Şimdi Ara

En son hangi kitabı okudunuz? (414. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
9.710
Cevap
93
Favori
358.492
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
4 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 412413414415416
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  •  En son hangi kitabı okudunuz?

     En son hangi kitabı okudunuz?
  •  En son hangi kitabı okudunuz?

    İlk defa ismini duyduklarım da vardı; Dostoyevski,Mustafa Kemal Atatürk,Mark Twain,Charles Dickens,Thomas Alva Edison,Alfred Nobel,Charlie Chaplin,Wolfgang Amadeus Mozart gibi hakkında yeterince bilgi sahibi olduğumu sandıklarım ve daha popüler insanlarda.Altı bölüme ayırmış kitapta yazar dahi olarak gördüğü ve toplumda birçok kesim tarafından dahi olarak bilinen insanları;

    BİRİNCİ BÖLÜM-KÖTÜ VEYA ORTA BAŞARILI OLANLAR
    İKİNCİ BÖLÜM-OKULDAN NEFRET EDENLERLE DÜŞ KIRIKLIĞINA UĞRAYANLAR
    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-OKULDA İYİ OLAN OLAĞANÜSTÜ YÖNÜ BULUNMAYANLAR
    DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-ÇOK İYİ YAHUT OLAĞANÜSTÜ ÖĞRENCİLER
    BEŞİNCİ BÖLÜM-ÖĞRENİMLERİNİ BABALARI VEYA ÖZEL ÖĞRETMENLERİYLE YAPANLAR
    ALTINCI BÖLÜM-ÇOK KISA OKUL ÖĞRENİMİNE KARŞI BAŞARI SAĞLAYANLAR

    Okunmasını tavsiye edebileceğim bir kitap kesinlikle özellikle birçok insanın ortak noktasının kitap okumak olduğunun bilgisini vermesiyle de önemli bir yere değinmiş diye düşünüyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-68F639DEB -- 8 Haziran 2017; 3:57:3 >
  • Edebiyatla ilgili çok güzel yazılar içeren aynı zamanda ilginç bilgilerle de karşılaşabileceğiniz tavsiye ettiğim bir kitap..



    7.5/10



     En son hangi kitabı okudunuz?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  •  En son hangi kitabı okudunuz?


    ilk önce tek bir kitap sandım ama birbirinden bağımsız ayrı ayrı hikayelermiş.
    iki hikayenin de teması aşk.Cemile 70 sayfalık bir hikaye.2 saatte rahat bitirilebilir.kitabın ortalarına doğru sonunun nasıl biteceği anlaşılıyor ama Sultanmurat hikayesinde öyle değil.Sultanmurat hiç beklemedğim bir sonla bitti.Yani sanki devamı gelecek gibi bitmiş.
  •  En son hangi kitabı okudunuz?

    Kitap çoğunlukla yazarın öldürülmeden önce köşesinde yazdığı yazılardan toparlanarak oluşturulmuş. Sünnilik dinini eleştiren ama bunun farkında olmayan herhangi bir kimseden bir farkı yoktu maalesef. Herhangi çağdaş ve kitapsever birinden duyabileceğiniz önermelerden, mantıklardan oluşuyor kitap. Kitabı büyük bir beklentiyle açtım ancak okudukça daha fazla sıkıldım, okudukça daha fazla sıkıldım. Toplumda ateist arkadaşlardan sürekli duyduğumuz şeylerden daha fazlasını içermiyor. Şu çok kısa süreden beri başlayan "dindarlık" hayatımda ben bile burada yazılanları bozuk plak gibi tekrarlayan insanları dinlemekten yoruldum.

    Anlatılanların içinde Turan Dursun farkında olmadan ve söylediği şeye inanarak da olsa bir çok iftirada bulunuyor. Yanlış bilgiler veriyor, yanlış kaynakları kullanıyor vs. vs. uzar gider. Herhangi bir ateist arkadaşınızdan duyacağınız şeylerin kitap olarak toparlanmış hali. Eski bir ateist olarak ben size söylüyorum ki burada ki şeylerin hepsinin sağlıklı cevapları var. Şimdilerde bunları okurken kendi kendime "ne kadar ahmakça şeyleri düşünüyormuşum ne kadar cahilmişim" diyorum.

    Sözün kısası MAALESEF yazarlık vasfı için yetersiz bir adamca yazılmış olan son derece yetersiz bir kitap olmuş. Bunu üzülerek söylüyorum. Sünnilerin büyük nefretle okuyacağı, ateistlerin etkilenerek okuyup çok beğeneceği bir kitap olmuş. Oysa reformistlerin, yani bizlerin okurken Tursan Dursun için üzülerek okuyacağı bir kitap olmuş. Bu kitabı okuyan kesimlerinin her birinin vereceği tepkileri anlayabileceğimiz bir kitap olmuş.

    Bu kitabı reformistleri incelememiş kişilere önermiyorum. Çünkü o bilgisizlikle okursanız sizi yanlış yönlendirecek. İlla okumak isteyen öncesinde sadece İslam İçin Manifesto kitabını bile okusa kişiyi dönülmez yola koyamayacak kadar basit ve yetersiz bir kitap olduğu anlaşılacaktır.

    Şahsen kendi adıma konuşursam bana çok bir şeyler katan bir kitap olmadı. Ama öyle zaman kaybı olarakta nitelemiyorum çünkü en azından az buçuk da olsa peygambere atılan iftiralar olan hadisleri ve sünnetleri bir miktar inceleme şansım oldu. Bunlar ileride sohbetlerde kullanılabilecek şeyler olduğu için biraz olsun zamanıma değdi. Ama zaten eğer ileri de çok afedersiniz cahillerle sohbete girmeyecek olsam benim için tamamen zaman kaybı anlamına gelmiş olurdu.

    Bu kitabı alın okuyun öneriyorum diyemem. Ama elinizde varsa veya sürekli okuma isteği duyuyorsanız da okumayın diyemem. Size kalmış.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-8EF5824CF -- 10 Haziran 2017; 19:16:36 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Muhteşem Gatsby- F. Scoot Fitzgerald

    Filmi izledikten sonra ona göre biraz sıkıcı gelse bile okunmaya değer. Tavsiye ederim

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  •  En son hangi kitabı okudunuz?

    Bazı hikayeler çok hoşuma gitse de malesef çoğunda aynı tatmin hissini yaşayamadım. Daha dolu, daha doyurucu olmasını bekliyordum.
  • Sefiller

    Okuyun o devrim Fransa'sında kapitalizmin problemlerini dibine kadar açığa vuruyor



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi dotacı22 -- 10 Haziran 2017; 16:30:30 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  •  En son hangi kitabı okudunuz?


    Birçok bakımdan değerlendirilebilecek bir 'ahlak' kitabıdır. Hikayenin altyapısında ahlak müessesesinin çıkarımları sonsuz olarak devam eder. Kitabı son sayfasını kapattığınızda okumayı bırakmış, düşünmeye başlamışsınızdır. Raskolnikov gibi bir bit mi yoksa insan mı olduğunuzu sorarsınız kendinize. Suç işlemek gibi direkt amaç gütmeseniz bile aslında günümüzde artarak devam eden burjuvazinin toplumları nasıl canavarlaştığını kurgularsınız aklınızda. Kitapta ezilen insanların iç dünyalarında ne gibi hırçınlıkla bezendiği gösterilir. Sosyolojik açıdan da bir tez niteliğindedir. Petersburg'un göz alıcı yanı olsa da, Dostoyevski de tıpkı kendisinin sıyrılamadığı gibi 'köhne' olan Petersburg'a atar Raskolnikov'u. Toplumun, içinde bulunduğu sosyal yaşama ne gibi reaksiyonlar gösterdiği de yazılıp çizilmiştir. Meyhaneler, evler, hukuk düzeni ve gündelik hususlar hakkında birçok bilgi ediniriz.


    Psikolojik olarak getirilen tahliller de son derece sağlam. Kişilerin suç işlerken ruh halinin dengeli olmadığı ve genellikle hastalıklı bir psikolojiye sahip oldukları anlatılıyor. Raskolnikov'un sürekli hastalık halinde olması da okuyucuya ağırlık veren bir etken. Dostoyevski'nin romanını hasta eşinin başında yazıyor olması betimlemeleri sık ancak son derece etkili tutan unsurdur. Karakterlerin verdiği her örnek hayli etkili. Raskolnikov'un kendisinin düşünüp yarattığı makalede ise yazdıkları baş kaldırı niteliğinde. Ezilmiş, yoksul insanların bir manifestosu olarak görülebilir. Muhammed ve Napolyon'u örnek göstererek kafasında tasarladığı insan sınıflaması; beraberinde getirdiği desteklerle beraber neyin suç olup olmayacağı güzel şekilde açıklanıyor karakter tarafından. Tefecinin öldürülmesi ilk bakıldığında kişisel çıkar olarak görülse de, Raskolnikov'un cinayeti işledikten sonra aldığı materyalleri göz ardı ettiği görülebilir. Tümden gördüğü ezilmiş insan görünümünü tikel hale getirerek aslında tüm yoksulların savunuculuğunu üstlenmek ister. Daha sonrasında hayatıa normal devam edebilme düşüncesi, Raskolnikov'un en büyük hatasıdır. Hiçbir suçlu, gizini beraberine alarak yaşayamaz. Zaten kendisinin de yaşayabildiğini söylemek mümkün değil. En sonunda bozkırlara bakması, ileride mutlu insanların olabildiğini düşünmesi ise ahlakının zirvesinde olmasını gösterir. Tüm hikaye boyunca gösterilen karanlığın Sonya'yla beraber biraz da olsa aydınlığa kavuşması... Dostoyevski'nin yarattığı Raskolnikov karakterinde aslında tam da Dostoyevski'yi görürüz.

    Dikkatimi çeken kısımları alıntılamak istiyorum.

    Yoksulluk ayıp değil bir gerçek. Ama sefillik sayın bayım sefillik yüz karasıdır. Yoksullukta yaratılıştan gelen soylu duygularınızı koruyabilirsiniz, sefillikte ise asla. Sefil bir kimseyi insanlar aralarından uzaklaştırmak için sopa kullanmazlar, süpürgeyle süpürdüler; onu daha çok aşağılamak içindir bu ve hakları da yok değildir böyle davranmakta, çünkü sesin niye düştüğünde kişi oğlunun kendisi hazır olmalıdır kendini aşağılamaya. Meyhanenin çıkış noktası da budur işte!

    Acımak ne, çarmıha germek gerek. Çarmıha ger onu en büyük yargıç, çarmıha ger ve sonra acı! O zaman çarmıha gerilmek için kendi ayaklarımla gelirim sana, çünkü ben sevinçlere değil, Aşağılanmalara ve gözyaşlarına susamış bir insanım… ve sen, içki satıcısı, senin şu şişen bana zevk mi veriyor sanıyorsun? Ben bu şişenin dibinde aşağılamaya aradım, aşağılanmayı ne gözyaşını. Buldum da aradığımı, buldum ve tattım. Acımak. bizi ancak, herkese acıyan acıyabilir, herkesi ve her şeyi anlıyor. o tektir ve en büyük yargıçtır. O büyük gün geldiğinde soracaktır: ‘’ veremli ve kötü Yürekli analarına yardım eden, bir başkasının çocuklarını bağrına basıp özünden bilen o kız nerede? Canavarlıklarından korkmadan o iğrenç sarhoşa, babasına acıyan o kız nerede?’’ Ve diyecektir: ‘’Gel. Seni zaten bağışlamıştım. Daha önce.. Şimdi de çok sevdiğin için, günahların bir kez daha bağışlanıyor…’’ Ve Sonya’yı bağışlayacak. Bağışlayacak biliyorum. Geçenlerde ona gittiğimde hissettim bunu. Herkesi, herkesi yargılayacak ve bağışlayacak: İyileri de kötüleri de. Bilgeleri de usluları da. .. Herkesin işi bitince sıra bize gelecek. ‘’Şimdi siz gelin bakalım.’’ diyecek. ‘’Sarhoşlar, reziller, zayıf iradeliler siz gelin!’’ Ve biz utanmadan varıp huzurunda duracağız. Ve o diyecek ‘’Domuzlar! İnsan suretindeki hayvanlar, hayvan damgasını taşıyanlar; siz de gelin bakalım!’’ Bilgeler karşı koyacak buna akıllılar karşı koyacak: ‘’tanrım!’’ diyecekler, ‘’Tanrım bunları niçin kabul ediyorsun?’’ Ve o diyecek: ‘’Onları kabul ediyorum, ey bilgeler, onları kabul ediyorum ey akıllılar, çünkü onların hiçbiri kendini buna değer görmüyor.’’ Ve bize kollarını açacak ve biz yerlere kapanacağız…

    Başlangıçta, epey önceleri ama, onu şu sorun düşündürüyordu: Hemen bütün suçlular nasıl oluyor da böylesine kolaycacık ortaya çıkyıro ve hemen bütün suçluların izleri böylesine çabucak bulunabiliyor? Düşündükçe ilginç birtakım sonuçlara vardı: Ona göre bunu başlıca nedeni, suçun gizlenmesindeki maddi olanaksızlıktan çok suçlunun kendinde aranmalıydı; hemen her suçlu, suçu işlediği sırada yani aklın, iradenin, dikkatin en yoğun olması gerektiği anda akıl ve irade yönünden güçsüzlüğe düşüyordu. Akıl tutulması ve iradeyi kaybetme tıpkı bir hastalık gibi geliyordu insana. Gelişip yayılıyordu ve suçun işlenmesinden az önce en yüksek düzeyine ulaşıyordu, suçun işlendiği sırada ve ondan sonra kişiliklere bağlı olarak bu düzeyini sürdürüyor sonra da her hastalık gibi etkisini yavaş yavaş yitirip yok oluyordu.Bu noktada ortaya çıkan soru şuydu: Hastalık mı suçu doğuruyordu, yoksa suç mu kendi yapısına uygun, hastalığa benzer bir şeyleri geliştiriyordu? Şimdilik bu soruyu çözümleyecek güçte bulmuyordu kendisini Raskolnikov.

    Bilim ne diyor: Dünyada herkesten çok kendini sev, çünkü dünyada her şey kişisel çıkara dayalıdır. Eğer bir tek kendini seversen, işini gerektiğince yaparsın, kaftanın da bölünmeden bütünüyle senin üzerinde kalır. Bu arada ekonomi, bu bilimsel gerçeğe şunu ekliyor: Toplumda ne kadar çok insanın işleri yolunda olursa, diğer bir deyişle kaftanlar ne kadar bütün kalırsa toplumun temelleri de o kadar sağlam ve genel gidiş o kadar yolunda olur.

    Özelikkle de yeni tanıştığınız biri, anlatacağınız şeyi dinlemek için gerektiğinden daha ciddi bir ilgi gösterirse; hele anlatacağınız şey sizin görüşünüze göre karşınızdakinin gösterdiği derin ilgi ile yan yana getirilemeyecek kadar basit ise, bu durum sizi fazlasıyla sıkar, tedirgin eder.

    Kepler ya da Newton’un buluşlarını, çeşitli kombinezonlar yüzünden bu buluşların açığa çıkmasına engel olan, bunların yolunu tıkayan bir, on, yüz ya da daha birçok kişinin hayatları feda edilmeden insanlık öğrenemeyecekti diyelim. Bu durumda bence, buluşunu tüm insanlığa iletebilmek için Newton’un bu on ya da yüz kişiyi ortadan kaldırmaya hakkı vardı. Hatta bu onun için bir zorunluluktu. Bundan hiçbir zaman Newton’un önüne geleni asıp kesmeye ya da her gün çarşı pazarda hırsızlık etmeye hakkı olduğu sonucu çıkmaz. Daha sonra, hatırımda yanlış kalmadıysa bu görüşümü şöyle geliştiriyordum: En eskilerden başlayıp Likurg, Solon, Muhammed, Napolyon ve sonrakilerle sürüp giden insanlığın tüm kurucularının, yasa koruyucularının başka hiçbir nedenle değilse bile yalnızca yeni yasalar koydukları, böylece de toplumun kutsal saydığı babadan kalma eski yasaları çiğnedikleri için ayrımsız hepsi birer suçluydular. Doğaldır ki, bunların hepsi amaçlarına yardımı olacağına inandığı anda kan dökmede duraksamamışlardır. Hatta çok ilginçtir, Bu iyiliksever, bu kurucu, yasa koyucu insanların çoğu büyük birer kan dökücüdür. Kısacası ben buradan şu sonuca varıyorum: Büyükler bir yana, toplum içinde birazcık sivrilen, yani topluma söyleyecek birazcık yeni şeyleri bulunanlar doğaları gereği, tabii kimi az kimi çok birer suçlu olmak zorundadırlar. Tersi durumda zaten sivrilmelerini olanak yoktur. Öte yandan sürünün içinde kalmayı da yine doğaları gereği kabul edemezler ki, bence de kabul etmemek zorundadırlar. Kısacası; gördüğünüz gibi buraya kadar söylediklerimde yeni hiçbir şey yok. Binlerce kez tekrarlanmış yazılıp söylenmiş şeyler bunlar Benim, insanları olağanüstüler ve sıradan olanlar diye bölümlememe gelince, bunun biraz keyfi bir bölümleme olduğunu itiraf ederim. Çünkü ben zaten kesin sayılar üzerinde durmuyorum. Ben öne sürdüğüm ana düşünceme inanıyorum. Özü şudur: İnsanlar doğa yasaları gereğince genellikle iki bölüme ayrılırlar: aşağılar (sıradanlar) ki bunların biricik görevleri kendileri gibi olanların çoğalmalarını sağlamak, bu işin aracı olmaktır ve kendi çevrelerine yeni bir söz söylemek yetenek ve dehasında olanlar. Doğaldır ki, bu arada sınırsız sayıda alt bölümleme yapılabilir. Ama bu iki bölümün ayırt edici çizgileri oldukça keskindir. Birinciler, yani kendi gibi olanların çoğalmasına araç olanlar doğaları gereği tutucudurlar, uysaldırlar, boyun eğerek yaşarlar ve boyun eğmeyi severler. Bence de bunlar uysal ve boyun eğici olmak zorundadırlar. Çünkü bu onların görevleridir ve burada onlar için aşağılayıcı bir durum söz konusu değildir. İkinci bölümdekilerse sürekli olarak yasaları çiğnerler, yıkıcıdırlar ya da yeteneklerine bağlı olarak yıkıcılığa yatkındırlar. Bunların işledikleri suçlar, doğaldır ki son derece çeşitli ve görecelidir, ama büyük çoğunluğu birbirinden apayrı nedenler ileri sürerek daha iyi şeyler adına şimdinin yıkılmasını isterler. Bunların, ülkülerini gerçekleştirebilmesi için cesetlerin, kan göllerinin üzerinden atlamaları gerekirse bence kendilerine bu izni vicdan rahatlığıyla verebilirler. Tabii bu söz konusu ülkünün ne olduğuna, boyutlarının ne olduğuna bağlı olan bir şeydir. Bu noktaya dikkatinizi çekerim. İkinci bölümdekilerin kendilerine tanıdıkları hakkı, yığın hiçbir zaman onlara tanımamıştır. Onları en ağır biçimde cezalandırmış, boyunlarını vurmuştur. Bunu yaparken de tümüyle haklı olarak kendi tutucu görevini yerine getirmiştir. Bununla birlikte sonraki kuşaklarda aynı yığın, başları vurulan bu insanların heykellerini dikmiş ve onlara tapınmıştır. Birinci bölümdekiler hep bugünün, ikinci bölümdekilerse hep yarının efendileridir. Birinciler dünyayı korurlar ve onu sayıca çoğaltırlar; ikinciler dünyayı hareket ettirirler ve onu bir amaca doğru yöneltirler. Her iki bölümdekiler de tümüyle eşit yaşama hakkına sahiptirler. Tek kelimeyle her iki yanın da hakları birbirine eşittir.
  •  En son hangi kitabı okudunuz?

    Kapak tasarımını hayran kaldığımı söylemeliyim. Ekstra bir albeni yaratıyor.

    İçerik olaraksa malesef doyurucu olduğunu söyleyemeyeceğim. Tartışma hep münazara konusunun çevresinden dolanmış gibi geldi. Her iki görüş de önemli noktalara parmak bassalar da daha iyisini beklerdim.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: dotacı22

    Sefiller

    Okuyun o devrim Fransa'sında kapitalizmin problemlerini dibine kadar açığa vuruyor

    Hangi yayınevinden okudunuz?

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  •  En son hangi kitabı okudunuz?
  • Kütüphaneden aldım hocam

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Turhan Temuçin, Abdullah Palaz okuyorum şu anda

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • silmarillion
  •  En son hangi kitabı okudunuz?


    Çok güzel bir kitap olmakla birlikte sanırsam insanoğlunun kurduğu hayallerin altında ezilmesi,kuşak çatışması,karşısındakine karşı üstün olma mücadelesi bu kadar ustaca zor anlatılırdı.Orhan kemal, edebiyatımızın en önemli değerlerinden biri gerçekten.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-68F639DEB -- 14 Haziran 2017; 8:46:33 >
  •  En son hangi kitabı okudunuz?

    Komünizmin amaçlarını, komünizme ulaşmanın yollarını ve komünizme getirilen eleştirilerin eleştirilerini içeriyor genel olarak. Dili gayt hoş ve akıcı bence. Aslında önermeye bile gerek yok ama okumalısınız mutlaka.



     En son hangi kitabı okudunuz?



    Özgün çalışmalara kesinlikle ve kesinlikle karşı olan ve çalmadan çırpmadan iş yapamayan memleketimizin filmlerinden biri olan "Yazgı"nın nereden çalındığını öğrenmiş bulundum.



    Ortalama bir hikaye ile bana göre Camus kendi fikirlerini yani agnostizmi anlatıyor. Kitabın öyle aham şaham güzel olduğunu düşünmüyorum ama kısacık bir şey ve bi çırpıda bitiyor bu yüzden sıkmıyor.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yazgı nın Yabancıdan uyarlama olduğu bilinen bir şey hocam. Yönetmenin kendisi de belirtiyor bunu. "Çalma" gibi bir durum yok yani. Aslında kitapların filme uyarlanmasını çalmak olarak görürsek, çok önemli bir yönetmen olan Kubrick için düpedüz hırsızdır demek zorundayız.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • LePortaBim kullanıcısına yanıt
    Bundan 2 ya da 3 gün önce yazgıyı açtım bir saat kadar izledim uykum gelince sonra izleyeyim dedim. Yatağıma uzandım tamamen şans eseri Yabancı'yı tercih ettim ve buna başlayayım deyip sarınca da bi 60 sayfa kadar okudum sanırım. Okuyunca yazgının kitaptan araklanma olduğunu anladım tabi doğal olarak. Bende filmi kitaptan sonraya bıraktım. Filmi az önce bitirdim ve uyarlanmış olduğu belirtiliyordu. Ama film yine de bana göre araklanma gibi çünkü özgünlük kavramına tepki olarak var edilmiş bir ülkeyiz. Hani o fikir Zeki'nin aklına oradan mı geldi bilmiyorum ama Musa'nın evine dışarıdan devamlı gelen bağırış çağırışlar bana ilk saniyesinden itibaren Zeki'nin hayranı olduğu Tarkovski'nin Offret'ini anımsattı. O yüzden ben bu ülkeden çıkma kitapları okumadan filmleri izlemeden önce bana illa önerilmesi gerekiyor. Filme gelirsem zaten inanılmaz kötü bir uyarlama. Diyaloglar o kadar itici şekilde yerleştirilmiş ki izlerken filmi tasarlayan adına utandım. Savcı din konusuna (Kitabı aktarabilmesi için girmesi gerekiyor) televizyon enkırmeni ciddiyetiyle haber sunar gibi bişeyler anlatıp konuyu dine bağlıyor. Yine kitapta önemli diyaloglardan biri olan avukatla olan diyalogu aktarırken avukat anlamsızca -ve bize uymayan şekilde bu ülkede göremeyeceğin şekilde- dini meselelere giriyor. O sahne ve savcı sahneleri acayip göze batıyor. Falan filan bu uzar gider. Uyarlıyorsun bari emek ver. Böyle uyarlama olmaz. Uyarlamayı biraz bize uygun olarak yapması gerekir. Hayatım boyunca Türkiye'de Allah'a Tanrı diyen(Ki bence sakıncası yok bende söylüyorum ama ülke gerçekleri ile bağdaşmıyor) İNANAN görmedim.(Tekrar ediyorum ben söylerim, Tanrı da Allah'ın isimlerinden biridir bana göre. Bir sakıncası yok.) O yüzden uyarlamada Tanrı yerine Allah denmeli. Vs vs vs...
  • Filmi izlemeye heves etmiştim ama izlemeyeyim bari Bu arada uyarlamada kitaba tam olarak sadık kalınması gerekmiyor. Yönetmen istediği gibi sahne, diyalog, olay vs. ekleyip çıkartabilir.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 412413414415416
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.