Bildirim
Mustafa Kemal ATATÜRK Özel (10. sayfa)


Daha Fazla 
Bu Konudaki Kullanıcılar:
Daha Az 

2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü,
1 Mobil


Giriş
Mesaj
-
-
"Gerçi, bir Bursa milletvekili, yasama görevi boyunca, hiçbir zaman kürsüye çıkmamış ve hiçbir zaman Meclis’te milletin ve Cumhuriyet’in çıkarlarını savunmak için ağzına bir tek kelime bile almamış olan Bursa milletvekili Nurettin Paşa, yalnız şapka giyilmesinin aleyhine uzun bir önerge vermiş ve bunu savunmak için kürsüye çıkmıştır. Şapka giydirilmesinin 'temel haklara, millî hâkimiyete ve kişi dokunulmazlığına aykırı bir işlem' olduğunu iddia etmiş ve bunun 'halka uygulanmamasını sağlamaya' çalışmıştır. Fakat Nurettin Paşa’nın millet kürsüsünden alevlendirmeyi başarabildiği taassup ve gericilik duyguları, sonunda birkaç yerde, o da yalnız birkaç gericinin, İstiklal Mahkemeleri’nde hesap vermeleriyle söndü."
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, 1927. -
-
"Bizden öncekiler Osmanlı veya Müslümandırlar. Türklüğü kimse üstüne kondurmaz. Frenklerin ve onlara uyan Osmanlı alafrangalarının edebiyatı hepimizin ruhunda onulmaz bir aşağılık duygusu yaratmıştır. Yavaş yavaş kendimizi bulmak istiyorduk. Edebiyat-ı Cedide romancılarından birinin hikâyesinde 'Türk' kelimesini görünce âdeta sevinirdik. Bir Osmanlı efendisinin yazısında ırkımızın adının geçmesinden şeref duyardık. Bu aşağılık duygusu Mustafa Kemal'in tarih ve dil üzerine çalıştığı günlere kadar sürdü. Hatta Mustafa Kemal'in tarih ve dil üzerindeki çalışmaları; bu gururlu adamın, nasıl Şark'ta hanedan kuranlar bilginleri toplayıp kendilerine bir asillik kütüğü icat ettirirlerse, kendi ırkına bir üstünlük yaratmak için yaptığı zorlamalar gibi gösterilmek istenmiştir."
Falih Rıfkı Atay, Ali Suavi "Baş Veren İnkılâpçı", 1954.
-
"Ey millet! Ey 600 senelik çarşafa bürünmüş 5000 senelik açık alınlı Türk kadını! O beş bin senelik gelenekleri bugünkü subayların kumandası altına verdiğin evlatlarına beşiklerinde iken şarkılarla anlattın mı? O şarkılarınla onlarda bir karakter yarattın mı?..
Ey genç subay, ey bugünün genç kumandanları! Galiba analarımızın sesleri, saçları gibi namahremdir. Bu sorularımıza cevap vermiyorlar."
Mustafa Kemal Atatürk, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal, 1914. -
Ben de pek bilinmeyen birkaç anısını paylaşayım. Gerçekten insanı rahatlatan gerçeklerdir.
Kral Edward İstanbu'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı'na yanaşır. Atatürk de rıhtımda onu beklemektedir. Deniz dalgalı olduğundan, kralın bindiği motor, sürekli inip çıkmaktadır. İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada, eli yere değerek tozlanır.
O sırada Atatürk elini uzatmış bulunduğundan, kral da ona elini uzatmadan önce mendiline silmek ister. Ama Atatürk hemen devreye girer ve:
''Yurdumun toprağı temizdir, o elinizi kirletmez.'' diyerek kralı elinden tutup rıhtıma çıkarır.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yine Mevlüt Baysal'ın bir anısı
Atatürk'ün Çankaya Köşkü'ndeki bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağacın Atatürk'ün geçeceği yolu kapadığını gördük. Ağacın bir yanı dik bir sırt,diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Ata,havuz etrafındaki kısma yaslanarak karşı tarafa geçti. Derhal atıldım:
''Emrederseniz derhal keselim Paşam.'' Bir an yüzüme baktı, sonra:
''Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin !''
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Laiklik ile ilgili bir anı. Bunu kesin okuyun..
İlk mecliste bir gün laiklik konusu oluyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa o gün meclise başkanlık ediyordu.Meclisin tanınmış din alimlerinden bir vatandaş kürsüye geldi. Alaycı bir tavırla:
''Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor. Afedersiniz ben bu lağikliğin manasını anlamıyorum, nedir bu laiklik ? '' diye söze başlarken riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden elini kürsüye vurarak:
''Adam olmaktır Hocam, adam olmak! '' diyerek Hoca efendinin sualini cevaplandırmıştır.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bir Amerikalı kadın gazeteci, Atatürk'e:
''İşlerinizde nasıl başarılı oluyorsunuz ? '' diye sormuş ve şu cevabı almıştı:
''Ben bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem. O işe neler engel olur, diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı, iş zaten kendi kendine yürür.''
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Al bu da osmanlıcılara gelsin. Hani osmanlı devletini yüceltirler ya hatta tayyipçilere gelsin bu anısı
1924 yılının ilkbaharıydı. Erzurum ve Pasinler'de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı. Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinde ihtiyar bir köylüye yaklaştı:
''Depremde çok zarar gördün mü, baba ?'' diye sordu. Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce tekrar sordu:
''Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin ?'' İhtiyar, Kürt şivesiyle:
''Valle Padişah bilir!'' dedi. Atatürk gülümsedi. Yumuşak bir sesle:
''Baba, Padişah yok;onları siz kaldırmadınız mı ? Söyle bakalım zararın ne ? '' intiyar tekrar etti:
''Padişah bilir!...'' Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü:
''Siz daha devrimi yaymamışsınız.''dedi. Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
''Köylere genelge yolladık Paşam.'' dedi. Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
''Oğlum''dedi,''Genelgeyle devrim olmaz!...''
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ve son olarak,,
Sene 1938, 10 Kasım... İstanbul Üniversitesi'nde saat 9'u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir alman profesör var, Hukuk Fakültesi'inde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi, bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer:
''Efendim, mütereddidim.Acaba ne yapsam ? ''
''Sizde büyük bir adam ölümce ne yaparlarsa, onu yapın.'' İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak:
''Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki....''der.
-
-
-
"Atatürk istilacı Batı ile çarpıştığı vakit aynı istilacı Batı'nın tehdidi altındaki sosyalist dünyadan yardım gördü. Bu borcunu iki dünya arasındaki Anadolu şeddini savunmakla 'ma-faiz (faiz)' ödemiştir.
Ama büyük kaygısı Batı ile hesaplaştıktan sonra Sovyetler tuzağına düşmekten kurtulmaktı.
İçeride de buna çalışanların olduğunu biliyordu. Birinci Meclis'in toplantısında:
— Efendiler aramızda casuslar vardır, dediği zaman milletvekilleri arasındaki komünist ajanını kastediyordu.
Ondan sonra Atatürk, meclislerine komünist ajanı sızdırmamaya pek titizce dikkat ettiydi."
Falih Rıfkı Atay, Kurtuluş, 1966. -
-
"Japonya’da ATATÜRK, Birinci Dünya Savaşı sonrası yıkımlarından Türkiye’yi kurtararak büyük zafere ulaştıran kahraman ve Osmanlı İmparatorluğu yıkıntılarından yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan büyük bir devlet adamı olarak çok iyi tanınmaktadır. Özellikle ATATÜRK’ün Türk Dili Devrimi’ni gerçekleştirmesi ve dinle siyaseti birbirinden ayırarak Türk toplumunun modernleşmesini sağlamak yolundaki çabalarına karşı büyük bir hayranlık duymaktayız."
Hayato IKEDA
Japonya Başbakanı
(Cumhuriyet, 11 Kasım 1963) -
-
"Türk inkılabının eşsiz yaratıcısı, yalnız bir cepheden tetkiki kabil bir kahraman değildir; çünkü onun büyük eseri olan inkılap bir cepheli değildir. Kurtuluş Savaşı ile başlayan bu inkılabın siyasi, iktisadi, içtimai safhaları ve nihayet muazzam bir kültür safhası vardır ki birbirini tamamlar. Onun için inkılap tarihçisi de Gazi'nin engin şahsiyetini anlamaya çalışırken, onun bu muhtelif cephelerini ayrı ayrı tahlil
etmek mecburiyetindedir."
Mehmet Fuad Köprülü -
-
" 'Ne mutlu Türk'üm diyene!' sözü üzerinde özellikle duruyordu. Böyle nutuklarını yüksek sesle tekrarlamak ve günde birkaç kere okumak âdeti idi. Kütüphanesinde gezerek okudu ve ben de dinliyordum. Birden durdu, 'On yıl önce bugün... Biliyor musun? Ne mücadele içindeydik.' dedi."
Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 1959. -
-
Hazreti Adem dünyaya gönderildiğinde dünya haritası.
5.000 yıllık Türk kadını haritanın neresinde gösterir misiniz?
Not: susan wise bauer antik Dünya adlı eserinde Hazreti İbrahimin mö 2166da doğduğunu belirtmiş. Adını hatırlayamadığım başka bir eserde de Hazreti Ademle Hazreti İbrahim arasında 2000 yıl olduğunu okumuştum. Ne kadar doğru orasını bilemem. Çok merak eden olursa o eseri de bulmaya çalışırım. Merak edenler için Hazreti İbrahimin doğduğu dünyanın haritasını da aşağıya koyuyorum.
Yanlış anlamayın üstad. Türk tarihinin kökenlerini öğrenmek istiyorum. Mesela aşağıdaki videoda yunan tarihi mö 2540da başlatılmış.
Ollie Byeyoutube
The History of the Greekshttps://www.youtube.com/watch?v=bMi281yzsTA&feature=youtu.be&utm_campaign=DonanimHaber&utm_medium=referral&utm_source=DonanimHaber
İnternetteki benzer videolarda Türkler çok çok sonra ortaya çıkıyor.
Belki de batılılar gıcıklığına yapıyor olabilir. Bu da bir görüştür pek tabii.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-681F960DF -- 7 Nisan 2019; 9:46:36 >
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
-
Tarihsel ve bilimsel açıdan bakacak olursak Hz. Adem ve İbrahim'in gerçekten yaşadığına dair bir kanıt yok.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
Ip işlemleri
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X