Şimdi Ara

İlginç Makaleleri Burada Topluyoruz.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
4
Cevap
1
Favori
90
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • spritüalistimiz nelerde bilirmiş!

    1. tesadüf diye bir şey yoktur. yaşadığımız her deneyimin ve hayatta karşımıza çıkan her insanın, bize bir mesajı vardır. özellikle sorunumuz olduğunda, cevabı bize verecek insanlarla karşılaşırız. rastlantı yoktur. ama bu rastlantılara nasıl tepki vereceğimizi, bize iletilen mesajları algılayabilme kapasitemiz belirler. yolumuza çıkan biriyle yaptığımız sohbet, o anki sorularımıza çözüm sunmuyor görünebilir ama bu, yaptığımız sohbetin bir mesaj taşımadığı anlamına gelmez. sadece, biz o mesajı alamamışızdır.

    2. neden yaşadığını cevapla… ikinci bilgi, gerçeklerin ve kendinin farkındalığı üzerine kurulmuştur. neden yaşıyorsun?

    3. evrende tek ve saf bir enerji vardır. bu bilgi, hayata yepyeni bir bakış açısı getirmektedir. modern fizik, evreni, tek ve nötr bir enerji olarak tanımlamakta ve bu enerjinin her nasılsa düşüncelerimize karşılık verdiğini söylemektedir. yani, insanoğlunun yalvarmasına gerek olmaksızın, eğer gerekli iradeyi gösterirse ona cevap veren bir enerji…

    4. tüm evren enerjiden ibarettir ve enerji görülebilir. ne var ki, hepsinin türü değişiktir. işte bu yüzden bazı yerler enerjiyi diğer yerlerden daha fazla artırır. bu, senin uyumuna bağlıdır. önce enerji alanlarını görmeye başla. bunun için dikkatini çevreye yönelt. nesnelerin ve insanların güzelliklerini, eşsizliklerini takdir edince, enerji alıyorsun; hislerin sevgi düzeyine yükselince, gönüllü olarak enerjini geri veriyorsun. bu mistik bir deneyimdir.

    bu durum ne yazık ki uzun süre korunamaz. bilinci normal düzeyde olan bir insanla konuşmaya çabalayınca ya da halâ çatışmaların sürdüğü bir dünyada yaşamaya çalışınca, bu durumdan sıyrılır ve tekrar eski düzeyimize döneriz. bundan kurtulabilmek için, hissettiklerimizi yeniden, yeniden tekrar etmeliyiz. çünkü rastlantıları sağlayan bu enerjidir ve rastlantılar sürekli bir temele dayanan, yeni bir düzeyi gerçekleştirmemize yardımcı olurlar.

    5. insanların, diğerlerinin düşüncelerine hükmederek enerjilerini çalma eğilimleri vardır. enerjimizin kesildiğini hissettiğimiz zaman, hepimiz aynı şeyi yaparız. insanları ve durumları kontrol ederek enerjinin bize doğru akışını sağlamak için dramalar yaratırız. şayet kendimize dikkatle bakıp, enerjiyi yönlendirmek için neler yaptığımızı keşfetmezsek, hiçbir ilerleme olmaz.

    mesafeli drama: esrarengiz ve gizemli bir görünüm kazanır, kendi kendine ihtiyatlı davrandığını söyler ama aslında bu dramanın [oyun, piyes. dramatik olaylar dizisi] özellik içine başkasını çekip, kendisine ilgi göstermesini ümit eder. birisini bu dramanın içine çekince de, açık davranmaz ve gerçek duygularını anlamaları için karşındakileri zorlar. onlar bu kişinin gerçek duygularını anlamaya çabalarken, fazlasıyla ilgi gösterip, tüm enerjilerini ona yollarlar. ne denli esrarengiz davranıp, ne denli ilgilerini çekerse, o kadar enerji çalar.

    sorgulayıcı drama: sorularıyla insanları eşeleyip, diğerlerinin yaşantılarındaki yanlışları ortaya çıkarıp eleştirir. eğer istedikleri kişiyi bu dramanın içine çekebilirse, diğerleri, sorgucunun karşısında kendilerini suçlu hisseder ve sorgucunun dikkatini çekecek hatalar yapmamak için, onun düşündükleri ile ilgilenmeye başlarlar. sorgucu, bu saygı sayesinde gereksinim duyduğu enerjiyi sağlar.

    korkutucu drama: şayet biri sözle, fizik gücüyle ya da statüsüyle başkaları üzerinde tehdit yaratıyorsa, diğerleri başlarına kötü bir iş geleceği korkusuna kapılır, ona ilgi gösterip enerjilerini verirler.

    acındırıcı drama: birisi, başına gelenlerden diğerlerinin sorumlu olduğunu açıkça olmasa da vurgular ve ona yardım edilmediği takdirde kötülüklerin başına gelmeye devam edecegini söylerse, sağladığı ilgiyle enerji çeker.

    burada dikkat edilmesi gereken konu, dramaların, karşı dramaları yarattığıdır. örneğin mesafeli drama uygulayan bir kişi, karşısında sorgucu drama oynayan kişiyi yaratır.

    6. geçmişi berraklaştır, çocukluğunun dramalarını tekrar etme! geçmişi berraklaştırmak, çocukluğumuzda öğrendiğimiz bu dramaları kontrol etmekle başlar. dramaların farkında ol. bunlardan bir kez kurtulduğunda, kendini daha yüksek seviyedeki evrimsel kimliğinde bulursun. doğru enerji ile her doluşta hayatı daha ileriye götürecek bir rastlantı meydana gelir ve bu düzeydeki enerji içselleştirilir.

    7. aklına aniden gelen düşüncelere dikkat et! ani düşünceler, bize rehberlik etme maksadıyla aklımıza gelirler. o zaman, neden? diye sormalıyız. yaşam sorunumla bunun ne ilgisi var? gözlemci durumuna geçince, her şeyi kontrol etme gereksiniminden de kurtuluruz ve bu bizi evrimin akışının içine sokar. bu noktada olumsuz düşünceler aklımıza gelirse, 7. bilgi, “korku imajları belirir belirmez engellenmelidir, ardından da aklımıza iyi düşünceler getirmeliyiz” der. eğer olumlu imajlardan sonra olumsuz imajlar belirirse, yine de bunları ciddiye almak gereklidir. örneğin, aklına aniden araba kazası geçireceğin gelmişse ve biri seni arabayla bir yere götürmeyi teklif ederse, reddetmelisin.

    8. diğerleriyle kurduğun ilişkilerde enerjini doğru kullan! sekizinci bilgi diğerleriyle kurulacak ilişkilerde enerjiyi kullanmanın yolunu gösteriyor. özellikle çocukların hatalarını sürekli düzeltmenin, onların enerjilerini tüketmek olduğunu ve bu durumun onlarda kontrol dramaları yarattığını söylüyor.

    aşk ilişkileri enerji emicilere dönüşmesin!: aşık oldugunda, iki kişi bilinçsiz olarak enerjilerini birbirlerine verirler ve mutluluk ve neşe inanilmaz derecede artar, titreşimler yükselir. ne yazık ki, insanlar kısa sürede birbirlerinden gelen bu enerjiye bağlanırlar ve evrenden sağladıkları enerjiyi keserler.

    oysa, iki kişinin birbirine verecek yeterli enerjisi yoktur. bir süre sonra birbirlerine enerji vermeye son verip, diğerinin enerjisini elde etmeye çalışır ve çocukluk dramalarının içine düşerler. ve sonuçta ilişki giderek yozlaşır ve güç mücadelesine dönüşür. aslında bu durumdan tam olarak kurtulmayı öğreninceye kadar alfabedeki c harfi gibiyizdir. karşı cinsten kolay etkileniriz, onun yarım kalmış dairesi gelip bizimkiyle birleşir. birbirimize enerji akıtmaya başlarız, gerçekte ise kendi dışında diğer yarısını arayan bir başka insanla birleşmiş oluruz. karşıt cinsten birine bağımlı olmamızın nedeni, karşıt cinsin enerjisini elde etmek istememizdir.

    önce tek başına olmayı öğren! içimizdeki kaynaktan aldığımız mistik enerjinin, hem erkek hem de dişi yönü vardır. ama bu bütünleşme zaman alır. eğer olgunlaşmadan eril yada dişil enerjimizin artması için, bir başka insan ile bağlantı kurarsak, evrensel kaynağın akışını durdururuz. önce daireyi kendimiz bütünlemeliyiz. bu zaman alır ve ancak bunu sağladıktan sonra yüksek ilişkiler kurabiliriz. böylece, bütünleşmiş bir insanla romantik ilişki kurduğumuzda, bu tür bir ilişki bizim bireysel gelişimimizi engellemez. bu tür ilişkilerde bağımlı olma eğilimi yoktur. çünkü bu insanların ikisi de gelecek mesajları beklemektedirler. bir aşk deneyime ilk başlarken, ilişkinin ilk günlerinde duyulan iyilik ve keyfin tadını, tek başına olduğun zaman çıkarmalı, onu içine almalısın. bundan sonra gelişmeye başlarsın ve kendine uygun romantik ilişkiler sana kendiliğinden bir şekilde ulaşır.

    9. enerji düzeyini arttır! dokuzuncu bilgi der ki; enerji düzeyimiz arttıkça vücudumuzdaki atomların titreşimlerinin düzeyi de artar. kısacası, ruhumuzu arındırıp hafifleriz. her zaman enerji dolu ol ve sevgi konumunda kal. bir kez sevgi konumunu elde ettin mi, hiç bir şey ve hiç kimse sendeki enerjiyi çekip alamaz. aslında, senden taşan enerjinin yarattığı akıntı, aynı oranda enerjiyi senin içine çeker.

    (9 kehanet james redfield)







  • Turancılık, Türkiye”de 60 yıldan beri tartışılan bir konudur. Zaman zaman, Türklerle akraba milletleri de içine alan bir sistem hâlinde düşünülmekle beraber bugün “Turancılık” deyince Türkiye”de anlaşılan şey, tarihî mirasları da dahil olduğu halde bütün Türkleri tek devlet hâlinde birleştirmek ülküsüdür ve her ülkü gibi nesillere bakan, kan ve can vergisi isteyen, gönüllere heyecan katan bir inançtır.

    Tarihi, savaşları ve fütuhatı dolayısıyla hemen bütün dünyaya antipatik gelen Türk milletinin yeniden birleşerek şahlanması birçok milleti korkuttuğu için, bu şahlanış sonunda bazı devletler ortadan kalkacağı veya küçüleceği için, hatta dünya çapındaki büyük ticaret ortaklıklarının çıkarları baltalanacağı için Turancılık ülküsü büyük direnişle karşılanmakta, bu direnişin propagandası ve fikriyatı yapılmakta, bu propaganda Türkiye için de tesirli olmaktadır.

    Turancılık ülküsüne karşı Türkiye”deki muhalefet ya bunun Türkiye”yi büyük tehlikelere atacak bir macera sayılmasından, yahut Türkiye dışındaki Türklerin de en az bizim kadar (bir bakıma bizden çok) Türk olduklarının bilinmeyişinden, yahut da bugünkü sınırlarımız içinde 4000 yıldan beri üstüste yığılan etnik zümreleri ve kültürleri karıştırıp bunlardan şimdiki dili Türkçe olan bir “halk”ın peydahlandığını kabul etmekten doğmaktadır.

    Moskof uşağı oldukları için Turancılığın Rusya”yı devirmesinden korkanların muhalefetini kaale almıyorum.

    Önce, Turancılık bir macera mıdır, onu ele alalım:

    Turancılığın macera olduğu hakkındaki düşünce, Birinci Cihan Savaşında Enver Paşanın Kafkas cephesindeki hareketlerinin başarısızlık ve büyük kayıplarla sona ermesinden çıkmıştır. Bir çiçekle bahar gelmediği gibi bir başarısızlıkla bir düşüncenin yanlışlığına hükmetmek de sağlam bir mantığın eseri sayılmaz. Enver Paşanın cesur bir asker, fakat ehliyetsiz bir kumandan olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Bundan başka Enver Paşayı saf bir Turancı saymak da yanlıştır. İttihatçılar hem Turancı, hem de İslâm birlikçisi idiler. Hem Kafkasya”yı, hem de Mısır”ı almak istiyorlardı. Bundan başka zamansız Kafkas taarruzu Turancılık düşüncesiyle değil, müttefikimiz Almanlar üzerindeki yükü hafifletmek amacıyla yapılmıştı.

    Maceracılığa gelince, bu kelime üzerinde iyi ve ciddî düşünmek lâzımdır. Her maceracılık bir hatâ olmadığı gibi her ihtiyat da tedbirli bir davranış değildir. İnsanlığın tarihi siyaset, askerlik ve ilim alanındaki maceralarla doludur. Kristof Kolomb”un batıya giderek Hindistan”a varmak istemesi bir macera idi. Bir sal ile Atlantiği geçmek de öyledir. Kendi yakın tarihimize bakarsak Mustafa Kemal Paşanın Samsun”a çıkması da bir maceradır. Birçoklarının buna katılmayışı yurtsever olmayışlarından değil, başarı ihtimali görmemelerindendi. Fakat o, iyi hesap yapmasını bildiği için, başkalarının Türkiye”yi batıracak bir macera diye muhalefet ettikleri teşebbüsünü parlak bir şekilde bitirdi.

    Daha eski tarihimizde Babur”un 10.000 kişiyle Hindistan”a dalması, Yavuz”un 30.000 kişiyle çölü geçerek Mısır”a girmesi birer macera değil miydi? Evet, Napolyon ve Hitler”in Moskova seferleri de macera idi ama onlar başarısızlıkla bitti diye berikilerin değeri azalır mı?

    Yahudilerin artık Arap vatanı olmuş topraklarda İsrail devletini kurması şaşırtıcı bir macera değil midir?

    Tehlikesiz yaşamak isteyenler intihar etsin. Hayat ve kâinat tehlikelerle doludur. Tehlike fertler için de, milletler için de, topraklar için de vardır. Korkunç bir deprem birkaç saatte Anadolu”yu suların altına gömebilir. Dünyaya yakın geçen bir kuyruklu yıldızın boğucu gazları birkaç milleti birden yok edebilir. Dünyayı yörüngesinden çıkaracak büyüklükte bir göktaşı küremize çarparak dünyanın kıyametini koparabilir. Birkaç millet birleşerek bir gece Türkiye”nin üzerine 500 hidrojen bombası fırlattıktan sonra özel giyimle askerlerini yurdumuza sokabilir.

    Bütün bu ihtimaller var diye uyuşuk uyuşuk oturup yalnız fabrika kurmak, futbol maçlarını seyrederek bağırmak, defile ve güzellik müsabakaları yapmak, üniversitelerde bir takım bayağıların eserlerini tahlili etmekle mi vakit geçireceğiz? Bunlarla millet yaşamaz. Millet bir hayvan sürüsü değildir. Millet, millî bir hedef ister. Ancak o hedefi gördüğü zaman sürü olmaktan çıkıp insanlaşır, bencil olmaktan kurtulup fedakârlaşır.

    Bizim için en kutlu hedef Turancılıktır. Eskiden nasıl bir idiysek yine birleşeceğiz diye kendisini bir ülküye adamaktan daha kutlu ne olabilir? Bütün Türleri birleştirmek hakkımız ve görevimizdir. Bizden zorla koparılanı geri almak adaleti yerine getirmektir. Turancılık bir büyüklük düşüncesidir. Büyüklük düşüncesi asil bir düşüncedir.

    Turancılığı, bütün Türleri yalnız kültür alanında birleştirmek diye anlamak boş ve yanlıştır. Sosyal bir kanundur ki kültür birliği ancak siyâsî birlik sonunda doğar. Türk”e düşman milletlerin hakimiyetindeki Türkleri kültürde birleştirmeye imkân var mı? Yabancı millet buna izin verir mi? Sovyetler Birliği”nde alfabesi ayrılmış, yerli lehçesi edebî dil hâline getirilmiş Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tatar ve Başkurt”u hangi kuvvetle, hangi metodla tek kültür içinde bizimle birleştirebilirsin? O kadar gücün varsa zaten ordularını yürütüp o ülkeleri kurtarmak elinde demektir. Ondan sonra kültür birliği için kurultayını toplar, aksi hâlde kültür birliğini hiçbir zaman kuramazsın.

    Bugün Türkler arasındaki kültür birliği ancak gönül birliği, tek millet olmak şuuru, biraz da dil birliği halinde yaşamaktadır. Fakat bu gidişle 50 yıl sonra diller ayrılacaktır. O zaman ne olacak? Onlar artık başka millet oldu diyerek miskin bir tevekkülle bu oldu bittiyi kabul mü edeceğiz, yoksa eski yurtları ve soyumuzun koparılmış parçalarını kurtarmak için, savaş da dahil, her şeyi göze mi alacağız? Elbette göze alacağız. Şüphesiz zamanı kollamak, hesapları iyi yapmak şartı ile…

    Siyâsî sınırlar dışındaki Türklerle uğraşmak macera ise Türk uçakları Kıbrıs”a neden saldırdı? Hatta Amerikan donanması engel olmasaydı Kıbrıs”a neden çıkılacaktı? Batı Trakya Türkleriyle, Kerkük Türkleriyle, neden bu kadar ilgileniliyor? Dün “Hatay”dı. Bugün “Kıbrıs”, yarın “Batı Trakya” ve “kerkük”, öbür gün “Azerbaycan” ve daha ötesi… Bu, budur. Kimse başını kuma sokmasın.

    Turancılığa muhalefetin bir türlüsü de Türkiye dışındaki Türklerden habersiz olmanın sonucudur. Daha pek yakında bir bilgin kişinin, bir toplantıda gençlerden birine “Hunlar da mı Türk” diye sorduğunu anlattılar. Hunlar”ın Türk, hatta kısmen Oğuzların ataları olduğunu bilmeden yaşayan bilgine ne denir? Meğer o, millî tarihi Malazgird Zaferi”yle başlıyor sanırmış. Hayırlı uykular deyip geçelim…

    Bir de Türk soyundan gelmemenin verdiği gayrı millî şuurla Anadolu”yu bir bardak, içindeki milleti bir kokteyl, Türkleri de bu kokteyle en son katılan içki saymak gibi hezeyan var ki taraftarları birtakım ruh hastalarından ibarettir.

    Tarihimizi Malazgird”le veya İznik şehrinin alınmasıyla başlatanlara sormalı: İznik”i başkent yapanlar veya Malazgird savaşını kazananlar daha önce ne idiler? Nerede idiler? Onbirinci Yüzyıl tarihin ışıldakları altındaki bir asırdır. O adamların nerede ve ne olduklarını gözler önüne derhal serer.Böylece de Türk Devletleri denen nesnenin birbirini kovalayan Türk hanedanları olduğu, aslında bir tek devlet olup fetret zamanlarında ikiye, üçe bölündüğü ve bunun Tanrıkut”a kadar gerilere doğru uzandığı ortaya çıkar.

    Turancılık ülküsü gibi milleti hızlandırıcı, ahlâka ve erdeme dayalı kutlu bir ülküyü yermek için ya damarlarındaki kanı yabancı hissetmek, ya komünist yani vatan haini, yahut da millî tarihi Malazgird”den başlatacak kadar cahil ve budala olmak lâzımdır.

    Nihal ATSIZ, Ötüken, 30 Nisan 1973, Sayı: 6





  • Havayı temizleyen bisiklet


    Düzenleme:Link atınca fazla yer kaplamamış oluyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Bilgisayıcı -- 26 Ocak 2015; 15:36:47 >
  • Destek,up,editlencek



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Lümpen -- 26 Ocak 2015; 15:35:09 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.