Şimdi Ara

Evrim Yoktur ! (75. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
1.988
Cevap
2
Favori
79.142
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
Öne Çıkar
1 oy
Sayfa: önceki 7374757677
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yeni Türkü


    Bak arkadaşım, ingilizcen varsa şu videoyu bi izle, yoksa da söyle çevirelim senin için.

    Her seferinde senin uzun kendi mantıgınla yazdıgın yazılara cevap vermek yerine, bir kere bir çeviri yaparız senin gül hatrına.

    http://www.youtube.com/watch?v=eUB4j0n2UDU


    Bu videonun benim sorumla ne alakası var ?

    Hala abuk subuk yorumlar yazpıyorsunuz; "Efendim, bilimsel olmasa kimse uğraşmazmış da ..."

    O zaman bu tip propaganda videoları yerine ispat videosu gösterin de ben de zamanımı boşu boşuna harcamayayım.

    Şunu çevirin de okuyan diğer arkadaşlar da öğrensin adamınızı.



    "Michael Brant Shermer (born September 8, 1954, in Glendale, California) is an American science writer, historian of science, founder of The Skeptics Society, and Editor in Chief of its magazine Skeptic,[1] which is largely devoted to investigating pseudoscientific and supernatural claims. The Skeptics Society currently has over 55,000 members.[2]
    Shermer is also the producer and co-host of the 13-hour Fox Family television series Exploring the Unknown. Since April 2004, he has been a monthly columnist for Scientific American magazine with his Skeptic column. Shermer states he was once a fundamentalist Christian, but converted from a belief in God during his graduate studies, and has described himself as an agnostic,[3] nontheist,[4][5] atheist[6] and advocate for humanist philosophy.[7] He has expressed reservations about such labels, however, as he sees them being used in the service of 'pigeonholing,' and prefers to simply be called a skeptic."




    Arkadaşım habire belden aşağı vurmaya çalışıyorsunuz. Ya bilimsel konuşmadığımı, ya konuya vakıf olmadığımı, ya psikolojimin bozuk olduğunu ya da dini değerlerimin öğrenmeye kapalı olmamı sağladığını söyleyip habire konuyu saptırıyorsunuz.

    Tezinizi ispat edebiliyorsanız edin, edemiyorsanız bilmiyorum demeyi de öğrenin.

    Bir insan her şeyi bildiğini zannediyorsa zaten hiç bir şey bilmiyordur. Her şeyi bilmediğimizi, bilimin sınırlarının olduğunu ve yavaş yavaş ilerlediğini bilmiyorsanız zaten sizin öğrenebilecek fazla bir şeyiniz de yoktur.

    Balıkların uyumadığı zannediliyordu "bilim çevrelerinde" 10-15 sene öncesine kadar. Bugün gözleri açık uyuyor diyorlar.

    Dün bunu söyleyenler bilim adamı değil miydi ? Ya da bugünküler değil herhalde. İki görüşü de ifade edenler aynı bilim adamları ise, her şeyi tam olarak ortaya koyamadığımızı ve zamanla teorilerin değişebileceğini de kabul etmelisiniz.

    Ben değişim, farklılaşım yok demiyorum. Var. Bilimsel kanıtları olan her durumu kabul ederim. Cansız maddelerden canlı madde elde edilebiliyor mu?

    İspatlayın
    _____________________________




  • quote:

    Ben değişim, farklılaşım yok demiyorum. Var.


    Bunun düzeyi nedir?
    _____________________________
    PGW | Pro Gaming World | | LeVeL
    Sadece düşün ne düşünemediğini...
    Aion Online =))
  • quote:

    Orijinalden alıntı: LeVeL

    Uzunca C/P ' yi neden okuyayimki . Herşeyi kapsayan teorem bulunduda ben mi bilmiyorum. Abiyogenez'le Evrim ayri alanlardir , ilerde ikiside birlestirilebilir ama suanlik ayridirlar. Aynisi fiziktede geçerli HEŞET (herşeyi kapsayan teorem) bulunabilir ama şuanda yoktur , ha yok diye fiziğimi inkar edicez.


    Okumayın. Anlayabileceğinizden şüpheliyim zaten. Siz Youtube dan falan videolar, internet gazetelerinden resimli alıntılarla alim olunabileceğini zannedenlerden olabilirsiniz. Benim sorunum değil.

    Fiziği niye inkar edelim ? Zaten fiziğin kanunlarını, biyolojinin, kimyanın kanunlarını referans kabul edip konuşmuyor muyuz ?

    Şu anda teorinin olmaması teoriyi çürütür / rafa kaldırır. Fiziği çürütmez.

    Bu arada HEŞET nedir ? (Her şeyin teorisinin kısaltılmışı demeyin sakın)

    Bu arada benim multiverse diye söylediğim teoriden bahsediyorsunuz:





    İlk bakışta çılgınlık ya da bir bilimkurgu fantezisi gibi görünse de, bu teori tamamen matematiksel temellere dayanıyor. Stephen Hawking, "Sonsuz sayıda eşiz evrenler var" diyor. Hawking, Cambridge Üniversitesi'nin Matematik Bilimleri Merkezi'nde profesör olarak görev yapıyor. "Amyotrofik lateral skleroz" adı verilen bir sinir hastalığı nedeniyle, ünlü fizikçinin vücut kasları her geçen gün biraz daha eriyor. 1986'da bir soluk borusu ameliyatı sonucu sesini de kaybetti. O günden bu yana bilgisayar aracılığıyla iletişim kuruyor. Şu anda tamamen felçli, ancak zihni, inanılmaz bir hareketliliğe sahip. 59 yaşındaki astrofizikçi, evrenin var oluşunu açıklamak amacıyla yıllardır üstünde çalışılan "Her Şeyin Teorisi"sinin (Theory of Everything) formülünü oluşturmayı başardı ve buna "M-teorisi" adını verdi. Buradaki "M" (magic, mysterios, mother) büyülü, esrarengiz ya da her şeyin (bütün teorilerin) anası olarak değerlendirilebilir.

    Teori, uzayı, içlerinde bizim eşizlerimizin bulunduğu başka evrenlerden oluşan çok boyutlu bir labirent olarak görüyor. Hawking, bu "kobold evrenler"in yaşayanlarını "gölge insanlar" olarak nitelendiriyor. Yani, bizim evren olarak tanımladığımız belki de, gerçekte iç içe geçmiş, birbirini şekillendiren ve hatta belki birbiriyle iletişim halinde olan, birbirine paralel çok sayıda evrenlerin bulunduğu sonsuz bir uzayın minik bir kesiti.

    Bu, sadece birçok esrarengiz olguya aniden bambaşka bir açıdan baktığı için değil, aynı zamanda sıradan yaşamımızın bu kadar basit olmadığını göstermesiyle de büyüleyici bir evren tasviri. Birçoğumuz, yaşadığımız olaylara hep daha fazla anlam yükleme eğilimindeyiz. "Yaşamımda, ne olduğunu bilmediğim bir değişiklik olacağını hissediyorum" dediğimiz anları hepimiz yaşamışızdır. Korkular, hayaller, özlemler, fikirler... Ortada neden yokken, birden bire nasıl çıkıyorlar, nereden geliyorlar?

    Genç iş adamı, her pazar sabahı eşiyle birlikte tenis oynuyordu. O gün de, bütün diğer pazar sabahları gibiydi. Daha farklı geçeceğini gösteren en ufak bir belirti yoktu. Ancak, bir süre sonra iş adamı oyunu savsaklamaya başladı. Servis atışları hep fileye takılıyordu. Konsantrasyonu tamamen dağılmıştı. Huzursuzluğu giderek arttı. Birden aklına annesi geldi ve bu düşünceyi bir türlü kafasından silemedi. Eve döndüklerinde telefonları çaldı, arayan babasıydı. Öğlene kadar her yerde onu aramıştı. Annesi bir kalp krizi geçirmiş ve hastaneye kaldırılmıştı. İş adamının konsantrasyonu, bu olayı sezinlediği için mi dağılmıştı? Peki nasıl sezmişti bunu? Böyle bir olaya, şimdiye kadar sadece parapsikoloji uzmanları açıklama getiriyorlardı. Bilim adamları, ciddiyetsizlikle suçlanmamak için böyle konuların üstünde durmamayı tercih ettiler.

    Uzay-zamanın bükülmesiyle oluşan "solucan delikler"in zaman yolculuğunu mümkün kılabileceği düşünülüyor. Stephen Hawking'in geliştirdiği evren teorisi, hesaplamalara dayalı yepyeni bir açıklama getiriyor. Hawking, mantıksal olarak, beynimizde hiçbir şeyin bir bütünden bağımsız gerçekleşmediğini ileri sürüyor. Yani, tenis kortundaki olayları şöyle açıklayabiliriz: Görülebilir evrenimizin dışında, iç içe geçmiş ve eşizlerimizin bulunduğu, görülemeyen daha çok sayıda evren var.

    İş adamı, annesinin geçirdiği kalp krizini telefonla öğrenmediğine göre, dolaylı yollardan öğrendi; yani eşizlerinden biri aracılığıyla.

    Eğer Hawking haklıysa, daha pek çok olgu paralel evren teorisiyle açıklanabilecek. Hiçbir neden ya da bulgu olmadığı halde neden bazen korkuya kapılıyoruz? Eşizlerimiz o anda bu korkuları yaşadıkları için mi? Neden bazı insanlarla ilk kez tanıştığımız halde, sanki onu uzun süredir tanıyormuşuz duygusuna kapılıyoruz? Başka bir dünyada onu uzun süredir tanıdığımız için mi? Ya ilk bakışta aşk? Aslında böyle bir şey belki de yok ve her şey başka bir evrende yaşanan bir aşkın o an için hissedilmesinden ibaret. Gerçekten de, bir bilimkurgu senaryosuna benziyor. Stephen Hawking, bu fantastik fikre nasıl ulaşmıştı acaba?

    Bilim adamı, böyle bir evren teorisine nasıl ulaştığını, "Ceviz Kabuğundaki Evren" adını verdiği son kitabında açıklamış.

    Bu adı verirken İngiliz oyun yazarı William Shakespeare'in "Hamlet"inden esinlenmiş. Eserde Hamlet, "Ey Tanrım, ceviz kabuğunun içine hapsolsam da, kendimi bütün âlemlerin kralı gibi görebilirdim, keşke şu kötü rüyalarım olmasaydı..." diyordu. Hamlet'in bu derin iç çekişi, sanki düşünür Hawking'i tarif ediyor.

    Hastalığı onu, ceviz kabuğu olarak nitelendirilebilecek hareketsiz vücudunun içine hapsetmiş. Ancak, o aklıyla, sonsuzluğa, yani evrene hakim olmak istiyor. Hawking, Hamlet'in sözlerini şöyle yorumluyor; bütün fiziksel engellere karşın, sadece beynimizin gücüyle uzayı araştırabilir ve teknik açıdan ulaşılması mümkün olmasa da, teorik olarak, ilginç bölgelerin kapılarını aralayabiliriz.

    Hawking'in geliştirdiği formül, makroskobik evreni ve temel parçacıkların mikroskobik dünyasını tanımlamakla kalmayacak, "Büyük Patlama" ve onunla birlikte zaman ve uzay boyutlarının başlangıcını da hesaplanabilir hale getirecek. Böylece insan, evrenin en büyük gizemine, daha doğru bir yaklaşım gösterebilecek: Evrenin, var olmak için bir tanrıya ihtiyacı var mı? Yoksa varlığı, tamamen bilinen fiziksel yasalara mı dayanıyor?

    Bugün 59 yaşında olan fizikçi, bazı basın organları tarafından Albert Einstein ile bir tutuluyor. Ancak birçok meslektaşı, bu karşılaştırmanın Einstein için bir haksızlık olduğunu belirtiyor. Ne de olsa bilim adamı, evreni açıklamaya yönelik geliştirdiği "görelilik teorisi"yle, tam bir devrim yaratmıştı. Ama Hawking yeni bir teori kurmamış, Einstein'ın kuramını temel alan bir teori geliştirmişti.

    Bilim olimpiyatında Hawking, 1974'te keşfettiği ve kendi adını verdiği ışınım ile ön plana çıktı: Fizikçi, temel parçacık demetinin bir kara delik yakınında bulunduğunda, nasıl davranacağını hesapladı. Belirli kütleye sahip bir yıldız, ömrünün sonunda, kendi çekim kuvvetinin etkisiyle çöküyor ve uzay ile zamanın anlamını yitirdiği, yani kaybolduğu, sonsuz yoğunluğa sahip bir yapıya, yani kara deliğe dönüşüyor. Kara deliğin çekim alanı o kadar güçlü ki, ışın da dahil hiçbir şey çekim alanından kurtulamıyor. Fizikçiler bu duruma "tekillik" adını veriyorlar. Hawking, çevresindeki her şeyi yutan bu tuzakların tamamen karanlık olmadıklarını, ışın yaydıklarını gösterdi. İçinde yaşadığımız evrenin de, "tekillik" durumundayken, Büyük Patlama ile birlikte şekillenmeye başlaması, Hawking'in buluşunu daha da önemli kıldı. Bu sayede bir gün, belki de yaratılış hikâyesinin sıfırıncı saniyesine ulaşılabilirdi. Hawking, "hiçlik" ile "varlık" arasındaki geçiş anının aydınlatılmasının, "Tanrı'nın planı"nı ortaya çıkarmak anlamına geldiğini düşünüyor.

    Bilim adamları, bir "tekillik" durumunun olup olmadığını; bir büyük patlamanın yaşanıp yaşanmadığını; zaman ve uzay boyutlarının bu patlama sonucu ortaya çıkıp çıkmadığını uzun süre tartıştılar.

    Çünkü, İngiliz fizikçi Isaac Newton'ın 300 yıl önce kabul ettiği gibi, zamanın sonsuz bir geçmişten sonsuz bir geleceğe uzandığına inanıyorlardı.

    Newton'ın teorisi, Albert Einstein tarafından geliştirilen "Genel Görelilik Teorisi"yle geçerliğini kaybetti. Yeni teori, zaman, uzay ve maddeyi bir birinden ayrılamaz bir bütün olarak düşünüyordu.

    Bütün kütleler, ister dev gökadalar ister küçücük asteroitler, uzay-zamana şekil veriyorlar. Bu şekillenme, madde ve ışığın uzaydaki hareketini belirliyor. Önce Roger Penrose, sonra da Hawking, 1969'da Büyük Patlama'nın gerçek olduğunu ispatladıktan sonra, çekim kuvvetine dayalı teoriyi daha da geliştirdiler.

    Yoğunluk, Büyük Patlama sırasında kuşkusuz çok daha fazlaydı; ne de olsa, evrendeki bütün kütleler bir aradaydı. Patlama gerçekleşince, çevreye hayal edilmesi güç büyüklükte bir enerji yayıldı. Bu ilk enerji, temel parçacıklara ve maddenin kaderini belirleyen dört kuvvete dönüştü. Kozmologlar asıl sorunu, işte bu dört kuvvet konusunda yaşıyorlar. Bir evren formülü, bütün zamanlar ve evrendeki bütün olaylar için geçerli olmalı; yani son bir denklem, mikrokozmoz ve makrokozmozda etkili bütün kuvvetleri içermeliydi. Bugüne kadar yapılan matematiksel hesaplamalar, sadece üç kuvveti kapsıyordu: elektromanyetik kuvvet (elektronları atom çekirdeğine bağlıyor), "güçlü kuvvet" (atom çekirdeğini bir arada tutuyor) ve "zayıf kuvvet" (radyoaktif parçalanmayı sağlıyor)... Buna karşılık, bütün çabalara rağmen, dördüncü kuvvet olan kütle çekimi, bir türlü "Her Şeyin Teorisi" ne dahil edilemedi. Nedeni ise, çekim gücünün sadece maddelerde bulunması. Büyük Patlama sırasında kütle, maddesel olmayan bir nok-tada, "hiçlik"i ifade eden bir kuvantumda yoğunlaşmıştı. Araştırmacıların, "tekillik" durumunu daha iyi anlayabilmeleri için her iki teoriyi "Kuvantum Çekim Kuvveti"nde birleştirmeleri, yani "Çekim Kuvvetinin Kuvantum Teorisi"ni geliştirmeleri gerekiyordu. Ancak, bunu bir türlü başaramıyorlardı.

    "Her Şeyin Teorisi"ne giden yolda başka bir sorun da, atomun standart modelinde yaşanıyordu. Parçacıklar, bazı matematiksel işlemlere tabi tutulduklarında, ortaya anlamsız ve sonsuz değerler çıkıyordu. Ayrıca standart model, ne parçacık kütlelerini ne de doğal kuvvetlerin şiddetini açıklıyordu. Bunlar formülde sabit değerler olarak yer alıyordu.

    80'li yılların ortalarında, fizik uzmanları John Schwarz ve Michael Green'in uğraşıları sonucu bir çözüm yolu bulundu. Onlara göre anlamsızlıklar, parçacıkların, denklemlerde sonsuz küçük noktacıklar olarak ele alınmasından kaynaklanıyordu. Peki ama, parçacıkların iplikçikler gibi esneme yetenekleri olsaydı ne olurdu? Yaklaşık 10 yıl önce geliştirilen, ancak daha sonra hesapları çıkmaza sokan "sicim teorisi", atomaltı parçacıkları nokta şeklinde değil, iplik (sicim) şeklinde tanımlıyordu. Sicimler, bir kemanın telleri gibi salınan, 10 (üzeri -33) santimetre uzunluğunda, minicik iplikçiklerdi. Sicimler şimdiye kadar gözlenemedi; ancak, büyüklüğü matematiksel olarak hesaplanabiliyor: Bir sicimin bir atomun büyüklüğüne olan oranı, bir atomun bütün Güneş Sistemi'ne olan oranına eşit. Ayrıca, belirli bazı sicimlerin, kütle çekimine sahip olduğu ve sicimlerin, aynı zamanda kuvantlar oldukları da bilinenler arasında. Hawking, buradan yola çıkarak "kütle çekiminin kuvantum teorisi"ni geliştirdi.

    Stephen Hawking, sicimlerle ilgili çok sayıda hesaplama yaptıktan sonra şu sonuca ulaştı: Evreni üç veya dört boyutlu kabul ettiğimiz sürece, geliştirilen "Kütle Çekiminin Kuvantum Teorisi" bizi tek bir evren formülüne götürmüyor. Dolayısıyla çözümü, çok boyutlu alanlarda aradı. Bu nedenle de sicimde takılıp kalmadı ve hesaplar yaparak, sicimlerden çok boyutlu kuvantlar elde etti. Bunlara "membran" adını verdi ve daha da kısaltarak "bran" olarak kullandı. Bu bran'lar, birden fazla boyutta varlık gösteriyorlardı. Hesaplamalarına devam ederek bir sınıra ulaştı: Evrende on bir boyut vardı.

    Peki bütün o boyutları neden algılayamıyoruz? Hawking nedenini şöyle açıklıyor: Büyük Patlama'nın ardından, zaman boyutu ile üç tane uzaysal (uzunluk, genişlik, yükseklik) boyut açılarak kozmik büyüklüğe dönüştü. Kalan yedi boyut, konumlarını değiştirmeden, yani sicim kadar bir alanı kaplayacak büyüklükte, bir gonca gibi sarılı olarak kaldılar. Bilim adamına göre, böyle yedi boyutlu bir yumak, evrenin her noktasında mevcut.

    MTeorisi'ne göre, evren iki boyutlu bran'larla kaplı. Bu branlar için üçüncü boyut, bran'ların frizbi plakları gibi, içinde oradan oraya uçtukları ve hiç birbirlerine çarpmayacakları büyüklükte bir "hiper uzay". "Üç boyutlu kütlecikler" hiç fark edilmeden dört boyutlu bir uzaya, "dört boyutlu kütlecikler" beş boyutlu bir uzaya vb. giriyorlar. Hawking, bu noktada kendi kendine şu soruyu sormuş: "Üstünde yaşadığımız Dünya nasıl yorumlanmalı?" Yanıtını ise şöyle vermiş: "Bizim gözlemleyebildiğimiz evren, belki de hiper uzayda süzülen üç boyutlu bir bran'dan öte bir şey değil. Ve evrenimiz bu uzayın içinde yalnız değil. Çünkü, sürekli yeni evrenler, yeni bran'lar doğu-yor.

    Fizikçiler, bu olaylara "kuvantum fluktuasyonu" adı veriyorlar. Hawking, böyle bir kuvant oluşumunu, kaynayan sudaki hava kabarcığı oluşumuna benzetiyor. Bu kabarcıklardan bazıları patlıyor, bazıları da içinde bulunduğumuz evren gibi esneyerek genişliyor.

    Bilim adamı, sürekli bir üst boyuta geçen branlar'la ilgili, insanın başını döndüren bu varsayımı biraz daha somutlaştırabilmek için, hologram örneğini veriyor: Hologramlarda, doğru açıdan bakıldığında, iki boyutlu bir yüzeyde, üç boyutlu bir nesnenin görüntüsü fark ediliyor. Başka bir deyişle, daha yüksek boyuttaki bilgiler, daha düşük boyuttaki bir oluşumun içine kodlanıyor. Öyleyse, üç boyutlu dünyamızda gerçekleşen her şey, aslında daha yüksek boyutlu bir dünya tarafından üretilmiş olabilir mi? Ya da bir paralel dünyanın sadece yansıması olabilir miyiz?

    Hawking'e göre bu soruların yanıtı evet!

    Yaşamımız, dünyalı olmayan yaratıklar tarafından oynanan bir bilgisayar oyunu, biz de bilgisayarlarla üretilmiş oyuncular olabiliriz. Belki de, sadece bakıp eğlendikleri hologramlarız.

    Hawking'in teorisiyle, kehanet ve telepati gibi metafizik konular da belki daha doğru yorumlanabilir: Bir hologramda, üç boyutlu bilgiler, iki boyutlu yüzeyin her noktasında kodlanmış olarak bulunuyor. Hologram levhasını kırdığınız ve parçalardan birini ışık altında incelediğiniz zaman, içinde kodlanmış olan üç boyutlu nesnenin yine tamamını görürsünüz. Çünkü, nesneye ait üç boyutlu bilgilerin tamamı, yüzeyin her noktasında ayrı ayrı kodlanmış bulunuyor.

    Dünyamız eğer bir hologram ise, bütün bilgiler, yine Dünya'nın her yerinde ayrı ayrı bulunuyor olmalı. Bu açıdan bakıldığında, bu matris bütününün bir parçası olan kişinin, normalde görülemeyen bilgileri bazen fark etmesi çok da olağanüstü sayılmaz. Belki de kâhinler, böyle bilgileri algılayabilen ve okuyabilen insanlardır.
    Hawking bu düşüncesinde yalnız değil. Bu varsayımı geliştirirken Hawking'e eşlik eden evrenbilimci Alexander Vilekin, "Uzayda, Al Gore'un ABD başkanı olduğu ya da Elvis Presley'nin hâlâ yaşadığı paralel evrenler olabilir" diyor.

    Hawking daha da ileri giderek paralel başka bir evrene geçmeyi hayal ediyor. Fizikçi, bilimkurgu dizisi "Star Trek"e, konuk sanatçı olarak katıldığı bölümünde, Isaac Newton ve Albert Einstein ile poker oynamış, Marylin Monroe da dizinde oturarak ona şans dilemişti. Bilim adamı "Her türlü hikâye gerçek olabilir; bir evrende Marylin Monroe, diğer evrende de Kleopatra ile evli olabilirim. Böyle olduğuna dair elimizde bir kanıt yok. Keşke olsaydı, o zaman poker oyununda çok para kazanabilirdim" diyor.

    Sicimler ve branlar'dan oluşan bu fantastik bakış açısı gerçek olabilir mi? Hawking, evrenin varlığını tek bir formülle açıklayacak "Her Şeyin Teorisi" nin henüz tamamlanmadığını, bunun belki de ancak 21. yüzyılın sonuna doğru mümkün olacağını belirtiyor. Ancak formül tamamlandığında da Tanrı'nın evren formülüne ulaşmış olacaklarını, bu noktanın da insan aklının nihai zaferi olacağını belirtiyor.

    Kaynak: Focus Dergisi
    _____________________________




  • Senin zaten soruna olabilir dedim.

    sende teorik olarak herşey olabilir dedin.

    Bende o zaman bilmiyorum dedim.


    Benim o videoyu izletme amacım Evrim hakkındaki kısımdı.


    Tamam, 1-2 hala aydınlatılmamış nokta var. Peki diğer 10 000 kanıtı ne yapacağız?

    Bu iş böyle. 2 görüş varsa, veriler bizi hangisine yönlendiriyor. Ona bakıcaksın eğer önyargıların yoksa. Evrimi destekleyen tonla kanıt var mı? Var. Demek ki evrim gerçek. Başka bir alternatif yok zaten! Canlılığı açıklasın açıklasın vs diyip duruyorsun. Bu gün canlılığı açıklamaya yakınız. Yarın açıklanacağı belli bunun. Evrim yoktur konusuna gelip, Evrim yoksa bunalr neden böyle dediğimiz bizim sorularımıza cevap vereceğinize hala evrim varsa canlılığı açıklasın vs. Bu konuyu sonundan mı takip etmeye başladınız siz?

    Sana Neden evrimsel sırayı bozan 1 tane fosil yok diyorum. Sen bana bulunur diyorsun.

    200 yıldır bulunmadı, bulunur diyerek cevap mı vermiş oluyosun şimdi?


    Arkadaşım istersen yaratılışa inan. Ama Yaratanın da Evrimsel sırayla yarattığını kabul et. O zaman zaten sorun kalmıyacak ortada!

    Ondan sonrada evrimi gerçekmiş gibi gösteren, canlıları evrimsel sırayla yaratan yaratıcı bizim ne düşünmemizi istiyor onu falan tartışırız.

    Sarhoşun biri sokakta geziniyor, yerlere bakınıyormuş. Demişler ne arıyosun? Demiş saatimi kaybettim. Nerde kaybettin? İki sokak aşşağıda. E peki niye burda arıyosun? Çünkü burası aydınlık!

    Senin kide o hesap. Sorunun olduğu yerde değil, etrafında dolaşmalar, alakasız yerlerden konuyu birleştirmeye çalışmalar.

    Ya Evrim yok diyosun. Peki tamam yok. Balinaların bacakları?

    Değişime karşı değilim.

    Yani balina bacağının vücut içine gizlenebileceğini kabul ediyorsun ama, canlıların ortak bir atası olamayacağını iddia ediyorsun.

    E onu kabul ediyorsunda, öbürünü neden kabul etmiyorsun?
    _____________________________
    Iletisim kurmayi guclestiren herkesi blokluyorm




  • http://www.youtube.com/watch?v=D5MrGxubcdE

    http://www.youtube.com/watch?v=Lep5-kfI0sI

    Bunlara rağmen evrim yoktur demek nasıl bir mantıktır?

    Bunlara karşı nasıl bir savunmanız var. Madem evrim yok, kendi görüşünüzle bunları açıklayın.

    Multiverse teoriyi tartışacağımıza bu konu altında, öncelikle yapılması gerekenler var!
    _____________________________
    Iletisim kurmayi guclestiren herkesi blokluyorm




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ogün®


    quote:

    Orijinalden alıntı: LeVeL

    Uzunca C/P ' yi neden okuyayimki . Herşeyi kapsayan teorem bulunduda ben mi bilmiyorum. Abiyogenez'le Evrim ayri alanlardir , ilerde ikiside birlestirilebilir ama suanlik ayridirlar. Aynisi fiziktede geçerli HEŞET (herşeyi kapsayan teorem) bulunabilir ama şuanda yoktur , ha yok diye fiziğimi inkar edicez.


    Okumayın. Anlayabileceğinizden şüpheliyim zaten. Siz Youtube dan falan videolar, internet gazetelerinden resimli alıntılarla alim olunabileceğini zannedenlerden olabilirsiniz. Benim sorunum değil.

    Fiziği niye inkar edelim ? Zaten fiziğin kanunlarını, biyolojinin, kimyanın kanunlarını referans kabul edip konuşmuyor muyuz ?

    Şu anda teorinin olmaması teoriyi çürütür / rafa kaldırır. Fiziği çürütmez.

    Bu arada HEŞET nedir ? (Her şeyin teorisinin kısaltılmışı demeyin sakın)

    Bu arada benim multiverse diye söylediğim teoriden bahsediyorsunuz:





    İlk bakışta çılgınlık ya da bir bilimkurgu fantezisi gibi görünse de, bu teori tamamen matematiksel temellere dayanıyor. Stephen Hawking, "Sonsuz sayıda eşiz evrenler var" diyor. Hawking, Cambridge Üniversitesi'nin Matematik Bilimleri Merkezi'nde profesör olarak görev yapıyor. "Amyotrofik lateral skleroz" adı verilen bir sinir hastalığı nedeniyle, ünlü fizikçinin vücut kasları her geçen gün biraz daha eriyor. 1986'da bir soluk borusu ameliyatı sonucu sesini de kaybetti. O günden bu yana bilgisayar aracılığıyla iletişim kuruyor. Şu anda tamamen felçli, ancak zihni, inanılmaz bir hareketliliğe sahip. 59 yaşındaki astrofizikçi, evrenin var oluşunu açıklamak amacıyla yıllardır üstünde çalışılan "Her Şeyin Teorisi"sinin (Theory of Everything) formülünü oluşturmayı başardı ve buna "M-teorisi" adını verdi. Buradaki "M" (magic, mysterios, mother) büyülü, esrarengiz ya da her şeyin (bütün teorilerin) anası olarak değerlendirilebilir.

    Teori, uzayı, içlerinde bizim eşizlerimizin bulunduğu başka evrenlerden oluşan çok boyutlu bir labirent olarak görüyor. Hawking, bu "kobold evrenler"in yaşayanlarını "gölge insanlar" olarak nitelendiriyor. Yani, bizim evren olarak tanımladığımız belki de, gerçekte iç içe geçmiş, birbirini şekillendiren ve hatta belki birbiriyle iletişim halinde olan, birbirine paralel çok sayıda evrenlerin bulunduğu sonsuz bir uzayın minik bir kesiti.

    Bu, sadece birçok esrarengiz olguya aniden bambaşka bir açıdan baktığı için değil, aynı zamanda sıradan yaşamımızın bu kadar basit olmadığını göstermesiyle de büyüleyici bir evren tasviri. Birçoğumuz, yaşadığımız olaylara hep daha fazla anlam yükleme eğilimindeyiz. "Yaşamımda, ne olduğunu bilmediğim bir değişiklik olacağını hissediyorum" dediğimiz anları hepimiz yaşamışızdır. Korkular, hayaller, özlemler, fikirler... Ortada neden yokken, birden bire nasıl çıkıyorlar, nereden geliyorlar?

    Genç iş adamı, her pazar sabahı eşiyle birlikte tenis oynuyordu. O gün de, bütün diğer pazar sabahları gibiydi. Daha farklı geçeceğini gösteren en ufak bir belirti yoktu. Ancak, bir süre sonra iş adamı oyunu savsaklamaya başladı. Servis atışları hep fileye takılıyordu. Konsantrasyonu tamamen dağılmıştı. Huzursuzluğu giderek arttı. Birden aklına annesi geldi ve bu düşünceyi bir türlü kafasından silemedi. Eve döndüklerinde telefonları çaldı, arayan babasıydı. Öğlene kadar her yerde onu aramıştı. Annesi bir kalp krizi geçirmiş ve hastaneye kaldırılmıştı. İş adamının konsantrasyonu, bu olayı sezinlediği için mi dağılmıştı? Peki nasıl sezmişti bunu? Böyle bir olaya, şimdiye kadar sadece parapsikoloji uzmanları açıklama getiriyorlardı. Bilim adamları, ciddiyetsizlikle suçlanmamak için böyle konuların üstünde durmamayı tercih ettiler.

    Uzay-zamanın bükülmesiyle oluşan "solucan delikler"in zaman yolculuğunu mümkün kılabileceği düşünülüyor. Stephen Hawking'in geliştirdiği evren teorisi, hesaplamalara dayalı yepyeni bir açıklama getiriyor. Hawking, mantıksal olarak, beynimizde hiçbir şeyin bir bütünden bağımsız gerçekleşmediğini ileri sürüyor. Yani, tenis kortundaki olayları şöyle açıklayabiliriz: Görülebilir evrenimizin dışında, iç içe geçmiş ve eşizlerimizin bulunduğu, görülemeyen daha çok sayıda evren var.

    İş adamı, annesinin geçirdiği kalp krizini telefonla öğrenmediğine göre, dolaylı yollardan öğrendi; yani eşizlerinden biri aracılığıyla.

    Eğer Hawking haklıysa, daha pek çok olgu paralel evren teorisiyle açıklanabilecek. Hiçbir neden ya da bulgu olmadığı halde neden bazen korkuya kapılıyoruz? Eşizlerimiz o anda bu korkuları yaşadıkları için mi? Neden bazı insanlarla ilk kez tanıştığımız halde, sanki onu uzun süredir tanıyormuşuz duygusuna kapılıyoruz? Başka bir dünyada onu uzun süredir tanıdığımız için mi? Ya ilk bakışta aşk? Aslında böyle bir şey belki de yok ve her şey başka bir evrende yaşanan bir aşkın o an için hissedilmesinden ibaret. Gerçekten de, bir bilimkurgu senaryosuna benziyor. Stephen Hawking, bu fantastik fikre nasıl ulaşmıştı acaba?

    Bilim adamı, böyle bir evren teorisine nasıl ulaştığını, "Ceviz Kabuğundaki Evren" adını verdiği son kitabında açıklamış.

    Bu adı verirken İngiliz oyun yazarı William Shakespeare'in "Hamlet"inden esinlenmiş. Eserde Hamlet, "Ey Tanrım, ceviz kabuğunun içine hapsolsam da, kendimi bütün âlemlerin kralı gibi görebilirdim, keşke şu kötü rüyalarım olmasaydı..." diyordu. Hamlet'in bu derin iç çekişi, sanki düşünür Hawking'i tarif ediyor.

    Hastalığı onu, ceviz kabuğu olarak nitelendirilebilecek hareketsiz vücudunun içine hapsetmiş. Ancak, o aklıyla, sonsuzluğa, yani evrene hakim olmak istiyor. Hawking, Hamlet'in sözlerini şöyle yorumluyor; bütün fiziksel engellere karşın, sadece beynimizin gücüyle uzayı araştırabilir ve teknik açıdan ulaşılması mümkün olmasa da, teorik olarak, ilginç bölgelerin kapılarını aralayabiliriz.

    Hawking'in geliştirdiği formül, makroskobik evreni ve temel parçacıkların mikroskobik dünyasını tanımlamakla kalmayacak, "Büyük Patlama" ve onunla birlikte zaman ve uzay boyutlarının başlangıcını da hesaplanabilir hale getirecek. Böylece insan, evrenin en büyük gizemine, daha doğru bir yaklaşım gösterebilecek: Evrenin, var olmak için bir tanrıya ihtiyacı var mı? Yoksa varlığı, tamamen bilinen fiziksel yasalara mı dayanıyor?

    Bugün 59 yaşında olan fizikçi, bazı basın organları tarafından Albert Einstein ile bir tutuluyor. Ancak birçok meslektaşı, bu karşılaştırmanın Einstein için bir haksızlık olduğunu belirtiyor. Ne de olsa bilim adamı, evreni açıklamaya yönelik geliştirdiği "görelilik teorisi"yle, tam bir devrim yaratmıştı. Ama Hawking yeni bir teori kurmamış, Einstein'ın kuramını temel alan bir teori geliştirmişti.

    Bilim olimpiyatında Hawking, 1974'te keşfettiği ve kendi adını verdiği ışınım ile ön plana çıktı: Fizikçi, temel parçacık demetinin bir kara delik yakınında bulunduğunda, nasıl davranacağını hesapladı. Belirli kütleye sahip bir yıldız, ömrünün sonunda, kendi çekim kuvvetinin etkisiyle çöküyor ve uzay ile zamanın anlamını yitirdiği, yani kaybolduğu, sonsuz yoğunluğa sahip bir yapıya, yani kara deliğe dönüşüyor. Kara deliğin çekim alanı o kadar güçlü ki, ışın da dahil hiçbir şey çekim alanından kurtulamıyor. Fizikçiler bu duruma "tekillik" adını veriyorlar. Hawking, çevresindeki her şeyi yutan bu tuzakların tamamen karanlık olmadıklarını, ışın yaydıklarını gösterdi. İçinde yaşadığımız evrenin de, "tekillik" durumundayken, Büyük Patlama ile birlikte şekillenmeye başlaması, Hawking'in buluşunu daha da önemli kıldı. Bu sayede bir gün, belki de yaratılış hikâyesinin sıfırıncı saniyesine ulaşılabilirdi. Hawking, "hiçlik" ile "varlık" arasındaki geçiş anının aydınlatılmasının, "Tanrı'nın planı"nı ortaya çıkarmak anlamına geldiğini düşünüyor.

    Bilim adamları, bir "tekillik" durumunun olup olmadığını; bir büyük patlamanın yaşanıp yaşanmadığını; zaman ve uzay boyutlarının bu patlama sonucu ortaya çıkıp çıkmadığını uzun süre tartıştılar.

    Çünkü, İngiliz fizikçi Isaac Newton'ın 300 yıl önce kabul ettiği gibi, zamanın sonsuz bir geçmişten sonsuz bir geleceğe uzandığına inanıyorlardı.

    Newton'ın teorisi, Albert Einstein tarafından geliştirilen "Genel Görelilik Teorisi"yle geçerliğini kaybetti. Yeni teori, zaman, uzay ve maddeyi bir birinden ayrılamaz bir bütün olarak düşünüyordu.

    Bütün kütleler, ister dev gökadalar ister küçücük asteroitler, uzay-zamana şekil veriyorlar. Bu şekillenme, madde ve ışığın uzaydaki hareketini belirliyor. Önce Roger Penrose, sonra da Hawking, 1969'da Büyük Patlama'nın gerçek olduğunu ispatladıktan sonra, çekim kuvvetine dayalı teoriyi daha da geliştirdiler.

    Yoğunluk, Büyük Patlama sırasında kuşkusuz çok daha fazlaydı; ne de olsa, evrendeki bütün kütleler bir aradaydı. Patlama gerçekleşince, çevreye hayal edilmesi güç büyüklükte bir enerji yayıldı. Bu ilk enerji, temel parçacıklara ve maddenin kaderini belirleyen dört kuvvete dönüştü. Kozmologlar asıl sorunu, işte bu dört kuvvet konusunda yaşıyorlar. Bir evren formülü, bütün zamanlar ve evrendeki bütün olaylar için geçerli olmalı; yani son bir denklem, mikrokozmoz ve makrokozmozda etkili bütün kuvvetleri içermeliydi. Bugüne kadar yapılan matematiksel hesaplamalar, sadece üç kuvveti kapsıyordu: elektromanyetik kuvvet (elektronları atom çekirdeğine bağlıyor), "güçlü kuvvet" (atom çekirdeğini bir arada tutuyor) ve "zayıf kuvvet" (radyoaktif parçalanmayı sağlıyor)... Buna karşılık, bütün çabalara rağmen, dördüncü kuvvet olan kütle çekimi, bir türlü "Her Şeyin Teorisi" ne dahil edilemedi. Nedeni ise, çekim gücünün sadece maddelerde bulunması. Büyük Patlama sırasında kütle, maddesel olmayan bir nok-tada, "hiçlik"i ifade eden bir kuvantumda yoğunlaşmıştı. Araştırmacıların, "tekillik" durumunu daha iyi anlayabilmeleri için her iki teoriyi "Kuvantum Çekim Kuvveti"nde birleştirmeleri, yani "Çekim Kuvvetinin Kuvantum Teorisi"ni geliştirmeleri gerekiyordu. Ancak, bunu bir türlü başaramıyorlardı.

    "Her Şeyin Teorisi"ne giden yolda başka bir sorun da, atomun standart modelinde yaşanıyordu. Parçacıklar, bazı matematiksel işlemlere tabi tutulduklarında, ortaya anlamsız ve sonsuz değerler çıkıyordu. Ayrıca standart model, ne parçacık kütlelerini ne de doğal kuvvetlerin şiddetini açıklıyordu. Bunlar formülde sabit değerler olarak yer alıyordu.

    80'li yılların ortalarında, fizik uzmanları John Schwarz ve Michael Green'in uğraşıları sonucu bir çözüm yolu bulundu. Onlara göre anlamsızlıklar, parçacıkların, denklemlerde sonsuz küçük noktacıklar olarak ele alınmasından kaynaklanıyordu. Peki ama, parçacıkların iplikçikler gibi esneme yetenekleri olsaydı ne olurdu? Yaklaşık 10 yıl önce geliştirilen, ancak daha sonra hesapları çıkmaza sokan "sicim teorisi", atomaltı parçacıkları nokta şeklinde değil, iplik (sicim) şeklinde tanımlıyordu. Sicimler, bir kemanın telleri gibi salınan, 10 (üzeri -33) santimetre uzunluğunda, minicik iplikçiklerdi. Sicimler şimdiye kadar gözlenemedi; ancak, büyüklüğü matematiksel olarak hesaplanabiliyor: Bir sicimin bir atomun büyüklüğüne olan oranı, bir atomun bütün Güneş Sistemi'ne olan oranına eşit. Ayrıca, belirli bazı sicimlerin, kütle çekimine sahip olduğu ve sicimlerin, aynı zamanda kuvantlar oldukları da bilinenler arasında. Hawking, buradan yola çıkarak "kütle çekiminin kuvantum teorisi"ni geliştirdi.

    Stephen Hawking, sicimlerle ilgili çok sayıda hesaplama yaptıktan sonra şu sonuca ulaştı: Evreni üç veya dört boyutlu kabul ettiğimiz sürece, geliştirilen "Kütle Çekiminin Kuvantum Teorisi" bizi tek bir evren formülüne götürmüyor. Dolayısıyla çözümü, çok boyutlu alanlarda aradı. Bu nedenle de sicimde takılıp kalmadı ve hesaplar yaparak, sicimlerden çok boyutlu kuvantlar elde etti. Bunlara "membran" adını verdi ve daha da kısaltarak "bran" olarak kullandı. Bu bran'lar, birden fazla boyutta varlık gösteriyorlardı. Hesaplamalarına devam ederek bir sınıra ulaştı: Evrende on bir boyut vardı.

    Peki bütün o boyutları neden algılayamıyoruz? Hawking nedenini şöyle açıklıyor: Büyük Patlama'nın ardından, zaman boyutu ile üç tane uzaysal (uzunluk, genişlik, yükseklik) boyut açılarak kozmik büyüklüğe dönüştü. Kalan yedi boyut, konumlarını değiştirmeden, yani sicim kadar bir alanı kaplayacak büyüklükte, bir gonca gibi sarılı olarak kaldılar. Bilim adamına göre, böyle yedi boyutlu bir yumak, evrenin her noktasında mevcut.

    MTeorisi'ne göre, evren iki boyutlu bran'larla kaplı. Bu branlar için üçüncü boyut, bran'ların frizbi plakları gibi, içinde oradan oraya uçtukları ve hiç birbirlerine çarpmayacakları büyüklükte bir "hiper uzay". "Üç boyutlu kütlecikler" hiç fark edilmeden dört boyutlu bir uzaya, "dört boyutlu kütlecikler" beş boyutlu bir uzaya vb. giriyorlar. Hawking, bu noktada kendi kendine şu soruyu sormuş: "Üstünde yaşadığımız Dünya nasıl yorumlanmalı?" Yanıtını ise şöyle vermiş: "Bizim gözlemleyebildiğimiz evren, belki de hiper uzayda süzülen üç boyutlu bir bran'dan öte bir şey değil. Ve evrenimiz bu uzayın içinde yalnız değil. Çünkü, sürekli yeni evrenler, yeni bran'lar doğu-yor.

    Fizikçiler, bu olaylara "kuvantum fluktuasyonu" adı veriyorlar. Hawking, böyle bir kuvant oluşumunu, kaynayan sudaki hava kabarcığı oluşumuna benzetiyor. Bu kabarcıklardan bazıları patlıyor, bazıları da içinde bulunduğumuz evren gibi esneyerek genişliyor.

    Bilim adamı, sürekli bir üst boyuta geçen branlar'la ilgili, insanın başını döndüren bu varsayımı biraz daha somutlaştırabilmek için, hologram örneğini veriyor: Hologramlarda, doğru açıdan bakıldığında, iki boyutlu bir yüzeyde, üç boyutlu bir nesnenin görüntüsü fark ediliyor. Başka bir deyişle, daha yüksek boyuttaki bilgiler, daha düşük boyuttaki bir oluşumun içine kodlanıyor. Öyleyse, üç boyutlu dünyamızda gerçekleşen her şey, aslında daha yüksek boyutlu bir dünya tarafından üretilmiş olabilir mi? Ya da bir paralel dünyanın sadece yansıması olabilir miyiz?

    Hawking'e göre bu soruların yanıtı evet!

    Yaşamımız, dünyalı olmayan yaratıklar tarafından oynanan bir bilgisayar oyunu, biz de bilgisayarlarla üretilmiş oyuncular olabiliriz. Belki de, sadece bakıp eğlendikleri hologramlarız.

    Hawking'in teorisiyle, kehanet ve telepati gibi metafizik konular da belki daha doğru yorumlanabilir: Bir hologramda, üç boyutlu bilgiler, iki boyutlu yüzeyin her noktasında kodlanmış olarak bulunuyor. Hologram levhasını kırdığınız ve parçalardan birini ışık altında incelediğiniz zaman, içinde kodlanmış olan üç boyutlu nesnenin yine tamamını görürsünüz. Çünkü, nesneye ait üç boyutlu bilgilerin tamamı, yüzeyin her noktasında ayrı ayrı kodlanmış bulunuyor.

    Dünyamız eğer bir hologram ise, bütün bilgiler, yine Dünya'nın her yerinde ayrı ayrı bulunuyor olmalı. Bu açıdan bakıldığında, bu matris bütününün bir parçası olan kişinin, normalde görülemeyen bilgileri bazen fark etmesi çok da olağanüstü sayılmaz. Belki de kâhinler, böyle bilgileri algılayabilen ve okuyabilen insanlardır.
    Hawking bu düşüncesinde yalnız değil. Bu varsayımı geliştirirken Hawking'e eşlik eden evrenbilimci Alexander Vilekin, "Uzayda, Al Gore'un ABD başkanı olduğu ya da Elvis Presley'nin hâlâ yaşadığı paralel evrenler olabilir" diyor.

    Hawking daha da ileri giderek paralel başka bir evrene geçmeyi hayal ediyor. Fizikçi, bilimkurgu dizisi "Star Trek"e, konuk sanatçı olarak katıldığı bölümünde, Isaac Newton ve Albert Einstein ile poker oynamış, Marylin Monroe da dizinde oturarak ona şans dilemişti. Bilim adamı "Her türlü hikâye gerçek olabilir; bir evrende Marylin Monroe, diğer evrende de Kleopatra ile evli olabilirim. Böyle olduğuna dair elimizde bir kanıt yok. Keşke olsaydı, o zaman poker oyununda çok para kazanabilirdim" diyor.

    Sicimler ve branlar'dan oluşan bu fantastik bakış açısı gerçek olabilir mi? Hawking, evrenin varlığını tek bir formülle açıklayacak "Her Şeyin Teorisi" nin henüz tamamlanmadığını, bunun belki de ancak 21. yüzyılın sonuna doğru mümkün olacağını belirtiyor. Ancak formül tamamlandığında da Tanrı'nın evren formülüne ulaşmış olacaklarını, bu noktanın da insan aklının nihai zaferi olacağını belirtiyor.

    Kaynak: Focus Dergisi


    İlk koyduğunuz uzunca C/P'ye göz gezdirdim benim dediğimle alakasiz göründü. Zaten beni doğrulayabilecek bir yazi koyabilirdiniz en fazla , beş temel kuvvetin birleştirilmediğini biliyorum çünkü.

    2. ve bu alintiladiğim C/P'yi okuyacağım , zaten Hawking'i severim en son kitabinida almayi düşünüyorum. HEŞET parantez içindede sölediğim gibi bir çevirmenin kendi bulduğu bir terim benimde hoşuma gitti , kullanilmasindada bir sakinca yok. Yoksa varmi? M-Teorisi de diyebilirsiniz , Theory of Everything'de diyebilirsiniz.

    Fiziği terk etmeyeceğimiz konusunda anlaşıyoruz fakat neden abiyogenezle evrim konusunda anlaşamıyoruz , abiyogenez yoksa abiyogenez yoktur , evrim değil. Aynen dediğiniz gibi katiliyorum bir ortak noktada buluştuk galiba.

    Edit:
    Hawking'in kitaplarindan tekinde geçiyordu HEŞET yamuluyorda olabilirim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi LeVeL -- 10 Haziran 2010; 2:31:08 >
    _____________________________
    PGW | Pro Gaming World | | LeVeL
    Sadece düşün ne düşünemediğini...
    Aion Online =))




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ogün®
    Kışkırtıcı bir yargı ancak ben bu tartışmaya girmeyeceğim.
    1. Fizik, kimya, biyoloji, astronomi, vs.vs. bilimlere vakıf değilim, olduğumu hiç bir yazımda iddia etmedim.
    2. Ancak siz defalardır bilime vakıf olduğunuz, karşınızdakilerin ise bilimden uzak "cahil"ler olduğunda ısrarcısınız.
    3. Durum nedir ? Ben bilmiyorum, sen biliyorsun. O halde açıkla;
    Canlılar nasıl oluşuyor ?
    Sorunun cevabını biliyorsan ver. Bilmiyorsan uzatıp durma.
    ÖSS ye hazırlanırken F şıkkını işaretleyen adam örneği kel alaka. ÖSS ve şıkları mutlak doğru kabulü var. Testlerde şıklardan başka şık işaretlemek mümkün değildir. Sürekli F şıkkını işaretleyen adam kuralı bilmiyordur. Kaldı ki olmayan F şıkkı nasıl işaretlenbilir ?
    Ben sana daha güzel bir söz söyleyeyim; "Hiç, bilenle bilmeyen bir olur mu?
    İyi geceler

    http://www.evrimteorisi.org/index.php?option=com_hwdvideoshare&task=viewvideo&video_id=31
    Buyur canlılık nasıl oluşuyor.

    -Evren nasıl var oldu?
    -Cevap veriyorum f şıkkı.
    -Doğal afetler nasıl oluştu?
    -Cevap veriyorum f şıkkı.
    -Hastalıklar nasıl oluyor?
    -Cevap veriyorum f şıkkı
    quote:

    Sürekli F şıkkını işaretleyen adam kuralı bilmiyordur. Kaldı ki olmayan F şıkkı nasıl işaretlenbilir ?

    işte avrupa kliseyle,tanrıyla yönetti halkı yüzyıllarca ne oldu bugün bırakın yönetimi okula girmesi bile yasak.
    Tanrının kuralıyla değil bilimle hareket eden kazanıyor.Tanrı yaratmışla,bilemeyizle değil araştıran okuyan bilim yapan depremden doğal afetlerden korunuyor,hastalıklara yakalanmıyor.Dua eden değil okuyan,çalışan kazanıyor.
    Bugün eğer afganistanda ortalama yaşam 44 yıl ise bunun tek sorumlusu var.Eğer siz her alanda her yerde o olmayan f şıkkını işaretlerseniz hiçbir sorunuz doğru çıkmaz.Çünkü f şıkkı diye bir şık yok.
    _____________________________




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ogün®


    quote:

    Orijinalden alıntı: nietzsche

    Sorunuz içinse uzun uzun yazmaktan bıktığım için link veriyorum,birazda mantık diliyorum.
    http://www.taraf.com.tr/haber/saturn-un-uydusu-titan-da-hayat-varmis.htm



    Linkiniz:


    Biliminsanları, Satürn’ün en büyük uydusu Titan’da yaşam olduğuna dair ipuçlarına ulaştılar. Bu kanıtlara göre, Titan yüzeyindeki küçük ve ilkel yaratıklar yakıtla besleniyor ve nefes alıp veriyor. NASA tarafından uzaya gönderilen Cassini adlı sonda, yoğun bir atmosfere sahip tek uydu olan Titan’ın yüzeyinde veriler topluyor. Bu verilerden hareket eden astronomlar, Titan yüzeyinin, aynı dünyanınki gibi dağlar, nehirler ve göllerle kaplı olduğunu söylüyorlar. Organik kimyasallar bu uydunun 3200 millik bir alanında tespit edildi. Ancak Titan’daki sıvı, sudan değil metandan müteşekkil. Bu da biliminsanlarına buradaki yaşamın metan bazlı olduğunu düşündürüyor.

    Bu şaşırtıcı keşifler, iki farklı ekip tarafından, Icarus ve Journal of Geophysical Research adlı bilim dergilerinde yayımlandı. Icarus’taki yazıya göre Titan’ın atmosferindeki hidrojen, yüzeye gelindiğinde tamamen ortadan kayboluyor. Bunun, yüzeyde yaşayan ve nefes alıp veren küçük böcekler yüzünden olabileceği düşünülüyor. İkinci dergideki makalede, Titan yüzeyinde, kimyasal asetilen bulunmayışı, yaşam formları tarafından bunun gıda olarak tüketilmesine bağlanıyor.

    Biliminsanlarına göre, kimyasalların güneş ışığıyla iletişime geçmesi neticesinde atmosferde asetilen üretiliyor. Ancak bu madde, yüzeye yaklaştıkça azalıyor. Cassini, Titan yüzeyinde hiç asetilen bulamadı. Fakat uzmanlar, bu durumun başka şekillerde de açıklanabileceğini söylüyorlar. Bununla birlikte uzmanlar, metan bazlı bir yaşam oluşması için gerekli koşulların Titan’da mevcut olduğunu söylüyorlar. Nasa’nın astrobiyologu Chris McKey, bu keşfin dünyadaki su bazlı hayat dışında bir de metan bazlı hayat olduğunu göstermesi açısından da ilginç olduğunu söylüyor.


    Benzer şeyleri marsta da bulduklarını iddia etmişlerdi, devamı gelmedi.

    Peki olabilir mi? Olabilir. Neden olmasın ? Evrende binlerce yaşam formu bulunabilir.

    Ancak benim sorumun cevabı değil. Bir teziniz varsa bunu ispatlamanız gerekir. İspatlanmayan tez, kabul görmez.

    Mesela hidrojenin kaybolmasının sebebi o atmosferde bulunan bir radikal olabilir. Hidrojen başka bir arkadaşın da yazdığı gibi reaksiyona girmeye istekli bir elementtir. Güneşte dahi habire reaksiyona giriyorlar,

    Acaba orada da canlılar mı var ?



    Demek ki siz hiç yazıyı okumadınız.
    Dur ctrl+f ile olabilir,düşünülüyor 'u arayayımda ihtimal olduğunu kesin olmadığını kanıtlayayım.

    quote:

    Ahmet abinin çay getirileceği düşünülüyor.

    -heh buldum.Kesin değilmiş bakın.

    quote:

    yüzeyde yaşayan ve nefes alıp veren küçük böcekler yüzünden olabileceği düşünülüyor

    Mikroorganizmalar kesin sadece daha gelişmiş canlılar olan böcekler ihtimale tabiler.
    quote:

    Biliminsanları, Satürn’ün en büyük uydusu Titan’da yaşam olduğuna dair ipuçlarına ulaştılar. Bu kanıtlara göre, Titan yüzeyindeki küçük ve ilkel yaratıklar yakıtla besleniyor ve nefes alıp veriyor. NASA tarafından uzaya gönderilen Cassini adlı sonda, yoğun bir atmosfere sahip tek uydu olan Titan’ın yüzeyinde veriler topluyor.

    Veri topluyor bu sonda,Titanda mikroorganizmalar olduğu bugun kesin olan bir şey.
    Uçsuz bucaksın,kuş uçmaz kervan geçmez titanda mikroorganizmalar nasıl oluşuyor?
    Demek ki kendiliğinden oluşabiliyormuş.Yoksa onuda mı tanrı yarattı?
    _____________________________




  • quote:

    Orijinalden alıntı: soho

    nietzsche;
    doğal afetlerin hastalıkların ve diğer olayların nedenlerini sorarken cevaplarda kara cahil türden cevapları verip bunu da bizim üzerimize yığmaya çalışma..osmanlı zamanında yapılan yanlışları burda tüm inanan kesime mal etmen bize bişey kaybettirmez ama seni de hiçbir gerçekçi fikre götürmez..

    depremin nedeni biliniyor, normal bir inanana sorsan sana depremin nedeninin fay kırılması olduğunu söyler, yıldırımın şimşeğin açıklamasını da yapar..senin verdiğin örnekler ancak kendi kendini tatmine girer..

    Biz nasıl pitdown adamından sorumluysak evet sizde sorumlusunuz.bu 1.
    1. domino taşı:Hastalıkların nedeni biliniyor.Tanrı değilmiş
    2. domino taşı:Depremlerin nedeni biliniyor.Tanrı değilmiş
    3. domino taşı:Doğal afetlerin nedeni bilimniyor.Tanrı değilmiş.
    4. domino taşı:Yıldırımın nedeni biliniyor.Tanrı değilmiş.
    5. domino taşı:Yağmurun nedeni biliniyor.Tanrı değilmiş.
    .
    .
    n. domino taşı:Canlılığın ve evrenin nasıl olduğunu biz söyleyelim size.Tanrı yaptı.
    bugün domino taşı gibi tezleriniz birer birer yıkılırken siz en son domino taşının ayakta duracağından nasıl eminsiniz?
    Tarihteki insanlardan tek farkınız.Bugün bilimin sizin düşüncenizdeki insanların görüşlerini yıkmış ve genel kabül görmüş olmasıdır(gerçi hala hasta olanları cinci hocalara götürüyorlar ama)
    Yırtık değil ama yamalı bir görüş.

    Not:Evrim başlığında siz hayatın başlangıcını tartışırsanız tanrı konusunu da tartışmaya açmış olursunuz.Ki bunuda ben başlatmadım



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nietzsche -- 10 Haziran 2010; 14:33:14 >
    _____________________________




  • Bu kadar tartışmaya gerek yok, konu başlığı doğru
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yeni Türkü

    http://www.youtube.com/watch?v=D5MrGxubcdE

    http://www.youtube.com/watch?v=Lep5-kfI0sI

    Bunlara rağmen evrim yoktur demek nasıl bir mantıktır?

    Bunlara karşı nasıl bir savunmanız var. Madem evrim yok, kendi görüşünüzle bunları açıklayın.

    Multiverse teoriyi tartışacağımıza bu konu altında, öncelikle yapılması gerekenler var!


    Bu mu kanıt ? Sinir niye boynu dolanıyormuş.

    Aynı mantıkla senelerce bize de apandisit in evrimsel hata olduğunu ve vücutta hiç bir işe yaramadığını terennüm edip durmuşlardı.

    Aynı dangalaklığı yine bilimin kendisi çürütmüştür !

    Şimdi siz kakıp koskoca bir organizmanın bütününe bakmadan, bir tane sinirin niye aşağılara kadar indiğinden hareketle -ki bunu da bilmiyorsunuz ancak yine bilimsel ilerleme sayesinde bunun sebebi de bulunacak- bunun bir kusur olduğunu iddia edip, gereksiz buluyorsunuz ve bütünün kusursuzluğunu görmezden geliyorsunuz.

    Kaldı ki yine mantık hatanız var; Bir yandan evrimin doğaya uyum süreci olduğunu söylüyorsunuz -Bu durumda mükemmele gidiş olmalıdır.- bir yandan da canlıların kusurlu olduklarını söyleyip yine kendinizle çelişiyorsunuz.

    Kaldı ki; Tek hücrelilerden tutun da, omurgalılara kadar(Sizin tasnifiniz. Nasıl, evrimi kanıtlar mı?) tüm canlılar eksiksizdir.

    Benim kızdığım şey şudur; Yıllar önce apandisit için de, 20 lik dişler için de aynı şeyleri söyleyen utanmazlar, bugün yüzleri kızarmadan benzer argümanlar peşinde koşuyorlar. Her seferinde yeni "kanıtlar" la karşımıza çıkıp, bir kaç yıl sonra çürütülene kadar tezlerini inatla savunmaya devam ediyorlar.

    Demek sinir niye boynu dolanıyor, ne gerek var ? Çok komik. Anlamadığınız bir makineyi incelerken örneğin bir araba motorunu; "Ne gerek var bu kadar kabloya ? Ben olsam daha az kablo kullanırdım" gibi bir yorumu yapana ne derler sizce ?

    Ekleme : Maymunları unuttuk.

    Demek akrabamız ama 48 kromozom var ha ?

    O zaman bizim akrabamız patatestir iddia ediyorum. Çünkü patatesin de 46 kromozomu var.

    Sayılarla bir yere varamazsınız. Proteinlerin üç boyutlu düzlemde dizildiği, anahtar-kilit uyumu olmadan hiç bir işlevi olmadığını bile bilmek ne denli zor ve karmaşık bir yapıyla karşı karşıya olduğunuzu bilmeye yeter. Bunları bırakıp kromozom sayısıyla uğraşmak nedir ?

    Şekillerle değil de fotoğraflarla gösterilen bir sunumu izlesem bir şarlatanlık olmadığını söyleceğim de; Profesörün bilimi bırakıp inancı sorgulaması da çok şey anlatıyor.

    Bu arada hep bu iddialar neden "Nature" ve "National Geographic te veya "Science" de çıkıyor ? Dikkatimi çekti.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ogün® -- 11 Haziran 2010; 0:18:26 >
    _____________________________




  • quote:

    Orijinalden alıntı: nietzsche


    http://www.evrimteorisi.org/index.php?option=com_hwdvideoshare&task=viewvideo&video_id=31
    Buyur canlılık nasıl oluşuyor.

    -Evren nasıl var oldu?
    -Cevap veriyorum f şıkkı.
    -Doğal afetler nasıl oluştu?
    -Cevap veriyorum f şıkkı.
    -Hastalıklar nasıl oluyor?
    -Cevap veriyorum f şıkkı
    quote:

    Sürekli F şıkkını işaretleyen adam kuralı bilmiyordur. Kaldı ki olmayan F şıkkı nasıl işaretlenbilir ?

    işte avrupa kliseyle,tanrıyla yönetti halkı yüzyıllarca ne oldu bugün bırakın yönetimi okula girmesi bile yasak.
    Tanrının kuralıyla değil bilimle hareket eden kazanıyor.Tanrı yaratmışla,bilemeyizle değil araştıran okuyan bilim yapan depremden doğal afetlerden korunuyor,hastalıklara yakalanmıyor.Dua eden değil okuyan,çalışan kazanıyor.
    Bugün eğer afganistanda ortalama yaşam 44 yıl ise bunun tek sorumlusu var.Eğer siz her alanda her yerde o olmayan f şıkkını işaretlerseniz hiçbir sorunuz doğru çıkmaz.Çünkü f şıkkı diye bir şık yok.



    Öncelikle abiyogenezi evrimden ayıramayacağınızı üzülerek söylemek isterim. Çünkü buradaki tartışmanın, okuyanların da farkedeceği gibi bilim-bilim tartışması değil; bilim-din çatışması üzerinden yürütüldüğüne şahidiz.

    Aslında derdinizin ne olduğunu açık açık yazmaya başladığınız için de teşekkür ederim. Derdiniz "Akıllı Tasarımcı" nın olmadığı tezini kanıtlamak. Bunu da canlı çeşitliliği üzerinden yapıyorsunuz. Burada önemli sorunlardan biri de canlılığın nasıl oluştuğu sorusudur. Bu da evrimden ayrılamaz.

    Bir de şunu niye es geçiyorsunuz, bilinçli mi bilinçsiz mi bilmiyorum. Hiç bir şey nedensiz değildir. Herhangi bir olayın oluş mekanizmasını açıklamak bu olayın nasıl olduğunu gösterir. Ancak neden ve kim tarafından yapıldığını kanıtlayamazsınız.

    Dünya Güneşin etrafında kütleçekimsel kuvvetle çekiliyor derken ortaya bir mekanizma koyarsınız ancak, bu kütleçekimsel kuvvetin neden oluştuğunu açıklayamazsınız. Neden sorusunun sonu yoktur çünkü. Her buluşta yeni bir neden çıkar.

    Sonuçta ortada olan olayın "biri" tarafından veya "kendiliğinden" oluştuğu fikrini öne sürebilirsiniz. İki ihtimal de mevcuttur ve hiç bir ihtimalin diğeri üzerine bir üstünlüğü yoktur.

    Var mı?

    Herkesin kendine göre kanıtları var ve bu durumda devreye "inanç" giriyor.

    Onun için; Bilimsel bir olayın mekanizmasını, nasıl gerçekleştiğini açıklamaya çalışmaya söyleyebileceğim hiç bir şey olamaz. Ancak her bulunan durumu inanç üzerine kurup "Gördünüz mü Allah yok!" gibi saçma sapan söylemler yapılan çalışmaların ilerlemesini engelleyen yegane sebeptir!

    Çünkü her kanıttan sonra aynı lafı papağan gibi tekrar etmek işin ciddiyetini ve inandırıcılığını zedeliyor. Bir kere bir yalan çıkınca ortaya, tüm teori sorgulanmaya başlıyor.

    Onun için arkadaşlar; İşiniz gerçekten bilimse onunla uğraşın. Neye inanmak istiyorsanız da inanmaya devam edin.

    Evrim olsun olmasın, bütün oluşumların arkasında bir neden vardır. Hiç bir şey tesadüfen olamaz.


    Ekleme : Bu arada şunu belirteyim; Hiç bir polimer kendiliğinden öylece oluşamaz. Tek bir monomerin bile, polimer oluşturması için gerekli koşulları sağlamanız gerekir.

    Farklı aminoasitlerin birleşmesini böyle açıklamak "hokus pokus" tan başka bir şey değildir.

    "Böylece evrim başlamış olur"

    cümlesi ise gerçekten çok bilimsel olmuış. Hani abiyogenezin evrimle ilgisi yoktu!

    Kaldı ki burada bir polimerin oluşumu anlatılmış, CANLI oluşumu değil !

    Bir teflon tavanın ya da PVC pencerenin canlandığına şahit olanınız var mı?


    Bu arada sondaki "Alak yok, adem yok sadece kimya var" sözü de gerzekçe diyeceğim ancak hafif kalacak. Alak kelimesinin Arapçadaki karşılığı "asılı olmak, birleşmek, bitişmek" anlamlarını taşır.

    Yani bugün bildiğimiz embriyonun karşılığıdır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ogün® -- 11 Haziran 2010; 0:47:13 >
    _____________________________




  • @Ogün; ( pardon, o işareti yapmayı bilmediğimden adınızı böyle yazıyorum! )

    " Benim kızdığım şey şudur; Yıllar önce apandisit için de, 20 lik dişler için de aynı şeyleri söyleyen utanmazlar, bugün yüzleri kızarmadan benzer argümanlar peşinde koşuyorlar. Her seferinde yeni "kanıtlar" la karşımıza çıkıp, bir kaç yıl sonra çürütülene kadar tezlerini inatla savunmaya devam ediyorlar."

    20'lik dişle ilgili nasıl bir değişiklik var son zamanlarda lütfen söyleyebilirmisiniz, ama kaliteli bilimsel kaynak göstererek! Bu konudaki son değişiklikleri bilmiyorum ve bir değişiklik varsa öğrenmek isterim!
    _____________________________
    GENS UNA SUMUS
  • quote:

    Orijinalden alıntı: neommy

    @Ogün; ( pardon, o işareti yapmayı bilmediğimden adınızı böyle yazıyorum! )

    " Benim kızdığım şey şudur; Yıllar önce apandisit için de, 20 lik dişler için de aynı şeyleri söyleyen utanmazlar, bugün yüzleri kızarmadan benzer argümanlar peşinde koşuyorlar. Her seferinde yeni "kanıtlar" la karşımıza çıkıp, bir kaç yıl sonra çürütülene kadar tezlerini inatla savunmaya devam ediyorlar."

    20'lik dişle ilgili nasıl bir değişiklik var son zamanlarda lütfen söyleyebilirmisiniz, ama kaliteli bilimsel kaynak göstererek! Bu konudaki son değişiklikleri bilmiyorum ve bir değişiklik varsa öğrenmek isterim!


    Apandisiti niye sormadınız ?
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: nietzsche

    Veri topluyor bu sonda,Titanda mikroorganizmalar olduğu bugun kesin olan bir şey.
    Uçsuz bucaksın,kuş uçmaz kervan geçmez titanda mikroorganizmalar nasıl oluşuyor?
    Demek ki kendiliğinden oluşabiliyormuş.Yoksa onuda mı tanrı yarattı?




    Dünyada geçiyor muydu kuşlar, kervanlar ?
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ogün®
    quote:

    Orijinalden alıntı: neommy
    @Ogün; ( pardon, o işareti yapmayı bilmediğimden adınızı böyle yazıyorum! )
    " Benim kızdığım şey şudur; Yıllar önce apandisit için de, 20 lik dişler için de aynı şeyleri söyleyen utanmazlar, bugün yüzleri kızarmadan benzer argümanlar peşinde koşuyorlar. Her seferinde yeni "kanıtlar" la karşımıza çıkıp, bir kaç yıl sonra çürütülene kadar tezlerini inatla savunmaya devam ediyorlar."
    20'lik dişle ilgili nasıl bir değişiklik var son zamanlarda lütfen söyleyebilirmisiniz, ama kaliteli bilimsel kaynak göstererek! Bu konudaki son değişiklikleri bilmiyorum ve bir değişiklik varsa öğrenmek isterim!

    Apandisiti niye sormadınız ?


    Acelem yok niçin sorayım? 20'lik dişi öğrenmek isterim ilgimi çekebilecek bir konu. Onu bir öğreneyim sonra Apandisiti de sorarım.
    Teker teker konuları öğrenmekte yarar görüyorum, 2-3 konu olunca ortalık karışabiliyor!

    Bu satırı sonradan ilave ettim; 20'lik diş konusunu ben ilk defa duydum o yüzden meraklandım bu konuya?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 11 Haziran 2010; 1:06:23 >
    _____________________________
    GENS UNA SUMUS




  • quote:

    Orijinalden alıntı: nietzsche

    Biz nasıl pitdown adamından sorumluysak evet sizde sorumlusunuz.bu 1.
    1. domino taşı:Hastalıkların nedeni biliniyor.Tanrı değilmiş
    2. domino taşı:Depremlerin nedeni biliniyor.Tanrı değilmiş
    3. domino taşı:Doğal afetlerin nedeni bilimniyor.Tanrı değilmiş.
    4. domino taşı:Yıldırımın nedeni biliniyor.Tanrı değilmiş.
    5. domino taşı:Yağmurun nedeni biliniyor.Tanrı değilmiş.
    .
    .
    n. domino taşı:Canlılığın ve evrenin nasıl olduğunu biz söyleyelim size.Tanrı yaptı.
    bugün domino taşı gibi tezleriniz birer birer yıkılırken siz en son domino taşının ayakta duracağından nasıl eminsiniz?
    Tarihteki insanlardan tek farkınız.Bugün bilimin sizin düşüncenizdeki insanların görüşlerini yıkmış ve genel kabül görmüş olmasıdır(gerçi hala hasta olanları cinci hocalara götürüyorlar ama)
    Yırtık değil ama yamalı bir görüş.

    Not:Evrim başlığında siz hayatın başlangıcını tartışırsanız tanrı konusunu da tartışmaya açmış olursunuz.Ki bunuda ben başlatmadım


    Bilimle dini çatıştırmanız ve dini inancın bilimin önündeki engel olarak görmeniz tarih ve sosyoloji bilmediğinizi, bilim tarihinden ise haberiniz olmadığını gösterir.

    Barutu Çinliler bulmuştu o dönem neye inandıklarını bilmiyorum. Mayalar takvimi buldular da onların da neye inandığı umrumda bile değil. Beni neye inandıkları ilgilendirmez, doğanın kanunlarını ortaya koyup koyamadıkları ilgilendirir.İbn-i Sina müslümandı ancak Avrupada dahi son yüzyıla kadar kitapları ders kitabı niteliğindeydi. Mimar Sinan ın eserleri bugün dahi ayakta. Binaların harcında yumurta ve dişbudak bitkisini kullanma fikri nasıl oluşmuştu acaba ? Belki gece rüyasında görmüştür
    Piri Reisin çizdiği haritaların sırrına bugün bile halen erişilemedi. Ona da belki uzaylılar yardım etmiştir. Farabi, Gazali, El-Biruni ...

    Ya Hezarfen ? Nasıl uçtu ? Okuyup üfleyerek mi ?

    Yapılan işleri sulandırmanız, hafife almanız o olayların olmadığını göstermez. İslamın bilimi engellediği koca bir yalandır. Selçuklu ve Osmanlının 1600 seneden fazla egemenlik sürdüğü coğrafyada ortaya koyduğu eserler halen ayakta. Bunlar tesadüfen mi oldu ?

    Din de insanları kontrol etme aracı olarak kullanılabilir, tarihte kullanılmıştır da zaten. Ortaçağda Avrupada kurulan kilise baskısını hepimiz kabul ediyoruz.

    Ancak tüm kitapları insanların yazdığı ve tüm dinlerin insanların elinden çıktığına inanıyorsanız zaten tümden reddetmenizi de anlaşılır kılıyor. Ancak araştırmadan, mantık süzgecinden geçirmeden reddetmek önyargılı insanın harcıdır.

    Dünyada bilim deyince 14. YY ve sonrası akla geliyor. Coğrafi keşifler adı altında Dünyayı sömürgeleştirme işini üstlenen Avrupa da olan olayları medeniyet diye nitelendiriyorsanız, Afganistanda neden ortalama ömrün de 44 yaş olduğunu anlamanız mümkün görünmüyor.

    Bilimle ilerlediğini varsaydığınız Avrupa soykırım merkezi olmuş, ilk bulunan Atom bombası (O dönem bulunan en önemli buluştur) Asya insanının üzerinde denenmiş ve başarılı olmuştur!

    Pozitif bilimler yanında sosyal bilimlerde de ilerleme sağlanmadan ortaya çıkabilecek olayların neler olduğunu tartışmaya sanırım gerek yok. Hastalıkların sebebi ve çaresi bulundu bulunmasına da, salgın hastalıklar bir türlü bitmek bilmiyor kardeşim. Hele biyolojik silahlar var ki...

    vs.vs.

    Yazdıklarım farklı şeyler gibi görünüyor ancak parçaları birleştirmede usta olan evrimci arkadaşlar acaba aşikar görünen gerçeği bulabilirler mi merak ediyorum?

    Not: İslamı da kullanarak, çarpıtarak insanlar üzerinde egemenlik kurma rüyası olanlar vardır, her dönem olmuştur. İnsanın elindeki hiç bir sistem kusursuz değildir. "Komünizm" rüyasının bir türlü gerçekleşmemesini de bu bağlamda sorgulamak gerekir. Bu durumu da parantez açarak belirteyim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ogün® -- 11 Haziran 2010; 1:19:49 >
    _____________________________




  • quote:

    Orijinalden alıntı: neommy
    Acelem yok niçin sorayım? 20'lik dişi öğrenmek isterim ilgimi çekebilecek bir konu. Onu bir öğreneyim sonra Apandisiti de sorarım.
    Teker teker konuları öğrenmekte yarar görüyorum, 2-3 konu olunca ortalık karışabiliyor!

    Bu satırı sonradan ilave ettim; 20'lik diş konusunu ben ilk defa duydum o yüzden meraklandım bu konuya?


    20 lik diş konusu henüz açıklığa kavuşmadı.

    Ancak tartışmayı nasıl yürüttüğünüz okuyan arkadaşlar tarafından net görülsün istiyorum.
    _____________________________
  • 20'lik diş konusu henüz açıklığa kavuşmadı ne demek anlayamadım? Yani bilimsel temeli olmayan bir şeyi bilimselmiş gibi iddia mı ettiğinizi mi açıkça söylüyorsunuz anlayamadım?

    Not: 2. kısım için cevap hakkımı saklı tutarım!



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 11 Haziran 2010; 1:30:45 >
    _____________________________
    GENS UNA SUMUS
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ogün®


    quote:

    Orijinalden alıntı: neommy
    Acelem yok niçin sorayım? 20'lik dişi öğrenmek isterim ilgimi çekebilecek bir konu. Onu bir öğreneyim sonra Apandisiti de sorarım.
    Teker teker konuları öğrenmekte yarar görüyorum, 2-3 konu olunca ortalık karışabiliyor!

    Bu satırı sonradan ilave ettim; 20'lik diş konusunu ben ilk defa duydum o yüzden meraklandım bu konuya?


    20 lik diş konusu henüz açıklığa kavuşmadı.

    Ancak tartışmayı nasıl yürüttüğünüz okuyan arkadaşlar tarafından net görülsün istiyorum.




    20 lik diş ve apandisit bizim atalarımızdan mirastır. Şimdi sana bunu bilimsel kaynaklarla söylesem gene safsata diyeceksin. Hakkında var madem bu kadar idaların var yap deneyini ve gözlemini yayınlayın sonrada bizlerde onları söyleyelim.
    Malesef bazı şeyler mantık yürütmeyle olmuyor. İşin içine gireceksiniz, işi bileceksiniz, deneyini yapacaksınız ve daha sonra bu gözlemlerinizin sonuçlarını yayınlayacaksınız. Yaptığınız tüm iddalar tıpkı "dünya yuvarlak değil düzdür" ibaresiyle paralellik taşımaktadır.

    Ayrıca artık bırakın şu H.Y. dan alıntılar yapmaya. Daha doğru dürüst böcek tanımlamasını bilemyen ve kitaplarında bunları söyleyen kişilerin ne kadar bilimsel oldukları ortadadır.
    _____________________________




  • 
Sayfa: önceki 7374757677
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.