Şimdi Ara

Metin OKTAY - Efsane Kime Denir?

Bu Konudaki Kullanıcılar:
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
10
Cevap
1
Favori
3.642
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Efsane nedir?
     Metin OKTAY - Efsane Kime Denir?

    Kulaktan kulaga aktarilip, kusaklar boyunca yasayan anlati. Lakin efsaneyi masalla karistirmamak gerekir. Masal, hiç olmamis ya da olmasi mümkün olmayandir. Oysa efsanelerde anlatilanlar gerçekten olmus kabul edilir. Abartilir, hayal gücü, doga üstü olaylar, özlemler, dilekler de isin içine sokulur anlatma sirasi gelen her agizla ama efsane öyle ya da böyle, bir gerçekliktir...
    Bu topraklarda topa heves etmis çocuklar için bir efsanedir o. 'Galatasarayliymis', 'golcüymüs', 'hep gol krali olurmus', 'bir keresinde öyle bir vurmus ki topa, aglari yirtmis', 'top gelsin de vurayim' diye beklermis havaya siçrayip, yere düsmeden', 'kimseye kasitli tekme attigi, hakeme itiraz ettigi görülmemis'... Rivayet odur ki; onun gibi bir golcü ne gelmistir, ne de gelecektir bu memlekete. Ve çocuklar elbette kendi kendilerine uydurmazlar bu laflari; büyüklerinden duyduklarini tekrarlamaktadirlar!
    Onu bilen, sahada görebilen herkesin, ayri bir hatirati vardir ona dair. Kimi efendiliginden bahseder, kimi kariyerindeki tek kirmizi karti gördügü Fenerbahçe maçindan. Kimi sevgilisi ugruna Istanbul'daki kamptan 'berbere gidiyorum' diye çikip Izmir'e kaçisindan, kimi ayni kizin-ki artik karisi olmustur!-"Ya Galatasaray ya ben" restini 'Galatasaray' seklinde görüsünden. Kimi Damlacikspor'dan, Yün Mensucat'a oradan Izmirspor'a geçen mahcup ama her sekilde gol atan delikanlidan, kimi 'pembesiyahli' Palermo macerasini oldukça kisa kesen 'Taçsiz Kral' filminin basrol oyuncusundan
    Surasi kesin; Metin Oktay'i 'efsane' yapan 10 defa gol krali olmasi, attigi 608 gol, kazandigi kupalar, sampiyonluklar degil sadece. Isini bir tür 'futbol romantizmi' içinde yapmasi; futbolculugun, söhretin, paranin nasil gelip nasil geçtigini iyi kavramis olmasi. Sözün özü, Göztepe'nin Galatasaray'a karsi kazandigi bir kupa maçi bitiminde, maçta kendisini tutan ve 'adim attirmayan' 18 yasindaki Özer'in, "Metin abi, sizin bir hayraninizim. Ne olur benimle bir resim çektirir misin?" sorusuna, "Sen benimle degil, ben seninle fotograf çektiriyorum, çünkü maçin kahramani sizsiniz" diye cevap verecek kadar mütevaziligiyla; 10 numarasiyla; jübilesinde kisa süreligine sembolik de olsa Fenerbahçe formasini giymesiyle (ayni maçta Can Bartu da Galatasaray formasi giymistir); adina yapilan sarkiyla (1966-sevket Ugurluer, "Metin Geliyor Metin"); halihazirda 40 yas civarindaki 'Metinlerin' isimlerine kaynaklik yapmasiyla; futbolu birakmasiyla birlikte bir çok kimsenin tribünleri terk etmesiyle (örnek: Memet Fuat!); 'gönülçelen' yakisikliligiyla; her daim mütebessim ifadesiyle... Bir 'gerçek efsanedir' o.
    'Yas durumundan' dolayi, on bir yil önce, 13 Eylül 1991'de Bogaz köprüsünde geçirdigi bir trafik kazasinda hayatini kaybeden Metin Oktay'i seyretmem olanaksizdi. Oysa ne çok isterdim. Ama ben de dilim döndügünce anlatacagim onu benden sonrakilere. Çünkü farkindayim; efsaneler ölmüyor, büyüyor! Ve rivayet odur ki; onun gibisi ne gelmistir, ne de gelecektir...
    Kıvanç KOÇAK









     Metin OKTAY - Efsane Kime Denir?


    Metin Oktay

    Sarı Kırmızılı takımın ve Türk futbolunun gelmiş geçmiş en büyük golcülerinden biridir. 1969 yılında takımı şampiyon ve kendisi de gol kralı olarak futbolu
    bırakan Metin Oktaya başka hiçbir futbolcuya nasip olmayan jübile yapılmış, bu unutulmaz futbolcunun uğurlanması İstanbul ve İzmirdeki karşılaşmalarla,
    şanına yakışır bir şekilde olmuştur.

    İstanbulda yapılan jübile maçında Galatasaray- Fenerbahçe 1-1 berabere kalmış, İzmirde ise Göztepe, Galatasarayı 1-0 yenmiştir.

    İstanbuldaki jübilenin en ilginç yanını ise Metin Oktayın kısa bir süre Fenerbahçe, Can Bartunun da Galatasaray formalarını giymesi
    oluşturmuştur.

    Böylece, iki takımın taraftarlarının belki de en büyük özlemlerinden
    biri, simgesel olarak yerine gelmiştir.

    1936 yılında İzmirde doğan Metin Oktay, Damlacık kulübünde futbola başlamış, Yün Mensucat takımından sonra geçtiği İzmirsporda kendini göstererek genç milli
    takıma yükselmiştir.

    1956 yılında Galatasaraya gelen Metin Oktay, İtalyanın Palermo takımına transfer olduğu 1961-62 sezonu dışında sürekli Sarı Kırmızılı formayı giymiştir.

    Daha İzmirsporda oynarken, attığı 17 golle İzmir Profesyonel Ligi gol kralı olan Metin Oktay, ondan sonraki yıllarda da bu ünvanı nadiren başkalarına
    kaptırmıştır.

    Metin Oktay kral olamadığı yıllarda da çok sayıda golle listenin hep ilk sıralarında yer almış, toplam 614 golle bir rekorun sahibi olmuştur.
    (Bazı kaynaklarda bu sayının 632 olduğu belirtilmektedir.) Bir sezonda attığı 38 golle oluşan rekor ise, tam 25 yıl sonra yine Çolak tarafından
    kırılabilmiştir. Metin Oktay, 36sı A, 4ü de genç olmak üzere Milli Takım formasını 40 kez giymiş, 7 kez kaptanlık yaparken, 19 gol atmıştır.

    10 Haziran 1959da Fenerbahçe kalesinin ağları yırtan golü, Türk futbol tarihine geçen büyük olaylarından biridir.

    Metin Oktay, Türkiyedeki Galatasaray sevgisinin büyümesinde ve taraftar sayısının artmasında çok önemli bir rol oynamış olan futbolcudur.

    1965 yılında Taçsız Kral adlı bir filmde de rol alan Oktay, futbol yaşamı boyunca sadece 1 kez oyundan atılmıştı. Ona da Fenerbahçeli Yılmaz Şenin tahriki
    neden olmuştu. Büyük bir golcü oluşunun yanı sıra, efendi ve sportmen kişiliğiyle de Türk futbolseverlerinin sevgilisi olan Metin Oktay, futbolu
    bıraktıktan sonra yine futbolla ilgili çeşitli işler yaptı. Sarı Kırmızılı kulüpte yönetici ve menajer olarak görev yapan Metin Oktayın son görevi spor
    yazarlığı idi. Oktay, Galatasaray ve Bursasporda teknik adam olarak da görev yapmıştı.

    Türk futbolunun efsane golcüsü Metin Oktay, 13 Eylül 1991de bir trafik kazası sonucunda yaşamını yitirmişti.

    Metin Oktayın gol krallığı listesi şöyledir:
    1956-57 İstanbul Profesyonel ligi, 17 gol
    1957-58 İstanbul Profesyonel ligi, 19 gol
    1958-59 İstanbul Profesyonel ligi, 22 gol
    1959 Türkiye ligi,11 gol
    1959-60 Türkiye ligi, 33 gol
    1960-61 Türkiye ligi, 36 gol
    1962-63 Türkiye ligi, 38 gol
    1964-65 Türkiye ligi, 17 gol
    1968-69 Türkiye ligi, 17 gol

     Metin OKTAY - Efsane Kime Denir?




    1950'li yılların sonları... Koyunbaba'dan Yavuzselim'e çıkan yokuşun Fevzipaşa Caddesi ile kesiştiği köşede amcamın dükkanı var. Okullar tatil olduğu için,
    amcaoğlu ile beraber orada oyalanıyoruz. Faydamızın falan dokunduğu da yok aslında; ama o da bir disiplindir diye oyalanıyoruz.
    Amcaoğlu, birden heyecanlı bir sesle ''Bak! Metin geliyor!'' dedi. Hiç ciddiye almadım ve şakacı mizacına verdim. ''Birine mi benzetti?'' ihtimaliyle şöyle bir
    bakınca da dondum kaldım; gelen sahiden de Metin Oktay'dı! Gömleğinin kollarını iki defa kıvırmış, aynen sahadaki gibi mâlum fuleleriyle vakur bir tempoda
    bize doğru geliyor. Herkes ona bakıyor; fakat kimsede çıt yok! Saygı duruşunda gibiyiz! Hani kasabaya bir kahraman kovboy gelir de, herkes hayran hayran ama
    biraz da çekinerek bakar ya. Manzara aynen o!

    Yanlış anlaşılmasın. Soğuk ve gururlu değildi, tam tersine büyük bir tevazu sahibiydi. Fakat çok sevilmekle beraber, saygı telkin eden bambaşka bir hali
    vardı. Annesinin evi aşağıdaymış, ziyaretine gittikten sonra çıkmış geliyor. Sahada onu görünce heyecanlanan ve büyük coşkularla alkışlayan insanlar, şimdi,
    sanki onun özel hayatına girmişler gibi sessiz bir saygıyla onu seyrediyor... Bir taksiye binip kayboldu... Amcaoğluna dedim ki: ''Maç sonrasında peşinden
    koşup boynuna sarılmıştın, şimdi niye yanına gidip bir imza almadın?'' Cevabı şöyleydi: ''Utandım, utanırım... Rahatça bakamadım bile!''

    Metin'in insanlarla diyaloğu ve münasebeti hep böyle bir özel duygusallık taşımıştır. Gol atıp da havalara zıpladığı görülmemiştir; dönüp önüne bakarak
    santraya doğru yürür... Hayatında bir defa bir yabancı hakem tarafından oyundan atıldı. Yılmaz'ın sürekli tekmelerine o büyük sabrının taştığı noktada
    mukabele ettiği için başına bu iş gelince, arkadaşlarının itirazları devam ederken o bir kenara çekilip kahırlı bir yüzle beklemeye başladı. Çaresi
    olmadığını anlayınca, teri soğumasın diye omuzlarına attıkları pardösüyle beraber çıkış tüneline doğru yürümeye başladı... Tespitim sahihtir ve gayet
    iyi hatırlıyorum. Fenerbahçeliler dahi bir ara, tribünlerden 'Me-tin, Me-tin..:' diye tezahüratta bulundu. Metin Oktay Galatasaraylıydı; ama sevgisi
    Galatasaray ile sınırlı değildi.

    Özcan Arkoç, ayaklara atlayan cinsten bir kaleciydi... Metin topa vurmak üzere iken, son hamleyi başlatmışken, Özcan kendini onun ayaklarına doğru
    fırlatınca, üzerinden atlama işini tam yapamadı ve Özcan'a (herhalde) biraz dokundu. Basri, Naci, birisi daha; etrafını çevirip ''Niye böyle yaptın?'' der
    gibi tepki gösterdiklerinde sanki tartaklanıyormuş bir hava oluşunca, Candemir uzaklardan kopup geldi ve Fenerbahçeli oyuncuları savurmaya başladı. Tam o
    anda bir Fenerbahçeli seyirci ellerini boru gibi yapıp, Metin'i de gülümseten bir mesaj yollamasın mı: ''Sen kimsin ulan Metin'i kurtaracak. Metin bizim
    canımız!'' Fener'in ünlü santrhaf'ı Naci Erdem, o kadar hırpalanmasına rağmen Metin'e hiçbir zaman sakatlayıcı bir faul yapmadı ve bir gün Küçük Fikret'e
    şöyle yakındı: ''Abi beni bir müddet affedin. Olmuyor. Boyum müsait. Beraber yükseliyoruz, ben daha elverişli durumda bulunmama rağmen, kafayı o vuruyor.
    Baş edemiyorum. Sanki bir tılsım var!''

    Bütün bunların (bu insanî özelliklerin) futbolla ne ilgisi var, diyebilirsiniz. Bütün bunların futbolla ilgisi var, ayrıca futbolun da bunlarla ilgisi var!
    Metin Oktay futbolun sanatkârlık çapında bir ustasıydı. Coşkuyu sanatkârlığa ustalığa kanalize etmek bir itidal tekniğidir. Gerekli özelliklere sahipseniz,
    buradaki başarınız, bütünlüğünüzün dengesine ve vüs-atine bağlıdır.

    Herkes arkasını dönmüş, avuçlarıyla yüzünü kapatmış; Metin Oktay, gerilmiş, ellerini beline dayamış, penaltı atacak. Hiçbir heyecan belirtisi yok.
    Süzüyorum, uzaktan. Ona baktıkça benim de heyecanım yatışıyor ve düşünüyorum: ''Niye geriliyor ki? Durduğu yerden de vursa, tutulmaz sertlikte vurur.''
    Koşarak gelecek, son anda duralayıp kaleciye bakacak, onun hareketlenmesine göre vuracak... Pele bunu çok çarpıcı biçimde yapmış ve tartışma çıkmıştı,
    Metin aynı şeyi daha yumuşatarak yapıyordu. Bu tarz sonradan kalktı; ama formülü duruyor! Akıllı penaltıcı, önceden niyetlendiği köşeye atmaz topu.
    Son anda kaleciye bakar, onun hareketlenmesine göre yönlendirir vuruşunu. Akıllı kaleci de, önceden niyetlendiği köşeye gitmez; penaltıcının vurduğu anı
    bekler. (Taffarel böyle yapıyordu mesela) usta penaltıcı ile usta penaltı kurtarıcısı karşılaşırsa ne olur? Merak etmekteyim; fakat böyle bir duruma şahit
    olamadım. Herhalde o bekleyiş anını sezgi ile birleştirebilen kazanır... Peter Handke yanlış biliyor penaltı psikolojisini. ''Ya oraya atarsa, ya buraya
    atlarsa, ya niyetimi doğru tahmin ederse...'' yaklaşımı basit penaltıcılık olayıdır. Taffarel'i yavaş gösterimde izleyin, onun ''son an'' avcılığını ayan beyan
    görürsünüz. Metin, Taffarel'e penaltı atsaydı mermi gibi atardı ve doğru yöne de gitse Taffarel hiçbirini kurtaramazdı. Ama aynı Taffarel, şaşırtma
    plasecilerinin attıklarını (büyük çoğunluğuyla) armut gibi toplardı. Çünkü onlar, hep önceden zıplamayı avantaj sayan kolay kalecileri avlamışlardı.

    Kaleyi tam cepheden gören geniş açılı vuruş avantajlı bilinir. Halbuki o şartlarda kaleci de tam ortadadır. Metin cezaalanına tam ortadan girse bile,
    ya sola ya sağa hafifçe kaçar, topu ters köşeye gönderirdi. Bu pozisyonda kaleci ona bağlı olarak yakın köşeye çekildiği için, öbür tarafta derinliği
    olan bir boşluk oluşurdu. Burada kalecinin kullanabileceği bir tercih imkânı yoktu; çünkü uzak direğe biraz meyletse, bu defa yakın direğin dibinden
    menfez açardı. Sabih gibi bir kaleciyle böyle mizah yaparcasına oynadığını defalarca görmüşümdür.

    Hangi silahını kullanacağı kestirilemeyen öylesine çok yönlü bir oyuncuydu ki, kendi içinde başlı başına bir takım gibiydi. Normal bir futbolcu,
    sert vururken sağ ayağını; solak ise sol ayağını kullanır. Dripling halinde bu size, vuruş anının tahmin edilmesi imkânını verir. Ama Metin'in sağ ayağı
    ile sol ayağı arasında fark yoktu! Gol açıları, gol noktaları, gol kaçışları, gol kavisleri, gol koordinatları vardı kafasında... Bir Beşiktaş maçının
    son anlarında alâkasız gözüken bir uzaklıkta topla oynuyor, Amigo Rifat geriye dönmüş, zamanın tükenmiş olduğunu bilmenin rehaveti içinde alay ediyor:
    ''Artist bu yahu! Baksana neler yapıyor!'' Bakışlarını sahaya çevirme fırsatı bulamadan ?goool? haykırışları bir tarraka halinde yükseliverdi. ''O mu attı,
    o mu? Oradan mı?'' Gülmekten bir hal olmuştuk!

    ... ''Metin beklerdi, koşmazdı.'' diye saçma sapan bir laf var. Nasıl beklerdi? En az iki kişinin yapışık gibi durduğu bir konumda. Topla nasıl buluşurdu peki?
    ''Deplase'' olarak. Bunun altını çizin. Pas onun ayağına değil yakınına atılır; o, önceden fırlardı. Rakip savunma oyuncuları bunun için aciz kalırdı.
    Pası vermekten çok almaktır hüner. Bu, klasik Alman futbolunun mümeyyiz vasfıdır. ''Ayağa pas'' peşrev pasıdır! ''İleriye pas,'' kaçana pas'tır, ''kaçabileceği
    yere pas'tır. ''Kafama kondur, ayağıma düşür? bekleyişçiliğidir kötü olan.

    Ömer Madra ''Gerekli noktada gerektiği anda (yani herkesten bir moment önce) bulunabilecek şekilde oyunu okuma özelliği vardır.'' diyor. (319) Mükemmel bir
    ifade. Cuk oturmuş. Metin beklemez, beklenir ve bekletirdi. Taraftarları umutla, rakipleri endişeyle beklerdi. Belki hiç ofsayta düşmemiştir! Önünde
    bir-iki kişinin olması onun için bir şeyi değiştirmezdi, savunmanın arkasına atılan topu kollama rahatlığına ihtiyaç duymazdı. Topla zaten hareket
    halinde buluştuğu için, yüksek hızdaki küçük bir çalım figürü nöbetçilerini sollayıp savurmasına yeterdi. Düşürülmesi nadirattandır. Yağışlı havalarda
    forma numarasının okunmaz hale gelmesi, uçarak attığı kafalar ve voleler sebebiyledir. Tekniği ve oyun zekâsı yüksek olan futbolcu, fiziksel bir zâfiyeti
    yoksa kolay sakatlanmaz. Fenerbahçe?nin santrforu Nedim, onun tam tersiydi. Hep kalabalık yerlere bodoslama dalar, sakatlığı âdeta dâvet ederdi.

    ''Çok hızlı değildi'' hükmü bir yanılsamadır, görme kusurudur. Depara (şâha!) kalktığı zaman, ardından yetişip müdahale edildiğini kimse hatırlayamaz.
    Ama Beşiktaş'ın santrforu Güven, bizim Talât'ı yere yatırarak geçer, Talât ayağa kalkıp kendisine yine yetişirdi! Ağır olmak bu demektir işte. Yenilerden
    örnek vereyim: Jardel, (Hakan demeye kıyamıyorum) geçse ne olacak? Döner, tekrar yetişirsin! Metin depara kalkınca nasıl bir manzara oluştuğunu
    şu cümleden anlayabilirsiniz: ''... Şeref?in kendisini resmen elle tutmasına aldırmayıp onun kolunu kendi bedeninden sökerek perdeyi kapatan golü atması.''
    (Ömer Madra)

    ... Oyundan oyuna, oynayandan oynayana, seyredenden seyredene fark var. Hayat bazı oyunlara daha çok yansır, bazı oyuncular bunu daha iyi yansıtır,
    bazı seyircilerin gözü o yansımaları daha iyi görür. En basit (yalın) vesilenin ardında bile bir semboller (delâletler) cümbüşünün varlığını ve
    bütünlük sırrının her yer gibi orayı da nasiplendiren serpintilerini fark edebilirsiniz. Meşhur zenginlerden Fenerbahçeli Müslim Bağcılar'ın ''rakamları
    sen yaz!'' diyerek uzattığı transfer sözleşmesini ''Bizi sevenlere ihânet etmeyelim baba!'' sözleriyle reddeden Metin. Bir zaferden sonra herkes oynayıp
    zıplarken soyunma odasının bir köşesine çekilip ''Beni utandırma, şımarmama izin verme Allah?ım!'' diye dua eden Metin. İlk eşinin babası tarafından önüne
    konulan bir çanta dolusu parayı elinin tersiyle itip arkadaşlarının yanına yürüyen Metin... Amacı değil, enstrümanı toptu; bundan dolayı ona özel bir
    şuurla ve sadece vücudunu kullanarak değil, ruhuyla, beyniyle, yüreğiyle mükemmelen hükmetti. Böyle icracıları her enstrüman sever; top da neymiş ki!

    AHMET SELİM





    METİN OKTAYIN KENDİ KALEMİNDE ANILAR...

    "Sarı-Kırmızılı renklere küçükten beri hayrandım. Galatasaray İzmire geldiğinde okuldankaçar,maça giderdim.Bence Galatasaraylılık din gibi,mezhep gibi
    yerleşmiş,köklü bir inançtır.Galatasarayı işlte bunun için tercih eder ve Galatasaraylılığımla herzaman gurur duyarım."

    "Fenerbahçe 20 bin, Adalet bir yıl için 10 bin lira transfer ücreti teklif ederken, ben Galatasaray ile yıllığına 8 bin liraya anlaşma yaptığım gün
    mutluluktan uçuyordum..."

    "Sahaya çıkmadan önce Allaha dua eder,sahaya en son çıkmayı uğur sayardım.Aut çizgisini geçerken daima sağ ayağımı atardım.Maça başlamadan önce
    arkadaşlarım kaleye şut atarken,ben dolanıp durur,oyun başlayıncaya kadar topa vurmazdım...Sakatlandığım zaman, secde ederek iki elim önde Allahım
    sen bacaklarımı koru diye dua ederdim."

    "Galatasarayın alt yapısında 18 tane Metin vardı... Galatasaraydaki bu Metinlerin sayısı bana söylendiğinde önce inanmamıştım.Futbol okulunun çeşitli
    kademelerinde bu Metin ismi dikkat çekmiş ve onları biraraya getirmişler.Sonra da bana haber verdiler,gittim hepsini kucakladım."

    "F.Bahçeye attığım ağları yırtan golüm çok konuşulmuştu. Hikayesi ise şöyledir ; Fenerbahçe ile oynayacağımız her maçın havası ayrı olurdu. 1959 yılının
    10 Haziran günü oynayacağımız Milli Ligin ilk Final maçının önemi çok büyüktü. Futbol federasyonu bu kritik maça Yugoslavyadan hakem getirmişti. Tansiyon
    yüksekti. Maçtan bir gece önce Çonar otelde Yugposlav hakemin üç Fenerbahçeli yöneticiyle birlikte yemek yediği görülünce, İstanbulda kıyamet koptu.
    Galatasaray Kulübünün telefonları ihbarlarla inliyordu: Maç Çınar Otelde masa başında satıldı... Yugoslav hakem Fenerbahçeyi galip getirmek için ne lazım
    gelirse yapacak!..

    Bunun üzerine Galatasaray Kulübü hakemin değiştirilmesi için Federasyona başvurdu. Hakem şaşırmıştı. Ve ağlayıp sızlamaya başlamıştı. Ne olur
    Galatasaraylılara söyleyin böyle bir sebepten dolayı memleketime dönemem maçı namuslu bir şekilde yöneteceğim.

    Yöneticilerimiz bir toplantı yaptı , hakemi kabul etti ve o Yugoslav hakemle iki takım maça çıktı.

    10 Haziran 1959... Dolmabahçe Stadı yükünü almış,ezeli mücadeleyi bekliyor. Sıcağa rağmen tribünler herzamankigibi rengarenk... Oyun hızlı başlamıştı.
    Maçı mutlaka kazanmak istiyorduk. Çok hırslıydık...Turgay uzun bir degaj yaptı. Boş top,cezasahasının üstüne süzülmüştü. Topa kalcei Özcan Arkoç ile
    birlikte yükseldik. Özcan topa uzanabilmek için adeta benim sırtıma tırmanmıştı... Çok yükselmiş,bu sebepten de dengesini kaybetmişti. İkimiz birden yere
    düştük. Özcan anlayamadığım bir şekilde kıvranmaya başladı.

    O anda Fenerbahçe tribünleri benim Özcana vurduğumu zannederek küfretmeye başlamıştı. O çirkin tezahüratın ilk defa muhatabı oluyordum. Şaşırmıştım ve
    utanmıştım. Suçlu olmamama rağmen utanmıştım.

    O sırada yanıma Fenerbahçeli Naci Erdem ve Basri Dirimlili geldiler. İkisi de çok sevdiğim arkadaşlarımdı.

    Benim kasıtlı bir hareket yapmayacağımı benden iyi bilirlerdi. Ben onlarla konuşurken birden diz kapağıma bir tekme yedim. Acıyla tekmeyi vurana baktım.
    Bana vuran,kendine Fenerbahçede yer edinmeye çalışan Avni idi.

    O acıyla ben de Avniye bir yumruk attım. Yumruğu Avninin suratına indirince saha karıştı. Antrenörümüz George Dick, Eşfak Aykaç, Muzaffer Bozok ve
    menajerimiz Osman İncili beni olaylardan sıyırıp saha dışına götürmeye çalışıyorlardı.

    O kargaşa arasında yöneticimiz Muzaffer Bozok ile Osman İncili Yugoslav Hakeme kızıyorlardı. Aradan iki üç dakika geçmiş, saha boşaltılmıştı. Yugoslav
    hakem hışımla yanıma yalaştı ve saha dışını gösterdi. O güne kadar hiçbir hakemden bu kararı duymadığım için neye uğradığımı şaşırmıştım. Hırsımdan
    ağlıyordum. Sahadan çıkmadan önce gidip Fenerbahçe tribünü önünde çakıldım. Ben gidince onlar da şaşırdı. Biraz önce o çirkin kelimeleri bana layık gören
    insanlardı onlar. Durdum. Bir baştan bir başa o tribünleri süzdüm. Sonra eğildim ve bana küfedenleri selamladım.

    Ortalık sakinleşmişti. Ben soyunma odasına gitmeye kara verirken Suat,Turgay ve dipğer arkadaşlarım, kolumdan tutup Dur,hakem kararını değiştirdi galiba
    dediler.

    Oyun duralı 7 dakika olmuştu. Ve 7 dakikadan sonra Yugoslav hakem beni sahadan atmaktan vazgeçmişti. Karar değişince Fenerbahçeli futbolcular kahroldular.

    Bundan sonra yüzbinleri ağlatan tek golü ben atacaktım. 37.dakikada ağları parçalayan bazukayı Fenerbahçe kalesine ben yolluyordum. Allahım rüya gibiydi
    sanki o an...

    Nuri bir pas atmıştı, Sola doğru kaçtım. Osman hızla üzerime geldi, onu atlatmak benim için zor olmadı.Aut çizgisine kadar gititm sol ayağımı çizgiye
    dayayıp topu kepçeledim. En büyük korkum Naci idi. Naci Erdem ekseri bu toplara çift dalardı. Fakat ondan da sıyrıldım.

    Evet, önümdeki topa çok dar açıdan vurmak zorundaydım.Bu bir an meselesiydi. Bu kısa zaman içinde başımıkaldırdım ve kale içinde bir noktaya tüm kuvvetimle
    vurdum. Kaleci Özcan, köşeyi kapatmıştı. Buna rağmen top hızla kaleye girdi.

    İnanın topun baktığım noktadan dışarı çıktığını ve ağları parçaladığını sonradan öğrendim.

    Golden sonra arkadaşlarımın sırtındaydım. Tribünlerden
    Cim Bom Bom..." sesleri yükeseliyordu. Halbuki hakem de dahil, golü Dolmabahçe satdındaki kimse farketmemişti. Hakem önce aut vermiş, sonra parçalanmış
    ağları görünce gole hükmetmişti.

    Maçtan sonra Fenerbahçenin eski kaptanlarında Fikret Arıcan Vallahi azizim bizim zamanımızda topa en iyi vuran adam Bekirdi... Ama itiraf edeyim ki Metin
    daha iyi vuruyor... diyordu . "









    "Eşim ve ailesinin sürekli baskısındaydım.Evliliğimin ilk günlerinde topu bırak diye diretmişlerdi.Gülüp geçmiştim bu komik sözlere.Ben nasıl aç susuz
    yaşardım ki ?Futbol benim dünyamdı.

    Topu bırak emri yerinegelmeyince bu defa daha komedi bir teklifle karşılaştım Galatasarayı bırak İzmire dön... diye diretiyorlardı.

    Galatasarayı bırakacağım ha ? Allah korusun ! Allah yazdıysa bozsun! Galatasaray benim dünyam, Galatasaray benim yuvam. Nasıl bırakırım Galatasarayı?
    Evet İzmiri eşim kadar severim. Ama benim bir de sevdiğim Galatasarayım var.

    O aralar bizim Rusya seyahatimiz vardı. Eşim Oya , kafasındaki acı planı İzmir de uygulamaya koymuş. Benim adımı ve imzamı kullanarak, Beden Terbiyesi
    Genel Müdürlüğüne bir mektup götürmüş...Gazetecilere de Metin Galatasarayda satışa çıkarılmasını istedi demiş...

    Aman Yarabbim...Böylesi görülmüş şey değildi.İzmir Bölge Müdürü mektubu almış ve Peki efendim demiş.Mektubu hemen Ankaraya yolluyorum...

    Bu mektubu ciddi zanneden Galatasaraylıları bir telaş almış.Ben Rusyada iken bir yardım kampanyası açılmış. Amaç para toplayıp benim Galatasarayda kalmamı
    sağlamak.

    Bunu duyunca Oya İzmirden feryadı basmış Metin 500 binliraya bile Galatasarayda kalmayacak

    Haber bana ulaştırılınca ,gazetecilere bir açıklama yapmak zorunda kaldım.Ve şu mesajı ilettim :
    Galatasarayda kalmaya ailece karar vereceğiz. İzmiri, eşim Oya kadar severim ama benim bir de yürekten bağlandığım Galatasarayım var.

    Ama Oya, Topağacındaki evi boşaltıp ,eşyaları İzmire götürmüş.Olacakiş mi ? O eşyaların bir çoğunu evlenirken Galatasaraylı taraftarlar hediye etmişlerdi.Ne
    derdim Galatasaraylı taraftarlara ben ?

    Rusyada artık daralmaya başlamıştım. Nihayet yeşilköye inmiştik.Ama gözlerime inanamıyordum İzmirsporlu yöneticiler beni kaçırmaya gelmişlerdi hem de bavul
    dolusu para ile.Ama Galatasaraylılar da korumaya.

    Meğer biz Rusyadayken komuoyu ikiye bölünmüş,Oya mı kazanacak , ben mi ? Ben Galatasarayı seviyordum elbette benim dediğim olacaktı.Ve Rüçhan Atlının
    otomobiline biniyordum.

    Önce bizim eve gittik.kayınvaldem Buraya Galatasaraylılar giremez deyip kapıyı Rüçhan ağabeyin yüzüne kapamıştı.Hava elektriklenmmiş eşimle tartışmıştık ,
    yüzüklerimizi atmıştık.

    Bir basın toplantısı düzenleyerek Ben parayı Galatasaraya tercih etmem diyor ve Galatasarayda kalıyordum.

    Avukatım Süha Özgermi Karşıyaka Adliyesindeki üçüncü celsede boşanma işini bitirmişti bile...
    [DHVideo=
    http://www.youtube.com/watch?v=WYvj5AS2MFw]

    [simage]http://www.metinoktay.com/metinoktay/resimler/b_3.jpg
    [/simage]



    HERKES O GÜN ORADA OLDUĞUNU SÖYLER...
    (Alpaslan Dikmenin bu yazısı çeşitli gazetelerde ve dergilerde yayınlanmıştır)

    "1929 yılıydı? Arjantin takımı Paraguaya karşı oynuyordu. Nolo Ferreira topu uzaklardan getiriyordu. Rakiplerini bir kenara istifleyerek , kendine yol açarak
    geliyordu ki,defans oyuncuları duvar gibi karşısında beliriverdiler. Nolo bir an durdu. .Durduğu yerde topu iki ayağının arasında yere değdirmeden
    sektirmeye başladı. Rakip oyuncuların tümü sağdan soldan soldan sağa bakışları hareket halindeki topa çivilenmiş ipnotize olmuş bir şekilde topu izlemeye
    başladılar. Nolo bir delik bulup atışını yapana kadar bu bakış adeta yüzyıllarca sürdü? Ve sonunda top duvarı aştı ve fileleri salladı.

    Atlı polisler onu kutlamak için atlarından indiler? Sahada yalnızca 20.000 kişi vardı ama hangi Arjantinliyle konuşsanız O GÜN ORADA OLDUĞUNU SÖYLER..."

    ?Gölgede Ve Güneşte Futbol? isimli kitabında Eduardo Galeano keyifli hikayelerden birini böyle anlatıyordu?

    Yukarıdaki hikayeye benzer bir olayın bizde de gerçekleştiğini futbolla ilgili olan herkes bilir...

    "10 Haziran 1959da Türkiye Liginin finalinde Galatasaray ile Fenerbahçe karşı karşıya gelirler... Sarı Kırmızılı takımda Metin, Turgay, Suat, Kadri,
    İsfendiyar; Fenerbahçede ise Lefter, Can, Basri, Naci, Özcan gibi efsaneler yer almaktadır...

    Karşılaşmanın 39.dakikasında ceza alanının sol dışında topla buluşan Metin Oktay güzel bir çalımla Naciyi geçtikten sonra Özcan Arkoçun kalesine bir
    füze yollar. Top ağları bulur ama orada kalmaz adeta kale arkasında gezintiye çıkar... Hakem biraz tereddüt eder, neden sonra golü verir? Çünkü top
    ağları parçalamış ve dışarı çıkmıştır.

    Adeta bu gole duyulan saygıdan futbolcular kalan 61 dakikayı uykuda gibi oynarlar. Başka gol olmaz ve Metin Oktayın ağları yırtan ünlü golüyle Galatasaray
    maçı 1-0 kazanır.?

    Bu maçı izlemek için yaşı uygun olan hemen her Galatasaraylı da size "Evet ben de o gün ordaydım. Maçı duhuliyeden izliyordum..." diyecektir.

    Bu golün hala güncelliğini yitirmemiş olmasının nedeni rahmetli Metin Oktayın da dediği gibi belki de Fenerbahçeye atılmış olmasındandır.
    Bu gol Türk futbolseverlerini o kadar etkilemiş, o kadar çok konuşulmuştur ki 4 gün sonra Fenerbahçe?nin Galatasarayı 4-0 yenerek şampiyonluğu kazanması
    bile gölgede kalmıştır...

    [B]Fener’e gol attı hapse girdi ![/B]
     Metin OKTAY - Efsane Kime Denir?

    G.Saray’ın efsane ismi Metin Oktay F.Bahçe’ye gol attıktan sonra neden hapse girdi ?
    Şimdiye kadar nasıl oldu da duymamışız, nasıl da bize unutturulmuş diyeceğinize emin olabilirsiniz.

    Vereceğim örneklerin futbolla ilgili olduğuna bakmayın. Oldukça çarpıcı dramatik bir Türkiye gerçeğiyle karşılaşacaksınız. Bazı konularda 50 yılda bir arpa boyu yol almadığımıza tanıklık edeceksiniz.

    Bir önceki yazımda, Üsküdar Belediyesi tarafından her yıl düzenlenen Uluslararası Üsküdar Sempozyumu�nda sunulan birbirinden kıymetli bildirilerden kaydettiğim bazı ayrıntıları sizlerle paylaşmak üzere bir kenara not ettiğimden bahsetmiştim. Bugün devam etmek istiyorum.

    Öncelikle şu konunun altını çizelim; Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada darbeci-cuntacı zihniyetlerin anatomik yapısını incelerseniz, hep aynı refleksleri görürsünüz; Toplumu sindirmek ve baskı altında tutmak.

    Toplumu sindirmek için belli argümanları kullananlar sadece terör örgütleri değildir. Toplum üzerinde baskı kurmak için kitleleri ezginleştirmeyi yönelik işler yapanlar arasında cuntacı zihniyetler de başta gelir. Güdümlerine aldıkları medya aracılığıyla buna uygun malzemelerle toplumun genelini ya da belli sosyal kesimlerini sindirmek ve antidemokratik uygulamalarla kendilerine boğun eğmelerini sağlamak bu zihniyetteki yapıların en önemli özelliklerindendir.

    Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, Türk futbol tarihinin unutulmaz efsane ismi Metin Oktay'ın başına gelmiştir.

    Güçleri kime yeterse

    27 Mayıs 1960 darbesinin ilk aylarıdır. Demokrat Parti'nin önde gelen tüm kadroları içeri tıkılmıştır ama, halkı da sindirmek ve cunta yönetimine baş eğdirmek için arayışlar sürmektedir.

    O günün Türkiye'sinde en flaş isim, Galatasaray'ın ve Milli Takımın ünlü oyuncusu Metin Oktay'dır. 1936'da İzmir'de doğan Metin Oktay, İzmir'de ikinci ligde gol kralı olduktan sonra, 1955'de 5 seneliğine bir Chevrolet karşılığı Galatasaray'a transfer olmuştur.

    10 Haziran 1959 tarihinde Galatasaray ile Fenerbahçe takımları arasında oynanan maçta Fener ağlarını delen o meşhur golünü atması Türkiye'de aylarca tartışılan bir konu olur. Baksanıza, aradan geçmiş nerede ise 50 sene, bizim yazımıza bile konu oluyor.

    İşte Fener ağlarını delen o meşhur gol, Metin Oktay'ı ülkede adeta bir fenomen haline getirmekle kalmaz, bu şöhret aynı zamanda daha sonra onun başına dert de olur.

    Kuşkusuz o tarihlerde Metin Oktay mitolojik bir kahraman gibi ülke gündeminin baş aktörü durumundadır. İşte ne olursa ondan sonra olur.

    27 Mayıs cunta yönetimi halkı sarsacak ve sindirecek uygulamalara imza atma arayışındadır. Aranan formül çok geçmeden bulunur. Malum, askerlik yapan futbolcular kendilerine verilen özel izinlerle gerektiğinde maçlara da çıkabiliyorlar. Her hafta dünyanın gözü önünde maçlara çıkan ve ligin en popüler futbolcusu olan Metin Oktay, maç izinleri karnesine işlenmediği gerekçesiyle 8 gün eksik askerlik yaptığı iddiasıyla 1960'da aranmaya başlanır.

    Asker kaçağı sahada (!)

    Eski Türkiye güzeli İnci Asena’yla evli olan ve geçtiğimiz yaz ortasında 29 Temmuz 2007'de kaybettiğimiz ünlü gazeteci Halit Çapın, kulağına gelen (yada fısıldanan) bir bilgi ile o günün en popüler oyuncusu Metin Oktay'ın polis tarafından arandığını öğrenir.

    14 Eylül 1960'da Milliyet gazetesi birinci sayfadan onun yazdığı haberi verir. Büyük puntolarla manşete taşınan haber şöyledir; 'Polis ve savcının aradığı adam 40 bin kişi tarafından alkışlanıyor, golleri atıyor ama bir türlü yakalanamıyor. Oysa asker kaçağı Metin Oktay bugün sahaya çıkıyor.'

    Görüyor musunuz haberi. Ne kadar da ajite edici değil mi?

    Zannedersiniz ki adam bilerek askerden kaçıyor. Hâlbuki askerliğini yapan ve eline tezkeresini alıp terhis olan Metin Oktay'ın arandığından haberi bile yoktur. Onu güya arayan resmi makamların kendisini bulup gerekli tebliği yapmaması mümkün müdür?

    Dedik ya, cunta yönetimi. Ne yapıp edecek, çeşitli yollarla halkı sindirecek ve gayri meşru düzenine boyun eğmesini sağlayacak.

    Daha sonra ne olduğunu merak ettiniz değil mi?

    Metin Oktay Cezaevinde'

    Haberin çıktığı günün ertesinde, yani 15 Eylül 1960'da Metin Oktay tutuklanır ve 27 Mayıs ihtilâli sonrasının ilk meşhur kişisi olarak Toptaşı Cezaevi'ne konur.

    Ülkeye bakın ki, arandığından haberi olmadan on binlerce seyircinin önünde her hafta maç oynayan, gazete sütunlarında hakkında en fazla yazı çıkan futbolcu olan Metin Oktay, Toptaşı ve Paşakapısı cezaevinde tam 45 gün yatar.

    E, hapis yatmak yetmez haliyle. Çıktıktan sonra da, 8 günlük askerlik borcunu ödemek üzere İzmir'e gönderilir.

    Söyleyin bakalım. Hanginiz biliyordu Metin Oktay'ın on binlerce kişi tarafından sahalarda alkışlanırken, aslında asker kaçağı olduğunu. Metin Oktay'ın, o müthiş golü sonrası Fener'in filelerini yırtmanın ağız tadınca keyfini çıkaramadan, kazandığı popülerliğin etkisiyle bir vesile ile cezaevine tıkıldığını'

    Memed Fuad, Metin Oktay'ın Toptaşı günlerini, 'Tribünden Palavra Anılar' adlı kitabında şöyle anlatacaktır: 'Bir haber dolaştı: Metin Oktay Toptaşı Cezaevinde'ymiş. Hep birlikte onu görmeye gidecekmişiz. Araba vapuru iskeleye yanaşınca, bağrış çağrış çıkıp çarşının içinden Ahmediye'ye doğru başladık yürümeye, bayağı bir gösteri yürüyüşü! Bu kez pencereden sarkıyor insanlar. Onların ilgilendiğini görünce, büsbütün şımarıp, inletiyoruz ortalığı 'Metin! Metin!' Toptaşı Cezaevi'ne ulaştığımızda sokaklara zor sığıyoruz. Bu nasıl bir sevgi!'' der.

    Bu vesile ile söylemek istediğim şudur; Hiçbir antidemokratik uygulamaya boyun eğmeyin. Bir avuç cuntacıya kendilerini her şey sanma lüksünü yaşatmayın. Antidemokratik yollarla özgürlüğünüzün kısıtlanmasına öyle kolayına müsaade etmeyin ve dik durun. Topyekûn millet dik durursa hiçbir şey yapamazlar.

    Geçtiğimiz yıllarda Hakan Şükür'ün toplumun saygı duyduğu bazı isimleri imaen de olsa övdü diye hakkında soruşturmalar açılması ve ifade vermeye davet edilmesi de aynı zihniyetin ürünüdür ve tamamen bir sindirme operasyonudur. Ama millet artık bu numaraları amiyane tabirle yememektedir ve dahi yememelidir.

    Bu vesile ile, geçirdiği bir trafik kazası sonucu 13 Eylül 1991 de 55 yaşında aramızdan ayrılan Metin Oktay'ı rahmetle anıyoruz.

    Galatasaray'a neden aslan diyorlar?

    Yazımıza son verirken bir genel kültür bilgisi aktaralım. Galatasaray'a neden 'aslan' lakabı vermişler biliyor musunuz?

    Henüz 14 yaşında iken Galatasaray'ın A takıma seçilme başarısı göstererek takımın gözdesi haline gelen genç futbolcu Nihat Bekdik sayesinde. Bu genç oyuncuyu tribünlerin 'aslan' lakabıyla çağırması, zamanla takımın da lakabının 'aslan' kalmasına neden olmuş.

    Osman Özsoy / Haber7









    Taçsız Kral Metin Oktay
    Tek Aşkıydı Galatasaray
    Senin gibi Cimbomluyu
    Unutur mu bu Taraftar

    SAYGIYLA ANIYORUZ


    tarafımdan derlenmiştir(Alıntıdır).

    'Bizi sevenlere ihanet etmeyelim baba ..'

    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    Yazı biraz uzun oldu ama okumayan kişi çok şey kaybeder



  • Allah razı olsun. Şimdiki futbolculara eleştiri yapıyoruz kendilerini Galatasaray taraftarı sanan bazı arkadaşların tepkileri ile karşı karşıya kalıyoruz. Hala karakterli Lincoln olsa ne güzel olur diyenler, Ardaya toz kondurmayanlar var. Metin Oktay ile nasıl aynı kefeye koyuyorlar bu adamları anlamış değilim. Galatasaraylılık kutsaldır. Galatasaray forması kutsaldır. Kendini düşünen, egosuna hakim olamayan, para pul peşinde olan adamın Galatasaray ile işi olmaz. Bazı arkadaşlar bu yazıyı okusun ve Lincoln muhabbetlerini, x kişini eleştirdiğimiz zaman hemen savunmayı bıraksınlar. Yatmam lazım, son kez foruma bakınayım dedim. Yazıyı görünce başta sona okudum. Demek istediğimi çok iyi anlayan arkadaşlarım var. Bu takımda kimse Galatasaray isminden, renklerinden, ruhundan ötede değildir. Bütün futbolcular, teknik heyet, yönetim gidicidir ama Galatasaray kalıcıdır. İşini düzgün yapan canımızdır, yapmayan ile işimiz olmaz. Biz Galatasaraylıyız, başkalarından farkımız budur..
  • bu yazıyı ilk fırsatta okuyacağım.
  • efsane hakan şüküre denir..ben metin oktayı görmediğim için yorum yapmam mümkün değil 32 yaşındayım benim bu yaşıma kadar gördüğüm en büyük türk futbolcusu hakan şükürdür...ki zaten kariyeri ortada..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: furkanfc

    efsane hakan şüküre denir..ben metin oktayı görmediğim için yorum yapmam mümkün değil 32 yaşındayım benim bu yaşıma kadar gördüğüm en büyük türk futbolcusu hakan şükürdür...ki zaten kariyeri ortada..


    Hocam, gelmiş geçmiş en iyi türk futbolcusu metin oktaydır ila görmemiz gerekmiyor
  • quote:

    Orijinalden alıntı: furkanfc

    efsane hakan şüküre denir..ben metin oktayı görmediğim için yorum yapmam mümkün değil 32 yaşındayım benim bu yaşıma kadar gördüğüm en büyük türk futbolcusu hakan şükürdür...ki zaten kariyeri ortada..


    Valla hocam ben de Atatürk'ü görmedim hiç ama deseler seni öldürüp Atatürk'ü dirilteceğiz düşünmeden kabul ederim. Bazı şeyleri gözle görmeye gerek yok bence. Metin Oktay ayrı birşey. Karakterinden oyunculuğuna ulaşılabilecek en üst nokta. Hani şuan hayatta olup aktif olarak futbol oynasa çok farklı yerlerde olurduk diyebileceğim ender kişilerden. Yanlış anlaşılmasın Hakan Şükür de tam anlamı ile efsanedir. Şuan çok arıyoruz kendisini. Olsa genç hali ile oynasa keşke.
  • 'Bence Galatasaraylılık din gibi mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inançtır. Galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve Galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım...'
  • up
  • Türk futbol tarihinin en başarılı oyuncusu Hakan Şükür'dür ancak ; Efsane Metin Oktay'dır , bu kısım çok güzel özetlemiş.


    Efsane nedir?

    Kulaktan kulaga aktarilip, kusaklar boyunca yasayan anlati. Lakin efsaneyi masalla karistirmamak gerekir. Masal, hiç olmamis ya da olmasi mümkün olmayandir. Oysa efsanelerde anlatilanlar gerçekten olmus kabul edilir. Abartilir, hayal gücü, doga üstü olaylar, özlemler, dilekler de isin içine sokulur anlatma sirasi gelen her agizla ama efsane öyle ya da böyle, bir gerçekliktir...
    Bu topraklarda topa heves etmis çocuklar için bir efsanedir o. 'Galatasarayliymis', 'golcüymüs', 'hep gol krali olurmus', 'bir keresinde öyle bir vurmus ki topa, aglari yirtmis', 'top gelsin de vurayim' diye beklermis havaya siçrayip, yere düsmeden', 'kimseye kasitli tekme attigi, hakeme itiraz ettigi görülmemis'... Rivayet odur ki; onun gibi bir golcü ne gelmistir, ne de gelecektir bu memlekete. Ve çocuklar elbette kendi kendilerine uydurmazlar bu laflari; büyüklerinden duyduklarini tekrarlamaktadirlar!
    Onu bilen, sahada görebilen herkesin, ayri bir hatirati vardir ona dair. Kimi efendiliginden bahseder, kimi kariyerindeki tek kirmizi karti gördügü Fenerbahçe maçindan. Kimi sevgilisi ugruna Istanbul'daki kamptan 'berbere gidiyorum' diye çikip Izmir'e kaçisindan, kimi ayni kizin-ki artik karisi olmustur!-"Ya Galatasaray ya ben" restini 'Galatasaray' seklinde görüsünden. Kimi Damlacikspor'dan, Yün Mensucat'a oradan Izmirspor'a geçen mahcup ama her sekilde gol atan delikanlidan, kimi 'pembesiyahli' Palermo macerasini oldukça kisa kesen 'Taçsiz Kral' filminin basrol oyuncusundan
    Surasi kesin; Metin Oktay'i 'efsane' yapan 10 defa gol krali olmasi, attigi 608 gol, kazandigi kupalar, sampiyonluklar degil sadece. Isini bir tür 'futbol romantizmi' içinde yapmasi; futbolculugun, söhretin, paranin nasil gelip nasil geçtigini iyi kavramis olmasi. Sözün özü, Göztepe'nin Galatasaray'a karsi kazandigi bir kupa maçi bitiminde, maçta kendisini tutan ve 'adim attirmayan' 18 yasindaki Özer'in, "Metin abi, sizin bir hayraninizim. Ne olur benimle bir resim çektirir misin?" sorusuna, "Sen benimle degil, ben seninle fotograf çektiriyorum, çünkü maçin kahramani sizsiniz" diye cevap verecek kadar mütevaziligiyla; 10 numarasiyla; jübilesinde kisa süreligine sembolik de olsa Fenerbahçe formasini giymesiyle (ayni maçta Can Bartu da Galatasaray formasi giymistir); adina yapilan sarkiyla (1966-sevket Ugurluer, "Metin Geliyor Metin"); halihazirda 40 yas civarindaki 'Metinlerin' isimlerine kaynaklik yapmasiyla; futbolu birakmasiyla birlikte bir çok kimsenin tribünleri terk etmesiyle (örnek: Memet Fuat!); 'gönülçelen' yakisikliligiyla; her daim mütebessim ifadesiyle... Bir 'gerçek efsanedir' o.
    'Yas durumundan' dolayi, on bir yil önce, 13 Eylül 1991'de Bogaz köprüsünde geçirdigi bir trafik kazasinda hayatini kaybeden Metin Oktay'i seyretmem olanaksizdi. Oysa ne çok isterdim. Ama ben de dilim döndügünce anlatacagim onu benden sonrakilere. Çünkü farkindayim; efsaneler ölmüyor, büyüyor! Ve rivayet odur ki; onun gibisi ne gelmistir, ne de gelecektir...
    Kıvanç KOÇAK
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.