Şimdi Ara

gece gece iyilik yapasım tuttu(ygs son tekrar bi dua edersiniz artık)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
45
Cevap
159
Favori
7.103
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
32 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • EDİT: COĞRAFYA NOTLARINDAN ÖNCE TAMAMI ALINTIDIR YAZIYOR ZATEN. BEN SİZE KENDİ EL EMEĞİM GÖZ NURUM DEMEDİM SADECE 4-5 KONUYU TOPARLAYIP BİRLEŞTİRDİM!





    '' Fizikte dinamik sorularında bir soru tipinde kolay bir yol
    var onu anlatayım belki bilen vardır:
    -Yatay düzlemde iki cisim birbirine iple bağlanmış bir
    şekilde verilen sorularda düzlemin sürtünmeli olup
    olmaması önemli değildir. Sürtünmeyi yok sayıp zaman
    kazanabilirsiniz''
    --------------
    -Sıvıda bulunan bir cismin ,hacmi bölmeler şeklinde
    verilirse, Vbatan.Dsıvı yerine özkütleyi direk batan hacimle
    orantılı bir şekilde alabiliriz. Örn: D yoğunluklu bir sıvıda 5
    bölmeden oluşan bir cismin 3 bölmesi batmışsa özkütlesi
    3d/5 tir.
    -Eğer kap taşırma kabı değilse "kesinlikle" ağırlaşma
    gerçekleşir. Yorum sorularında çıkar.
    -Taşan sıvının ağırlığı kaldırma kuvvetine eşittir.
    -Cisim farklı sıvılarda yüzüyor veya batıyorsa uygulanan
    kaldırma kuvvetleri ağırlığa eşittir.
    -Sıvının içinde balon tabana bir iple bağlıysa ve musluk
    yardımı ile bir miktar sıvı boşaltılırsa sırasıyla;
    1-Balona uygulanan sıvı basıncı azalır.
    2-Sıvı basıncı azaldığı için balonun içindeki gazın basıncı
    da azalır(iç basınç=dış basınç)
    3-Basınç azaldığı için hacim artar. Kaldırma kuvveti de
    artar.
    4-Hacim arttığı için özkütle azalır. T ip gerilmesi artar.
    ------
    Taşırma kabına madde atarsan maddenin özkütlesi sıvıya
    eşit veya ufaksa ağırlaşma olmaz, eğer batıyorsa g>fk
    olacağı için ağırlaşır.
    kaldırma kuvveti cismin, yerini değiştirdiği sıvının ağırlığı
    kadardır.
    Sürtünmesiz eğik düzlemde ivme g.sina dır.
    ------
    Ortamlar arası fark buyudukçe sınır açısı kuculur,fark
    kuculdukce sınır açısı buyur(kırılma)
    -----
    -Öz ağırlık vektörel bir büyüklüktür.
    --------
    -Genelde benim gibi hareketli makaralarda zorluk cekenler
    icin kuvvet bagintilarinda iki katina cikan yerlerde yol icin
    direk yariya alin.
    Mesela makara donumu sirasinda F-F =2F seklinde
    yaziyorken yol ile ilgili bagintilarda h-h = h/2 yazarlarsa
    yardimci olucaktir.
    -------------
    eğik düzlem(basit makinalardan)
    F.s=P.h => FeSuPHanallah
    ----------
    Fizik Temel Büyüklükler
    Kütle
    Işık şiddeti
    Sıcaklık
    Akım
    Mol
    Uzunluk
    Zaman
    ---
    KİMYA
    -Pas inorganik bir bileşiktir.
    -HF camın yapısına etki eder.
    -C6H6(Benzen) suda çözünmez.
    -Periyodik tabloda 18 sütun(grup) vardır.
    -Sabit oranlar kanunu sadece bileşiklerde geçerlidir.
    -Çekirdeğin çekim gücü değişmez.(iyon haline
    geçince)Sadece elektronları ne kadar güçle çektiği değişir.
    -Kalay saftır.
    ------
    ->>Çamaşır suyu : NaCLO
    -Sodyum hipoklorit.
    -Hem iyonik hem kovalent bağ içerir.
    -Homojen bir karışımdır.
    -Elektirik akımı iletir.
    -Giysileri ağırtır.(Kimyasal olaydır: REDOKS)
    ---------
    Basınç artarsa buzun erime noktası düşer, diğer katilarin
    yükselir ..
    ----------
    Çözünürlük hızını etkileyen faktörler:
    -Sıcaklık
    -Karıştırma
    -Basınç
    -Çözücü Türü
    ---------
    Çözünürlüğü etkileyen faktörler:
    -Sıcaklık
    -Basınç(Gazları etkiler.Katı ve sıvıları değil)(Çünkü katı ve
    gazlar sıkıştırılamaz)
    --------
    -Sadece nötr izotoplarda kimyasal özellik aynıdır.
    *hatırlatma:Bütün izotoplarda fiziksel özellik ve kimyasal
    özellik farklıdır. Dediğim gibi nötrler hariç.
    -Periyodik tabloda 7 sütun(periyot) vardır.
    -4.periyottan itibaren geçiş metalleri başlar.
    -----------
    -Çözünme çökelme tepkimelerinde : Denklemde (aq) ile
    belirtileni iyonlarına ayır.(Seyirci iyonları bulursun)
    *(katı)yani dibe çökmüş olan ise net iyon denkleminin verir.
    --------------
    Amfoter metaller
    Al Sn Zn Pb Cr Be
    ---------
    Al SaNa PaBuc ZaNnetme CaRık
    ---------
    Soymetaller
    -Cu Hg Ag-> yarı soymetaller
    -Pt Au
    Yarı soy metaller ancak oksijence zengin ve kuvvetli
    asitlerle tepkimeye girerler ..
    Soymetaller tepkimeye girmezler.
    -----------
    Arap sabunu- > KCL + Yağ asidi. Yani arap sabunu diyince
    Potasyum(K) aklına gelsin.
    Ayrıca arap sabunu : Sert sularda iyidir.
    Sabun yapımında bitkisel yağlar kullanılırsa suda daha
    çabuk çözünen sabun elde edilir.
    -----------------
    Sabunlar Ca+2 ve Mg+2 ile çökelek oluştururlar.
    Deterajanlar Ca+2 ve Mg+2 ile çökelek oluşturmazlar .
    ------------
    Normal koşullar : 0°C 1ATM
    Oda koşulları : 25°C 1ATM
    ----------
    Seyreltik: Doyamamış
    Derişik: Doymuş
    --------
    -COOH:Bunu nerde görürseniz; Karboksilli asit belirtisidir.
    Yani asidiktir. Ph ı düşürür. Bazlarla nötralleşme tepkimesi
    verir falan. Tabiki bu bu halde bulunmuyor.
    -----------
    Ayrımsal damıtma : Sıvı + Sıvı -> HOMOJEN (kaynama
    noktası farkı)
    Özütleme : Özütlemedir. ( çözünürlük farkı)
    Basit damıtma : Katı - Sıvı -> HOMOJEN (kaynama noktası
    farkı)
    Ayr. Kristallendirme: Katı - Katı -> HOMOJEN (çözünürlük
    farkı)
    Mıknatıs demir, nikel, kobalt'ı çeker bakır, alüminyum gibi
    maddeleri çekmez.
    -----
    Organik bileşiklerin çoğu kovalent bağlıdır ve suda
    çözünmez.
    Organik bileşikler sayıca inorganik bileşiklerden çok
    fazladır.
    ------
    Elektroliz simyada kullanılmamış.
    Fırın imbik kullanılmıştır.
    ----------
    SIVA-> Çimento + Su + Kum + Kireç
    ---------
    Buhar Basıncı:
    Buhar basıncını buharlaşma isteği olarak düşünebillrsiniz.
    Bir sıvı içinfde kaynama noktası bu sıvınınkinden düşük
    başka bir sıvı çözünürse buhar basıncı artar.
    Sıcaklık artmasıyla saf sıvıların ve çözeltilerin buhar
    basıncı artar.
    Karşılaştırma yapılırken kaynama noktası düşük olanın
    buhar basıncı yüksektir.
    Emülsiyonların Buhar Basıncı dış basınca daha çabuk
    ulaşır.
    Karışımın Buhar Basıncı , sıvıların Buhar Basıncı toplamıdır.
    -------
    Reaktif girenler demektir( Herkes bilir.)
    -------
    Katı bir maddenin sabit sıcaklık ve basınçta hacmi artarsa
    kütlesi artar.
    -------
    Yanma tepkimeleri genellikle ekzotermiktir.
    **Azotun yanması endotermik bir olaydır ...
    --------
    Redoks tepkimesi olup olmadığına karar verirken girenlerde
    element olup bu sonradan yok oluyorsa redokstur kesin.
    tam anlatamadım galiba ama neyse düzeltirsiniz.
    -------
    Metal oksitler genelde bazik oksittir. Suyla bazları
    oluştuturlar
    Ametallerin oksijence zengin oksitleri asidik oksitlerdir.
    Suyla asitleri oluştuturlar.
    Ametallerin oksijence eşit ya da fakir bileşikleri nötroksittir
    Bunlar suda çözünmez.
    -----------------
    *kaynama sıvının her yerinde, buharlaşma yalnızca sıvının
    yüzeyinde olur.
    *kaynama sıcaklığı sıvı miktarına, ısıtıcı gücüne, sıvının ilk
    sıcaklığına bağlı değildir Bu faktörler sıvının kaynama
    süresini etkiler.
    ----
    Asit + Metal --> H2 + Tuz
    - Asit + Soy Metal --> TEPKİME YOK
    - Baz + Amfoter metaller --> H2
    - OF2 oksit değil.
    - Asit oksitler: CO2, NO2, SO3...
    - Bazik oksitler: CaO, K2O, CuO...
    - Nötr Oksit: CO, NO, N2O
    - N2 + O2 + ısı --> 2NO bir yanma tepkimesi olmasına
    rağmen endotermiktir. -
    ---
    alüminyum her zaman +3 değerlik alır
    ---------
    BİYOLOJİ
    -Hücre çeperi bulunduranlar:
    Şifresi BABAM->Bakteri-Arke-Bitki-Alg-Mantar --
    ---------
    ATP Kullanılmayan 3 Yer;
    1)Pasif Taşıma 2)hidroliz 3)Böbreklerde süzme
    ------
    Cıvık mantarlada hücre çeperi bulunmaz, normal
    mantarlarda ise bulunur.
    ----------
    1 tetrat = 2 kromozom = 4 kromatit
    ------------
    mavi yeşil alg ya da diğer ismiyle siyanobakteriler
    fotosentez yapar.
    -----------
    sınıflandırma;
    ikili isimlendirmede ilk isim cinsi belirtir.
    İkinci isim ise türe ait özellik.
    ------------
    Bölünmeyen hücrelerde dna eşlenmesi olmaz
    ---------------
    Tam parazit bitkiler fotosentez yapmaz
    ---------------
    Balıklarda omurgalı hayvanlardan farklı olarak vücuttan
    kalbe gelen kirli kan
    temizlendikten sonra tekrar kalbe gitmez direk
    solungaçlardan vücuda gider
    ---------------
    -------
    [T]ürkiye [C]umhuriyeti [F]utbol [T]akımı [S]ırbistana [Ş]ut
    [A]tıı sınıflandırmadan tür-cins-familya-takım-sınıf-şube-
    alem
    -----------
    Bakteri ve Arke arasındaki farK
    -Bakterinin h.duvarında peptidoglikan var
    -Arkede yok
    -Bütün bakterilerde kamçı mezozom kapsül tilakoit ve
    klorofil bulunmak zorunda değildir.(Yani birinde mezozom
    olur birinden olmaz. Birinde kapsül olur birinde olmaz.)
    -------------
    Hayvan virüslerinde DNA
    Bitki virüslerinde RNA
    BAKTERİ VİRÜSLERİNDE İSE hem DNA hem RNA VARDIR
    -----------
    BİR CANLININ OMURGALI KABUL EDİLEBİLMESİ İÇİN
    *İçi boşta olsa sırtta sinir şeridi bulunmalıdır.
    *Notokord denilen sırtta destek yapısı bulunmalıdır.
    *Solungaç ya da solungaç yarıkları olmalı.(Bazılarınız biz
    de yok diyecek fakat biz emriyo dönemindeyken solungaç
    yarıklarımız vardı :))
    *Kuyruk ya da kuyruk benzeri bir yapı bulunmalıdır.
    (Embriyo dönemindeyken bizde de vardı , şimdi de var
    kuyruk sokumu)
    -----------
    -Otçul memelilerde selülozun kısmen sindirildiği yer
    börkenektir
    ------------
    -Kulak zarı ve oval pencerede sinir impulsları oluşturan
    sinirler yoktur
    ----------
    -Solunum hidroliz tepkimesi değildir.
    -Fotosentez dehidrasyon tepkimesi değildir.
    -Hücre zarı her canlıda ortaktır.
    -Konjugasyon sonucu birey sayısı artmaz
    (Paramesyumdaki konjugasyonda birey sayısı artar.)
    -------
    Replikasyonda kullanınlar=ANÇOE(ATP,Nükleotıt,Çeşitli
    Enzimler,OLay tum Dna Boyunca devam.Enzım)
    -------------
    Sıralama:O<N<N<K<G<D<K
    (OrganıkBAz<nukleozıt<nukleotıt<kod<gen<dna<kromozom)
    -----------------
    Disakkaritler = (MaSaL) = Maltoz(bitkisel) , Sükroz
    (bitkisel) ,Laktoz(hayvansal)
    Nişasta = bitkide
    Glikojen = hayvan,mantar,bakteri depo edilir.
    Protein = ( NaSiP ) yapılarında Azot(N),Sülfür(S),Fosfat(P)
    bulanabilir[C,O,H banko bulunur]
    Pürin Bazları = ( AGu ) = Adenin , Guanin
    Pirimidin Bazları = ( SUT veya TUS ) = Sitozin,Urasil,Timin
    Azotlu Organik Baz + 5'C lu şeker = Nükleozit
    Nükleozit + Fosfat grubu = Nükleotid
    Nükleotidler = Nükleik Asit
    Adenin ile Timin arasında 2'li bağ (Ti-min 2 hece ordan
    aklında kalsın)
    Guanin ile Sitozin arasında 3'lü bağ (Gu-a-nin ve Si-to-zin
    3 heceli ordan aklında kalsın)
    Deoksiriboz = Ribozdan 1 oksijen eksik şeker
    Dna'da A-T eşlenir G-S eşilenir. (AT GS GOL) Rna'da T
    yerine Urasil alır.
    -------------------------
    -Bir canlı kemosentez yapıyorsa kesinlikle prokaryottur.
    (Yani kemosentez yapan ökaryot canlı yoktur)
    ----------------------------
    Spesifik olmayan bağışıklık sonradan edinilmiş
    bağışıklıkdır.**
    ------------
    Mitoz evrelerinide İPMAT şeklinde şifreliyorduk hocam.
    (interfaz,profaz,metafaz,anafaz,telofaz)
    ------------
    Öglana hem hayvan hem bitki hücresidir
    --
    Dna sadece hücre bölünürken kendini eşler.
    --
    Rna durdurucu kodonlar UAG UGA UAA
    Başlatıcı (start) aug dir.
    --
    Kemikli balıklarda akciğer solunumuda gözükür
    --
    Semender bir kurbağa türüdür sürüngen değil.
    --
    İnterfaz(inceleme)
    Profaz(parcalama)
    Metefaz(merkeze dızme)
    Anafaz(ayırma)
    Telefaz(telafı etme)
    -------
    bakteriyofajlarda genetik metaryel olarak DNA bulunur
    bakterilerin bölünmesinde profaz, metefaz, anafaz, telofaz
    görülmez(amitoz bölünme)
    çizgili kas hücelerinin çok çekirdekli olmasının sebebi
    endomitoz değildir hücreler arası zarlar erir ve çok
    çekirdekli hücreler oluşur.
    çok çeneklilerde(çam vb.) çift döllenme görülmez.
    ---------------
    -Amitozda çekirdek zarı kaybolmaz, kromozomlar belirmez,
    sentriyoller ve iğ iplikleri oluşmaz.
    -sitokinez amipte kutupsuz, öglanada boyuna,
    paremesyumda enine gerçekleşir
    -bakterilerde konjugasyon sırasında sadece DNA değişimi
    gözlenirken paremesyumda çekirdek değişimide
    gözlenebilir
    -fermantasyonda glikoz tam olarak parçalanmaz yani enerji
    verimliliği düşüktür
    -mikoriza: mantar ve bitki arasında olur, mutualist ilişkiye
    benzer ilişkinin bozulması durumunda yaşamlarına devam
    edebilirler
    -E vitamininin antioksidan etkisi virüslere savaşmada
    etkilidir.
    -mantarların hücre duvarlarında kitin bulunur ve mantarlar
    glikojen depo ederler
    -----------
    ***** terleme topraktan su ve mineral alımına yardımcıdır
    **** akciğer karaciğer ve deri boşaltıma katkı sağlar
    *** uyarılar dentritten aksona doğru ve daha önemlisi uyarı
    şiddetinin artması iletim hızını değiştirmez
    ** hormonlar salgınandığı yerden hedef organa kan yoluyla
    iletilirler
    * besin emilimi ince bağırsakta gerçekleşir.
    ------------
    Selüloz golgide salgılanır.Selüloz hücre çeperini oluşturur.
    Ozmosda taşıyıcı protein kullanılmaz.
    ---
    Modifikasyon: Genlerin ortam şartlarına ayak uydurmasıdır.
    Yani farklı çalışmasıdır. Ortam normale döndüğünde
    genlerde normale döner.
    ÖR: Tavşanın Çok soğuk bir ortamda tüyleri kahverengi
    olur. Ortam normale dönünce tüylerde beyaza döner.
    Adaptasyon: Genlerin çevre şartlarına uyum için kalıtsal
    özellikler taşımasıdır. Çevre şartları değişsede genler
    değişmez.
    ÖR: kutup ayısının postu her yerde aynıdır.
    Varyasyon: Kalıtsal Çeşitlilik demektir
    --------
    Omurgasızlar 3SYED[İ]
    Süngerler
    Sölenterler
    Solucanlar
    Yumuşakçalar
    Eklem bacaklılar
    Derisi dikenliler
    ------
    AYDE(DE)
    Açıkdolaşım : Yumuşakçalar Derisi dikenliler Eklem
    bacaklılar
    -------------

    Grandio Gabsi. ( Granit - Diorit - Gabro - Siyenit ) = Ic puskuruk Kayaclar

    KuPoN (Kütle no=proton say + nötron sayısı)


    PM AT: Mayoz evreleri
    SOMBaHÇEM: Bitisik yazilan kiler sanki oysaki mademki belki halbuki çünkü meğerki
    PGHTDT: Problem gozlem hipo tahmin deney teori
    PS Love Rayleigh (ps i love you filminden geliyo aklima) deprem dalgalarinin hiz siralamasi buyukten...
    tersi de yikim etkisi

    Suyun üzerinde yüzen buz erirse su yüksekliği değişmez
    KuTuSaYaMaM--- Renklerin frekansa göre sıralanışı..
    Bir canlı hem fotosentez hem de kemosentez yapamaz.
    Soğuk havalarda glomerulus kılcalları büzüşeceğinden kan basıncı artar ve süzülme hızını artırır. Bu da idrar miktarını artırır.
    Bir canlı hem laktik asit fermantasyonu hem de oksijenli solunum yapabilir.
    Bir canlı hem etil alkol fermantasyonu hem de oksijenli solunum yapabilir
    Bir canlı hem laktik asit fermantasyonu hem de etil alkol fermantasyonu yapamaz.
    Bir canlı hem laktik asit fermantasyonu hem de oksijenli solunum yapabilir.
    Kitin azot bulunduran tek polisakkarittir.
    Bir canlı hem laktik asit fermantasyonu hem de oksijenli solunum yapabilir.
    Erkeklerde spermatogenz ile mayoz bölünmeye bağlı olarak dört tane sperm oluşturulabildiği halde dişilerde oogenez sırasında bir tane yumurta olusturulmasının nedeni ->>> Mayoz sırasında sitoplazmanın eşit bölünmemesindendir..
    Süger ve sölenterlerde dokulasma olmaz.Süngerlerde sinir kas gibi özellesmis yapilar yoktur.
    Sölenterlerde en basit formda kas ve sinire rastlanir.
    ikisindede endoderm ve ektoderm tabaka var mezoderm tabaka yok.
    Balik::dis dollenme dis gelişme
    Kurbaga::Dis dollenme dis gelisme
    Sürüngn:Ic dollenme dis gelişme
    kus::ic dollenme dis gelisme
    Memeli::ic dollenme ic gelisme

    Hipertonik::Hiperden aklima geliyor cok yogun ortam
    Hipotonik::Tam tersi az yogun ortam

    Kutlenin korunumu::Lavoisier
    SAbit oranlar::Proust
    Katli oranlar::dalton
    Birlesen hacim oranlar::Gay Lussac
    Disakkaritler = (MaSaL) = Maltoz(bitkisel) , Sükroz(bitkisel) ,Laktoz(hayvansal)

    Nişasta = bitkide

    Glikojen = hayvan,mantar,bakteri depo edilir.

    Protein = ( NaSiP ) yapılarında Azot(N),Sülfür(S),Fosfat(P) bulanabilir[C,O,H banko bulunur]

    Pürin Bazları = ( AGu ) = Adenin , Guanin

    Pirimidin Bazları = ( SUT veya TUS ) = Sitozin,Urasil,Timin

    Azotlu Organik Baz + 5'C lu şeker = Nükleozit

    Nükleozit + Fosfat grubu = Nükleotid

    Nükleotidler = Nükleik Asit

    Adenin ile Timin arasında 2'li bağ (Ti-min 2 hece ordan aklında kalsın)

    Guanin ile Sitozin arasında 3'lü bağ (Gu-a-nin ve Si-to-zin 3 heceli ordan aklında kalsın)

    Deoksiriboz = Ribozdan 1 oksijen eksik şeker

    Dna'da A-T eşlenir G-S eşilenir. (AT GS GOL) Rna'da T yerine Urasil alır.
    Asit + Metal --> H2 + Tuz
    - Asit + Soy Metal --> TEPKİME YOK
    - Baz + Amfoter metaller --> H2

    - OF2 oksit değil.

    - Asit oksitler: CO2, NO2, SO3...
    - Bazik oksitler: CaO, K2O, CuO...
    - Nötr Oksit: CO, NO, N2O

    - N2 + O2 + ısı --> 2NO bir yanma tepkimesi olmasına rağmen endotermiktir.
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
    Basınç Formülü:
    P=h.d.g
    Şifre: Panpa hadi gel
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
    eğik düzlem(basit makinalardan)
    F.s=P.h => FeSuPHanallah

    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
    Baz Maviye Cevirir ---> BMC
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

    [T]ürkiye [C]umhuriyeti [F]utbol [T]akımı [S]ırbistana [Ş]ut [A]ttı sınıflandırmadan tür-cins-familya-takım-sınıf-şube-alem
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
    AYDE(DE)
    Açıkdolaşım : Yumuşakçalar Derisi dikenliler Eklem bacaklılar

    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

    KUM (Kalın kenarlı mercek, Uzak, Miyop)

    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

    alüminyum her zaman +3 değerlik alır
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
    Omurgasızlar 3SYED[İ]

    Süngerler
    Sölenterler
    Solucanlar
    Yumuşakçalar
    Eklem bacaklılar
    Derisi dikenliler
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

    Mayoz 1 sonucunda dna miktari degismez.
    Soyle ozetlersek

    Normal bir diploit hucrede
    C dna miktari olmak uzere
    2n + 2c varsa
    Mayoz 1 sonucu
    n + 2c
    Mayoz 2 sonucu
    n + c

    Boraksilat cam bor cam yapımında kullanılır. Pencere camı değil.

    Işık az yoğun ortamdan çok yoğun ortama gelirse kesinlikle geçer fakat çok yoğundan az yoğuna gelirken sınır açısından küçük açıyla gelirse geçebilir

    Yarı parazit bitki konak bitkiden su ve mineral alıp fotosentez yapar tam parazit bitki su ve mineralle birlikte organik besinde alır ve fotosentez yapmaz.
    *Sinir sistemi solunum dolaşım endokrin gibi sistemlerle bağlantılı olarak çalışır.
    *Eğik sürtünmesiz düzlemde kütlenin önemi yoktur cisim ivmeli hareket yapar.
    *Farklı kütlede 2 cisim ne kadar yükseklikten bırakılırsa bırakılsın aynı sürede yere düşer (örn erik. elma,karpuz)
    *kloroplastta üretilen enerji sadece fotosentez için kullanılır onun dışındaki tüm gerekli enerji mitokondriden sağlanır.
    *Golgi cisimciği glikozu kullanıp glikoprotein üreterek hücre duvarnına gönderir. hücre yoğunluğunu azaltır
    *Hücre duvarındaki glikoprotein, glikolipit, lipoprotein gibi yapılar hücreye özgüllük sağlar
    *golgi cisimciği (salgı) Endoplazmik retikulüm (iletim) lizozom (sindirim) senrozom (bölünme) koful(depo boşaltım salgı..) ribozom (protein sentezi) mitokondri(O li solunum) Kloroplast(fotosentez)
    *kapalı ortamda karbonhiratların yıkımı veya fotosentez gerçekleşirse ortamdaki gaz basıncında değişme olmaz
    *Sürüngenlerde vücut yüzeyinde terleme görülmez çünkü sert bir tabaka vardır.
    *Bir maddenin çözünürlüğü sıcaklık ile azalıyorsa çözünme ekzotermik, artıyorsa çözünmesi endotermiktir.
    *Kaynama gerçekleşirse buhar basıncı sadece ve sadece ortam basıncına bağlıdır
    SÖZCÜK TÜRLERİ
    1. Sözcüğün türü, görevi, işlevi, çeşidi sorulursa sözcüğün isim mi, zarf mı, sıfat mı, zamir mi, edat mı olduğuna bakılacağını;
    2. Sıfatların isimleri, zarfların genellikle fiilleri bazen de sıfatları ve fiilimsileri nitelediğini
     Güzel kız. (sıfat – ismi nitelemiş)
     Güzel konuş. (zarf – fiili nitelemiş)
     Çok güzel bir kitap. (zarf - sıfatı nitelemiş)
     Çok çalıştığını biliyorum. (zarf – fiilimsiyi nitelemiş)
    3. Sıfatların mutlaka ilgili olduğu isimden önce gelmesi gerektiğini
     Kötü insan (sıfat)
    4. Niteleme sıfatlarının önündeki isim düşerse sıfatın adlaşmış sıfat olduğunu
     Kötülerle arkadaşlık yapmayın. (adlaşmış sıfat)

    ÇEKİM EKLERİ
    5. İsmin –e , -de ,-den hal ekleriyle biten öğelerin genellikle dolaylı tümleç olduğunu, ismin –i haliyle biten öğenin her zaman belirtili nesne olduğunu, 3. tekil iyelik ekiyle ( -(s) i) biten öğenin özne olduğunu
     Yolda gördüm (dolaylı tümleç)
     Bahçeyi gezdim (belirtili nesne)
     Babası geldi (özne)
    6. –den ekiyle biten öğe cümleye bir sebep anlamı katarsa o öğenin zarf tümleci olduğunu
     Hastalandığından gelemedi (zarf tümleci)
    7. -de ve –den çekim eklerinin sıfat tamlaması kurduklarında yapım eki özelliğini kazandığını
     Sıradan insanlar, candan arkadaşım, gözde öğrenci (önündeki isme “nasıl” sorusunu yöneltebiliyoruz öyleyse altı çizili ekler sıfat yapmıştır ve bu yüzden artık yapım ekidir.)
    8. İyelik eklerinin bir ismin sonuna gelerek onun kime ait olduğunu bildirdiğini, iyelik eklerini daha kolay bulabilmek için ismin başına “benim, senin, onun, bizim, sizin, onların” getirebileceğimizi
     kitabım, yavrusu…
    9. İyelik eki almış bir ismin başında iyelik zamiri (benim, senin, onun…) kullanılmamışsa bunların tamamının “tamlayanı düşmüş isim tamlaması” olduğunu
     pantolonu, annesi…
    10. Her – im ekinin aynı ek olmadığını
     Telefonum nerede? (1.tekil iyelik eki “benim telefonum”)
     Çok iyiyim (ekfiilin geniş zamanı; çünkü isme gelmiş ve onu yüklem yapmıştır)
     Bizim çocuklarımız. (tamlayan eki)
     Ölümden korkma (fiilden isim yapım eki)
     Yanına geleceğim ( şahıs ekidir, bütün şahıs ekleri mutlaka kip ekinden sonra gelir.)
    11. Yüklemi ekeylem almış fiilimsiden oluşan cümlelerin isim cümlesi olduğunu
     Tek amacım, sizleri gelecekte iyi yerlerde görmektir.

    TAMLAMALAR
    12. İsim (ad) tamlamalarında ilk sözcüğe tamlayan ikinci sözcüğe tamlanan dendiğini
     yüreğinin sesi
    tamlayan tamlanan
    13. İsim tamlamalarında tamlayanla tamlananların yer değiştirebileceğini
     içini gıdıklıyordu bütün erkeklerin
    tamlanan tamlayan
    14. Belirtili isim tamlamalarında her iki unsurun da ek aldığını ve tamlanana “neyin, kimin” sorularını yöneltebildiğimizi
     bahçenin kapısı (neyin kapısı)
    15. Belirtisiz isim tamlamalarında sadece tamlananın 3.tekil kişi iyelik eki aldığını tamlayanın hiçbir ek almadığını ve hem daha kolay bulabilmek hem de sıfat tamlamalarıyla karıştırmamak için tamlanana “ne”sorusunu sorduğumuzu
     bahçe kapısı (ne kapısı?)
    16. Belirtili ad tamlamalarında araya sıfatların girebileceğini ya da tamlayanın sıfatlarla nitelenebileceğini
     Sütçü İmam’ın kahraman torunları
    17. -İn tamlayan ekinin yerine bazen –den ekinin de kullanılabileceğini
     aşağıdakilerden hangisi
    18. Takısız isim tamlamalarında iki unsurun da ek almadığını, tamlananın neye benzediğini ya da neyden yapıldığını, ayrıca sıfat tamlamalarıyla karıştırmamak için araya “den” ya da “gibi” getirmemiz gerektiğini
     altın (dan) yüzük ,ipek (gibi) saç
    Takısız isim tamlamalarıyla niteleme sıfatlarını birbiriyle karıştırmayın, niteleme sıfatlarının arasına “gibi” “den” getiremezsiniz.
     yorgun adam (sıfat tamlaması)
    19. Bir sıfatın birden çok adı niteleyebileceğini
     yeni ev ve araba
    20. Bir ismin birden çok sıfatının olabileceğini
     zeki, çalışkan, dürüst , bir öğrenciydi
    21. Kurallı birleşik sıfatların, -lı, -li eki almış sıfat tamlamalarının ismi nitelemesiyle ve sıfat tamlamasında isimle sıfatın yer değiştirmesi ve isme getirilen 3. Tekil kişi iyelik ekini almış söz grubunun ismi nitelemesiyle oluştuğunu
     uzun saç (sıfat tamlaması)
     uzun saçlı erkek (birleşik sıfat)
     bozuk yol (sıfat tamlaması)
     yolu bozuk köy (birleşik sıfat )
    22. Belirtisiz isim tamlamalarının da sıfat olarak kullanılabileceğini
     altın sarısı saç
    23. Zamirlerle de isim tamlaması kurulabileceğini
     benim üniversitelerim, senin dünyan, kendi insanlarımız, kimin nesi
    24. Geçişli fiillerin yani neyi, kimi sorularını yöneltebildiğimiz fiillerin kılış fiili (atmak, delmek, açmak),
    Bir hareket bildiren, geçişsiz olan ve hareketin kişinin kendi isteğiyle gerçekleştiğini ifade eden fiillere durum fiili (yürümek, güldü, oturmuş)
    Bir hareket bildirmeyen, eylemin kişinin kendi isteği dışında gerçekleştiğini ifade eden ve geçişsiz olan fiillere oluş fiili (kararmak, sararmak,solmak,büyümek)dendiğini ;

    25. Fiil kiplerinin haber kipleri (-di, -miş,-yor, -ecek , -ar,-mez)
    ve dilek kipleri (-ayım, -alım, -a ,-malı, emir ekleri) olmak üzere ikiye ayrıldığını ;
    26. Basit zamanlı fiillerin tek ;birleşik zamanlı fiillerin iki kip eki aldığını (gelmiş: basit zamanlı ~ gelmişti:birleşik zamanlı)
    27. Bir fiil birleşik zamanlı ise orada mutlaka bir ekfiilin olduğunu (çalışmalıymışım ~çalışmalı imişim);
    28. Bir cümlede eğer isim soylu bir sözcük yüklem olmuşsa orada mutlaka bir ekfiilin olduğunu (sınıf temizmiş, her şeyim sensin, bu yaptıklarım senin içindi, o da iyidir.);
    29. Fiil çatısı denince, fiillerin özne ve nesneye göre aldığı durumun sorulduğunu;
    30. Öznesine göre fiil çatısının etken,edilgen,dönüşlü,işteş olarak dört grupta incelendiğini;
    31. Bir fiilin edilgen olabilmesi için mutlaka –l ,-n çatı eklerini alması gerektiğini ve öznesinin (eylemi yapanın) belli olmaması gerektiğini (Sokaklar temizle-n-di) (kim tarafından temizlendi? Cevap yok)
    32. Bir fiil edilgen çatılı ise öznesi mutlaka sözde öznedir. (çaylar içi-l-di ) (çaylarConfusedözde öznedir)
    33. Bir fiilin dönüşlü olabilmesi için –l, -n çatı eklerinden birini alması, öznenin belli olması ve kendi kendine olma anlamı vermesi gerektiğini (kadın aynanın karşısında süsle-n-di ) (kadın: gerçek özne)
    34. Bir fiilin işteş çatılı olabilmesi için “–iş” çatı ekini mutlaka alması , öznenin en az iki kişi olması ve eylemin birlikte ya da karşılıklı yapılma anlamı vermesi gerektiğini (çocuklar döv-üş-tü :karşılıklı ~ kadınlar gül-üş-tü: birlikte);
    35. Etken fiillerin öznesinin belli olduğunu yani öznesinin gerçek olduğunu ve –l , -n ,-ş çatı eklerinden birini almaması gerektiğini ( çocukları dövdü)
    36. Fiillerin nesnesine göre “geçişli, geçişsiz, oldurgan, ettirgen” olduğunu,
    37. Bir fiillin başına “onu” zamirini getirebiliyorsak o fiilin geçişli, getiremiyorsak geçişsiz olduğunu (“ sevdi” geçişli bir fiildir; çünkü “onu sevdi” diyebiliriz.) (“oturdu” geçişsiz bir fiildir çünkü “onu oturdu” diyemiyoruz.yani geçişliler nesne alabilirken geçişsizler alamıyor);
    38. Geçişsiz bir fiilin –r , -t ,-tır ekleriyle geçişli yapılabileceğini ve geçişsizken geçişli yapılan bu fiillere oldurgan fiil dendiğini (adamı öl-dür-dü)
    39. Geçişli fiillerin –t, -tır, -r ekleriyle yeniden geçişli yapılarak geçişlilik derecesinin artırılabileceğini ve bu tür fiillere “ettirgen” çatılı fiiller dendiğini(Bir de kitap al-dır-dı. );
    40. Sıfat-fiil ,zarf -fiil ve isim-fiil eklerinin üçüne birden fiilimsi(eylemsi) dendiğini (sıfatfiil ekleri:an-ası-mez-ar-dik - ecek -miş)
    (zarffiil ekleri:-arak, -ıp ,-madan, -ınca, -dıkça ,-dığında…)
    (isinfiil ekler:- ma ,-ış ,-mak) ;
    41. Her -acak, -mez , -ar ,-miş eklerinin sıfat fiil olmadığını,sıfatfiil olabilmesi için genellikle sıfat tamlaması kurması gerektiğini, söz konusu ekler eğer temel cümlede fiili yüklem yapmışsa zaman ekleri olduğunu ( geçmiş günleri yad ettik Confusedıfat fiil eki) (günler ne çabuk geçmiş:geçmiş zaman eki)
    42. Bir cümlede kaç tane fiilimsi varsa o kadar yan cümle olduğunu (bir gülüşün ölmem için yetecek: iki fiilimsi eki olduğu için iki yan cümle vardır.);
    43. Bir cümlede eğer fiilimsi varsa o cümlenin girişik birleşik bir cümle olduğunu ve cümle yapısına göre sorulursa önce şıklarda fiilimsi olup olmadığına bakacağımızı
    (gülerek yanıma geldi :girişik birleşik bir cümledir; çünkü –erek fiilimsisi ekini almıştır );

    44. Birleşik fiillerin iki fiilin birleşmesinden ( öpüver , bakakaldı, yapabildi…), bir isimle bir yardımcı fiilin birleşmesinden ( mutlu olmak, fark etmek, emretmek, etkili kılmak…) ya da deyimin cümlede yüklem olmasıyla (baltayı taşa vurdu) oluştuğunu ;
    45. Fiil kipinde anlam kaymasının bir zaman ekinin ya da dilek kipinin bir başka zaman eki ya da dilek kipi yerine kullanılması olduğunu ( Sabahları yürüyorum (yürürüm) ,Nasrettin hoca eşeğe ters biner (binmiş)
    46. Yapım eki almamış sözcüklerin basit (geldi, çaylar ,seviyorum..), yapım eki almış sözcüklerin türemiş ( taşlık, ışık, sevgi…) olduğunu ;
    47. Yapım eklerinin sözcüğün anlamını ve türünü değiştirdiğini (uç-ak , göz-lük, çiz-gi );
    48. Çekim eklerinin sözcüğün anlamını ve türünü değiştirmediğini, adlara gelen çekim eklerinin durum ekleri,iyelik ekleri, çoğul eki, tamlayan eki ; fiile gelen çekim eklerinin ise kip ve şahıs ekleri olduğunu;
    49. İkili kökün (ortak kök, kökteş) anlam değişikliği olmadan hem isim ,hem fiil kökü olarak kullanılabilen kökler olduğunu (Boya aldım :isim) (evi boyamış: fiil ), “Ortak köklü” sözcüklerle “sesteş, eşsesli” sözcüklerin farklı olduğunu, sesteş sözcükler arasındaki ses benzerliğinin tesadüfi olduğunu ve aralarında hiçbir anlamsal bağ olmadığını oysa ortak köklü sözcüklerde anlamsal bağ olduğunu ( Gül: “Gül.” dedi bülbüle: Bu cümlede geçen ilk “gül” sözcüğü isimdir, ikincisi ise fiildir; dikkat ettiyseniz aralarında hiçbir anlamsal bağ yok, öyleyse bunlar sesteş) ;
    50. İkilemelerin ve edat öbeklerinin de sıfat ,zarf , isim olarak kullanılabileceğini ( çocuk gibi ağlıyordu: edat öbeği zarftır.
    Deste deste para: ikileme sıfat görevindedir);
    51. Cümle öğelerine ayrılırken önce yüklemin tam ve doğru olarak bulunması ve hemen ardından yükleme “kim ,ne” sorularını yönelterek öznenin bulunması gerektiğini, özne bulunmadan nesnenin bulunmaması gerektiğini;
    52. Cümlenin öğeleri bulunurken isim tamlamalarının, sıfat tamlamalarının, deyimlerin, ikilemelerin, birleşik sözcüklerin bölünemeyeceğini ;
    53. Anlatım bozukluğu sorularında ;
     Cümlenin dil bilgisi kurallarına uygun olup olmadığına,
     Ortak öğelerden kaynaklanan bir yanlışlığın olup olmadığına,
     Tamlama yanlışlarına,
     Yan cümlenin yüklemi ile asıl yüklemin çatı uyumuna,
     Sözcüğün cümlede doğru yerde kullanılıp kullanılmadığına,
     Bir sözcüğün yanlış anlamda kullanılıp kullanılmadığına,
     Sözcükler ya da düşünceler arasındaki anlam çelişkisine,
     Cümlenin duru, akıcı, açık olup olmadığına ve gereksiz sözcük olup olmadığına ,
     Özne- yüklem uyumuna bakılacağını ;
    54. Duru cümlenin içinde gereksiz sözcük bulunmayan cümle olduğunu
    55. Akıcı cümlenin kolay okunur, anlaşılır bir cümle olduğunu
    56. Yalın cümlenin söz sanatlarından arınmış cümle olduğunu
    57. Ara sözlerin iki virgül, iki kısa çizgi ya da iki parantez arasında söylenen açıklama niteliğinde bir söz olduğunu ve ara sözün cümleden çıkartıldığında cümlenin anlamının bozulmadığını (Ayşe ,evin en büyük olanı, dün gelin oldu.);
    58. Ara sözün görevi sorulduğunda aslında cümlenin hangi öğesini oluşturduğunun sorulduğu (Yukarıdaki cümlede ara söz özne görevindedir.);
    59. Eksiltili cümlenin yüklemi söylenmemiş cümle olduğunu (Karşımıza birdenbire çıkıveren bir deniz…);
    60. Cümlenin kuruluşuna (dizilişine) göre ya kurallı (düz) ya da kuralsız (devrik) olduğunu, yüklemi sondaysa kurallı, sonda değilse devrik olduğunu (Yarın size geleceğim :kurallı)
    (Yarın geleceğim size :devrik)
    61. Bir cümlenin yükleminde, “-me, -ma, -mez, -maz, -sız, -siz ekleri ya da “yok” , “değil” sözcükler varsa o cümlenin yapıca olumsuz bir cümle olduğunu ;
    62. Sözcüklerin yanlış yazılmasının , sözcüklere getirilen eklerin yanlış olmasının yazım yanlışı olduğunu ;
    63. Özel isimlerin hepsinin büyük harfle başlaması gerektiği ;aksi taktirde bir yazım yanlışlığı yapılmış olacağını (Yaban, Milliyet gazetesi, Karabaş, Meydan Mahallesi ,Kenan)
    64. “f,s,t,k,ç,ş,h,p” sert ünsüzleriyle biten bir sözcüğe “c,d,g” yumuşak ünsüzüyle başlayan bir ek getirildiğinde bu ünsüzler eğer “ç , t ,k” ye dönüştürülmezse orada bir yazım yanlışı yapılmış olacağını ve bu dönüşümden sonraki ses olayına ünsüz benzeşmesi (sertleşmesi) dendiğini (kitapcı :yanlış ~kitapçı: doğru ve aynı zamanda bir ünsüz benzeşmesi vardır)
    65. “p,ç,t,k” sert ünsüzlerle biten kelimelere ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde bu ünsüzlerin yumuşadığını buna da ünsüz yumuşaması dendiğini ,özel isimlerde bu yumuşamanın olmadığını ( ağaç –ı ~ ağacı , Zonguldak’ı )
    66. Özel adlara , sayılara, kısaltmalara getirilen çekim eklerinin kesme işaretiyle ayrılması gerektiğini ;aksi taktirde bir yazım yanlışlığı yapılmış olacağını (Ayşe’yi ,TDK’nin,5’te)
    67. Bağlaç olan “de ,da” nın ayrı yazıldığını ,kesinlikle “te,ta” biçimi olmadığını, cümleden çıkartıp cümleyi yeniden okuduğumuzda cümlenin yapısının bozulmadığını (Sana kitap da alacağım.) ;
    68. Özel isimden sonra gelen “de ,da” bağlacının kesinlikle kesme işaretiyle ayrılmayacağını( sizinle Ahmet de gelecekti.);
    69. “ki”nin çekimli bir fiilden sonra geliyorsa bağlaç olduğunu ve mutlaka ayrı yazılması gerektiğini (duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini)
    70. “ki” eklendiği ismi sıfat yapmışsa yani önündeki isme
    “ hangi” sorusunu yöneltebiliyorsak o -ki’nin sıfat yapan
    “-ki” olduğunu, sıfat yapan –ki’lerin genellikle –“da ,-de” ekinden sonra geldiğini ve bitişik yazıldığını (duvardaki resim: hangi resim ; üzerindeki elbise :hangi elbise? );
    71. “ki” eğer bir ismin yerini tutmuşsa ve “ki” den sonra “ler” çokluk ekini getirebiliyorsak o “ki”nin ilgi zamiri olduğunu ve bitişik yazılması gerektiğini (Seninki geliyor ~ Seninkiler geliyor );
    72. “mi” soru edatının her zaman ayrı yazıldığını ,hangi ögeden sonra geliyorsa o ögeyi buldurmaya yönelik olduğunu
    - ma ,-me olumsuzluk ekinin darlaşmış biçimiyle karıştırmamak gerektiğini (Siz mi geleceksiniz? :soru ekidir ve özneden sonra geldiği için özneyi buldurmaya yöneliktir.)
    (Beni niçin dinlemiyor? :Burada –me olumsuzluk ekinin darlaşmış biçimidir ve bitişik yazılmalıdır.)
    73. Büyük ünlü uyumuna “kalınlık –incelik uyumu” , küçük ünlü uyumuna ise “düzlük –yuvarlaklık uyumu” dendiğini ;
    74. İçinde cümleyi kuran kişinin yorumu ,beğenisi olmayan, herkesçe kabul edilen yargıların “nesnel” ; kişinin kendi beğenisini, yorumunu dile getiren ve kanıtlanamayan yargılara ise “öznel” dendiğini (Dünyanın en uzun nehri Nil nehridir :Nesnel ) (Nil’i seyretmeye doyum olmaz :öznel )
    75. Bir sanatçının anlatım biçimiyle ilgili cümlelere üslup cümlesi dendiğini (Yazar, bu romanında uzun cümleler kullanmış, yöre insanının konuşma dilinden yararlanmıştır.);
    76. “Dolaylı anlatım”la “dolaylama” nın farklı kavramlar olduğunu;
    77. Birinin cümlesini hiç değiştirmeden kendi cümlemiz içinde aktarmaya “doğrudan anlatım” ,birinin sözünü kendi cümlemiz içinde eriterek, az çok değiştirerek vermeye “dolaylı anlatım” dendiğini (Öğretmenim:“Bu olmamış.” dedi. Big Grinoğrudan anlatım) (Öğretmenim bunun olmadığını söyledi.
    olaylı anlatım ),
    78. Tek bir sözcükle anlatılabilecek bir sözcüğün birden çok sözcükle anlatılmasına “dolaylama” dendiğini (Bu yıl bacasız sanayinin yüzleri güldüreceği söyleniyor :Turizm kastedilmiş)
    79. “İçin” edatının “-mek için” şeklinde kullanıldığında “amaç- sonuç” ; “-dığı için” şeklinde kullanıldığında “ neden – sonuç” bildirdiğini (seni görmek için geldim: amaç-sonuç)
    (çalışmadığı için kazanamadı: neden- sonuç);
    80. Belgisiz zamir ve sıfatların iki sözcükten oluştuğu durumlarda bitişik yazılması gerektiğini (birkaç insan, biraz sevgi, birtakım medya…);
    81. “Etmek, olmak” yardımcı fiilleriyle oluşmuş birleşik fiillerde isim unsurunda bir ünlü düşmesi ya da ünsüz türemesi olmuşsa bitişik, olmamışsa ayrı yazılması gerektiğini (reddetmek ,emretmek ,terk etmek);
    82. Birleşik fiillerde isim unsuru tek başına kullanılamıyorsa düşüm olmasa dahi bitişik yazılması gerektiğini (defetmek,defol, vazgeçmek …);
    83. Ünlü daralması sorulunca önce –yor ekini arayacağımızı kelimeden –yor’u çıkartınca daralma olup olmadığını anlayabileceğimizi, daralma olabilmesi için mutlaka –yor ekinin olması gerektiği ;ancak her –yor ekinin olduğu yerde daralma olmayabileceğini (bekliyor ~ bekle-yor :ünlü daralması var) (seviyor ~sev-iyor :daralma yok );
    84. Dilimizde sadece “de-” ve “-ye” fiillerinde -yor eki olmadan da daralma olabileceğini. (diye ,yiyecek);
    85. Virgül ve noktalı virgülden sonra gelen sözcüklerin –özel isim değilse- küçük harfle, diğer noktalama işaretlerinden sonra gelen sözcüklerin büyük harfle başlaması gerektiğini (Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik;ancak çok basit bir sanatı unuttuk:İnsanca yaşamayı…)
    86. Sıfat ve isim tamlamalarında tamlayanla tamlananın arasına virgül getirmenin bir noktalama yanlışlığı olduğunu;
    87. -ip, -ıp, -up, -üp bağfiil (zarf fiil) ekini almış fiillerden sonra virgül getirilemeyeceğini (kitaplarını alıp çıktı) ;
    88. “ Mademki, halbuki, sanki, oysaki” sözcüklerinden sonra gelen “ki”lerin bağlaç olduğu halde kalıplaştığı için bitişik yazılması gerektiğini ;
    89. Dilimizde üç ayrı türde “o” sözcüğünün olduğunu;
    90. “O” sözcüğü , bir ismin önüne gelir ve önündeki isme “hangi” sorusunu yöneltebilirsek buradaki “o” nun işaret sıfatı olduğunu ( o insanlarla konuşma)( hangi insanlar?)
    91. “O” sözcüğünden sonra –lar ekini getirebiliyorsak buradaki “o”nun zamir olduğunu, bu zamirin eğer bir insanın yerini tutarsa “şahıs zamiri” ,insan dışı bir varlığın yerini tutarsa “işaret zamiri” olduğunu (Onlar mı söyledi?: şahıs zamiri) (o çok acı olmuş. :işaret zamiri)
    92. “Niçin” sözcüğünün her zaman soru zarfı olduğunu, niçin anlamında kullanılan “ne, neden, niye, ne diye” sözcüklerinin de soru zarfı olduğunu ;
    93. Türkçede soru zarfı , soru zamiri, soru sıfatı ve bağlaç olmak üzere dört çeşit “ne” olduğunu,
    A) “ne” sözcüğü “niçin” anlamında kullanılmışsa soru zarfıdır. ( Yüzüme ne bakıp duruyorsun?)
    B) Önündeki ismi belirtmişse, yani önündeki isme “hangi” sorusunu yöneltebiliyorsak “soru sıfatıdır.” (Ne tür romanlardan hoşlanırsın?) (hangi tür)
    C) Bir ismin yerini tutmuşsa yani “ne” den sonra “ler” ekini getirebiliyorsak “soru zamiridir.” (Bana ne(ler) aldın?)
    D) Bağlaç olan “ne” ise sözcük ya da sözcük gruplarını birbirine bağlar ,“ne…ne” olarak kullanılabilir, cümleye olumsuzluk anlamı katar. (Ne ders çalışıyor ne okula gidiyor)
    Not:Bir cümlede “ne… ne” bağlacı kullanılmışsa yüklem olumsuzluk eki almamalıdır; aksi taktirde bir anlatım bozukluğu yapılmış olur.;
    94. “En” sözcüğünün birkaç istisnası dışında cümlede her zaman zarf olduğunu; (İçimizden en adamı oydu: burada “en” sıfattır.) (en güzel şarkıyı o söylerdi:burada “en” sıfatın zarfıdır);
    95. Cümledeki yargı sayısının, çekimli eylemlerin, eylemsilerin ve ekeylem alarak yüklem olmuş ad soylu sözcüklerin toplamı olduğunu (Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan, kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok) (bu dizelerde altı çizili sözcük ya da sözcükler birer yargıdır dolayısıyla burada toplam altı yargı vardır);
    96. “Betimlemenin (tasvir etme)”, gözlemlerin okurun gözü önünde canlanacak biçimde olması gerektiğini, bu anlatım biçiminde niteleme sıfatlarının, durum zarflarının çokça kullanıldığını,bir yerin ya da bir kişinin genellikle dış görünüşünün anlatıldığını,hareketin olmadığını, kısaca betimlemenin sözcüklerle resim çizme işi olduğunu
    (Adamın üzerinde açık mavi bir pardösü vardı.Kirli ve biraz da eski bu pardösünün üzerindeki açık kırmızı ve temiz atkı bir çelişki gibi görünüyordu.)
    97. “Öykülemede” ise bir olay, bir hareket olduğunu
    (Öğretmen sınıfa girdi, defteri imzaladı, yerinden kalkarak dersi anlatmaya başladı….);
    98. “Açıklamada” yazarın asıl amacının okuyucuyu bilgi sahibi yapmak olduğunu
    99. “Tartışmada” ise yazarın okuyucunun var olan bilgilerini değiştirmeye çalıştığını , kökleşmiş bir düşünceye karşı çıktığını ve okuyucuya kendi düşüncesini kabul ettirmeye çalıştığını (Bizde şiir kesinlikle çevrilemez görüşü hakimdir.Bugün gidin yazın alanında gelişmiş toplumların yazın tarihine bakın, sanatçıların önce bu işe çeviriyle başladığını görürsünüz ayrıca orijinalinden daha güzel çevirileri göreceksiniz orada.Bu da şiirin çevrilebileceğinin bir kanıtı değil midir? )
    100. “Örnekleme” nin sözü edilen soyut bir düşüncenin kafamızda daha iyi canlanması ,somutlaştırılması için başvurulan bir düşünceyi geliştirme yöntemi olduğunu;
    101. Tanık göstermenin (alıntı yapma) ise yazarın düşüncesini daha inandırıcı kılmak için sözünü ettiği konuda ,alanında uzman birinin sözünü tırnak içerisinde olduğu gibi alma olduğunu;

    PARAGRAF SORULARINDA ÇOK ÖNEMLİ HUSUSLAR

    1. Paragraf sorularının çözümüne mutlaka so¬ruyu okuyarak başlayın. İşe doğrudan paragraf oku-narak başlanırsa paragrafta ne arandığı, paragrafın niçin okunduğu bilinmediğinden, paragraf, boş yere okunmuş olur. Bu durumda paragrafı iki defa okumak zorunda kalırız ki bu da bizim için büyük zaman kaybı olur.

    2. Paragraf sorularında“soru kökü” çok dikkatli okunmalıdır. Değinilmemiştir, vurgulanmamaktadır, çıkarılamaz tarzındaki soruları" değinilmiştir, vur¬gulanmaktadır, çıkarılır" diye okursak soruları yanlış cevaplarız.

    3. Paragraf soruları diğer sorulardan daha kolaydır. Çünkü paragraf sorularının hem cevabı paragrafın bütünlüğü içindedir, hem de bu sorularda gramer ya da edebiyat bilgisine gerek yoktur. Okuma alışkanlığı olan, az çok kitap okuyan öğrenciler bu soruları çok rahat çözer.

    4. Paragrafta geçen anahtar sözcük ya da söz öbeklerine dikkat edilmelidir. İkileme, deyim ve söz öbeğinin cümleye kattığı anlama dikkat edilmelidir.

    5. Paragraf okunurken noktalama işaretlerinin hakkı verilerek okunmalıdır.

    6. Parçanın hangi teknikle (tümdengelim – tümevarım) yazıldığı bulunmalıdır. Çünkü, paragraf tümdengelimle yazıldığında ana düşünce ilk cümlede verilir veya sezdirilir. Tümevarımla yazılan paragrafta ise ana düşünce sonuç cümlesinde verilir veya sezdirilir. Karma yöntem uygulandığında, gelişme bölümündeki cümlelerden biri ana düşünceyi verebilir. Bazı paragraflarda ana düşünce, parçanın bütününe sindirilmiştir. Ana düşünceyi belirten bir cümle yoktur.

    7. “Bu, şu, o” gibi sıfat ya da zamirler; “bu yüzden, bu nedenle, görülüyor ki, öyleyse…” gibi ifadeler paragrafın giriş bölümünde kullanılmaz.

    8. Paragraf okunurken “değildir, çıkarılamaz, değinilmemiştir” gibi olumsuz ifadelere dikkat edilmelidir.

    9. Paragrafta anlatılan şeyler mutlaka paragrafın bütünlüğü içinde değerlendirilmelidir. Paragrafta inanmadığımız ve bize göre doğru olmayan şeyler anlatılsa bile bunlar doğrudur. Çünkü sorular mutlaka "parçaya göre" cevap¬landırılmak zorundadır. Bu yüzden paragraf soru¬larında kesinlikle paragrafın dışına çıkılmamalı.

    10. Paragraf soruları uzun göründüğü için birçok öğrenci zaman kaybetmemek için paragraf sorularını çözmeden geçer. Oysa bizim ÖSS’de her bir soruya çok fazla ihtiyacımız vardır. Paragraf dışındaki kısa sorulardan zaman ta¬sarrufu yaparak, paragraf sorularında ise sorudan başlayarak paragraf sorularını yeterli zamanda ra¬hatlıkla çözebiliriz. Zaten paragraf sorularının büyük çoğunluğunun uzun metinler olmasına rağmen çok basit sorular olduğunu göreceksiniz.

    11. Paragraf sorularındaki metinlerde anlamını bilmediğimiz, daha önce duymadığımız ya da duyup, okuyup sık kullanmadığımız bazı özel kelime ve kavramlar karşımıza çıkabilir. Bu kelime ve kavramların bilinmesi metni daha iyi anlamamızı sağlar.

    12. Paragraf sorularında genel bir insan tipinden söz edilir. Bu insan tipi ÖSS sorularını hazırlayan kişilerin yetiştirmek istedikleri (ya da üniversitede okumasını istedikleri)insan tipidir.Bu insan tipinin özelliklerinin bilinmesi bence paragrafların çözümünü çok kolaylaştıracaktır.Bu genel insan tipinin özelli şunlardır:

    A) Savaşlara, teröre, sömürüye karşıdır.
    B) Hızlı sanayileşme sonucu doğanın tahrip edilmesini onaylamaz.
    C) Doğayı fazlasıyla sever. Yeşile ve yeşilliğe tutkundur. Beton yığınları arasında yaşamaktan sıkılır. Doğaya yönelmek, doğayla iç içe olmak onu rahatlatır. İnsanlardaki doğa sevgisi azaldıkça birbirlerine olan sevgilerinin de azaldığına inanır.
    D) Saygılı, hoşgörülü ve sevecendir. İnsanları düşüncelerinden dolayı kınamaz.
    E) Düşünce özgürlüğünden yanadır. Herkesin düşüncelerini açıkça ve rahatça söyleyebilmesi taraf¬ındadır.
    F) Akla ve bilime çok önem verir. Bâtıl düşüncelere, hurafelere ve geçerliliği kanıtlanmamış (ispatlanmamış) düşüncelere karşıdır.
    G) Yenilikçidir. Yeniliklere açıktır. Sürekli yenilenmeyi ve değişimi savunur. Kendini yenilemeye, değişimlere karşı duran insanları onaylamaz.
    H) Sanata tutkundur. Sanatın her dalını sever. Sanata ve sanatçıya büyük önem verir. Sanatın in¬sanı yücelttiğine inanır.
    İ) Eğitimi her şeyin üstünde görür. Eğitimin ol¬madığı yerde hiçbir gelişmenin olmayacağına inanır.
    J) Okuma tutkunudur. Okumanın insan düşüncesini ve evrenini genişlettiğine inanır. En büyük ıstırabı insanların okumamaları, okumaya gayret etmemeleridir.
    K) Sanat ve edebiyatta ulusallığı (millî olmayı) savunur. Sanatçılar ve edebiyatçıların önce yerli olanı iyice tanıyıp incelemeden evrensel olanı yakalayamayacaklarına inanır.
    L) Sanatın ve müziğin evrensel olduğuna inanır. Bir insanın Yunus Emre'yi sevdiği gibi Hugo'yu da sevebileceğini savunur.
    M) Geçmişini iyi bilmeyen toplumların gelecekler¬inin karanlık olacağına inanır.
    N) Dürüst, yardımsever ye nazik bir insandır.
    O) İnsana çok fazla önem verir. Evrendeki her şeyin temelinde insan vardır. İnsanın olmadığı yerde hiçbir şeyden söz edilemez.
    P) Çocukluğuna ve çocukluk günlerine büyük bir özlem duyar. Sık sık çocukluğuna, anılarına döner.
    Q) Aydınların ve sanatçıların görevlerinin toplu¬mun sorunlarına sahip çıkmak ve toplumu yüceltmek olduğunu düşünür.
    R) İyimser ve mutludur. En küçük olaylardan ve durumlardan bile kendisine mutluluk adına bir pay çıkarır.
    S) Mücadeleci, kararlı ve iradeli bir insandır. Umutsuzluğa kapılmaz. Her şeyin üstesinden geli¬nebileceğine inanır
    T) Dilini ve edebiyatını çok sever. O dili konuşan herkesin (dilci olsun olmasın) konuştuğu dili çok iyi bilmesini ve konuşmasını ister.
    U) Kabalığa, her türlü yalan dolana ve haksızlığa karşıdır.

    PARAGRAFLARDA SIKÇA KULLANILAN BAZI KELİMELERİN ANLAMLARI

    Sevgili öğrenciler, aşağıda sözcükte anlam, cümlede anlam ve paragraf sorularında sıkça karşınıza çıkan sözcükler ve bunların anlamları verilmiştir. Bu sözcüklerin anlamlarını bilmeniz şüphesiz ki söz konusu sorularla ilgili karşınıza çıkacak soruları daha çabuk ve daha kolay anlamanızı sağlayacaktır,bunun sonucunda ise bu soruları hem daha kolay anlayacaksınız hem de soruyu doğru cevaplama şansınız artacaktır.Umarım,birkaç saatinizi ayırıp bu sözcüklerin anlamlarını öğrenirsiniz

    Adaptasyon:Uyarlama
    Adapte:Uyarlanmış
    Ağdalı:Anlaşılması güç, karmaşık
    Ahenk:Uyum, düzen
    AkıcılıkConfusedürükleyici olma,okuyanı sıkmama
    Aktüel:Güncel ,edimsel
    Alaturka:Türk geleneklerine uygun
    Alafranga:Batı tarzında,Türk geleneklerine uygun olmayan
    Anlatı:Hikaye etme Bağdaşmak:Uyuşmak
    Banal:Bayağı, sıradan Betik, bitik:Kitap, mektup…
    Burjuva:İmtiyazlı,seçkin,soylu Biçem:Üslup,tarz,anlatım biçimi
    Çağrışım:Hatırlatma Çeşni:Çeşit,tat, hoşa giden özellikler
    Çağdaş:Aynı çağda yaşayan,uygar
    Dejenere:Yozlaşmış, aslını koruyamamış
    Devinim:Hareket,eylem Diksiyonuru,kurallara uygun güzel konuşma
    Duyarlılık:Hassasiyet
    Dikte etmek:Bir düşünceyi zorla kabul ettirmek
    Dinginurgun,hareketsiz,sakin Dinleti:Bir topluluğa bir şeyler anlatmak,konser
    Diyalog:Karşılıklı konuşma Doğaçlama:İrticalen,metne bağlı kalmadan içinden geldiği gibi konuşma
    Doğallık:Yapmacıksız, gösterişsiz Dramatik: Acıklı
    Edimsel:Hareketli,fiili
    Ego:Ben
    Eğreti:Geçici,sınırlı Empoze:Zorla kabul ettirme
    Erek:Amaç,maksat Etik: Ahlaki,ahlakla ilgili
    Fantezi:Sonsuz hayal
    Fenomen: Olay,olgu
    Fonetik:Ses bilgisi
    Görece:Kişiden kişiye değişebilme durumu
    Güdüm:İrade
    İçerik:Bir şeyin içerisinde bulunanların tümü,muhteva
    İkilem:Çatışma,iki durumdan birini seçme İlinti:İlgi, ilişki zorunluluğu
    İma:dolaylı, üstü kapalı anlatma İmge:Hayal,hülya
    İnan:İnanma işi
    İndirgeme:Bir işi daha kolay kısa ve yalın hale getirme
    İşlev:Görev, fonksiyon İrdelemeketaylı olarak incelemek
    İroni:Alaylı söyleyiş,acıklı ve komik İvedi:Acele,
    Jest:El, kol veya baş ile yapılan uyumlu hareket Kriter:Ölçüt,kıstas
    Kitle:İnsan topluluğu Kuram:Kanıtlanmamış,teori,soyut bilgi
    Mistik:Aklın erişemediği şey Nicelik:Sayılabilen ölçülebilen,azlık,çokluk…
    Nükte:İnce anlamlı, düşündürücü Ödün:Taviz ve şakalı söz,espri
    Özlülük:Az sözle çok anlam ifade etme Özgün:Yalnız kendine has bir nitelik taşıyan,farklı,orijinal
    Özveri:Fedakarlık Payanda: dayanak
    Polemik:Ağız kavgası,sert tartışma
    Realite:Gerçeklik
    Salt:Yalnız,tek Sav:İddia, tez
    Simge:Sembol SüreğenConfusedürüp giden
    Tasarı:Proje, plan Tem:Tema
    Tinsel:Ruhi,manevi Tutarlılık:Çelişen fikirlerin olmaması
    Yadsımak:İnkar etmek, yabancı kalmak Yaratı:Eser, yapıt
    Yazın:Edebiyat Yazınsal:Edebi
    Yetke:Otorite Yetkin:Olgun, mükemmel
    Yoğunluk:Yazıda birçok anlamın bir arada olması Yazınsal yaratı:Edebi eser
    Salık vermek :Öğüt vermek, tavsiye etmek Kanıksamak:Alışmak
    Paylaş
    Felsefe

    Akımlar:
    Rasyonalizm (Akılcılık)
    Empirizm (Deneycilik)
    sensüalizm (Duyumculuk)
    Kritisizm (Eleştiricilik)
    Pozitivizm (olguculuk)
    Neopozitivizm (Analitik Felsefe) (Mantıkçı Empirizm)
    Entüisyonizm (Sezgicilik)
    Pragmatizm (Faydacılık)
    Fenomenoloji (Görüngübilim)
    Sofizm (Kuşkuculuk)
    Septisizm (Kuşkuculuk Şüphecilik)
    Sensüalist Septisizm (Duyumcu kuşkuculuk)
    Nihilizm (Hiççilik)
    İmmoralizm (Ahlak anlayılarını reddetme)
    Taoizm(Hiççilik)
    Realizm (Gerçekçilik)
    Oluşçuluk (Süreç Felsefesi)
    Düalizm (ikicilik)
    Hedonizm (Hazcılık)
    Egoizm (Bencillik)
    Anarşizm (Baştanımazcılık)
    Egzistansiyalizm (varoluşçuluk)
    Teizm (Tanrıcılık)
    Deizm (Yaratanclık)
    Panteizm (Tüm tanrıcılık)
    Politeizm (Çoktanrıcılık)
    Monotezim (Tektanrıcılık)
    Ateizmdir (Tanrı tanımazlık)
    Agnostisizm (Bilinemezcilik)
    Stoacılık (Kadercilik)
    Hümanizm (İnsancıllık)
    Neoplatonizm (Yeni Eflatunculuk):
    Aristotelizm
    Atomizm
    Patristik Felsefe
    Skolastisizm
    Nominalizm (Adcılık)
    Voluntarizm (İstenççilik)
    İşrakizm (Işıkçılık)
    Meşşaiye (Yürüyenler)
    Materyalizm (Maddecilik)
    İdealizm (Fikircilik)
    Kartezyenler (Descartesciler)
    Monizm (Bircilik):
    Spiritüalizm (Ruhçuluk)
    Romantizm
    Relativizm (Görecelilik)
    Metafizik (Fizikötesi)
    Mistisizm (Gizemcilik)
    Paradigma (Görüş açısı)


    Rasyonalizm (Akılcılık) :
    Rasyonalizme göre zorunlu kesin ve genel geçer bilgilere ancak akılla ulaşılır. O halde doğru bilginin kaynağı akıldır. Duyu organlarının verileri geçici ve doğruluğu kesin olmayan bilgilerdir ve bu verilere güvenilemez. Felsefe evreni ve insanı kavrarken aklı kullanarak doğru bilgilere ulaşabilir.
    Temsilcileri: Sokrates Platon Aristoteles Farabi Descartes Spinoza Leibniz Hegel

    Empirizm (Deneycilik) :
    Doğru bilgiye duyu verileri ve deneyle ulaşılabileceğini savunan akımdır. İnsan aklında doğuştan bilgi olmadığını ve bilgiye dış dünyadan gelen deney verileri ile ulaşılabileceğini ileri sürer. Bilginin kaynağı deneydir. Empirizm deneye dayanan fiziği temel alır. Empirizmin ilk örnekleri ilkçağda Epiküros’ta görülür. Ona gör bütün bilgilerin ilk kaynağı duyudur.
    Temsilcileri: John Locke David Hume

    Sensüalizm (Duyumculuk):
    beş duyu verisinin verilerini doğru kabul eden görüş. Empirizmi doğrudan duyu algısı olarak kabul eder. Duyu algılarının dışındaki bilgi kaynaklarını reddeden görüş zihnin soyutlama gücüyle elde ettiği kavramların bilgi olduğunu da reddeder.
    Temsilcileri: George Berkeley Condillac

    Kritisizm (Eleştiricilik) :
    Kristizm bilgi teorisine aklı inceleyerek yaklaşmaya çalışır. Bunun için de bilgiyi sağlamada aklın rolünü ve deneyin rolünü ayrı ayrı ele alarak rasyonalizmle empirizmi uzlaştırmak ister.
    Temsilcisi: Immanuel Kant

    Pozitivizm (Olguculuk) :
    Pozitivizm de 19. yüzyıla damgasını vuran doğa bilimlerinden etkilenerek doğmuştur. Pozitivizm ancak duyu verilerine ve deneye dayanan olgusal dünyanın bilinebileceğini ve bu bilgiye de bilim aracılığı ile ulaşılabileceğini savunur. Deneyle denetlenemeyen her türlü felsefi soru anlamsızdır. Bu yüzden olguların arkasında yatan nedenler değil olguların arasındaki ilişkilerin bilgisine ulaşmayı amaçlamak gerekir.
    Temsilcisi: Auguste Comte

    Neopozitivizm (Analitik Felsefe) (Mantıkçı Empirizm):
    Analitik felsefe felsefeye bilimlerin dilini analiz etmek işlevi yükler. Böylece felsefe düşünsel bir etkinlik alanı olmaktan çıkarılır yalnızca dil analizleri yapan bir alan haline getirilir. Felsefe bilimlerin dilini çözümleyecek onların kavram yapılarını araştıracaktır. Bunu yaparken de sembolik mantığı kullanacaktır.
    Temsilcisi :
    Ludwig Wittgenstein Schlick Rudolf Carnap ve Reichenbach’dır.

    Entüisyonizm (Sezgicilik) :
    Kesin ve değişmez bilgilere sezgi aracılığı ile ulaşılabileceğini savunan akım enstüisyonizmdir.
    Temsilcileri: Henri Bergson Gazali

    Pragmatizm (Faydacılık) :
    Bilgiye fayda açısından yaklaşan pragmatizm bir yaşam felsefesidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde doğan bu akım felsefi bir akım olmanın ötesinde geniş halk kitlelerinin yaşam biçimine dönüşmüştür. Temeli İlkçağ filozoflarından sofistlere kadar inen pragmatizm bilgiyi faydaya dayandırır. Pragmatizme göre ne ki faydalıdır o bilgidir ne ki bilgidir o faydalıdır.
    Temsilcileri: William James John Dewey

    Fenomenoloji (öz-görüngübilim) :
    Fenomenoloji pozitivizmin duyusal verileri yani olguları ön plana çıkaran anlayışına karşı “genel objeler” in ruhsal (tinsel) olarak kavranabileceği anlayışını ortaya koyar. Görünenler (fenomenler) içinde bulunan “öz” doğru bilgidir ve bu “öz” ancak bilinçle kavranır.
    Temsilcisi: Edmund Husserl

    Sofizm (Kuşkuculuk):
    Sofist felsefe İ.Ö. 5. yüzyılda doğa filozoflarına tepki olarak doğar. Sofistlere göre duyu verileri insanlara göre değiştiğinden kesin bilgilere ulaşmak olanaksızdır. Bu yüzden bilgi görelidir (relatiftir).
    Temsilcisi: Protagoras Gorgias

    Septisizm (sistematik kuşkuculuk şüphecilik) :
    Kuşkucu Pyrhon (Piron) ve Timon verilen her yargının çelişiği için de güçlü nedenler olduğunu söyleyerek hiçbir konuda kesin yargıya varılamayacağını ileri sürer.

    Sensüalist Septisizm (Duyumcu kuşkuculuk):
    Sextus Empricus’a göre doğru bilgi olanaksızdır. Çünkü;
    Aynı şeyler farklı insanlarda farklı etkiler yapar.
    Her insan duyu bakımından farklı yaratılmıştır.
    Algılar içinde bulunduğumuz duruma göre değişir.

    Nihilizm (Hiççilik) :
    Nihilizme göre hiçbir varlık gerçekten var değildir ve varlığı var olan olarak kabul eden görüşlere karşı çıkar. Ancak daha genel bakıldığında nihilizm hiçbir değer ve kural tanımayan bir görüştür ve toplumda düzeni sağlayan tüm otoriteleri reddeder. Nihilizm bu biçimiyle siyasal anlamda anarşizme temel oluşturur.
    Temsilcileri: Gorgias W.F. Nietzsche

    İmmoralizm (Ahlak anlayılarını reddetme):
    Ahlakın dışlandığı bu felsefi anlayışın en önemli temsilcisi Friedrich Nietzsche’dir. Nietzsche kendi çağına kadarki ahlak anlayışlarını reddederken immoralisttir. Ancak “üst insanın” ahlakının egemen olması gerektiğini söylerken de moralisttir.

    Taoizm (Hiççilik):
    Nihilizmin bir başka biçimi de İlk Çağda Çin’de görülen taoizm’dir. Lao-Tse’nin kurduğu taoculuk gerçeğin tüm çeşitliliğine karşın “bir” (Tao) olduğunu ve bunun adının biçiminin maddesinin görüntüsünün olmadığını savunur. Aldatıcı olan dünya varlıktan yoksundur.

    Realizm (Gerçekçilik) :
    Varlık vardır anlayışı realizmdir. Realizm varlığın insan bilincinin dışında insan bilincinden bağımsız olarak var olduğunu savunur. Realizmle ilgili bir başka tartışma konusu da varlığın ne olduğu problemidir.

    Oluşçuluk (Süreç Felsefesi):
    Bu görüşün ilk temsilcisi İlk Çağ doğa filozoflarından Herakletios’tur. Herakleitos’a göre evrenin ana maddesi (arkhe) ateştir ve her şey ateşe dönüşecektir. Bu süreçte evrende her şey değişir. Değişimin temeli karşıtların çatışmasından doğan uzlaşma oluştur. “Değişmeyen tek şey varsa o da değişmenin kendisidir.” Herakletios değişmenin düzenine logos (akıl) adını verir.
    Temsilcileri: E. Mach H. Bergson ve N. Whitehead

    Düalizm (ikicilik):
    Materyalizmle idealizm arasında bir uzlaşma çabasıdır. Descartes’a göre varlık madde ve ruh olmak üzere iki cevherden oluşur. Ruhun işlevi düşünmek maddenin işlevi uzayda yer kaplamaktır. Evrendeki nesne dünyasındaki varlıklar salt madde Tanrı ise salt ruhtur. İnsanda madde ve ruh bir aradadır.

    Hedonizm (Hazcılık):
    İnsanın haz duyduğu şeylerle mutlu olabileceğini savunur. Haz duyulan şeyler öznel olduğundan evrensel bir ahlak yasasından söz edilemez. Bu görüş ilkçağ düşünürlerinden Aristippos’a göre “iyi” nin ve “kötü” nün ölçütü hazdır. Haz veren şeyler “iyi” acı veren şeyler ise “kötü” dür. Epiküros’a göre ise insan acıdan kaçarak ve hazza yönelerek mutlu olur.

    Egoizm (Bencillik):
    İnsan eylemlerinin kökeninde “ben sevgisi” vardır. Ahlak ise insanın kendini koruma güdüsünün dışa vurulmasından başka bir şey değildir. Bu görüşü savunan T. Hobbes’a göre insanda hayvanlarda olduğu gibi “kendini sevme” ve ”kendini koruma” içgüdüleri vardır. Dolayısı ile insan doğası gereği “bencil” dir. Bencil olan insan her şeyden önce kendi “çıkar” ını düşüneceğinden evrensel bir ahlak yasası yoktur.

    Anarşizm (Baştanımazcılık):
    Toplumsal yaşamı düzenleyen tüm kurum ve kuralları reddeden anarşizm doğal olarak ahlak kurallarının egemenliğini de reddeder. Bireysel iradenin her şeyin üstünde olduğunu savunulur.
    Temsilcileri: Proudhon Bakunin Kropotkin ve Stirner

    Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk):
    insanın yaşamını kendisinin kurması açısından özgür olduğunu savunur. Kierkegaard Heiddegger Jaspers ve Sartre’a göre insan kendi varoluşunu kendisi yaratır. Bir bıçak önce zihinde tasarlanır sonra yapılır. Bıçak için özgür seçim yoktur. Sadece insan değerlerini kendisi yaratır ve özgür iradesi ile yolunu seçer. O halde insanın “varlık” ı “öz” ünden önce gelir. İnsan ahlaki olarak “varlık” ı “öz” ünden önce gelir. İnsan ahlaki olarak “iyi” ve “kötü” nün ölçütünü topluma göre değil kendi öz iradesi ile belirlemelidir. Bu nedenle evrensel bir ahlak yasasından söz edilemez.

    Teizm (Tanrıcılık):
    Evreni ve insanı yaratan öncesiz ve sonsuz bir Tanrı’nın varlığını kabul edip Tanrı’nın aynı zamanda dünya ile sürekli ilişki içinde olduğunu kabul eden görüş Teizm’dir. Teizme göre Tanrı dünya ile ilişkisini dinler aracılığı ile kurar. Bu görüşte olanlar Tanrı’nın varlığını açıklamak üzere şu kanıtları ileri sürerler

    Deizm (Yaratanclık):
    Deizm Tanrı’nın evreni kendi yasalarına göre işleyen bir düzen olarak yarattığını savunur. Ancak yaratan ve düzeni kuran Tanrı’nın evreni kendi başına bıraktığını kabul eder. Bu yüzden deizm dinsel dogma ve ilkelerin varlığını kabul etmez. Deizm’e göre Tanrı’nın vahiy mucize gibi kanıtlara gereksinimi yoktur.

    Panteizm (Tüm tanrıcılık) :
    Panteizm Tanrı ve evreni bir gören özdeş gören anlayıştır. Bu görüş Tanrı’yı doğanın dışında düşünmez.

    Politeizm (Çoktanrıcılık):
    Tanrının birden fazla olduğunu savunan inanış eski yunan inanışında olduğu gibi.

    Monotezim (Tektanrıcılık):
    bir yaratıcı olduğunu kabul eden inanış sistemidir müslümanlık hristiyanlık yahudilik gibi.

    Ateizmdir (Tanrı tanımazlık):
    Ateizm tanrı’nın varlığını reddederek evreni evrene dayanarak açıklamaya çalışır. Bu nedenle ateizmi savunan düşünürler genelde materyalisttir. Ateizm tanrı’nın varlığını şu nedenlerle reddeder

    Agnostisizm (Bilinemezcilik):
    Tanrı’nın var olup – olmadığının bilinemeyeceğini savunan görüştür. Örneğin sofist düşünürlerden Protagoras “Tanrılar üzerine bilgi edinmekte çaresizim; ne var oldukları ne de olmadıkları ne de ne şekilde oldukları üzerine …” Agnostisizm adını ilk kullanan Thomas Huxley’e göre duyularımızla kavrayamadığımız şeyler konusunda kesin bir şey söyleyemeyiz. Tanrı da duyularla kavranamadığı için var olup-olmadığını söylenemez.

    Stoacılık (Kadercilik):
    Dünya bir amaca göre düzenlenmiş sistemdir. Varlıklarda bu sistemde ahenkli bir bütündür. Bu bütünün bir parçası olan insan bütünün amacına uygun davranmalıdır. İnsanın amacı olan mutluluk Mutluluk erdemdir. Erdem doğaya uygun yaşamaktır. Hepsi insan iradesinin Tanrı iradesine uygun düşmesinden ileri gelir. İnsan kendini dünyanın gidişinden kendini ayıramayacağına göre yapılacak iş dünyanın gidişini olduğu gibi benimsemektir. Bu nedenle insan gereksiz sıkıntı ve tasalardan uzaklaşmalıdır.
    Temsilcileri: Epiktetos ve Kıbrıslı Zenon

    Hümanizm (İnsancıllık):
    Rönesnas’ın işlediği ilk konu insandır
    İnsanı arayan insanın özü ile bu dünyadaki yerini sorgulayan çalışmalara denir.

    Neoplatonizm (Yeni Eflatunculuk):
    Aristocu skolastiğe karşı Platon sevilmiştir.
    Platon akademisi kurulmuştur. Platon’un güzeli baş idea arasına alması Rönesans felsefesinin platonu benimsemesine sebep olmuştur. Ayrıca platonun mistik yapısı da Rönesans ’ın din yapısına uygundu. Bu sebepler Platonizmi doğurmuştur.

    Aristotelizm (Aristoculuk):
    Aristo’yu ortaçağın yanlış yorumladığına inanan bir takım düşünürler Aristo’nun fikirlerine yeniden yöneldiler. Aristoculuk skolastisizmden uzak bir şekilde yeniden yorumlanmıştır.

    Atomizm (Yeni maddeclik):
    Rönesans atomculuğu Epiküros’a dayanır. Epiküros skolastik felsefenin etkilerinden ayıklanarak yeniden anlanmaya çalışılmıştır. Böylece yeniden canlanan atomcu felsefe skolastiğe karşı çıkmıştır.

    Patristik Felsefe (Kilise babaları felsefesi):
    Hristiyanlık dinine antik felsefe ile şekil verme görüşlerinin ilkidir.
    Kilise babalarının felsefesidir. Hristiyan öğretilerinin temellendirilmesine çalışmışlardır.
    2-6.yy larda yaşamışlardır. Kilise babaları aynı zamanda din adamıdır.
    Temsilcisi: Augustinus

    Skolastisizm (Kilise okulları felsefesi):
    Patristik felsefenin sistematik halidir. Skolastik felsefede Aristotales felsefesinin ağırlığı vardır. Skolastik felsefe okul felsefesidir. Din adamı yetiştiren manastır ve katedraller de geliştiği için schola felsefesi ortaya çıkmıştır. Bu dönem felsefeyi dinin doğrularına uygulayıp inanç konularını kavranılır kılmayı amaçlar. Skolastik kiliseye bağlılık ve her türlü eleştiriye kapalılıktır. (dogmatizm)
    Temsilcileri: Aquinalı Thomas Anselmus Ockhamlı William

    Nominalizm (Adcılık):
    Skolastiğin önceki dönemlerinde belirlenen ideaların zihnin ürünü olan ad’tan ibaret olduğunu savunan görüştür. Kurucusu Ockhamlı Williamdır. Felsefe ile bilimlerin dinden bağımsızlığına yol açmıştır. Rönesans felsefesine zemin hazırlamıştır.

    Voluntarizm (İstenççilik):
    İradenin aklı karşısındaki üstünlüğünü ileri süren görüştür. Duns Scotus’a göre insanı bilgiye ***üren iradesidir. İnsanın kilise karşısında özgür olmasına yol açmıştır. Rönesans felsefesine zemin hazırlamıştır.

    İşrakizm (Işıkçılık):
    İslam felsefesinin eski doğu din ve felsefesinden etkilenmesiyle oluşmuştur.
    Mistik bir yapısı vardır. Yeni eflatunculuktan etkilenilmiştir. Akla karşıdır. Kurucusu Sühreverdi’ dir. İşrak aydınlanma manasındadır. İşrak insanın içine doğan ışık (sezgidir) Doğruya akıl sezgi ve benliğin arınması ile ulaşılır.

    Meşşaiye (Yürüyenler):
    İslam düşüncesi ve Aristo felsefesini uzlaştırmaya çalışmışlardır. Aristo felsefesini kendilerine rehber edinmişlerdir. Akıl ile İslam inançlarını açıklamaya çalışmışlardır. En önemli temsilcileri Farabi İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd’tür. Aristo’nun izinde yürüdükleri için bu felsefeye Meşşai (yürüyen) felsefesi denir.

    Materyalizm (Maddecilik):
    Varlığın insan zihninden bağımsız olarak var olduğunu kabul ederler ve maddi cinsten bir şeyt olduğunu savunurlar. Materyalizm çatısı altında toplanırlar. Materyalizme göre gerçekten var olan “madde”dir. Demokritos Hobbes Lametrie Marx

    İdealizm (Fikircilik):
    Varlığın ilk ve en önemli ögesinin idea olduğunu öne felsefi öğretiye idealizm denir. Varlığı idea kabul eden filozoflardan Platon Aristoteles Farabi ve Hegel'dir.

    Kartezyenler (Descartesciler):
    Descartes’in öğrencilerine denir aklı ön plana çıkarmışlardır.

    Monizm (Bircilik):
    Beden ve ruh gibi iki cevher değil bir cevher var diyen görüş

    Spiritüalizm (Ruhçuluk):
    Var olanların özü ruhtur diyen görüş.

    Romantizm (duygusalcılık):
    Kant’ın insan zihni ve ruhunda kabul ettiği her şeyin dış dünyada da var olduğunu kabul edenlere denir. A.de Musset

    Relativizm (Görecelilik):
    her şeyin kişiden kişiye değiştiğini mutlak ve değişmezin olamayacağını savunan görüş.

    Metafizik (Fizikötesi):
    Duyusal olanın üstünde olanı araştıran ve ruh cin peri vs varlıklarla uğraşan daldır.

    Mistisizm (Gizemcilik):
    Doğaüstü güçlerin var olduğu ve bunlarla ilişki kurulabileceği temelini savunan görüş.

    Paradigma (Görüş açısı):
    olguları açıklamaya yönelik kanılar inançlar ve değer yargılarından oluşmuş bir çerçevedir. Bilim adamının dış dünyaya bakışını belirleyen bir kuramdır.

    SIVI BASINÇ KUVVETİNDE F=Port.S DİR fakat buradaki Port alanın geometrik ortasına uygulanır yani ağırlık merkezinedir

    amip NH3 ü difüzyonla atar

    fisyon atom bombası füzyon h bombasıdır nükleer santralde fisyon kullanılır güneşte füzyon kullanılır füsyon oluşan enerji çok daha büyüktür

    en büyük gezegen jupiterdir

    S:enine
    P:boyuna
    Love:Enine
    Rayleigh:Çembersel hareket yapar

    *) Tarih , öğrenim kolaylığı açısından sınıflandırılır.
    *) Tarih kronolojik sıraya göre sıralanmalıdır cunku tarihte bir olayın nedeni diğer olayın sonucudur.
    *) Mezarların oda şeklinde yapılması , ölenlerin süs eşyalarıyla gömülmesi ahiret inancına kanıttır.
    *) Su bentleri , sulama kanalları , orak kullanan toplumlar tarımla uğraşmışlardır.
    *) Kolonicilik olan yerde : Ticari ilişkiler olur , kültürel etkileşim olur.
    *) Şehir devletlerinin olduğu yerde , siyasi birlik yoktur , özgür düşünce vardır.
    *) Ülkede ikili yönetim varsa , taht kavgası vardır , merkezi otorite zayıftır , feodalite güçlüdür.
    *) Ülke hanedanın ortak malı anlayası varsa , merkezi otorite zayıftır , taht kavgaları yaşanır , feodalite güçlenir , erkek cocukları tahta geçme şansına sahiptir.
    *) İkta sistemi , Timar sistemi Devlet hazinesini artırmaz.
    *) Bir ülkenin sınırları genişliyorsa , Ülkenin ekonomik geliri artar , farklı kültürel etkileşim olur , nufus artar , imparatorluk yönetim şekli güçlenir.
    *) Kut anlayısı , Halkın hükümdara baglılıgını artırır , merkezi otoriteyi düşürür , erkek cocukları tahta geçme şansına sahiptir.
    *) Skolastik düşünce , bilim ve düşünceyi sınırlandırır.
    *) En büyük kültürel etkileşim savaş yoluyla olur.
    *) Ordugahlar , sınırların genişletilmesi , bölgelerin güvenliği ve asker yetiştirme amacıyla kurulur.
    *) Fethedilen yerlere Türklerin veya Müslümanların yerleştirilmesinin nedeni , fetihlerin kalıcı olması ve bölgede Türk veya Müslüman kültürünün yayılması içindir.
    *) Posta teşkilatı : Denetimi kolaylaştırdıgı için merkezi otoriyeti güçlendirir.
    *) İç isyanların güçlükle bastırılması ülkenin otorite düşüklüğünü gösterir ve düşman devletlere cesaret verir.
    *) Fethedilen toprak fethedenindir.'' Anlayısı fetihleri hızlandırırken feodaliteyi canlandırır.
    *) Boy beyleri - Atabeyleri , iyi yönleri devlet parçalansada Türkleşme engellenemez ancak merkezi otoriteyi zayıflatırlar.
    *) Alanya , Antalya , Suğdak ın fethedilmesi ticarete verilen önemi kanıtlar.
    *) Ekstra bilgi : Türkiye selcuklularının , Büyük selcuklulardan farkı , Merkezi otoriteye ve donanmaya önem vermeleridir.Coğrafi imkanları Büyük selçuklulardan daha avantajlı oldugu için deniz donanmasıda gerçekleştirmişlerdir.
    Ekstra bilgi : Birinci haçlı seferinde savaşa girmeyip ikinci haçlı seferinde savaşa giren bazı din adamları , devlet büyüklerinin savaşa girme sebebleri , birinci haclı seferini yenmeleriyle gaza gelmeleri ve ikinci haclı seferini yeneceklerini düşünmeleridir.
    *) Uç beyleri , sınırların genişlemesini sağlarlar.
    *) Yargıda kadılara baskı uygulanamamasının sebebi yargının bagımsızlıgındandır.
    *) Anadolu ve Mezopotamya arasında ilişkiler kesilmeden devam etmiştir.Bunun sebebi ; iki bölge arasında ulaşım kolaylığı olması ve iki bölgenin üretimlerinin birbirlerinin ihtiyaçlarını tamamlamasındandır.
    *) Türkiye devletinde , edebiyat ve resmi dilin Farça olmasında ,Türklere islamiyet'in İran yoluyla geçmesi ,İran'dan aydın ve idarecilerin gelmesi , iki ülke arasında sıkı ilişkilerin olması ve Farsça'nın işlenmiş bir dil olmasındandır.
    *) Ekstra bilgi :Karasioğullarının alınmasıyla Rumeliye geçiş kolaylaştı.Bizans'ın Çimpe kalesini Osmanlılara vermesiyle Rumelinin kapıları Osmanlılara açılmış oldu.
    *) Ekstra bilgi : Osmanlıların Rumelide fazla toprak kaybetmemesinin nedeni , halkın Osmanlı devletinin hoşgörüsünden memnun olması , Balkan ulusları arasındaki mezhep çatışmalarının olması , Avrupa'da yüzyıl savaşlarının sürmesi etkili olmuştur.
    *)Ekstra bilgi :Rumeli Hisarı'nın yapılma nedeni Bizans'a gelecek yardımı engellemek içindir.
    *) Halifeliğin ele geçirilmesi deyince aklına Doğu gelsin.
    *) Kırım deyince aklına Karadeniz gelsin.Kırımın fethiyle Karadeniz Türk gölü haline gelmiştir.
    *) Osmanlı tarihinde '' Ülke Hanedanın Ortak Malı '' anlayısı değişmemiştir.
    *) Avrupalıların Ümit Burnu'nu bulması Osmanlı ticaretini gümletmiştir.
    *) Ekstra bilgi : Orta Avrupa'da Osmanlı üstünlüğünün kurulması = Mohaç
    Anadoluda Türk siyahi birliğinin kurulması = Tunadağ
    Akdeniz'de Osmanlı üstünlüğünün kurulması = Preveze
    Savaşlarıdır.
    Ekstra bilgi : Fatih döneminde ; Venedik , Kanuni döneminde Fransızlara ekonomik ayrıcalıklar verilmesi , - Deniz ticaretini canlandırma - Haçlı birliğini engelleme -Avrupalıların ittifak yapmasını engelleme - Hristiyan birliğini bozmaya yöneliktir.
    *) Sınırların genişlemesine baglı olarak eyalet sayısıda artar.
    *) Ekstra bilgi : '' Ülke hanedanın ortak malıdır.'' anlayısının yerine '' Ülke hükümdar ve oğullarının malıdır.'' anlayısının getirilmesinin sebebi , taht kavgalarının sınırlandırılması ve merkezi otoritenin korunması içindir.
    *) Ekstra bilgi : Şehzadeler, yönetim deneyi kazanması , halkı tanıması ve tanınması için tecrübeli devlet adamlarının gözetiminde sancaklara idareci olarak gönderilirlerdi.
    *) Ekstra bilgi ivan üyelerinin görüşlerini daha rahat söyleyebilmeleri için Divan idaresi sadrazamlara bırakılarak toplantıları kafes arkasından izlemeye başlanmıştır.Böylece sadrazamlık makamıda güçlenmeye başlamıştır.
    *) Kapitülasyonların artması ekonomiye zarar verir.
    *) Lonca teşkilatı : Mesleki eğitim amaçlı.
    *) Yeniçeri ocagı kaldırılınca padişah tekrar yönetime geçti.
    *) Haraç ve Cizye toplanması teokratik yönetim oldugunu kanıtlar.
    *) Yenıçeri ocagı , Yaya ve Müsellemlerin yetersizliğinden savaş esirlerinden kurulmuştur.
    *) '' Yeniçeri Devlet İçindir '' anlayısı '' Devlet yeniçeri içindir '' olarak değiştirilmiştir.Bunu devlet yönetimine burnunu sokmak için yapmıslar bazıları.Bu anlasıyın değişmesiyle ,
    - Yenıçeriler yönetime katılmış.
    - Devletin etkinliği zayıflamış.
    - İsyanlar artmış.
    - Merkezi otorite sarsılmış.
    --------------------
    Yanlış bilgi paylaşırsam pm atın düzelteyim.
    Sürekli güncelliyorum destek olun sizde birkaç bilgi yazın.

    BAZI BİLGİLER 2-3 DEFA YAZILMIŞ OLABİLİR.
    TAMAMI ALINTIDIR.

    Altın Coğrafya Bilgileri
    Rashta Coğrafya Bilgileri
    *) Haritadaki bozulmaların nedeni dünyanın şeklindendir.Dünyanın küresel şeklinin düzleme aktarılması zor oldugu için haritada bozulmalar olur.
    *) Ekvatordan kutuplara gidildikçe haritadaki bozulma oranı da artar.
    *) Bir yerin iz düştümü ile gerçek yükseklik arasındaki fark ne kadar fazlaysa o yer o kadar çok eğimlidir.Yanı iz düşümü yükseklik ile gerçek yükseklik arasındaki fark büyüdükçe eğitmde artış gösterir.
    *) Krokinin haritadan farkı ölçeğinin olmamasıdır.
    *) Haritada ölçek küçüldükçe ;
    - Payda büyür.
    - Geniş alanları gösterir.
    - Küçülme oranı artar.
    - Bozma oranı artar.
    - Ayrıntıyı gösterme güçleri azalır.
    - Düzlem üzerinde daha az yer kaplar.
    Ölçek büyüdükçe tam tersi olur.
    *) Haritada bulunması gereken elemanlar : Harita işaretleri ( lejant ) , yön oku , ölçek ,coğrafi koordinatlar , uygun başlık.
    *) Eğimin arttığı yerde izihips eğrileri sıklaşır , eğimin azaldığı yerde izohips eğrisi seyrekleşir.
    *) Aynı izohips üzerindeki yükseklik değerleri de aynıdır.
    *) Formuller : Gerçek uzunluk = H.u x Ölçeğin paydası , ölçek = H.u/ G.u , Gerçek Alan = Harita alanı x Ölçeğin paydasının karesi.
    *) En sıcak vaktin öğle vakti 12:00 da yaşanmasının nedeni ; Güneş ışınlarının en dik açıyla geldiği saat olmasındandır.Havanın sabah 04:00 - 05:00 gibi akşamdan daha soğuk olmasının nedeni , atmosferin sabaha karşı soğumasındandır.
    *) Dünya tam küre olsaydı yer çekimi Dünya'nın her yerınde eşit olurdu.
    *) 21 Mart 21 Eylül zamanı yanı ekinoks tarihinde Dünya'nın heryerınde gece gündüz süresi eşitlenir.
    *) Güneş'i yılda iki kez dik açıyla alan yer sadece ekvatordur.( Diğer seneler dike yakın açıyla alır.)
    *) 21 Haziran günü Güneş Kuzey Yarım Kürenin Yengeç Dönencesine dik açıyla gelir ve Kuzey Yarım Kürede en uzun gündüz yaşanır.Bu Güney Yarım Kürede en uzun gece olarak tanımlanır.
    *) 21 Aralık'ta Güneş güney yarım kürenin oğlak dönencesine dik açıyla gelir ve güney yarım kürede en uzun gündüz yaşanır.Bu Kuzey Yarım Kürede en uzun gece olarak tanımlanır.
    *) Enlem farkı artan bölgelerde tarım çeşitliliği de artar.
    *) Mevsimler , Dünya'nın Güneş ekseni etrafındaki elips hareketinden ve eksen eğikliğinden dolayı oluşur.
    *) Aynı boylam üzerindeki iki merkezde ; Aynı anda öğle vakti yaşanır ve yerel saatleri aynıdır.Güneş aynı anda doğup aynı anda BATMAZ.Güneş sadece 21 Mart 23 Eylül zamanı aynı anda doğup aynı anda batar.
    *) Farklı yarım kürelerde farklı mevsimlerin yaşanması dünyanın eksek eğiklğinden kaynaklanır.
    *) Dünya kendi ekseni etrafında atmosfer ile birlikte döndüğünden dünyanın dönüşünü hissetmeyiz.
    *) Ekvatordan kutuplara gidikdikçe iz düşüm alan küçülür çünkü yükselti de düşer.
    *) Kuzey Yarım Kürede yaz mevsiminin kış mevisiminden uzun olması , Şubat ayının 28 çekmesi , Temmuz ve Ağustos aylarının eşit olmasının nedenleri Dünya'nın Güneş ekseni etrafındaki ELİPS hareketindendir.Dünya bazen güneşe yaklaşır , bazen Güneş'e uzaklaşır ama bu durum SICAKLIĞI ETKİLEMEZ.Sıcaklıgı sadece Güneş ışınlarının geliş açısı etkiler.
    *) Güneş ışınlarının geliş açısı Dünya'nın şekliyle alakalıdır.
    *) Dünya Batı'dan Doğu'ya döndüğü ıcın , Güneş her zaman Doğda önce doğar ve yerel saat her zaman Doğu'da daha ılerıdır.
    *) Ekinoks tarihinde Güneş saat kaçta doğuyorsa o saatte de batar.
    *) Güneş uzaya Dünya'dan daha yakın oldugu halde neden uzaya çıkıldıkca hava -80 - 120 derecelere çıkar , bunun sebebi ; Dünya , Güneş ışınlarının yer yüzüne çarpıp yansımasıyla ısınır , ikinci neden ise Dünya'da bulunan bazı atmosfer gazlarının yükseklik arttıkca azalması veya tamamen yok olmasındandır.
    *) Troposfer ekvatordan kutuplara gidikdikçe incelir çünkü ekvatorda buharlaşma ve çizgisel hız fazladır.
    *) - Troposfer : İklim olaylarının gerçekleştiği tabakadır.
    - Stratosfer : Mor ötesi ışınların süzüldüğü tabakadır.
    - Mezosfer : Meteorların dünyaya çarpmasının önlendiği tabakadır.
    - Termosfer : Radyo ve uydu dalgalarının bulundugu tabakadır.
    *) Bir bölgede en sıcak ay ile en soğuk ay arasındaki fark fazlaysa karasallık , fark az ise denizellik vardır çünkü karalar denizlere göre daha çabuk ısınır ve daha çabuk soğurlar.
    *) Yeryüzünden yükselere çıkıldıkça hava sıcaklıgı 200 metreye bir 1 derece azalır.Kentlerden yaylalarımıza çıkıldığında havanın soğumasının iki temel nedeniden biri de budur.İkincisi ise yeryüzündeki ısının tutulmasını sağlayan Karbon elementinin yükseklere çıkıldıkça azalmasındandır.
    *) Güney Yarım Kürede Kuzey'e bakan yamaçlar , Kuzey Yarım Kürede güneye bakan yamaçlar Güneş ışınlarını daha dik açıyla alırlar.
    *) Dünya'nın Güneş ışınlarını en dik alan bölge ekvator almasına karşın ekvatorda hava sıcaklığının dönencelerden düşük olmasının sebebi ekvatorda nemin fazla olmasındandır.
    *) Güney Yarım Küre Kuzey Yarım Küreye göre daha az ısınıp daha az soğur ,Kuzey Yarım Kürede sıcaklık farkı daha fazladır.Bunun sebebi Kuzey Yarım Kürede karaların daha fazla olmasındandır.
    *) Havanın bulutlu olduğu zaman hava daha sıcaktır.Bunun nedeni bulutların havayı sarması ve sıcaklıgı atmosfere bırakmamasındandır.Bi nevi ısı yalıtımı.
    *) Gerçek sıcaklık ile indirgenmiş sıcaklık arasındaki fark arttıkça yükselti farkı da artar.
    *) Alçak hava basıncı : Yükselici hava hareketi , Yüksek hava basıncı : Alçalıcı hava hareketi yapar.Alçak basıncın oldugu yerlere yağıs düşer , yüksek basıncın oldugu yerler genellikle kuraktır.
    *) Alize ve Batı Rüzgarlarının ortak özellikleri : Dünya'nın dönüşü sebebiyle oluşmalarıdır.
    *) Kuzey Yarım Küre - Yüksek basınç alanı = Rüzgar saat yönünde oklar dışarı doğru , sağ tarafa sapar.Alcak basınç alanında oklar içeri doğrudur.
    Güney Yarım Küre - Yüksek basınç alanı = Rüzgar saat yönüne ters oklar dışarı doğru , sol tarafa sapar.Alcak basınç alanında oklar içeri doğrudur.
    *) Alizelere sürekli esmeleri ve yönlerinin aynı olması nedeniyle ticaret rüzgarları da denilir.
    *) Rüzgarlar yüksek basınçtan alçak basınca doğru eserler.
    *) Basınç farkı ne kadar fazlaysa , sürtünme ne kadar az ise , yer şekilleri ne kadar sade ise rüzgar o kadar sert eder.Dünya'nın dönüşü rüzgarların sapmasına neden oldugu için rüzgarın hızı Dünya'nın kendı ekseni etrafındaki dönüşünden dolayı yavaşlar.
    *) Alizeler : 30 derece enlemleri arasında esen sıcak ve sürekli rüzgarlardır , Okyanus Akıntılarını sıcaklatırlar , bol yağış bırakırlar , ekvatordan kutuplara eserler.
    Batı : 60 derece enlemleri arasnda esen sıcak ve sürekli rüzgarlar ( Oktanus akıntıları derse direk batı rüzgarlarını işaretle ) , Okyanus Akıntılarını sıcaklatırlar , bol yağış bırakırlar , ekvatordan kutuplara eserler.
    Kutup : Kutuplardan ekvatora doğru esen ve soğuk hava etkisi veren sürekli rüzgarlardır.
    *) Muson rüzgarları : Mevsimlik rüzgarlardır.Yaz musonu ve kış musonu olarak ikiye ayrılırlar.Sadece yaz musonları yağış bırakırlar bunun nedeni muson rüzgarlarının sıcaklık farkından dolayı ortaya çıkmasındandır.Kışın karalar denizlere göre daha çabuk ısınıp daha çabuk soğurlar bu yüzden soğuk olan bölgede basıncın fazla olmasından dolayı rüzgar karadan denizlere doğru eser.Karalardan eserken nem taşıyamadıgı için kış musonu yağıs bırakmaz.Yaz musonları ise yaz aylarında karalar denizlerden daha çabuk ısındıgından yüksek basınç denizlerdedir.Rüzgar denizden karaya doğru estiği için bol nemli hava kütlesi götürür ve yaz musonları bol yağıs bırakır.
    *) Meltem rüzgarları : Muson rüzgarlarının günlük olanlarıdır.
    *) Sıcak ve Soguk rüzgarlar var.Sıcak rüzgarlardan Föhn rüzgarlarıyla ilgili bir kaç önemli bilgi vermek lazım ,
    Föhn rüzgarları : Havanın nem açığını artırırlar , Yağıs olusumunu engellerler , Kuru ve nemsizdirler , tek yönlü eserler.
    *) Hava dağlardan denizlere dogru inerken sürtünmeden dolayı ısınır.En sıcak rüzgarlar sürtünmeden dolayı oluşan rüzgarlardır.
    *) Yazın buharlaşmanın kış aylarına göre daha fazla olmasına karşın kışın daha fazla yağışın düşmesinin sebebi , hava ısındıkca maksimum nemin artması ve hava sogudukca taşıyabileceği nem kapasitesi yanı maksimum nemin azalmasındandır.Buharlaşma ne kadar olursa olsun yağıs olabilmesi için havanın bir zaman neme doyması lazım.Unutmayalım ki ısınan hava genleşir ve yükselir.Belli bir süre sonra soğur ve neme doyar , yogunlaşarak yağıs bırakır.
    *) Sıcak ve soğuk havanın karşılaşması sonucu sis oluşur.Sislerin gece veya sabaha karsı oluşmasının nedeni sabaha karşı atmosferin daha soğuk olmasından dolayıdır.
    *) Yağmur : Hava sıfır derece üzerinde ise düşer , Kar: Hava sıfır derecenin altındaysa düşer , Dolu : Hava sıfır derece ise düşer.
    *) Konveksiyonel Yagıslar : Isınan havanın yükselmesiyle meydana gelen yağışlardır.Ekvatoral bölgede yaygındır.
    Cephe Yağışları : Sıcak ve soğuk havanın çakışıp birbirleriyle hallolluştukları zaman oluşan yağıslardır.Akdeniz ikliminin olduğu yerlerde görülür.
    *) Kıtalar başlangıçta tek parça halindeymiş bunu doğrulayan iki bilgi önesürmüşler ; birincisi , farklı kıtalarda aynı hayvan fosillerinin olması , ikincisi kıtaların birbirini yapboz gibi tamamlaması.
    *) Levhalar ya birbirine yaklaşma ya da uzaklaşma hareketi uygularlar.Okyanus tabanlarında levhaların birbirlerinden uzaklaştıklarında derinden gelen magmanın bu boşlukları doldurmasıyla okyanus sırtları oluşur.
    *) Levhalar birbirine yaklaştığı zaman yeryüzü esnek bir yapıya sahipse kıvrım dağları , kırılgan bir yapıya sahipse kırık dağları oluşturur.Kırıklı yapıda altta kalan kısım graben , üstte kalan kısımlara horst denilir.Kıvrılmada üstte kalan kısımlara antiklinal , üstte kalan kısımlara senklinal denilir.
    *) İstanbul ve Çanakkale bogazları ve Ege denizi dördüncü jeolojik zamanda oluşmuştur
    *) Alp ve Himayala dağları , Toroslar Kıvrım dağlarına örneklerdir.
    *) Akarsu eğitimi arttıkça : Derine aşındırma artar , birikinti yoktur , taşımaya elverişsizdir , hidroelektrik potansiyeli yüksektir.Eğim az ise tam tersidir.
    *) Ekvatordan kutuplara gidildikçe kalıcı kar sınırı azalır.
    *) Yağışın fazla oldugu özellikle ekvatoral bölgelerde Ahşap evler yaygındır.Çöl ikliminin görüldüğü kurak yerlerde Kerpiç evler yaygındır.Soğuk iklimin görüldüğü yerlerde Taş evler yaygındır.
    *) Yamaçlardaki bitki örtüsü düz alanlara göre daha gür ve çeşitlidir.
    *) Dağ yamaçlarında yükseklere çıkıldıkca sıcaklığın düşününe baglı olarak bitki türündede değişiklikler görülür.
    *) Fiziksel çözünme : Sıcak + Soğuk farkı fazla ise - Dönenceler çevresi ...
    Kimyasal Çözünme : Su + Sıcaklık fazla ise - Ekvatoral bölge , Akdeniz bölgesi...
    + Akdeniz toprakları neden kireçlidir ? Karistik bölge oldugu için.Kalkerler sıcak ve nemli havanın oldugu yerde Çoktur.Erimeye elverişti kayaç türüdür.
    *) Kırmızı topraklar ( Terra Rossa ) : Verimsiz olmasının sebebi kireç oranının fazla olmasındandır.Topraktaki demir minerallerinin oksitlenmesinden dolayı rengi kırmızıdır.
    Laterit topraklar : Verimsiz olmasının sebebi kimyasal çözünme sonucu organizmalar tarafından humus örtüsünün yenmesi ve aşırı yıkanmadan.
    Podzol Topraklar : Verimsiz olmasının nedeni aşırı yıkanmadan dolayı.Kül rengi topraklarmış.Zavallının aşırı yıkanmaktan beti benzi atmış.
    Kestane Rengi Bozkır Toprakları : Verimsiz olmasının nedeni tuz oranının fazla olmasından.Sıcak ve nemsiz bölgenin toprakları tuzlu olur.
    11 - 02 - 2012
    :
    AKDENİZ BÖLGESİ :
    *Ülkemizin en engebeli bölgesidir.
    *Karstik arazilerin ve karstik sekillerin en fazla bulunduğu bölgedir.
    *Yıllık ortalama sıcaklığı en fazla olan bölgedir.
    *Ülkemizin en büyük delta ovası olan Çukurova bu bölgededir.
    *Günes enerjisinden en fazla yararlanılan bölgedir.
    *Kıs mevsiminin en kısa ve en ılık geçtiği bölgedir.
    *Bulutluluk oranı en az olan bölgedir.
    *Yaz ve kıs yağısları arasındaki farkın en fazla olduğu bölgedir.
    *Don olayının en az görüldüğü bölgedir.
    *Yıl içinde gölge uzunluğunun en kısa olduğu bölgedir.
    *Yaz turizminin en erken basladığı ve en geç bittiği bölgedir.
    *Sebze ve meyvenin en erken olgunlastığı bölgedir.
    *Seracılık, turfanda sebze ve meyve üretiminin en fazla olduğu bölgedir.
    *Türkiye’nin muz ve gül üretiminin tamamını karsılayan bölgedir.
    *Yılda aynı araziden birden fazla ürün alma açısından en elverisli bölgedir.
    *En fazla mevsimlik isçi göçü alan bölgedir.
    *Türkiye’yi çevreleyen denizlerden en tuzlu olanı Akdeniz’dir.(%3Cool
    *Dünyada sığla(günlük)ağacının en fazla yetistiği yerdir.
    *En tuzlu denizimiz Akdeniz’dir.
    *Gece ve gündüz süreleri en az olan bölgedir.
    *Kıs yağıslarının(yağmur) en fazla olduğu bölgedir.
    *intansif tarımın en fazla yapıldığı bölgedir.
    *Turunçgil, soya, yer fıstığı,muz, susam,mısır ve anason üretiminin en fazla olduğu bölgedir.
    MARMARA BÖLGESİ :
    *Yer sekilleri en sade olan bölgedir.
    *Ortalama yükseltisi en az olan bölgedir.
    *iklimi en fazla çesitlilik gösteren bölgedir.(sebebi:özel konum)
    *En fazla tarım ürünü çesitliliğine sahip olan bölgedir.
    *Tarım alanlarının bölge yüzölçümüne oranının en fazla olduğu bölgedir.
    *Ayçiçeğin en fazla üretildiği bölgemizdir.
    *Hidroelektrik enerji potansiyeli en az olan bölgedir.
    *En çok enerji tüketen bölgedir.
    *Özel konumu sayesinde ulasım ve ticaretin en fazla gelistiği bölgedir.
    *Ulasım, ticaret ve turizm gelirleri en fazla olan bölgedir.
    *istanbul, en büyük iç alım (ithalat) limanıdır.
    *En çok nüfuslanmıs ve en fazla göç alan bölgedir.
    *Nüfus yoğunluğu en fazla olan bölgedir.
    *Türkiye’nin en tenha yeri olan Yıldız Dağları bu bölgededir.
    *Dünyanın en zengin bor yatakları bölgede yer alan Bursa Mustafakemalpasa ve Susurluk’ta bulunmaktadır.
    *Bölgede çıkarılan bor mineralleri Bandırma’da islenmektedir.
    *ipek böcekçiliği ve kümes hayvancılığının en fazla yapıldığı bölgedir.
    *Et ve süt verimi yüksek olan kıvırcık koyun(merinos) en fazla bu bölgede yetistirilir.
    *Kentlesme oranının en yüksek olduğu bölgedir.
    *Okur-yazar oranı en yüksek olan bölgedir.
    *Orman alanı bakımından 3. sıradadır.
    *Balıkçılık bakımından Ege ve Akdeniz’den önce gelir.
    KARADENİZ BÖLGESİ :
    *En fazla yağıs alan bölgedir.
    *Kırsal-tarımsal nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölgedir.

    *Yıllık sıcaklık farkı en az olan bölgedir.
    *Kimyasal çözülmenin en fazla, mekanik çözülmenin en az olduğu bölgedir
    *Gölge boyu uzunluğunun en fazla olduğu bölgedir.
    *Günes enerjisinden en az yararlanan bölgedir.
    *Fındık ve çay üretiminin en fazla yapıldığı bölgedir.
    *Nadasa ayrılan toprakların en az olduğu bölgedir.
    *Orman bakımından en zengin olan bölgedir.
    *Türkiye’nin en önemli taskömürü havzası(Zonguldak) bu bölgededir.
    *Heyelan ihtimali en fazla olan bölgedir.
    *En fazla falezli kıyılar bu bölgededir.(Özellikle Doğu Karadeniz)
    *Yağıs rejimi en düzenli olan bölgedir.
    *Balıkçılığın en fazla yapıldığı bölgedir.
    *Doğu-batı yönünde en uzun olan bölgedir.
    *Dağınık yerlesmelerin en fazla görüldüğü bölgedir.
    *Dısarıya en fazla göç veren bölgedir (özellikle Doğu Karadeniz ) *
    Yerel saat farklarının en fazla olduğu bölgedir.
    *Gece-gündüz sürelerinin en fazla olduğu bölgedir.
    *Sehirleri küçük ama sayı olarak en fazla sehre sahip bölgemizdir.
    *Dört mevsim yağıs aldığından buğday ve pamuk yetismez.
    *Nüfus en fazla art bölgesi genis olan sahillerde(Trabzon, Samsun) toplanmıstır.
    *Kereste fabrikalarının en çok olduğu bölgedir.Fabrikalar özellikle Batı Karadeniz’de toplanmıstır.(Sebebi hammaddenin çok olusu)
    *Taskömürü ve Demir-Çelik Endüstrisinin varlığı burada göçü azaltmıstır.(Ereğli-Karabük-Zonguldak)
    *Akarsu havzası en genis olan bölgedir.
    İÇ ANADOLU BÖLGESİ :
    *En kurak ve en az yağıs alan bölgedir.(Tuz Gölü ve çevresi 250 mm. yağıs alır)
    *Türkiye’de ova ve platoların en genis yer kapladığı bölgedir.
    *Türkiye’nin en büyük ovası olan Konya Ovası bu bölgededir.
    *Konya ovası Türkiye tahıllarının %33’ünü karsılar.
    *Türkiye’nin en büyük kapalı havzası olan Tuz Gölü Havzası bu bölgededir.
    *Konveksiyonel yağısların en fazla olduğu bölgedir.
    *Erozyonun en fazla olduğu bölgedir.
    *Nadasa ayrılan toprakların en fazla olduğu bölgedir.(yağısın az olması nedeniyle)
    *Tarım alanlarının en genis olduğu bölgedir.
    *Buğday ekim alanının en genis olduğu bölgedir.
    *Buğday, arpa, sekerpancarı, elma ve patatesin en çok üretildiği bölgedir.
    *Toplam hayvan sayısı en fazla olan bölgedir.
    *Koyun ve tiftik keçisinin en fazla yetistirildiği bölgedir.
    *Yapı malzemesi olarak kerpicin en fazla kullanıldığı bölgedir.
    *Konya-Karapınar rüzgar asındırmasının en etkili olduğu yerdir.
    *Mekanik çözülmenin en fazla görüldüğü bölgedir(Konya-Karapınar)
    *Türkiye’de lületasının çıkarıldığı tek bölgedir.
    *Yesil mercimek en fazla bu bölgede(Yozgat) yetistirilir.
    *Türkiye’de karstik arazi Akdeniz Bölgesinden sonra en fazla bu bölgededir.
    *En yoğun nüfuslu yerleri; Ankara, Eskisehir, Sivas, Konya ve Kayseri’dir.
    GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ :
    *Yüzölçümü itibariyle en küçük bölgedir.
    *Yaz kuraklığı en fazla olan bölgedir.
    *En yüksek sıcaklıkların ölçüldüğü bölgedir.
    *Buharlasmanın en fazla olduğu bölgedir.
    *Ormanın en az olduğu bölgedir.(%3)
    *Nüfusun en az olduğu bölgedir.
    *Sulamaya en fazla ihtiyaç duyulan bölgedir.
    *Fosfatın en fazla çıkarıldığı bölgedir.
    *Antep fıstığı, mercimek ve karpuzun en fazla üretildiği bölgedir.
    *Deprem riski en düsük olan bölgedir.
    *Türkiye’nin en büyük baraj gölü olan Atatürk Baraj Gölü bu bölgededir.
    *Türkiye petrol üretiminin tamamı bu bölgede yapılmaktadır.
    *Kırmızı mercimek üretimi en fazla bu bölgede yapılmaktadır.
    *En fazla mevsimlik göç veren bölgedir.
    *GAP tamamlandığında bölgede tarım ve ticaret en üst seviyeye çıkacaktır.
    GAP TAMAMLANDIKTAN SONRA
    *Sulu tarıma geçilecek
    *Nadas alanları azalacak
    *Tarımsal ürün çesitliliği artacak
    *Pamuk ve pirinç üretimi artacak
    *Bölge, pamuk üretiminde 1. sırayı alacak
    *Bölgede ekilen buğdayın yerini pamuk alacak
    *Yapılan barajlar iklimin yumusamasını sağlayacak
    *Barajlar sayesinde elektrik üretimi artacak
    *Bölgeye dısarıdan göçler olacak
    *Bölgenin nüfus yoğunluğu artacak
    EGE BÖLGESİ :
    *Tuzun en fazla üretildiği bölgedir.
    *Linyitin en fazla çıkarıldığı bölgedir.
    *Termik elektrik enerjisinin en fazla üretildiği bölgedir.
    *Dzmir, Türkiye’nin en önemli ihracat limanıdır.
    *Türkiye’deki tek jeotermal enerji santrali Denizli-Sarayköy’dedir.
    *Horst ve grabenlerin en fazla olduğu bölgedir.1. deprem kusağı içinde yer alır.
    *Bölge; zeytin, üzüm, hashas, tütün ve incir üretiminde birincidir.(z-ü-h-t-i)
    *Kıta sahanlığı en genis olan bölgedir.
    *Kıyı uzunluğu en fazla olan bölgedir.
    *Türkiye’deki ilk demiryolu izmir-Aydın arasında yapılmıstır.
    *Türkiye’nin en önemli uluslar arası fuarı Dzmir’dedir.
    *Dünyadaki en güzel karstik birikim sekli olan Travertenler Pamukkale’de yer alır.
    *intansif tarımın en yaygın olduğu bölgedir.
    *En fazla koy ve körfeze sahip olan kıyı bölgemizdir.(en girintili-çıkıntılı bölgedir.)
    *Marmara bölgesinden sonra en yoğun nüfuslu 2. bölgedir.
    *Turizm gelirleri açısından Marmara bölgesinden sonra 2. sırada olan bölgedir.
    *Denge profiline en yakın olan bölgemizdir.
    *En fazla delta ovası bu bölgede bulunur.
    *En genis hinterlant(Ard bölge)’a sahip bölgedir.
    *Bölge gelismislik bakımından Marmara’dan sonra 2. sıradadır.
    *Manisa Türkiye tütün üretiminde birinci sıradadır.
    DOĞU ANADOLU BÖLGESİ :
    *En genis alanlı bögedir.
    *Ortalama yükseltisi en fazla olan bölgedir.Türkiye’nin çatısı olarak anılır.
    *Türkiye’nin en yüksek noktası olan Ağrı Dağı(5137 m.) bu bölgededir.
    *Ölçülmüs en düsük sıcaklıklar bu bölgededir.
    *En siddetli karasal iklimin görüldüğü ve en soğuk olan bölgedir.
    *Nüfus yoğunluğunun en az olduğu bölgedir.
    *Turizm gelirleri en düsük bölgedir.
    *Bölgedeki Malatya, Kayısı üretiminde birinci sıradadır.
    *Büyükbas hayvancılığın en fazla yapıldığı bölgedir.(Özellikle Kars)
    *Sanayisi en geri olan bölgedir.
    *Elektrik üretimine en fazla katkı sağlayan bölgedir.
    *Sebze tarımına en elverissiz bölgedir.
    *Tarımsal faaliyetlerin en geç baslayıp, en erken bittiği bölgedir.
    *Donlu gün sayısı en fazla olan bölgedir.
    *Maden ve enerji üretimi en fazla olan bölgedir.(Yukarı Fırat, Malatya, Elazığ)
    *Okur-yazar oranı en düsük olan bölgedir.
    *Türkiye’de yol yapım ve ulasım maliyetlerinin en fazla olduğu bölgedir.
    *Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü bu bölgede yer almaktadır.
    *Türkiye’nin en büyük kapalı havzası olan Van Gölü kapalı havzası bu bölgededir.
    *Bu bölgeden kaynağını alan tüm akarsular ülkemiz dısına çıkmaktadır.
    *En tenha nüfuslu il olan Hakkari, bu bölgededir.
    *Ekili-dikili alanı en fazla olan bölgedir.(sebebi: yüzölçümünün fazla olması)
    25 - 01 - 2012
    *) Dünya Batıdan doguya döndüğü ıcın , Gunes her zaman doguda dogar , yerel saat her zaman doguda daha ılerıdır. 11 -02 - 2012 GÜNCELLENDI.
    ÖNEMLİ BOĞAZLAR.
    İSTANBUL BOĞAZI :Karadeniz - Marmara Denizi arası Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler kullanmak zorundadır.
    ÇANAKKALE BOĞAZI : Marmara - Ege Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler kullanmak zorundadır.
    SUVEYŞ KANALI : Akdeniz-kızıl deniz Mısır Ülke sınırları içerisindedir.
    CEBELİ TARIK BOĞAZI : Akdeniz – Atlas Okyanusu Arasında
    BAB-ÜL MENDEP BOĞAZI : Kızıl denizi Umman denizine bağlar.
    HÜRMÜZ BOĞAZI : İran Körfezini Umman D. bağlar
    MESSİNA BOĞAZI : Tren Denizi- Yunan Denizi İtalya’da Sicilya adasıyla İtalya yarımadası arasındadır.
    BERİNG BOĞAZI : Bering Denizi- Kuzey Buz Denizi Alaska(ABD)-Sibirya, Asya ile K.Amerikanın en yakın…
    MACELLAN BOĞAZI : Atlas Okyanusu- Büyük Okyanus G.Amerika güneyindedir. (Drake Boğazı biraz daha güneyde)
    MALAKKA BOĞAZI : Sumatra adası ile Malakka yarımadası arasındadır. Endonezya-Malezya
    SONDE BOĞAZI : Sumatra adası ile Cava Adası arası(Endonezya)
    DOVER BOĞAZI : Manş Denizi – Kuzey denize bağlar. İngiltere-Fransa arasındadır.(Manş Denizi boğaz gibidir.)
    KİEL KANALI : Baltık Denizini kuzey denize bağlar Almanya sınırları içerisindedir.
    PANAMA KANALI : Atlas Okyanusu- Büyük Okyanus Panama Sınırlarındadı



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi sipriyalli defter -- 6 Mart 2015; 8:29:09 >







  • Allah razı olsun. Gerçekten içten teşekkürler. sınavının sonucu gönlünce olur inşallah

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Allah razı olsun. Gerçekten içten teşekkürler. sınavının sonucu gönlünce olur inşallah

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Favorilere ekliyim de dolmuşta okuruk Teşekkürler
  • Faydalı bilgiler up
  • sanki kendi yazdi itibar etmeyin suna . bari alinti yaz senı KINIYORUM
  • Açtım yazıcıyı 37 sayfa hepsini yazdırıyorum okuyalım bakalım :)
  • Çok teşekkürler

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bunların hepsini tek tek ben yazdım.. bu arkadaş benden izin almayarak paylaşmış. bilginin hırsızlığı olmaz diyerek bu arkadaşı da tebrik ediyorum.
  • Ctrl+c. Ctrl +v

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • zaten kolay yöntem bildiren açıklamalarda derin düşünmemek gerekir.. Burada olayın sadece bir boyutu düşünülerek kurulmuş cümle.. tabiki sürtünmenin varlığı yokluğuna göre toplam ivmeyi değiştirir.. toplam ivme sorularında veya işin içine hesaplamaların girdiği birçok soruda sürtünmeyi almak gerekiyor.. ama bazı tip sorularda cümlede de belirttiği gibi birbirine iple bağlı düzeneklerde sütünme 2 cisime kütleleri oranında etki etmekte bilirsinki bu düzeneklerde uygulanan kuvvetlerde cisimlere kütleleriyle orantılı paylaştırılmakta.. bunun için 2 cisim içinde aynı oranda azalmaya neden olur.. yani bi cismin 3 kg diğerinin 2 kg olduğunu düşünürsek uygulayaağımız 50 nevton 30 20 paylaşılır bunlara etkiyen kinetik sürtünme de 3kmg ve 2kmg şeklinde olur aynı oranda azaltıyor.. en iyisi uzun uzadıya işlem yapmek




  • arkadaş alıntı yapmış ama canı sağolsun
    konunun bir kısmı burada var
    http://forum.donanimhaber.com/m_84924490/tm.htm
  • Tabiki efendim :) aslı yazarken benim dikkat etmem gerekirdi .. Sabote etmş gibi olmayayım yazan arkadaşın ellerine sağlık burada paylaşanın da payı vardır elbet :)
  • Geçen sene acilmisti bu konu sanki... bi an anılarım canlandı kim yazıp emek verdiyse Allah razı olsun

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • aynen bunlar çoktandır vardı forumda arkadaşa tşk tabi görmeyen arkadaşlar faydalansın
  • Normalde yararlı bir şey yapmış ama Başkalarının emek verdiği yazıyı yapıştırıp bir de ''Ay size iyilik yapasım tuttu bir dua ediverin'' Edasıyla başlık açması komiğime gitti.Gerçi bu arkadaşa da bu yakışır.. Keşke bir alıntı yazsaymış başa. Yine de daha önce görmeyenler için bir uplayalım
  • Simdi baslasaniz YGS'ye anca biter zaten.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: xxlunch

    Normalde yararlı bir şey yapmış ama Başkalarının emek verdiği yazıyı yapıştırıp bir de ''Ay size iyilik yapasım tuttu bir dua ediverin'' Edasıyla başlık açması komiğime gitti.Gerçi bu arkadaşa da bu yakışır.. Keşke bir alıntı yazsaymış başa. Yine de daha önce görmeyenler için bir uplayalım

    +1
  • quote:

    Orijinalden alıntı: sipriyalli defter

    '' Fizikte dinamik sorularında bir soru tipinde kolay bir yol
    var onu anlatayım belki bilen vardır:
    -Yatay düzlemde iki cisim birbirine iple bağlanmış bir
    şekilde verilen sorularda düzlemin sürtünmeli olup
    olmaması önemli değildir. Sürtünmeyi yok sayıp zaman
    kazanabilirsiniz''
    --------------
    -Sıvıda bulunan bir cismin ,hacmi bölmeler şeklinde
    verilirse, Vbatan.Dsıvı yerine özkütleyi direk batan hacimle
    orantılı bir şekilde alabiliriz. Örn: D yoğunluklu bir sıvıda 5
    bölmeden oluşan bir cismin 3 bölmesi batmışsa özkütlesi
    3d/5 tir.
    -Eğer kap taşırma kabı değilse "kesinlikle" ağırlaşma
    gerçekleşir. Yorum sorularında çıkar.
    -Taşan sıvının ağırlığı kaldırma kuvvetine eşittir.
    -Cisim farklı sıvılarda yüzüyor veya batıyorsa uygulanan
    kaldırma kuvvetleri ağırlığa eşittir.
    -Sıvının içinde balon tabana bir iple bağlıysa ve musluk
    yardımı ile bir miktar sıvı boşaltılırsa sırasıyla;
    1-Balona uygulanan sıvı basıncı azalır.
    2-Sıvı basıncı azaldığı için balonun içindeki gazın basıncı
    da azalır(iç basınç=dış basınç)
    3-Basınç azaldığı için hacim artar. Kaldırma kuvveti de
    artar.
    4-Hacim arttığı için özkütle azalır. T ip gerilmesi artar.
    ------
    Taşırma kabına madde atarsan maddenin özkütlesi sıvıya
    eşit veya ufaksa ağırlaşma olmaz, eğer batıyorsa g>fk
    olacağı için ağırlaşır.
    kaldırma kuvveti cismin, yerini değiştirdiği sıvının ağırlığı
    kadardır.
    Sürtünmesiz eğik düzlemde ivme g.sina dır.
    ------
    Ortamlar arası fark buyudukçe sınır açısı kuculur,fark
    kuculdukce sınır açısı buyur(kırılma)
    -----
    -Öz ağırlık vektörel bir büyüklüktür.
    --------
    -Genelde benim gibi hareketli makaralarda zorluk cekenler
    icin kuvvet bagintilarinda iki katina cikan yerlerde yol icin
    direk yariya alin.
    Mesela makara donumu sirasinda F-F =2F seklinde
    yaziyorken yol ile ilgili bagintilarda h-h = h/2 yazarlarsa
    yardimci olucaktir.
    -------------
    eğik düzlem(basit makinalardan)
    F.s=P.h => FeSuPHanallah
    ----------
    Fizik Temel Büyüklükler
    Kütle
    Işık şiddeti
    Sıcaklık
    Akım
    Mol
    Uzunluk
    Zaman
    ---
    KİMYA
    -Pas inorganik bir bileşiktir.
    -HF camın yapısına etki eder.
    -C6H6(Benzen) suda çözünmez.
    -Periyodik tabloda 18 sütun(grup) vardır.
    -Sabit oranlar kanunu sadece bileşiklerde geçerlidir.
    -Çekirdeğin çekim gücü değişmez.(iyon haline
    geçince)Sadece elektronları ne kadar güçle çektiği değişir.
    -Kalay saftır.
    ------
    ->>Çamaşır suyu : NaCLO
    -Sodyum hipoklorit.
    -Hem iyonik hem kovalent bağ içerir.
    -Homojen bir karışımdır.
    -Elektirik akımı iletir.
    -Giysileri ağırtır.(Kimyasal olaydır: REDOKS)
    ---------
    Basınç artarsa buzun erime noktası düşer, diğer katilarin
    yükselir ..
    ----------
    Çözünürlük hızını etkileyen faktörler:
    -Sıcaklık
    -Karıştırma
    -Basınç
    -Çözücü Türü
    ---------
    Çözünürlüğü etkileyen faktörler:
    -Sıcaklık
    -Basınç(Gazları etkiler.Katı ve sıvıları değil)(Çünkü katı ve
    gazlar sıkıştırılamaz)
    --------
    -Sadece nötr izotoplarda kimyasal özellik aynıdır.
    *hatırlatma:Bütün izotoplarda fiziksel özellik ve kimyasal
    özellik farklıdır. Dediğim gibi nötrler hariç.
    -Periyodik tabloda 7 sütun(periyot) vardır.
    -4.periyottan itibaren geçiş metalleri başlar.
    -----------
    -Çözünme çökelme tepkimelerinde : Denklemde (aq) ile
    belirtileni iyonlarına ayır.(Seyirci iyonları bulursun)
    *(katı)yani dibe çökmüş olan ise net iyon denkleminin verir.
    --------------
    Amfoter metaller
    Al Sn Zn Pb Cr Be
    ---------
    Al SaNa PaBuc ZaNnetme CaRık
    ---------
    Soymetaller
    -Cu Hg Ag-> yarı soymetaller
    -Pt Au
    Yarı soy metaller ancak oksijence zengin ve kuvvetli
    asitlerle tepkimeye girerler ..
    Soymetaller tepkimeye girmezler.
    -----------
    Arap sabunu- > KCL + Yağ asidi. Yani arap sabunu diyince
    Potasyum(K) aklına gelsin.
    Ayrıca arap sabunu : Sert sularda iyidir.
    Sabun yapımında bitkisel yağlar kullanılırsa suda daha
    çabuk çözünen sabun elde edilir.
    -----------------
    Sabunlar Ca+2 ve Mg+2 ile çökelek oluştururlar.
    Deterajanlar Ca+2 ve Mg+2 ile çökelek oluşturmazlar .
    ------------
    Normal koşullar : 0°C 1ATM
    Oda koşulları : 25°C 1ATM
    ----------
    Seyreltik: Doyamamış
    Derişik: Doymuş
    --------
    -COOH:Bunu nerde görürseniz; Karboksilli asit belirtisidir.
    Yani asidiktir. Ph ı düşürür. Bazlarla nötralleşme tepkimesi
    verir falan. Tabiki bu bu halde bulunmuyor.
    -----------
    Ayrımsal damıtma : Sıvı + Sıvı -> HOMOJEN (kaynama
    noktası farkı)
    Özütleme : Özütlemedir. ( çözünürlük farkı)
    Basit damıtma : Katı - Sıvı -> HOMOJEN (kaynama noktası
    farkı)
    Ayr. Kristallendirme: Katı - Katı -> HOMOJEN (çözünürlük
    farkı)
    Mıknatıs demir, nikel, kobalt'ı çeker bakır, alüminyum gibi
    maddeleri çekmez.
    -----
    Organik bileşiklerin çoğu kovalent bağlıdır ve suda
    çözünmez.
    Organik bileşikler sayıca inorganik bileşiklerden çok
    fazladır.
    ------
    Elektroliz simyada kullanılmamış.
    Fırın imbik kullanılmıştır.
    ----------
    SIVA-> Çimento + Su + Kum + Kireç
    ---------
    Buhar Basıncı:
    Buhar basıncını buharlaşma isteği olarak düşünebillrsiniz.
    Bir sıvı içinfde kaynama noktası bu sıvınınkinden düşük
    başka bir sıvı çözünürse buhar basıncı artar.
    Sıcaklık artmasıyla saf sıvıların ve çözeltilerin buhar
    basıncı artar.
    Karşılaştırma yapılırken kaynama noktası düşük olanın
    buhar basıncı yüksektir.
    Emülsiyonların Buhar Basıncı dış basınca daha çabuk
    ulaşır.
    Karışımın Buhar Basıncı , sıvıların Buhar Basıncı toplamıdır.
    -------
    Reaktif girenler demektir( Herkes bilir.)
    -------
    Katı bir maddenin sabit sıcaklık ve basınçta hacmi artarsa
    kütlesi artar.
    -------
    Yanma tepkimeleri genellikle ekzotermiktir.
    **Azotun yanması endotermik bir olaydır ...
    --------
    Redoks tepkimesi olup olmadığına karar verirken girenlerde
    element olup bu sonradan yok oluyorsa redokstur kesin.
    tam anlatamadım galiba ama neyse düzeltirsiniz.
    -------
    Metal oksitler genelde bazik oksittir. Suyla bazları
    oluştuturlar
    Ametallerin oksijence zengin oksitleri asidik oksitlerdir.
    Suyla asitleri oluştuturlar.
    Ametallerin oksijence eşit ya da fakir bileşikleri nötroksittir
    Bunlar suda çözünmez.
    -----------------
    *kaynama sıvının her yerinde, buharlaşma yalnızca sıvının
    yüzeyinde olur.
    *kaynama sıcaklığı sıvı miktarına, ısıtıcı gücüne, sıvının ilk
    sıcaklığına bağlı değildir Bu faktörler sıvının kaynama
    süresini etkiler.
    ----
    Asit + Metal --> H2 + Tuz
    - Asit + Soy Metal --> TEPKİME YOK
    - Baz + Amfoter metaller --> H2
    - OF2 oksit değil.
    - Asit oksitler: CO2, NO2, SO3...
    - Bazik oksitler: CaO, K2O, CuO...
    - Nötr Oksit: CO, NO, N2O
    - N2 + O2 + ısı --> 2NO bir yanma tepkimesi olmasına
    rağmen endotermiktir. -
    ---
    alüminyum her zaman +3 değerlik alır
    ---------
    BİYOLOJİ
    -Hücre çeperi bulunduranlar:
    Şifresi BABAM->Bakteri-Arke-Bitki-Alg-Mantar --
    ---------
    ATP Kullanılmayan 3 Yer;
    1)Pasif Taşıma 2)hidroliz 3)Böbreklerde süzme
    ------
    Cıvık mantarlada hücre çeperi bulunmaz, normal
    mantarlarda ise bulunur.
    ----------
    1 tetrat = 2 kromozom = 4 kromatit
    ------------
    mavi yeşil alg ya da diğer ismiyle siyanobakteriler
    fotosentez yapar.
    -----------
    sınıflandırma;
    ikili isimlendirmede ilk isim cinsi belirtir.
    İkinci isim ise türe ait özellik.
    ------------
    Bölünmeyen hücrelerde dna eşlenmesi olmaz
    ---------------
    Tam parazit bitkiler fotosentez yapmaz
    ---------------
    Balıklarda omurgalı hayvanlardan farklı olarak vücuttan
    kalbe gelen kirli kan
    temizlendikten sonra tekrar kalbe gitmez direk
    solungaçlardan vücuda gider
    ---------------
    -------
    [T]ürkiye [C]umhuriyeti [F]utbol [T]akımı [S]ırbistana [Ş]ut
    [A]tıı sınıflandırmadan tür-cins-familya-takım-sınıf-şube-
    alem
    -----------
    Bakteri ve Arke arasındaki farK
    -Bakterinin h.duvarında peptidoglikan var
    -Arkede yok
    -Bütün bakterilerde kamçı mezozom kapsül tilakoit ve
    klorofil bulunmak zorunda değildir.(Yani birinde mezozom
    olur birinden olmaz. Birinde kapsül olur birinde olmaz.)
    -------------
    Hayvan virüslerinde DNA
    Bitki virüslerinde RNA
    BAKTERİ VİRÜSLERİNDE İSE hem DNA hem RNA VARDIR
    -----------
    BİR CANLININ OMURGALI KABUL EDİLEBİLMESİ İÇİN
    *İçi boşta olsa sırtta sinir şeridi bulunmalıdır.
    *Notokord denilen sırtta destek yapısı bulunmalıdır.
    *Solungaç ya da solungaç yarıkları olmalı.(Bazılarınız biz
    de yok diyecek fakat biz emriyo dönemindeyken solungaç
    yarıklarımız vardı :))
    *Kuyruk ya da kuyruk benzeri bir yapı bulunmalıdır.
    (Embriyo dönemindeyken bizde de vardı , şimdi de var
    kuyruk sokumu)
    -----------
    -Otçul memelilerde selülozun kısmen sindirildiği yer
    börkenektir
    ------------
    -Kulak zarı ve oval pencerede sinir impulsları oluşturan
    sinirler yoktur
    ----------
    -Solunum hidroliz tepkimesi değildir.
    -Fotosentez dehidrasyon tepkimesi değildir.
    -Hücre zarı her canlıda ortaktır.
    -Konjugasyon sonucu birey sayısı artmaz
    (Paramesyumdaki konjugasyonda birey sayısı artar.)
    -------
    Replikasyonda kullanınlar=ANÇOE(ATP,Nükleotıt,Çeşitli
    Enzimler,OLay tum Dna Boyunca devam.Enzım)
    -------------
    Sıralama:O<N<N<K<G<D<K
    (OrganıkBAz<nukleozıt<nukleotıt<kod<gen<dna<kromozom)
    -----------------
    Disakkaritler = (MaSaL) = Maltoz(bitkisel) , Sükroz
    (bitkisel) ,Laktoz(hayvansal)
    Nişasta = bitkide
    Glikojen = hayvan,mantar,bakteri depo edilir.
    Protein = ( NaSiP ) yapılarında Azot(N),Sülfür(S),Fosfat(P)
    bulanabilir[C,O,H banko bulunur]
    Pürin Bazları = ( AGu ) = Adenin , Guanin
    Pirimidin Bazları = ( SUT veya TUS ) = Sitozin,Urasil,Timin
    Azotlu Organik Baz + 5'C lu şeker = Nükleozit
    Nükleozit + Fosfat grubu = Nükleotid
    Nükleotidler = Nükleik Asit
    Adenin ile Timin arasında 2'li bağ (Ti-min 2 hece ordan
    aklında kalsın)
    Guanin ile Sitozin arasında 3'lü bağ (Gu-a-nin ve Si-to-zin
    3 heceli ordan aklında kalsın)
    Deoksiriboz = Ribozdan 1 oksijen eksik şeker
    Dna'da A-T eşlenir G-S eşilenir. (AT GS GOL) Rna'da T
    yerine Urasil alır.
    -------------------------
    -Bir canlı kemosentez yapıyorsa kesinlikle prokaryottur.
    (Yani kemosentez yapan ökaryot canlı yoktur)
    ----------------------------
    Spesifik olmayan bağışıklık sonradan edinilmiş
    bağışıklıkdır.**
    ------------
    Mitoz evrelerinide İPMAT şeklinde şifreliyorduk hocam.
    (interfaz,profaz,metafaz,anafaz,telofaz)
    ------------
    Öglana hem hayvan hem bitki hücresidir
    --
    Dna sadece hücre bölünürken kendini eşler.
    --
    Rna durdurucu kodonlar UAG UGA UAA
    Başlatıcı (start) aug dir.
    --
    Kemikli balıklarda akciğer solunumuda gözükür
    --
    Semender bir kurbağa türüdür sürüngen değil.
    --
    İnterfaz(inceleme)
    Profaz(parcalama)
    Metefaz(merkeze dızme)
    Anafaz(ayırma)
    Telefaz(telafı etme)
    -------
    bakteriyofajlarda genetik metaryel olarak DNA bulunur
    bakterilerin bölünmesinde profaz, metefaz, anafaz, telofaz
    görülmez(amitoz bölünme)
    çizgili kas hücelerinin çok çekirdekli olmasının sebebi
    endomitoz değildir hücreler arası zarlar erir ve çok
    çekirdekli hücreler oluşur.
    çok çeneklilerde(çam vb.) çift döllenme görülmez.
    ---------------
    -Amitozda çekirdek zarı kaybolmaz, kromozomlar belirmez,
    sentriyoller ve iğ iplikleri oluşmaz.
    -sitokinez amipte kutupsuz, öglanada boyuna,
    paremesyumda enine gerçekleşir
    -bakterilerde konjugasyon sırasında sadece DNA değişimi
    gözlenirken paremesyumda çekirdek değişimide
    gözlenebilir
    -fermantasyonda glikoz tam olarak parçalanmaz yani enerji
    verimliliği düşüktür
    -mikoriza: mantar ve bitki arasında olur, mutualist ilişkiye
    benzer ilişkinin bozulması durumunda yaşamlarına devam
    edebilirler
    -E vitamininin antioksidan etkisi virüslere savaşmada
    etkilidir.
    -mantarların hücre duvarlarında kitin bulunur ve mantarlar
    glikojen depo ederler
    -----------
    ***** terleme topraktan su ve mineral alımına yardımcıdır
    **** akciğer karaciğer ve deri boşaltıma katkı sağlar
    *** uyarılar dentritten aksona doğru ve daha önemlisi uyarı
    şiddetinin artması iletim hızını değiştirmez
    ** hormonlar salgınandığı yerden hedef organa kan yoluyla
    iletilirler
    * besin emilimi ince bağırsakta gerçekleşir.
    ------------
    Selüloz golgide salgılanır.Selüloz hücre çeperini oluşturur.
    Ozmosda taşıyıcı protein kullanılmaz.
    ---
    Modifikasyon: Genlerin ortam şartlarına ayak uydurmasıdır.
    Yani farklı çalışmasıdır. Ortam normale döndüğünde
    genlerde normale döner.
    ÖR: Tavşanın Çok soğuk bir ortamda tüyleri kahverengi
    olur. Ortam normale dönünce tüylerde beyaza döner.
    Adaptasyon: Genlerin çevre şartlarına uyum için kalıtsal
    özellikler taşımasıdır. Çevre şartları değişsede genler
    değişmez.
    ÖR: kutup ayısının postu her yerde aynıdır.
    Varyasyon: Kalıtsal Çeşitlilik demektir
    --------
    Omurgasızlar 3SYED[İ]
    Süngerler
    Sölenterler
    Solucanlar
    Yumuşakçalar
    Eklem bacaklılar
    Derisi dikenliler
    ------
    AYDE(DE)
    Açıkdolaşım : Yumuşakçalar Derisi dikenliler Eklem
    bacaklılar
    -------------

    Grandio Gabsi. ( Granit - Diorit - Gabro - Siyenit ) = Ic puskuruk Kayaclar

    KuPoN (Kütle no=proton say + nötron sayısı)


    PM AT: Mayoz evreleri
    SOMBaHÇEM: Bitisik yazilan kiler sanki oysaki mademki belki halbuki çünkü meğerki
    PGHTDT: Problem gozlem hipo tahmin deney teori
    PS Love Rayleigh (ps i love you filminden geliyo aklima) deprem dalgalarinin hiz siralamasi buyukten...
    tersi de yikim etkisi

    Suyun üzerinde yüzen buz erirse su yüksekliği değişmez
    KuTuSaYaMaM--- Renklerin frekansa göre sıralanışı..
    Bir canlı hem fotosentez hem de kemosentez yapamaz.
    Soğuk havalarda glomerulus kılcalları büzüşeceğinden kan basıncı artar ve süzülme hızını artırır. Bu da idrar miktarını artırır.
    Bir canlı hem laktik asit fermantasyonu hem de oksijenli solunum yapabilir.
    Bir canlı hem etil alkol fermantasyonu hem de oksijenli solunum yapabilir
    Bir canlı hem laktik asit fermantasyonu hem de etil alkol fermantasyonu yapamaz.
    Bir canlı hem laktik asit fermantasyonu hem de oksijenli solunum yapabilir.
    Kitin azot bulunduran tek polisakkarittir.
    Bir canlı hem laktik asit fermantasyonu hem de oksijenli solunum yapabilir.
    Erkeklerde spermatogenz ile mayoz bölünmeye bağlı olarak dört tane sperm oluşturulabildiği halde dişilerde oogenez sırasında bir tane yumurta olusturulmasının nedeni ->>> Mayoz sırasında sitoplazmanın eşit bölünmemesindendir..
    Süger ve sölenterlerde dokulasma olmaz.Süngerlerde sinir kas gibi özellesmis yapilar yoktur.
    Sölenterlerde en basit formda kas ve sinire rastlanir.
    ikisindede endoderm ve ektoderm tabaka var mezoderm tabaka yok.
    Balik::dis dollenme dis gelişme
    Kurbaga::Dis dollenme dis gelisme
    Sürüngn:Ic dollenme dis gelişme
    kus::ic dollenme dis gelisme
    Memeli::ic dollenme ic gelisme

    Hipertonik::Hiperden aklima geliyor cok yogun ortam
    Hipotonik::Tam tersi az yogun ortam

    Kutlenin korunumu::Lavoisier
    SAbit oranlar::Proust
    Katli oranlar::dalton
    Birlesen hacim oranlar::Gay Lussac
    Disakkaritler = (MaSaL) = Maltoz(bitkisel) , Sükroz(bitkisel) ,Laktoz(hayvansal)

    Nişasta = bitkide

    Glikojen = hayvan,mantar,bakteri depo edilir.

    Protein = ( NaSiP ) yapılarında Azot(N),Sülfür(S),Fosfat(P) bulanabilir[C,O,H banko bulunur]

    Pürin Bazları = ( AGu ) = Adenin , Guanin

    Pirimidin Bazları = ( SUT veya TUS ) = Sitozin,Urasil,Timin

    Azotlu Organik Baz + 5'C lu şeker = Nükleozit

    Nükleozit + Fosfat grubu = Nükleotid

    Nükleotidler = Nükleik Asit

    Adenin ile Timin arasında 2'li bağ (Ti-min 2 hece ordan aklında kalsın)

    Guanin ile Sitozin arasında 3'lü bağ (Gu-a-nin ve Si-to-zin 3 heceli ordan aklında kalsın)

    Deoksiriboz = Ribozdan 1 oksijen eksik şeker

    Dna'da A-T eşlenir G-S eşilenir. (AT GS GOL) Rna'da T yerine Urasil alır.
    Asit + Metal --> H2 + Tuz
    - Asit + Soy Metal --> TEPKİME YOK
    - Baz + Amfoter metaller --> H2

    - OF2 oksit değil.

    - Asit oksitler: CO2, NO2, SO3...
    - Bazik oksitler: CaO, K2O, CuO...
    - Nötr Oksit: CO, NO, N2O

    - N2 + O2 + ısı --> 2NO bir yanma tepkimesi olmasına rağmen endotermiktir.
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
    Basınç Formülü:
    P=h.d.g
    Şifre: Panpa hadi gel
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
    eğik düzlem(basit makinalardan)
    F.s=P.h => FeSuPHanallah

    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
    Baz Maviye Cevirir ---> BMC
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

    [T]ürkiye [C]umhuriyeti [F]utbol [T]akımı [S]ırbistana [Ş]ut [A]ttı sınıflandırmadan tür-cins-familya-takım-sınıf-şube-alem
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
    AYDE(DE)
    Açıkdolaşım : Yumuşakçalar Derisi dikenliler Eklem bacaklılar

    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

    KUM (Kalın kenarlı mercek, Uzak, Miyop)

    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

    alüminyum her zaman +3 değerlik alır
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
    Omurgasızlar 3SYED[İ]

    Süngerler
    Sölenterler
    Solucanlar
    Yumuşakçalar
    Eklem bacaklılar
    Derisi dikenliler
    ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

    Mayoz 1 sonucunda dna miktari degismez.
    Soyle ozetlersek

    Normal bir diploit hucrede
    C dna miktari olmak uzere
    2n + 2c varsa
    Mayoz 1 sonucu
    n + 2c
    Mayoz 2 sonucu
    n + c

    Boraksilat cam bor cam yapımında kullanılır. Pencere camı değil.

    Işık az yoğun ortamdan çok yoğun ortama gelirse kesinlikle geçer fakat çok yoğundan az yoğuna gelirken sınır açısından küçük açıyla gelirse geçebilir

    Yarı parazit bitki konak bitkiden su ve mineral alıp fotosentez yapar tam parazit bitki su ve mineralle birlikte organik besinde alır ve fotosentez yapmaz.
    *Sinir sistemi solunum dolaşım endokrin gibi sistemlerle bağlantılı olarak çalışır.
    *Eğik sürtünmesiz düzlemde kütlenin önemi yoktur cisim ivmeli hareket yapar.
    *Farklı kütlede 2 cisim ne kadar yükseklikten bırakılırsa bırakılsın aynı sürede yere düşer (örn erik. elma,karpuz)
    *kloroplastta üretilen enerji sadece fotosentez için kullanılır onun dışındaki tüm gerekli enerji mitokondriden sağlanır.
    *Golgi cisimciği glikozu kullanıp glikoprotein üreterek hücre duvarnına gönderir. hücre yoğunluğunu azaltır
    *Hücre duvarındaki glikoprotein, glikolipit, lipoprotein gibi yapılar hücreye özgüllük sağlar
    *golgi cisimciği (salgı) Endoplazmik retikulüm (iletim) lizozom (sindirim) senrozom (bölünme) koful(depo boşaltım salgı..) ribozom (protein sentezi) mitokondri(O li solunum) Kloroplast(fotosentez)
    *kapalı ortamda karbonhiratların yıkımı veya fotosentez gerçekleşirse ortamdaki gaz basıncında değişme olmaz
    *Sürüngenlerde vücut yüzeyinde terleme görülmez çünkü sert bir tabaka vardır.
    *Bir maddenin çözünürlüğü sıcaklık ile azalıyorsa çözünme ekzotermik, artıyorsa çözünmesi endotermiktir.
    *Kaynama gerçekleşirse buhar basıncı sadece ve sadece ortam basıncına bağlıdır
    SÖZCÜK TÜRLERİ
    1. Sözcüğün türü, görevi, işlevi, çeşidi sorulursa sözcüğün isim mi, zarf mı, sıfat mı, zamir mi, edat mı olduğuna bakılacağını;
    2. Sıfatların isimleri, zarfların genellikle fiilleri bazen de sıfatları ve fiilimsileri nitelediğini
     Güzel kız. (sıfat – ismi nitelemiş)
     Güzel konuş. (zarf – fiili nitelemiş)
     Çok güzel bir kitap. (zarf - sıfatı nitelemiş)
     Çok çalıştığını biliyorum. (zarf – fiilimsiyi nitelemiş)
    3. Sıfatların mutlaka ilgili olduğu isimden önce gelmesi gerektiğini
     Kötü insan (sıfat)
    4. Niteleme sıfatlarının önündeki isim düşerse sıfatın adlaşmış sıfat olduğunu
     Kötülerle arkadaşlık yapmayın. (adlaşmış sıfat)

    ÇEKİM EKLERİ
    5. İsmin –e , -de ,-den hal ekleriyle biten öğelerin genellikle dolaylı tümleç olduğunu, ismin –i haliyle biten öğenin her zaman belirtili nesne olduğunu, 3. tekil iyelik ekiyle ( -(s) i) biten öğenin özne olduğunu
     Yolda gördüm (dolaylı tümleç)
     Bahçeyi gezdim (belirtili nesne)
     Babası geldi (özne)
    6. –den ekiyle biten öğe cümleye bir sebep anlamı katarsa o öğenin zarf tümleci olduğunu
     Hastalandığından gelemedi (zarf tümleci)
    7. -de ve –den çekim eklerinin sıfat tamlaması kurduklarında yapım eki özelliğini kazandığını
     Sıradan insanlar, candan arkadaşım, gözde öğrenci (önündeki isme “nasıl” sorusunu yöneltebiliyoruz öyleyse altı çizili ekler sıfat yapmıştır ve bu yüzden artık yapım ekidir.)
    8. İyelik eklerinin bir ismin sonuna gelerek onun kime ait olduğunu bildirdiğini, iyelik eklerini daha kolay bulabilmek için ismin başına “benim, senin, onun, bizim, sizin, onların” getirebileceğimizi
     kitabım, yavrusu…
    9. İyelik eki almış bir ismin başında iyelik zamiri (benim, senin, onun…) kullanılmamışsa bunların tamamının “tamlayanı düşmüş isim tamlaması” olduğunu
     pantolonu, annesi…
    10. Her – im ekinin aynı ek olmadığını
     Telefonum nerede? (1.tekil iyelik eki “benim telefonum”)
     Çok iyiyim (ekfiilin geniş zamanı; çünkü isme gelmiş ve onu yüklem yapmıştır)
     Bizim çocuklarımız. (tamlayan eki)
     Ölümden korkma (fiilden isim yapım eki)
     Yanına geleceğim ( şahıs ekidir, bütün şahıs ekleri mutlaka kip ekinden sonra gelir.)
    11. Yüklemi ekeylem almış fiilimsiden oluşan cümlelerin isim cümlesi olduğunu
     Tek amacım, sizleri gelecekte iyi yerlerde görmektir.

    TAMLAMALAR
    12. İsim (ad) tamlamalarında ilk sözcüğe tamlayan ikinci sözcüğe tamlanan dendiğini
     yüreğinin sesi
    tamlayan tamlanan
    13. İsim tamlamalarında tamlayanla tamlananların yer değiştirebileceğini
     içini gıdıklıyordu bütün erkeklerin
    tamlanan tamlayan
    14. Belirtili isim tamlamalarında her iki unsurun da ek aldığını ve tamlanana “neyin, kimin” sorularını yöneltebildiğimizi
     bahçenin kapısı (neyin kapısı)
    15. Belirtisiz isim tamlamalarında sadece tamlananın 3.tekil kişi iyelik eki aldığını tamlayanın hiçbir ek almadığını ve hem daha kolay bulabilmek hem de sıfat tamlamalarıyla karıştırmamak için tamlanana “ne”sorusunu sorduğumuzu
     bahçe kapısı (ne kapısı?)
    16. Belirtili ad tamlamalarında araya sıfatların girebileceğini ya da tamlayanın sıfatlarla nitelenebileceğini
     Sütçü İmam’ın kahraman torunları
    17. -İn tamlayan ekinin yerine bazen –den ekinin de kullanılabileceğini
     aşağıdakilerden hangisi
    18. Takısız isim tamlamalarında iki unsurun da ek almadığını, tamlananın neye benzediğini ya da neyden yapıldığını, ayrıca sıfat tamlamalarıyla karıştırmamak için araya “den” ya da “gibi” getirmemiz gerektiğini
     altın (dan) yüzük ,ipek (gibi) saç
    Takısız isim tamlamalarıyla niteleme sıfatlarını birbiriyle karıştırmayın, niteleme sıfatlarının arasına “gibi” “den” getiremezsiniz.
     yorgun adam (sıfat tamlaması)
    19. Bir sıfatın birden çok adı niteleyebileceğini
     yeni ev ve araba
    20. Bir ismin birden çok sıfatının olabileceğini
     zeki, çalışkan, dürüst , bir öğrenciydi
    21. Kurallı birleşik sıfatların, -lı, -li eki almış sıfat tamlamalarının ismi nitelemesiyle ve sıfat tamlamasında isimle sıfatın yer değiştirmesi ve isme getirilen 3. Tekil kişi iyelik ekini almış söz grubunun ismi nitelemesiyle oluştuğunu
     uzun saç (sıfat tamlaması)
     uzun saçlı erkek (birleşik sıfat)
     bozuk yol (sıfat tamlaması)
     yolu bozuk köy (birleşik sıfat )
    22. Belirtisiz isim tamlamalarının da sıfat olarak kullanılabileceğini
     altın sarısı saç
    23. Zamirlerle de isim tamlaması kurulabileceğini
     benim üniversitelerim, senin dünyan, kendi insanlarımız, kimin nesi
    24. Geçişli fiillerin yani neyi, kimi sorularını yöneltebildiğimiz fiillerin kılış fiili (atmak, delmek, açmak),
    Bir hareket bildiren, geçişsiz olan ve hareketin kişinin kendi isteğiyle gerçekleştiğini ifade eden fiillere durum fiili (yürümek, güldü, oturmuş)
    Bir hareket bildirmeyen, eylemin kişinin kendi isteği dışında gerçekleştiğini ifade eden ve geçişsiz olan fiillere oluş fiili (kararmak, sararmak,solmak,büyümek)dendiğini ;

    25. Fiil kiplerinin haber kipleri (-di, -miş,-yor, -ecek , -ar,-mez)
    ve dilek kipleri (-ayım, -alım, -a ,-malı, emir ekleri) olmak üzere ikiye ayrıldığını ;
    26. Basit zamanlı fiillerin tek ;birleşik zamanlı fiillerin iki kip eki aldığını (gelmiş: basit zamanlı ~ gelmişti:birleşik zamanlı)
    27. Bir fiil birleşik zamanlı ise orada mutlaka bir ekfiilin olduğunu (çalışmalıymışım ~çalışmalı imişim);
    28. Bir cümlede eğer isim soylu bir sözcük yüklem olmuşsa orada mutlaka bir ekfiilin olduğunu (sınıf temizmiş, her şeyim sensin, bu yaptıklarım senin içindi, o da iyidir.);
    29. Fiil çatısı denince, fiillerin özne ve nesneye göre aldığı durumun sorulduğunu;
    30. Öznesine göre fiil çatısının etken,edilgen,dönüşlü,işteş olarak dört grupta incelendiğini;
    31. Bir fiilin edilgen olabilmesi için mutlaka –l ,-n çatı eklerini alması gerektiğini ve öznesinin (eylemi yapanın) belli olmaması gerektiğini (Sokaklar temizle-n-di) (kim tarafından temizlendi? Cevap yok)
    32. Bir fiil edilgen çatılı ise öznesi mutlaka sözde öznedir. (çaylar içi-l-di ) (çaylarConfusedözde öznedir)
    33. Bir fiilin dönüşlü olabilmesi için –l, -n çatı eklerinden birini alması, öznenin belli olması ve kendi kendine olma anlamı vermesi gerektiğini (kadın aynanın karşısında süsle-n-di ) (kadın: gerçek özne)
    34. Bir fiilin işteş çatılı olabilmesi için “–iş” çatı ekini mutlaka alması , öznenin en az iki kişi olması ve eylemin birlikte ya da karşılıklı yapılma anlamı vermesi gerektiğini (çocuklar döv-üş-tü :karşılıklı ~ kadınlar gül-üş-tü: birlikte);
    35. Etken fiillerin öznesinin belli olduğunu yani öznesinin gerçek olduğunu ve –l , -n ,-ş çatı eklerinden birini almaması gerektiğini ( çocukları dövdü)
    36. Fiillerin nesnesine göre “geçişli, geçişsiz, oldurgan, ettirgen” olduğunu,
    37. Bir fiillin başına “onu” zamirini getirebiliyorsak o fiilin geçişli, getiremiyorsak geçişsiz olduğunu (“ sevdi” geçişli bir fiildir; çünkü “onu sevdi” diyebiliriz.) (“oturdu” geçişsiz bir fiildir çünkü “onu oturdu” diyemiyoruz.yani geçişliler nesne alabilirken geçişsizler alamıyor);
    38. Geçişsiz bir fiilin –r , -t ,-tır ekleriyle geçişli yapılabileceğini ve geçişsizken geçişli yapılan bu fiillere oldurgan fiil dendiğini (adamı öl-dür-dü)
    39. Geçişli fiillerin –t, -tır, -r ekleriyle yeniden geçişli yapılarak geçişlilik derecesinin artırılabileceğini ve bu tür fiillere “ettirgen” çatılı fiiller dendiğini(Bir de kitap al-dır-dı. );
    40. Sıfat-fiil ,zarf -fiil ve isim-fiil eklerinin üçüne birden fiilimsi(eylemsi) dendiğini (sıfatfiil ekleri:an-ası-mez-ar-dik - ecek -miş)
    (zarffiil ekleri:-arak, -ıp ,-madan, -ınca, -dıkça ,-dığında…)
    (isinfiil ekler:- ma ,-ış ,-mak) ;
    41. Her -acak, -mez , -ar ,-miş eklerinin sıfat fiil olmadığını,sıfatfiil olabilmesi için genellikle sıfat tamlaması kurması gerektiğini, söz konusu ekler eğer temel cümlede fiili yüklem yapmışsa zaman ekleri olduğunu ( geçmiş günleri yad ettik Confusedıfat fiil eki) (günler ne çabuk geçmiş:geçmiş zaman eki)
    42. Bir cümlede kaç tane fiilimsi varsa o kadar yan cümle olduğunu (bir gülüşün ölmem için yetecek: iki fiilimsi eki olduğu için iki yan cümle vardır.);
    43. Bir cümlede eğer fiilimsi varsa o cümlenin girişik birleşik bir cümle olduğunu ve cümle yapısına göre sorulursa önce şıklarda fiilimsi olup olmadığına bakacağımızı
    (gülerek yanıma geldi :girişik birleşik bir cümledir; çünkü –erek fiilimsisi ekini almıştır );

    44. Birleşik fiillerin iki fiilin birleşmesinden ( öpüver , bakakaldı, yapabildi…), bir isimle bir yardımcı fiilin birleşmesinden ( mutlu olmak, fark etmek, emretmek, etkili kılmak…) ya da deyimin cümlede yüklem olmasıyla (baltayı taşa vurdu) oluştuğunu ;
    45. Fiil kipinde anlam kaymasının bir zaman ekinin ya da dilek kipinin bir başka zaman eki ya da dilek kipi yerine kullanılması olduğunu ( Sabahları yürüyorum (yürürüm) ,Nasrettin hoca eşeğe ters biner (binmiş)
    46. Yapım eki almamış sözcüklerin basit (geldi, çaylar ,seviyorum..), yapım eki almış sözcüklerin türemiş ( taşlık, ışık, sevgi…) olduğunu ;
    47. Yapım eklerinin sözcüğün anlamını ve türünü değiştirdiğini (uç-ak , göz-lük, çiz-gi );
    48. Çekim eklerinin sözcüğün anlamını ve türünü değiştirmediğini, adlara gelen çekim eklerinin durum ekleri,iyelik ekleri, çoğul eki, tamlayan eki ; fiile gelen çekim eklerinin ise kip ve şahıs ekleri olduğunu;
    49. İkili kökün (ortak kök, kökteş) anlam değişikliği olmadan hem isim ,hem fiil kökü olarak kullanılabilen kökler olduğunu (Boya aldım :isim) (evi boyamış: fiil ), “Ortak köklü” sözcüklerle “sesteş, eşsesli” sözcüklerin farklı olduğunu, sesteş sözcükler arasındaki ses benzerliğinin tesadüfi olduğunu ve aralarında hiçbir anlamsal bağ olmadığını oysa ortak köklü sözcüklerde anlamsal bağ olduğunu ( Gül: “Gül.” dedi bülbüle: Bu cümlede geçen ilk “gül” sözcüğü isimdir, ikincisi ise fiildir; dikkat ettiyseniz aralarında hiçbir anlamsal bağ yok, öyleyse bunlar sesteş) ;
    50. İkilemelerin ve edat öbeklerinin de sıfat ,zarf , isim olarak kullanılabileceğini ( çocuk gibi ağlıyordu: edat öbeği zarftır.
    Deste deste para: ikileme sıfat görevindedir);
    51. Cümle öğelerine ayrılırken önce yüklemin tam ve doğru olarak bulunması ve hemen ardından yükleme “kim ,ne” sorularını yönelterek öznenin bulunması gerektiğini, özne bulunmadan nesnenin bulunmaması gerektiğini;
    52. Cümlenin öğeleri bulunurken isim tamlamalarının, sıfat tamlamalarının, deyimlerin, ikilemelerin, birleşik sözcüklerin bölünemeyeceğini ;
    53. Anlatım bozukluğu sorularında ;
     Cümlenin dil bilgisi kurallarına uygun olup olmadığına,
     Ortak öğelerden kaynaklanan bir yanlışlığın olup olmadığına,
     Tamlama yanlışlarına,
     Yan cümlenin yüklemi ile asıl yüklemin çatı uyumuna,
     Sözcüğün cümlede doğru yerde kullanılıp kullanılmadığına,
     Bir sözcüğün yanlış anlamda kullanılıp kullanılmadığına,
     Sözcükler ya da düşünceler arasındaki anlam çelişkisine,
     Cümlenin duru, akıcı, açık olup olmadığına ve gereksiz sözcük olup olmadığına ,
     Özne- yüklem uyumuna bakılacağını ;
    54. Duru cümlenin içinde gereksiz sözcük bulunmayan cümle olduğunu
    55. Akıcı cümlenin kolay okunur, anlaşılır bir cümle olduğunu
    56. Yalın cümlenin söz sanatlarından arınmış cümle olduğunu
    57. Ara sözlerin iki virgül, iki kısa çizgi ya da iki parantez arasında söylenen açıklama niteliğinde bir söz olduğunu ve ara sözün cümleden çıkartıldığında cümlenin anlamının bozulmadığını (Ayşe ,evin en büyük olanı, dün gelin oldu.);
    58. Ara sözün görevi sorulduğunda aslında cümlenin hangi öğesini oluşturduğunun sorulduğu (Yukarıdaki cümlede ara söz özne görevindedir.);
    59. Eksiltili cümlenin yüklemi söylenmemiş cümle olduğunu (Karşımıza birdenbire çıkıveren bir deniz…);
    60. Cümlenin kuruluşuna (dizilişine) göre ya kurallı (düz) ya da kuralsız (devrik) olduğunu, yüklemi sondaysa kurallı, sonda değilse devrik olduğunu (Yarın size geleceğim :kurallı)
    (Yarın geleceğim size :devrik)
    61. Bir cümlenin yükleminde, “-me, -ma, -mez, -maz, -sız, -siz ekleri ya da “yok” , “değil” sözcükler varsa o cümlenin yapıca olumsuz bir cümle olduğunu ;
    62. Sözcüklerin yanlış yazılmasının , sözcüklere getirilen eklerin yanlış olmasının yazım yanlışı olduğunu ;
    63. Özel isimlerin hepsinin büyük harfle başlaması gerektiği ;aksi taktirde bir yazım yanlışlığı yapılmış olacağını (Yaban, Milliyet gazetesi, Karabaş, Meydan Mahallesi ,Kenan)
    64. “f,s,t,k,ç,ş,h,p” sert ünsüzleriyle biten bir sözcüğe “c,d,g” yumuşak ünsüzüyle başlayan bir ek getirildiğinde bu ünsüzler eğer “ç , t ,k” ye dönüştürülmezse orada bir yazım yanlışı yapılmış olacağını ve bu dönüşümden sonraki ses olayına ünsüz benzeşmesi (sertleşmesi) dendiğini (kitapcı :yanlış ~kitapçı: doğru ve aynı zamanda bir ünsüz benzeşmesi vardır)
    65. “p,ç,t,k” sert ünsüzlerle biten kelimelere ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde bu ünsüzlerin yumuşadığını buna da ünsüz yumuşaması dendiğini ,özel isimlerde bu yumuşamanın olmadığını ( ağaç –ı ~ ağacı , Zonguldak’ı )
    66. Özel adlara , sayılara, kısaltmalara getirilen çekim eklerinin kesme işaretiyle ayrılması gerektiğini ;aksi taktirde bir yazım yanlışlığı yapılmış olacağını (Ayşe’yi ,TDK’nin,5’te)
    67. Bağlaç olan “de ,da” nın ayrı yazıldığını ,kesinlikle “te,ta” biçimi olmadığını, cümleden çıkartıp cümleyi yeniden okuduğumuzda cümlenin yapısının bozulmadığını (Sana kitap da alacağım.) ;
    68. Özel isimden sonra gelen “de ,da” bağlacının kesinlikle kesme işaretiyle ayrılmayacağını( sizinle Ahmet de gelecekti.);
    69. “ki”nin çekimli bir fiilden sonra geliyorsa bağlaç olduğunu ve mutlaka ayrı yazılması gerektiğini (duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini)
    70. “ki” eklendiği ismi sıfat yapmışsa yani önündeki isme
    “ hangi” sorusunu yöneltebiliyorsak o -ki’nin sıfat yapan
    “-ki” olduğunu, sıfat yapan –ki’lerin genellikle –“da ,-de” ekinden sonra geldiğini ve bitişik yazıldığını (duvardaki resim: hangi resim ; üzerindeki elbise :hangi elbise? );
    71. “ki” eğer bir ismin yerini tutmuşsa ve “ki” den sonra “ler” çokluk ekini getirebiliyorsak o “ki”nin ilgi zamiri olduğunu ve bitişik yazılması gerektiğini (Seninki geliyor ~ Seninkiler geliyor );
    72. “mi” soru edatının her zaman ayrı yazıldığını ,hangi ögeden sonra geliyorsa o ögeyi buldurmaya yönelik olduğunu
    - ma ,-me olumsuzluk ekinin darlaşmış biçimiyle karıştırmamak gerektiğini (Siz mi geleceksiniz? :soru ekidir ve özneden sonra geldiği için özneyi buldurmaya yöneliktir.)
    (Beni niçin dinlemiyor? :Burada –me olumsuzluk ekinin darlaşmış biçimidir ve bitişik yazılmalıdır.)
    73. Büyük ünlü uyumuna “kalınlık –incelik uyumu” , küçük ünlü uyumuna ise “düzlük –yuvarlaklık uyumu” dendiğini ;
    74. İçinde cümleyi kuran kişinin yorumu ,beğenisi olmayan, herkesçe kabul edilen yargıların “nesnel” ; kişinin kendi beğenisini, yorumunu dile getiren ve kanıtlanamayan yargılara ise “öznel” dendiğini (Dünyanın en uzun nehri Nil nehridir :Nesnel ) (Nil’i seyretmeye doyum olmaz :öznel )
    75. Bir sanatçının anlatım biçimiyle ilgili cümlelere üslup cümlesi dendiğini (Yazar, bu romanında uzun cümleler kullanmış, yöre insanının konuşma dilinden yararlanmıştır.);
    76. “Dolaylı anlatım”la “dolaylama” nın farklı kavramlar olduğunu;
    77. Birinin cümlesini hiç değiştirmeden kendi cümlemiz içinde aktarmaya “doğrudan anlatım” ,birinin sözünü kendi cümlemiz içinde eriterek, az çok değiştirerek vermeye “dolaylı anlatım” dendiğini (Öğretmenim:“Bu olmamış.” dedi. Big Grinoğrudan anlatım) (Öğretmenim bunun olmadığını söyledi.
    olaylı anlatım ),
    78. Tek bir sözcükle anlatılabilecek bir sözcüğün birden çok sözcükle anlatılmasına “dolaylama” dendiğini (Bu yıl bacasız sanayinin yüzleri güldüreceği söyleniyor :Turizm kastedilmiş)
    79. “İçin” edatının “-mek için” şeklinde kullanıldığında “amaç- sonuç” ; “-dığı için” şeklinde kullanıldığında “ neden – sonuç” bildirdiğini (seni görmek için geldim: amaç-sonuç)
    (çalışmadığı için kazanamadı: neden- sonuç);
    80. Belgisiz zamir ve sıfatların iki sözcükten oluştuğu durumlarda bitişik yazılması gerektiğini (birkaç insan, biraz sevgi, birtakım medya…);
    81. “Etmek, olmak” yardımcı fiilleriyle oluşmuş birleşik fiillerde isim unsurunda bir ünlü düşmesi ya da ünsüz türemesi olmuşsa bitişik, olmamışsa ayrı yazılması gerektiğini (reddetmek ,emretmek ,terk etmek);
    82. Birleşik fiillerde isim unsuru tek başına kullanılamıyorsa düşüm olmasa dahi bitişik yazılması gerektiğini (defetmek,defol, vazgeçmek …);
    83. Ünlü daralması sorulunca önce –yor ekini arayacağımızı kelimeden –yor’u çıkartınca daralma olup olmadığını anlayabileceğimizi, daralma olabilmesi için mutlaka –yor ekinin olması gerektiği ;ancak her –yor ekinin olduğu yerde daralma olmayabileceğini (bekliyor ~ bekle-yor :ünlü daralması var) (seviyor ~sev-iyor :daralma yok );
    84. Dilimizde sadece “de-” ve “-ye” fiillerinde -yor eki olmadan da daralma olabileceğini. (diye ,yiyecek);
    85. Virgül ve noktalı virgülden sonra gelen sözcüklerin –özel isim değilse- küçük harfle, diğer noktalama işaretlerinden sonra gelen sözcüklerin büyük harfle başlaması gerektiğini (Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik;ancak çok basit bir sanatı unuttuk:İnsanca yaşamayı…)
    86. Sıfat ve isim tamlamalarında tamlayanla tamlananın arasına virgül getirmenin bir noktalama yanlışlığı olduğunu;
    87. -ip, -ıp, -up, -üp bağfiil (zarf fiil) ekini almış fiillerden sonra virgül getirilemeyeceğini (kitaplarını alıp çıktı) ;
    88. “ Mademki, halbuki, sanki, oysaki” sözcüklerinden sonra gelen “ki”lerin bağlaç olduğu halde kalıplaştığı için bitişik yazılması gerektiğini ;
    89. Dilimizde üç ayrı türde “o” sözcüğünün olduğunu;
    90. “O” sözcüğü , bir ismin önüne gelir ve önündeki isme “hangi” sorusunu yöneltebilirsek buradaki “o” nun işaret sıfatı olduğunu ( o insanlarla konuşma)( hangi insanlar?)
    91. “O” sözcüğünden sonra –lar ekini getirebiliyorsak buradaki “o”nun zamir olduğunu, bu zamirin eğer bir insanın yerini tutarsa “şahıs zamiri” ,insan dışı bir varlığın yerini tutarsa “işaret zamiri” olduğunu (Onlar mı söyledi?: şahıs zamiri) (o çok acı olmuş. :işaret zamiri)
    92. “Niçin” sözcüğünün her zaman soru zarfı olduğunu, niçin anlamında kullanılan “ne, neden, niye, ne diye” sözcüklerinin de soru zarfı olduğunu ;
    93. Türkçede soru zarfı , soru zamiri, soru sıfatı ve bağlaç olmak üzere dört çeşit “ne” olduğunu,
    A) “ne” sözcüğü “niçin” anlamında kullanılmışsa soru zarfıdır. ( Yüzüme ne bakıp duruyorsun?)
    B) Önündeki ismi belirtmişse, yani önündeki isme “hangi” sorusunu yöneltebiliyorsak “soru sıfatıdır.” (Ne tür romanlardan hoşlanırsın?) (hangi tür)
    C) Bir ismin yerini tutmuşsa yani “ne” den sonra “ler” ekini getirebiliyorsak “soru zamiridir.” (Bana ne(ler) aldın?)
    D) Bağlaç olan “ne” ise sözcük ya da sözcük gruplarını birbirine bağlar ,“ne…ne” olarak kullanılabilir, cümleye olumsuzluk anlamı katar. (Ne ders çalışıyor ne okula gidiyor)
    Not:Bir cümlede “ne… ne” bağlacı kullanılmışsa yüklem olumsuzluk eki almamalıdır; aksi taktirde bir anlatım bozukluğu yapılmış olur.;
    94. “En” sözcüğünün birkaç istisnası dışında cümlede her zaman zarf olduğunu; (İçimizden en adamı oydu: burada “en” sıfattır.) (en güzel şarkıyı o söylerdi:burada “en” sıfatın zarfıdır);
    95. Cümledeki yargı sayısının, çekimli eylemlerin, eylemsilerin ve ekeylem alarak yüklem olmuş ad soylu sözcüklerin toplamı olduğunu (Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan, kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok) (bu dizelerde altı çizili sözcük ya da sözcükler birer yargıdır dolayısıyla burada toplam altı yargı vardır);
    96. “Betimlemenin (tasvir etme)”, gözlemlerin okurun gözü önünde canlanacak biçimde olması gerektiğini, bu anlatım biçiminde niteleme sıfatlarının, durum zarflarının çokça kullanıldığını,bir yerin ya da bir kişinin genellikle dış görünüşünün anlatıldığını,hareketin olmadığını, kısaca betimlemenin sözcüklerle resim çizme işi olduğunu
    (Adamın üzerinde açık mavi bir pardösü vardı.Kirli ve biraz da eski bu pardösünün üzerindeki açık kırmızı ve temiz atkı bir çelişki gibi görünüyordu.)
    97. “Öykülemede” ise bir olay, bir hareket olduğunu
    (Öğretmen sınıfa girdi, defteri imzaladı, yerinden kalkarak dersi anlatmaya başladı….);
    98. “Açıklamada” yazarın asıl amacının okuyucuyu bilgi sahibi yapmak olduğunu
    99. “Tartışmada” ise yazarın okuyucunun var olan bilgilerini değiştirmeye çalıştığını , kökleşmiş bir düşünceye karşı çıktığını ve okuyucuya kendi düşüncesini kabul ettirmeye çalıştığını (Bizde şiir kesinlikle çevrilemez görüşü hakimdir.Bugün gidin yazın alanında gelişmiş toplumların yazın tarihine bakın, sanatçıların önce bu işe çeviriyle başladığını görürsünüz ayrıca orijinalinden daha güzel çevirileri göreceksiniz orada.Bu da şiirin çevrilebileceğinin bir kanıtı değil midir? )
    100. “Örnekleme” nin sözü edilen soyut bir düşüncenin kafamızda daha iyi canlanması ,somutlaştırılması için başvurulan bir düşünceyi geliştirme yöntemi olduğunu;
    101. Tanık göstermenin (alıntı yapma) ise yazarın düşüncesini daha inandırıcı kılmak için sözünü ettiği konuda ,alanında uzman birinin sözünü tırnak içerisinde olduğu gibi alma olduğunu;

    PARAGRAF SORULARINDA ÇOK ÖNEMLİ HUSUSLAR

    1. Paragraf sorularının çözümüne mutlaka so¬ruyu okuyarak başlayın. İşe doğrudan paragraf oku-narak başlanırsa paragrafta ne arandığı, paragrafın niçin okunduğu bilinmediğinden, paragraf, boş yere okunmuş olur. Bu durumda paragrafı iki defa okumak zorunda kalırız ki bu da bizim için büyük zaman kaybı olur.

    2. Paragraf sorularında“soru kökü” çok dikkatli okunmalıdır. Değinilmemiştir, vurgulanmamaktadır, çıkarılamaz tarzındaki soruları" değinilmiştir, vur¬gulanmaktadır, çıkarılır" diye okursak soruları yanlış cevaplarız.

    3. Paragraf soruları diğer sorulardan daha kolaydır. Çünkü paragraf sorularının hem cevabı paragrafın bütünlüğü içindedir, hem de bu sorularda gramer ya da edebiyat bilgisine gerek yoktur. Okuma alışkanlığı olan, az çok kitap okuyan öğrenciler bu soruları çok rahat çözer.

    4. Paragrafta geçen anahtar sözcük ya da söz öbeklerine dikkat edilmelidir. İkileme, deyim ve söz öbeğinin cümleye kattığı anlama dikkat edilmelidir.

    5. Paragraf okunurken noktalama işaretlerinin hakkı verilerek okunmalıdır.

    6. Parçanın hangi teknikle (tümdengelim – tümevarım) yazıldığı bulunmalıdır. Çünkü, paragraf tümdengelimle yazıldığında ana düşünce ilk cümlede verilir veya sezdirilir. Tümevarımla yazılan paragrafta ise ana düşünce sonuç cümlesinde verilir veya sezdirilir. Karma yöntem uygulandığında, gelişme bölümündeki cümlelerden biri ana düşünceyi verebilir. Bazı paragraflarda ana düşünce, parçanın bütününe sindirilmiştir. Ana düşünceyi belirten bir cümle yoktur.

    7. “Bu, şu, o” gibi sıfat ya da zamirler; “bu yüzden, bu nedenle, görülüyor ki, öyleyse…” gibi ifadeler paragrafın giriş bölümünde kullanılmaz.

    8. Paragraf okunurken “değildir, çıkarılamaz, değinilmemiştir” gibi olumsuz ifadelere dikkat edilmelidir.

    9. Paragrafta anlatılan şeyler mutlaka paragrafın bütünlüğü içinde değerlendirilmelidir. Paragrafta inanmadığımız ve bize göre doğru olmayan şeyler anlatılsa bile bunlar doğrudur. Çünkü sorular mutlaka "parçaya göre" cevap¬landırılmak zorundadır. Bu yüzden paragraf soru¬larında kesinlikle paragrafın dışına çıkılmamalı.

    10. Paragraf soruları uzun göründüğü için birçok öğrenci zaman kaybetmemek için paragraf sorularını çözmeden geçer. Oysa bizim ÖSS’de her bir soruya çok fazla ihtiyacımız vardır. Paragraf dışındaki kısa sorulardan zaman ta¬sarrufu yaparak, paragraf sorularında ise sorudan başlayarak paragraf sorularını yeterli zamanda ra¬hatlıkla çözebiliriz. Zaten paragraf sorularının büyük çoğunluğunun uzun metinler olmasına rağmen çok basit sorular olduğunu göreceksiniz.

    11. Paragraf sorularındaki metinlerde anlamını bilmediğimiz, daha önce duymadığımız ya da duyup, okuyup sık kullanmadığımız bazı özel kelime ve kavramlar karşımıza çıkabilir. Bu kelime ve kavramların bilinmesi metni daha iyi anlamamızı sağlar.

    12. Paragraf sorularında genel bir insan tipinden söz edilir. Bu insan tipi ÖSS sorularını hazırlayan kişilerin yetiştirmek istedikleri (ya da üniversitede okumasını istedikleri)insan tipidir.Bu insan tipinin özelliklerinin bilinmesi bence paragrafların çözümünü çok kolaylaştıracaktır.Bu genel insan tipinin özelli şunlardır:

    A) Savaşlara, teröre, sömürüye karşıdır.
    B) Hızlı sanayileşme sonucu doğanın tahrip edilmesini onaylamaz.
    C) Doğayı fazlasıyla sever. Yeşile ve yeşilliğe tutkundur. Beton yığınları arasında yaşamaktan sıkılır. Doğaya yönelmek, doğayla iç içe olmak onu rahatlatır. İnsanlardaki doğa sevgisi azaldıkça birbirlerine olan sevgilerinin de azaldığına inanır.
    D) Saygılı, hoşgörülü ve sevecendir. İnsanları düşüncelerinden dolayı kınamaz.
    E) Düşünce özgürlüğünden yanadır. Herkesin düşüncelerini açıkça ve rahatça söyleyebilmesi taraf¬ındadır.
    F) Akla ve bilime çok önem verir. Bâtıl düşüncelere, hurafelere ve geçerliliği kanıtlanmamış (ispatlanmamış) düşüncelere karşıdır.
    G) Yenilikçidir. Yeniliklere açıktır. Sürekli yenilenmeyi ve değişimi savunur. Kendini yenilemeye, değişimlere karşı duran insanları onaylamaz.
    H) Sanata tutkundur. Sanatın her dalını sever. Sanata ve sanatçıya büyük önem verir. Sanatın in¬sanı yücelttiğine inanır.
    İ) Eğitimi her şeyin üstünde görür. Eğitimin ol¬madığı yerde hiçbir gelişmenin olmayacağına inanır.
    J) Okuma tutkunudur. Okumanın insan düşüncesini ve evrenini genişlettiğine inanır. En büyük ıstırabı insanların okumamaları, okumaya gayret etmemeleridir.
    K) Sanat ve edebiyatta ulusallığı (millî olmayı) savunur. Sanatçılar ve edebiyatçıların önce yerli olanı iyice tanıyıp incelemeden evrensel olanı yakalayamayacaklarına inanır.
    L) Sanatın ve müziğin evrensel olduğuna inanır. Bir insanın Yunus Emre'yi sevdiği gibi Hugo'yu da sevebileceğini savunur.
    M) Geçmişini iyi bilmeyen toplumların gelecekler¬inin karanlık olacağına inanır.
    N) Dürüst, yardımsever ye nazik bir insandır.
    O) İnsana çok fazla önem verir. Evrendeki her şeyin temelinde insan vardır. İnsanın olmadığı yerde hiçbir şeyden söz edilemez.
    P) Çocukluğuna ve çocukluk günlerine büyük bir özlem duyar. Sık sık çocukluğuna, anılarına döner.
    Q) Aydınların ve sanatçıların görevlerinin toplu¬mun sorunlarına sahip çıkmak ve toplumu yüceltmek olduğunu düşünür.
    R) İyimser ve mutludur. En küçük olaylardan ve durumlardan bile kendisine mutluluk adına bir pay çıkarır.
    S) Mücadeleci, kararlı ve iradeli bir insandır. Umutsuzluğa kapılmaz. Her şeyin üstesinden geli¬nebileceğine inanır
    T) Dilini ve edebiyatını çok sever. O dili konuşan herkesin (dilci olsun olmasın) konuştuğu dili çok iyi bilmesini ve konuşmasını ister.
    U) Kabalığa, her türlü yalan dolana ve haksızlığa karşıdır.

    PARAGRAFLARDA SIKÇA KULLANILAN BAZI KELİMELERİN ANLAMLARI

    Sevgili öğrenciler, aşağıda sözcükte anlam, cümlede anlam ve paragraf sorularında sıkça karşınıza çıkan sözcükler ve bunların anlamları verilmiştir. Bu sözcüklerin anlamlarını bilmeniz şüphesiz ki söz konusu sorularla ilgili karşınıza çıkacak soruları daha çabuk ve daha kolay anlamanızı sağlayacaktır,bunun sonucunda ise bu soruları hem daha kolay anlayacaksınız hem de soruyu doğru cevaplama şansınız artacaktır.Umarım,birkaç saatinizi ayırıp bu sözcüklerin anlamlarını öğrenirsiniz

    Adaptasyon:Uyarlama
    Adapte:Uyarlanmış
    Ağdalı:Anlaşılması güç, karmaşık
    Ahenk:Uyum, düzen
    AkıcılıkConfusedürükleyici olma,okuyanı sıkmama
    Aktüel:Güncel ,edimsel
    Alaturka:Türk geleneklerine uygun
    Alafranga:Batı tarzında,Türk geleneklerine uygun olmayan
    Anlatı:Hikaye etme Bağdaşmak:Uyuşmak
    Banal:Bayağı, sıradan Betik, bitik:Kitap, mektup…
    Burjuva:İmtiyazlı,seçkin,soylu Biçem:Üslup,tarz,anlatım biçimi
    Çağrışım:Hatırlatma Çeşni:Çeşit,tat, hoşa giden özellikler
    Çağdaş:Aynı çağda yaşayan,uygar
    Dejenere:Yozlaşmış, aslını koruyamamış
    Devinim:Hareket,eylem Diksiyonuru,kurallara uygun güzel konuşma
    Duyarlılık:Hassasiyet
    Dikte etmek:Bir düşünceyi zorla kabul ettirmek
    Dinginurgun,hareketsiz,sakin Dinleti:Bir topluluğa bir şeyler anlatmak,konser
    Diyalog:Karşılıklı konuşma Doğaçlama:İrticalen,metne bağlı kalmadan içinden geldiği gibi konuşma
    Doğallık:Yapmacıksız, gösterişsiz Dramatik: Acıklı
    Edimsel:Hareketli,fiili
    Ego:Ben
    Eğreti:Geçici,sınırlı Empoze:Zorla kabul ettirme
    Erek:Amaç,maksat Etik: Ahlaki,ahlakla ilgili
    Fantezi:Sonsuz hayal
    Fenomen: Olay,olgu
    Fonetik:Ses bilgisi
    Görece:Kişiden kişiye değişebilme durumu
    Güdüm:İrade
    İçerik:Bir şeyin içerisinde bulunanların tümü,muhteva
    İkilem:Çatışma,iki durumdan birini seçme İlinti:İlgi, ilişki zorunluluğu
    İma:dolaylı, üstü kapalı anlatma İmge:Hayal,hülya
    İnan:İnanma işi
    İndirgeme:Bir işi daha kolay kısa ve yalın hale getirme
    İşlev:Görev, fonksiyon İrdelemeketaylı olarak incelemek
    İroni:Alaylı söyleyiş,acıklı ve komik İvedi:Acele,
    Jest:El, kol veya baş ile yapılan uyumlu hareket Kriter:Ölçüt,kıstas
    Kitle:İnsan topluluğu Kuram:Kanıtlanmamış,teori,soyut bilgi
    Mistik:Aklın erişemediği şey Nicelik:Sayılabilen ölçülebilen,azlık,çokluk…
    Nükte:İnce anlamlı, düşündürücü Ödün:Taviz ve şakalı söz,espri
    Özlülük:Az sözle çok anlam ifade etme Özgün:Yalnız kendine has bir nitelik taşıyan,farklı,orijinal
    Özveri:Fedakarlık Payanda: dayanak
    Polemik:Ağız kavgası,sert tartışma
    Realite:Gerçeklik
    Salt:Yalnız,tek Sav:İddia, tez
    Simge:Sembol SüreğenConfusedürüp giden
    Tasarı:Proje, plan Tem:Tema
    Tinsel:Ruhi,manevi Tutarlılık:Çelişen fikirlerin olmaması
    Yadsımak:İnkar etmek, yabancı kalmak Yaratı:Eser, yapıt
    Yazın:Edebiyat Yazınsal:Edebi
    Yetke:Otorite Yetkin:Olgun, mükemmel
    Yoğunluk:Yazıda birçok anlamın bir arada olması Yazınsal yaratı:Edebi eser
    Salık vermek :Öğüt vermek, tavsiye etmek Kanıksamak:Alışmak
    Paylaş
    Felsefe

    Akımlar:
    Rasyonalizm (Akılcılık)
    Empirizm (Deneycilik)
    sensüalizm (Duyumculuk)
    Kritisizm (Eleştiricilik)
    Pozitivizm (olguculuk)
    Neopozitivizm (Analitik Felsefe) (Mantıkçı Empirizm)
    Entüisyonizm (Sezgicilik)
    Pragmatizm (Faydacılık)
    Fenomenoloji (Görüngübilim)
    Sofizm (Kuşkuculuk)
    Septisizm (Kuşkuculuk Şüphecilik)
    Sensüalist Septisizm (Duyumcu kuşkuculuk)
    Nihilizm (Hiççilik)
    İmmoralizm (Ahlak anlayılarını reddetme)
    Taoizm(Hiççilik)
    Realizm (Gerçekçilik)
    Oluşçuluk (Süreç Felsefesi)
    Düalizm (ikicilik)
    Hedonizm (Hazcılık)
    Egoizm (Bencillik)
    Anarşizm (Baştanımazcılık)
    Egzistansiyalizm (varoluşçuluk)
    Teizm (Tanrıcılık)
    Deizm (Yaratanclık)
    Panteizm (Tüm tanrıcılık)
    Politeizm (Çoktanrıcılık)
    Monotezim (Tektanrıcılık)
    Ateizmdir (Tanrı tanımazlık)
    Agnostisizm (Bilinemezcilik)
    Stoacılık (Kadercilik)
    Hümanizm (İnsancıllık)
    Neoplatonizm (Yeni Eflatunculuk):
    Aristotelizm
    Atomizm
    Patristik Felsefe
    Skolastisizm
    Nominalizm (Adcılık)
    Voluntarizm (İstenççilik)
    İşrakizm (Işıkçılık)
    Meşşaiye (Yürüyenler)
    Materyalizm (Maddecilik)
    İdealizm (Fikircilik)
    Kartezyenler (Descartesciler)
    Monizm (Bircilik):
    Spiritüalizm (Ruhçuluk)
    Romantizm
    Relativizm (Görecelilik)
    Metafizik (Fizikötesi)
    Mistisizm (Gizemcilik)
    Paradigma (Görüş açısı)


    Rasyonalizm (Akılcılık) :
    Rasyonalizme göre zorunlu kesin ve genel geçer bilgilere ancak akılla ulaşılır. O halde doğru bilginin kaynağı akıldır. Duyu organlarının verileri geçici ve doğruluğu kesin olmayan bilgilerdir ve bu verilere güvenilemez. Felsefe evreni ve insanı kavrarken aklı kullanarak doğru bilgilere ulaşabilir.
    Temsilcileri: Sokrates Platon Aristoteles Farabi Descartes Spinoza Leibniz Hegel

    Empirizm (Deneycilik) :
    Doğru bilgiye duyu verileri ve deneyle ulaşılabileceğini savunan akımdır. İnsan aklında doğuştan bilgi olmadığını ve bilgiye dış dünyadan gelen deney verileri ile ulaşılabileceğini ileri sürer. Bilginin kaynağı deneydir. Empirizm deneye dayanan fiziği temel alır. Empirizmin ilk örnekleri ilkçağda Epiküros’ta görülür. Ona gör bütün bilgilerin ilk kaynağı duyudur.
    Temsilcileri: John Locke David Hume

    Sensüalizm (Duyumculuk):
    beş duyu verisinin verilerini doğru kabul eden görüş. Empirizmi doğrudan duyu algısı olarak kabul eder. Duyu algılarının dışındaki bilgi kaynaklarını reddeden görüş zihnin soyutlama gücüyle elde ettiği kavramların bilgi olduğunu da reddeder.
    Temsilcileri: George Berkeley Condillac

    Kritisizm (Eleştiricilik) :
    Kristizm bilgi teorisine aklı inceleyerek yaklaşmaya çalışır. Bunun için de bilgiyi sağlamada aklın rolünü ve deneyin rolünü ayrı ayrı ele alarak rasyonalizmle empirizmi uzlaştırmak ister.
    Temsilcisi: Immanuel Kant

    Pozitivizm (Olguculuk) :
    Pozitivizm de 19. yüzyıla damgasını vuran doğa bilimlerinden etkilenerek doğmuştur. Pozitivizm ancak duyu verilerine ve deneye dayanan olgusal dünyanın bilinebileceğini ve bu bilgiye de bilim aracılığı ile ulaşılabileceğini savunur. Deneyle denetlenemeyen her türlü felsefi soru anlamsızdır. Bu yüzden olguların arkasında yatan nedenler değil olguların arasındaki ilişkilerin bilgisine ulaşmayı amaçlamak gerekir.
    Temsilcisi: Auguste Comte

    Neopozitivizm (Analitik Felsefe) (Mantıkçı Empirizm):
    Analitik felsefe felsefeye bilimlerin dilini analiz etmek işlevi yükler. Böylece felsefe düşünsel bir etkinlik alanı olmaktan çıkarılır yalnızca dil analizleri yapan bir alan haline getirilir. Felsefe bilimlerin dilini çözümleyecek onların kavram yapılarını araştıracaktır. Bunu yaparken de sembolik mantığı kullanacaktır.
    Temsilcisi :
    Ludwig Wittgenstein Schlick Rudolf Carnap ve Reichenbach’dır.

    Entüisyonizm (Sezgicilik) :
    Kesin ve değişmez bilgilere sezgi aracılığı ile ulaşılabileceğini savunan akım enstüisyonizmdir.
    Temsilcileri: Henri Bergson Gazali

    Pragmatizm (Faydacılık) :
    Bilgiye fayda açısından yaklaşan pragmatizm bir yaşam felsefesidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde doğan bu akım felsefi bir akım olmanın ötesinde geniş halk kitlelerinin yaşam biçimine dönüşmüştür. Temeli İlkçağ filozoflarından sofistlere kadar inen pragmatizm bilgiyi faydaya dayandırır. Pragmatizme göre ne ki faydalıdır o bilgidir ne ki bilgidir o faydalıdır.
    Temsilcileri: William James John Dewey

    Fenomenoloji (öz-görüngübilim) :
    Fenomenoloji pozitivizmin duyusal verileri yani olguları ön plana çıkaran anlayışına karşı “genel objeler” in ruhsal (tinsel) olarak kavranabileceği anlayışını ortaya koyar. Görünenler (fenomenler) içinde bulunan “öz” doğru bilgidir ve bu “öz” ancak bilinçle kavranır.
    Temsilcisi: Edmund Husserl

    Sofizm (Kuşkuculuk):
    Sofist felsefe İ.Ö. 5. yüzyılda doğa filozoflarına tepki olarak doğar. Sofistlere göre duyu verileri insanlara göre değiştiğinden kesin bilgilere ulaşmak olanaksızdır. Bu yüzden bilgi görelidir (relatiftir).
    Temsilcisi: Protagoras Gorgias

    Septisizm (sistematik kuşkuculuk şüphecilik) :
    Kuşkucu Pyrhon (Piron) ve Timon verilen her yargının çelişiği için de güçlü nedenler olduğunu söyleyerek hiçbir konuda kesin yargıya varılamayacağını ileri sürer.

    Sensüalist Septisizm (Duyumcu kuşkuculuk):
    Sextus Empricus’a göre doğru bilgi olanaksızdır. Çünkü;
    Aynı şeyler farklı insanlarda farklı etkiler yapar.
    Her insan duyu bakımından farklı yaratılmıştır.
    Algılar içinde bulunduğumuz duruma göre değişir.

    Nihilizm (Hiççilik) :
    Nihilizme göre hiçbir varlık gerçekten var değildir ve varlığı var olan olarak kabul eden görüşlere karşı çıkar. Ancak daha genel bakıldığında nihilizm hiçbir değer ve kural tanımayan bir görüştür ve toplumda düzeni sağlayan tüm otoriteleri reddeder. Nihilizm bu biçimiyle siyasal anlamda anarşizme temel oluşturur.
    Temsilcileri: Gorgias W.F. Nietzsche

    İmmoralizm (Ahlak anlayılarını reddetme):
    Ahlakın dışlandığı bu felsefi anlayışın en önemli temsilcisi Friedrich Nietzsche’dir. Nietzsche kendi çağına kadarki ahlak anlayışlarını reddederken immoralisttir. Ancak “üst insanın” ahlakının egemen olması gerektiğini söylerken de moralisttir.

    Taoizm (Hiççilik):
    Nihilizmin bir başka biçimi de İlk Çağda Çin’de görülen taoizm’dir. Lao-Tse’nin kurduğu taoculuk gerçeğin tüm çeşitliliğine karşın “bir” (Tao) olduğunu ve bunun adının biçiminin maddesinin görüntüsünün olmadığını savunur. Aldatıcı olan dünya varlıktan yoksundur.

    Realizm (Gerçekçilik) :
    Varlık vardır anlayışı realizmdir. Realizm varlığın insan bilincinin dışında insan bilincinden bağımsız olarak var olduğunu savunur. Realizmle ilgili bir başka tartışma konusu da varlığın ne olduğu problemidir.

    Oluşçuluk (Süreç Felsefesi):
    Bu görüşün ilk temsilcisi İlk Çağ doğa filozoflarından Herakletios’tur. Herakleitos’a göre evrenin ana maddesi (arkhe) ateştir ve her şey ateşe dönüşecektir. Bu süreçte evrende her şey değişir. Değişimin temeli karşıtların çatışmasından doğan uzlaşma oluştur. “Değişmeyen tek şey varsa o da değişmenin kendisidir.” Herakletios değişmenin düzenine logos (akıl) adını verir.
    Temsilcileri: E. Mach H. Bergson ve N. Whitehead

    Düalizm (ikicilik):
    Materyalizmle idealizm arasında bir uzlaşma çabasıdır. Descartes’a göre varlık madde ve ruh olmak üzere iki cevherden oluşur. Ruhun işlevi düşünmek maddenin işlevi uzayda yer kaplamaktır. Evrendeki nesne dünyasındaki varlıklar salt madde Tanrı ise salt ruhtur. İnsanda madde ve ruh bir aradadır.

    Hedonizm (Hazcılık):
    İnsanın haz duyduğu şeylerle mutlu olabileceğini savunur. Haz duyulan şeyler öznel olduğundan evrensel bir ahlak yasasından söz edilemez. Bu görüş ilkçağ düşünürlerinden Aristippos’a göre “iyi” nin ve “kötü” nün ölçütü hazdır. Haz veren şeyler “iyi” acı veren şeyler ise “kötü” dür. Epiküros’a göre ise insan acıdan kaçarak ve hazza yönelerek mutlu olur.

    Egoizm (Bencillik):
    İnsan eylemlerinin kökeninde “ben sevgisi” vardır. Ahlak ise insanın kendini koruma güdüsünün dışa vurulmasından başka bir şey değildir. Bu görüşü savunan T. Hobbes’a göre insanda hayvanlarda olduğu gibi “kendini sevme” ve ”kendini koruma” içgüdüleri vardır. Dolayısı ile insan doğası gereği “bencil” dir. Bencil olan insan her şeyden önce kendi “çıkar” ını düşüneceğinden evrensel bir ahlak yasası yoktur.

    Anarşizm (Baştanımazcılık):
    Toplumsal yaşamı düzenleyen tüm kurum ve kuralları reddeden anarşizm doğal olarak ahlak kurallarının egemenliğini de reddeder. Bireysel iradenin her şeyin üstünde olduğunu savunulur.
    Temsilcileri: Proudhon Bakunin Kropotkin ve Stirner

    Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk):
    insanın yaşamını kendisinin kurması açısından özgür olduğunu savunur. Kierkegaard Heiddegger Jaspers ve Sartre’a göre insan kendi varoluşunu kendisi yaratır. Bir bıçak önce zihinde tasarlanır sonra yapılır. Bıçak için özgür seçim yoktur. Sadece insan değerlerini kendisi yaratır ve özgür iradesi ile yolunu seçer. O halde insanın “varlık” ı “öz” ünden önce gelir. İnsan ahlaki olarak “varlık” ı “öz” ünden önce gelir. İnsan ahlaki olarak “iyi” ve “kötü” nün ölçütünü topluma göre değil kendi öz iradesi ile belirlemelidir. Bu nedenle evrensel bir ahlak yasasından söz edilemez.

    Teizm (Tanrıcılık):
    Evreni ve insanı yaratan öncesiz ve sonsuz bir Tanrı’nın varlığını kabul edip Tanrı’nın aynı zamanda dünya ile sürekli ilişki içinde olduğunu kabul eden görüş Teizm’dir. Teizme göre Tanrı dünya ile ilişkisini dinler aracılığı ile kurar. Bu görüşte olanlar Tanrı’nın varlığını açıklamak üzere şu kanıtları ileri sürerler

    Deizm (Yaratanclık):
    Deizm Tanrı’nın evreni kendi yasalarına göre işleyen bir düzen olarak yarattığını savunur. Ancak yaratan ve düzeni kuran Tanrı’nın evreni kendi başına bıraktığını kabul eder. Bu yüzden deizm dinsel dogma ve ilkelerin varlığını kabul etmez. Deizm’e göre Tanrı’nın vahiy mucize gibi kanıtlara gereksinimi yoktur.

    Panteizm (Tüm tanrıcılık) :
    Panteizm Tanrı ve evreni bir gören özdeş gören anlayıştır. Bu görüş Tanrı’yı doğanın dışında düşünmez.

    Politeizm (Çoktanrıcılık):
    Tanrının birden fazla olduğunu savunan inanış eski yunan inanışında olduğu gibi.

    Monotezim (Tektanrıcılık):
    bir yaratıcı olduğunu kabul eden inanış sistemidir müslümanlık hristiyanlık yahudilik gibi.

    Ateizmdir (Tanrı tanımazlık):
    Ateizm tanrı’nın varlığını reddederek evreni evrene dayanarak açıklamaya çalışır. Bu nedenle ateizmi savunan düşünürler genelde materyalisttir. Ateizm tanrı’nın varlığını şu nedenlerle reddeder

    Agnostisizm (Bilinemezcilik):
    Tanrı’nın var olup – olmadığının bilinemeyeceğini savunan görüştür. Örneğin sofist düşünürlerden Protagoras “Tanrılar üzerine bilgi edinmekte çaresizim; ne var oldukları ne de olmadıkları ne de ne şekilde oldukları üzerine …” Agnostisizm adını ilk kullanan Thomas Huxley’e göre duyularımızla kavrayamadığımız şeyler konusunda kesin bir şey söyleyemeyiz. Tanrı da duyularla kavranamadığı için var olup-olmadığını söylenemez.

    Stoacılık (Kadercilik):
    Dünya bir amaca göre düzenlenmiş sistemdir. Varlıklarda bu sistemde ahenkli bir bütündür. Bu bütünün bir parçası olan insan bütünün amacına uygun davranmalıdır. İnsanın amacı olan mutluluk Mutluluk erdemdir. Erdem doğaya uygun yaşamaktır. Hepsi insan iradesinin Tanrı iradesine uygun düşmesinden ileri gelir. İnsan kendini dünyanın gidişinden kendini ayıramayacağına göre yapılacak iş dünyanın gidişini olduğu gibi benimsemektir. Bu nedenle insan gereksiz sıkıntı ve tasalardan uzaklaşmalıdır.
    Temsilcileri: Epiktetos ve Kıbrıslı Zenon

    Hümanizm (İnsancıllık):
    Rönesnas’ın işlediği ilk konu insandır
    İnsanı arayan insanın özü ile bu dünyadaki yerini sorgulayan çalışmalara denir.

    Neoplatonizm (Yeni Eflatunculuk):
    Aristocu skolastiğe karşı Platon sevilmiştir.
    Platon akademisi kurulmuştur. Platon’un güzeli baş idea arasına alması Rönesans felsefesinin platonu benimsemesine sebep olmuştur. Ayrıca platonun mistik yapısı da Rönesans ’ın din yapısına uygundu. Bu sebepler Platonizmi doğurmuştur.

    Aristotelizm (Aristoculuk):
    Aristo’yu ortaçağın yanlış yorumladığına inanan bir takım düşünürler Aristo’nun fikirlerine yeniden yöneldiler. Aristoculuk skolastisizmden uzak bir şekilde yeniden yorumlanmıştır.

    Atomizm (Yeni maddeclik):
    Rönesans atomculuğu Epiküros’a dayanır. Epiküros skolastik felsefenin etkilerinden ayıklanarak yeniden anlanmaya çalışılmıştır. Böylece yeniden canlanan atomcu felsefe skolastiğe karşı çıkmıştır.

    Patristik Felsefe (Kilise babaları felsefesi):
    Hristiyanlık dinine antik felsefe ile şekil verme görüşlerinin ilkidir.
    Kilise babalarının felsefesidir. Hristiyan öğretilerinin temellendirilmesine çalışmışlardır.
    2-6.yy larda yaşamışlardır. Kilise babaları aynı zamanda din adamıdır.
    Temsilcisi: Augustinus

    Skolastisizm (Kilise okulları felsefesi):
    Patristik felsefenin sistematik halidir. Skolastik felsefede Aristotales felsefesinin ağırlığı vardır. Skolastik felsefe okul felsefesidir. Din adamı yetiştiren manastır ve katedraller de geliştiği için schola felsefesi ortaya çıkmıştır. Bu dönem felsefeyi dinin doğrularına uygulayıp inanç konularını kavranılır kılmayı amaçlar. Skolastik kiliseye bağlılık ve her türlü eleştiriye kapalılıktır. (dogmatizm)
    Temsilcileri: Aquinalı Thomas Anselmus Ockhamlı William

    Nominalizm (Adcılık):
    Skolastiğin önceki dönemlerinde belirlenen ideaların zihnin ürünü olan ad’tan ibaret olduğunu savunan görüştür. Kurucusu Ockhamlı Williamdır. Felsefe ile bilimlerin dinden bağımsızlığına yol açmıştır. Rönesans felsefesine zemin hazırlamıştır.

    Voluntarizm (İstenççilik):
    İradenin aklı karşısındaki üstünlüğünü ileri süren görüştür. Duns Scotus’a göre insanı bilgiye ***üren iradesidir. İnsanın kilise karşısında özgür olmasına yol açmıştır. Rönesans felsefesine zemin hazırlamıştır.

    İşrakizm (Işıkçılık):
    İslam felsefesinin eski doğu din ve felsefesinden etkilenmesiyle oluşmuştur.
    Mistik bir yapısı vardır. Yeni eflatunculuktan etkilenilmiştir. Akla karşıdır. Kurucusu Sühreverdi’ dir. İşrak aydınlanma manasındadır. İşrak insanın içine doğan ışık (sezgidir) Doğruya akıl sezgi ve benliğin arınması ile ulaşılır.

    Meşşaiye (Yürüyenler):
    İslam düşüncesi ve Aristo felsefesini uzlaştırmaya çalışmışlardır. Aristo felsefesini kendilerine rehber edinmişlerdir. Akıl ile İslam inançlarını açıklamaya çalışmışlardır. En önemli temsilcileri Farabi İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd’tür. Aristo’nun izinde yürüdükleri için bu felsefeye Meşşai (yürüyen) felsefesi denir.

    Materyalizm (Maddecilik):
    Varlığın insan zihninden bağımsız olarak var olduğunu kabul ederler ve maddi cinsten bir şeyt olduğunu savunurlar. Materyalizm çatısı altında toplanırlar. Materyalizme göre gerçekten var olan “madde”dir. Demokritos Hobbes Lametrie Marx

    İdealizm (Fikircilik):
    Varlığın ilk ve en önemli ögesinin idea olduğunu öne felsefi öğretiye idealizm denir. Varlığı idea kabul eden filozoflardan Platon Aristoteles Farabi ve Hegel'dir.

    Kartezyenler (Descartesciler):
    Descartes’in öğrencilerine denir aklı ön plana çıkarmışlardır.

    Monizm (Bircilik):
    Beden ve ruh gibi iki cevher değil bir cevher var diyen görüş

    Spiritüalizm (Ruhçuluk):
    Var olanların özü ruhtur diyen görüş.

    Romantizm (duygusalcılık):
    Kant’ın insan zihni ve ruhunda kabul ettiği her şeyin dış dünyada da var olduğunu kabul edenlere denir. A.de Musset

    Relativizm (Görecelilik):
    her şeyin kişiden kişiye değiştiğini mutlak ve değişmezin olamayacağını savunan görüş.

    Metafizik (Fizikötesi):
    Duyusal olanın üstünde olanı araştıran ve ruh cin peri vs varlıklarla uğraşan daldır.

    Mistisizm (Gizemcilik):
    Doğaüstü güçlerin var olduğu ve bunlarla ilişki kurulabileceği temelini savunan görüş.

    Paradigma (Görüş açısı):
    olguları açıklamaya yönelik kanılar inançlar ve değer yargılarından oluşmuş bir çerçevedir. Bilim adamının dış dünyaya bakışını belirleyen bir kuramdır.

    SIVI BASINÇ KUVVETİNDE F=Port.S DİR fakat buradaki Port alanın geometrik ortasına uygulanır yani ağırlık merkezinedir

    amip NH3 ü difüzyonla atar

    fisyon atom bombası füzyon h bombasıdır nükleer santralde fisyon kullanılır güneşte füzyon kullanılır füsyon oluşan enerji çok daha büyüktür

    en büyük gezegen jupiterdir

    S:enine
    P:boyuna
    Love:Enine
    Rayleigh:Çembersel hareket yapar

    *) Tarih , öğrenim kolaylığı açısından sınıflandırılır.
    *) Tarih kronolojik sıraya göre sıralanmalıdır cunku tarihte bir olayın nedeni diğer olayın sonucudur.
    *) Mezarların oda şeklinde yapılması , ölenlerin süs eşyalarıyla gömülmesi ahiret inancına kanıttır.
    *) Su bentleri , sulama kanalları , orak kullanan toplumlar tarımla uğraşmışlardır.
    *) Kolonicilik olan yerde : Ticari ilişkiler olur , kültürel etkileşim olur.
    *) Şehir devletlerinin olduğu yerde , siyasi birlik yoktur , özgür düşünce vardır.
    *) Ülkede ikili yönetim varsa , taht kavgası vardır , merkezi otorite zayıftır , feodalite güçlüdür.
    *) Ülke hanedanın ortak malı anlayası varsa , merkezi otorite zayıftır , taht kavgaları yaşanır , feodalite güçlenir , erkek cocukları tahta geçme şansına sahiptir.
    *) İkta sistemi , Timar sistemi Devlet hazinesini artırmaz.
    *) Bir ülkenin sınırları genişliyorsa , Ülkenin ekonomik geliri artar , farklı kültürel etkileşim olur , nufus artar , imparatorluk yönetim şekli güçlenir.
    *) Kut anlayısı , Halkın hükümdara baglılıgını artırır , merkezi otoriteyi düşürür , erkek cocukları tahta geçme şansına sahiptir.
    *) Skolastik düşünce , bilim ve düşünceyi sınırlandırır.
    *) En büyük kültürel etkileşim savaş yoluyla olur.
    *) Ordugahlar , sınırların genişletilmesi , bölgelerin güvenliği ve asker yetiştirme amacıyla kurulur.
    *) Fethedilen yerlere Türklerin veya Müslümanların yerleştirilmesinin nedeni , fetihlerin kalıcı olması ve bölgede Türk veya Müslüman kültürünün yayılması içindir.
    *) Posta teşkilatı : Denetimi kolaylaştırdıgı için merkezi otoriyeti güçlendirir.
    *) İç isyanların güçlükle bastırılması ülkenin otorite düşüklüğünü gösterir ve düşman devletlere cesaret verir.
    *) Fethedilen toprak fethedenindir.'' Anlayısı fetihleri hızlandırırken feodaliteyi canlandırır.
    *) Boy beyleri - Atabeyleri , iyi yönleri devlet parçalansada Türkleşme engellenemez ancak merkezi otoriteyi zayıflatırlar.
    *) Alanya , Antalya , Suğdak ın fethedilmesi ticarete verilen önemi kanıtlar.
    *) Ekstra bilgi : Türkiye selcuklularının , Büyük selcuklulardan farkı , Merkezi otoriteye ve donanmaya önem vermeleridir.Coğrafi imkanları Büyük selçuklulardan daha avantajlı oldugu için deniz donanmasıda gerçekleştirmişlerdir.
    Ekstra bilgi : Birinci haçlı seferinde savaşa girmeyip ikinci haçlı seferinde savaşa giren bazı din adamları , devlet büyüklerinin savaşa girme sebebleri , birinci haclı seferini yenmeleriyle gaza gelmeleri ve ikinci haclı seferini yeneceklerini düşünmeleridir.
    *) Uç beyleri , sınırların genişlemesini sağlarlar.
    *) Yargıda kadılara baskı uygulanamamasının sebebi yargının bagımsızlıgındandır.
    *) Anadolu ve Mezopotamya arasında ilişkiler kesilmeden devam etmiştir.Bunun sebebi ; iki bölge arasında ulaşım kolaylığı olması ve iki bölgenin üretimlerinin birbirlerinin ihtiyaçlarını tamamlamasındandır.
    *) Türkiye devletinde , edebiyat ve resmi dilin Farça olmasında ,Türklere islamiyet'in İran yoluyla geçmesi ,İran'dan aydın ve idarecilerin gelmesi , iki ülke arasında sıkı ilişkilerin olması ve Farsça'nın işlenmiş bir dil olmasındandır.
    *) Ekstra bilgi :Karasioğullarının alınmasıyla Rumeliye geçiş kolaylaştı.Bizans'ın Çimpe kalesini Osmanlılara vermesiyle Rumelinin kapıları Osmanlılara açılmış oldu.
    *) Ekstra bilgi : Osmanlıların Rumelide fazla toprak kaybetmemesinin nedeni , halkın Osmanlı devletinin hoşgörüsünden memnun olması , Balkan ulusları arasındaki mezhep çatışmalarının olması , Avrupa'da yüzyıl savaşlarının sürmesi etkili olmuştur.
    *)Ekstra bilgi :Rumeli Hisarı'nın yapılma nedeni Bizans'a gelecek yardımı engellemek içindir.
    *) Halifeliğin ele geçirilmesi deyince aklına Doğu gelsin.
    *) Kırım deyince aklına Karadeniz gelsin.Kırımın fethiyle Karadeniz Türk gölü haline gelmiştir.
    *) Osmanlı tarihinde '' Ülke Hanedanın Ortak Malı '' anlayısı değişmemiştir.
    *) Avrupalıların Ümit Burnu'nu bulması Osmanlı ticaretini gümletmiştir.
    *) Ekstra bilgi : Orta Avrupa'da Osmanlı üstünlüğünün kurulması = Mohaç
    Anadoluda Türk siyahi birliğinin kurulması = Tunadağ
    Akdeniz'de Osmanlı üstünlüğünün kurulması = Preveze
    Savaşlarıdır.
    Ekstra bilgi : Fatih döneminde ; Venedik , Kanuni döneminde Fransızlara ekonomik ayrıcalıklar verilmesi , - Deniz ticaretini canlandırma - Haçlı birliğini engelleme -Avrupalıların ittifak yapmasını engelleme - Hristiyan birliğini bozmaya yöneliktir.
    *) Sınırların genişlemesine baglı olarak eyalet sayısıda artar.
    *) Ekstra bilgi : '' Ülke hanedanın ortak malıdır.'' anlayısının yerine '' Ülke hükümdar ve oğullarının malıdır.'' anlayısının getirilmesinin sebebi , taht kavgalarının sınırlandırılması ve merkezi otoritenin korunması içindir.
    *) Ekstra bilgi : Şehzadeler, yönetim deneyi kazanması , halkı tanıması ve tanınması için tecrübeli devlet adamlarının gözetiminde sancaklara idareci olarak gönderilirlerdi.
    *) Ekstra bilgi ivan üyelerinin görüşlerini daha rahat söyleyebilmeleri için Divan idaresi sadrazamlara bırakılarak toplantıları kafes arkasından izlemeye başlanmıştır.Böylece sadrazamlık makamıda güçlenmeye başlamıştır.
    *) Kapitülasyonların artması ekonomiye zarar verir.
    *) Lonca teşkilatı : Mesleki eğitim amaçlı.
    *) Yeniçeri ocagı kaldırılınca padişah tekrar yönetime geçti.
    *) Haraç ve Cizye toplanması teokratik yönetim oldugunu kanıtlar.
    *) Yenıçeri ocagı , Yaya ve Müsellemlerin yetersizliğinden savaş esirlerinden kurulmuştur.
    *) '' Yeniçeri Devlet İçindir '' anlayısı '' Devlet yeniçeri içindir '' olarak değiştirilmiştir.Bunu devlet yönetimine burnunu sokmak için yapmıslar bazıları.Bu anlasıyın değişmesiyle ,
    - Yenıçeriler yönetime katılmış.
    - Devletin etkinliği zayıflamış.
    - İsyanlar artmış.
    - Merkezi otorite sarsılmış.
    --------------------
    Yanlış bilgi paylaşırsam pm atın düzelteyim.
    Sürekli güncelliyorum destek olun sizde birkaç bilgi yazın.

    BAZI BİLGİLER 2-3 DEFA YAZILMIŞ OLABİLİR.
    TAMAMI ALINTIDIR.

    Altın Coğrafya Bilgileri
    Rashta Coğrafya Bilgileri
    *) Haritadaki bozulmaların nedeni dünyanın şeklindendir.Dünyanın küresel şeklinin düzleme aktarılması zor oldugu için haritada bozulmalar olur.
    *) Ekvatordan kutuplara gidildikçe haritadaki bozulma oranı da artar.
    *) Bir yerin iz düştümü ile gerçek yükseklik arasındaki fark ne kadar fazlaysa o yer o kadar çok eğimlidir.Yanı iz düşümü yükseklik ile gerçek yükseklik arasındaki fark büyüdükçe eğitmde artış gösterir.
    *) Krokinin haritadan farkı ölçeğinin olmamasıdır.
    *) Haritada ölçek küçüldükçe ;
    - Payda büyür.
    - Geniş alanları gösterir.
    - Küçülme oranı artar.
    - Bozma oranı artar.
    - Ayrıntıyı gösterme güçleri azalır.
    - Düzlem üzerinde daha az yer kaplar.
    Ölçek büyüdükçe tam tersi olur.
    *) Haritada bulunması gereken elemanlar : Harita işaretleri ( lejant ) , yön oku , ölçek ,coğrafi koordinatlar , uygun başlık.
    *) Eğimin arttığı yerde izihips eğrileri sıklaşır , eğimin azaldığı yerde izohips eğrisi seyrekleşir.
    *) Aynı izohips üzerindeki yükseklik değerleri de aynıdır.
    *) Formuller : Gerçek uzunluk = H.u x Ölçeğin paydası , ölçek = H.u/ G.u , Gerçek Alan = Harita alanı x Ölçeğin paydasının karesi.
    *) En sıcak vaktin öğle vakti 12:00 da yaşanmasının nedeni ; Güneş ışınlarının en dik açıyla geldiği saat olmasındandır.Havanın sabah 04:00 - 05:00 gibi akşamdan daha soğuk olmasının nedeni , atmosferin sabaha karşı soğumasındandır.
    *) Dünya tam küre olsaydı yer çekimi Dünya'nın her yerınde eşit olurdu.
    *) 21 Mart 21 Eylül zamanı yanı ekinoks tarihinde Dünya'nın heryerınde gece gündüz süresi eşitlenir.
    *) Güneş'i yılda iki kez dik açıyla alan yer sadece ekvatordur.( Diğer seneler dike yakın açıyla alır.)
    *) 21 Haziran günü Güneş Kuzey Yarım Kürenin Yengeç Dönencesine dik açıyla gelir ve Kuzey Yarım Kürede en uzun gündüz yaşanır.Bu Güney Yarım Kürede en uzun gece olarak tanımlanır.
    *) 21 Aralık'ta Güneş güney yarım kürenin oğlak dönencesine dik açıyla gelir ve güney yarım kürede en uzun gündüz yaşanır.Bu Kuzey Yarım Kürede en uzun gece olarak tanımlanır.
    *) Enlem farkı artan bölgelerde tarım çeşitliliği de artar.
    *) Mevsimler , Dünya'nın Güneş ekseni etrafındaki elips hareketinden ve eksen eğikliğinden dolayı oluşur.
    *) Aynı boylam üzerindeki iki merkezde ; Aynı anda öğle vakti yaşanır ve yerel saatleri aynıdır.Güneş aynı anda doğup aynı anda BATMAZ.Güneş sadece 21 Mart 23 Eylül zamanı aynı anda doğup aynı anda batar.
    *) Farklı yarım kürelerde farklı mevsimlerin yaşanması dünyanın eksek eğiklğinden kaynaklanır.
    *) Dünya kendi ekseni etrafında atmosfer ile birlikte döndüğünden dünyanın dönüşünü hissetmeyiz.
    *) Ekvatordan kutuplara gidikdikçe iz düşüm alan küçülür çünkü yükselti de düşer.
    *) Kuzey Yarım Kürede yaz mevsiminin kış mevisiminden uzun olması , Şubat ayının 28 çekmesi , Temmuz ve Ağustos aylarının eşit olmasının nedenleri Dünya'nın Güneş ekseni etrafındaki ELİPS hareketindendir.Dünya bazen güneşe yaklaşır , bazen Güneş'e uzaklaşır ama bu durum SICAKLIĞI ETKİLEMEZ.Sıcaklıgı sadece Güneş ışınlarının geliş açısı etkiler.
    *) Güneş ışınlarının geliş açısı Dünya'nın şekliyle alakalıdır.
    *) Dünya Batı'dan Doğu'ya döndüğü ıcın , Güneş her zaman Doğda önce doğar ve yerel saat her zaman Doğu'da daha ılerıdır.
    *) Ekinoks tarihinde Güneş saat kaçta doğuyorsa o saatte de batar.
    *) Güneş uzaya Dünya'dan daha yakın oldugu halde neden uzaya çıkıldıkca hava -80 - 120 derecelere çıkar , bunun sebebi ; Dünya , Güneş ışınlarının yer yüzüne çarpıp yansımasıyla ısınır , ikinci neden ise Dünya'da bulunan bazı atmosfer gazlarının yükseklik arttıkca azalması veya tamamen yok olmasındandır.
    *) Troposfer ekvatordan kutuplara gidikdikçe incelir çünkü ekvatorda buharlaşma ve çizgisel hız fazladır.
    *) - Troposfer : İklim olaylarının gerçekleştiği tabakadır.
    - Stratosfer : Mor ötesi ışınların süzüldüğü tabakadır.
    - Mezosfer : Meteorların dünyaya çarpmasının önlendiği tabakadır.
    - Termosfer : Radyo ve uydu dalgalarının bulundugu tabakadır.
    *) Bir bölgede en sıcak ay ile en soğuk ay arasındaki fark fazlaysa karasallık , fark az ise denizellik vardır çünkü karalar denizlere göre daha çabuk ısınır ve daha çabuk soğurlar.
    *) Yeryüzünden yükselere çıkıldıkça hava sıcaklıgı 200 metreye bir 1 derece azalır.Kentlerden yaylalarımıza çıkıldığında havanın soğumasının iki temel nedeniden biri de budur.İkincisi ise yeryüzündeki ısının tutulmasını sağlayan Karbon elementinin yükseklere çıkıldıkça azalmasındandır.
    *) Güney Yarım Kürede Kuzey'e bakan yamaçlar , Kuzey Yarım Kürede güneye bakan yamaçlar Güneş ışınlarını daha dik açıyla alırlar.
    *) Dünya'nın Güneş ışınlarını en dik alan bölge ekvator almasına karşın ekvatorda hava sıcaklığının dönencelerden düşük olmasının sebebi ekvatorda nemin fazla olmasındandır.
    *) Güney Yarım Küre Kuzey Yarım Küreye göre daha az ısınıp daha az soğur ,Kuzey Yarım Kürede sıcaklık farkı daha fazladır.Bunun sebebi Kuzey Yarım Kürede karaların daha fazla olmasındandır.
    *) Havanın bulutlu olduğu zaman hava daha sıcaktır.Bunun nedeni bulutların havayı sarması ve sıcaklıgı atmosfere bırakmamasındandır.Bi nevi ısı yalıtımı.
    *) Gerçek sıcaklık ile indirgenmiş sıcaklık arasındaki fark arttıkça yükselti farkı da artar.
    *) Alçak hava basıncı : Yükselici hava hareketi , Yüksek hava basıncı : Alçalıcı hava hareketi yapar.Alçak basıncın oldugu yerlere yağıs düşer , yüksek basıncın oldugu yerler genellikle kuraktır.
    *) Alize ve Batı Rüzgarlarının ortak özellikleri : Dünya'nın dönüşü sebebiyle oluşmalarıdır.
    *) Kuzey Yarım Küre - Yüksek basınç alanı = Rüzgar saat yönünde oklar dışarı doğru , sağ tarafa sapar.Alcak basınç alanında oklar içeri doğrudur.
    Güney Yarım Küre - Yüksek basınç alanı = Rüzgar saat yönüne ters oklar dışarı doğru , sol tarafa sapar.Alcak basınç alanında oklar içeri doğrudur.
    *) Alizelere sürekli esmeleri ve yönlerinin aynı olması nedeniyle ticaret rüzgarları da denilir.
    *) Rüzgarlar yüksek basınçtan alçak basınca doğru eserler.
    *) Basınç farkı ne kadar fazlaysa , sürtünme ne kadar az ise , yer şekilleri ne kadar sade ise rüzgar o kadar sert eder.Dünya'nın dönüşü rüzgarların sapmasına neden oldugu için rüzgarın hızı Dünya'nın kendı ekseni etrafındaki dönüşünden dolayı yavaşlar.
    *) Alizeler : 30 derece enlemleri arasında esen sıcak ve sürekli rüzgarlardır , Okyanus Akıntılarını sıcaklatırlar , bol yağış bırakırlar , ekvatordan kutuplara eserler.
    Batı : 60 derece enlemleri arasnda esen sıcak ve sürekli rüzgarlar ( Oktanus akıntıları derse direk batı rüzgarlarını işaretle ) , Okyanus Akıntılarını sıcaklatırlar , bol yağış bırakırlar , ekvatordan kutuplara eserler.
    Kutup : Kutuplardan ekvatora doğru esen ve soğuk hava etkisi veren sürekli rüzgarlardır.
    *) Muson rüzgarları : Mevsimlik rüzgarlardır.Yaz musonu ve kış musonu olarak ikiye ayrılırlar.Sadece yaz musonları yağış bırakırlar bunun nedeni muson rüzgarlarının sıcaklık farkından dolayı ortaya çıkmasındandır.Kışın karalar denizlere göre daha çabuk ısınıp daha çabuk soğurlar bu yüzden soğuk olan bölgede basıncın fazla olmasından dolayı rüzgar karadan denizlere doğru eser.Karalardan eserken nem taşıyamadıgı için kış musonu yağıs bırakmaz.Yaz musonları ise yaz aylarında karalar denizlerden daha çabuk ısındıgından yüksek basınç denizlerdedir.Rüzgar denizden karaya doğru estiği için bol nemli hava kütlesi götürür ve yaz musonları bol yağıs bırakır.
    *) Meltem rüzgarları : Muson rüzgarlarının günlük olanlarıdır.
    *) Sıcak ve Soguk rüzgarlar var.Sıcak rüzgarlardan Föhn rüzgarlarıyla ilgili bir kaç önemli bilgi vermek lazım ,
    Föhn rüzgarları : Havanın nem açığını artırırlar , Yağıs olusumunu engellerler , Kuru ve nemsizdirler , tek yönlü eserler.
    *) Hava dağlardan denizlere dogru inerken sürtünmeden dolayı ısınır.En sıcak rüzgarlar sürtünmeden dolayı oluşan rüzgarlardır.
    *) Yazın buharlaşmanın kış aylarına göre daha fazla olmasına karşın kışın daha fazla yağışın düşmesinin sebebi , hava ısındıkca maksimum nemin artması ve hava sogudukca taşıyabileceği nem kapasitesi yanı maksimum nemin azalmasındandır.Buharlaşma ne kadar olursa olsun yağıs olabilmesi için havanın bir zaman neme doyması lazım.Unutmayalım ki ısınan hava genleşir ve yükselir.Belli bir süre sonra soğur ve neme doyar , yogunlaşarak yağıs bırakır.
    *) Sıcak ve soğuk havanın karşılaşması sonucu sis oluşur.Sislerin gece veya sabaha karsı oluşmasının nedeni sabaha karşı atmosferin daha soğuk olmasından dolayıdır.
    *) Yağmur : Hava sıfır derece üzerinde ise düşer , Kar: Hava sıfır derecenin altındaysa düşer , Dolu : Hava sıfır derece ise düşer.
    *) Konveksiyonel Yagıslar : Isınan havanın yükselmesiyle meydana gelen yağışlardır.Ekvatoral bölgede yaygındır.
    Cephe Yağışları : Sıcak ve soğuk havanın çakışıp birbirleriyle hallolluştukları zaman oluşan yağıslardır.Akdeniz ikliminin olduğu yerlerde görülür.
    *) Kıtalar başlangıçta tek parça halindeymiş bunu doğrulayan iki bilgi önesürmüşler ; birincisi , farklı kıtalarda aynı hayvan fosillerinin olması , ikincisi kıtaların birbirini yapboz gibi tamamlaması.
    *) Levhalar ya birbirine yaklaşma ya da uzaklaşma hareketi uygularlar.Okyanus tabanlarında levhaların birbirlerinden uzaklaştıklarında derinden gelen magmanın bu boşlukları doldurmasıyla okyanus sırtları oluşur.
    *) Levhalar birbirine yaklaştığı zaman yeryüzü esnek bir yapıya sahipse kıvrım dağları , kırılgan bir yapıya sahipse kırık dağları oluşturur.Kırıklı yapıda altta kalan kısım graben , üstte kalan kısımlara horst denilir.Kıvrılmada üstte kalan kısımlara antiklinal , üstte kalan kısımlara senklinal denilir.
    *) İstanbul ve Çanakkale bogazları ve Ege denizi dördüncü jeolojik zamanda oluşmuştur
    *) Alp ve Himayala dağları , Toroslar Kıvrım dağlarına örneklerdir.
    *) Akarsu eğitimi arttıkça : Derine aşındırma artar , birikinti yoktur , taşımaya elverişsizdir , hidroelektrik potansiyeli yüksektir.Eğim az ise tam tersidir.
    *) Ekvatordan kutuplara gidildikçe kalıcı kar sınırı azalır.
    *) Yağışın fazla oldugu özellikle ekvatoral bölgelerde Ahşap evler yaygındır.Çöl ikliminin görüldüğü kurak yerlerde Kerpiç evler yaygındır.Soğuk iklimin görüldüğü yerlerde Taş evler yaygındır.
    *) Yamaçlardaki bitki örtüsü düz alanlara göre daha gür ve çeşitlidir.
    *) Dağ yamaçlarında yükseklere çıkıldıkca sıcaklığın düşününe baglı olarak bitki türündede değişiklikler görülür.
    *) Fiziksel çözünme : Sıcak + Soğuk farkı fazla ise - Dönenceler çevresi ...
    Kimyasal Çözünme : Su + Sıcaklık fazla ise - Ekvatoral bölge , Akdeniz bölgesi...
    + Akdeniz toprakları neden kireçlidir ? Karistik bölge oldugu için.Kalkerler sıcak ve nemli havanın oldugu yerde Çoktur.Erimeye elverişti kayaç türüdür.
    *) Kırmızı topraklar ( Terra Rossa ) : Verimsiz olmasının sebebi kireç oranının fazla olmasındandır.Topraktaki demir minerallerinin oksitlenmesinden dolayı rengi kırmızıdır.
    Laterit topraklar : Verimsiz olmasının sebebi kimyasal çözünme sonucu organizmalar tarafından humus örtüsünün yenmesi ve aşırı yıkanmadan.
    Podzol Topraklar : Verimsiz olmasının nedeni aşırı yıkanmadan dolayı.Kül rengi topraklarmış.Zavallının aşırı yıkanmaktan beti benzi atmış.
    Kestane Rengi Bozkır Toprakları : Verimsiz olmasının nedeni tuz oranının fazla olmasından.Sıcak ve nemsiz bölgenin toprakları tuzlu olur.
    11 - 02 - 2012
    :
    AKDENİZ BÖLGESİ :
    *Ülkemizin en engebeli bölgesidir.
    *Karstik arazilerin ve karstik sekillerin en fazla bulunduğu bölgedir.
    *Yıllık ortalama sıcaklığı en fazla olan bölgedir.
    *Ülkemizin en büyük delta ovası olan Çukurova bu bölgededir.
    *Günes enerjisinden en fazla yararlanılan bölgedir.
    *Kıs mevsiminin en kısa ve en ılık geçtiği bölgedir.
    *Bulutluluk oranı en az olan bölgedir.
    *Yaz ve kıs yağısları arasındaki farkın en fazla olduğu bölgedir.
    *Don olayının en az görüldüğü bölgedir.
    *Yıl içinde gölge uzunluğunun en kısa olduğu bölgedir.
    *Yaz turizminin en erken basladığı ve en geç bittiği bölgedir.
    *Sebze ve meyvenin en erken olgunlastığı bölgedir.
    *Seracılık, turfanda sebze ve meyve üretiminin en fazla olduğu bölgedir.
    *Türkiye’nin muz ve gül üretiminin tamamını karsılayan bölgedir.
    *Yılda aynı araziden birden fazla ürün alma açısından en elverisli bölgedir.
    *En fazla mevsimlik isçi göçü alan bölgedir.
    *Türkiye’yi çevreleyen denizlerden en tuzlu olanı Akdeniz’dir.(%3Cool
    *Dünyada sığla(günlük)ağacının en fazla yetistiği yerdir.
    *En tuzlu denizimiz Akdeniz’dir.
    *Gece ve gündüz süreleri en az olan bölgedir.
    *Kıs yağıslarının(yağmur) en fazla olduğu bölgedir.
    *intansif tarımın en fazla yapıldığı bölgedir.
    *Turunçgil, soya, yer fıstığı,muz, susam,mısır ve anason üretiminin en fazla olduğu bölgedir.
    MARMARA BÖLGESİ :
    *Yer sekilleri en sade olan bölgedir.
    *Ortalama yükseltisi en az olan bölgedir.
    *iklimi en fazla çesitlilik gösteren bölgedir.(sebebi:özel konum)
    *En fazla tarım ürünü çesitliliğine sahip olan bölgedir.
    *Tarım alanlarının bölge yüzölçümüne oranının en fazla olduğu bölgedir.
    *Ayçiçeğin en fazla üretildiği bölgemizdir.
    *Hidroelektrik enerji potansiyeli en az olan bölgedir.
    *En çok enerji tüketen bölgedir.
    *Özel konumu sayesinde ulasım ve ticaretin en fazla gelistiği bölgedir.
    *Ulasım, ticaret ve turizm gelirleri en fazla olan bölgedir.
    *istanbul, en büyük iç alım (ithalat) limanıdır.
    *En çok nüfuslanmıs ve en fazla göç alan bölgedir.
    *Nüfus yoğunluğu en fazla olan bölgedir.
    *Türkiye’nin en tenha yeri olan Yıldız Dağları bu bölgededir.
    *Dünyanın en zengin bor yatakları bölgede yer alan Bursa Mustafakemalpasa ve Susurluk’ta bulunmaktadır.
    *Bölgede çıkarılan bor mineralleri Bandırma’da islenmektedir.
    *ipek böcekçiliği ve kümes hayvancılığının en fazla yapıldığı bölgedir.
    *Et ve süt verimi yüksek olan kıvırcık koyun(merinos) en fazla bu bölgede yetistirilir.
    *Kentlesme oranının en yüksek olduğu bölgedir.
    *Okur-yazar oranı en yüksek olan bölgedir.
    *Orman alanı bakımından 3. sıradadır.
    *Balıkçılık bakımından Ege ve Akdeniz’den önce gelir.
    KARADENİZ BÖLGESİ :
    *En fazla yağıs alan bölgedir.
    *Kırsal-tarımsal nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölgedir.

    *Yıllık sıcaklık farkı en az olan bölgedir.
    *Kimyasal çözülmenin en fazla, mekanik çözülmenin en az olduğu bölgedir
    *Gölge boyu uzunluğunun en fazla olduğu bölgedir.
    *Günes enerjisinden en az yararlanan bölgedir.
    *Fındık ve çay üretiminin en fazla yapıldığı bölgedir.
    *Nadasa ayrılan toprakların en az olduğu bölgedir.
    *Orman bakımından en zengin olan bölgedir.
    *Türkiye’nin en önemli taskömürü havzası(Zonguldak) bu bölgededir.
    *Heyelan ihtimali en fazla olan bölgedir.
    *En fazla falezli kıyılar bu bölgededir.(Özellikle Doğu Karadeniz)
    *Yağıs rejimi en düzenli olan bölgedir.
    *Balıkçılığın en fazla yapıldığı bölgedir.
    *Doğu-batı yönünde en uzun olan bölgedir.
    *Dağınık yerlesmelerin en fazla görüldüğü bölgedir.
    *Dısarıya en fazla göç veren bölgedir (özellikle Doğu Karadeniz ) *
    Yerel saat farklarının en fazla olduğu bölgedir.
    *Gece-gündüz sürelerinin en fazla olduğu bölgedir.
    *Sehirleri küçük ama sayı olarak en fazla sehre sahip bölgemizdir.
    *Dört mevsim yağıs aldığından buğday ve pamuk yetismez.
    *Nüfus en fazla art bölgesi genis olan sahillerde(Trabzon, Samsun) toplanmıstır.
    *Kereste fabrikalarının en çok olduğu bölgedir.Fabrikalar özellikle Batı Karadeniz’de toplanmıstır.(Sebebi hammaddenin çok olusu)
    *Taskömürü ve Demir-Çelik Endüstrisinin varlığı burada göçü azaltmıstır.(Ereğli-Karabük-Zonguldak)
    *Akarsu havzası en genis olan bölgedir.
    İÇ ANADOLU BÖLGESİ :
    *En kurak ve en az yağıs alan bölgedir.(Tuz Gölü ve çevresi 250 mm. yağıs alır)
    *Türkiye’de ova ve platoların en genis yer kapladığı bölgedir.
    *Türkiye’nin en büyük ovası olan Konya Ovası bu bölgededir.
    *Konya ovası Türkiye tahıllarının %33’ünü karsılar.
    *Türkiye’nin en büyük kapalı havzası olan Tuz Gölü Havzası bu bölgededir.
    *Konveksiyonel yağısların en fazla olduğu bölgedir.
    *Erozyonun en fazla olduğu bölgedir.
    *Nadasa ayrılan toprakların en fazla olduğu bölgedir.(yağısın az olması nedeniyle)
    *Tarım alanlarının en genis olduğu bölgedir.
    *Buğday ekim alanının en genis olduğu bölgedir.
    *Buğday, arpa, sekerpancarı, elma ve patatesin en çok üretildiği bölgedir.
    *Toplam hayvan sayısı en fazla olan bölgedir.
    *Koyun ve tiftik keçisinin en fazla yetistirildiği bölgedir.
    *Yapı malzemesi olarak kerpicin en fazla kullanıldığı bölgedir.
    *Konya-Karapınar rüzgar asındırmasının en etkili olduğu yerdir.
    *Mekanik çözülmenin en fazla görüldüğü bölgedir(Konya-Karapınar)
    *Türkiye’de lületasının çıkarıldığı tek bölgedir.
    *Yesil mercimek en fazla bu bölgede(Yozgat) yetistirilir.
    *Türkiye’de karstik arazi Akdeniz Bölgesinden sonra en fazla bu bölgededir.
    *En yoğun nüfuslu yerleri; Ankara, Eskisehir, Sivas, Konya ve Kayseri’dir.
    GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ :
    *Yüzölçümü itibariyle en küçük bölgedir.
    *Yaz kuraklığı en fazla olan bölgedir.
    *En yüksek sıcaklıkların ölçüldüğü bölgedir.
    *Buharlasmanın en fazla olduğu bölgedir.
    *Ormanın en az olduğu bölgedir.(%3)
    *Nüfusun en az olduğu bölgedir.
    *Sulamaya en fazla ihtiyaç duyulan bölgedir.
    *Fosfatın en fazla çıkarıldığı bölgedir.
    *Antep fıstığı, mercimek ve karpuzun en fazla üretildiği bölgedir.
    *Deprem riski en düsük olan bölgedir.
    *Türkiye’nin en büyük baraj gölü olan Atatürk Baraj Gölü bu bölgededir.
    *Türkiye petrol üretiminin tamamı bu bölgede yapılmaktadır.
    *Kırmızı mercimek üretimi en fazla bu bölgede yapılmaktadır.
    *En fazla mevsimlik göç veren bölgedir.
    *GAP tamamlandığında bölgede tarım ve ticaret en üst seviyeye çıkacaktır.
    GAP TAMAMLANDIKTAN SONRA
    *Sulu tarıma geçilecek
    *Nadas alanları azalacak
    *Tarımsal ürün çesitliliği artacak
    *Pamuk ve pirinç üretimi artacak
    *Bölge, pamuk üretiminde 1. sırayı alacak
    *Bölgede ekilen buğdayın yerini pamuk alacak
    *Yapılan barajlar iklimin yumusamasını sağlayacak
    *Barajlar sayesinde elektrik üretimi artacak
    *Bölgeye dısarıdan göçler olacak
    *Bölgenin nüfus yoğunluğu artacak
    EGE BÖLGESİ :
    *Tuzun en fazla üretildiği bölgedir.
    *Linyitin en fazla çıkarıldığı bölgedir.
    *Termik elektrik enerjisinin en fazla üretildiği bölgedir.
    *Dzmir, Türkiye’nin en önemli ihracat limanıdır.
    *Türkiye’deki tek jeotermal enerji santrali Denizli-Sarayköy’dedir.
    *Horst ve grabenlerin en fazla olduğu bölgedir.1. deprem kusağı içinde yer alır.
    *Bölge; zeytin, üzüm, hashas, tütün ve incir üretiminde birincidir.(z-ü-h-t-i)
    *Kıta sahanlığı en genis olan bölgedir.
    *Kıyı uzunluğu en fazla olan bölgedir.
    *Türkiye’deki ilk demiryolu izmir-Aydın arasında yapılmıstır.
    *Türkiye’nin en önemli uluslar arası fuarı Dzmir’dedir.
    *Dünyadaki en güzel karstik birikim sekli olan Travertenler Pamukkale’de yer alır.
    *intansif tarımın en yaygın olduğu bölgedir.
    *En fazla koy ve körfeze sahip olan kıyı bölgemizdir.(en girintili-çıkıntılı bölgedir.)
    *Marmara bölgesinden sonra en yoğun nüfuslu 2. bölgedir.
    *Turizm gelirleri açısından Marmara bölgesinden sonra 2. sırada olan bölgedir.
    *Denge profiline en yakın olan bölgemizdir.
    *En fazla delta ovası bu bölgede bulunur.
    *En genis hinterlant(Ard bölge)’a sahip bölgedir.
    *Bölge gelismislik bakımından Marmara’dan sonra 2. sıradadır.
    *Manisa Türkiye tütün üretiminde birinci sıradadır.
    DOĞU ANADOLU BÖLGESİ :
    *En genis alanlı bögedir.
    *Ortalama yükseltisi en fazla olan bölgedir.Türkiye’nin çatısı olarak anılır.
    *Türkiye’nin en yüksek noktası olan Ağrı Dağı(5137 m.) bu bölgededir.
    *Ölçülmüs en düsük sıcaklıklar bu bölgededir.
    *En siddetli karasal iklimin görüldüğü ve en soğuk olan bölgedir.
    *Nüfus yoğunluğunun en az olduğu bölgedir.
    *Turizm gelirleri en düsük bölgedir.
    *Bölgedeki Malatya, Kayısı üretiminde birinci sıradadır.
    *Büyükbas hayvancılığın en fazla yapıldığı bölgedir.(Özellikle Kars)
    *Sanayisi en geri olan bölgedir.
    *Elektrik üretimine en fazla katkı sağlayan bölgedir.
    *Sebze tarımına en elverissiz bölgedir.
    *Tarımsal faaliyetlerin en geç baslayıp, en erken bittiği bölgedir.
    *Donlu gün sayısı en fazla olan bölgedir.
    *Maden ve enerji üretimi en fazla olan bölgedir.(Yukarı Fırat, Malatya, Elazığ)
    *Okur-yazar oranı en düsük olan bölgedir.
    *Türkiye’de yol yapım ve ulasım maliyetlerinin en fazla olduğu bölgedir.
    *Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü bu bölgede yer almaktadır.
    *Türkiye’nin en büyük kapalı havzası olan Van Gölü kapalı havzası bu bölgededir.
    *Bu bölgeden kaynağını alan tüm akarsular ülkemiz dısına çıkmaktadır.
    *En tenha nüfuslu il olan Hakkari, bu bölgededir.
    *Ekili-dikili alanı en fazla olan bölgedir.(sebebi: yüzölçümünün fazla olması)
    25 - 01 - 2012
    *) Dünya Batıdan doguya döndüğü ıcın , Gunes her zaman doguda dogar , yerel saat her zaman doguda daha ılerıdır. 11 -02 - 2012 GÜNCELLENDI.
    ÖNEMLİ BOĞAZLAR.
    İSTANBUL BOĞAZI :Karadeniz - Marmara Denizi arası Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler kullanmak zorundadır.
    ÇANAKKALE BOĞAZI : Marmara - Ege Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler kullanmak zorundadır.
    SUVEYŞ KANALI : Akdeniz-kızıl deniz Mısır Ülke sınırları içerisindedir.
    CEBELİ TARIK BOĞAZI : Akdeniz – Atlas Okyanusu Arasında
    BAB-ÜL MENDEP BOĞAZI : Kızıl denizi Umman denizine bağlar.
    HÜRMÜZ BOĞAZI : İran Körfezini Umman D. bağlar
    MESSİNA BOĞAZI : Tren Denizi- Yunan Denizi İtalya’da Sicilya adasıyla İtalya yarımadası arasındadır.
    BERİNG BOĞAZI : Bering Denizi- Kuzey Buz Denizi Alaska(ABD)-Sibirya, Asya ile K.Amerikanın en yakın…
    MACELLAN BOĞAZI : Atlas Okyanusu- Büyük Okyanus G.Amerika güneyindedir. (Drake Boğazı biraz daha güneyde)
    MALAKKA BOĞAZI : Sumatra adası ile Malakka yarımadası arasındadır. Endonezya-Malezya
    SONDE BOĞAZI : Sumatra adası ile Cava Adası arası(Endonezya)
    DOVER BOĞAZI : Manş Denizi – Kuzey denize bağlar. İngiltere-Fransa arasındadır.(Manş Denizi boğaz gibidir.)
    KİEL KANALI : Baltık Denizini kuzey denize bağlar Almanya sınırları içerisindedir.
    PANAMA KANALI : Atlas Okyanusu- Büyük Okyanus Panama Sınırlarındadı


    +1

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • YGS Son Tekrar 49.5 konusundan birebir alıntı yapmış arkadaş

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.