Şimdi Ara

Leibnizci Kozmolojik Argüman Bazı İtirazlara Cevaplar ve Mutlak Yokluk

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
21
Cevap
0
Favori
1.396
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Bu yazı daha önce yazdığımhttps://hutchmichaels.blogspot.com/2018/08/leibnizci-kozmolojik-arguman.html yazılarına gelebileceğini düşündüğüm itirazları içermektedir. Bu iki yazıda gelebilecek çoğu itirazı değerlendirdim ancak eklemeyi unuttuğum 1-2 itiraz veya soru tadında bazı şeyler kalmıştı. Şimdi onlara bakalım.



    1- Evren oluşmadan önce fizik kuralları yoktu. Evren oluşmadan önce nedensellik de olmadığından evrene nedensellik atfedemeyiz. Evrenin bir nedeni olması gerekmez.


    Bu sorunun farklı cevapları var.


    1- Nedensellik mantık kuralıdır, fizik kuralı değildir.

    2- Evren nedensiz oluştuysa mutlak yokluktan ortaya çıkmalıdır. Bunun dışındaki her şey bir etki yapacağından evrenin bir sebebi olur.

    3- Ya da big bang öncesinde yine madde olduğunu varsayarsak(varsayma kısmı önemli) maddenin o halini de evren kavramı içine dahil edip rastgele dalgalanmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu görüşün önemli kısmı mekanik işleyen determinist bir süreç yoktur. Öyle olsaydı ezeli mekanik sistemin sonuçlarının da tamamlanmış olması gerekirdi(Yazıda değinildi). Ezelden beri var olan dalgalanmalar tamamen şansa bir dalgalanma sonucu evreni oluşturdular. Rastgelelik burada geciktirici faktör oynamakta.


    Nedensellik mantık kuralıdır, fizik kuralı değildir.



    Nedensellik fizik kuralı değildir. Öncelikle bu önemli bir detay. Nedensellik yazıda da değindiğim üzere ontolojik bir oluşumdur. Bu da nedenselliğin fizik kuralı değil fakat mantıksal bir yasa olduğunu gösterir. Fizik kuralları evrene içkindir. Farklı evrenlerde farklı fizik kuralları olabilir. Hatta kuantum dünyasında da farklı fizik kurallarının oluşumu da tartışılmıştır. Fizik kuralları maddenin özünde bulunan bir şey değildir. Yani maddeden bağımsızdır. Nedensellik mantıksal bir kural olduğundan varlığın olduğu veya oluşumu durumundaki her anda bulunur. Mantık kuralları varlığın, varoluşun, olguların oluşumundaki temellerde bulunur. Mantık kurallarını fizik yasaları gibi başka bir etkiyle uyulan bilgi gibi değil fakat oluş adına söylenebilecek her durumdaki temel prensipler olarak nitelemek mümkündür. Örnek olarak iki madde arasında maddenin diğerine ısı yoluyla enerji aktarması fizik kuralıdır ve dışarıdan bir etki maddeyi bu bilgiye/yasaya uyması için zorlamıyorsa bu aktarım olmaz çünkü aslolan maddedir ve maddenin soyut bir kavram olan bu fizik yasalarını yani bilgiyi kendinde taşıması beklenmez ama bir topun tüm yüzeyinin tamamının hem mavi hem beyaz olamaması çelişmezlik ilkesi uyarınca bir mantık kuralıdır ve bu kural bilgi ifade etmez. Daha çok oluşun kendisini açıklar ve mümkün olayları belirtir. Bunun dışındakiler ise tanımlanamayan imkansız şeylerdir. Belli bir nesneye karşılık gelmez. Yani topun mavi ve beyaz olamaması olguların var olmasının işleyişindeki bir sonuçtur. Bu şekilde olmayan bir olgu ise imkansızdır yani bir nesnesi yoktur. Bu olguların işleyişindeki temel prensipler, gözlemlenebilen ve akılla uyumlu, akılla bulunabilen, ontolojinin temelini oluşturan ve varlıkla beraber olan zıttında ise nesnesi olmayan tanımsız şeyler oluşturan bu ifadeler mantık kuralıdır. Nedensellik de böyle bir mantık kuralıdır. Varlığın olduğu her zaman nedensellik de olacaktır.


    Şimdi mutlak olarak yokluk kavramını düşünelim. Teistler için Allah ezelidir yani hep vardır ve sebebi yoktur. Materyalistler için madde ezelidir. Mutlak yokluk ise teist ve materyalistlerin kabul etmediği bir şeydir. Mutlak yokluk big bang öncesi değil hiçbir şeyin bulunmadığı durumdur. Mutlak yoklukta varlık olmaz. Dolayısıyla varlığın ilkeleri olan mantık kuralları olmaz. Varlık yoksa madde zaten olmayacağından fiziksel anlamda hiçbir şey yoktur. Metafizik olarak da hiçbir şey yoktur. Bu mutlak yokluktan bir şeylerin çıkması imkansızdır. Çıkan şeyin mantık kurallarına uygun olması gerekir. Bunu şu analojiyle desteklemek mümkün. Bir fabrikada elinde bir metal yığını var ve bu fabrikanın bu metal yığınını değerlendirebilmesi namına elinde hiçbir taslak, plan, tasarım uygulaması yok. Bu fabrikada bu metali işleyip pazara sürecek ya da işlemeden direk olarak çıkaracak kişi de yok ve bu fabrikada bu metalin çıkmak için başka bir kişiye ihtiyacı ya da işlenmesi gerektiği(nedensellik) de yok. Çelişmezlik ilkeside yok. Bu fabrikadan bu metal yığını çıkamaz. Metal yığını olarak da çıkamaz. Aynı şeyi yoklukta da düşünelim. Yoklukta hiçbir şey yok. Nedensellik de yok. Bu yüzden nedensiz bir şeylerin var olması gerekmez mi diye bir soru sorulabilir. Bu kısım önemli çünkü nedensellik neden ve sonucu gerektirir. Etki olmadan bir sonuç olmayacağını söyler. Nedenselliğin olmadığı durum ise nedensiz var olma değildir. Nedenselliğin olmadığı durumda neden sonuca etki edemez. Statik durum korunur. Mesela bir taş attınız o taş nedensellik yokken örneğin yerçekimini ele alırsak hiç yere düşmez. Enerji aktarımını ele alırsak o taşı hiç hareket ettiremezsin. Peki nedensellik yokken hiç etki olmaz ama nedensiz etkiler de olamaz mı? Öyle gözüküyor ancak bu yokluk kısmında işlemez. Diğer sorun ise o var olabilmesi istenen şeyin tanımlı olması gerekir. Bunun dışında her varlığın en az bir niteliği olmalıdır. Bu niteliğin kendisi de mutlak yoklukta olmadığı için böyle bir şey ve bu niteliği şekillendirecek şey de olmadığından bu var olamaz. Bu kısmı şu şekilde özetlemek gerekir.


    Mutlak yoklukta hiçbir şey yoktur. Nedensellik yoktur bu yüzden bir şeyin etkisiyle bir şey olacağı iddia edilemez. Ancak bir şeylerin nedensiz olacağı da iddia edilemez. Çünkü nedensiz de olsa bir şeyin var olması bir oluşum yani olgudur. Eğer mutlak yokluktan rastgele veya mekanik(her ikisi de bir sistem gerektirir ve yoklukta olamazlar ama şimdi öyle düşünelim) bir şekilde bir şeyler ortaya çıkıyorsa yoklukta bir oluş var demektir. Yani yoklukta mekanik veya rastgele ya da biz buna direk sistemsiz bir şekilde var olan-sistem de yok- şeyler olamaz. Çünkü yoklukta bu şekilde bir var oluş olgu demektir ve yoklukta bir olgunun olması da imkansızdır. Bu oluş sistemsiz ve tamamen kendisi dışındaki her şeyi yok saysa bile bu yokluktan çıkamayacağı anlamına gelir. Üstelik bu yoklukta yokluk vardır o yüzden yokluk yoktur gibi kelime oyunu tarzında bir çıkarım değil bizzat olguların yani ontolojinin temeli olan bir şeyin yokluktan çıkmasının imkansızlığı üzerinedir. Yokluktan bir varlığın çıkması demek yoklukta bir olgunun gerçekleştiği ve bu olgunun kendisinin de ifade edilen bir olgu bir varlık oluşu anlamına gelir. Bu yokluğun maddeyi var edip kendisini yok ettikten sonrayı ifade etmez. Bizzat yokluğun var oluşu anına denk gelir. Var oluşu yokluk ve başlangıç arasında bir köprü kabul edersek var oluş olduğu an varlık olmuş yokluk bitmiş olur. Ancak bu olay yokluk ve varlık arasında eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir. Yani yokluk durumundayken var olmuş ama var olduğu gibi yokluk bitmiştir. Bizzat yokluk varken gerçekleşen bir olgudur.


    XX: Yazının bu kısmı yokluğun zamanı içerdiği anlamına gelmemeli. Yoklukta zaman yoktur ancak bir şey var olduğu an süreç atar. Burada nedensellik devreye girer ve nedensellik eş zamanlı gerçekleşir. Yani var oluş ve zaman eş zamanlı olarak var olurlar. Böylece yoklukta zaman olmaz. Bu zamanı aşkın olan Tanrı'nın zamanı nasıl yarattığına dair soruya verilen bir cevaptır aynı zamanda. Fikir vermesi açısından yazdım. Çünkü bu kadar kısa şekilde anlatılması pek sağlıklı olmayabilir.


    Yokluk süreç ya da mekan değil varlıksal bir durum olduğundan süreç sonrası oluşan durumun yokluktan gelmediği şeklinde anlaşılmamalı. Demek istediğim yokluktan bir şey çıkınca zaten yokluk yoktu varlıkla birlikte eş zamanlı bir şey çıktı ifadesi yanlıştır. Yokluğu akıp giden bir zaman veya sınırları olan bir yer gibi düşünmek hatalıdır. Yokluk durumunda bir şey ortaya çıktığı zaman bu oluş yokluğa aittir. Doğru bir şey yokluktan ortaya çıktığı zaman yokluk yok olur ama bu ortaya çıkan şey hiçbir mantık yasasının ve varlığın olmadığı bir durumdan yani yokluktan çıkmıştır ve yokluğa ait bir oluştur.


    Üstelik yokluktan var oluşun getirdiği başka sorunlar da vardır. Bir şeyin olabilmesi için onun en az bir niteliğe sahip olması ve bir nesnesi olması gerekir. Bu da onun mantık kurallarına uyması gerektiği anlamına gelmektedir. Örneğin yuvarlak bir kare yoktur. Yuvarlak kare ifadesi iki kelimenin yan yana geldiği ve başka hiçbir şeyi ifade etmeyen bir ifadedir. Adadadad kelimesinden hiçbir farkı yoktur. Çünkü bu da saçma ve anlamsızdır, bir şeye karşılık da değildir. Yokluktan adadadad diye bir şey çıkabilir mi? Hayır, çıkamaz. Çünkü adadadad diye bir şey yoktur. Buradaki adadadad ifadesi bu kelimenin çıktığı ses veya harflerle ifadesi değildir. Bu ses ve harflerin nesnesi vardır. Gerçek olan şeylerdir. Bahsettiğim bizzat adadadad'ın kendisidir. Bu şey gerçekte var olamaz çünkü var olması için bir nesneye sahip olması ve dolayısıyla mantık kurallarına uyması gerekir. Bu da yokluktan eğer bir şeyler çıktığını varsayarsak onun mantık kurallarına uygun olması gerektiğini gösterir. Demek ki yoklukta mantık kuralları işler. Bu kural var olan şeyin mantık kurallarına uygun olması gerektiğinden ziyade tanımsız bir şey var olamaz kuralıdır. Ayrıca bir şeyin var oluşu için en az bir niteliğinin olması da gereklidir. Yokluktan çıkan bir şeyin var olması için niteliğinin olması gerekir. Yoklukta ise hiçbir nitelik ve bu niteliği şekillendiren mekanizma yoktur. Yokluktan çıkan bir şeyin niteliği olmak zorundadır. Bu da yokluktan çıkan şeylerin bu mantık kuralına takıldığını gösterir.


    Dikkat edilmesi gereken nokta yoklukta "Hiçbir şey kendi potansiyelinden fazlasını veremez ." ilkesinin de olmadığıdır. Bu yüzden yokluktan bir şeyler çıkacağını iddia eden birisinin bu ilkenin de yoklukta olmadığını kabul etmelidir. Eğer yokluktan anladığımız şey mantık kurallarının olduğu ve diğer hiçbir şeyin olmadığı durum ise zaten "Yokluktan yokluk çıkar, hiçbir şey kendi potansiyelinden fazlasını veremez." ilkeleri gereğince yokluktan yokluk çıkması gerektiğini kabul etmek zorundadır. Kendi potansiyelinde fazlasını verememe fizik kuralı değildir. Potansiyel ise maddi olarak enerji anlaşılmamalıdır. Bu yüzden yokluktan çıkan şeylerin nitelik sahibi olmaları eğer potansiyel ilkesinin de olmadığını kabul edersek fazla şaşırılması gereken bir şey değildir. Ancak burada vurgulanan nokta yokluktan nitelik sahibi şeylerin çıkması değildir. Yokluktan çıkan şeylerin niteliğinin olması gerekliliğidir. Yani yokluktan niteliksiz şeyler çıkamayacağı için yoklukta oluşan bu var oluş bir mantık kuralına uymak zorundadır. Yokluk niteliksiz şeyler çıkaramaz. Bu da yoklukta yine başka bir ilkenin geçerli olması gerektiğini gösterir.


    Yoklukta "Hiçbir şey kendi potansiyelinden fazlasını veremez." ilkesinin olmadığı da kabul edilince yokluktan bir şeylerin çıkması-yukarıda sayılan sebepleri tamamen göz ardı etsek bile-imkansızdır. Çünkü potansiyelden fazla verememenin olmayışı illa ki bir şeyler verileceği anlamına gelmez. Bizzat oluşun yani bir şeyler vermenin kendisi de bir ilkeyi, olguyu gerektireceğinden yoklukta da hiçbir ilke ve olgu olmadığından yokluktan hiçbir şey çıkamaz. Ancak yokluktan hiçbir şey çıkamaz ise yokluk kendi olmayan potansiyelinden fazlasını veremiyordur. Hiçbir şeyi veremeyen yokluk durumunda hiçbir şey kendi potansiyelinden fazlasını veremez ilkesi vardır. Bu yüzden mutlak anlamda yokluk yoktur. Mutlak yokluğun gerçekte olmaması değil bizzat farklı mümkün durumlarda ya da potansiyel olarak da yokluğun olamayacağı vurgulanmaktadır. O yüzden bir şeylerin var olması zorunludur.(Zorunlu varlık) Çünkü mantık kurallarının olduğu bir yokluk düşünsek bile bu yoklukta mantık kurallarını şekillendiren, oluşturan ve onları varlığın temeline oturtan yani mantık kurallarının temelini oluşturduğu şeylerin kendileri(varlıklar) olmak zorundadır.


    Yoklukla ilgili son bir şey şu an maddenin zaman ve mekanı içkin olduğu yani maddenin var oluşuyla birlikte zaman ve uzayın olacağı bir gerçektir. Bu durumda madde zaman-mekanla nedensel ilişkiye girer. Bu da yokluktan şu anki madde çıksaydı zamanı ve mekanı gerektirecekti demektir. Yokluktan çıkan maddeler nedenselliği gerektireceğinden yoklukta nedensellik dışı madde oluşamaz. Soyut varlıkları nedensellikten muaf tutup(aslında tutmak doğru değil) maddeyi nedensellik içinde görüp yokluk rastgele olarak iki tür varlık da çıkarıyor demek yine yokluğa rastgele bir sistem atfetmektir. Üstelik rastgelelik en temel mantık kurallarından biri olan yeter-sebeple de çelişmektedir.(Buridan'ın eşeği). Bu şekilde rastgeleliğin kendisini bizzat yokluk kavramı dışında da kabul etmek için bir sebep yoktur ve sağduyuya da tamamen terstir.


    Etrafta gördüğümüz her şey mantık kurallarına uygundur. Yokluktan çıkan şeylerin mantık kurallarına uygun olması zorunlu değildir(Yukarıda gösterdiğim gibi aslında zorunludur ancak mutlak yokluk olsaydı böyle bir şey olmak zorunda değildi.). Örneğin çelişmezlik ilkesine ters şeyler de olabilirdi. Bu da aslında yokluğun mutlak olarak olmadığına dair etraf ve gözlemden getirilen bir delildir.


    Mutlak yokluğun olmadığını gösterdim. Bu kısım sanırım ilk iki maddenin iyi bir açıklaması olmuştur.


    Mutlak yokluk yoktur. Mantık kuralları evreni aşkındır ve evrenden oluşmadan da vardı. Nedensellik mantık kuralıdır. Evren nedenselliğe tabidir. Eğer nedensellik fizik kuralı olsaydı, fizik yasalarını aşkın olan varlıklara işlemeyecekti. Oysa ezeli ve ebedi bir Tanrı'ya inananlar onun iradesinin de ezeli olduğunu kabul edenler Tanrı olmasaydı onun iradesinin de olmayacağını bilirler. Görüldüğü üzere zamanı aşkın ve süreç geçirmeyen Tanrı onun iradesine sebeptir. Yahut herhangi bir soyut varlığı düşündüğümüzde de onunla nedensel bir ilişkiye gireriz. Düşünceler de bizzat soyut varlıklar olduğu için düşünceler de buna dahildir. Bu örnekler nedenselliğin mantıksal bir yasa olduğunu destekleyen örneklerdir. Aynı şekilde çelişmezlik de bir mantık yasasıdır.


    Big bang öncesinde yine madde olduğunu varsayarsak(varsayma kısmı önemli) maddenin o halini de evren kavramı içine dahil edip rastgele dalgalanmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu görüşün önemli kısmı mekanik işleyen determinist bir süreç yoktur. Öyle olsaydı ezeli mekanik sistemin sonuçlarının da tamamlanmış olması gerekirdi(Yazıda değinildi). Ezelden beri var olan dalgalanmalar tamamen şansa bir dalgalanma sonucu evreni oluşturdular. Rastgelelik burada geciktirici faktör oynamakta.


    Nedensellik mantık kuralı olduğundan indeterminist bu model oyuna baştan 1-0 yenik başlamakta. Bunun dışında evren oluşmadan önce ne olduğunu bilmiyoruz. Eğer evrenle birlikte zaman ve mekan da var olduysa bu evrenin nedenini madde dışında aramamız gerektiği anlamına gelir. Ancak evrenin nedeninin maddede aranması için öncelikle evrenin nedeninin madde olduğunun bilinmesi gerekir. Bu bilinemeden bu şekilde evreni açıklamanın bir değeri yoktur. Sadece Leibnizci veya başka kozmolojik argümanlara itiraz şeklinde getirilebilir. O da mümkün bir olayın gösterilerek argümanı devre dışı bırakma amacıyla yapılması şeklinde olabilir. Ancak bu itiraz nedenselliği devre dışı bırakarak çok büyük bir sorunu içeriyor kendi içerisinde. Bu itirazda bahsedilen indeterminizm ontolojiktir. Gözlemlerin belirleyemediği bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir belirlenimsizlik(indeterminizm) söz konusu değildir. Ontolojik indeterminizm içeren bu itiraza göre hiçbir şekilde belirlenebilen bir şey yoktur. Çünkü belirleme fiilinin öznesi ve nesnesi yoktur. Tamamıyla rastgelelik üzerine kuruludur. İşleyen mekanik bir süreç olmadığından parçacıkların hareketleri hiçbir şekilde belirlenemeyen ve bir nedeni olmayan hareketlerdir. Bu rastgele hareketler sonucu evrenin oluşabileceği iddia edilir. Ancak bu parçacıklar da en nihayetinde maddedir ve zaman-mekana tabidirler. Bu da onların zamana ve mekana içkin olduklarını dahası zaman ve mekanla nedensel ilişkiye girdiklerini gösterir. Aynı şekilde evrene içkin olan bu maddelerin nedenselliğe tabi olmaları gerekir. Ezeli olsalar bile onların hareketlerini ve farklı davranışlarını etkileyen etmenler olmalıdır. Rastgele dalgalanmalar temel bir mantık kuralı olan ve oluşun olduğu her vakit olan nedenselliğe terstir. Bu yüzden bu itiraz da geçerli değildir. Ayrıca başka bazı sorunlar da vardır.


    I- Nedensellik temel bir mantık kuralıdır, bu yüzden rastgele dalgalanma olamaz. Mutlaka bir sebep olmalıdır. Çünkü bu varlıklar akıl, irade ve bilince sahip değiller. Hareketlerini belirleyen başka bir sebep olmalı. Çünkü sebepleri kendinde olamaz. Sebep olursa bu onu işleyen mekanik bir sisteme çevirir. Bu da onun ezeli olması halinde tüm hallerinin ve süreçlerinin ezelde tamamlanması anlamına gelir.


    II- Rastgele dalgalanmaları kabul edersek bu rastgele dalgalanmalar en başta uzay-zamanla nedenselliğe tabi olacaklar ardından da örneğin big bangi oluşturanlar bu dalgalanmalarsa big bang'e neden olacaklar. Bir sebebi olmayan bu dalgalanmalar nedenselliğe aykırıdır. Bunun dışındadır. Bunun dışında olan şeyler, bir şeyin sonucu olmayan şeyler bir şeye neden de olamazlar. Bu varlıklar akıl, irade, bilinç, bilgiye de sahip değillerdir. Bu yüzden hiçbir şeyin sonucu olmayan yani nedensiz olan Tanrı'nın her şeye neden olmasıyla karıştırılmamalı. Tanrı; akıl, bilinç, irade ve sonsuz ilim sahibidir. Üstelik Tanrı'nın yaratmasındaki sebep onun sonsuz kudreti ve ilmidir. Tanrı'nın varlığı sebepsizdir, ezelidir. Ezelden beri varlıklarını kabul ettiğimiz hayali parçacıkların varlığını bir sebebe bağlamıyoruz. Onları da Tanrı gibi ezeli kabul ediyoruz. Ancak bu parçacıkların işleyişinde nedensellik yok ise bir şeye neden olamayacaklardır. Tanrı'nın işleyişinde bile örneğin onun yaratmasında onun kudretinin sebep olduğunu kabul ediyoruz. Bunda bir sorun yok ama parçacıkların işleyişinde nedenselliği kabul etme gibi lüksümüz yok o zaman rastgele dalgalanma itirazı çöker. Ayrıyetten Tanrı'nın işleyişinde nedenselliği kabul etmesek bile o akıl, irade, bilinç ve ilim sahibi olduğundan bir sorun çıkmayacaktır. Çünkü bu nitelikler kendinde sebebi oluşturur. Oysa ki madde de bunlar da yoktur. Yani hangi durumu ele alırsak alalım iki farklı durumda da maddenin kendinde sebebi olamayacağı ve bundan dolayı da eğer nedenselliğe tabi değillerse bir şeyin sonucu olmadıkları gibi nedeni de olamayacakları gözükmekte. Bu yüzden rastgele davranan hayali parçacıklarımız gerçek olsalar bile bir big bang oluşturamazlar.


    III- İndeterminist parçacıklar big bang oluştursa bile determinist bir evren oluşturamazlar. Objektif indeterminist yani tamamen belirnenimsiz ve nedensellik üzerinden çalışmayan bir varlığın ki bu imkansızdır bir evreni oluşturduğunu hayal etsek bile bu evrenin determinist bir evren olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalırız. Kuantum dünyasında ontolojik indeterminizm olsa bile bu nedenselliğe bir zarar vermez daha doğrusu veremez. Bu ontolojik indeterminizm bize sadece bu hareketlerin nedeninin madde olmadığını bu sebepleri madde dışında aramamız gerektiğini gösterir. Bu yüzden en nihayetinde kuantum dünyası da evren de deterministtir. Bu determinizm bilgi eksikliğinden kaynaklı indeterminizmle uyuşturulabilir ama tamamen sebepsiz varlıksal bir indeterminizmle uyuşturulamaz. Nihayetinde madde üstü sebebin ne yapacağını bilemesen bile onun bir sebep olduğunu bilirsin. Böylelikle işleyişin determinist olduğu anlaşılır. Nedenselliğe uymayan bir varlığın birden bire big bang sonrasında bu ilkeye uygun hale gelmesi beklenmeyen bir durumdur. Rastgele ve sebepsiz dalgalanan bir şeyin zaten bir etkiye tepki veremeyeceği ortadayken big bang gibi bir olayın bunu sağladığı iddia edilemez. Bu durum fiziksel bir hal değil varlığın oluşundaki temel olduğu için hiçbir şekilde bahsedilen determinist evrene atlama olayı da gerçekleşemez. Nedensiz varlığın nedensiz şekilde determinist olup da başka şeyler olmaması örneğin her şeyi(bilip bilinmeyen) var etmemesi ya da bambaşka oluşlara yönelmemesi ortadayken sadece oluşundaki mantıksal bir işleyişi değiştirmesi de imkansızdır. Bu yüzden indeterminist şekilde oluşan bir evrenin determinist işlemesi mümkün değildir.


    3- Nedenselliği Allah'a uygulamamak


    Allah'ın nedeni ne? Basitçe sebebi olmayan bir şeye sebep sormak bekar birisine eşin kim diye sormak gibidir. Tanımlı bir şeye karşılık gelmez. Ana yazım Leibnizci Kozmolojik Argüman temel Leibnizci argümandan biraz farklı. Leibniz'in ortaya attığı argüman benim bahsettiğim şekilde değil. Leibniz'in kullandığı zorunlu ve mümkün varlık kavramlarını alıp Kelam argümanıyla bir sentez yaptım. Zorunlu varlıktan bahsederken ise mümkün varlıkların her birinin bir sebebinin olması ve bu yüzden en uç zincir(bu zincir sonsuza kadar gitse bile fark eden bir şey yok.) de mutlaka zorunlu varlığa dayanması gerekir demiştim. Zorunlu varlığa sebeplerin en başı diyerek mümkün varlıklardan yola çıkarak ulaştım. Bu yüzden Allah'a keyfi olarak bir zorunluluk atfetmiyor, mümkün varlıkların ve oluşun kendisinden yola çıkarak zorunlu varlığa ulaşıyordum. Bu yüzden bu sebep zincirinin nedenselliğin getirdiği mantıki bir kural olarak başta zorunlu bir varlık olmalıdır. Üstelik nedensellik var olmaya başlayan şeylerde sebebin kendinde olamayacağına başka bir sebep aranması gerektiğini söyler. Var olmaya başlamayan ezeli ve ebedi bir varlık için bu soruyu sormak bekar birisine eşin kim diye sormaktır.


    4- Tek bir nedene bağlamak



    Argümanın sonucunda bir yaratıcıya olan gereksinim gösterildikten sonra yaratanın neden tek bir Tanrı olduğu sorulabilir. Bu argüman öncelikle 3 semavi dinin İlah'ını tek başına kanıtlayan bir argüman değildir. Bu argümanın ortaya koyduğu şey basitçe ilk sebebin ve yaratıcının akıl, irade ve kudret sahibi olması gerektiği yani bilinç ve zihin sahibi bir varlık olduğudur. Birden fazla Tanrı'nın yarattığına inanan politeist görüş veya bu evrenin simülasyon olduğu, laboratuvarda oluşturulduğu gibi görüşler-politeist görüş, simülasyon ve evren yaratan fizik profesörü görüşünden çok daha mantıklıdır kanımca- bu argümanın çürütmek istediği şeyler değildir. Bunlar Tanrı'nın sıfatları konusuna girer. Dini metinlerin, vahyin ve Tanrı'nın sıfatlarının birlikte ele alınması gereken başka bir konunun özüdür. Burada ifade edilen ise ilk ve zorunlu varlığın mekanik olamayacağı, bu yüzden madde olamayacağı, irade, bilinç ve kudret sahibi olması gerektiği, rastgele ve sebepsiz dalgalanmalara ithafen maddenin olamayacağı veya madde dışında herhangi bir nedensiz ve rastgele oluşumun olamayacağıdır. Bu yüzden black and white fallacy denilen sadece iki şıktan birinin seçilmesi gerektiğini söyleyen mantık hatası da buraya itiraz olarak getirilemez. Çünkü ele alınan konuda sadece iki şık varsa ve diğerleri imkansızsa bunun bir anlamı olmayacaktır. Ancak bahsettiğim gibi burada iki şık olmasa bile kalan tüm şıkları elediğimiz için herhangi bir sorun bulunmuyor. Sadece madde ve Tanrı ikilisini ele almayıp, evrenin hiçlikten çıkabileceğine dair veya ezeli olup da rastgele olarak meydana gelen bilinçsiz ve iradesiz evren modellerinin imkansızlığını da ortaya koydum. Biraz önce dediğim gibi ezeli ve rastgele modele illa maddeyi koymak da gerekmez. Bu tamamen farklı bir soyut sebep de olabilir. Bu yüzden o ihtimaller de elenmiş olur. Nihayetinde argümanda da bahsedildiği gibi ilk sebebin zorunlu olmasının yanı sıra iradeye sahip olması gerekliliği de gözükmekte.







  • Big bang öncesinde yine madde olduğunu varsayarsak(varsayma kısmı önemli) maddenin o halini de evren kavramı içine dahil edip rastgele dalgalanmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu görüşün önemli kısmı mekanik işleyen determinist bir süreç yoktur. Öyle olsaydı ezeli mekanik sistemin sonuçlarının da tamamlanmış olması gerekirdi(Yazıda değinildi). Ezelden beri var olan dalgalanmalar tamamen şansa bir dalgalanma sonucu evreni oluşturdular.



    Eğer parçalar kendiliğinden var olabiliyorlarsa ve başı olduğu için mümkün varlıklar olduklarına göre mekanik bir işleyişe tabi olmalarından ötürü ezeli olmaları gerekir. Bu çelişki içerir.



    Zaman bu parçalarla birlikte var olmaya başladığı için bunların olmadığı bir zaman yani önceleri yok denebilir. Bir bakıma çakma ezeli varlıklar denilebilir ama mümkün, zorunlu, ezeli varlık kavramları zamanla işlemez. Zaman olmasa bile bir varlığın olmadığı bir durum(zaman değil) varsa o ezeli ve zorunlu varlık değildir, mümkündür.



    Diyorsun.



    Peki mekanik ve zorunlu varlığın zorunluluğu nerden gelmekte? Varsayımsal konuşmaktan bahsetmiyorum. Kısaca diyorum ki: zorunluların zorunluluğu kim tarafından tayin yahut beyan ediliyor? Hadi bir zorunlu var kabul ettik, peki zorunlunun da üstünde bir zorunlu olmak zorunda değil mi?



    Ya evren sonsuz kere, anlamlandıramadığımız bir aksiyom veya postulat çıkış noktası (veya sebep de diyebiliriz) oluşup yok olma noktasına geliyor, sonra büyüyor ve küçülüyorsa bu aslında sizin kastettiğiniz zorunlu varlığın tanrı değil, evren olduğunu ve evrenin dışardan bir müdahale ihtiyacı veya etkisi altında olmadığını düşünebiliriz.



    Ockham bu konuda devreye giriyor biraz, komplikeleştirmeye gerek yok aslında. Ne kadar basit görünse de cevaplıyor bu soruyu yani tanrıya gerek var mı sorusunu. Kurmalı bir saat dahi birinin kurmasıyla çalışır diyeceksiniz, ben de evrenin başlangıcının indeterministik olduğunu söyleyebilirim. Bizim algılayamayacağımız bir zamansızlık-uzaysızlık-maddesizlik durumunda bulunan artık o şey veya şeyler neyse, bir sebebe ihtiyaç duymadan da rastgele olarak evrenin oluşumunun çıkış noktası olabilirler .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: 3Korner1Penaltı

    Big bang öncesinde yine madde olduğunu varsayarsak(varsayma kısmı önemli) maddenin o halini de evren kavramı içine dahil edip rastgele dalgalanmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu görüşün önemli kısmı mekanik işleyen determinist bir süreç yoktur. Öyle olsaydı ezeli mekanik sistemin sonuçlarının da tamamlanmış olması gerekirdi(Yazıda değinildi). Ezelden beri var olan dalgalanmalar tamamen şansa bir dalgalanma sonucu evreni oluşturdular.



    Eğer parçalar kendiliğinden var olabiliyorlarsa ve başı olduğu için mümkün varlıklar olduklarına göre mekanik bir işleyişe tabi olmalarından ötürü ezeli olmaları gerekir. Bu çelişki içerir.



    Zaman bu parçalarla birlikte var olmaya başladığı için bunların olmadığı bir zaman yani önceleri yok denebilir. Bir bakıma çakma ezeli varlıklar denilebilir ama mümkün, zorunlu, ezeli varlık kavramları zamanla işlemez. Zaman olmasa bile bir varlığın olmadığı bir durum(zaman değil) varsa o ezeli ve zorunlu varlık değildir, mümkündür.



    Diyorsun.



    Peki mekanik ve zorunlu varlığın zorunluluğu nerden gelmekte? Varsayımsal konuşmaktan bahsetmiyorum. Kısaca diyorum ki: zorunluların zorunluluğu kim tarafından tayin yahut beyan ediliyor? Hadi bir zorunlu var kabul ettik, peki zorunlunun da üstünde bir zorunlu olmak zorunda değil mi?



    Ya evren sonsuz kere, anlamlandıramadığımız bir aksiyom veya postulat çıkış noktası (veya sebep de diyebiliriz) oluşup yok olma noktasına geliyor, sonra büyüyor ve küçülüyorsa bu aslında sizin kastettiğiniz zorunlu varlığın tanrı değil, evren olduğunu ve evrenin dışardan bir müdahale ihtiyacı veya etkisi altında olmadığını düşünebiliriz.



    Ockham bu konuda devreye giriyor biraz, komplikeleştirmeye gerek yok aslında. Ne kadar basit görünse de cevaplıyor bu soruyu yani tanrıya gerek var mı sorusunu. Kurmalı bir saat dahi birinin kurmasıyla çalışır diyeceksiniz, ben de evrenin başlangıcının indeterministik olduğunu söyleyebilirim. Bizim algılayamayacağımız bir zamansızlık-uzaysızlık-maddesizlik durumunda bulunan artık o şey veya şeyler neyse, bir sebebe ihtiyaç duymadan da rastgele olarak evrenin oluşumunun çıkış noktası olabilirler .
    Mümkün varlıkların varlığı ve kendilerini açıklayamaması zorunlu varlığı gerektirir. Zorunlu varlığa mümkün varlıklardan ulaşırız ama mümkün varlıkların açıklaması zorunlu varlığı gerektirdiği için aslolan zorunlu varlıktır, mümkün varlıklar altta kalan parçalardır.

    Mümkün varlıkların olması demek mutlaka bir zorunlu varlık olması gerekir demek. Zorunlu varlığa herhangi bir keyfi zorunluluk sıfatı verilmiyor. Zorunlu varlık zaten ezeli olduğu ve nedensiz olduğu için nedeni yoktur. Eğer onun üstünde bir şey olsaydı o zaman zorunlu olmazdı binlerce mümkün varlıktan biri olurdu.



    İkinci kısımda ise sonsuzluğun tamamlanması gibi bir paradoks oluşuyor. Bu şu şekilde de ifade edilebilir. Sonsuzdan geriye doğru sıfıra kadar sayan biri sonsuz zamana sahip olsa bile bunu bitirebilir mi? Cevap hayır. Sonsuz zamanda geriye ne kadar gidersek gidelip başa ulaşamayız. Ancak sonsuz sayımda da bu geçerli. Sonsuzluk kendisi ulaşılamayan ve aşılamayan bir kavram olduğu için sonsuz zamanda bile olsa sonsuzdan geriye doğru sıfıra kadar sayan bir adam bitirdiği an sonsuzu bitirmiş olur. Biten bir şey de aşılabilir. Üstelik sonsuzları uyuşturmak için(bir sonsuzun diğerini aşması düşünülemez)birini tamamladığımzda diğeri de tamamlanmalıdır. İkinci olarak ise sonsuz zaman verilen birisi bir eylemi ya ezelde tamamlar ya da hiç tamamlayamaz. Eylemde sonsuz döngüde bir eylem olduğu için hiç tamamlanamaması gerekir. Aynı şekilde evren sonsuzdan beri açılıp kapansa bile(bilimsel olarak açılıp kapanan evren modeli yanlışlanmıştır) sonsuz zamanda sonsuz eylem yapılmıştır. Sonsuz zamanda yapılan eylemler belli bir süreç gerektirir. Bu süreci sonsuza vurusak bu daha neden önce gerçekleşmedi sorusuna bu eylemi sonsuz döngüye soksak bile cevap bulamayız. Sonsuzdan geriye sayma örneğine dönersek sonsuzdan geriye sayanın 0 veya herhangi bir sayıya ulaşması durumunda sonsuzu tamamladığını görürüz. Çünkü başlangıç noktası(sonsuzdan başlamak imkansız olsa bile) bitişten bağımsız olarak sonsuzdur. Sonsuzun bir noktaya ulaşması demek bitişi olduğu ve aşılabildiğini gösterir.



    A={...,-240}

    B={...,-240,-239,-238}



    Bu ikisi de sonlarından bağımsız olarak başlangıç olarak sonsuza uzanıyor. Zamansal sürece uygularsak bu ikisi de ezelidir. Ancak biri diğerini aşar ve iki kümeyi kıyaslamayıp sadece A yı ele alınca da bunun tamamlandığını ve aşılabildiğini görürüz. Bu durumda a ve b sonsuzdur diyemeyiz. Bu yüzden evreni içkin şeylerde geçmişte sonsuzluk ve zamansal ezelilik yoktur. Bu argümanın daha geniş hali ileri uzanan potansiyel sonsuz için de bunu söyler. Süreç geçiren bir şeyin ezeli olması mantıklı gözükmemekte. En azından bu evren için. Bu örnekleri zamanımıza uygularsak ezelden beri olan bir evren kabul ettiğimizde bu evrenin her attığı süreç de geçirdiği zamanda ezeliliğini aştığını ve geçtiğini görürüz. Geçilen süreci ve o anki durumu ezeli olarak ifade etmeyip nihayi süreç sonundaki durumu sonsuz olarak kabul etsek bile geçilen süreçte evrenin ezelden gelmediğini kabul etmiş oluruz. Sondan bağımsız olarak baştaki sonsuzluk ise her bitiş ve aşılma durumunda ve geçilen süreçte imkansızdır. Evreni içkin şeylerde geçmişe uzanan sonsuzluk imkansızdır. O yüzden evren ezeli değildir.



    Asıl yazımda yani yukarıda mantık kurallarının maddeden bağımsız olarak oluşu ifade eden her yerde sistematik olarak bulunduğunu gösterdim. Bahsedilen ontolojik indeterminizm imkansız bir durumdur. Madde üstü ve soyut olması da onun nedenselliğe aykırı olacağı anlamına gelmez. Bizzat soyut varlığa dayanan bir nedensellik kurar zaten bahsettiğim argüman. Üstelik evrene sebep olan o nedensiz şeyler rastgele olarak da olsa bile evreni ortaya çıkarırken evrenle nedensel ilişkiye giriyor. Nedensel ilişkiye girenin rastgele indetermnist olması düşünülemez. Bu yüzden böyle bir şey olamaz. Yaşadığımız evren determinist olduğundan dolayı bu görüş burdan da sakatlığa uğrar. Determinist bir yapının kökeni indeterminist bir şeyse neden devamı da indeterminist değil Ve nasıl olup da determinist birbiriyle uyumlu bir hale geliyor? Bu soruların düzgün bir cevabı yoktur. Determinist evren birbiriyle uyumlu ve düzenli şekilde ilerler ve birçok komplike yapıyı barındırır. Matematik de bunlardan biridir. Nedenselliğe uymayan bir varlığın birden bire big bang sonrasında bu ilkeye uygun hale gelmesi beklenmeyen bir durumdur. Rastgele ve sebepsiz dalgalanan bir şeyin zaten bir etkiye tepki veremeyeceği ortadayken big bang gibi bir olayın bunu sağladığı iddia edilemez. Bu durum fiziksel bir hal değil varlığın oluşundaki temel olduğu için hiçbir şekilde bahsedilen determinist evrene atlama olayı da gerçekleşemez. Nedensiz varlığın nedensiz şekilde determinist olup da başka şeyler olmaması örneğin her şeyi(bilip bilinmeyen) var etmemesi ya da bambaşka oluşlara yönelmemesi ortadayken sadece oluşundaki mantıksal bir işleyişi değiştirmesi de imkansızdır. Bu yüzden indeterminist şekilde oluşan bir evrenin determinist işlemesi mümkün değildir.

    Son olarak ockham ın usturası çok spekülatiftir ve her basit durumu doğru kılmaz basitliğin neye göre belirlendiği de ayrı bir konudur bu yüzden ona hiç girmiyorum



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Terry Malloy -- 16 Ekim 2018; 2:28:29 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Leibnizciyi, lezbiyenci diye okudum. Utanıp gidiyorum

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Nedensellik fiziğin değil ancak insan fiziğinin kuralıdır.



    Bir kadınla cima yaptığında ortaya çıkan urunun neden ve sonucu aklen ve fiziken sensin.



    Allen bir kadınla cima yaptığında ise bir çocuk sen benim babamsın deyip paçana yapışsa dersin ki fizik neden ve sonuçsa sen bu neden ve sonuca aykırısın.



    Kainatın fiziğine ise boyle sonuçlar yoktur.



    Madde plazma halinde dahi biri birine peder ve evlat olacak şekilde ilişmiş olmaz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kantın kritik felsefesi bu itirazlardan sadece biridir
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zodion

    Kantın kritik felsefesi bu itirazlardan sadece biridir
    Bunu açalım biraz. Kant'a göre kozmolojik argümanlar ve Tanrı'nın varlığını kanıtlayan argümanlar kendisi bir teist olmasına rağmen geçerli değildir. O bilginin deneyle ulaşılabilen bir şey olduğunu deney verilerinin akılla sentezlenmesi sonucu ulaşılabildiğini bunun dışındaki şeylerin ise numen varlıklar olduğunu söyler. Kant'a göre özgür irade numen aleme aittir. Bu numen alem ise aklın ve deneyimin kendisini aşan bir şeydir. Bu yüzden çoğu kişinin numen alemi kabul etmediği görülür. Bu alemi kabul etmek için bir sebebimiz de yoktur. Kant'a göre nedensellik deneyle gözlemlenebilen bir şeydir(determinizm). Kaldı ki Kant a priori bilgileri de reddetmez. Kant itirazları nedenselliğe geçerli değildir. Nedensellik ise gerçekte de bu görülebilir. Nedensellik gözlemlenebilir bahsettiğim nedenselliği ve mutlak yokluğun olmadığına dair ispatı göstermek için deney verileri de kullanılabilir. Mesela bir şeyin nedensiz var olabildiğine dair bir görüşü yıkmak için neden her şey nedensiz var olmuyor. Nedensiz var oluş belli varlıklar için geçerliyse bu nedensiz var oluş bazı varlıklara özel olarak onun nedensel ilişkiye giriyor denebilir. Buradan da nedensiz var olmanın imkansız oluşu gösterilir. Kant'ın bahsettiği bilgi dışında tamamen deneyden bağımsız bilgiye de ulaşmak mümkün. Kant'ın bu argümanı inandırıcı değil. Örneğin bir şey aynı anda hem var hem yok olamaz. Bu gözlemle elde edilen bir şey değildir. Kant kozmolojik argümanlar hakkında evrenin başının olup olmadığına dair tezlerin doğrulanamayacağını savunur. Oysa bilimsel veriler dışında sadece felsefe ile bile bu doğrulanabilir veya yanlışlanabilir. Üstelik Vilenkin-Guth-Borde'un da matematiksel olarak ispatladığı gibi kozmik bir başlangıç olmalıdır. Bu paralel evrenler olsa da geçerlidir. Kant'ın bilgi için gerekli gördüğü gözlem evresi natüralist metoda benzer. Ancak soyut varlıklar üzerinde hiçbir şekilde gözlem yapmadan bilgiye ulaşmak da mümkündür. Bu bilgi tamamen dış dünyadan bağımsız olarak elde edilir. Bir şeyin kendi kendine var olamayacağı kendisini var etmeye dair etki edemeyeceği gibi gibi bir düşünce gözlemden bağımsızdır. Bu şekilde Kant'ın itirazlarını ve düşüncelerini kabul etmek için bir sebebimiz de yoktur. Kant kendi ahlak felsefesi için gerekli gördüğü ahlaki özgürlüğü de kendisiyle çelişmek pahasına farklı bir kategoriye yerleştirmiştir.

    Deney sadece bilimsel değil her türlü gözlem anlamında kullanılmıştır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Terry Malloy

    Bunu açalım biraz. Kant'a göre kozmolojik argümanlar ve Tanrı'nın varlığını kanıtlayan argümanlar kendisi bir teist olmasına rağmen geçerli değildir. O bilginin deneyle ulaşılabilen bir şey olduğunu deney verilerinin akılla sentezlenmesi sonucu ulaşılabildiğini bunun dışındaki şeylerin ise numen varlıklar olduğunu söyler. Kant'a göre özgür irade numen aleme aittir. Bu numen alem ise aklın ve deneyimin kendisini aşan bir şeydir. Bu yüzden çoğu kişinin numen alemi kabul etmediği görülür. Bu alemi kabul etmek için bir sebebimiz de yoktur. Kant'a göre nedensellik deneyle gözlemlenebilen bir şeydir(determinizm). Kaldı ki Kant a priori bilgileri de reddetmez. Kant itirazları nedenselliğe geçerli değildir. Nedensellik ise gerçekte de bu görülebilir. Nedensellik gözlemlenebilir bahsettiğim nedenselliği ve mutlak yokluğun olmadığına dair ispatı göstermek için deney verileri de kullanılabilir. Mesela bir şeyin nedensiz var olabildiğine dair bir görüşü yıkmak için neden her şey nedensiz var olmuyor. Nedensiz var oluş belli varlıklar için geçerliyse bu nedensiz var oluş bazı varlıklara özel olarak onun nedensel ilişkiye giriyor denebilir. Buradan da nedensiz var olmanın imkansız oluşu gösterilir. Kant'ın bahsettiği bilgi dışında tamamen deneyden bağımsız bilgiye de ulaşmak mümkün. Kant'ın bu argümanı inandırıcı değil. Örneğin bir şey aynı anda hem var hem yok olamaz. Bu gözlemle elde edilen bir şey değildir. Kant kozmolojik argümanlar hakkında evrenin başının olup olmadığına dair tezlerin doğrulanamayacağını savunur. Oysa bilimsel veriler dışında sadece felsefe ile bile bu doğrulanabilir veya yanlışlanabilir. Üstelik Vilenkin-Guth-Borde'un da matematiksel olarak ispatladığı gibi kozmik bir başlangıç olmalıdır. Bu paralel evrenler olsa da geçerlidir. Kant'ın bilgi için gerekli gördüğü gözlem evresi natüralist metoda benzer. Ancak soyut varlıklar üzerinde hiçbir şekilde gözlem yapmadan bilgiye ulaşmak da mümkündür. Bu bilgi tamamen dış dünyadan bağımsız olarak elde edilir. Bir şeyin kendi kendine var olamayacağı kendisini var etmeye dair etki edemeyeceği gibi gibi bir düşünce gözlemden bağımsızdır. Bu şekilde Kant'ın itirazlarını ve düşüncelerini kabul etmek için bir sebebimiz de yoktur. Kant kendi ahlak felsefesi için gerekli gördüğü ahlaki özgürlüğü de kendisiyle çelişmek pahasına farklı bir kategoriye yerleştirmiştir.

    Deney sadece bilimsel değil her türlü gözlem anlamında kullanılmıştır.

    Alıntıları Göster
    1-İrade numenden gelmekle birlikte burada da uygulamaya imkan vardır(en azından kanta göre)

    2-Kant form metafiziği yaptığından tümel realistlerden farklı bir metot izler ve evet o kafada düşünürsek kendisiyle çelişiyorken belli başlı olanaksızlıkları kabul etmiş gibi de görünür bu da epistemeolojik problemlerin serimi açısından mühimdir

    3-''Nedensiz var oluş belli varlıklar için geçerliyse bu nedensiz var oluş bazı varlıklara özel olarak onun nedensel ilişkiye giriyor denebilir.'' Öte dünyaların varlık nosyonu sonradan düşünülen problemlerden biri ama bundan öte senin dediğin neden onu diğerlerinden ayıran nedenlerden oysa bu bilimin bilinemeyen ve sana farklı bir bilgi katan bir tarzda nedensellik değildir

    4-Tıpkı wittgenstein da olduğu gibi birincil nedensellik herhangi bir tasımla ifade edilemeyen şeylerden birisidir.Bu noktadan itibaren de bunun kabulü sağduyuya bağlı olmaktan ziyade kişisel kanaate bağlıdır.Kişisel kanaatle ilgili olan bir konuyu argümanif tarzda evirip çevirmek spekülasyondur

    5-''Kant kozmolojik argümanlar hakkında evrenin başının olup olmadığına dair tezlerin doğrulanamayacağını savunur''Kanta göre evren tabirinin kendisi spekülatif bir kavramdır zaten tıpkı ruh gibi.Hegel de buna inat hareket etmiş sanki

    6-''Ancak soyut varlıklar üzerinde hiçbir şekilde gözlem yapmadan bilgiye ulaşmak da mümkündür''Mümkün ama şimdinin poppercı bilim yöntemine göre bunlar ancak deneyle sağlama alınabilir.Sicim kuramı problemi örneğin.Ve zaten kant matematiğin a priori sentetik olmadığını söylemiyor ki.Tabi sen burada humeların düştüğü hataya düşüp matematiğin içinde deney ve algı olmadığı ön kabulüyle cümle kurmuş oldun



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zodion -- 21 Ekim 2018; 21:33:31 >




  • Ayrıca loopa uğratıp çelişmemezlik ilkesiyle olmayana ergiye uğrattığın varlık mertebelerinin hepsi insan kaynaklı.Gene geldik mi kanta

    Ve ilk neden anlatısının hristiyanlıktan rasyonal teolojiye geçtiği ve bunun da islama uygunluğunun tartışmaya açık olduğunun skolastik çağda da daha başka başka argümanların ortaya atıldığını unutmamak gerekir

    Okudukça yazacağım
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zodion

    1-İrade numenden gelmekle birlikte burada da uygulamaya imkan vardır(en azından kanta göre)

    2-Kant form metafiziği yaptığından tümel realistlerden farklı bir metot izler ve evet o kafada düşünürsek kendisiyle çelişiyorken belli başlı olanaksızlıkları kabul etmiş gibi de görünür bu da epistemeolojik problemlerin serimi açısından mühimdir

    3-''Nedensiz var oluş belli varlıklar için geçerliyse bu nedensiz var oluş bazı varlıklara özel olarak onun nedensel ilişkiye giriyor denebilir.'' Öte dünyaların varlık nosyonu sonradan düşünülen problemlerden biri ama bundan öte senin dediğin neden onu diğerlerinden ayıran nedenlerden oysa bu bilimin bilinemeyen ve sana farklı bir bilgi katan bir tarzda nedensellik değildir

    4-Tıpkı wittgenstein da olduğu gibi birincil nedensellik herhangi bir tasımla ifade edilemeyen şeylerden birisidir.Bu noktadan itibaren de bunun kabulü sağduyuya bağlı olmaktan ziyade kişisel kanaate bağlıdır.Kişisel kanaatle ilgili olan bir konuyu argümanif tarzda evirip çevirmek spekülasyondur

    5-''Kant kozmolojik argümanlar hakkında evrenin başının olup olmadığına dair tezlerin doğrulanamayacağını savunur''Kanta göre evren tabirinin kendisi spekülatif bir kavramdır zaten tıpkı ruh gibi.Hegel de buna inat hareket etmiş sanki

    6-''Ancak soyut varlıklar üzerinde hiçbir şekilde gözlem yapmadan bilgiye ulaşmak da mümkündür''Mümkün ama şimdinin poppercı bilim yöntemine göre bunlar ancak deneyle sağlama alınabilir.Sicim kuramı problemi örneğin.Ve zaten kant matematiğin a priori sentetik olmadığını söylemiyor ki.Tabi sen burada humeların düştüğü hataya düşüp matematiğin içinde deney ve algı olmadığı ön kabulüyle cümle kurmuş oldun

    Alıntıları Göster
    1 ve 2 belirttiğim gibi Kant'ın kendi dünyasında kurduğu şeylerin yansımasını özetler nitelikte. Numen aleme ait bir şeyin varlığını kabul etmek ve onu kendisini en bilinen şey yapan ahlak felsefesinin temeline oturtmak Kant'ın ciddiye alınabilirliğini azaltıyor. Bu kısım fazla önemli değil.

    3- Eğer yoktan nedensiz bir şeyler var oluyorsa burada varlıklar ikiye ayrılır. 1- Yoktan var olan varlıklar, 2- Yoktan var olamayan varlıklar. Çünkü her şey yoktur. Tüm mümkün varlıklar gerçekte de ortaya çıkmamıştır. Demek ki yoktan var olma sistemi(bu başlı başına bir imkansızlık ama bunu kabul edelim) bazı varlıklarla nedensel ilişkiye giriyor. Bunun varlığı diğerinden ayıran bir nitelik alırsam ve nedenselliği her şeye değil de bazı varlıklara uyan bir sistem kabul edersem bazı olasılıklar oluşuyor.

    Nedensel ilişki de bir neden bir de sonuç olacağından eğer yokluktan var olan madde nedensel ilişkiye giriyorsa o maddeyi yokluktan var eden mekanizma ya da yokluğun kendisiyle bir nedensel ilişkiye girdiğinden yokluk burada devre dışı kalıyor. Çünkü olmayan bir şey bir sebep de olamaz. Diğer ihtimal ise var olmayan maddeler nedensel ilişkiye giriyor ve bir nedensel ilişkiye girmeyen-mesela h atomu- sebepsizce var oluyor. Bu argümanın aleyhine işleme potansiyeli daha fazla olan olasılık. Çünkü var olmak için bir etkiye gerek olmuyor. Ancak yine kaçılamayan nokta var olamayan şeylerin bir nedenselliğe tabi olduğu ve bunu ortaya koyan sistemin sebep olması gerektiğidir. Var olduğunu varsaydığımız h atomunu ele alalım.

    H atomları yoktan var oluyorsa, diğer şeyler nedensiz var olamıyorsa nedensiz var oluşta etki ve mekanizma olmadığından diğer şeyler ile h atomunu ayıran bir şey de yoktur. H atomu ve onun doğası ve bilgisi daha var olmamıştır. Bu yüzden nedensiz var oluş sadece h atomuna özgülenirse imkansızdır.

    Mutlak yokluğu ve neden olamayan bir bilgiyi ele alalım. Bu bilgiye sahip bir cin olsun. Bu cin H atomunu ve doğasını bilsin, diğer varlıkları da bilsin. H atomunun doğası ve yapısı cinde bulunsa bile cin mutlak yokluğa etki edemeyeceğinden bunun bilgisi yoklukta olamaz. Cin neden olsa ve mutlak yokluk kısmi nedenselliğe tabi olsa bile yine yoktan var oluş nedensizse bu durumda yokluğun bu bilgiye sahip olması onu bir şey çıkarırken kullanamayacağı anlamına gelir. Bu bilgi var ederken nedensel ilişkiye girerse nedensiz var oluş olamaz. H atomunun doğası o var olmadan önce nedensel ilişkiye giremez. H atomu nedensiz var olamaz.

    Yokluk nedensel ilişkiye giremez. Yokluk durumundan bir şeylerin çıktığını varsaysak bile neden her şeyin olmadığı ya da sadece h atomunun oluştuğu bir sorundur(yukarıda belirtildi). Burada h atomu veya oluşmayan şeyleri nedensel ilişkiye sokmak zorundayız. H atomunu veya diğer şeyleri nedensel ilişkiye soktuğumuzda onların nedeni h atomunu var edip diğer şeyleri var etmeyen ve nedensiz oluşu içerdiği iddia edilen yokluk durumudur. Yokluktan var oluş mekanizması burada etkidir ve nedensel ilişkiye girer. Bu da imkansızdır. H atomunun doğası bilgi olarak yokluktan var oluşa etki ediyorsa bu bilgi hem vardır yani yoklukta bilgi vardır hem de hiçliğin bu bilgiye sonuç olarak bir şeyler çıkardığı söylenir. Var oluş ve bunu sağlayan şey ise bir mekanizmadır ve yokluk mekanizma olamaz.

    Burada geriye tek bir seçenek kalıyor varlıkların bazılarını nedenselliğe tabi tutup bazılarını tutmamak. Tek yapılabilir savunma bu şimdi ona bakalım.

    H atomunu nedensiz var oluşa tabi tutup diğerlerini ayırmak öncelikle şunları gerektirir.

    1- Diğer varlıkların etkisi ve bilgisi zorunlu bir sebepte vardır.
    2- H atomu bu varlıkların dışındadır ve diğer varlıklar nedensel ilişkiye girer
    2.1- Tam tersi diğer varlıklar dışındadır.
    3- Yoktan nedensiz var olan bir varlığın ortaya çıkması için mutlak yokluk ve etkisizlikte bir oluşun kabulü gerekir.
    4- Bu oluşun bazı temellere ve niteliklere sahip olması gerektiği kabul edilir.

    2 kabul edilirse h atomu veya onun gibi nedensiz oluştuğu iddia edilen varlıklar mutlak yokluk durumundayken sebepsiz ortaya çıkıyordur. Diğer mümkün varlıklar ise bir etkiye sonuç olduğundan kendiliğinden ortaya çıkmazlar. Etkiye sonuç olan şey ise başka bir sebebe bağımlıdır ve kendiliğinden oluşmuyordur. Bir sonuç olması için başka sebebe bağlı olan varlıklar bu şeyi kendiliğinden ortaya koyamadığından nedenselliğe tabidir. Bu şey bir şeyin etkisi sonucu oluşan bir şeydir, bu sonucu kendi potansiyelinde barındıran bir şeydir ve kendiliğinden değil ancak başka bir etkiyle bu sonuca ulaşan bir şeydir. Kendi potansiyelinde bu sonucu barındıran varlık kendisi buna değil başka bir etkiyle ulaşıyorsa bu onun nedenselliğe tabi olduğunu ve potansiyelinde bulunan sonucu ancak bu etkiyle ortaya çıkarabildiğini gösterir. Nedenselliğe tabi olmayan bir varlığın sürece veya sabit(kararlı) bir duruma ulaşması ise beklenemez. Potansiyelinde farklı mümkün sonuçlar vardır ve nedensiz işlemeyi mekanik bir sistem alırsak süreci devre dışı bırakmamız gerekir. Rastgele işleyen bir sistemi ele alırsak ise bir varlığın kararlı ve determinist bir durumda olması beklenemez. Tabi ki mekanik sistem de kendi içinde sorunludur çünkü kendi içinde nedensel bir ilişkiye girer. Nedensizlik ise tam olarak rastgelelik kelimesinin karşılığıdır ve indeterminizmin ontolojik halidir. Bu durumda ise rasyonel hiçbir şey beklenmez. H atomları ve onun gibi varlıklar mutlak yokluktan nedensiz oluşurken diğer mümkün varlıklar oluşmuyorsa burada olan şey şudur. Mutlak yokluğu var olan bir şey ve bir varlık üreticisi olarak düşünmek hatalı olacağından ortaya çıkan bu resim diğer mümkün varlıkların bir nedenselliğe tabi olduğunu gösterir. Burada ise diğer mümkün varlıkların mutlak yokluktan var olamamasıyla ilgili olarak mutlak yokluk durumuyla bu varlıkların nedensel ilişkiye girdikleri gözükür. Mutlak yokluğu bir üretici olarak ele almadığımız için şu soru da sorulabilir. Mutlak yokluktan varlıklar bazı niteliklere sahip olarak ortaya çıkarlar(bu da başlı başına bir çelişkidir) ama bu diğer varlıkları nesnesi olmayan bir şey gibi ele alırsak böyle bir sorun olmaz. Burada ise hiçbir kuralın işlemediği bir şekilde ortaya çıkan varlıklar neden bu kurallara tabiler diye bir soru sorulabilir ve bunun yanında diğer mümkün varlıkların daha sonra ortaya çıktığını ele alırsak bu soru cevaplanmış olur. Bu varlıkların nedenselliğe tabi olması mutlak yokluk durumuyla çelişir. Aynı anda bir varlığın olması ve mutlak yokluğun olması zaten imkansızdır ama farklı örnekler vermesi açısından bu ikisini farklı dünyalardaymış gibi ele aldım. H atomlarının veya diğer mümkün varlıkların bir kısmının nedenselliğe tabi olup diğerlerinin olmaması düşünülemez. 3 ve 4. maddeleri ise zaten yazıda anlattım ve bunların olamayacağına değindim.

    Sonuç olarak anlattığım şey bu bahsettiğim durumda mutlak yokluk durumu bir nedensel ilişkiye gireceğinden bu imkansızdır. Bu da nedenselliğe tabi olan varlıkların olduğu durumda mutlaka sonucun yanında bir sebep gerektireceğini gösterir ve bu tüm varlıklar açısından geçerlidir. Bu yüzden kısmi nedensellik veya varlığa ek bir nitelik olarak nedensellik ifadelerinin hatalı ve geçersiz olduğu anlamına gelir. Ve bir baş etkinin, sebebin varlığına ulaştırır.

    Devamı var.




  • Madde açısından konuşursak zaten madde zaman-uzayla nedensel ilişkiye girmek zorunda olduğundan maddenin nedenselliğe tabi olması gerekliliği bir kez daha görülür. Tabi bu her varlık açısından bir niteliğe sahip olması gerektiğinden varlığın niteliğe ve belli bazı ilkelere sahip olması zorunluluğu da ortaya çıkar.

    4- Allah'ın nedeni ne? Basitçe sebebi olmayan bir şeye sebep sormak bekar birisine eşin kim diye sormak gibidir. Tanımlı bir şeye karşılık gelmez. Ana yazım Leibnizci Kozmolojik Argüman temel Leibnizci argümandan biraz farklı. Leibniz'in ortaya attığı argüman benim bahsettiğim şekilde değil. Leibniz'in kullandığı zorunlu ve mümkün varlık kavramlarını alıp Kelam argümanıyla bir sentez yaptım. Zorunlu varlıktan bahsederken ise mümkün varlıkların her birinin bir sebebinin olması ve bu yüzden en uç zincir(bu zincir sonsuza kadar gitse bile fark eden bir şey yok.) de mutlaka zorunlu varlığa dayanması gerekir demiştim. Zorunlu varlığa sebeplerin en başı diyerek mümkün varlıklardan yola çıkarak ulaştım. Bu yüzden Allah'a keyfi olarak bir zorunluluk atfetmiyor, mümkün varlıkların ve oluşun kendisinden yola çıkarak zorunlu varlığa ulaşıyordum. Bu yüzden bu sebep zincirinin nedenselliğin getirdiği mantıki bir kural olarak başta zorunlu bir varlık olmalıdır. Üstelik nedensellik var olmaya başlayan şeylerde sebebin kendinde olamayacağına başka bir sebep aranması gerektiğini söyler. Var olmaya başlamayan ezeli ve ebedi bir varlık için bu soruyu sormak bekar birisine eşin kim diye sormaktır.

    Bu yazdıklarımın gayet yeterli bir cevap olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Tanrı tek Tanrılı dinlere göre belli bir zamanda var olmaya başlamamıştır, O hep vardır. Evren yokken de Tanrı vardır. Big Bang de göstermiştir ki zaman evrenle birlikte atmıştır. Evrenin oluşumundan önce zamandan söz edemeyiz. Paralel evrenlerde de aynı şey geçerli. Big Bang'in diğer evrenlerden herhangi birisinin oluşturduğu bir şey kabul etsek bile diğer evrenin başlangıcıyla beraber zaman atmıştır. Zaten Guth-Vilenkin-Borde'un gösterdiği gibi kozmik bir başlangıç zorunludur. Zamanı aşkın Tanrı'nın herhangi bir zamana tabi olmadığı anlaşılırsa Tanrı hangi zamanda var oldu sorusu anlamını yitirir.

    5- Kant'ın evren anlayışını bağlayıcı bir tanım olarak almak yine anlamsız, maddenin spekülatifliği üzerine konuşmak bile saçma ama ona rağmen şu da denebilir. Burada direk somut varlıkların bir başlangıcının oluşu ve maddenin ezeli olamayacağının ve süreci yöneten irade sahibi kudretli bir varlığın oluşu ortaya konmaktadır. Maddenin yoktan var olduğu ve onu var edenin de irade sahibi maddi olmayan kudretli ve yoktan var edebilecek kadar yüce bir varlık oluşu üzerine değinilmektedir. Soyut varlıklar da buna dahil edilebilir. En nihayetinde hepsi bir iradeye dayanmak zorundadırlar.

    6- Soyut varlıkları poppercı bilim yöntemine göre değerlendirmek? Bu iyiymiş. Sicim kuramı bahsettiğim şeyle tamamen alakasız. Popper zaten bilimsel metotla gözlemlenemeyen şeylerin olmadığını söylemez. Celal Şengör gibi Popper hayranı olup popper'ı anlayamayanlar böyle söyler. Soyut varlıkların varlığına akıl, gözlem ve deneyimle ulaşılabilir ama buradaki gözlem ifadesi bilimsel deney şeklinde değildir. Gözlem sonucu yine akıl ve mantık yasaları çerçevesinde bu bilgiye ulaşılır. Bilincin varlığına bizzat kendimizin deneyim etmesi gibi. Popper'ın bilim metodolojisiyle hiçbir şekilde ilgisi bulunmayan soyut varlıkların yani bilimin dışında kalan şeylerin poppercı bilim yöntemiyle sağlama alınabileceğini söylemek büyük bir hata. Popper'ın bilimsel yöntemi ayrı bir konu o da başka şekillerde eleştirilebilir. Burada Popper'ı neden otorite kabul ediyoruz? Etsek bile bu soyut varlıkları bağlamayan bir yöntem. Matematik ise mantıksal bir kuraldır, rasyonalitenin ifadesidir. Matematik deney ve gözlemle yapılabilir ama bunlara ihtiyaç duymadan da matematik yapılır. Deney ve algı matematiğin bir şartı değildir.


    Çelişmemezlik ilkesinin Tanrı'nın varlığını kabul eden biri olarak bir şeye karşılık gelmediğini ve insan tarafından adı konulan bir şey olduğunu kabul edebilirim. Ancak burada mutlak yokluk ve dolayısıyla mantık kurallarının da olmadığı bir durumdan sebepsiz var olan varlıkların imkansızlığını açıklıyorum ve mutlak yokluğu ele alırsak hiçbir nitelik ve ilkenin olmadığı bir durumdan varlıklar bazı nitelik ve ilkelerle ortaya çıkıyor. Bu durumda çelişmemezlik ilkesi hiçbir şey yokken ortaya çıkan niteliklerin bir tarifi ya da bağlayıcılığı olan bir şey olmaktan çıkıyor. Mutlak yokluktan çıkan nitelikler birbiriyle çelişmiyorlar ve bu durumun nedeni tersi bir durumun tanımsızlığı değil. Çünkü mutlak yokluk durumundan var olmadan önce var olan her nitelik ve varlık da tanımsızdı. Tanımsız bir şey tanımlı hale gelebiliyorsa ve bunda mantık yasalarını da çiğniyorsa bu çelişmezlik ilkesi içinde geçerlidir.




  • varlık aksiyomu da denebilecek bir ilkeye parmak basmak isterim zira o esnada benim imza atabilecek bir bilincim yoktu deme cesaretim var.

    ilahi kudret ne zaman vardı? her zaman mı?

    varlık denen aksiyomun yokluk kısmındaki kişi için doğumun öncesi ve ölümün sonrası maddi veri vermez. türemeye tabi olan kişiler açısından soy denen betik devam eder ancak çocuksuz vefat eden kişi için gerçekten toprak bir son buluştur.

    bu açıdan doğumumdan öncesi ve ölümümden sonrası denen süreçte ilahi kudret dahil her türlü algının varlığı ve yokluğu bilinemez haldedir. bütün algılarım yaşam denen döngüde anlam kazanır.

    .....................................

    yani yaratıcı varsa ben varken anlam kazanmıştır. ben anlamımı kaybettiğimde ise yaratıcının varlığı mümkündür ancak bence bilinemez haldedir.

    teorik olarak yaşamla sınırlı algı ve anlamı başlığında düşünecek olursak bence hiç bir akım ruhun varlığını ispat etmeden geri ve öte kavramlarını herhangi bir fikri delillendirme adına maddi materyal başlığında kullanamaz.

    bu durum maneviyata dair bir eksi gibi gözükürken asıl manada ateizm denen şey inkıtaa uğrar.

    .....................................

    kişi ateistken mesela 1980 doğumlu olsa 1979 yılında olan olay ne olursa olsun onu ilgilendirir bir şey değildir. mana denen şey yani geçmişin tortusu kalıntısı olan şey ateizmi ilgilendirmez. sovyetlerin veya israilin ateist olduğunu ileri süren biri 2. dünya savaşında almanların yaptığı şeyleri bu milltelerin halklarına anlatması anlamlı değildir.

    esasen tarih de böyledir. nazi zulmu karşılığındaki rus tecavüzü sırların gerçek vahşeti hep nesillerden saklanan şeylere benziyor. resmi kayıtlardaki bilgi ve belgeler zamanı gelince ortaya çıkarılıyor ve insan mana değil de metaymış gibi değere tabi tutuluyor.

    .................................

    geçenlerde rus savaş uçağı israil provekesi sonucu kendi savunma sistemince vurulunca rusya biz çok derin dostlukları ve ortak anlayışları bulunan israil gibi bir devletten bu tavrı beklemezdik demiş ve alman kozunu açıkça oynamış ve devam eden savaşın adı konulmamış 3. dünya savaşı olduğunu da beyan etmişti.

    şimdi bu klozu rusları esasen ateizmle değil makul manada manayı taşıyan olarak dini meratible anar. yani tavır manasaldır.

    .....................................

    ilahi kudretin yaşamsal alana sıkıştırılması insan denen özneyi dışarı alabilir. yani islam veya sair ilahiyat konusu da bu durumu çözemez. namazı kılan orucu tutan zekatı veren kişi kötü olamaz veya olmamak için bunu yapıyordur. ancak yaratıcı ile aynı odada bulunana kişi bu odadaki en az bir kişinin diğerinin canı dahil her türlü şeyi üzerinde tasarruf hakkı olduğunu anlamalıdır.

    yaratıcı ile oyun oynamak zordur. yaratma klozunu ortaya attığı an türleşme denen şey durur ki mahşer buna örnektir. peki yaratıcı kloz olarak zaman ve mekan dışına atılmak istenmiş ise ne olur? işte bu hal türleşme denen şeye medar denen haldir. ilah zaman ve mekan dışıdır ve biz zaman ve mekanda olarak ayrıksı olarak türeriz. bunu aynı zaman ve mekanda yapmak zaten makul olamazdı. yani türeme esasen arızidir esas değil. belki de bir sebebtendir ve bu sebeb önem arzeder.

    ....................................

    arguman bakımından ilahi kudretin zaman ve mekanın dışına itilmesi ve kişinin zaman ve mekanda yol aldığını iddia etmesi ilahın yapısal durumu ile çelişir. ilahi kudret kapının arkasında durabilir ancka girmek istediğinde ona dur diyecek bir güç de yoktur.

    .....................................

    totalde insanlık denen şeyin dünya denen yerde ilahı sınırın dışında tutma çabası ve kendisine zaman ve mekan kazandırdığını düşünmesi hali doğum öncesi ve ölüm sonrası denen zaman mekan yitimlerindeki hesabı akla getirmektedir.

    yaratıcının mülküne girdiğinizde bireysellikle gelen siz esasen gözüktüğünüz kadar bireysel kalamamışsanız bunun hesabı vardır ki bu durum türeme ve sonucundan başka bir hesap olmadığını da akla getirir.

    dünyada katil ya da tecavüzcü ya da soyguncuya ceza verilemeyebiliyor. aslında ilahi gücü zaman mekan dışına terselleyen haller esasen cezası kalıyor gibi gözükürken bunu terselleyen şey ceza denen argumanda da aktif rol oynuyor.

    ............................................

    özünde insan denen şeyin var olum denen halde iken yaratıcıya öykünmesi hali sorun teşkil eder. ölen ebeveyn arkada bir çocuk bırakmış ve ölümden sonra hayatın olduğunu yadsınamayacak şekilde bu arkada kalan çocuğa tedris etmişlerdir. bu hal inkar edilemez bir haldir.

    maddenin manasallaştığı bu anda kişi kendisine ateist teist deist ne derse desin ölüm ve sonrası hakkında maddeyi aşan bir mana bıraktığını kabul edecektir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi HADO77 -- 27 Ekim 2018; 20:55:6 >




  • Hocam değerli bir konuya benziyor. Yazdıklarını okuyacağım. Sanırım yabancı makalelerden çeviri yapıyorsun. Yanılıyor muyum? Eğer öyle ise çevrilecek güzel makaleler var. Başka çeviriler de yapabilirsin. Baya iyi olur. Malum Türkçe kaynak kıtlığı var.
  • Yok yoktur mesela. Var vardır. Olmayan şey yok değildir sadece tanımsızdır.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ulpi

    Hocam değerli bir konuya benziyor. Yazdıklarını okuyacağım. Sanırım yabancı makalelerden çeviri yapıyorsun. Yanılıyor muyum? Eğer öyle ise çevrilecek güzel makaleler var. Başka çeviriler de yapabilirsin. Baya iyi olur. Malum Türkçe kaynak kıtlığı var.
    Bu yazıyı yazacak kadar nitelik sahibi olduğumu düşünmedin galiba. Bunu ben yazdım ve yazarken beynim buharlaşıyordu özellikle yokluk durumunu varlığa indirgememe hatasına düşmemek için çaba sarfettiğim zamanlarda. Blogdaki her şey benim yazımdır. Tabi ki okuduklarımdan etkileniyorum ama üsluptan anlarsın zaten akademik olmadığını benim yazdığımı. Daha yazıcam inşallah bloga.
  • dünyanın durduğu gün diye bir film var. tavsiye ederim.

    filmde keanu artık sonu oynayan bir insanlığın merakı denen şey ile de karşılaşır. bir bilim adamı sana soracak çok şeyim var derken aynı bilim adamı 'artık başaramayan' insanlığı beyni yapısıyla pas geçmiş halde keanu'nun anlam ve ummanlığından 5000 kat aşağıdan seslenmektedir.

    ......................

    meleği düşünün. bu varlık keanu'nun vazife bilinci ve meseleye karşı çaresizliği ile dolu iken, yok olması gereken bir dünyaya verilen şans ne olabilir?

    keanu'yu yani meleği kaybettik ve ottan bir 70 yıl kazandık. kaybımızı anlamıyoruz kazanç yaşam denen sinir bozuculukta zan ediyoruz.

    ........................

    biz varlığın bize bahşedilmiş kısmında ödememiz gerekeni ödemeyerek borçtan kurtulduğunu zan eden bir kısım eksik akıllı kimseleriz. bizi tehdit ettiğini düşündüğümüz şeylerin kendi türüne karşı olan vahşiyaneliğini gizlediğini zanneden insan şeklinde görünümlerini algılamak lazım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi HADO77 -- 9 Aralık 2018; 0:40:26 >




  • Mantığın, Evren'den bağımsız olduğunu göstermek için yine Evren'den elde edilen mantığın kendisini kullanması ne kadar doğru bir yaklaşım?

    Üstelik aksiyomlarımız doğrudan Evren'e dayalı gözlemlerden gelmiyorsa, bu aksiyomlar üzerine kuracağınız kuramlar ne kadar tutarlı olursa olsun, Kesinlikle bu Evreni yansıtıyor diyemeyiz.

    Kısacası, aksiyomlar ve bu aksiyomları işlemek için kullandığımız, mantık da dahil olmak üzere tüm metodlar, doğrudan Evren ile etkileşimden elde edildiği için, Evren'i yansıtabilir ve onunla sınırlıdır.

    Bunun dışındaki oluşumların bilgisine sahip olmak bir yana, "bilgi" kavramı geçerli olmayabilir bile.

    Sonuç olarak, gözlemlenebilir Evren dışında bir bilgiye sahip olamayız.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: strategen

    Mantığın, Evren'den bağımsız olduğunu göstermek için yine Evren'den elde edilen mantığın kendisini kullanması ne kadar doğru bir yaklaşım?

    Üstelik aksiyomlarımız doğrudan Evren'e dayalı gözlemlerden gelmiyorsa, bu aksiyomlar üzerine kuracağınız kuramlar ne kadar tutarlı olursa olsun, Kesinlikle bu Evreni yansıtıyor diyemeyiz.

    Kısacası, aksiyomlar ve bu aksiyomları işlemek için kullandığımız, mantık da dahil olmak üzere tüm metodlar, doğrudan Evren ile etkileşimden elde edildiği için, Evren'i yansıtabilir ve onunla sınırlıdır.

    Bunun dışındaki oluşumların bilgisine sahip olmak bir yana, "bilgi" kavramı geçerli olmayabilir bile.

    Sonuç olarak, gözlemlenebilir Evren dışında bir bilgiye sahip olamayız.
    Mantığın evrenden bağımsız olduğunu gösterirken evrenden değil bütün mümkün dünyalardan elde edildiğini unutuyorsun. Argümanın dayanak noktası bu zaten. İkinci olarak mantığın olmadığı durumun imkansızlığını gösterirken tümevarım probleminin etrafından dolaşmaya gayret ettim. Yeniden okuyunca tam yapamamışım gibi duruyor ama en azından kendimce başarılı buluyorum. Dolayısıyla yola çıkışım zaten gözlemler olmadı, gözlemlerden destekleyici delil olarak yararlandım. Evrenden kastın tüm mümkün dünyalar ise haklısın, benim de katıldığım görüş bu ama sadece bu evrenle geçerli diyorsan hiçbir farklı evrende bir şeyin kendi kendini var edemeyeceği veya hem a hem a değil olamayacağını göstermeye çalıştım.

    Gözlem yerine akıl yürütmeyi denedim ve neden akıl yürütmenin-şüphecilik ya da septisizmi kenara atarak-her mümkün dünyada olan bazı ifadelere doğru bir şekilde ulaşacağı ise şöyle açıklanır. Akıl varlık hakkında doğru bilgilere a priori olarak sahiptir ve işe yarayacak kısmı da budur. Çünkü gözlemsel bilgiyi ikinci planda bıraktık. Matematiğin de temel bir mantık kuralı olduğu ve her evrende geçerli olduğunu söyleyen görüşü de benimseyerek şu savunulabilir. Bir varlık bir nesneye sahipse mümkün varlıktır. Bu evrende olması imkansız gibi görünen hulk gibi yaratıklar da mümkün varlıktır. Çünkü nitelikleri birbiriyle çelişmez ve tanımlanabilen bir karşılığı vardır. Mantık kuralları ise aslında olan ayrı bir varlık değil fakat varlığın oluşsal durumunu betimleyen önermeleridir. Eğer varlık varsa mantık kuralları da vardır ve eğer bahsettiğin gibi farklı evrenler varsa bu evrenler de en nihayetinde bir varlık olacağından mantık kuralları onu da betimler. Mantık kurallarının olmadığı yerde varlık yoktur. Buna da mutlak yokluk dedim. Mutlak yokluğun olduğu durumları düşünerek bunun tutarsızlığını ortaya koydum. Mantık kurallarının olmadığı durumdan şu anki evrenin ve varlığın oluştuğu ihtimalini düşünerek bunun imkansız olduğunu gösterdim. Bunlar yazıda var zaten. Özet olarak bu bilgiler a priori olarak ve varlığın olduğu durumları betimleyen ifadeler olduğundan gözlemden de yararlanarak hatta sadece gözlemi 1. plana alarak da savunulabilir. Çünkü bahsedilen fizik kurallarının evrenden bağımsız olduğu değil mantık kurallarının bağımsız olduğudur. Varlık yoksa evren de yoktur ve mantık kuralları da yoktur.




  • Terry Malloy kullanıcısına yanıt
    "varlık-yokluk" kavramı bile bu Evren'e aittir. Bu kavram üzerinden varacağımız her sonuç, var ya da yok, yine bu Evren'in bir uzantısı olmaktan öteye geçemeyecektir. Bu ikiliğin dışında bir şey hayal dahi edemeyiz, zira "dış" kavramı bile bu ikilikten türer.

    Mantık, tutarlılık, bilgi vs. varlık-yokluk ikiliğinden bağımsız olamaz. Dolayısıyla, akıl da bu sınırlar içerisinde olduğundan, Evren'in semantik duvarları arasında sıkışıp kalmıştır.
  • strategen kullanıcısına yanıt
    Bahsedilen evren mantık kurallarının mümkün kıldığı her evrense doğru olabilir ancak şu haliyle doğru değil. En başta soyut varlıklar uzay zamana tabi değiller. Herkesin 1.dereceden şahit olduğu bilinç dahi mekandan bağımsız bir şeydir. Zihnin maddeyle nedensel ilişkiye girmesiyle onun zamana tabi olması açıklanabilir ama maddi varlıkların zihni etkilemesi önemli değil. Zihnin varlık olarak maddi alemden ayrı bir varlık olduğu göz önünde bulundurulunca biz zihni ve onunla ulaşabildiğimiz farklı mümkün dünyaların varlığı veya yokluğu hakkında bir şeyler düşünebiliriz. Farklı mümkün dünyalarda fiziksel yasalar zorunlu değildir. Mantık, bilgi gibi kavramlar bu varlıklar hakkında bize bir şeyler sunuyorsa biz o varlıkların bilgisiyle nedensel ilişkiye gireceğimizden bu kavramlar da sadece bu evrene ait değiller. Örnek verecek olursam mesela bir cini ele alalım. Bu cin bir bilince sahiptir ve somut olarak kütle hacim bulundurmaz. Madde alemine ait değildir. Bu mantıksal olarak bir çelişki doğurur mu ya da mantık kurallarına aykırı mıdır? Değildir bu cinin varlığının kesin olup olmadığı konusunda bir şey demiyorum ve bu belki farklı şekillerde anlaşılabilir ama bu kişinin varlığının mantıksal olarak mümkün olduğu tüm mümkün dünyalarda olabileceği sonucuna ulaştık. Demek ki bizim evrenimizde olmayan bir soyut varlık hakkında bir bilgiye ulaştık onunla nedensel ilişkiye girdik ve bu mantık kurallarının betimlemesi sonucu oluşan süreci gösterir. O zaman mantık, bilgi gibi şeyler sadece bu evrenle sınırlı değildir. Çelişmezlik ilkesi veya nedensiz şekilde var olmaya başlayan varlıklar ya da öklid geometrisinde her üçgenin iç açıları toplamı 180'den farkı bir şey olması da mantık kurallarına ters olduğu için hiçbir şekilde var olamaz bilgisine ulaşırız. Hem varlık hem yokluk hakkında bilgilere ulaşırız.




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.