Şimdi Ara

İslamiyet Öncesi Türkler'de Dini Hayat

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
21
Cevap
0
Favori
800
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Özet:

    Eski Türkler'de tabiat kuvvetlerine inanma ve atalar kültü görünmek ile birlikte bozkır Türk topluluğunun asıl dini Gök-Tanrı dini idi.Kitabelerin bir yerinde Tanrı ile "yer" eşit fonksiyon icra eder gibi görünmekle beraber, aslında Gök-Tanrı'nın çok eski zamanlardan beri tek "ulu varlık”ı temsil ettiğine dair deliller vardır. M.Ö. ki Asya Hunları devrinde (üstelik 6.-8. asırlarda artık fonksiyonunu kaybetmiş olan-) Güneş, Ay, yıldız tanrılarının (kutsallarının) mevcudiyeti, Gök-Tanrı’nın, tıpkı semavi dinler (Musevilik, Hıristiyanlık, İslamlık)'deki gibi, tek kudret olduğu keyfiyetini gölgelendirmez. Çünkü dinler tarihinde tespit edilmiştir ki, hiçbir din, hiçbir devirde tek itikat ve amelden ibaret olmamış, "hiçbir Tanrı'ya tek başına itaat edilmemiş" ve Tanrı daima kutsal sayılan ikinci derecede, yan varlık inançları ile çevrilmiştir (semavi dinlerde Tanrı=Allah ile beraber meleklere, resullere, kitaplara, azizlere de iman edilir). Turkler’de de Gök-Tanrı yanındaki: Hun devrinde Güneş, Ay, yıldızlar ve Gök-Turkler cağında, yer (Kitabe Il'de zikredilen 'yir") ve yer-sular böylece kutsallar ("azizler) durumundadır. Dinlerle "ulûhiyet" konusunda araştırmalar yapan W. Schmidt'e göre, "daha Hunlarda tek tanrılığa doğru acık bir gelişme" müşahede edilen Bozkır dininde Tanrı, Gokturkler devrinde manevi büyük tek kudret haline yükselmiş bulunmakta idi.7. asır Bizans tarihçisi Th. Simokattes, Gok-Turklerin, kutsal saydıkları ateşe, suya, toprağa tazim ettiklerini, fakat yalnız, yerin göğün yaratıcısı bildikleri Tanrı'ya taptıklarını belirtmiştir. Geç devirlerde ise Türkler arasında Şamanizm de yayılmıştır fakat eski Gök-Tanrı inancına dokunamamıştır, M. Eliade, Ulu Tanrı bahis konusu olduğunda şamanlığın adeta sırıttığını söylemiştir. Ayrıca Uygurlar gibi maniheizm ve budizmi Macarlar ve Bulgarlar gibi Hristiyanlığı Hazarlar gibi Museviliği kabul eden Türk kavimleri de vardır.

    ESKİ TÜRK İNANCI


    Bozkır Türkleri’nin inancını şu üç noktada toplamak mümkündür:

    a- Tabiat kuvvetlerine inanma

    Eski Türkler tabiatta bir takım gizli kuvvetlerin varlığına inanıyorlardı: Dağ, tepe, kaya, vadi, ırmak, su kaynağı, mağara, ağaç, orman, volkanik göl deniz, demir, kılıç vb. Bunlar aynı zamanda birer ruh idiler. Ayrıca Güneş, Ay, yıldız, yıldırım, gök gürültüsü, şimşek gibi ruh-tanrılar tasavvur edilmişti. Ruhlar iyilik seven, fenalık getiren olmak üzere iki gruba ayrılıyordu. Kitabelerde bir de "Umay" denilen tanrıca zikredilmiştir. Fiziki çevrede görülen tabiat arıza ve hadiselerinin böyle telakki edilmesi ("halk dinleri") eski Yunan ve Roma dahil bütün eski kavimlerde umumidir, hatta hayat tarzı üzerindeki tesirlerine göre bu ruhlar ve tanrılar, çeşitli topluluklarda değişik şekilde ehemmiyet taşırlar. Asya Hunları yılın ilk ayında tanhunun sarayında ve ilkbaharda (5. ayda; bizim takvime göre Haziran’da) Lung Ceng (Ongın nehri bölgesinde. Karakum şehri?) de, Gokturkler ve Uygurlar yine aynı ayda Tamir ırmağı kaynağında ve Hunlar sonbaharda Tai-lin'de Gök-Tanrı'ya, atalara, tabiat kuvvetlerine at ve koyun kurban ederlerdi. Gok-Turklerin, biri ilkbaharda hakan başkanlığında ülke ileri gelenlerinin iştiraki ile büyük törenler tertipledikleri ata mağarasında olmak üzere, Tanrı'ya, atalara kurban sundukları üç kutsal törenleri vardı. Hükümdar Tanhu, gündüz Güneş’e, gece tolun Ay'a tazim ederdi. Hunlar, Gök- Türkler, Uygurlar teşebbüslerinin isabetini ayın ve yıldızların hareketleri ile kontrol ederlerdi. Tabgaçlar ’da da ilk ve sonbaharlarda atalara kurban sunulur, tapınak makamındaki taş-ev içinde kesilen kurbandan sonra, civara kayın ağaçları dikilirdi ki, bunlardan kutlu ormanlar meydana gelirdi. Avrupa Hunlarında, çoktan kaybolmuş "savaş tanrısının kılıcı bulunarak Attila'ya teslim edilmiş ve bu, Hun hükümdarının dünya hâkimiyetine işaret sayılmıştı.

    Eski Türklerde ölüm halinde yas törenleri yapılır, kırlarda ise, ölünün bulunduğu çadırın etrafında süratli atlarla dolaşılır, saçlar kesilir, sac-baş dağıtılır, yüz, kulak bıçakla çizilerek kan akıtılır, ölenin atları, kuyrukları kesilerek kurban edilir, ayrıca yemek verilirdi. Bu törenlere "yuğ” deniyordu.

    Bizans kaynaklanın kayıtlarına göre, Türkler ateşe de tazim etmekte idiler. Fakat bunun yalnız Gök-Türkler zamanında ve hatta sadece Batı Göktürk bölümünde görülmesinden anlaşılıyor ki, bu, İran-Zerdüştlüğün tesiri olup henüz Türkler arasında yayılmış değildi.

    Tabiat ruhlarına Gök-Türk çağında, kitabelerde görüldüğü gibi, yer-su ("yer-sub")'lar deniyordu. Bu tabir "yer-suv" şekliyle Uygurlarda da vardı. Yer-sular kutsal ("ıduk") sayılıyorlardı. Kitabelerde yalnız iki yer-sunun adı zikredilmiştir: "Iduk Ötüken" ve 'Tamıg ıduk baş". Bunlardan ilki, bilindiği gibi, "kağanlık" merkezidir, diğeri de kutsal Tamıg'ın (Tamır suyunun) kaynağıdır. Uygurların ünlü Kutlug-Dağ efsanesindeki kayalık da, millete kudret ve saadet veren ruh olarak, kutsal idi. Buraya, eski Türklerin yağmur, dolu yağdırmak, rüzgâr estirmek için sihrine müracaat ettikleri bildirilen "yada" taşı (yağmur taşı)'nı da ilave edebiliriz. Asli Türk kültüründe kendilerine tapmak bahis konusu olmayan yer-sular maddi değil manevi kuvvet olarak tasavvur edildiklerinden, bunlarla ilgili olarak, eski Yunan'dakine benzer tanrılar ve aileleri tarzında mitolojiler teşekkül etmemiştir.

    b- Atalar kültü

    Ölmüş büyüklere tazim, atalara saygı "baba hukuku"nun inanç sahasındaki belirtisi olarak görülmektedir. Bunun, sosyal ve iktisadi şartlar dolayısıyla, eski Orta ve Kuzey Asya kavimlerinde bulunabileceği hakkında din tarihi araştırıcılarının düşünceleri Türkler yönünden tarihi kayıtlarla kesinleşiyor. Yukarıda söylendiği gibi, Asya Hunları, Tabgaçlar ve Göktürkler çok kere kutsal mağaralar önünde atalarının ruhlarına kurban sunarlardı. Atalara ait hatıraların kutlu sayılması, Türk mezarlarına yapılan tecavüzlerin ağır şekilde cezalandırılmasından da anlaşılıyor. Attila'nın 1. Balkan seferinin bir gerekçesi de Hun hükümdar ailesi kabirlerinin Bizans'ın Margos piskoposu tarafından açılarak soyulması idi (bk. yk. Batı Hunları). M.Ö. 79 yılında benzer bir tecavüz hadisesi tanhuyu Moğol O-Huan'lara karşı savaşa zorlamıştı. Moğolları ve Bizanslıları bu hırsızlık teşebbüslerine sevk eden sebep, eski Türkler’de ölülerin silahları, kıymetli eşyası, bazen tam teçhizatlı atları, kadınların mücevherleri ile birlikte gömülmesi idi. Böylece öteki dünyada rahat yaşamalarının sağlandığı düşünülüyordu. Türkler gibi atalar kültüne sahip diğer kavimlerde bu inanç, ölen bazı kudretli kimselerin yarı-Tanrı sayılmasına kadar ileri gitmiş iken (Mesela, eski Yunan'da Heroslar) ve bunlar ve diğer tanrılar için insanlar kurban edilirken Türkler’de böyle adetler gorulmez. Eski Turkler arasında da insan kurban edildiği intibaını uyandıracak bazı kayıtların, iyi bir araştırma sonucunda, bu manaya alınabilmesi için zorlama yoluna gidilmek gerektiği anlaşılıyor: Asya Hunları için, Çin yıllıklarındaki, ölünün "yakınları tarafından 1001er, 1000lerle takip edilmesi" ibaresi yorumlama yolu ile bu neticeye ulaştırılmak istenmiştir. Hâlbuki kaynakta hiçbir engel mevcut değilken "insan kurbanından bahsedilmemiştir. Diğer taraftan, Attila'nın olumu ile ilgili olarak Jordanes'in-hadiseden aş. yk. 100 sene sonra- kütle halinde insanların oldurulduğu hakkındaki haberi de, bu yazarın mensup olduğu Vizigotlar’da asırlardan beri mevcut insan kurbanı motifinin tekrarı gibi görünmektedir. Çünkü Attila'yı gömenlerin, mezarın yeri bilinmemesi, gizli kalması için oldurulup gömüldükleri hususu, Türk kültürü telakkilerinin dışında kalan bir keyfiyettir.
    Hem Moğollar ’da, hem İndo-Germenlerde görülen bu âdetin hilafına, Turkler ölenin yeri belli olsun diye kurgan inşa ederler, mezarların üstüne tüm sek yaparlar veya geniş daireler şeklinde taş yığarlar ve hatta taş heykeller (balballar) dikerlerdi. Göktürk menşe efsanesinin 2. rivayetindeki, mesele ile alakalı hususlar da tamamıyla başka topluluklardan aktarılarak
    Türke mal edilmiş durumdadır, zira eski Turkler’de geyik motifi yabancı (Hint-Avrupa veya Urallı?) menşeli olduktan başka (bk. aş. Destan ve efsaneler), deniz tanrıçası da yoktur. Asya Hun imparatoru Kün-çin'in, Yüe-çi hükümdarının altın kaplatılmış kafatasını içki kabı olarak kullandığı rivayeti, keza Bulgar hakanı Krom için benzer bir kayıt, Hind-İranlılarda ve
    Çin'de mevcut (M.O. 3. asır, Tsin~Chin devleti zamanında) bir âdetin tekrarlandığını göstermektedir. Esasen ilgili kafatası kültü ("tantrisme") bir güney kültürü mahsulü olup, Asya kavimleri arasında yalnız Moğollar için "tipiktir”. İstemi Yabgu'nun "yoğ" töreni münasebeti ile tarihçi Menandros'un eserinde nakledilen 4 kişinin "kurban" edildiği hususu da kesin değildir. Bir Latin yazarının Batı Kumanları arasında gördüğünü söylediği -eğer doğru ise- ölen bir Kuman büyüğünün yanına "silahdar"ın da gömülmesi hadisesi geç devirde (13. asır ortası) bir yabancı tesir olabileceği –zira daha önceleri ve başka yerde rastlanmıyor gibi- bir Uygur hakanının olumu üzerine Cinli hatununun da gömülmesi gerektiğini ileri suren Uygur büyüklerine karşı Cinli prensesin sözlerini kaydeden kaynağın (Kiu T’ang-shu) ifadesi de Cinli zekâsını ortaya koyma fırsatını değerlendiren bir kurnazlık olarak gorunmektedir; çünkü ne bu hatun, ne de o tarihe kadar, 1000 sene içinde, Türklere gelin gelen prenseslerden hiçbiri bu yolla kurban edilmiş değildir. Esasen Turkler’de mevcut "leviratus" geleneği dolayısıyla Türk topluluklarında dul kalan kadınlar tek basma çaresiz bırakılmaz, himaye edilirdi. Türk tarihinde bu bakımdan inanılır gibi görünen tek haber, Li Kuang-li adlı bir Cinli generalin, hem de Hunlar’ın savaş tanrısına "kurban edilmesidir. Hunlara sığınmış olan ve yurdundan kaçması Cin hükûmeti bakımından tehlikeli sayılan -ve yine Hunlara sığınmış diğer bir Cinlinin onu kıskanması yüzünden- bu kumandan gizli vazifeli bir wu (= yabana rahip)'nun tanhuyu teşviki ile oldurulmuştu. Fakat hemen suç işlediğini anlayan Tanhu Tanrı’dan korkarak, Tanrı’yı teskin etmek üzere bir sunak (kurban yeri) yaptırmıştır. Demek ki, mesele aslında tamamen siyasi olup, dini mahiyette insan "kurban" etme düşüncesine dayanmıyordu. Turkler insan kurban etmedikleri gibi hükümlerini yürüttükleri yerlerde bu âdeti kaldırmağa calışmışlardır. Bütün bu delillerden sonra "Göktürklerde düşman orduları kumandanlarının kurban edildikleri" yolundaki Barthold tarafından yapılan peşin hükümlü yorumun yersizliği anlaşılır. Eski Turkler’de Gök-Tanrı ve atalara kurban olarak hayvan kesilirdi. Hayvan cinsinden de erkekler secilirdi. En makbul kurban olan at iskeletlerine Bozkır Türk kavimlerine ait mezarlarda rastlanır. Bundan dolayı Asya Hun imparatorlarına ait kurganlarda ve Orta Avrupa'da Hun ve Avar çağı mezarlarında bol miktarda at iskeletleri bulunmuştur

    c- Gök-Tanrı Dini

    Bozkır Türk topluluğunun asıl dini bu idi. Eski cağlarda başka hiçbir kavim ile iştiraki olmayan bu inanç sisteminde Tengri (Tanrı) en yüksek varlık olarak itikadın merkezinde yer almıştı. Yaratıcı, tam iktidar sahibi idi. Aynı zamanda "semavi* mahiyeti haiz olup, çok kere "Gök-Tanrı" diye anılıyordu. Gök-Tanrı inancının, toprakla ilgisi olmadığı için, ava, çoban ve hayvan besleyici topluluklara mahsus bulunduğu, bu itibarla menşeinin Asya Bozkırlarına bağlanması gerektiği umumiyetle araştırıcılar tarafından kabul olunmuştur. M. Eliade'ye göre "Orta ve Kuzey Asya toplulukları için karakteristik bk. sistem olan "Gök-tanrı, R. Giraud'ya göre doğrudan doğruya "bütün Türklerin ana kültü" durumundadır.

    Gök-Tanrı itikadının esaslarını eski Cin kayıtlarından, Orhun kitabelerinden ve diğer Türk ve yabancı vesikalardan az çok tespit etmek mümkün olmaktadır Asya Hun tanhusu Mo-tun MO. 176'da Cin imparatoruna gönderdiği mektupta kendisinin Tanrı tarafından tahta çıkarıldığını kaydederek askeri zaferlerini önce "Gök-Tanrı'nın inayeti" ile kazandığını belirtmiştir; diğer tanhu Kün-çin (M.O. 160-126), Cin imparatoru tarafından I33’de Ma-i'de hazırlanan tuzaktan kurtulunca "Tanrı takdir buyurduğu için kendini koruduğunu” söylemiş, bir başarısını "Tanrı'nın işi" olarak açıklamış; M.S. IV. asır başında bir Hun devleti kuran Liu Yuan(bk. yk.)'ın yiğitliği karşısında genç yeğeni,“Gok-Tanrı bu kişiyi Hunları düşünerek dünyaya getirdi" demişti. Liu Yuan da Chin prenslerinin birbirleri ile mücadeleleri karşısında "Gök’ün iradesine karşı gelinemeyeceğini" belirtmişti. 328 yılında diğer bir Türk hükümdarı bir başarısı üzerine kollarını semaya kaldırarak “Ey Gök (Tanrı), sana şükürler olsun" diye duygularını dile getirmişti. Hun tanhusu Ho-han-yeh’in Cin imparatoru ile yaptığı bir antlaşma (M.O. 48)’da and içme münasebetiyle, “Yemininden dönen taraf (Hun veya Çin) Tann'nın cezasını çeksin" denilmiş, sonra kurban kesilerek and içilmişti. Avar hakanı Bizans ile bir antlaşmasında Gök-Tanrı adına yemin etmişti Gok-Turklerin seferden önce zafer için dua ettiklerini belirten Cin kaynaklarına göre, hakan Tardu 590'da savaşta atından inerek Tanrı'ya niyazda bulunmuştu.

    Kitabelere göre Tanrı, kâinatın ilk sebebidir, yani yaratıcıdır. Kitabelerde Tanrı bazen "Türk Tengrisi şekliyle o çağlarda "milli' bir Tanrı olarak görünmektedir: Gok-Turklerin bir "hakanlık” kurması O'nun isteği ile olmuş, hakan, Türklere O'nun tarafından verilmiştir. Yani Tanrı, Türk halkının hayatı ile ilgilenen bir ulu varlıktır. Savaşlarda Tanrı’nın iradesi üzerine zafere ulaşılır. Türkün ve umumiyetle insanların hayatına Tanrı vasıtasız müdahale eder. Emreden, iradesine uymayanı cezalandıran Tanrı, bağışladığı kut ve uluğ(kısmet)'u layık olmayanlardan geri alır. Ulu Tanrı şafak söktürür ("tan üntürü"), bitkiyi canlandırır. Olum de onun iradesine bağlıdır. Tanrı, can verdiği gibi, onu isteğine göre de geri alır: "Kul-Tegin vadesi gelince oldu ("kergek buldı"). Kişi-oğlu ölmek için yaratılmıştır: "Kara- yol (kanun, hak) Tanrıdır. Kırılanları birleştirir, yırtılanları birbirine ular... İnsan diz çökerek Tanrı'ya yalvarır, kut isterse verir, atlar çoğalır, insanın ömrü uzun olur... Kuzgunun niyazı bile Tanrı’ya ulaşır..." . "İnsanlar fani, Tanrı ebedidir". "Doğru insanı ve yalancıyı Tanrı bilir. Bulgarlar Hıristiyanların (Bizanslıların) iyiliği için çok çalıştılar. Onlar bunu unuttu. Fakat Tanrı biliyor".

    Türkçe’de ulu varlık manasındaki bayat (kadim), açu (baba), idi (sahip), ogan (kaadir), çalap (mevla) tabirleri aslında Tanrı’nın sıfatları olmalıdır. Ne kadar dikkate değer ki, geç devirlerde Turkler arasında da yayılan Şamanlık eski Türk Gök-Tanrı inancına dokunamamıştır. Ulu Tanrı bahis konusu olduğu zaman Samanlığın adeta "sırıttığını" söyleyen M. Eliade'ye göre Yakutlarda Gök-Tanrı'nın izi olan Tangara Kayra-Han ile Şaman fazla meşgul olmamaktadır.

    Turkler’de Tanrı düşüncesinde maddi gökyüzünden manada "ulu varlık"a doğru bir gelişme dikkati çeker. Orhun kitabelerinde Türk kozmogonisini tek cümle içinde açıklayan ibare şöyledir: "Üze Kök Tengri, asra yağız yir kılındukta ikin ara kişi oğlı kılınmış...( Üstte Gök Tanrı altta yağız yer kılındığında ikisi arasında kişi oğlu kılınmış) Burada Göktürk cağında "Kök"ün gökyüzü demek olduğu aşikârdır. O halde eski cağlarda, içinde Güneş ve Ay'ın doğuş ve batışı gibi harikalardan, yıldızların durumuna, dört mevsime, yağmur, kar, rüzgâra, ısınmaya, soğumaya, bitkilerin canlanmasına, kurumasına, hayvanların doğup büyümesine, suların çağlaması ve kesilmesine... kadar her şeyin tam bir düzen ve değişmezlik ve insan aklının kavrayamayacağı kesin bir ahenkle cereyan ettiğini gördüğü yeryüzünde, her şeyi hükmü altında tutan "sema”nın Bozkırlı tarafından Tanrı kabul edilmiş olması mümkündür. Fakat yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere -esasen Gök’ün bütün dünyayı kaplaması sebebi ile herhangi bir şekilde (put) tecessüm ettirilmesine de imkân olmayan- Tanrı'nın, zamanla, maddi semada ayrı bir manevi kudret halini aldığı anlaşılıyor. Yani, Tanrı ebediliği, "kaadir-i mutlak"lığı yanında, bir şekle sokulamayan ve "her yerde hazır" vasfını kazanıyor. Bir Oğuz'un İbn Fadlan(10. asır)'a "Rabbinizin karısı var mı?" diye sorduktan sonra. İbn Fadlan ile birlikte tövbe etmesi, Tanrı'nın insan olamayacağını düşündüğünü gösterir. Aynı İbn Fadlan, Oğuzlardan birinin, haksızlığa uğradığı yahut hoşlanmadığı bir işle karşılaştığı zaman, başını kaldırarak "Bir Tanrı” dediğini nakleder. Ebu Dulaf’ın da (10. asır 2. çeyrek) Oğuzlarda put bulunmadığını söylemesi manalıdır.13. asır Uygurları da Tanrı'nın insan veya başka herhangi bir cisim şeklinde tasvir edilemeyeceğini soyluyorlardı. Demek ki, asli Türk itikadında anthropomorfizm (putçuluk) yoktu" . Bundan dolayı da aslında putları muhafazaya mahsus yapılar olan tapınaklar inşa edilmiyordu. Putculukta putların (heykel ve resimlerin) temsil ettikleri kişilerin manevi güç ile dolu olduğuna inanılmıştır. Turkler’de ise manevi gücün tek kaynağı Tanrı idi.

    Kitabelerin bir yerinde Tanrı ile "yer" eşit fonksiyon icra eder gibi görünmekle beraber, aslında Gök-Tanrı'nın çok eski zamanlardan beri tek "ulu varlık”ı temsil ettiğine dair deliller vardır. M.Ö. ki Asya Hunları devrinde (üstelik 6.-8. asırlarda artık fonksiyonunu kaybetmiş olan-) Güneş, Ay, yıldız tanrılarının (kutsallarının) mevcudiyeti, Gök-Tanrı’nın, tıpkı semavi dinler (Musevilik, Hıristiyanlık, İslamlık)'deki gibi, tek kudret olduğu keyfiyetini gölgelendirmez. Çünkü dinler tarihinde tespit edilmiştir ki, hiçbir din, hiçbir devirde tek itikat ve amelden ibaret olmamış, "hiçbir Tanrı'ya tek başına itaat edilmemiş" ve Tanrı daima kutsal sayılan ikinci derecede, yan varlık inançları ile çevrilmiştir (semavi dinlerde Tanrı=Allah ile beraber meleklere, resullere, kitaplara, azizlere de iman edilir). Turkler’de de Gök-Tanrı yanındaki: Hun devrinde Güneş, Ay, yıldızlar ve Gök-Turkler cağında, yer (Kitabe Il'de zikredilen 'yir") ve yer-sular böylece kutsallar (“aziz”ler) durumundadır. Dinlerde "ulûhiyet" konusunda araştırmalar yapan W. Schmidt'e göre, "daha Hunlarda tek tanrılığa doğru acık bir gelişme" müşahede edilen Bozkır dininde Tanrı, Gokturkler devrinde manevi büyük tek kudret haline yükselmiş bulunmakta idi.7. asır Bizans tarihçisi Th. Simokattes, Gok-Turklerin, kutsal saydıkları ateşe, suya, toprağa tazim ettiklerini, fakat yalnız, yerin göğün yaratıcısı bildikleri Tanrı'ya taptıklarını belirtmiştir. 790’larda Tıflis'li St. Abo Hazarlar ’ın "bir yaratıcı Tanrı" tanıdıklarını söylemiştir. Hazar başkentine Bizans'tan gönderilen St. Constantin Cyrill (Kyrillos) ile mülakatı sırasında (862'de) hakan, Hıristiyanların Tanrı'nın "üçlü kişiliği”(Trinity)'ne inandıkları halde, kendilerinin (Türklerin) tek Tanrı'ya iman ettiklerini açıklamıştı. Bulgar Türkleri de yaratıcı, tek Tanrı’ya inanıyorlardı. Burada yanlış bir yorumu önlemek için belirtelim ki, eski dinlerde görülen, sema ile ilgili inançlarda tanrılar (Babil’de Şamas, Palmirde Arso, Azizo, Baolsamin, Mısır'da Amon-re, İran'da Ahura, Hind'de Varuno, Roma'da Mithra vb...) hep Güneş’i, Ay'ı, yıldızlan temsil etmiş iken, Türklerin dininde -bunlara ikinci planda yer verilerek- bizzat gök Tanrı sayılmıştır. Gökyüzünün yekpareliği ile tek Tanrı düşüncesinin ilgisi de acıktır. Gök dinini bütün öteki dinlerden ayıran bu hususiyet, yukarıda "Hükümranlık" bahsinde görüldüğü üzere "ilahi vazife hukuku” anlayışı dolayısıyla "büyük tarihi başarılara kaynaklık eden bu inanç sistemini, Orhun kitabelerinde ifade edildiği gibi, Türklerin “milli” dini halinde ortaya koymaktadır. Nitekim Tanrı kelimesi de bunu gösterir. Tanrı tabiri, Başkırtça hariç, bütün Türk lehçelerde ortak kelime olarak mevcuttur. Türkçe'nin temel kelimelerinden biridir. Yazılı kaynak olarak M.Ö’ki Çin yıllığı Shi-ki'de, imparator Mo-tun-Mete (M.O. 209-174)'un unvanları dolayısıyla zikredilen Tanrı" kelimesi Çince’ye "T’ien" olarak geçmiştir. Böylece en aşağı 2500 yıllık bir maziye sahip bu Türkçe tabir sonra Moğolca ‘ya ve diğer bazı Asya dillerine intikal etmiştir. Eski Sümer dilindeki Tanrı’ya yakın bir manaya gelen "Dingir" sözü ile münasebeti henüz açıklığa kavuşmamıştır.

    Eski Türk din adamlarına umumiyetle "kam" deniyordu. Türk lehçelerinde bu kelime de yaygındır ve şimdilik ilk olarak Avrupa Hunlan’nda (5. yy.) görüldüğü bildirilmiştir. Gök-Tanrı dininin amel (ibadet) şekilleri ve kamları hakkında başkaca bir şey bilinmiyor. Asya Hunlan’nda ve bazı diğer Türk devletlerinde hükümdarların aynı zamanda baş ruhani (Şaman) olabileceği düşüncesi şüphesiz bir tahminden ibarettir. Buna dair bir delil yoktur.

    DİĞER DİNLER

    Tarihte çeşitli Türk kütleleri, bulundukları çevreye göre çeşitli dinlere de girmişlerdir ve bu durum, İslamiyet hariç, Türk kavimleri üzerinde menfi tesirler doğurmuştur. Avrupa Hunları’nın kütle halinde Hıristiyanlığı kabul ettikleri söylenemez ise de, Çin’de devlet kuran Tabgaçlar, karşılıklı sosyal intikaller yanında Budizm’in de tesiri ile 495 yılından itibaren "milli" unsurları yasak etme neticesinde Çinlileşmişlerdir. Bununla beraber Tabgaçlar Budist sanatta yeni bir devir olan "Wei" sanatının geliştiricisi olmuşlardır. Gök-Turkler devrinde Budist rahip-seyyah Hiuen-Tsang'm bütün Batı Göktürk sahasını bir Budistler memleketi olarak tasvir etmesine rağmen (bk. yk. Batı Gök-Türkleri) gerçekte Türk halkının bu dine karşı direndiği ve II. Göktürk devletince Budizm’in reddedildiği malumdur. Ancak Uygurlar zamanında büyük kültür değişikliğine yol açan Maniheizm Turkler arasına girmiş (hakan unvanlarına Gök- Tanrı yerine "Ay Tengri" ibaresinin eklenmesi) ve bilhassa Uygurların Türkistan’daki hâkimiyetleri devrinde iyice yerleşmiştir. Göktürk yazısı değiştirilmiş, yerine Sogd menşeli ve tamamen başka karakterde Uygur yazısı kullanılmıştır. Sonra Budizm’in de intişar ettiği bu safhada Uygur tarihini artık yerleşik kültür mensubu sayılmak icabeder. Uygurlar bu kültürün de en iyi temsilcilerinden biri olmayı başarmışlardır: Maniheist ve Budist eserlerin Uygur lehçesine tercümesinden doğan zengin bir dini edebiyat gelişmiştir. Bunların yazmalarından bir kısmı resimli ve ciltli olarak Bin-Buddha mağara tapınaklarında bulunmuş olup, aralarında 10. asır başlarında Göktürk alfabesi ile yazılmış kehanet kitabı: Irk-bitig dikkati çekenlerden biridir. Uygur alfabesi ile yazılmış Huastuanift adlı eser ve Hiuen-Tsang'ın hal tercümesinin Uygurca'ya mütercimi olan Beş-balık'lı Singku Seli Tutung tarafından Uygurca'ya çevrilen (10. asrın ilk çeyreği) Altın Yaruk (=Altın Işık) ile Sekiz Yükmek aynı derecede mühimdirler. Hece vezninde yazılmış ilahiler, Beş-balık, Turfan, Karaşar, Aksu, Yarkent gibi merkezlerde ve "Çöl Pompei’si diye anılan başkent İdi-kut şehrinde, ayrıca, Toyuk, Mortuk, Bezektik mevkilerinde 1894-1914 yılları arasında birçok Avrupalı bilginlerin yaptıkları kazılarda ele gecen duvar resimleri, heykeller vb. Türk medeniyetinin belgeleridir. Derin bir binicilik ve ok atma sevgisi yanında iyi deri işleyen, aynı zamanda mahir maden (demir, balar, maden kömürü) işçileri olan ve güzel "çiçekli kumaşlar" imal eden bu Uygurlar kitap basma tekniğini de biliyorlardı. Bu, Çin'de 8. asrın 2. yansından beri mevcut sanılan "blok" usulü, yani bir nevi teksir değil, fakat çağdaş matbaanın esası olan müteharrik ("movable") harf sisteminin uygulandığı baskı idi. V. Le Coq ve A. Grünwedel 1902-1907 yıllarındaki araştırma gezilerinde Turfan'da Uygur dilinde sert tahtadan yapılmış, yüzlerce harf bulmuşlardı. Sonra P. Pelliot (1906-1909) ve S. Oldenburg (1914-1915)’un Tun-huang'da meydana çıkardıktan Türkçe harfler dünyada monotip" matbaa hurufatının en eskileridir

    Nihayet Uygur yazısı Moğollar tarafından kullanılmış, Timurlular devrinde resmi tahrirat, Altun-Ordu devletinde "yarlıg"lar, 15. asır ortalarına kadar Orta Asya'da ortak yazı olan Uygur alfabesi ile yazılmış ve bu alfabe Mançu ve Kalmuk yazılarının esasını teşkil etmiştir.

    Bir kısım Turkler de Museviliğe (bk. Hazarlar) ve Hıristiyanlığa girmişlerdi. Türk nüfusunun çoğunluk meydana getirdiği sahalarda bir menfi tesiri görülmeyen bu yabana dinler, bu imkânın mevcut olmadığı bölgelerde Türklerin kaybolmalarında rol oynadıkları gibi (Doğu Avrupa'da ve Balkanlar’da Hazarlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar), 1000 tarihinde resmen Hıristiyan olan Macarların Türk kültüründen uzaklaşmaları, 864'den itibaren Ortodoksluğu kabul eden Bulgarların Türklüklerini kaybetmeleri neticesini vermiştir. Esasen bu dinlerin Türk kültüründeki inanç sistemine uymadığı, mahalli nitelikte kalmalarından bellidir. Yalnız İslam dinidir ki, Türklerin kadim inançları ile birçok bakımdan uygunluk göstermesi dolayısıyla, Turkler arasında yaygın ve Türklüğü takviye eden bir din durumundadır

     İslamiyet Öncesi Türkler'de Dini Hayat



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 25 Şubat 2016; 16:52:53 >







  • Konuyla dolayılı olarak alakalı olduğu için şimdiden söylüyorum

    Lütfen ama lütfen artık bak eski dinimizde tek Tanrılı islama ne kadar çok benziyor zaten tereyağından kıl çeker gibi de müslüman olmuşuz zaten yeaaacı aveller sanrılarınızı meşrulaştırıp içselleştirmeden önce yanlış olduğunuzun idrakine varın da öyle fikrinizi beyan edin



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zodion -- 25 Şubat 2016; 17:21:07 >
  • Yazıyı okumadan hüküm veriyorsunuz,yazıyı okumadan yukarıdaki arkadaşı artılayan ne kadar çok ön yargılı insan var,yukarıda herşey açıkca anlatıldığı için size cevap vermeye gerek duymuyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 26 Şubat 2016; 11:55:30 >
  • ''Ebu Dulaf’ın da (10. asır 2. çeyrek) Oğuzlarda put bulunmadığını söylemesi manalıdır.13. asır Uygurları da Tanrı'nın insan veya başka herhangi bir cisim şeklinde tasvir edilemeyeceğini soyluyorlardı. Demek ki, asli Türk itikadında anthropomorfizm (putçuluk) yoktu" . Bundan dolayı da aslında putları muhafazaya mahsus yapılar olan tapınaklar inşa edilmiyordu. Putculukta putların (heykel ve resimlerin) temsil ettikleri kişilerin manevi güç ile dolu olduğuna inanılmıştır. Turkler’de ise manevi gücün tek kaynağı Tanrı idi.''

    Put nesneyle değil metalayla yani hangi kavrama nasıl anlam yüklediğinle ilintilidir.İlla ki ortada bir feşist nesnesi bulunması gerekmez

    Bakınız:Atalar kültü ve kam

    Osmanlı da padişahların boğdurulmalarının ve Eski Türk devletlerinde soylu insanların göğsü oklanarak değilde yay kirişi ile idam edilmelerinin nedenini açıklayabilirseniz şamanizmin altında yatan gerçeği anlamlandırıp kategorize edebilirsiniz



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zodion -- 26 Şubat 2016; 19:11:41 >




  • Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    Oo hocam ban kalkmış

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Lews Therin Telamon


    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    Oo hocam ban kalkmış

    Kendi kendimi uzaklaştırmıştım. :)

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    TÜRKler nasıl müslüman oldu?
    17 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    Yazdıklarından yazıyı okumadığın anlaşılıyor Evet eski Türkler şamanist değildi,şamanizm Moğolların ve Tunguzların dini idi, şamanizm Türkler arasına geç devirlerde-Moğollorın hakimiyet döneminde yayılmış olmasına rağmen gök-tanrı itikadını yenememiştir,eski Türkler tek bir tanrıya inanmak ile birlikte ay,yıldız,güneş,su,ateş,yer,toprak gibi kutsallara da sahiptiler,yazının özet kısmında zaten cevap verilmiş.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    Yazdıklarından yazıyı okumadığın anlaşılıyor Evet eski Türkler şamanist değildi,şamanizm Moğolların ve Tunguzların dini idi, şamanizm Türkler arasına geç devirlerde-Moğollorın hakimiyet döneminde yayılmış olmasına rağmen gök-tanrı itikadını yenememiştir,eski Türkler tek bir tanrıya inanmak ile birlikte ay,yıldız,güneş,su,ateş,yer,toprak gibi kutsallara da sahiptiler,yazının özet kısmında zaten cevap verilmiş.

    Şamanizm ile ilgili bir şey demedim.


    O bahsettiğin kutsallar var ya hani. Heh, işte onların her birisinin kendisine ait tanrısı var. Öyle ruh, kutsal falan filan ile geçiştirilecek bir şey değil.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Tarihçi -- 26 Şubat 2016; 22:00:04 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    Yazdıklarından yazıyı okumadığın anlaşılıyor Evet eski Türkler şamanist değildi,şamanizm Moğolların ve Tunguzların dini idi, şamanizm Türkler arasına geç devirlerde-Moğollorın hakimiyet döneminde yayılmış olmasına rağmen gök-tanrı itikadını yenememiştir,eski Türkler tek bir tanrıya inanmak ile birlikte ay,yıldız,güneş,su,ateş,yer,toprak gibi kutsallara da sahiptiler,yazının özet kısmında zaten cevap verilmiş.

    Şamanizm ile ilgili bir şey demedim.


    O bahsettiğin kutsallar var ya hani. Heh, işte onların her birisinin kendisine ait tanrısı var. Öyle ruh, kutsal falan filan ile geçiştirilecek bir şey değil.


    Türkler'in kutsal saydıklarının tanrı olduğunu dolayısıyla eski Türkler'in çok tanrılı bir inanca sahip olduğunu iddia ediyorsun, tebrik ederim bütün tarihçilerden farklı görüşler ileri sürüyorsun, madem bu iddiayı ortaya attın delillendirmen de gerekecek




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    Yazdıklarından yazıyı okumadığın anlaşılıyor Evet eski Türkler şamanist değildi,şamanizm Moğolların ve Tunguzların dini idi, şamanizm Türkler arasına geç devirlerde-Moğollorın hakimiyet döneminde yayılmış olmasına rağmen gök-tanrı itikadını yenememiştir,eski Türkler tek bir tanrıya inanmak ile birlikte ay,yıldız,güneş,su,ateş,yer,toprak gibi kutsallara da sahiptiler,yazının özet kısmında zaten cevap verilmiş.

    Şamanizm ile ilgili bir şey demedim.


    O bahsettiğin kutsallar var ya hani. Heh, işte onların her birisinin kendisine ait tanrısı var. Öyle ruh, kutsal falan filan ile geçiştirilecek bir şey değil.


    Türkler'in kutsal saydıklarının tanrı olduğunu dolayısıyla eski Türkler'in çok tanrılı bir inanca sahip olduğunu iddia ediyorsun, tebrik ederim bütün tarihçilerden farklı görüşler ileri sürüyorsun, madem bu iddiayı ortaya attın delillendirmen de gerekecek

    Türk Mitolojisi'nden ala delil mi var? Elli tane tanrı sayılırken hala neyin tek tanrısı?


    Bizim Genel Türk Tarihi kürsüsü ülkücü hocaların tekelinde. Maalesef bazı şeylere de etki ediyor. İşte böyle çok tanrılı olan bir şeyi "Hayır yav tek tanrılı, İslamiyet ile benzer" diye yutturmaya çalışıyorlar.

    Evet hepsinden farklı şeyler söylüyorum. Benim tezim de bu.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi


    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    Yazdıklarından yazıyı okumadığın anlaşılıyor Evet eski Türkler şamanist değildi,şamanizm Moğolların ve Tunguzların dini idi, şamanizm Türkler arasına geç devirlerde-Moğollorın hakimiyet döneminde yayılmış olmasına rağmen gök-tanrı itikadını yenememiştir,eski Türkler tek bir tanrıya inanmak ile birlikte ay,yıldız,güneş,su,ateş,yer,toprak gibi kutsallara da sahiptiler,yazının özet kısmında zaten cevap verilmiş.

    Şamanizm ile ilgili bir şey demedim.


    O bahsettiğin kutsallar var ya hani. Heh, işte onların her birisinin kendisine ait tanrısı var. Öyle ruh, kutsal falan filan ile geçiştirilecek bir şey değil.


    Türkler'in kutsal saydıklarının tanrı olduğunu dolayısıyla eski Türkler'in çok tanrılı bir inanca sahip olduğunu iddia ediyorsun, tebrik ederim bütün tarihçilerden farklı görüşler ileri sürüyorsun, madem bu iddiayı ortaya attın delillendirmen de gerekecek

    Türk Mitolojisi'nden ala delil mi var? Elli tane tanrı sayılırken hala neyin tek tanrısı?


    Bizim Genel Türk Tarihi kürsüsü ülkücü hocaların tekelinde. Maalesef bazı şeylere de etki ediyor. İşte böyle çok tanrılı olan bir şeyi "Hayır yav tek tanrılı, İslamiyet ile benzer" diye yutturmaya çalışıyorlar.

    Evet hepsinden farklı şeyler söylüyorum. Benim tezim de bu.

    Çok yaşa tarihçi,adı üstünde mitoji,ama mitoloji de gerçekten esintiler taşır, örnek ver hocam, mesnedsiz konuşma, hadi ülkücü hocalarımız var dedik, yalnız yukarıdaki yazıda bayağı bir yabancı tarihçilerden alıntı yapılıyor



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 26 Şubat 2016; 23:14:00 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi


    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    Yazdıklarından yazıyı okumadığın anlaşılıyor Evet eski Türkler şamanist değildi,şamanizm Moğolların ve Tunguzların dini idi, şamanizm Türkler arasına geç devirlerde-Moğollorın hakimiyet döneminde yayılmış olmasına rağmen gök-tanrı itikadını yenememiştir,eski Türkler tek bir tanrıya inanmak ile birlikte ay,yıldız,güneş,su,ateş,yer,toprak gibi kutsallara da sahiptiler,yazının özet kısmında zaten cevap verilmiş.

    Şamanizm ile ilgili bir şey demedim.


    O bahsettiğin kutsallar var ya hani. Heh, işte onların her birisinin kendisine ait tanrısı var. Öyle ruh, kutsal falan filan ile geçiştirilecek bir şey değil.


    Türkler'in kutsal saydıklarının tanrı olduğunu dolayısıyla eski Türkler'in çok tanrılı bir inanca sahip olduğunu iddia ediyorsun, tebrik ederim bütün tarihçilerden farklı görüşler ileri sürüyorsun, madem bu iddiayı ortaya attın delillendirmen de gerekecek

    Türk Mitolojisi'nden ala delil mi var? Elli tane tanrı sayılırken hala neyin tek tanrısı?


    Bizim Genel Türk Tarihi kürsüsü ülkücü hocaların tekelinde. Maalesef bazı şeylere de etki ediyor. İşte böyle çok tanrılı olan bir şeyi "Hayır yav tek tanrılı, İslamiyet ile benzer" diye yutturmaya çalışıyorlar.

    Evet hepsinden farklı şeyler söylüyorum. Benim tezim de bu.

    Çok yaşa tarihçi,adı üstünde mitoji,ama mitoloji de gerçekten esintiler taşır, örnek ver hocam, mesnedsiz konuşma, hadi ülkücü hocalarımız var dedik, yalnız yukarıdaki yazıda bayağı bir yabancı tarihçilerden alıntı yapılıyor

    Tek tanrılı adamların çok tanrılı mitoloji oluşturduğuna mı inanıyorsunuz? Bir de çocuk gibi niye gülüyorsun anlamadım.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi


    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi


    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    Yazdıklarından yazıyı okumadığın anlaşılıyor Evet eski Türkler şamanist değildi,şamanizm Moğolların ve Tunguzların dini idi, şamanizm Türkler arasına geç devirlerde-Moğollorın hakimiyet döneminde yayılmış olmasına rağmen gök-tanrı itikadını yenememiştir,eski Türkler tek bir tanrıya inanmak ile birlikte ay,yıldız,güneş,su,ateş,yer,toprak gibi kutsallara da sahiptiler,yazının özet kısmında zaten cevap verilmiş.

    Şamanizm ile ilgili bir şey demedim.


    O bahsettiğin kutsallar var ya hani. Heh, işte onların her birisinin kendisine ait tanrısı var. Öyle ruh, kutsal falan filan ile geçiştirilecek bir şey değil.


    Türkler'in kutsal saydıklarının tanrı olduğunu dolayısıyla eski Türkler'in çok tanrılı bir inanca sahip olduğunu iddia ediyorsun, tebrik ederim bütün tarihçilerden farklı görüşler ileri sürüyorsun, madem bu iddiayı ortaya attın delillendirmen de gerekecek

    Türk Mitolojisi'nden ala delil mi var? Elli tane tanrı sayılırken hala neyin tek tanrısı?


    Bizim Genel Türk Tarihi kürsüsü ülkücü hocaların tekelinde. Maalesef bazı şeylere de etki ediyor. İşte böyle çok tanrılı olan bir şeyi "Hayır yav tek tanrılı, İslamiyet ile benzer" diye yutturmaya çalışıyorlar.

    Evet hepsinden farklı şeyler söylüyorum. Benim tezim de bu.

    Çok yaşa tarihçi,adı üstünde mitoji,ama mitoloji de gerçekten esintiler taşır, örnek ver hocam, mesnedsiz konuşma, hadi ülkücü hocalarımız var dedik, yalnız yukarıdaki yazıda bayağı bir yabancı tarihçilerden alıntı yapılıyor

    Tek tanrılı adamların çok tanrılı mitoloji oluşturduğuna mı inanıyorsunuz? Bir de çocuk gibi niye gülüyorsun anlamadım.

    Tarihçi daha gençsin




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi


    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi


    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Doğaya inanan insanların tek tanrılı olduğunu iddia etmek biraz fazla hayalcilik oluyor. Çünkü doğaya inanan insan bereketi, ateşi, suyu, havayı simgeleyen ayrı tanrılara inanır. Bu, Çin'den İskandinavya'ya kadar böyledir.

    Artık bu konuda geçen bilgiler eskimiş bilgilerdir. Türklerin eskiden çok tanrılı bir dine inanıyor olması, şimdi tek tanrılı bir dine inanıyor olması hiçbir şeyi değiştirmez.

    Yazdıklarından yazıyı okumadığın anlaşılıyor Evet eski Türkler şamanist değildi,şamanizm Moğolların ve Tunguzların dini idi, şamanizm Türkler arasına geç devirlerde-Moğollorın hakimiyet döneminde yayılmış olmasına rağmen gök-tanrı itikadını yenememiştir,eski Türkler tek bir tanrıya inanmak ile birlikte ay,yıldız,güneş,su,ateş,yer,toprak gibi kutsallara da sahiptiler,yazının özet kısmında zaten cevap verilmiş.

    Şamanizm ile ilgili bir şey demedim.


    O bahsettiğin kutsallar var ya hani. Heh, işte onların her birisinin kendisine ait tanrısı var. Öyle ruh, kutsal falan filan ile geçiştirilecek bir şey değil.


    Türkler'in kutsal saydıklarının tanrı olduğunu dolayısıyla eski Türkler'in çok tanrılı bir inanca sahip olduğunu iddia ediyorsun, tebrik ederim bütün tarihçilerden farklı görüşler ileri sürüyorsun, madem bu iddiayı ortaya attın delillendirmen de gerekecek

    Türk Mitolojisi'nden ala delil mi var? Elli tane tanrı sayılırken hala neyin tek tanrısı?


    Bizim Genel Türk Tarihi kürsüsü ülkücü hocaların tekelinde. Maalesef bazı şeylere de etki ediyor. İşte böyle çok tanrılı olan bir şeyi "Hayır yav tek tanrılı, İslamiyet ile benzer" diye yutturmaya çalışıyorlar.

    Evet hepsinden farklı şeyler söylüyorum. Benim tezim de bu.

    Çok yaşa tarihçi,adı üstünde mitoji,ama mitoloji de gerçekten esintiler taşır, örnek ver hocam, mesnedsiz konuşma, hadi ülkücü hocalarımız var dedik, yalnız yukarıdaki yazıda bayağı bir yabancı tarihçilerden alıntı yapılıyor

    Tek tanrılı adamların çok tanrılı mitoloji oluşturduğuna mı inanıyorsunuz? Bir de çocuk gibi niye gülüyorsun anlamadım.

    Tarihçi daha gençsin

    Evet, çok güzel bir kanıt, çok güzel bir açıklama. Tamam ikna oldum tek tanrılı olduğuna.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Daha tezime anti tez sunamamış konu sahibi başkalarından detaylı argümanlar ve deliller bekliyor.Ne kadar da tutarlı maşallah
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zodion

    Daha tezime anti tez sunamamış konu sahibi başkalarından detaylı argümanlar ve deliller bekliyor.Ne kadar da tutarlı maşallah

    dediğin yanlış çünkü;koskocaman profesörden farklı iddialar ortaya atıyorsun,sizde şamanizm olduğunu iddia eden yazarların yazısını paylaşında daha iyi anlayalım



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 27 Şubat 2016; 18:25:33 >
  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Kategori:Türk_tanrıları

    bu kadar tanrısı bulunan eski türk inancının tek tanrılı olduğunu iddia etmek

    sürekli eski türk inancını tek tanrılı yapıp islama yamamaya çalışıyorsun
    zorla tek tanrılı yapıp benzetmeye çalıştığın dinin islam ile o dediğin tek tanrı haricinde bir benzerliği bile yok
    kaldı ki islamda allah denir tanrı demek bile sayılmıyor forumun alimleri anlatsın sana başka nerede duyulmuş allah ?
    bunu da geçende açtığın oğuz kaan peygamber mi konusu yüzünden yazıyorum...

    bonus:
    Onedio
    14 Maddede Eskiden Devlet Yönetirken Bugün Evine Hapsedilmeye Çalışılan Türk Kadını
    http://onedio.com/haber/14-maddede-eskiden-devlet-yonetirken-bugun-evine-hapsedilmeye-calisilan-turk-kadini-436481




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kutbulmus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Zodion

    Daha tezime anti tez sunamamış konu sahibi başkalarından detaylı argümanlar ve deliller bekliyor.Ne kadar da tutarlı maşallah

    dediğin yanlış çünkü;koskocaman profesörden farklı iddialar ortaya atıyorsun,sizde şamanizm olduğunu iddia eden yazarların yazısını paylaşında daha iyi anlayalım

    Profesör olması bir şey değiştirmez argümanın ne kadar tutarlı mantıklı objektif olduğuna bakarım

    Ona bakarsan Mevlana da dönemin alimlerinden aristo kesiminden.Bu onun görüşünü savunacağım anlamına gelmez

    Bu kadar mevkiye tapmayın sizi kör yapar

    Milyon tane tanrılı dini tek tanrılı din yaptınız.Yaratılış destanını okudum yunan miti gibiydi




  • Sizin Türkler'i çok tanrılı yapmak istemenizde art niyet olduğunu düşünüyorum, yalnız yukarıdaki yazıda da görüldüğü gibi Türkler'de tabiat kuvvetlerine inanma olduğu gibi atalar kültürü de vardı,yazıyı okumadan ısrarla Türkler'in çok tanrılı olduğunu iddia ediyorsunuz, halbuki şamanizm Türkler arasında geç devirlerde yayılmıştır,Dinlerle "ulûhiyet" konusunda araştırmalar yapan W. Schmidt'e göre, "daha Hunlarda tek tanrılığa doğru acık bir gelişme" müşahede edilen Bozkır dininde Tanrı, Gokturkler devrinde manevi büyük tek kudret haline yükselmiş bulunmakta idi.yani dediğim gibi Türkler'de din çeşitli toplumlardan etkilenerek sürekli değişmiş, inkişaf etmiştir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 27 Şubat 2016; 22:04:55 >
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.