Şimdi Ara

Ruh Var mı (4. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
84
Cevap
1
Favori
945
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Perceptron kullanıcısına yanıt
    yine anlamadın demi ama benden bu kadar taş olsa anlardı
  • Ruh nedir? Ne olabilir? Ne olamaz?

    Vergisel yukumluluk ticaret yapana var. Kişi ticaret yapmayabilir veya yaptığı ticaret ticaret değildir veya ticaretini gizler.

    Bu açıdan kişi her zaman vergiye tabi olmaz.

    Bazısı sgk lı olur. Bu anlaşıldı ise ilahi kavramla alış veriş yapmayan kişinin bence ruhla da ilgisi olmaz.

    Bizler buraya yaşamaya gelmiyoruz. Bizler olumu sureç olarak yaşıyoruz. Aslında biz her gun oluyoruz. Olu olanı diriltmek mumkundur. Ancak bu ruh vasıtasıyla yapılır mı?

    Ruh... Duacının duasına karşılık veren şeye denir denebilir.

    Bunun çok değişik anlamları var ancak edeb gereği en uygununu vermek lazım.

    Duruma göre değişebiliyor yani...

    Temel olarak anne ile evlat gibi bir ilişkinin anne evlat olamayacak iki kişi arasında kurulması kitabi manada ruha işarettir.

    İsa aleyhisselam ile hz.meryem annemiz gibi.

    Temel olarak kitaptaki ruhu kespırlaştırmanın anlamı yok.

    Bu ruh yaradanunun zatından gelmiş olabilir ancak gerek yoktur.

    Bir erkek ile bir kadın anne evlat olmadıkları halde öyle davranırsa bu kitabi olarak ruhun varlığına şehadettir.

    Ruh ne olamaz? Bir kadınla bir erkek anne evlat olmadıkları halde.....

    İnsanlar Allahunun kendilerine evlenin dediğini ce bu konuda ruhuyla yardım edeceğini sandı...

    Yanıldılar. Hz.Nuh aleyhisselam onları boğ ve nesillerini iptal et dedi.

    Bunu dişimizin(azabın) sesi olarak hissedelim. Ancak dişi yakarışla karıştırmayalım.

    Saygılarımla...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Ruh = Bilinç = Beyin

    Ruh bilimin zayıf olduğu dönemlerde bilinci ve beynin fiziksek işlevlerini aciklamak icin dini kaynaklarca uydurulmus sozlerden sadece biri.


    Aynen eskiden Tanrı kızdığında şimşek caktigini dusunenler gibi.

    Bu konunun mantik cercevesinde tartisilmasini bile mantikca abes buluyorum.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mobidik


    Materyalist düşünce, fiziki anlamda madde olarak göremediği şeyi yok sayıyor. Burada bir mantık hatası olduğunu şu şekilde açıklayabiliriz. Bizim fiziki madde olarak gördüğümüz her şey ve fiziki bedenlerimiz ve ağaçlar, hayvanlar, taşlar vs hepsi 8.2 frekansında titreşiyor. Daha farklı frekansta titreşen şeyler çevremizde olsa da, içinden geçip gitsek de, uzayda olsa da bize göre yok gibi. Çünkü algımızın dışında. Şimdi bir düşünürsek, ne kadar farklı ve sonsuz sayıda frekans var. Tıpkı rakamların sonu olmaması gibi. Ve henüz kendi maddesel alemimizi tamamen çözememişken, bilim üzerinde deney yapamayacağı bir şeyin üzerine doğal olarak yönelemiyor. Fiziken de kanıtlayamayacağı için, diğer tüm frekans varoluşları metafizik kapsamında oluyor. Ve bilim bizim maddesel varlığımızın 8.2 frekansında titreştiğini ve duyularımızın da bu frekansa ayarlı olduğunu kanıtlamış durumda. Başka titreşim frekansı varoluşları olacağına da bir itiraz gelemez. Bu tıpkı şuna benziyor. Sayılar düzlemindeki 4387543556565765654365564354398574389435743 sayısına hiç bir zaman odaklanmayız. Bizim için yok gibidir. Ama öyle bir sayı olacağı kesin. Şimdi bir düşünelim ki ne kadar fazla frekansta ne kadar fazla varoluş var. İşte cinler, periler, melekler vs vs hepsi bu mantıkla açıklanabilir durumda. Ve bakın kumsaldaki kum tanelerinden sadece üç tanesini saymış oldum ismen sanki.

    Bizden daha yüksek frekansta titreşenler bizi görme konusunda daha yetenekli oluyor ve bedenen bizim frekansa gelebilme yetileri olanları da var. tabii her şeyin de belli şartları var. Mesela insanlar içinde de çeşitli yetenekleri gelişmiş olduğu için, ortalama insandan daha yüksek frekansta olanları görebilenler var. Bunların bir kısmı da psikiyatrik tedavi alıyor ve görmek istemediği için kendini kapatanları da var. Çocuklukta görebilerken, görmek istemediği için bu yetisi kapananlar da var.

    Şunu da söylemek gerek. Bedenlerimiz görünenden çok daha komplike bir yapıya sahip. Eğer yanlış bilgi değilse, bizim görebildiğimiz fiziki beden aynı zamanda diğer farklı enerji bedenlerimizden sadece biri. Ruh da bunlardan sadece bir tanesi. Yani astraldeki farklı ve rüyadaki yine farklı sanırım. Algı konusu da öyle bir garip. Kuyruk sokumu bölgemize yakındı galiba, bir bölge var ve oradaki ayarı kaydırmayı başarırsak çok farklı algılar çıkabiliyor. Bu diğer enerji bedenlerimizin sanki dümeni gibi bir durumu var o merkezin. Çeşitli uyuşturucular ve alkol gibi maddeler o ayarı kaydırıyor. Onu değiştirme yetisini kazananlar, uykularında bilinçli olarak gezebilenler işte. Ve lucid rüyanın da farklı kapıları var. Hepsi bir değil. Kademe kademe farklı kapıların anahtarları çözülebiliyor. Ve kimi rüyalarda farklı garip alemlerin varlıklarıyla haşır neşir olunuyor. Bu sebeple rüyalar da birbirinden ayrılıyor. Yok haberci rüya şu bu rüya gibi.

    Yani şunu demeye getiricem. Maddeciliğe ve/veya Darwinizme inanmak bir ufak odada kapanıp; görme, işitme yeteneklerinden mahrum ve koskoca evdenden bihaber olmayı gönüllü kabul etmeye benziyor. "Dışarıda güneş var ağaçlar var" diyene, "saçmalama öyle şey mi olur" demeye benziyor. Çünkü duyularıyla algılayamadığını yok sayacak bir kör takıntıya inancını bağlamış.

    Çayır çimen bir arazide gezerken, yerde daha önce hiç görmediğimiz değişik bir böcek görsek bile şaşırmıyoruz. Çünkü bizim frekansımızda titreşiyor ve gözümüzün önünde. Baz istasyonları telefonumuza sesi getiriyordu, artık görüntüyü de getiriyor, bunlara da şaşırmıyoruz. Halbuki 30 sene önce kime söylesen, "olur mu öyle şey" derdi. Peki ruhu reddedenler neye dayanarak bu kadar iddialı olabilir? O yerde gördüğümüz böcek olabiliyor, 30 sene önce kimsenin inanmayacağı görüntü aktaran cep telefonları olabiliyor. Ruh neden olamaz? Mantıklı ve ufku açık düşünebilen için, çok çok kompleks bir varoluşun içinde yaşıyoruz. Sonsuz kere, sonsuz kere sonsuzun içinde kum tanesi bile değiliz koskoca evrenin bilinmezliğinde. 100 sene önce hayaline bile saçma diye bakılan şeyler şu an gayet normal. 20 sene sonraki gelişimi tahmin dahi edemiyoruz. "Ruh yok" şeklinde, kapalı gözlüklü bir iddia nasıl olabilir ki?



    göremediğimiz FİZİKİ bir ŞEY'den söz edebilir misin?

    Şey kavramı bir türlü anlaşılmıyor. Materyalizm göremediğiniz şey'den bahsedemez ki, yok saysın veya var saysın? mantıklı mı ifadeleriniz? materyalizm iradeden bağımsız algılanabilirliği gerçeklik olarak görür, varlık ayrı bir kavramdır, var-yok ayrı bir kavram. materyalizme göre bir şeyin varlığı ancak yokluğuyla, yokluğuda varlığıyla anlamlı hale gelir, buda demektir ki 1 şey ancak belirli bir ortamda, belirli ortam referanslarına göre var ya da yok olarak tespit edilebilir...

    hiç bir veri, done elde edilemeyen hakkında, yorum da yapılamaz, karar da verilemez, varı, yoku da anlam taşımaz, bir sonuca da varılamaz, ama siz nasıl oluyorsa materyalizme göre deyip, hiç bir alakası olmayan sonuçlar üretiyorsunuz. (Örneğin ruh kavramı, bunu tartışmak dahi anlamsızdır, zira aslında varda değil, yokta, ne zaman ruh yok deriz, öznel alana yansıtıldığında, Herkül veya Zeus'un yokluğu gibi, buradaki var, yok fizik, nesnel alanla değil tamamen öznel alanla ilgilidir. Öznel alanda var-yok farklı, nesnel alanda farklı dayanaklandırılıp, içeriklendirilebilir. Bir insan Herkül madem yok o halde nasıl oluyorda balyoz gibi vurup dağıtabiliyor? diye de sorabilir(öznel ile nesnel alan farkını bilmediği sürecede cevap anlamsızdır)

    Materyalizm görmediğini yok saymaz! Materyalizm salt zihine dayalı türetilen üfürükleri(metafizik) yok(FİZİKTE!!!!) sayar, bir şeye var diyebilmeniz için o şeyin sizlerin iradesinden bağımsız algılanabilir olması gerekir, özü bu.


    Frekans diyorsunuz, titreşim diyorsunuz, titreşen ne?

    Bu tür ifadeler günümüzde moda olmuş saçmalıklar, düşünmeden söylenen boş laflar.

    Kimisi ses'ten söz eder, oysa ses nedir? Titreşen madde veya maddi ilişkilerin açığa çıkarttığı titreşimin etki-tepki boyutunda algılanması, sanılıyor ki materyalizm madde derken, her şeyin kendisini madde vs kılıyor, hayır efendim, ses madde değildir, MADDİ'dir, materyalizm maddeyi sesin KAYNAĞI olarak alır, görmekten bahsediyorsun, materyalizm görme kaynağının madde olmasını ifade eder, esas alır.

    Madde, materyal, materyalizm açısından KAYNAK(bir su kaynağı gibi) esastır, frekans da, ses'te, histe, duyguda her ne derseniz deyin, kaynağında madde ve maddi ilişkiler yatar, bir çok fonksiyonel yetiler vb. madde ile karşı, karşıya getirip, lafta kıyaslamak veya karşı-karşıya koymak ciddi derecede bilgisizlik, mantıksızlık örneği olur.

    Birisi çıkarda, ses var madde yok veya efendim ses'in bir kütlesi yok demek ki madde değil gibi abuk subuk ifadeler adına kitap dolusu lafazanlık yaparsa, materyalizmle hiç bir alakası olmaz, bu lafazanlığı yapanların sorunu...
    Önceden bu efendim elektirik idi, yok bilmem ne idi, bu tür safsata(mantıksız kıyaslar ve düşünmeden atıp, tutmalar) işe yaramadı şimdi de yerine frekans vb. mi kondu?

    Frekans nedir?
    https://tr.wikipedia.org/wiki/Frekans

    Gündelik işlerimizde ise, kabaca sıklık(periyodla karıştırılmamalı, periyod belirli bir aralıkda gerçekleşme iken, frekans belirli bir aralıkta tekrar etme sıklığıdır)

    Örneğin bu foruma ben her gün girmeliysem bu periyoddur.
    Günde kaç kez girdiğim ise frekanstır..

    Bir otomobil 10.000 km de bir servise gitmeli ise bu periyod
    Bir otomobilin atıyorum 1 yılda kaç kez servise girip-çıktığı ise frekanstır.

    kerameti kendinden menkul olarak(!) ifade ettiğiniz, frekans lafzının açılımı nedir?




  • Perceptron kullanıcısına yanıt
    Ruhun kanıtı Kuran'ı Kerim daha önce de söylediğim gibi ve bazı ontolojik kanıtlar yapılabilir ancak evet bilimsel kanıtı yok sonuçta manevi bir şey bu ve akıl maneviyatta kördür.Ha ruh yok diyor olabilirsiniz ama yine bu var olmadıgını göstermez ayrıca söyle bir şey var ki beden ölümü gerçekleştikten sonra ruh beden hapsinden kurtulup ebedi yasama adım atar.Eger siz ruhu yok sayarsanız bu yasamı da yok sayıp bir hiçliğe gittiğinizi düşünürsünüz halbuki daha mutlak hiçliğin tanımını bile yapamıyorken

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Olaylara bilimsel açıklama yaklaşımıyla bakmak onun zor anlaşılmasına neden oluyor. (Ve ben de bu konuda oldukça eksiğim gerçekten de.)

    Şöyle bir örnekle izah edeyim. Kafamızda bir kurgu oluşturalım. Diyelim bir şekilde siz 1000 yıl öncesine gittiniz. Ve oranın en bilimsel yaklaşımcı insanlarından birine anlatmaya başladınız. Dediniz ki, "otomobil diye bir şey var 1000 yıl sonrasında, onunla saatte yaklaşık 90 kilometre hızla İstanbul'dan Ankara'ya 5-6 saatte gidebiliyorsun". O da inanamadı mevcut bilgisiyle ve sordu. "Gaz pedalı nedir, vites nasıl geçiyor, karbüratör nedir, motor nasıl çalışıyor, dört zamanlı motor nedir?" Ve daha onlarca soru. Ve o kadar ayrıntısını bilmeseniz de o gerçeklik vardır. Ama hadi kolaysa anlatın. İnanamaz. "Madem öyle bir şey varmış, yap göster" dese herkesin ortasında, cam sileceğini bile yapamayacağınız için kanıtlayamazsınız ve geniş ufuklu bakamayanları asla inandıramazsınız.


    Ama gelirsin günümüze; bastı mı gaza gider mi gider. :D

    Ayrıca neden o kadar agresif yazdınız ki? Neyi paylaşamıyoruz? :)




  • Ruhun celde...cilde... Fonksiyonu da var.

    Kadın denen varlığın dış yuzeyini kaplayan yapı aslında eril oğeyi kapsar. Bu dış yuzey fikir birlikteliği ile bir hayrı tahmil eden babaya yonelir.

    Bunun azab olan yani ruh denen iklimin hissettirdiği bir hali mevcuttur.

    Kendi bedeninin ettiği duaya karşılık veren bir halin o kişiye karşı uyguladığı manevi tazyik de denebilir.

    Bu kısım gozlemle gorulebilir.
    Erkek kadın ilişkilerinde salt bir birey(kadının cildi) in yine kendisine dönecek şekilde 2. Bir bireyi fikir birlikteliği ile kendisine donduren halini gozlemleyebilirsiniz.

    Buna celde vurmak da denebilir. Kişinin kendisi ile olan ilşkisinde 2. Bir kişi var zehabını uyandıran halbuki 2. Bir kişiliğin olmadığı donuşumlu bir süreçtir.

    Siz dışsal olarak 2 kişi görürsünüz ancak (kalb gozunuzu mu açarsınız - yoksa zinadan mı kaçınırsınız bilmem ben zinadan kaçınarak buna şahit oldum) aslında kadının dış yuzeyinin kendisine bir tahmil edici-baba (bu kavramlar istenirse açıklanır) olarak donduğunu görürsünüz.

    Ruh bu açıdan gorulebilir.
    Önemli olan unsur aslında 2. Kişinin olmaması tek bir yuzeyde 2. Bir kişilik varmış gibi mevcut olmayan bir kavramın başkalaşarak o yuzeyden oluşması hali vardır.

    Bu ayrıca yokluktan gelen materyal olarak da anlamlıdır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi HADO77 -- 27 Mayıs 2016; 6:40:07 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • semender96 S kullanıcısına yanıt
    Ruh dedigin olgu aslında bilinci ifade eder. Cunku aciklamalarinizda bedenin bir arac oldugunu ve olunce beden kalip ruh yani benlik - bilincin ote tarafa gittigini savunuyorsunuz.

    Yalniz soyle bir durum var ki gunumuzde bilincin beyinde gerceklesen reaksiyonlar sonucu olustugu cok acik bir bicimde ortadayken hala ruhta ısrar etmenin gecmisteki doga olaylarini tanrilarin ruh haline baglamakla esdeger oldugunu dusunuyorum.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Mobidik kullanıcısına yanıt
    Arkadasim konuyu oldukca bulandiriyorsun. Ruh bilincin eskiden adlandirilmis bir seklidir. Ne oldugunu bilmiyorken ruhtu simdi ne oldugunu biliyoruz adina bilinc diyoruz ve beynin bilinci urettiginide gözlemleyebiliyoruz.

    Bu, bu kadar basit bir konuyken neden ortami bir suru farkli ve alakasiz iddialarla bulandırıyorsun ?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 27 Mayıs 2016; 7:29:08 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Periah

    Arkadasim konuyu oldukca bulandiriyorsun. Ruh bilincin eskiden adlandirilmis bir seklidir. Ne oldugunu bilmiyorken ruhtu simdi ne oldugunu biliyoruz adina bilinc diyoruz ve beynin bilinci urettiginide gözlemleyebiliyoruz.

    Bu, bu kadar basit bir konuyken neden ortami bir suru farkli ve alakasiz iddialarla bulandırıyorsun ?

    Size "bulanık olan sizin bilinciniz olabilir gibi görünüyor" diye karşılık verip sözcüğünüzü geri çevirsem, bu davranış doğru olacak mı? Yazarken saygısızlık yapan üslupta olmak doğru bir tutum değil.

    Siz istediğiniz gibi bildiğinizi düşünmekte serbestsiniz ve forum ortamlarının farklı görüş paylaşımlarını sunmak amacını da taşıdığını bu bilgilerinize eklemeniz doğrultusunda tavsiyeye gereksinimiz olduğunu, konuyu makul ve mantıklı yorumlayabilen herkes şu yazdıklarınıza bakarak gözlemleyebiliyor.

    Lütfen anlamsız kişisel sataşma ile gerginlik yaratmak yerine, ilgilendiğiniz iletilere kim ne yazdıysa, o konulara yanıt verin ve bu şekilde olumsuzluklar oluşmasın.

    Sizin ilginizi çekmediğini düşündüğünüz kısım alt yapıda daha sağlam bilgileri olup, bu bilgilere hazır olan kişilere epeyce anlam ifade edebilir ve bu tür konular basamak basamak idrak gelişimi ile anlaşılabilir konulardır. Hazır olmayana anlamsız boş cümleler gibi gelip, kafasının bulanabilmesini de anlamak güç değil ama forum ortamı herkes için.




  • yok

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Mobidik kullanıcısına yanıt
    Peki benim bir sozumu secip uslup uzerinden elestirmissiniz ama soylediklerime hic dokunmamissiniz.

    Ben size diyorum ki evet ruh vardır ama ruh bilincin eski adıdır bilinc ise beynin üretimi genisleyen organizmanın dogada varolabilmesi icin gelistirdigimiz bir savunma mekanizmasidir.

    Dikkat edersen senin ruh benim bilinc dedigimiz ben yani kisiliklerimiz vucudumuz uzerinde sınırlı bir kontrole sahiplerdir buradanda bunun vucudun yasamini surdurmesi icin gelistirdigi bir unsur oldugunu acikca ortaya koyuyor.

    Az hucreli canlilarda bakterilerde bilinc olmayip bizde bilincin bu sekilde varolmasinin nedenide budur bana gore.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Periah kullanıcısına yanıt
    peri ilk defa sana katılıyorum
  • cadence1 kullanıcısına yanıt
    Bozuk saat muhabbeti geldi aklima nedense : )

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Az hücreli canlılarda, bitkilerde falan hep bilinç vardır. Minerallerde dahi bilinç vardır. Ancak o kadar düşük bir bilinçtir ki bize göre değerlendirince ihmal edilebilir ve hatta yok sayılabilecek düzeydedirler.

    Biz canlı bedenlerimizleyken bilincimiz ruhumuzla da birlikte kombin bir haldedir. Canlı bedenimiz öldüğü zaman bilincimiz ruhla birlikte kalır. Bu sebeple kimi tanımlamalarda bilinçle ruh aynı şeydir diye de geçebilir. Bu sadece tanımlamayla ilgilidir ve doğru da sayılabilir. Ya da bilinçle ruhun birbirinden ayrılabildiği durum varsa bunu ben bilemiyorum ve sanmıyorum.

    Reenkarnasyon inancına göre bakarsak, amaç ruhun tekamülüdür diye geçer. Bu tanımlama ruhla birlikte bilinci de kastetmektedir. Yani bilincin sürekli yükselmesi için -bu inanca göre- ruh defalarca farklı bedenlerde dünyaya gelir.

    Bunun doğru olabileceğine inananlar kör inançla değil, epeyce bu konularla haşır neşir olarak inanıyorlar. Çünkü bu konuların gerçekten sarsılmaz derecede sağlam bir felsefesi var. Ve bilinçsel gelişimi gerçekten yüksek kişiler her şeyi ölçüp tartarak bu konuları savunuyorlar. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diye bakarsak, bir tane kutsal kitaba bağlı olan bir inanç sistemi değil bu. Adeta bir dolu yerde alev alev yanıp duman tüten kaynak kitaplar var. Çeşitli geçmiş yaşama döndürme metodları var ve bunları da araştırınca, birbirinden bağımsız bunca kimse anlaşıp herkesi kandırmaya çalışıyor diye bir mantık yürütülemiyor. Nitekim bu konulara eğilenler daha yüksek farkındalıklara ulaşıyor. Bir nevi kendinden biliyor. Doğmadan önceki unutma perdesini açabilenler var.

    Doğal olarak bu kadar çok kaynaktan çok farklı türlerde bilgilerin hep aynı gerçekliği desteklemesi her şey bir hayal diye düşündürmüyor insana. Yüz binlerce birbirinden ayrı yerlerde yaşayan insan nasıl kutsal kitabı olmayan bir konuda anlaşmış olabilir? Açıklamasını uyduramayız dahi.

    Öte yandan Darwin teorisine inanan biri madalyonun diğer tarafından bakan sorular sorsa kendine kendi kendine dahi çürütebilir. Bu konuda bir soruyu aktarayım: "Bir yaratılış olduğu fikri hiç mi düşünülemez?"

    Linkini de vereyim:

    www.darwininabisi.blogspot.com

    Konuya bu şekilde bakınca, her şeyin kendiliğinden gelişerek insanların mevcut aklı ve bilinci ile oluşmasına inanmaktansa yaratılmış olmayı ve ruhun olmasını kabul etmek hiç de olmayacak bir şey değil. O şekilde olacağını kabul eden bu şekilde olabilmesini ve ruhun varlığını daha kolay kabul edebilir. En azından tamamen reddedilebilecek bir iddia değil diye düşünülür.

    Darwinist yaklaşımda olanların madalyonun diğer yüzünden bakabilen bir görüş açısıyla yukarıda verdiğim linki de okumasını tavsiye ederim. Bu durumda ruha ilişkin açıklamalarım daha anlaşılır olabilecektir. Ve ne kadar çok açılı bakılabilirse, bir konu o kadar sağlıklı değerlendirilebilir.




  • Mobidik kullanıcısına yanıt
    İnanclarin pek cogunda bulunmasinin nedeni inanclarun birbirinden etkilenmesidir. Ornegin islamdaki tasavvuf ile buduzmde bulunan meditasyon - nirvaba kavramlari birbiriyle cok benzerdir bunun nedeni tasavvufun budizmden islama gecmus olmasidir.

    Ayni sekilde bir yahydi inanci su anda 3 tane dine kaynaklik etmektedir ve onlarun temellerinde de sumerlere kadar dayanir.

    Ornegin dinlerin birbirinden etkilenmesi kurban inancinda da vardir gecmiste pekcok din insan kurban etmeyi emrediyordu ve insanlar inanclari icin cocuklarini kesiyorlardi. Kartaca inancinda kuzeylilerin inancinda , misirda insan kurbani vardir. Ayni sekilde de islamda da insan kurbani vardir. Allah in bir peygamberinden cocugunu kendisi icin kesmesini istemesi bu inanclardan islama yansiyan bir alisveristir.

    Daha sonra toplumlar dahada uygarlastikca insan kurban etmek yadirganir olmus ve islamdaki gibi dinler insan kurbanini hayvan kurbanina dogru evrimlestirmislerdir. Allah in islam inancina gore gecmiste insanlardan cocuklarini kesmelerini istemesi iste eski dinlerdeki insan kurbaninin tezahurudur ve pek cok dinde vardir ve dinler bu konuda birbirlerini genel olarak etkilerler.

    Bunun disinda ruh konusu ise insanin bilinci ile ayrilmaz bir butundur. Soyle basit bir ornekle bile ruhun aslinda beynin bur uretimi olan bilinc oldugunu anlayabiliriz.

    İnsanin bir uzvunu keserseniz kol bacak gibi kesilen parca bizim icin yok hukmundedir hic varolmamus gibi o parcaya istediginizi yapin bir kez kesildikten sonra artik disardaki tastan bir farki yoktur. Bu demek oluyor ki ruh kolda degil, diger kolu kesin oda tas gibi oluyor onda da degil sonuc olarak bu sekilde ilerlerseniz beynin bulundugu bas bolgesinden neyi ayirirsaniz o bolgenin artik sizin bir parcaniz olmadigini gorursunuz. Yani insan vucudunun yuzde 85ini bile ayirsaniz ruh sadece beynin bulundugu parcamizda kalacaktir. Yani siz aslinda beynin bulundugu yerdesiniz isin komik yani vucutts bulunmasi gerekem ruhda nedense vucudun buyuk parcalari ile birlikte ayrilmak yerine hep beynin oldugu bolumde kalarak bize aslinda ruhu uretenin beyin oldugunu kanitlamaktadir.

    Gunumuzde kafa nakli operasyonu uzerinde calisiliyor kisinin kafasi baska bir bedene nakledildiginde bilinci ve sizin tabirinizle ruhu o bedene gidiyorsa ruhun beynin bir parcasi oldugu kendiliginden kanitlanmis oluyor.

    Tabi siz bunca somut kanita ragmen yinede istediginiz kadar felsefe parcalayabilirsiniz.

    Bense size sunu soruyorum ruh nedrn inssn vucudunun yuzde 85inde bulunmuyorda sadece yuzde 15ini olusturan basimizda seyrediyor ve basimiz nereye giderse onunla birlikte gidiyor ?

    İsterseniz daha fazla zorlamayin...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mobidik

    Olaylara bilimsel açıklama yaklaşımıyla bakmak onun zor anlaşılmasına neden oluyor. (Ve ben de bu konuda oldukça eksiğim gerçekten de.)

    Şöyle bir örnekle izah edeyim. Kafamızda bir kurgu oluşturalım. Diyelim bir şekilde siz 1000 yıl öncesine gittiniz. Ve oranın en bilimsel yaklaşımcı insanlarından birine anlatmaya başladınız. Dediniz ki, "otomobil diye bir şey var 1000 yıl sonrasında, onunla saatte yaklaşık 90 kilometre hızla İstanbul'dan Ankara'ya 5-6 saatte gidebiliyorsun". O da inanamadı mevcut bilgisiyle ve sordu. "Gaz pedalı nedir, vites nasıl geçiyor, karbüratör nedir, motor nasıl çalışıyor, dört zamanlı motor nedir?" Ve daha onlarca soru. Ve o kadar ayrıntısını bilmeseniz de o gerçeklik vardır. Ama hadi kolaysa anlatın. İnanamaz. "Madem öyle bir şey varmış, yap göster" dese herkesin ortasında, cam sileceğini bile yapamayacağınız için kanıtlayamazsınız ve geniş ufuklu bakamayanları asla inandıramazsınız.


    Ama gelirsin günümüze; bastı mı gaza gider mi gider. :D

    Ayrıca neden o kadar agresif yazdınız ki? Neyi paylaşamıyoruz? :)

    uzun yazmak zorunda kalıyorum, umarım okursunuz, çünkü mevcut kalıplar anlaşılırlığı zorluyor. hani otomobilden, fren pedalınan vb bahsediyorsun, ben yazarken de o sorunu yaşıyorum, dolayısıyla kısa yazıp geçemiyorum, çünkü ifadelerimi anlaşılır kılmak için direksiyon nedir, pedal nedir tek, tek anlatmak zorunda kalıyorum, o nedenle de bana eziyet oluyor-uzun yazmak zorunluluğu... Agresif yazmıyorum, kaba yazıyorum(aksi taktirde uzun, uzun veya anlaşılmaz akademik diller kullanmak sorunu doğuyor)

    1000 Yıl önceye gidilemez ama madem bir kurgu, 1000 yıl öncede öyle bir gerçeklik zaten mevcut değildir, e haliyle mevcut değilken, mevcut değil demek hata değil, aksine doğrudur, tespittir İlk yazıma dönerseniz, kalem demiştim. Öznelde soyuttur, öznel somut ile nesnel somut arasındaki fark;

    Nesnel somut iradelerden bağımsız, yoruma muhtaç olmayanı işaret ederken(kalemin kendisi)

    Öznel somut iradi olarak ancak tanımlama ile somutlanan, yoruma muhtaç(kalemin ne olduğu, ne işe yaradığı, neden kullanıldığı vb)..

    1.000 Yıl önceye değil 20.000 yıl önceyede gitseniz, siz öznelere, kalemin ne olduğunu nelerden yapıldığını, nasıl yapıldığını anlatırsanız, burada mesele o kişinin bir kelime, lafıza inanıp, inanmaması değil, mesele sizin öznel olarak somutlayıp, somutlayamadığınızda düğümlenir. Ya nasıl yapıldığını anlatıp, kurşunu damıtacak ve göstereceksiniz, ya da inanıp, inanmamasını beklemememiz konumuz açısından dayanak teşkil etmez...

    Bir otomobilin gerçekliği, herhangi bir öznenin onu bilip, bilmemesinden bağımsızdır, ama siz bir şey'i herhangi bir öznenin onu bilip, bilmemesine tabi kılarsanız, işte bu yaklaşım idealizmin yöntemine giriyor-öznel somut dediğimi esas alan, nesnel somutu esas almayan...

    Sonuç olarak fiziki ŞEY, herhangi birinin inanıp, inanmamasına BAĞLI değilse FİZİKİ ŞEY olma anlamına kavuşur ve dahi kıyaslanabilirlik kazanır...

    Peki var ve yok nedir?

    Var herhangi bir şeyin, ANCAK bir ortamda bulunması
    Yok herhangi bir şey'in ANCAK bir ortamda bulunmamasıdır.

    Var, anlamını, başka ortamda bulunmamakla kazanır, böylece siz kıyas yapma şansına sahip olursunuz, var kavramı anlam kazanır. Yok, anlamını şeyin başka bir ortamda bulunmasıyla kazanır, A ortamında yoksa, B ortamındaki varlığı anlam taşır(kıyas budur). yani, yok diyebilmeniz için var'ı bir şekilde bir ortamda tespit etmek zorundasınız, yok diyebilmek içinde başka bir ortamda tespit edemeyişinize bağlı

    Şu an neredesin? İşte oradasın, o ortamda, bu banyoda olmamazlığını sağlar, banyoda isen, bu oturma odasında olmazlığını sağlar, madalyonun iki yüzü, birisi olmadan diğeri anlamsız...

    Sen bu konuda şunu demiş oluyorsun;

    Ben oturma odasındayım, ama aynı zaman da da mutfaktayım, hatta mars'dayım(?)... Sizin beni mars'ta görmemenize dayanıp, sen Mars'da YOKSUN demeniz anlamsızdır, ya marstaysam vs(bu tür çıkarımlar, ne alaka oysa değil mi?). materyalizm illa mars'ta olduğuma dair veri, done, belirti istiyor, ama neden öyle bakasınız ki, idealizmin yöntemiyle bakın, Mars'ta olduğumu düşünün, inanın işte şimdi hem oturma odasındayım, hem mutfakta hem de Mars'tayım...

    Mantıklı mı? Bu bir yönü, bir diğer esas yönüde

    Senin nerede olduğun, ne olduğun, ne yaptığın, benim evet sadece benim-öznenin- iradememe mi bağlı? iyi düşünün... Bu forumdaki tüm üyelerin niteliği, nesnelliği, gerçekliği, varlığı vb salt Spartacus'un iradesi, düşüncesine mi bağlı, gerçeklikleri benim onları görüp, görmememe, onları düşünüp, düşünmememe, onlara nitelik yükleyip, yüklemememe, kısaca her şeylerini düşüncemde tasavvur edip, etmeme mi bağlı?

    Materyalizmde gerçeklik -> İradeden bağımsız ortadalıktır. İdealizm bunu İLİZYON olarak görür.

    İdealizmde gerçeklik -> Ancak öznenin iradesi ve tanımına bağlı muhtaçlıktır.Materyalizm de bu bakış açısını mantıksız, safsata, ilizyon olarak değerlendirir.Çünkü bir şey'in gerçekliği, ancak o şey her ne ise size rağmen ortadalığıyla anlam kazanır, başkalarının iradesi, görüp, görmemesinden bağımsızdır, bu sayede NESNELLİK, dolayısıyla gerçeklik anlamını kazanır.

    Eğer iradelerimize bağlı-bağımlı bir şey'den söz ederseniz, o GERÇEK DEĞİLDİR, NESNEL DEĞİLDİR. Şimdi görmediğiniz böylece zerre bilgi-veri sahibi olmadığınız şey hakkında nasıl ve ne hakla yorum yaptığınızı, konuşabildiğinizi anlatabilir misiniz? Görmediğin şey demek, hiç bir niteliğini bilmediğin demektir, hiç bir niteliğini bilmemen demek yorum yapamayacağın anlamına gelir, yorum yapamıyorsan bu tanımlayamayacağın anlamına da gelir, böylece var-yokunu tartışmanında, iddialarınında anlamsız olduğu noktasına varırız... Kısaca salt kafada kurguların esasta bir belirleyiciliği yok.

    Birisi çıkıyor ve diyor ki, görmediğin şeye yok diyemezsin, illa görmen gerekmez, KABUL! Ama görmediğim şey hakkında zaten konuşuyorsan sen safsata, lafazanlık, üfürük, uyduruk yapıyorsun demektir, hem görmediğini iddia ediyorsun ama hemde nasıl oluyorsa tanımlamışsın(görmeden, niteliklerine dair veri elde etmeden-ki veri elde edersen bu gördüğün anlamına gelir- zaten bahsedemezsin, dolayısıyla var-yok demekte anlam taşımaz, o nedenle materyalizm görmediğine yok diyorsa, bu herhangi bir ortamda görülmüş, A ortamında görülmüş, ama B ortamında mevcut olmayan(senin oturma odasında görülmüşlüğüne dayanıp, o an mutfakta görülmemişliğine dayanarak mutfakta olmadığını söylemek, görmediği ile kasıt budur, ancak ortam eliyledir...), tepitten ileri gelir.

    yani materyalizm fiziksel olarak veri-done elde edemediğine yok derse, bu başka bir ortamda var olarak tespit edilmişliğine dayanır, aksi taktirde herhangi bir şey'den özelde söz etmek zaten mümkün değil...

    Daha iyi anlaşılması için olgu nedir buna bakabiliriz(böylece gerçekliğin veya nesnelliğin, öznel bağıntısıda anlaşılmış olacak)

    https://tr.wikipedia.org/wiki/Olgu
    Tarafsızdır,
    Nesneldir,
    Yoruma açık değildir,
    İstenç (irade) dışıdır,
    Bir süreç belirtir,
    Kayda değer geniş bir kesim tarafından kabul edilmiştir.
    Nesnel

    https://tr.wikipedia.org/wiki/Nesnel

    Nesnel; öznel, kişiye özgü olmayan, tamamen kanıtlanabilir yargılardır. Hiçbir zaman nesnel yargılara kişi kendi düşüncesini katmaz. Eğer katarsa nesnel değil, öznel bir yargı besler.

    Şimdi ben DÜNYA ÜÇGENDİR dersem, sen nereye bakmalısın? bana mı? Dünyaya mı? materyalizm dünyaya bak der, bütün espirisi bu Ama çıkıp, vay efendim ya sen üçgen olduğunu görmüyorsan, yok görmediğin şeyler de yok mu vb tartışırsan bu safsata olur, çünkü konuştuğumuz şey görülebilir bir şeydi(Dünya), görülebilir şeyden söz ederken, görülemez şeyi kıyas malzemesi yapmak mantıksızdır da...

    hani islamda inkarcılar deyimi vardır, zırvalıktır. Görmediğim, hiç bir veri elde edemediğim hakkında konuşamazken, nasıl inkar edebileyim, inkarın dayanağı gerçektir, gerçeğin dayanağı ise kişilerin iradesinden, dolayısıyla inancından, üfürüğünden, düşüncesinden bağımsızlık.

    Superman'i inkar etmek? vay inkarcılar vay... Oysa kimse inkar filan etmiyordur, masal dünyasının ürünü olduğunu biliyordur, o nedenle de inkar etme şansı yoktur, ama diğer inançlı-aldanmış kişi, kendisini(ÖZNELCİ YANILGI) ölçüt-ESAS alıp, ben inanıyorsam, şöyle yüceyse, böyle güçlü ise, uçuyorsa vs sen inkar edemezsin, gerçektir demeye varıyor->idealist-öznel mantık.. materyalizm de ise mantık -> Ey özne senin ne anlamlar yüklediğin değil, burada beni bağlayan Superman'in ne olup, olmadığıdır. Zira bu nitelik, vasıflar görülmüyorsa, zaten sen üfürüyorsun demektir.

    Şu halde bir müslüman, Zeus'u inkar(gerçeği!) ediyor olabilir mi? Görüldüğü üzere bu tür kalıplaşmış mantık arızları zırvadır, ahmakça veya pragmatist(faydacı) salaklıktır(kişi kendini kandırmakta, diğerlerine de dayatmaktadır)

    Bu tür şeyler 1.000 yıl önceye gitseniz, otomobilden söz etseniz tarzında ele alıanamaz, zaten 1.000 yıl önce otomobil gerçeklik vasfı taşımıyor, haliyle bunun tespiti yerli, yerinde olur ve siz konuyu anlamak için 1.0000 yıl önceye gitmeyin, kurgunuzda 1.000 yıl öncede herhangi bir insanın otomobil hakkında konuşup, konuşamazlığına bakın, dolayısıyla hakkında konuşamadığı şeye dair, var, yok deme şansı da yoktur.

    Şimdi bana fizikte olmayan bir şeyden söz edin, nitelikleri nedir, lütfen deneyin, siz bana niteliklerinden söz edin(edebilir misiniz), Dünya'da yok ama Marsta vardır, yok efendim katıdır, sıvıdır, yapısı şudur veya budur söz etme şansınız var mı ki, olmayan şeyin birde varı-yokunu tartışalım, gerçeklik vasfı alamayanın varı, yoku, yorumudaolmaz, oluyorsa bu insanın zihninde(fizikte değil zihnin soyutlamalarından mamul) kurguladığı üfürüklerdir...

    Birde bunu, bana ge öyle, yok ben inanıyorum, ben öyle düşünüyorum dediğinizi düşünün, ben bir matryalist olarak, efendim bahsettiğinz şey sizin dışınzıda ve sizden bağımsız, o nedenle siz benim için ne bir dayanaksınız, ne bir ölçüt ne de esassınız, beni siz değil, işaret ettiğiniz her ne ise ona dair gözlemim bağlar der..(böylece yanılmaz)

    Materyalizm madde derken, otomobil, kalem gibi ayrımları kastetmiyor, bu zemin çok daha bir üst zemindir(nitelikleri, formlar, yani maddenin ne olduğu değil->niteliği, formu zemini)... Kısaca bir nehrin dolanarak akmasına karşın, diğer nehrin doğru bir çizgi izlemesine bakarak, kısaca farklı biçim, niteliklere yaslanıp, ikisinin madden(birisi su ama diğeri civa gibi) farklı olduğunu iddia edemeyiz.. İkiside maddedir ve aldıkları biçim, ilişki, nitelik, form şu ya da bu madde olup-olmadıklarına dair bir ayrım oluşturmaz ve ŞEY->TANIMSIZDIR, kısaca şey dendiğinde tanımsız olan nesneler zeminine inmeli, ne görüyorsunuz?...

    Frekans, titreşim, ses vb ise, bunlar esas değil, öncül değil, ikincildirler, kendi kendilerinin bağımsız kaynağı değillerdir, bir kaynağın(maddedin) ilişki, hareket vb zemininde açığa çıakrttıkları ortam değişkenliği veya değişkenleridir, etki, tepkidir(bu zeinde, bu etki-tepkileri, etki ve tepkinin düzeyine göre, formun, yapının, biçimin, hareketin ortam dahilinde ve ortam referanslarımıza göre doğrultusu, erimi şu ya da busunu soyutluyoruz hepsi bu)...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Periah

    İnanclarin pek cogunda bulunmasinin nedeni inanclarun birbirinden etkilenmesidir. Ornegin islamdaki tasavvuf ile buduzmde bulunan meditasyon - nirvaba kavramlari birbiriyle cok benzerdir bunun nedeni tasavvufun budizmden islama gecmus olmasidir.

    Ayni sekilde bir yahydi inanci su anda 3 tane dine kaynaklik etmektedir ve onlarun temellerinde de sumerlere kadar dayanir.

    Ornegin dinlerin birbirinden etkilenmesi kurban inancinda da vardir gecmiste pekcok din insan kurban etmeyi emrediyordu ve insanlar inanclari icin cocuklarini kesiyorlardi. Kartaca inancinda kuzeylilerin inancinda , misirda insan kurbani vardir. Ayni sekilde de islamda da insan kurbani vardir. Allah in bir peygamberinden cocugunu kendisi icin kesmesini istemesi bu inanclardan islama yansiyan bir alisveristir.

    Daha sonra toplumlar dahada uygarlastikca insan kurban etmek yadirganir olmus ve islamdaki gibi dinler insan kurbanini hayvan kurbanina dogru evrimlestirmislerdir. Allah in islam inancina gore gecmiste insanlardan cocuklarini kesmelerini istemesi iste eski dinlerdeki insan kurbaninin tezahurudur ve pek cok dinde vardir ve dinler bu konuda birbirlerini genel olarak etkilerler.

    Bunun disinda ruh konusu ise insanin bilinci ile ayrilmaz bir butundur. Soyle basit bir ornekle bile ruhun aslinda beynin bur uretimi olan bilinc oldugunu anlayabiliriz.

    İnsanin bir uzvunu keserseniz kol bacak gibi kesilen parca bizim icin yok hukmundedir hic varolmamus gibi o parcaya istediginizi yapin bir kez kesildikten sonra artik disardaki tastan bir farki yoktur. Bu demek oluyor ki ruh kolda degil, diger kolu kesin oda tas gibi oluyor onda da degil sonuc olarak bu sekilde ilerlerseniz beynin bulundugu bas bolgesinden neyi ayirirsaniz o bolgenin artik sizin bir parcaniz olmadigini gorursunuz. Yani insan vucudunun yuzde 85ini bile ayirsaniz ruh sadece beynin bulundugu parcamizda kalacaktir. Yani siz aslinda beynin bulundugu yerdesiniz isin komik yani vucutts bulunmasi gerekem ruhda nedense vucudun buyuk parcalari ile birlikte ayrilmak yerine hep beynin oldugu bolumde kalarak bize aslinda ruhu uretenin beyin oldugunu kanitlamaktadir.

    Gunumuzde kafa nakli operasyonu uzerinde calisiliyor kisinin kafasi baska bir bedene nakledildiginde bilinci ve sizin tabirinizle ruhu o bedene gidiyorsa ruhun beynin bir parcasi oldugu kendiliginden kanitlanmis oluyor.

    Tabi siz bunca somut kanita ragmen yinede istediginiz kadar felsefe parcalayabilirsiniz.

    Bense size sunu soruyorum ruh nedrn inssn vucudunun yuzde 85inde bulunmuyorda sadece yuzde 15ini olusturan basimizda seyrediyor ve basimiz nereye giderse onunla birlikte gidiyor ?

    İsterseniz daha fazla zorlamayin...

    Son cümlenizi kopyalıyorum:

    İsterseniz daha fazla zorlamayin...

    Tam da yaptığınız şeyi öyle özetlemişsiniz ki. 'Kendinden bilmek' diye buna denir.

    Önce kol bacak kesme örneklemeleriyle ruhu kafaya sıkıştırdınız. Ki bu doğru ve tüm bedenin beyin tarafından yönetildiğini zaten herkes kabul ediyor.
    Sonra hayali bir kafa nakli tasavvur edip, olmuş gibi düşündürdünüz. Ardından da madem beyin ruhla aynı yerdeyse aslında bu ruhun olmadığının kanıtıdır ve bu konuştuğumuz şey aslında beyindir dediniz.

    Bu bir kanıt değildir ki. Ruhun ve bilincin vücudun en merkezi yeriyle bağlantılı olmasından normal bir şey olamaz.

    Bazen düşünürken bir yerlerde mantık hatası yaptığımız noktayı farkedemiyoruz. Buna örnek bir soruyu aratıp yine bu forumda buldum ve kopyalayım. (Konumuzdan alakasız tamamen fakat mantık hatasına düşmemizi göremediğimiz yerler noktalara örnek olmasına dikkati çekmek istiyorum.)

    quote:


    Üç arkadaş bir lokantaya gidiyor. Yemek yedikten sonra hesap istiyorlar. Hasap 25 Ytl olarak geliyor. Üçüde cebinden 10'ar YTL çıkarıp kasaya veriyorlar. Lokanta sahibi bozuk olarak 5 YTL iade ediyor. Bu arkadaşlar 2 YTL garsona bahşiş bırakıyor 1'er YTL ceplerine koyuyorlar. Bu durumda herkesin cebinden 9'ar YTL çıkmış oluyor. Şimdi :
    Bu üç kişi 9'ar YTL ödediğine göre; 3*9= 27 YTL, 2 YTL Garsonda bahşiş; 27+2=29 YTL , 1 YTL nereye gitti ???


    İşte ruhu beyine sıkıştırıp, sonra da aslında o ruh değil beyindir demek de mantık hatası olan bir durum.

    Bulunduğumuz başlığın ruhu sormasındaki niyet ve arka planda öğrenmek istediği nedir diye anlamaya çalışırsak, aslında maksat muhtemelen tamamen farklıdır. Öldükten sonra tamamen yok mu oluyoruz ya da ruhumuz bilinçli olarak varlığını sürdürüp bir şekilde hala varlığımız devam ediyor mudur diye sorgulama maksadı olması bana en yüksek olasılık olarak geliyor.

    Şimdi biz tutup arka plan niyeti bu şekilde olabilecek bir soruya, ruh beyindedir, aslında o ruh da değildir beyindir ve o sebeple ruh yoktur dersek, mantık hatalarını sürükleyip, sorunun özüne hizmet etmeye bir yanıt vermiş oluruz.

    Ruhun bedenini bırakıp bir başka bedene geçmesine dair kitap dahi okudum. Körü körüne inanmadım tabii ancak olabilirlik vermezsem, gerçekliğe gözümü kapatmış olabilirim yaklaşımıyla baktık konuya. Orada bir başka bedene geçen ruh sanki organ nakli olmuş gibi uzun bir uyum süreci yaşıyor. Bilgisayar donanımını birbirine uydurdum şak diye oldu gibi bir durum yok yani. (Kitabın ismi: İkinci beden)

    İnsan çok farklı türlerde bu tip kitaplar ve kaynaklarla haşır neşir olursa, anlıyor ki aldatıcı yalan dolan bilgiler yanında doğru olanlar da var. Bu defa tüm birikimini topluca yoklayarak yüksek olabilirlikli olasılıkları kafasında daha doğru olarak değerlendirebiliyor. Ve ilgi alanı bu yönde olunca ister istemez bu yönde idraki artıyor. Ve gözüyle gördüğünde dahi yanılma payı bırakması gerektiğini de kavrıyor. Ancak bir zaman sonra her türlü birbiriyle alakasız kaynakta aynı ayrıntı hep olabilirlikli olunca bu defa sanki bilimin binlerce deneme sonucunda hep ayrı sonucu aldığında bunu bilimsel kanıt kabul etmesi gibi, yüksek bir gerçeklik payı veriliyor kafada.

    Konuyu bu şekilde ifade etmeye çalıştım ki, neyi nedn savunduğum anlaşılsın diye. Çünkü sizin yaklaşımınızla bakarsam ben çıkarımlarınızı anlayabiliyorum. Ancak tek bir açıdan değil, olabildiğinde çok açıdan bakılırsa görünen bu diye söylemek istiyorum. Bu yönüyle bakarsanız belki sizin de bana hak vereceğiniz kimi noktalar olabilir en azından.




  • Yazdıklarınızı okudum. Şu noktada hak vermek gerekir. Evet materyalist bakış açısını olabildiğince iyi anlatmışsınız.

    Tek bir cümleden yakalayıp itiraz eden bir cevap verebilmek oldukça kolay ancak amacımız bu değil. ve bu bizi boş yere yorum bir sonuca da varmaz. Eğer siz de hak verirseniz ortak yaklaşımımız "doğruyu en sağlıklı olarak nasıl saptayabiliriz" şeklinde olmalı.

    Ben eskiden aynı bu şekilde materyalist bakış açısına epeyce bağlıydım. Ve benzer çıkarımlar yapıp benzer sonuçlara varıyordum. Ancak sonradan her nasıl olduysa farklı türlerde kitaplar da okudum. Bir gün bir kitapta şu cümle çok etkiledi beni. "Bir zihnin gelişkinliği kabul edilemez olanı kabul edebilmesiyle ölçülür." Bunu çok yönlü olarak çokça defa düşündüm. İnsanların bakış açılarını bu anlamda sorguladım. Bunu sonradan aklıma gelen bir örnekle anlatayım. Yine konuyla tamamen alakasız ama anlatmak istediğim bakış açısı.

    Ben havuz sisteminden numara seçmek açık olduğunda bir operatörden bir numarayı sorgulayıp kullanımda olmadığını görünce onu alabilir miyim diye sormak için ilgili operatörün bayisine gittim. mağaza müdürü bunun neden olamayacağına dair 40 tane farklı mazeret bulmaya çalışırken gösterdiği sabırlı ve zaman harcamaktan kaçınmayan çabayı, nasıl olabileceğine dair kafa yormaya çalışsa yüksek olasılıkla ikimiz de bu kadar yorulmaz ve olumlu sonuç ta alınabilirdi. Nitekim birkaç gün sonra başka bir bayide hiç umudum olmadan aynı şeyden bahsettiğimde oradaki pozitif yaklaşımlı arkadaş "o kolay ya ben onu yaparım, numaranı ver ben seni arayım" deyip numaramı aldı. Bir önceki umudumu öyle tüketmişti ki ben numaramı yapamayacağına inanarak ve sadece konuyu konuşmuş olmamın arkasında durmuş olmak için verdim. Aradan da epey bir gün geçti ve aklımda bile yoktu o konu artık. Bir gün bir baktım beni aradı "numara hazır gel" dedi. Bu nasıl oldu? Çünkü nasıl olmayacağına değil, olabilirliklere odaklandı ve halletti.

    Evet yukarıdaki bölüm konu dışı gibiydi ama olabilirliklere şans verilmesinin anlatımıydı. Bunu neden anlattım. Çünkü materyalist bakış açısını reddetmiyorum. Ancak olayları ve kavramları ne kadar çoklu bakış açısıyla değerlendirirsek o kadar doğru sonuca varırız. Bütün bu anlatımlarımın nedeni bu.

    Eğer tek bir açıdan bakmayı seçip diğer tüm bakış açılarını geçersiz sayarsak bu bizi geniş ufuklu olmaktan alıkoyar. Hakaret etmek amaçlı değil kesinlikle en doğru anlatım için böyle söylüyorum at gözlükleriyle bakmış oluruz. İşte sadece materyalist bakış açısını tek mutlak doğru açı olarak kabul eden bilim adamları da aslında onca bilgilerine rağmen bu noktada kendilerini kısıtlamış oluyorlar.

    Çok esnek ve farklı bakış açılarını ne kadar dikkate alırsak, bilincimiz de o kadar açılıyor. Ben bunu kendimde deneyimleyerek söylüyorum. Öylesine değil.

    Ruhun var olabileceğine de işte öyle çok çok kaynağın yaklaşımını çok yönlü değerlendirerek (en kötümser yaklaşımımla dahi) %90 üzeri olasılık veriyorum.




  • Mobidik kullanıcısına yanıt
    Ben sana somut ve mantıklı cıkarımlar uzerinden kanıtlarla yaklasiyorum. Sen ise tamamen duygusal varsayimlar uzerinden gidiyorsun. Yaptigin sey sadece ve sadece hikaye anlatmak cunku suslu sizlerinin altinda hicbir dayanak yok.

    Bir kitap okudum, oradaysa ne olmus merkezi yer orasi , hemen bir hikaye anlatayim 1 liraya ne oldu ?

    Arkadasim soylediklerin mantıktan uzak öyküler sadece dayanaksız temelsiz sadece duygularina dayaniyor bunlar uzerinden giderek hicbir yere varamazsin sadece bu konularla yeni ilgilenen arkadaslarin kafasini karistirirsin o kadar.

    Ikimizinde konusmalarindan senin ve benim uslubumuzu cikardigimiz zaman ortada kalan verilerden insanlar rahatlikla benim mantikli dayanaklara seninse sadece söze dayandigini yani laf kalabaligi yaptigini gorecektir. Suslu kelimelerinin ardindaki iddianin ne kadar ciplak oldugunu umarim yakinda gorursunde benide hayaletlerle mucadele etmeye calismaktan kurtarirsin.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.