Şimdi Ara

Anlamlı, İnsanın 'İçine İşleyen' Hikayeler.. Mutlaka Okuyun!! (6. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
526
Cevap
163
Favori
333.840
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
9 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    quote:

    Orijinalden alıntı: daikataNa~

    Etkileyici gayet.

    Aynen.

    Alıntıları Göster
    bence 2. hikayede o adam kolpadan ölüyor :D
    _____________________________




  • quote:

    Orijinalden alıntı: -quasar

    bence 2. hikayede o adam kolpadan ölüyor :D

    Limonatada zehir olduğunu anlamadınız mı?
  • Gerçekten çok güzel şeyler var. Mesajim bulunsun hepsini okuyacağım
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yealdıraum

    Gerçekten çok güzel şeyler var. Mesajim bulunsun hepsini okuyacağım
    Yarın ben yokum, eminim Frank Lapidus'tan yine damar bir (veya daha fazla) kısa öykü gelir.

    (Bu arada... Kısa-uzun muhabbeti yapan arkadaşlara tavsiyem: Google'dan "kısa öykü" veya "kısa hikaye"nin ne anlama geldiğini araştırsınlar. Öyle 5-10 satır olacak diye birşey yok. Okumaya üşenen okumasın...)

    Herkese iyi geceler...





    Küçük bir kız yatak odasına gitti ve gömme dolaptaki gizli yerinden camdan bir reçel kavanozu çıkardı. Tüm bozuk paraları yere döktü ve onları dikkatle saydı. Üç kere saydı. Toplam, tam olarak mükemmel olmalıydı. Hata yapma şansı yoktu. Madeni paraları kavanoza dikkatle geri koydu ve kapağı kapattı, arka kapıdan gizlice çıktı ve 6 blok ilerdeki kapısının üzerinde Yerli Şefin büyük kırmızı işareti olan Rexall eczanesine doğru yola koyuldu. Eczacının dikkatini ona vermesi için sabırla bekledi, ama eczacı o anda çok meşguldü. Tess bir sürtme gürültüsü yapmak için ayağını döndürdü. Hiçbir şey olmadı. Yapabileceği en gürültülü ses ile boğazını temizledi. Faydası olmadı.

    Sonunda kavanozdan bir çeyreklik çıkardı ve onu cam tezgahın üzerine çarptı. İşe yaramıştı ! "Ne istiyorsun?" diye sordu eczacı, kızgın bir ses tonu ile. "Şikago'dan gelen, asırlardır görmediğim erkek kardeşim ile konuşuyorum" dedi sorusunun yanıtını beklemeden.

    "Evet, size erkek kardeşimden bahsetmek istiyorum" diye yanıtladı Tess, aynı kızgın ses tonu ile. "O gerçekten, gerçekten çok hasta...ve ben bir mucize satın almak istiyorum".

    "Pardon ?" dedi eczacı.

    "Onun adı Andrew ve başının içinde giderek büyüyen kötü bir şey var ve babam sadece bir mucizenin onu kurtarabileceğini söylüyor. Bir mucizenin fiyatı ne kadar?"

    "Burada mucize satmıyoruz, küçük kız. Üzgünüm, ama sana yardım edemem" dedi eczacı, biraz yumuşayarak.

    "Dinleyin, onu ödeyecek param var. Eğer yetmezse, kalanını getiririm. Sadece bana fiyatını söyleyin."

    Eczacının kardeşi iyi giyimli bir adamdı. Öne doğru eğildi ve küçük kıza sordu, "Kardeşinin ne tür bir mucizeye ihtiyacı var?"

    "Bilmiyorum," diye yanıtladı Tess, gözleri sulanarak. "Sadece onun gerçekten hasta olduğunu biliyorum ve annem onun bir ameliyata ihtiyacı olduğunu söylüyor. Ama babamın bunu ödeyecek parası yok, onun için paramı kullanmak istiyorum."

    "Ne kadar paran var?" diye sordu Şikago'dan gelen adam.

    "Bir dolar ve on bir sent" diye yanıtladı Tess, ancak duyulabilir bir sesle. "Ve bu sahip olduğum tüm para, ama eğer daha lazımsa biraz daha getirebilirim."

    "Evet, ne tesadüf" diye gülümsedi adam. " Bir dolar ve on bir sent - küçük kardeşin için bir mucizenin tam ücreti. Bir eli ile parayı aldı, diğer eli ile kızın elinden tuttu ve "Beni yaşadığın yere götür" dedi. "Kardeşini görmek ve anne baban ile tanışmak istiyorum. Gereksinim duyduğunuz mucizeye sahip olup olmadığımıza bir bakalım."

    Bu iyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong idi, nöro - cerrahide uzman bir cerrah. Ameliyat ücretsiz yapıldı ve Andrew'in eve dönmesi ve iyileşmesi uzun sürmedi. Anne ve baba onları buraya kadar getiren olaylar zinciri ile ilgili mutlu şekilde konuşuyordu. "Bu ameliyat gerçek bir mucize" diye fısıldadı annesi. "Ameliyatın maliyetini merak ediyorum"

    Tess gülümsedi. O, bir mucizenin fiyatının ne olduğunu tam olarak biliyordu...bir dolar ve on bir sent.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    Yarın ben yokum, eminim Frank Lapidus'tan yine damar bir (veya daha fazla) kısa öykü gelir.

    (Bu arada... Kısa-uzun muhabbeti yapan arkadaşlara tavsiyem: Google'dan "kısa öykü" veya "kısa hikaye"nin ne anlama geldiğini araştırsınlar. Öyle 5-10 satır olacak diye birşey yok. Okumaya üşenen okumasın...)

    Herkese iyi geceler...





    Küçük bir kız yatak odasına gitti ve gömme dolaptaki gizli yerinden camdan bir reçel kavanozu çıkardı. Tüm bozuk paraları yere döktü ve onları dikkatle saydı. Üç kere saydı. Toplam, tam olarak mükemmel olmalıydı. Hata yapma şansı yoktu. Madeni paraları kavanoza dikkatle geri koydu ve kapağı kapattı, arka kapıdan gizlice çıktı ve 6 blok ilerdeki kapısının üzerinde Yerli Şefin büyük kırmızı işareti olan Rexall eczanesine doğru yola koyuldu. Eczacının dikkatini ona vermesi için sabırla bekledi, ama eczacı o anda çok meşguldü. Tess bir sürtme gürültüsü yapmak için ayağını döndürdü. Hiçbir şey olmadı. Yapabileceği en gürültülü ses ile boğazını temizledi. Faydası olmadı.

    Sonunda kavanozdan bir çeyreklik çıkardı ve onu cam tezgahın üzerine çarptı. İşe yaramıştı ! "Ne istiyorsun?" diye sordu eczacı, kızgın bir ses tonu ile. "Şikago'dan gelen, asırlardır görmediğim erkek kardeşim ile konuşuyorum" dedi sorusunun yanıtını beklemeden.

    "Evet, size erkek kardeşimden bahsetmek istiyorum" diye yanıtladı Tess, aynı kızgın ses tonu ile. "O gerçekten, gerçekten çok hasta...ve ben bir mucize satın almak istiyorum".

    "Pardon ?" dedi eczacı.

    "Onun adı Andrew ve başının içinde giderek büyüyen kötü bir şey var ve babam sadece bir mucizenin onu kurtarabileceğini söylüyor. Bir mucizenin fiyatı ne kadar?"

    "Burada mucize satmıyoruz, küçük kız. Üzgünüm, ama sana yardım edemem" dedi eczacı, biraz yumuşayarak.

    "Dinleyin, onu ödeyecek param var. Eğer yetmezse, kalanını getiririm. Sadece bana fiyatını söyleyin."

    Eczacının kardeşi iyi giyimli bir adamdı. Öne doğru eğildi ve küçük kıza sordu, "Kardeşinin ne tür bir mucizeye ihtiyacı var?"

    "Bilmiyorum," diye yanıtladı Tess, gözleri sulanarak. "Sadece onun gerçekten hasta olduğunu biliyorum ve annem onun bir ameliyata ihtiyacı olduğunu söylüyor. Ama babamın bunu ödeyecek parası yok, onun için paramı kullanmak istiyorum."

    "Ne kadar paran var?" diye sordu Şikago'dan gelen adam.

    "Bir dolar ve on bir sent" diye yanıtladı Tess, ancak duyulabilir bir sesle. "Ve bu sahip olduğum tüm para, ama eğer daha lazımsa biraz daha getirebilirim."

    "Evet, ne tesadüf" diye gülümsedi adam. " Bir dolar ve on bir sent - küçük kardeşin için bir mucizenin tam ücreti. Bir eli ile parayı aldı, diğer eli ile kızın elinden tuttu ve "Beni yaşadığın yere götür" dedi. "Kardeşini görmek ve anne baban ile tanışmak istiyorum. Gereksinim duyduğunuz mucizeye sahip olup olmadığımıza bir bakalım."

    Bu iyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong idi, nöro - cerrahide uzman bir cerrah. Ameliyat ücretsiz yapıldı ve Andrew'in eve dönmesi ve iyileşmesi uzun sürmedi. Anne ve baba onları buraya kadar getiren olaylar zinciri ile ilgili mutlu şekilde konuşuyordu. "Bu ameliyat gerçek bir mucize" diye fısıldadı annesi. "Ameliyatın maliyetini merak ediyorum"

    Tess gülümsedi. O, bir mucizenin fiyatının ne olduğunu tam olarak biliyordu...bir dolar ve on bir sent.

    Alıntıları Göster
    Beyler yazılar zaten uzun, alıntı yapıp konuyu işkenceye çevirmeyin.

    Bu arada 2. hikayeyi beğnmedim.
    _____________________________
    Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser.
    Tek rakibim kangal.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    quote:

    Orijinalden alıntı: daikataNa~

    Etkileyici gayet.

    Aynen.

    Alıntıları Göster
    _____________________________
    Hobilerim arasında tabiki de kitap okumak ve müzik dinlemek var.




  • Rezerve
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: A.l.p.r



    Alıntıları Göster
    kısa bir tane de benden gelsin acıklı değil ama hoş.

    Sultan 2.Mahmud tebdil-i kıyafet giyip halkın arasında gezerken,ufak bir balıkçı tezgahına yaklaşır balıkçı ile sohbet eder.adam çok fakirdir,padişah adamın haline üzülür ve kimliğini açıklamadan,ramazan boyu hergün 1 tepsi baklava göndereceğini söyler,sarayda baklavanın altına bir sıra altın dizmelerini söyler,balıkçının yanındaki komşusu uyanıktır,saraydan gelen baklavayı görünce kuşkulanır ve balıkçıya ;
    -Kardeş sen ve ailen bu baklavayı aç karnına yersen hasta olursunuz bunu bana ver bende sana yemek vereyim der,balıkçının aklına yatar ve değişirler.ertesi gün altını gören komşusu balıkçıya sen gelen baklavaları bana yemek karşılığında verirmisin der balıkçıda ramazan boyu gelen baklavaları komşusuna verir.padişah ramazan sonu tekrar kıyafet değiştirip halkın arasına karışır balıkçı artık zengin olmuştur diye düşünürken,aynı durumda görünce yanına gidip sorar;
    -sen gönderdiğim tepsileri almadın mı?balıkçı: komşum sağolsun beni düşünmüş onları yemek karşılığı değiştik deyince padişah üzülür,ertesi gün balıkçıyı saraya çağırtır,hazinenin küreğini verip ;
    -Hadi bakalım küreğe ne kadar altın gelirse senin olacak der,balıkçı heyecandan küreği ters daldırır kaldırınca da kürekte 1 altınkalır,balıkçı da padişahta üzülür duruma.emir vererek altın bir gülle yaptırır ve topa koyarlar der ki:
    -Topu ateşle güllenin gittiği yere kadar olan her yer senin olacak gülleyle birlikte der.balıkçı sevinçle topu ateşler ama top geri teper ve balıkçıyı öldürür.
    bunu gören padişah ise -ee vermeyince mabud,neylesin Mahmut der
    _____________________________
    Hayat devam eder.Acı,ekşi,tatlı,tuzlu.Sen inadına gül.Düşsede kafana uçak motoru..




  • Çok güzel hikayeler var gerçekten.
    _____________________________
  • gece gece kotu oldum
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: korik01

    gece gece kotu oldum
    yaşanmış bir hikaye..

    Her iyi anne gibi Karen de bir bebegin yolda oldugunu ögrenince, üç yasindaki oglu Michael'i yeni bir kardes için hazirlamaya baslamisti. Bebegin kiz olacagi anlasildi ve Michael annesinin karnindaki kiz kardesine her gün, her aksam sarki söylemeye basladi. Onunla tanismadan önce aralarinda bir sevgi bagi olusmaya baslamisti. Hamilelik normal bir sekilde gelisiyordu. Karen de Tenesse'de Morristown Panther Creek United Methodist Kilisesi'nde aktif bir üye olarak çalismalarini da sürdürüyordu.

    Vakti gelince, dogum sancilari basladi. Sonra her bes dakikada bir, üç dakikada bir ve her dakika..... Fakat dogum aninda ciddi bazi sorunlar ortaya çikti ve Karen'in sancilari saatler sürdügü halde bebek dogmadi.

    Bir sezeryan mi gerekecekti? Nihayet çok zor çabalar sonucu Michael'in kiz kardesi dünyaya geldi. Ama çok ciddi bir sorun var gibiydi. Gece yarisi çalan ambulans sirenleri arasinda Tenesse Knoxville'deki St. Mary Hastanesi Çocuk servisinin yogun bakim ünitesine kaldirildi.

    Günler geçtikçe küçük kiz kötülesiyordu. Çocuk doktoru çok üzgün bir sekilde "Çok az bir ümit var. En kötü son için hazirlikli olmalisiniz" dedi.

    Karen ve esi cenaze töreni için mezarlik yetkilileriyle konustular. Evlerinde bebekleri için harika bir oda hairlamislardi. Oysa simdi cenaze için tören hazirliyorlardi. Michael, öte yandan anne ve babasina kiz kardesini görebilmek için yalvarip duruyordu. "Ona sarki söylemek istiyorum" diyordu. Yogun bakimdaki iki hafta sanki cenaze töreninin bir hafta sonra olacagini isaret ediyor gibiydi Michael sarki söylemek konusunda israr ediyordu. Ama yogun bakim ünitesine çocuklarin girmesi kesinlikle yasakti. Ancak Karen kararini verdi. Onu oraya soracakti. Izin verseler de vermeseler de... Eger kiz kardesini o zaman göremezse bir daha asla göremeyebilirdi. Ona, kendisine oldukça büyük gelen bir ziyaretçi giysisi giydirdi ve yogun

    bakim ünitesine soktu. Sanki yürüyen bir kirli çamasir torbasiydi. Ama bas hemsire onun

    bir çocuk oldugunu anladi ve:

    "O çocugu buradan çikarin. Çocuklarin girmesi yasak." diye uyardi. Genelde uysal bir kadin olan Karen'in içindeki anne birden güçlü bir sekilde baskaldirdi ve bas hemsirenin yüzüne çelik gibi bakislarla bakarak:

    "Kiz kardesine sarki söylemedikçe buradan gitmeyecek."dedi. Michael'i kiz kardesinin yatagina götürdü. Savasi kaybetmek üzere olan küçük kiza bakti. Bir süre sonra sarki söylemeye basladi, saf temiz kalpli 3 yasindaki çocugun piril piril sesiyle. "You are my sunshine, my only

    sunshine, you make me happy when skies are grey..." (Sen benim gün isigimsin, tek gün isigim, gökyüzü griyken beni mutlu edersin.)

    Aniden küçük kiz tepki verdi. Kalp atislari sakinlesti ve düzenli olmaya basladi. "Sarkiyi sürdür" dedi Karen gözleri yas dolu. "You never know, dear how much I love you. Please don't take my sunshine away!" (Seni ne çok sevdigimi asla bilmeyeceksin, sevgilim. Lütfen gün isigini benden alma.)

    Micheal, sarki'yi sürdürdükçe, bebegin sorunlu, kesik kesik olan solunumu küçük bir kedicigin nefes alis verisi gibi düzenli bir hale girmeye basladi.

    "Sarki söylemeye devam et bebegim."

    "The other night, dear, as I lay sleeping, I dreamed I held you in my arms."

    (Geçen gece uyurken, rüyamda seni kollarimda tuttugumu gördüm sevgilim.)

    Michael'in küçük kardesi sakinlesmeye devam etti. Ama bu bir iyilesme de gösteren bir sakinlesmeydi.

    "Devam et Michael" Simdi o diktatör tavirli bas hemsirenin bile yüzü yaslarla islanmisti. Karen de coskuyla sarkiya katildi.

    "You are my sunshine, my only sunshine. Please don't take my sunshine away."



    Ertesi gün, hemen ertesi gün küçük kiz eve gidebilecek kadar iyilesmisti.


    Women's Day isimli dergi bu olaya "Abinin sarkisinin mucizesi"adini verdi.

    Bilim adamlari ise ona sadece "mucize" dediler. Karen ise "Tanri sevgisinin mucizesi" dedi.

    Sevdiginiz insanlar için ümidinizi asla yitirmeyin. Sevgi inanilmayacak kadar güçlüdür.
    _____________________________


    DH Body Builders + DH Fight Club [Boxing]




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Frank Lapidus

    yaşanmış bir hikaye..

    Her iyi anne gibi Karen de bir bebegin yolda oldugunu ögrenince, üç yasindaki oglu Michael'i yeni bir kardes için hazirlamaya baslamisti. Bebegin kiz olacagi anlasildi ve Michael annesinin karnindaki kiz kardesine her gün, her aksam sarki söylemeye basladi. Onunla tanismadan önce aralarinda bir sevgi bagi olusmaya baslamisti. Hamilelik normal bir sekilde gelisiyordu. Karen de Tenesse'de Morristown Panther Creek United Methodist Kilisesi'nde aktif bir üye olarak çalismalarini da sürdürüyordu.

    Vakti gelince, dogum sancilari basladi. Sonra her bes dakikada bir, üç dakikada bir ve her dakika..... Fakat dogum aninda ciddi bazi sorunlar ortaya çikti ve Karen'in sancilari saatler sürdügü halde bebek dogmadi.

    Bir sezeryan mi gerekecekti? Nihayet çok zor çabalar sonucu Michael'in kiz kardesi dünyaya geldi. Ama çok ciddi bir sorun var gibiydi. Gece yarisi çalan ambulans sirenleri arasinda Tenesse Knoxville'deki St. Mary Hastanesi Çocuk servisinin yogun bakim ünitesine kaldirildi.

    Günler geçtikçe küçük kiz kötülesiyordu. Çocuk doktoru çok üzgün bir sekilde "Çok az bir ümit var. En kötü son için hazirlikli olmalisiniz" dedi.

    Karen ve esi cenaze töreni için mezarlik yetkilileriyle konustular. Evlerinde bebekleri için harika bir oda hairlamislardi. Oysa simdi cenaze için tören hazirliyorlardi. Michael, öte yandan anne ve babasina kiz kardesini görebilmek için yalvarip duruyordu. "Ona sarki söylemek istiyorum" diyordu. Yogun bakimdaki iki hafta sanki cenaze töreninin bir hafta sonra olacagini isaret ediyor gibiydi Michael sarki söylemek konusunda israr ediyordu. Ama yogun bakim ünitesine çocuklarin girmesi kesinlikle yasakti. Ancak Karen kararini verdi. Onu oraya soracakti. Izin verseler de vermeseler de... Eger kiz kardesini o zaman göremezse bir daha asla göremeyebilirdi. Ona, kendisine oldukça büyük gelen bir ziyaretçi giysisi giydirdi ve yogun

    bakim ünitesine soktu. Sanki yürüyen bir kirli çamasir torbasiydi. Ama bas hemsire onun

    bir çocuk oldugunu anladi ve:

    "O çocugu buradan çikarin. Çocuklarin girmesi yasak." diye uyardi. Genelde uysal bir kadin olan Karen'in içindeki anne birden güçlü bir sekilde baskaldirdi ve bas hemsirenin yüzüne çelik gibi bakislarla bakarak:

    "Kiz kardesine sarki söylemedikçe buradan gitmeyecek."dedi. Michael'i kiz kardesinin yatagina götürdü. Savasi kaybetmek üzere olan küçük kiza bakti. Bir süre sonra sarki söylemeye basladi, saf temiz kalpli 3 yasindaki çocugun piril piril sesiyle. "You are my sunshine, my only

    sunshine, you make me happy when skies are grey..." (Sen benim gün isigimsin, tek gün isigim, gökyüzü griyken beni mutlu edersin.)

    Aniden küçük kiz tepki verdi. Kalp atislari sakinlesti ve düzenli olmaya basladi. "Sarkiyi sürdür" dedi Karen gözleri yas dolu. "You never know, dear how much I love you. Please don't take my sunshine away!" (Seni ne çok sevdigimi asla bilmeyeceksin, sevgilim. Lütfen gün isigini benden alma.)

    Micheal, sarki'yi sürdürdükçe, bebegin sorunlu, kesik kesik olan solunumu küçük bir kedicigin nefes alis verisi gibi düzenli bir hale girmeye basladi.

    "Sarki söylemeye devam et bebegim."

    "The other night, dear, as I lay sleeping, I dreamed I held you in my arms."

    (Geçen gece uyurken, rüyamda seni kollarimda tuttugumu gördüm sevgilim.)

    Michael'in küçük kardesi sakinlesmeye devam etti. Ama bu bir iyilesme de gösteren bir sakinlesmeydi.

    "Devam et Michael" Simdi o diktatör tavirli bas hemsirenin bile yüzü yaslarla islanmisti. Karen de coskuyla sarkiya katildi.

    "You are my sunshine, my only sunshine. Please don't take my sunshine away."



    Ertesi gün, hemen ertesi gün küçük kiz eve gidebilecek kadar iyilesmisti.


    Women's Day isimli dergi bu olaya "Abinin sarkisinin mucizesi"adini verdi.

    Bilim adamlari ise ona sadece "mucize" dediler. Karen ise "Tanri sevgisinin mucizesi" dedi.

    Sevdiginiz insanlar için ümidinizi asla yitirmeyin. Sevgi inanilmayacak kadar güçlüdür.

    Alıntıları Göster
    Sevdiği, etkilendiği kısa hikayesi olan varsa paylaşsın lütfen
    _____________________________


    DH Body Builders + DH Fight Club [Boxing]




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Frank Lapidus

    Sevdiği, etkilendiği kısa hikayesi olan varsa paylaşsın lütfen

    Alıntıları Göster
    Hikayeler iç parçalıyor dozu kaçırmadan okumak gerek
    _____________________________
    Ibanez Prestige RG1451 + Marshall Amfi

    Lenovo Y500 SLI
  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    quote:

    Orijinalden alıntı: daikataNa~

    Etkileyici gayet.

    Aynen.

    Alıntıları Göster
    takip
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: GunsNWaffles

    takip

    Alıntıları Göster
    1400 yıllarında 18 çocuklu bir ailenin resimle ilgilenen 2 erkek çocuğundan ikisi sanat okuluna gidip büyük bir ressam olma hayali kuruyorlar. Aile ise bu durum karşısında çaresiz.Madencilik yaparak geçinmeye çalışıyorlar ve karınlarını zor doyurabilmekteler. Bu durum karşısında iki kardeş kendi aralarında kura çekmeye ve kazananın sanat okuluna gitmesine, geride kalanın daha çok çalışıp diğer kardeşi okutması yönünde bir karar veriyorlar. Albert ve Albrecht arasındaki bu kurada okula giden dönüşte kardeşi okuması için okula gönderecek ve kendisi de madende çalışacaktı. Kurayı kazanan Albrecht okula gider ve bütün öğretim evlilerini kendine hayran bırakarak çok büyük başarılar elde eder.Okulu birincilikle bitirir. Eve büyük bir gururla döner.Ailesi onun onuruna güzel bir yemek verir. Kendisini öven konuşmalardan sonra söz alır ve kendisine bu fırsatı veren kardeşine teşekkür eder. Şimdi sıranin onda olduğunu ve okumaya göndereceği kardeşi için madende çalışmaktan büyük gurur duyacağını söyler. Kardesinin yanıtı ise;
    -İmkansız sevgili kardeşim, şeklindedir. Seni okulda okutabilmek için çalıştığım senelerde bütün parmaklarım madende defalarca kırıldı ve değil kalem tutmak,senin şerefine şarap kadehini bile zor tutuyorum. Albrecht kendisini dünyanın en ünlü ressamları arasına sokan o ellerin, kardeşinin ellerinin resimini çizer. Bütün dünyanin Praying Hands (Dua eden eller) olarak bildigi asıl ismi Hands (Eller) olan resim Albrecht Durer'in kardeşinin elleridir.

     Anlamlı, İnsanın 'İçine İşleyen' Hikayeler.. Mutlaka Okuyun!!




  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip:

    "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.

    Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar.

    Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.

    İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

    Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu” der "benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm."

    En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar.

    "Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira istiyorsun?"

    Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?"

    "Ne istiyorsan veririm."

    Öğrenci, "Hayır veremem." diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:

    "Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim."

    Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.

    Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..

    Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.

    Bilge sorar:

    "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?"

    Öğrenci: "Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık" diye cevap verir.

    Bilge hoca çok kısa cevap verir:

    "Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir."

    Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.

    Mesele kuyumcuyu bulmaktadır...


    Alıntıları Göster
    çok güzeldi son hikaye de
    _____________________________


    DH Body Builders + DH Fight Club [Boxing]




  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    quote:

    Orijinalden alıntı: daikataNa~

    Etkileyici gayet.

    Aynen.

    Alıntıları Göster
    Uzun ama takipteyim
    _____________________________




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.G

    Uzun ama takipteyim

    Alıntıları Göster
    Bu öykü Yeni Zelanda'dan Kay Martin' e ait: Akşam yemeğine arkadaşlarını çağıran Kay, yemekten önce küçük bir aperatif hazırlarken bir tavuğun acı acı bağırdığını duyar.

    Sesin nereden geldigini merak eden Kay bahçeye çıkar. Bahçede bir şey göremez.

    Ancak ses daha yakınlardan, hatta mutfaktan gelmektedir.

    Giderek yükselen sesin kaynağını keşfettigi zaman tüyleri diken diken olur. Kızarmasi için fırına yerleştirdiği tavuktan çığlık çığlığa sesler gelmektedir. "O anda elim ayağım boşandı. Tavuğu canlı canlı pişiriyorum sandım. Korkudan az daha ölüyordum." diyor..
    Tavuğun çığlıkları Kay'inkiler ile birleşince konuklar mutfaga üşüşür ve çığlıkların nedeni ortaya çıkar. Tavuğu fırından çıkartan konuklar, hayvan sogudukça seslerin kesildiğini fark ederler.

    Yeni Zelandâ da tavuk çiftliklerinde hayvanlar, bizde olduğu gibi boynu kesilerek öldürülmez.
    Kay'in akşam yemeği için hazırladığı tavuğun ses telleri kesilmediği için tavuğun karnında biriken buhar, hayvanın boğazından geçerken büyük bir basınçla ses tellerini harekete geçirmiştir.

    Bu olaydan sonra, tahmin edebileceginiz gibi, Kay bir daha evinde tavuk pişirmez.
    _____________________________


    DH Body Builders + DH Fight Club [Boxing]




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Frank Lapidus

    çok güzeldi son hikaye de

    Teşekkürler...




    Atatürk Amasya ziyaretinde. Vali Konağı'nda yörenin ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karşısında oturan birine takılır gözleri. Yaşı ellinin üzerinde olan bu adam, beline kadar inen sakalıyla Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar;

    - Kimdir bu?

    Vali yanıt verir;

    - Efendim, kendisi Şıh'tır. Yörede çok hatırlısı vardır.

    Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve;

    - Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de, en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan.
    der ve eliyle de boyunaltı hizasını gösterir.

    Şıh;

    - Emrin olur, Paşam.
    diyerek yerine çekilir.

    Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Vali'yi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasil söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını, aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır. Atatürk telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki, Şıh Efendi Ata'yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmıs...

    Şıh gelir, Ata'nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir traş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kiyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka bir görünüme bürünülmüştür. Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;

    - Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız?

    Ata gülümser, sonra da yanindakilere dönüp;

    - Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim.
    der.

    Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp, nazırına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler. Yazıda şöyle yazmaktadır;

    - İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen, yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    quote:

    Orijinalden alıntı: Frank Lapidus

    çok güzeldi son hikaye de

    Teşekkürler...




    Atatürk Amasya ziyaretinde. Vali Konağı'nda yörenin ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karşısında oturan birine takılır gözleri. Yaşı ellinin üzerinde olan bu adam, beline kadar inen sakalıyla Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar;

    - Kimdir bu?

    Vali yanıt verir;

    - Efendim, kendisi Şıh'tır. Yörede çok hatırlısı vardır.

    Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve;

    - Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de, en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan.
    der ve eliyle de boyunaltı hizasını gösterir.

    Şıh;

    - Emrin olur, Paşam.
    diyerek yerine çekilir.

    Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Vali'yi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasil söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını, aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır. Atatürk telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki, Şıh Efendi Ata'yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmıs...

    Şıh gelir, Ata'nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir traş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kiyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka bir görünüme bürünülmüştür. Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;

    - Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız?

    Ata gülümser, sonra da yanindakilere dönüp;

    - Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim.
    der.

    Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp, nazırına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler. Yazıda şöyle yazmaktadır;

    - İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen, yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla...

    Alıntıları Göster
    Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
    Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.

    Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş.Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.Zenginlik, "Hayır, alamam.Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et!", Kibir "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim." Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var." Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş: "Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş. "Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:

    "Çünkü sadece Zaman, Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir..."




  • 
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.