine karışıyordu. O meşhur boralardan biriydi bu. Şimşekler, gök gürlemelerini kovalıyordu. Zaten yumuşak olan toprak, çamur batağı haline gelmişti. Soğuk sıcak karışımı havada dermansız düşen atlar, yere bastıkça derinlere batıyor, süvariler çamura boyanıyordu. Az sonra nehir de taşmış, alçak yerler su altında kalmıştı. Askerler berbat olmuş elbiseleri içinde ellerinden geldiği kadar silahlarını korumaya çalışıyordu. Moğollar gök gürültüsünü Tanrı’nın gazabı olarak gördüklerinden telaşlanmışlar, ordunun düzenini bozmuşlardı, korku ve panik havası yaşanıyordu.


    Aybars atın dizginlerini asıldı. Adamlarına işaret vererek ani bir hareketle geriye doğru çekildiler. İlk saldırıdan geriye kalan çok az Memluk askeri de gerisin geriye salvolar çizerek döndüler. Düzeni bozulan Moğol birlikleri emirlere aldırman kaçanları kovalamaya koyulmuştu. Bu sırada sağ ve sol cenahlardan beliren Memluk süvarileri Moğolları çember içine alarak etraflarını sardı. Çembere alındıklarını fark eden Kitboğa ani bir hücumla kuşatmayı yarmak istedi ama ne çare. Eli kulağında bir felaketle karşı karşıyaydı. Çamur deryası içinde alaylar çözüldü. Aralarında irtibat kalmadı; karışıklıktan şaşkına dönmüş bağıran gruplara bölündüler.
     AYBARS TARİHİ ROMAN




  • Eğer kitaba katkınız var ise veya yazarı iseniz tebrik ederim. Tarihimizdeki kahramanlar hakkında kitapların yazılması hatta Hollywood tarzı filmlerin çekilmesi gerekir geniş kitlelere bunları ulaştırabilmek için. En kısa zamanda kitabı okumak isterim umarım hayal kırıklığına uğramam...
    Fakat beni bu tür romanlarda hayal kırıklığına uğratan 2 faktör var ki bunlar yüzünden Türk yazarların tarihi romanlarından soğudum.. Birincisi romanın kahramanını adeta insanüstü, iyilik ve yücelik timsali bir insanmış gibi göstermek. Herkesin hayatında zaafları hataları hatta pişmanlıkları olabilir. Bunlar o kişinin yüceliğine gölge düşürmez. Baybars'ın başında Hülagü'nün olmadığı Moğolları yenmesinin bu zaferin önemini azaltmadığı gibi. Bunun dışında Baybars'ın da hayatında birçok yanlışları olmuş. Bunlara tarafsız yaklaşmak lazım.
    İkincisi, tarihsel kişilik hakkında genel kabul gören bazı konuların aksini iddia ederek polemiğe girme ve sansasyon yaratarak tiraj arttırma kaygısı. Örneğin herkesin Baybars olarak tanıdığı kişinin adının Aybars olduğunu iddia etme gibi. Bu küçük bir ayrıntı sadece misal olsun diye yazdım. Anlatmak istediğime tam örnek olmuyor aslında.
    Dediğim yukarıdaki nedenlerden ötürü son okuduğum Yavuz Sultan Selim hakkındaki tarihi romanı hiç beğenmedim. Umarım ondaki hatalı duygusal yaklaşımlar bu kitapta yoktur.




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.