Gündemle ilgili güzel bir yazı .Paylaşmak istedim.
HALUK ŞAHİN'İN RADİKAL'DE YAYINLANAN YAZISI: Demokrasilerde basın ve hükümet Şu demagojik karşılaştırma hafta sonları yapılan parti kongrelerinde çok alkış alabilir: “Ben bu ülkenin başbakanıyım. Sen benim hakkımda istediğin eleştiriyi yap, doğru yanlış bir sürü şey yaz, sonra ben sana cevabını verdiğimde, yaptıklarını anlattığımda, basın özgürlüğü elden gidiyor diye feryadı bas. Öyle yağma yok. Sen yaparsan, ben de yaparım!” Kısasa kısas! Basın yaparsa hükümet de yapar. İlk bakışta haklıymış gibi görünüyor değil mi? Oysa demokrasilerde böyle bir denklem yoktur. Böyle bir denklem bulunduğu varsayımından yola çıkmak insanları demokratik olmayan yerlere götürür. Başbakanların her adımını izlemek, yaptıklarını en ince ayrıntısına kadar yazmak, eleştirmek basının görevidir. Dahası, karşılıklı denetimler üzerine kurulu sistemin olmazsa olmaz bir koşuludur. Ya bu arada basın yanlış şeyler yazarsa? Ya demokrasinin ona yüklediği görevi kötüye kullanırsa? Ya yayın organlarını şantaj, hakaret, karalama silahlarına dönüştürürse? İşleyen demokrasilerde bunu önleyecek yasalar, kurullar, kurumlar vardır. Başbakanların ve hükümetlerin görevi ‘O zaman ben de sana haddini bildiririm’ demek yerine, bu yasaların, kurulların ve kurumların oluşmasını, hayata geçmesini, işlemesini sağlamaktır. Örneğin, basın özgürlüğünün yanı sıra, editoryal özerkliği güçlendirecek adımlar atmaktır. Demokrasi teorisinde, siyasal iktidarla medya arasında bir altlık üstlük ilişkisi yoktur. Başbakan’ın kastettiği anlamda bir eşitlik de söz konusu değildir. İşlevler, görevler, yetkiler tamamen farklıdır. Bu rol farklılaşmasını yalnızca politikacılar değil bazı gazeteciler de iyi bilmiyorlar. Daha önce de yazmıştım, köşe yazarı Emin Çölaşan’ın bir televizyon programında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e, bankada bulunan parasıyla ilgili sorular sorma izni vermesi büyük bir hataydı. Emin Çölaşan, bir gazeteci olarak, kamu parası kullanan Melih Gökçek’in hesaplarıyla ilgili soru sorma hakkına sahiptir. Ama Gökçek’in böyle bir hakkı yoktur. Çölaşan’ın banka hesaplarıyla ilgili soruları gerekirse polisler, savcılar, müfettişler, vergi memurları sorabilir. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, demokrasilerde rol dağılımı böyledir. Demokrasimizin iyi işlemesi, herkesin rolüne sadık kalmasına, ama görevini hakkıyla yerine getirmesine bağlıdır. Yanlış denklemler yanılgılara götürür
Öncelikle ; bence basın yayın organları, genele yayılmış hissedar yapısıyla(tek bir patrona tabi olmayan,afedersiniz gebe) örnek teşkil etmelidir.Çünki basın yayın organları tekel(monopol) olduğunda!Subjektif davranabilirler.Sayın Haluk Şahin in bu yönden objektifliği tartışılır.Eğer ki sayın Haluk Şahin in yazmış olduğu gazete çok büyük bir yüzdeyle halkın elinde olsa idi; onun fikrini eleştirbilirdim.Ama sizin boğazınızdan geçen her bir lokma tek bir kişiye bağlıysa;objektifliğiniz tartışılabilir.Diyelim sayın Haluk Şahin objektif...
Sayın Haluk Şahin , tespitlerinin çoğunda haklı!Ama irdeleyemediği konu basının tarafsızlığı!Bunu kim belirleyecek?Taraflı basının yazdıklarının % kaçına rağbet edelim?Kim neye göre doğru yazıyor?Öncelikle basının "GERÇEKTEN" bağımsız olabilmesi gerekir.NAsıl ki iktidarın borazanı medya ve basın var!Objektif yargıladığını zanneden basın da var!Sizin objektifliğiniz sınırlandırılmış olamaz mı? Anonim Şirketlerde yüksek paya sahip hissedar, profesyonel yöneticlere müdahele eder!Yöneticilere müdahele eden bir sermayedar!Çalışanına hayli hayli müdahele eder...
Sayın Aydın Doğan Endüstri sektörümüzde çalışacaksa çalışsın!Ama lütfen kitleleri etkileme argümanı medya basın organını bıraksın.Eğer bırakmazsa bu tür sonuçlara katlanmalıdır.Aynı siyasi iktidar'ın her bir uygulamasından yargılandığı gibi!!!
Saygılarımla,
Öncelikle şunu belirteyim,bu forumda dahil olmak üzere bir çok tartışmada yaptığımız en büyük hata,fikir üretmeyip isnatlarla/sloganlarla konuşup boşa kürek çekmemizdir.İşte türkiyede basın da fikir üretmemekte (istisna yazarlarımız hariç) sadece isnad ve sloganik hatta ajitatif bir yayın politikası izleyerek kamuoyunu terörize etmektedir.Bununda saygı duyulacak hiçbir tarafı yoktur... İktidarı,hükümeti sıkıştırmak,denetleyeci olmak,ulusal menfaatler için kamuoyu oluşturmak istiyorsa basın,önce güvenilir olmalıdır.
Bakın ilginç bir şey geldi aklıma paylaşayım,malum yakında yerel seçimler var: Şimdi Tayyip,doğan medyasına savaş açtı,bundan sonra doğan medyası tayyiple ilgili ne haber yaparsa yapsın,ne yolsuzluk iddiası yayınlarsa yayınlasın,AKP tabanı olaya hep "zaten doğanla kavgalıyız ondan yazıyorlar" diye bakacak,işte belki gerçeklerde güme gidecektir... Yine mesela "Doğan" medyasının kendi grubu haricindeki medyayı "yandaş" olarak yansıtması ise ;bu defa AKP karşıtlarının bu "yandaş" diye nitelenen yayınlara güvenmemesini ortaya çıkaracaktır,yine gerçekler güme gidebilecektir.
Bu durumun çok basit bir iki neden sıralayarak açıklamasını kimse yapamaz,Türkiye çok ilginç bir dönem yaşamaktadır. Ama kim ne derse desin bu "çok sesli" bir dönemdir,medya patronları da eskısı kadar güçlü,dediğim dedik olamayacaktır.
Bize düşen ise asla manipule olmamak,çok çeşitli yayınlardan beslenerek sentez yapmaktır. Bir zamanlar Özal'ın meşhur lafı vardı;"konuşan türkiye" Ben bunu "düşünen türkiye" olarak düzeltiyorum.Şu basın-medya-haber sitelerinin altına girilen yorumlara bir göz atın ne dediğimi anlayacaksınız. Okuduğunu nakleden,sadece konuşan bir türkiye var.İnşaallah okuduğunu sorgulayan,düşünen bir türkiye olacak... Bu kavganın (sadece tayyip-doğan kavgası değil,medya aktörleri arasındaki kavga) hayırlı sonuçlara gebe olacağını umut ediyorum...
Haluk Bey'in yazısı üzerinede bişeyler söylersek,aslında demogojiden öte değil. Basının görevi sorgulamak,iktidarın görevi ise sorgulamamakmış.neden? Bir kere iktidarın yani seçilmişlerin her yaptığı halk tarafından ceza/ödül olarak zaten döner demokrasilerde... Peki manipule habercilik kime hesap veriyor.Ne kadar çok sesiniz çıkarsa o kadar güçlüsünüz yani...oh. Yetkiler farklıymış filan,ne yetkisi medyanın hiç bir yetkisi yok,sadece meslek ilkeleri var,uyar uymaz kendi kaybeder,kaale alınmayan resimli mecmuaya döner... Siyaset,politika,demokrasi bunları iyi anlayamamış Haluk Bey. Demokrasilerde siyasetçi profesyonel bir oy toplama makinesidir.Medyayıda bu doğrultuda kullanacaktır.Asıl medya her durumda tarafsız ve basın yayın meslek ilkelerine uymak zorundadır.Uymazsa,inanılırlığını kaybederse,başka hesapların peşine düşerse,siyasetçinin oyuncağı olur,kamuoyunu kaybeder...Sonra da siyasetçi beni susturmaya çalışıyor vs. küçük emrah replikleri ile savunma yapmak zorunda kalır... Doğan medyası bu ülkede iktidardan bile daha güçlüydü,bunları gördük.Hala güçlü yine görebiliyoruz.Keşke biz nerde hata yaptık deseler,çuvaldızı kendilerine batırsalar...
@driver,
O zaman şöyle bir soru sorulabilir. Basının-görsel ve yazılı- yalan haber, reklam denetimi ve yaptırımı, şuanki yapının dışında nasıl olmalıdır.? Esmek gürlemekle bu işlerin olmadığı bilinmekle beraber neden sağlıklı bir mekanizma oluşmuyor?
Ayrıca tarafsız olmak(kapsamı nedir) nedense benim anlam veremediğim bir kavram ama konu şimdilik bu değil.
quote:
Orjinalden alıntı: kimnenasıl
@driver,
O zaman şöyle bir soru sorulabilir. Basının-görsel ve yazılı- yalan haber, reklam denetimi ve yaptırımı, şuanki yapının dışında nasıl olmalıdır.? Esmek gürlemekle bu işlerin olmadığı bilinmekle beraber neden sağlıklı bir mekanizma oluşmuyor?
Ayrıca tarafsız olmak(kapsamı nedir) nedense benim anlam veremediğim bir kavram ama konu şimdilik bu değil.
Tarafsız olmak derken bu keskin ve net bir çizgi olmaz fakat "haber sunumu" yönlendirici değil sadece "bilgi verici" olabilir...
Türkiye de basın nasıl güzel olur?diye bir soruya ise kapsamlı bir cevap verebilmek benim açımdan zor.Bu yapıya çok iyi hakim olmak gerekir. Fakat benim daha çok üzerinde durduğum nokta fertlerin kalitesi üzerinden.Yani bir editörün "ekmek arası köfteye onurunu veren zabıta" yı iyice irdelemesi kendine paylar çıkarması gerekir,bulunduğu konumun farkında olması,ilkeli olması gerekir...
Mesela ne olursa olsun "haber" değeri taşıyan bir yayını baskıya çıkarmadan önce didik didik etmesi,kimseyi zan altında bırakmadan,okuyucuyu bir fikre yönlendirmeden sadece bilgi ile buluşturması gerekir... Bunu yapan bir editörü sağlamak için nasıl bir yapı kurulmalı derseniz,bu kişisel kalite ile atbaşı gideceğinden,kaliteli personel ,kimseye minnet borcu olmayan(ekmek arası köfte) alnı dik personel,genelde toplumun "mahalle baskısını" böyle ulvi faziletlere doğru kullanmasından yani kaliteli çoğunluğu sağlamakla yani eğitimle,öğretimle mümkün olabilir... Bu da mesela buna göre yayın politikası yapan bir medya grubu ile hızlanabilir...Her şey birbirine ne kadar bağlı...
quote:
Orjinalden alıntı: driver
Bakın ilginç bir şey geldi aklıma paylaşayım,malum yakında yerel seçimler var: Şimdi Tayyip,doğan medyasına savaş açtı,bundan sonra doğan medyası tayyiple ilgili ne haber yaparsa yapsın,ne yolsuzluk iddiası yayınlarsa yayınlasın,AKP tabanı olaya hep "zaten doğanla kavgalıyız ondan yazıyorlar" diye bakacak,işte belki gerçeklerde güme gidecektir... Yine mesela "Doğan" medyasının kendi grubu haricindeki medyayı "yandaş" olarak yansıtması ise ;bu defa AKP karşıtlarının bu "yandaş" diye nitelenen yayınlara güvenmemesini ortaya çıkaracaktır,yine gerçekleri görmek açısında faydalı olucağı kanatindeyim.
Diğer tespitleriniz gerçekten güzel,tebrik ederim.Fakat bu görüşünüzü savunmak, abes olacaktır.Aydın doğanın nasıl biri olduğu herkezin malumu üzerine, tamamen reel görüşlerle bilinmektedir.Hem bu konu hakkındaki yorum için hemde aydın doğan medyasını,yöneticilerini ve yazarlarını tanımak için Ahmet Kekeç'in alt taraftaki yazısın gerçekleri görmek adına okumak faydalı olacaktır.
Doğan ve Mutlu Ticaret sunar Emin abi diyor ki, ‘Bu kavganın sonucunda giden taraf olmaz ancak, Doğan grubu çatlar, fakat kırılmaz. Kavganın galibi de AK Parti olur. Çünkü AK Parti daha 2-3 yıl iktidarda ve Doğan Grubu’nun açığı çok.’
İşte bu...
Fox TV’den Kadir Çelik’e konuşan Çölaşan başka itiraflarda da bulunuyor...
Mesela, Hürriyet’te yazdığı dönemde, yani Doğan Grubu ile AK Parti iktidarının ilişkilerinin iyi olduğu günlerde kendisine, Başbakan ve Maliye Bakanlığı hakkında aleyhte yazılar yazmaması söylenmiş.
Bütün saflığını kuşanarak diyor ki Emin abi, ‘Maliye Bakanlığı ile işleri vardı bu yüzden dokunamıyorlardı. Sağlık Bakanlığı veya Milli Eğitim Bakanlığı hakkında eleştiriler yazabiliyordum, ancak Maliye Bakanlığı hakkında asla...’
Kadir Çelik’e anlattıkları, itirafların ancak bir cüzünü oluşturabilir.
Siz en iyisi, Emin Çölaşan imzalı ‘Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi’ kitabını okuyun.
Doğan Grubu ve hükümet ilişkileri, otuz iki kısım tekmili birden bu kitapta.
Mesela, Ertuğrul Özkök, sık sık Emin Çölaşan’ı arıyor ve şuna benzer şeyler söylüyor: ‘Gene yapmışsın yapacağını. Aydın Bey çok kızdı yazdıklarına. Kaç kere söyledim, yazma arkadaş bunların aleyhinde. Bak ne güzel maaşını alıyorsun, ağzının tadını bozma. Biz de keyfimizden susmuyoruz, azıcık sabret. Zamanı geldiğinde biz bunlarla papaz olmasını biliriz.’
Demek ki zamanı geldi.
Demek ki ‘muhalefet rolü’ oynamak için ‘rafineri’ ve ‘imar izni’ni bekliyorlarmış.
Demiştim ya, Doğan Grubu gazeteleri, gazeteciliğin en temel kuralını çiğniyor; herkes manşetlik haber için kırk takla atarken, bunlar haber biriktiriyor...
Deniz Feneri olayı bir buçuk yıl kadar önce gündeme geldi.
Tuncay Özkan’ın Kanal Türk’ü dışında, pek itibar eden olmadı habere.
Doğan Grubu gazetelerinin olağanüstü gayretlerinden sonra (tabii CHP’nin de yaratıcı katkılarıyla), olay ‘yolsuzluk davası’ olmaktan çıkıp, siyasi iktidara karşı topyekün muhalefet hareketine dönüştü.
Hemen belirteyim:
Deniz Feneri davası sonuçlandı. Suçlular değişik hapis cezalarına çarptırıldı.
Olayın Türkiye ayağı da mutlaka soruşturulmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu mu olur, Başbakanlık Denetleme Kurulu mu olur, yoksa teşekkül edecek bağımsız bir denetleme kurulu mu olur, derhal iddiaları araştırmalı, hatta Almanya’daki ‘mahkeme safahatı’nı da teşrih masasına yatırmalıdır.
Hemen aklıma, niçin Etibank davasında tutuklanıp cezaevine tıkılmadığını çözemediğimiz Zafer Mutlu’nun veciz sözü geliyor.
Kendisiyle röportaja giden Nihal Mete Ün’e demişti ki, ‘Ne gazeteciliği kardeşim, biz burada dükkan açtık, para kazanıyoruz.’
Bu röportaj, Aydın Doğan’ın patronajındaki bir haftalık gazetede, Pazar Postası’nda yayımlandı.
İkili (Doğan ve Mutlu) o dönemde ‘hasım’dı.
Şimdi kol kola pek çok başarıya imza atıyorlar.
Mutlu, hangi parayla kurulduğunu çözemediğimiz gazetesi Vatan’la birlikte Aydın Doğan’ın himayesine girdi.
Pek bir imtizaç ediyorlar.
Pek sevişiyorlar.
Deniz Feneri davasında da ‘ortak hedefe’ ateş ediyorlar; giderek pespayeleşen ve zıvanadan çıkan tetikçi yazarlarıyla.
Tabii, teşekkül edecek bağımsız denetleme kurulu, ‘medyamızın hallerine’ de şöyle bir bakmalı...
Mutlaka bakmalı.
20 Eylül 2008
quote:
Orjinalden alıntı: _kılıç_
quote:
Orjinalden alıntı: driver
Bakın ilginç bir şey geldi aklıma paylaşayım,malum yakında yerel seçimler var: Şimdi Tayyip,doğan medyasına savaş açtı,bundan sonra doğan medyası tayyiple ilgili ne haber yaparsa yapsın,ne yolsuzluk iddiası yayınlarsa yayınlasın,AKP tabanı olaya hep "zaten doğanla kavgalıyız ondan yazıyorlar" diye bakacak,işte belki gerçeklerde güme gidecektir... Yine mesela "Doğan" medyasının kendi grubu haricindeki medyayı "yandaş" olarak yansıtması ise ;bu defa AKP karşıtlarının bu "yandaş" diye nitelenen yayınlara güvenmemesini ortaya çıkaracaktır,yine gerçekleri görmek açısında faydalı olucağı kanatindeyim.
Diğer tespitleriniz gerçekten güzel,tebrik ederim.Fakat bu görüşünüzü savunmak, abes olacaktır.Aydın doğanın nasıl biri olduğu herkezin malumu üzerine, tamamen reel görüşlerle bilinmektedir.Hem bu konu hakkındaki yorum için hemde aydın doğan medyasını,yöneticilerini ve yazarlarını tanımak için Ahmet Kekeç'in alt taraftaki yazısın gerçekleri görmek adına okumak faydalı olacaktır.
Doğan ve Mutlu Ticaret sunar Emin abi diyor ki, ‘Bu kavganın sonucunda giden taraf olmaz ancak, Doğan grubu çatlar, fakat kırılmaz. Kavganın galibi de AK Parti olur. Çünkü AK Parti daha 2-3 yıl iktidarda ve Doğan Grubu’nun açığı çok.’
İşte bu...
Fox TV’den Kadir Çelik’e konuşan Çölaşan başka itiraflarda da bulunuyor...
Mesela, Hürriyet’te yazdığı dönemde, yani Doğan Grubu ile AK Parti iktidarının ilişkilerinin iyi olduğu günlerde kendisine, Başbakan ve Maliye Bakanlığı hakkında aleyhte yazılar yazmaması söylenmiş.
Bütün saflığını kuşanarak diyor ki Emin abi, ‘Maliye Bakanlığı ile işleri vardı bu yüzden dokunamıyorlardı. Sağlık Bakanlığı veya Milli Eğitim Bakanlığı hakkında eleştiriler yazabiliyordum, ancak Maliye Bakanlığı hakkında asla...’
Kadir Çelik’e anlattıkları, itirafların ancak bir cüzünü oluşturabilir.
Siz en iyisi, Emin Çölaşan imzalı ‘Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi’ kitabını okuyun.
Doğan Grubu ve hükümet ilişkileri, otuz iki kısım tekmili birden bu kitapta.
Mesela, Ertuğrul Özkök, sık sık Emin Çölaşan’ı arıyor ve şuna benzer şeyler söylüyor: ‘Gene yapmışsın yapacağını. Aydın Bey çok kızdı yazdıklarına. Kaç kere söyledim, yazma arkadaş bunların aleyhinde. Bak ne güzel maaşını alıyorsun, ağzının tadını bozma. Biz de keyfimizden susmuyoruz, azıcık sabret. Zamanı geldiğinde biz bunlarla papaz olmasını biliriz.’
Demek ki zamanı geldi.
Demek ki ‘muhalefet rolü’ oynamak için ‘rafineri’ ve ‘imar izni’ni bekliyorlarmış.
Demiştim ya, Doğan Grubu gazeteleri, gazeteciliğin en temel kuralını çiğniyor; herkes manşetlik haber için kırk takla atarken, bunlar haber biriktiriyor...
Deniz Feneri olayı bir buçuk yıl kadar önce gündeme geldi.
Tuncay Özkan’ın Kanal Türk’ü dışında, pek itibar eden olmadı habere.
Doğan Grubu gazetelerinin olağanüstü gayretlerinden sonra (tabii CHP’nin de yaratıcı katkılarıyla), olay ‘yolsuzluk davası’ olmaktan çıkıp, siyasi iktidara karşı topyekün muhalefet hareketine dönüştü.
Hemen belirteyim:
Deniz Feneri davası sonuçlandı. Suçlular değişik hapis cezalarına çarptırıldı.
Olayın Türkiye ayağı da mutlaka soruşturulmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu mu olur, Başbakanlık Denetleme Kurulu mu olur, yoksa teşekkül edecek bağımsız bir denetleme kurulu mu olur, derhal iddiaları araştırmalı, hatta Almanya’daki ‘mahkeme safahatı’nı da teşrih masasına yatırmalıdır.
Hemen aklıma, niçin Etibank davasında tutuklanıp cezaevine tıkılmadığını çözemediğimiz Zafer Mutlu’nun veciz sözü geliyor.
Kendisiyle röportaja giden Nihal Mete Ün’e demişti ki, ‘Ne gazeteciliği kardeşim, biz burada dükkan açtık, para kazanıyoruz.’
Bu röportaj, Aydın Doğan’ın patronajındaki bir haftalık gazetede, Pazar Postası’nda yayımlandı.
İkili (Doğan ve Mutlu) o dönemde ‘hasım’dı.
Şimdi kol kola pek çok başarıya imza atıyorlar.
Mutlu, hangi parayla kurulduğunu çözemediğimiz gazetesi Vatan’la birlikte Aydın Doğan’ın himayesine girdi.
Pek bir imtizaç ediyorlar.
Pek sevişiyorlar.
Deniz Feneri davasında da ‘ortak hedefe’ ateş ediyorlar; giderek pespayeleşen ve zıvanadan çıkan tetikçi yazarlarıyla.
Tabii, teşekkül edecek bağımsız denetleme kurulu, ‘medyamızın hallerine’ de şöyle bir bakmalı...
Mutlaka bakmalı.
20 Eylül 2008
sayın Emin Çölaşan ı okumak isterdim.Ama ne yazık ki!Taraftarı olmadığım AKP hükümeti hakkında tek bir olumlu yazısı yoktur.Taraftarı olduğum ANAP hükümeti içinde olumlu tek bir yazısı yoktur.Yani kendisi taraflılığını bu kadar keskin gösteren birinin yazılarından ne alabilirim ki?Ki ben kendisinin köşe yazılarını okurum.
Ya!Kendisi devlete eliyle muhalefet!Devamlı muhalefet e mecbur kılınmıştır.Yada tam bir kötümser dir.Ben AKP taraftarı TVleri pek seyretmem ama yine karşı tarafta ki Avrasya,Kanal B,Kanaltürk vs vs kanalları da seyretmem.İşin ilginç tarafı Sayın Çölaşan yandaş medya sayılan "doğan medya" da yıllarca aleyhte yazılarını yazabilmiştir.Ki Bekir Coşkun da öyle!Özdemir ince,MElih Aşık vs vs si!Bi yerde bi yanlışlık var ama:) Bence yanlışlık halkı yönlendirme istediğinde!Halkı doğru bir şekilde eğitim doğru bilgi vermektense!Onları yönlendirmek daha kolay geliyor!Emin Çölaşan devlet eliyle takiyye yapanlardandır.Amaç halkı eğitmek veya yönlendirmektir.Acı olan kafası karışık olan halkın, kafasını daha da!KArıştırdıklarını bilmemeleridir.Kimin ne tarafta olduğunu bilene aşkolsun!Tuncay Özkan TVsi ni AKP yanlısı bir gruba devretti?
Doğan medya grubunun arkasında Alman sermayesi var diye biliyorum.Yine Zaman ın arkasında da Almanlar var!Cemalettin KAplana yıllarca destek veren ülke ALmanya!Ergenekon oluşumunun arkasında İngilizlerin olduğu söyleniyor,ben Rusların olduğunu düşünüyorum.Ki Ergenekon Lütfi Topal eliyle Türki cumhuriyetlerde ve Kıbrıs ta emperyal kumarhanelerini açmıştır.(Susurluk iddianamesinde bunların birçoğu yazılı)Olaylar o kadarkarışmış ki!NEyin ne olduğunu anlayabilene aşkolsun.Bence ABD ve Avrupa Türkiyeden elini çekiyor!Yoksa biz tek başımıza ne APo yu yakalayabilirdik!NE de Ergenekon oluşumundan haberdar olup suçluları veya suç addedilenleri bilebilirdik.Üzgünüm! Acı ama gerçek!Apo yıllarca Suriye de , Irak ta, Güney Kıbrıs ta, Yunanistan da, İtalya da cirit attı!!!Biz yakalayabildik mi?Nerde yakaladık?Kenya da:)))İzin verildiği için!
Öncelikle Haluk Şahin'in yazısı üzerine şu söylenebilir:
Bu kadar uzun yıllar gazetecilik yapmış başka alanlara da bulaşmış kişilere mal varlığıda sorulabilir. Gazeteci sıfatını alan kişi sadece tertemiz bir şekilde gazetecilik yapmaz, bu gazetecinin yazdıklarını rüşvet alarak yazmadığını nerden bilebiliriz ki ???
İşte bu yüzden bu tip adamlara servetleride, yaptıklarıda sorulabilir, halkta bu adamlara olan güvenini ( güvensizliğini) tazelesin...
Kimse gidip Çetin Altan'a veya Can Dündar'a malvarlığını vs sormaz. Ama emin Çölaşan'a sorarlar, adamın karısı danıştayda diye bir zaman kimse kendisine laf edemedim, köşesinde saçmaladı durdu, hep bir taraftaymış gibi gözüküyor ama o taraf adına olumlu düşüncesi yok sade muhalefet yapıyor...
Türk halkı içine düştüğü durumdan dolayı artık daha fazla düşünmek zorundadır, eskiden de düşünmek gerekirdi, ama şimdiki kadar olmamıştı hiç bir zaman...
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme