Şimdi Ara

^^City Of The Dead ^^ Beyler Toplanın Başlıyoruz.(yeni bölüm geldi 30.01.2014)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
80
Cevap
19
Favori
1.253
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Daha önce yaklaşık 1.5 yıl önce bu hikayeye başlamıştım ama yarım bırakmıştım . (hala da yarım ) geçen 3. kişi olarak tekrar düzenlemiştim ama hoşuma gitmedi açıkcası ve konu ilerleyince bir mesaja bütün hikayeyi sığdıramayacağımı düşündüm ve ilk iki mesajı kapmak için konu daha yeniyken yeniden başlık açtım. buradan devam edeceğiz arkadaşlar.

    şunuda berilteyim şu oyundan, şu filmden etkilenmişsiniz diyenleriniz çıkabilir. doğrudur etkilenmişimdir. Ancak şunu unutmayın ki bütün aşk, korku, zombi, dünyayı kurtarma gibi konusu olan oyunlar ve filmlerin çıkış noktaları hep benzerdir bunları farklı kılan sadece konunun nasıl işlendiği ile ilgilidir. bende kendi kafamda bir dünya yarattım ve bu dünya içerisinde olayları işleyeceğim.


    Bu hikaye ilk ve tek hikayem. Amacım gerçekci saçma sapan olmayan bir hikaye oluşturmak. Eksikler kusurlar için şimdiden özür Umarım beğeneceğiniz güzel bir şey ortaya çıkar. Amaç hoşçca vakit geçirmek ve paylaşmak arkadaşlar. Sizin desteklerinizle hikayeyi bitereceğim inşallah.


    ----------------------------------------------------------------- ^^City Of The Dead ^^---------------------------------------------------------------

    BÖLÜM-1
    Sabah her zamanki gibi o lanet alarm sesiyle uyanmıştım. İşe gitmem gerekiyor ancak, ayaklarım geri geri gidiyordu. Gün daha başlamadan tükenmiş bir haldeydim. Kafam tıpkı bir davul gibiydi, yarım saat daha uyusam yeter diye sayıklamaya başladım ve iki elimle gözlerimi ovuşturarak sonunda açmayı başardım , saat 08:00' i gösteriyordu... bunu nasıl yaptığımı bilmiyordum ama nasıl olduysa yine alarmı yarım saat ileri ayarlamıştım. Yine gündemi meşgül eden kuveytin işgali ile ilgili haberleri izlemekten uykusuz kalmıştım. Bütün bunların dışında gerçek olan bir şey vardı. O da yine işe geç kaldığımdı.

    Hareketsizlikten kas katı olmuş bedenim yataktan kalkmama izin vermiyordu, yatakta birkaç defa döndükten sonra yatağın bir ucuna gelmeyi başardım ve kendime gelmek ve güne biraz olsun zinde başlamak için ılık bir duş almak üzere ağır adımlarla gıcırdayan parkelerin üzerinden geçerek banyoya yöneldim. Berbat başlayan bu sabah vakti kısa ve güzel bir duştan sonra üzerimi giyinip, sırf erindiğim için eşimin bana hazırladığı kahvaltıyı bile yapmadan, odasında yatan küçük kızım Melike' nin güzelliğini bir süre seyrettikten sonra kapıya doğu yöneldim, ayakkabılarımı giydim , eşime Allah'a ısmarladık diyerek asansöre bindim, evet işte sonunda zemin kattayım artık işime gidebilirim.

    Apartmanın kapısını iki hamlede açarak dışarı çıktım ve kafamı öne eğmiş bir vaziyette günün ilerleyen saatlerinde yaşayacağım olası sürprizlerin neler olabileceğini düşünerek yürürken bir an kafamı kaldırıp etrafa baktığımda ilginç bir manzara ile karşılaştım. Sokaklarda garip bir sessizlik hakimdi, işe geç kaldığımdan ötürü sabahın bu saatinde benim gibi, çalışan herkes çoktan işine gitmiş, öğrencilerin ders saati başlamış olmalıydı. Bu düşüncemin doğruluğundan emin olmak için saatime baktım, saat henüz 08.45' di, bu saatte sokakların bu kadar sessiz olması imkânsızdı. Etrafta çöpleri karıştıran bir kaç kedi ve köpekten başka hiçbir canlı yoktu. Hava çok sıcaktı ve güneşin kavurucu sıcaklığını tüm bedenimde hissediyordum. Havanın bu denli sıcak olmasına karşın anlam veremediğim bir şekilde tüylerimin diken diken oldu. İçimde garip bir ürperti belirdi. Sokakların bu alışıla gelmemiş esrarengiz havası besbeli tedirgin etmişti beni.


    Hafiften gözlerimi kamaştıran güneşin eşliğinde gözlerini kısarak her zaman gittiğim güzergahtan, sokaklardaki sessizliğin nedenini anlamaya çalışarak ve etrafı dikkatlice süzerek yürümeye devam ettim. Yaşadığım mahalleden bir kaç yüz metre ileride halinden en az 50 yıllık olduğu belli olan tek katlı müstakil evlerin bulunduğu sokağa doğru yöneldim . Eski oluşları evlere ayrı bir hava katıyordu. Her gün önünden geçtiğim yol kenarındaki evin bahçesinde bulunan büyük ceviz ağacı , pencerenin altına karşılıklı şekilde konumlandırılmış ve komşularla açık hava sohbetleri için kullanılan kanepeler, bahçenin birkaç yerine rastgele dilikmiş çiçekler bu evi diğer evlerden başka kılıyor, ayrı bir hava katıyordu. Ne zaman bu evin önünden geçsem bahçede oynayan çocuklara gözlerim takılır ve ne kadar şanslı olduklarını düşünürdüm. Apartmanda yaşayan onlarca insanın mesafe olarak çok yakın ve aynı zamanda birbirlerinden bir o kadar uzak olmalarına anlam veremez ve aynı durumun kendi yaşadığı apartmanda da olmasından dolayı hayıflanırdım. Yine bu beynimde bu düşünceler gezerken bu evlerden bir kaçının kapılarının açık olduğunu farkettim. Perdeler ise açık olan camlardan dışarıya sarkmış vaziyetteydi. Normal gibi görünen bu durum , sokaklardaki sessizlik nedeniyle bir anda şüpheli bir hal almıştı...

    Ne olup bittiğini anlamak için adımlarımı olabildiğince yavaşlattım ve yolun karşı tarafına geçtim. sokaklara hakim olan bu sessizlik , kalp atışlarımın hızlı atmasına neden olmuştu, Normalde ani bir olay karşısında, ya da bir tehlike anında normalden fazla heyecanlanan birisiydim . Ancak bu seferki yaşadığım heyecan biraz farklıydı, bu derece heyecanlanmama sebep olacak ani bir durum ya da herhangi bir tehlike yoktu. Sokaklardaki sessizlik canımı sıkıyor, heyecanın yanında hafif bir korkuda yaşıyordum. Yaşadığım bu enterasan duygular eşliğinde kapıları açık olan evlerden ilkinin önüne doğru yaklaştım, kapının hemen yanında duraksadım ve dikkatlice evi izlemeye başladım. Evden çıkan ya da eve giren kimse yoktu.


    Her zaman yaptığım gibi sakinleşmek için bir sigara yaktım ve evin karşısında bir süre o halde öylece bekledim. Sigarayı o kadar hızlı içmiştim ki bir anda bitivermişti. Sabahın bu saatinde ikinci bir sigarının sağlığa iyi gelmeyeceğini düşünerek tekrar bir sigara yakmaktan vazgeçtim. Zaten heyecanımı azaltmamış aksine sokaklardaki bu sessizlik büstün ikiye katlamaya yetmişti. Bulunduğum yerde bir süre daha bekledikten sonra, bahçe kapısını açmak için kapının mandalına hamle yaptım, girip girmeme konusunda yaşadığım tereddüt nedeniyle, evin etrafını dolaşmanın ve sonra içeri girmenin daha doğru olacağını düşünerek, bu düşünceden vazgeçtim ve evin etrafında bir tur atmaya karar verdim. Herşey normal gibiydi. Yaptığım kısa bir gezinti sonrasında cesaretini topladım ve bahçenin kapısından içeri girdi. Tedirgin ve yavaş adımlarla kapıya doğru yöneldim, bir iki saniye kapının önünde bekledikten sonra başımı hafifçe içeri doğru uzattım, evde kimse yok gibiydi, bu durumu teyit etmek için yaşadığım heyecan nedeniyle çokta gür olmayan bir tonla
    - “merhaba, günaydın , kimse yok mu” ? Kimse cevap vermiyordu.


    İçeriden herhangi bir tepki gelmemesi üzerine çılgın bir merak, heyecan ve korku eşliğinde kendimi istemeyerek de olsa evin içinde buldum. Bu arada Kafamın içinde bir sürü düşünce dolaşıyordu, içeriden bir adam çıksa ve ne işin var burada diye çıkışsa, ne diyebilirdim, nasıl bir açıklama yapacaktım? Ama artık çok geçti, içerideydim ve hiç tanımadığım birinin evindeydim. Sessiz ve küçük adımlarla evin odalarını gezmeye başladım. Bütün odaları dikkatlice tek tek dolaştım ancak hepsi boştu. Ev bir hayli dağınık vaziyetteydi ve her tarafta ev halkının elbiseleri vardı, mutfaktaki yiyecekler yere serpilmiş, çekmeceler dağılmış durumdaydı. İnsanlar sanki alelacele bir yere gitmişlerdi.

    Çaresiz evden çıktım ve etrafı biraz daha kolaçan ettikten sonra, kapısı açık olan diğer evlere girme cesaretini kendimde bulamadım. Aklımda oluşan bir sürü soru işareti eşliğinde kafamda tam da oluşturamadığım yarım yamalak soruların cevabını bir an önce bulma ümidiyle tekrar yola koyuldum. Sokaklardaki bu garipliğin bir anlamı olmalıydı, neden sokaklarda kimse yoktu, bu evler neden boştu. Evimin yakınlarında oturan ve öğretmen olan yakın dostum Serdar' ı arasam mıydı acaba ? Bu düşüncenin mantıklı olup olmadığını anlamak için saate tekrar baktım saat 09:07 yi gösteriyordu. Serdar bu saate öğrencilerine ders veriyor olmalıydı, bu nedenle Serdar' ı aramaktan vazgeçtim ve yürümeye devam ettim.... devamı gelecek

    BÖLÜM – 2
    Muhtemelen yine müdürden azar işitecektim, çok geç kalmıştım çünkü. Ama bu durum pekte umurumda değildi. Sokağa adım attığım andan itibaren kısacık bir zaman içinde karşılaştığım bu garip olayların nedenini anlamaya çalışıyor, gözlerimi bir an bile kıpırdatmadan boş alışkanlığımın rehberliğinde başka bir dünyada yürümeye devam ediyordum. Belli ki bu gün normal bir gün değildi ve her bir adım başka bir sürprize gebeydi. Bir iki sokak öteden kulağıma gelen bir takım sesler girdiğim dünyadan çıkmama neden oldu. İrkilip boş gözlerimi sesin geldiği yöne çevirdim, ancak seslere anlam hiçbir anlam veremedim. Daha çok gürültüye benziyordu, hiç düşünmeden yürüdüğüm yoldan karşıya geçtim ve sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım. Yaklaştıkça sesler netleşmeye başladı, gördüğüm ilk köşeden sağa döndüm ve uzun ve dar bir sokağa daldım.

    Sokağın ucunda birkaç kişi geldiğim yönün tam tersine, yukarı doğru koşuyordu, bu çok garipti, seslerden anlaşıldığı üzere kalabalık bir gurup olmalıydı. Sokağın sonuna yaklaştıkça heyecanı da bir o kadar artıyordu, farkında olmadan kulağına gelen seslerin şiddetiyle doğru orantılı olarak koşarcasına yürümeye ve hedefe bir an önce varma hevesi nedeniyle yavaş yavaş koşmaya başladı. Kısa bir koşudan sonra dikkat çekmemek için sık ve hızlı adımlarla tekrar yürümeye devam etti. Evden çıktığından beri kimse ile karşılaşmamıştı, tedirgin olmam için herhangi bir sebep yok diye düşündü ve tekrar koşmaya başladı. Hem koşuyor, hem de çok yakınında olan sokaktan gelen seslere kulak veriyor bir yandan çevredeki evlere, araçlara ve bahçelere göz atarak, herhangi bir aksilik olup olmadığını kontrol ediyordu.


    Oldukça yaklaşmıştım, yaklaştıkça heyecanım artıyordu, farkında olmadan kulağıma gelen seslerin şiddetiyle doğru orantılı olarak koşarcasına yürümeye ve hedefe bir an önce varma hevesiyle yavaş yavaş koşmaya başladım. Kısa bir koşudan sonra dikkat çekmemek için sık ve hızlı adımlarla tekrar yürümeye devam ettim. Evden çıktığımdan beri kimse ile karşılaşmamıştım, tedirgin olmam için herhangi bir sebep yoktu. Bu nedenle tekrar koşmaya başladım. Hem koşuyor, hem de çok yakınımda olan sokaktan gelen seslere kulak veriyordum. Aynı zamanda evlere, arabalara ve bahçelere göz atarak, herhangi bir aksilik olup olmadığını kontrol ediyordum. Sonunda sokağın ucuna yaklaşık 10 metre kadar mesafe kala durdum. Sesleri duyduğum andan itibaren vücudumda gezen adrenalin kalp atışımı hızlandırmıştı. Birde üzerine yapılan bu koşu işin tuzu biberi olmuştu. Yorulmuştum. Derin bir iki nefesten sonra, beynimin ve dizlerimin karıncalandığını hissettim. Çok fazla sigara içiyordum. Daha önce yüzlerce kez söylediğim sözü tekrar ettim “bırakacağım”.

    Kalan on adımlık mesafeyi normal adımlarla yürüyerek sokağın sonuna vardım. Karşıda büyük sayılabilecek bir kalabalık vardı, gördüğüm manzara yorgunluktan küçülen gözlerimin bütün ayrıntıları görebilmesi için gayri ihtiyari büyümesine yetmişti. Hemen karşımda cereyan eden bu kargaşanın hiçbir ayrıntısını kaçırmak istemiyordum. Herkes bir tarafa koşuşturuyor, insanlar evlerin camlarından atlıyordu, tam bir kaos ortamı hakimdi. Çığlıklar arasında koşan çocuklar, kırılan pencereler, bağıran, ağlayan, feryad eden insanlar... Öylece dona kaldım. Ne yapacağımı bilemiyordum. Bu gördüğüm manzarada neyin nesiydi? Bir film seti olabilir miydi ? Ya da bir şaka? Her şey olabilirdi, ama şaka olması imkânsızdı.

    Bütün bunları düşünürken bir anda kendini kalabalığın ortasında buluverdim. Eli yüzü kan revan içinde, yerde yatan onlarca insanları görünce tarif edilemeyecek derecede dehşete kapılmıştım. İçindem kesinlikle bir film seti olmalı dedim. Ya da bu bir rüyaydı,. Daha önce de yaşadığım gibi, rüya içinde rüya görüyordum belki.... Uyandığımda herşey bitecek, bütün bu olanların gerçek olmadığına şükredip normal hayatıma yeniden devam edecektim. Tam bu sırada hızla koşan orta yaşlı bir adamın sertçe çarpmasıyla, kendime geldi ve daha önce eşi benzeri görülmemiş bir olayla karşı karşıya olduğumu fark ettim.

    Çarpmanın etkisiyle ikiside yere düştüm, çarpan kişinin kim olduğunu anlamak için gözlerini adamın yüzüne çevirdim, karşımda orta yaşlı ve orta boylarda bir adam duruyor ve boş gözlerle bana bakıyordu, Birkaç saniye boyunca birbirimizi karşılıklı olarak süzdükten sonra, adam düştüğü yerden hızla kalktı ve koşarak uzaklaştı. Öylece yerde otururken yanı başımdan koşarak geçen insan sayısı her geçen saniye daha da artıyordu. Kalabalığın büyük çoğunluğu , geldiğim yöne doğru koşarak kaçmaya çalışıyor, anneler çocuklarının kollarından sürükleyerek kaçışıyor, kimi erkekler evlerinden topladıkları birkaç eşya yanlarına alıp aileleri ile birlikte araçlarına biniyor ve bulundukları yerden ayrılıyorlardı.

    Bir süre daha kımıldamadan izlemeye devam ettim ve en sonunda ayağa kalktım. Kafamıı sağa doğru çevirdiğimde iki kişinin yol kenarında küçük bir kızı parçalamaya başladıklarını görmemle düştüğüm dehşet iki katına çıktı. Bu nasıl olabilirdi? Neden kimse bu küçük kıza yardım etmiyor ve kaçıyordu. İnsanların bu derece korkmasına ve çıldırmışcasına kaçışmalarına neden olan ne olabilirdi? Ne yapmalıydım? bende bu insanlar için kaçmalı mıyım? yoksa orada öyle beklemeli miydim? Korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Bütün bunları düşünürken zavallı küçük kıza yardım etmem gerektiğine kanaat getirdim. Birkaç adım yaklaştım, adımlarımın sayısı fazlalaştıkça manzara daha da netleşmeye başladı. Bu haldeyken küçük kızın kalbinin atması imkânsızdı. Çoktan ölmüştü bile. Bu olanlar karşısında delirmemem için hiçbir neden yoktu. Çılgınca şeyler oluyordu , kafam allak bullak olmuş ve bulunduğum yerde öylece dona kalmıştım. Beyni işlevselliğini yitirmiş ve hiçbir şey düşünemüyordum .... Bir süre sonra aklıma küçük kızım ve eşim geldi..

    Ailemi korumalıydım! Bütün bu yaşanan kargaşa yaşadığım yerin hemen üç dört sokak ötesinde gerçekleşiyordu ve evimin hemen yanında da bu adamlardan onlarca olabilirdi ve küçük kıza yaptıklarının aynısın aileme yapabilirlerdi. Böyle bir günde herşey mümkündü. Hiçbir şeyi riske atamazdım. Bir an önce buradan uzaklaşmalı ve bunu olabildiğince çabuk yapmalıydım. O an büyük bir güç ve cesaretle dolup taştığımı hissettim. Zayıflayan ve titreyen dizlerime yeniden bir güç gelmişti. Yumruklarımı sıktığımı ve ayaklarımı yere olabildiğince sağlam bastığımı fark ettim. Farkında olmadan vücudum bütün hazırlıklarını yapmış bir mermi gibi fırlayarak koşmaya hazırlamıştı beni. Bulunduğum yerin tam sağında uzunca hafif yokuşu olan bir sokak, sonunda ise boş bir arazi ve hemen bitiminde de evimiz. Evet işte kestirme bir yol. Bir an önce oraya ulaşmalıydım.

    Bütün gücümle koşmaya başladım ve son bir kez arkaya baktım. Ana yoldan geçen onlarca araç gözüme ilişti. Ana yolun günün bu saatinde bu kadar yoğun olması bir hayli ilginçti. Aslında hiç bu kadar yoğun görmemiştim. Bir yandan koşuyor bir yandan da ana yoldaki kalabalık trafiğin nedenini düşünüyordum. Sanırım insanların yukarıya doğru kaçmasının sebebi ana yoldaki o müthiş trafikti. O kadar çok araç seyir halindeydi ki, bir insanın durmaksızın geçen onlarca arabanın arasından karşıya geçmesi imkansızdı. Bütün bu kalabalık sırf bu nedenle geldiğim istikamete doğru kaçıyorlardı. Sokağın sonuna gelmiştim. İşte evim. Tam karşımda duruyordu... Evime ulaşmam taş çatlasa iki dakikamı ancak alırdı. Boş arazideki büyük dikenlerin ve taşların üzerinden atlayarak , kah çukurlara takılarak sonunda evime gelmeyi başardım.


    Kabus daha da kötüleşmeye başlamıştı. Küçük kıza saldıran adamlara benzeyen tipteki insanların birkaç tanesi evin etrafında geziyor, bir kaçı yan apartmandan içeriye giriyorlardı. Peki benim ve ailemin yaşadığı apartman? Buraya girmiş olabilirler miydi? Öğrenmenin tek yolu kapıdan içeri girmekti. Öyle çok yorulmuştum ki , alnımdaki damarların şiştiğini ve çatlarcasına zonkladığını hissediyordum. Bir kaç saniye içinde giriş kapısına ulaştım. Hay aksi! Olacak iş değil. Kapı kapalıydı. Hemen zile bastım ve diğer elimle cebimi karıştırarak birkaç bozuk para ile birlikte anahtarlığımı çıkarttım, anahtarlardan birini tutup hafif sallayarak terleyen elime yapışan bozuk paraların düşmesini sağladım. Bir iki anahtar dışındaki bütün anahtarlar birbirinin aynıydı. Şansıma bir iki denemeden sonra kapıya uyan anahtarı bulmuştum. Hemen içeri daldım. Apartmandan kimin olduğun bilmediğim çığlık sesleri geliyordu. ilk işim asansöre koşmak oldu. Asansör birinci kattaydı ve aşağıya inmesi zaman alırdı. Bu durumda en iyisi merdivenleri kullanmaktı.....

    BÖLÜM –3

    Bütün gücümle merdivenlerden çıkmaya başladım, her merdiveni iki üç adımda geçiyordum. Apartmanın aydınlatma boşluğu yoktu ve bu nedenle merdivenler karanlıktı. Aceleyle ışığa basmayı aklına getirememiştim. İkinci kata geldiğimde aniden bir şeye çarptım ve ayağım merdivene takılarak yüzüstü yere yığıldım. Neye çarptığımı görebilmek için ellerini duvarda gezdirdim ve sonunda ışığı açmayı başardım. Gördüklerim karşısında gözlerime inanamadım. Karşımda her tarafı kanlar içinde olan genç bir kadın duruyor ve bana doğru yaklaşıyordu. Kalbim göğüs kafesinden çıkacak gibi atmaya başladı. Öyle ki, o an vücudumda salgılanan adrenalinin gözlerimden ve kulaklarımdan dışarı fırlayacağını hissediyordum. Ne yapmam gerektiğinden emin değildim, kadının üzerime hamle yapması ile savunma mekanizması otomatik olarak çalıştı ve korkuluktan destek alarak tüm gücümle bir tekme attım. Bu tekme kadının ayaklarının yerden kesilmesine yetmişti . Bu denli sert şekilde yere yığılmasına rağmen ilginç bir şekilde kadından acı duyduğunu gösteren herhangi bir belirti yoktu. Olduğu gibi kalktı ve üzerime doğru yürümeye başladı. Tekrar yaklaşmasına izin vermeden tüm gücümle tam suratına İkinci bir tekme attım. İkinci kez yere serildi. Tam bu sırada arkadan omzuna uzanan bir el nedeniyle korkuyla gayri ihtiyari küçük bir haykırış attım., Bedeni kan içinde olan adam omzumdan tutmuş ve ısırmaya çalışıyordu. Ani bir refleks ile kendimi duvara attım ve adamı olabildiğince hızlı bir şekilde ittim. Adam sanki kum çuvalı gibiydi, Hiç tepki vermiyordu. Tekrar üzerime yürüdü. Son çare olarak adamın sağ kolundan kavradım ve tüm gücümle kendimi merdivenlerden aşağı doğru attım. Birlikte merdivenlerden aşağı yuvarlandık. Adamın aksine düşme nedeniyle sırtımda büyük bir acı hissettim. Ama önemi yoktu. Sonunda önüm açılmıştı. Hemen toparlandım ve bir şimşek hızıyla yukarı doğru çıkmaya devam ettim. Artık kapının önündeydim.

    Kapı açıktı! İçeriden çığlık sesleri geliyordu , insanlıktan çıkmış olduğu belli olan bu mahluklar yatak odasında eşim ve kızıma saldırıyorlardı. Sinirden, deliye dönmüştüm. Hiç düşünmeden aç bir arslan gibi adamların üstüne atladım. Ağzımdan resmen salyalar akıyordu, kapının yanındaki şifoniyerin üzerinden gümüş vazoyu ilemi geçirdim yakınımda bulunan adama rast gele vurdum öyle sert vurmuştum ki , kan tazyikli bir şekilde yüzüme sıçradı, vurmanın etkisiyle vazo elimden fırladı ve önce duvara ve sonra kapıya çarparak yere düştü, Karıma elimi uzattım ve arkama doğru çekerek kendimi siper ettim, o an içimden evimdeki bu adamların gözlerini oymak , kulaklarını kopartmak, onları paramparça etmek geçiyordu. Ama önce ailemin güvenliğini sağlamalıydım. Yatak odası ve banyonun bulunduğu kısımı ayıran holdeki kapıyı hızlıca çarptım ve hemen kilitledim. Artık güvende sayılırdık. Bu engeli geçmeleri bir hayli zordu. Bir an önce ailemi alıp buradan uzaklaşmak istiyordum. Dış kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda bir iki tanesinin daha merdivenlerde olduğunu görünce bu fikrin iyi olmadığını anladım ve hemen kapıyı kapatarak sürgüyü çektim. Kapana kısılmıştık.


    Hemen oturma odasına geçtik ve bir şeyleri var mı diye kontrol etmeye başladım.. Şükür ki hiçbir şeyleri yoktu, tam zamanında yetişmiştim. Çok korkmuşlardı ve her ikisi de çığlık atıyordu. Ne kadar sakinleştirmeye çalışsamda başarılı olamadım, hıçkırıklar ve çığlıklıklarla geçen yaklaşık 15 dakika sonrasında. Eşim yüzüme bakıp ;
    -”bu adamlar kim, bizden ne istiyorlar? “ diye sordu.
    -”Hiçbir şey bilmiyorum. İnan hiçbir şey bilmiyorum, ama bizi bu durumdan kurtaracağım” dedim. Bana boş gözlerle baktı Hiçbir şey söylemedi, kızıma sıkıca sarıldım ve
    -” bir şey yok tatlım. Tamam hepsi geçti.... hepsi geçti.... Baban halledecek şimdi merak etme. “ dedim. Ama nasıl halledeciğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Eşime bu 3 adamın içeri nasıl girdiğini sorduğumda. Zilin çalması nedeniyle küçük kızımın kapıyı açtığını ve yaratıkların bu şekilde içeri girdiklerini öğrenmiş oldum. Sanırım bir şekilde zile dokunmuşlardı ve zilin çalmasıyla birlikte Küçük kızım her zamanki yaptığı gibi gelenin kim olduğun sormadan koşup kapıyı açmıştı.


    Eşime güvende olmalarını sağlamak için oturma odasına geçmelerini, kapısını kapatmasını bulundukları odadan hiçbir şekilde ayrılmamalarını söyledim. Yatak odasında ne halt olduklarını bilmediğim 3 tane adam vardı ve bir an önce bu adamların icabına bakmalıydım. Ayağa kalktım ve düşünmeye başladım , bir çıkış yolu arıyordum, İçerİdeki bu adamlar arabaya sıkışan ve çıkmak için cama çarpan sinekler gibi ikide bir kapıya çarpıyorlardı ve çıkan bu ses sakince düşünmemi engelliyordu. Merdivenlerde edindiğim tecrübeden pek acı hissetmediklerini anlamıştım. Küçük kesici aletler bu iş için yetmeyebilirdi. Balta ya da satır bu iş için uygun olabilirdi ancak evde bıçaktan başka kesici bir alet yoktu. Bir şekilde kapıdan bir kişinin çıkmasını sağlayabilirsem belki o zaman bir şansım olabilirdi. Yavaş hareket ediyorlardı ve bu açıdan onlara göre daha avantajlıydım. Bir şekilde tek kişinin çıkmasını sağlamam gerekiyordu. Kapıyı açtığım anda üçü birden içeri hucum edeceklerdi. Böyle bir şey ailemin de hayatını riske sokmak anlamına geliyordu.

    Biraz oturmanın iyi fikir olduğunu düşündüm ve mutfağa geçtim. Kapıyı görebileceğim şekilde Masaya oturdum. Başının önüne koydu. Alnımdaki bir iki sivilceyi karıştırarak düşünmeye başladım. Aklıma gelen saçma sapan düşünceleri daha başlamadan masanın kenarına itiyordum. Her ayrıntıyı hesap etmeliydim. Küçük bir hata sonumuz olabilirdi. Bütün bunları düşünürken öncelikle bir silah bulmam gerektiğine kanaat getirdim ve hemen çekmeceden bulduğum ekmek bıçağını elime aldım. Bir elimde bıçak, omuzlarımın üstünde karmaşık düşüncelerle dolu bir beyin ile mutfakta gezinmeye başladım. Faydasızdı, hiçbir çıkar yol bulamamıştım, çaresizlik her tarafımı sarmıştı. Yapacak bir şey yoktu tüm gücümle saldırıp elimden geleni yapacaktım.

    Çılgıncaydı ve en saçması buydu , ama başka şansım yoktu. Tek başıma elimde bir bıçakla başka ne yapabilirdim ki ? Ya burada ailemle birlikte ölecektik ya da sağ kurtulmayı başarıp yaşama tutunacaktık. Birinci ihtimali düşünmek bile istemiyordum. Kapıyı uygun bir zamanda hafifçe açtıktan sonra ilk gelen kişiyi dışarı çekecektim ve sonrasında tekrar kapatarak dışarıda kalanı rahatlıkla alt edecektim.. Diğer ikisi için aynı planı uygulamak planın ilk aşamasının başaralı olup olmamasına bağlıydı bu nedenle sonrasını hiç düşünmedim. Eşime plandan bahsettim. Planı duyunca kısa süreli şoka girmesine neden oldu, bu plan haleti ruhiyesini büsbütün mahvetmişti. Sessiz olmalarını ve sakince oturmalarını söyledim. Kızım durumun vahametinin farkındaydı. Ve zavallı yavrucak daha 3 yaşındaydı.....

    BÖLÜM 3-2

    İçimden bildiğim bütün duaları okuyarak ve yaratıcıya bu mucizenin gerçekleşmesi için yalvararak kapının önüne geldim. Uygun zamanı bekliyordum. İçerideki bu adamlar bilinçsiz bir şekilde hareket ediyorlardı, kulağımı kapıya dayadım ve beklemeye başladım. Gelen sesleri dinleyerek uzaklaştıkları anda kapıyı açacak ve gördüğüm ilk adamı tüm gücümle dışarı çekecektim. Beklemeye başladım ancak garip bir şekilde adamlar kapıdan ayrılmıyorlardı. İçeride sessizlik hakimdi, konuşmuyorlar, homurdanıyorlardı Hissettiklerini pek zannetmiyordum muhtemelen iyi koku alıyorlardı. Bu haliyle hayvandan farksızdılar. Zaman geçtikçe bu sessiz bekleyiş sinirlerimi alt üst etmişti. Yaklaşık 15 dakika bu şekilde bekledikten sonra çaresiz kapıdan ayrıldım ve başka yol aramaya koyuldum, yatak odasının bitişiğindeki çocuk odasına girdim , pencereye doğru yaklaştım acaba pencereyi kullanarak bir şeyler yapabilir miyim diye düşünürken, ayağım yatak odasıyla çocuk odasını ayıran duvarın hemen dibinde olan bir oyuncağa sertçe çarptı, önemsiz gözüken bu olay kafamda yeni bir fikrin oluşmasına neden oldu. Oyuncağa çarptığımda çıkan ses nedeniyle içerideki bu adamlar sesin geldiği yere yönelmişlerdi. Duvarın dibinde duruyorlardı homurtu seslerini duyuyordum.

    Evet en sonunda bir çözüm bulmuştum. Ses dikkatlerini çekmişti ve sesin geldiği tarafa yönelmişlerdi. Hemen uygulamaya geçtim ve duvara bir iki kere vurarak ses çıkmasını sağladım, sese doğru yönelmeye başladılar vakit kaybetmeden kapıya açtım ve içeri bir bakış baktım. Evet her şey tam istediğim gibi gidiyordu, kapıyı açmamla tekrar dağınık bir vaziyette kapıya doğru yönelmeye başladılar hemen ilk gelenin kolundan tutarak dışarı çektim, dengesini kaybedip yere yığıldı. Çok yavaş hareket ediyorlardı, kapıyı kapattım ve bir hamlede kiliti çevirdim. Adam öylece yerde duruyordu, tam kalkmaya çalışışırken elimdeki ekmek bıçağını iki elimle kavradım yaratığın yüzünü hedef aldım çılgınca saplamaya başladım. Öyle sert saplamıştım ki , bıçak yaratağın ön dişlerini kırıp geçti ve diğer ucu ensesinden çıkarak halıya saplandı. Ancak, ilginç bir şekilde hiçbir şey olmamış gibi hala saldırmaya çalışıyordu!! Bıçağı geri çektim ve defalarca yüzüne sapladım, büsbütün yorulmuştum. Altımdaki bu şey hala yaşıyordu, ayağa kalktım ve tüm gücümle ayaklarımla kafasını defalarca ezdim . Artık hareket etmiyordu, sonunda bitmişti. Gözleri yuvalarından pörtlemiş ve beyni yere akmaya başlamıştı. Çok iğrenç bir görüntüydü, kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Eşimin İyi olup olmadığını sormak için kapıya yöneldiğimde kapının hafif açık olduğunu gördüm. Dayanmamış ve bütün olup biteni seyretmiş ve olduğu yere yığılmıştı. Kucağıma aldım ve kanepeye yatırdım. Yaratığa vahşi bir hayvan gibi saldırdığımı görünce tekrar şoka girmiş ve olduğu yere bayılmıştı. Muhtemelen karşımdaki yaratıktan daha korkunç görünüyordum. Beni o halde kim görse korkudan bayılırdı. Şükür ki çocuğum görmemişti, beni böyle görmesinden ise ölmeyi tercih ederdim. Kim bilir o an kulağına gelen seslere hangi anlamları yüklüyor, kafasında hangi resimleri çiziyordu .... teselliye vakit yoktu, annesinin uyuduğunu ve onu beklemesini söyledim.


    Artık geriye iki kişi kalmıştı. yeni bir silah bulmalıydım ve bu seferki iki kişide alt edebilecek nitelikte olmalıydı. Çünkü onlarca kez saplamama rağmen bıçak yeterli olmamıştı. Evdeki kısa ve telaşlı bir gezintiden sonra Alet çantasından orta boy bir çekiç aldım. İşte aradığım buydu, bununla kafalarını parçalayabilirdim. Güzel.... holde yatan beyinsizi ayak altından aldım ve balkona taşıdım. Gelen seslerden dışarıdaki kargaşanın her geçen dakika arttığını anlayabiliyordum.

    İçeri tekrar girdim, oturma odasının kapısını kilitledim, anahtarı kapının altına her iki taraftan da alınabilecek şekilde koydum. Yaşarsam anahtarı tekrar alıp kapıyı açacaktım. Aksi bir şey olursa eşim ayıldıktan sonra anahtarı alarak kapıyı içeriden açacaktı. Bir an olduğum yerde kaldım ve düşünmeye başladım. Garip bir duyguydu, kapının içeriden ya da dışarıdan açılması benim yaşamama bağlaydı. Bir iki saniye içinde kendime geldikten sonra kapıya yöneldim ve önünde biraz bekledikten sonra uygun bir zamanda kapıyı açtım. Hay aksi! İkisi aynı anda çıkıyor!! Evet ikisi de bana doğru geliyordu. En ufak bir hata sonumu hazırlayabilirdi, çok yavaştılar ve ben hızlıydım, elimde de bir çekiç vardı, kalbimin göğüs kafesime çarptığını hissedebiliyordum. Dişlerimi sıktım ve derin bir nefes aldım, vücudumdaki bütün gücü kollarıma aktardım ve çekicin sivri ucuyla gelen bu iki adamın kafalarına vurmaya başladım. Yaşam mücadelesi tekrar başlamıştı. Her vurduğumda kafalarından bir parça kopuyor ve sendeliyorlardı. Bu şeklide her ikisinin de beynini paramparça ettim. Artık bitmişti. Evi bu pisliklerden temizlemiştim. Yerdeki iki leşi de balkona attım. Vücudum büsbütün kan içindeydi, kısa bir temizlikten sonra kapının altındaki anahtarı alarak odaya girdim . Kapıyı dışarıdan açmayı başarmıştım.! Eşim hala baygın yatıyordu . Kızımı teselli etmekle geçen bir yarım saat sonra , eşim kendine gelmeye başladı. Eşime her şeyin bittiğini artık güvende olduğumuz söyledim. Biraz olsun rahatlamıştı....

    Saat öğleden sonra 15:30 olmuştu. Her ikimizde tüm yakınlarımızı bir bir aramaya başladık. Benim ailem şehir dışında yaşıyordu, eşim ise baba tarafından buralıydı ve bulunduğumuz şehirde anne ve babası, amcası ve bir de halası yaşıyordu. Onca aramamıza rağmen kimseye ulaşamadık. Sanırım hatlardaki aşırı yoğunluk nedeniyle telefonlar çalışmıyordu. Dışarıdaki kargaşa sesleri evimizin içine kadar geliyor, Apartmanın içinde gezen yaratıkları duyabiliyorduk. Biraz temiz hava almak ve kendime gelmek için balkona çıktım, yerdeki leşler arasında ve etrafı izlemeye başladım. Sokaklarda gezen yaratıkların sayısında belirgin bir artış vardı. Bulunduğum yer bir kıyı şehriydi ve ben gürültüyü sevmiyordum, kısmen daha sakin olması nedeniyle sahile yakın olan bu mahalleyi seçmiştim. Şimdi o eski sakinliğin yerini silah sesleri ve çığlıklar almıştı. O an cehennemde olduğumu düşündüm. Yaşadığım tüm bu olayların bir an önce son bulması için dakikalarca dua ettim.

    Ne olup bittiği hakkında her ikimizinde en ufak bir fikri yoktu. Birkaç saat sonra ne olup bittiğini anlamak için televizyonu açtım. Tüm kanallarda yaşanan bu kargaşanın nedeni sorgulanıyor, bir virüs olabileceğini ve yetkililerin bu durumu önlemek için ellerinden geleni yaptıklarından bahsediliyordu. Tüm şehir haklına evlerinden çıkmamalarını, güvenlik güçlerinin bölgeyi karantinaya aldıklarını, yardım gelene kadar güvenli yerlerde beklememiz söyleniyordu. Bir süre sonra televizyon yayını tamamen kesildi. Zaten bizimde dışarı çıkmamız imkânsızdı, bu nedenle yardım gelene kadar evde beklemek zorundaydık. Bulunduğum apartmanın dış kapısı kapanmış olmalıydı ve yaratıklar bu nedenle içeride tıkılıp kalmışlardı. Dışarı çıkamıyorlar merdivenlerde geziniyorlardı. Bu durumda dışarıya çıkmamız imkansızdı . Bir şekilde bize yardım ulaşacaktı ve buradan kurtulacaktık. Başka şansımız yoktu. O gün akşama kadar her ikimizde hiçbir şey konuşmadık. Yardım geleceğini ümit ederek ve saatlerce telefonla yakınlarımıza ulaşma çabasıyla geçti, Ben geceyi nöbet tutarak geçirdim.

    Sabah olmuştu. Kanlı gözlerle zoraki de olsa kısa bir kahvaltı yaptık. Durum her dakika daha da karmaşıklaşıyordu. Bizim gibi yaşamayı başaran birkaç komşu ile balkondan iletişime geçtik ve birbirimize haberlerden bahsettik. Hiç kimsenin hiçbir fikri yoktu. Tek bildiğimiz tüm şehrin gelecek yardımı beklediğiydi. Kargaşanın ikinci günüydü, ve aksi gibi telefonumuz ve radyomuz çalışmaz olmuştu. Ne olup bittiği hakkında hala hiçbir fikir edinemiyorduk. Bildiğimiz bir şey vardı virüs hızlı yayılıyordu. Tanıdığımız insanların değişime uğrayıp et yiyen birer canavara dönüşmesini izlemek psikolojimizi mahvediyordu. Manzaraya bakarak bu oranın her gün katlanarak artacağını ön görmek için kahin olmaya gerek yoktu. İnsanlar ölüyor ardından et yiyen ve doymak bilmeyen canavara dönüşüyorlardı. Büyük bir şans eseri evdeki mücadeleden yara almadan kurtulmuştum. Eğer ısırılmış olsaydım. Virüsün bu şekilde yayıldığını öğrenene kadar iş işten çok geçmiş olabilir ve bu akılsız et yiyen canavarlardan birine dönüşebilirdim. Bu düşünce tüm tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. O an kurtulduğuma yüzlerce kez şükrettim.

    Evde geçirdiğimiz üçüncü gün ve dışarıdan hala silah sesleri geliyor, sokaklarda kargaşa gün geçtikçe artıyordu, yedinci günden sonra silah sesleri iyiden iyiye azalmaya başladı ve maalesef çaresiz günlerin sayısı arttıkça umutlarımızda ters orantılı şekilde azalıyordu. Birçoğumuz yemek sıkıntısı çekmeye başladık. Bizim gibi sabırlı olamayan ve evinde yeterli gıda maddesi olmayanlar çaresiz bu kargaşadan kurtulmak için dışarı çıkıyor ve daha yolun başında kimisi biraz ilerde ölüyor ve sonraki hayatlarına eti yiyen bir canavar olarak devam ediyorlardı. Kim bilir kurtulup kaçanlar vardı belki? Ne yazık ki benim şu an için böyle bir lüksüm yoktu. Son ana kadar beklemeyi düşünüyordum. Tek olsam belki bir şansım olabilir ve güvenli bir yere ulaşabilirdim, ama bir kadın ve küçük bir çocuk ile bunu başarmam imkânsızdı. Tam onbir gün boyunca evde çaresiz bir şekilde bekledik. Umutlarımız artık tükenme noktasına gelmişti, Ben ve eşim günde bir öğün bazen de hiç yemiyor ufak tefek kırıntılarla açlığımızı geçiştirmeye çalışıyorduk. Durum gittikçe kötüleşmeye başladı ve her ikimizde artık bir şeyler yapma zamanının geldiği kanaatine varmıştık. Yardımın geleceği yoktu. Gerekirse tek başıma evden ayrılıp buradan çıkmamızın tek garantisi olan silah ve yaşamak için yiyecek bulmalı ve güvenli bir yer olup olmadığını kontrol edip , bir çıkış yolu bulduktan sonra vakit kaybetmeden geri dönmeliydim. Bu büyük bir riskti. Ama bir seçim yapmanın zamanı gelmişti......


    BÖLÜM - 4

    11. günün sabahında yıpranan sinirlerimle birlikte yaptığım kısa bir alıştırmadan sonra, eşimi karşıma aldım ve uzun uzun konuştuk ve bütün alternatifleri önümüze koyduk. iki soru üzerinde yoğunlaşmıştık. Hangisi daha mantıklıydı? Yeterli gıda maddesi bulabileceğim market ya da alışveriş merkezinden alabildiğim tüm şeyleri alıp dönmek ve bir süre daha beklemek mi? Yoksa şehrin merkezinde bulunan emniyet müdürlüğüne kadar bir şekilde gidip , hala hayatta olduğuna inandığımız güvenlik görevlilerinden yardım istemek mi ? Saatlerce düşündük. Hayatımıza ihtimallere göre karar vermek zorundaydık.

    En sonunda merkezde bulunan emniyet müdürlüğüne gitmek için ayrılmam gerektiğine karar verdik. Geri dönme garantisi olmadığı halde sırf birkaç gün daha yaşamamıza yetecek yiyecek bulmak için hayatımı riske atmak mantıksızdı. Evdeki gıda stoku ile 2 gün daha idare edebilirlerdi.

    Eşimden aldığım cesaretle birlikte balkona çıktım. Gözlerimin içine esen serin rüzgara kendimi bıraktım ve tüm yaşananların üzerine bir perde çekip, kızımla parkta geçirdiğim aydınlık güzel bir sahneyi gözümün önüne getirdim. Haykırışlar eşliğinde parlayan sarı saçları ile birlikte çılgınca koşuyordu, dişlerimi sıktım.... Derin bir nefes aldıktan sonra gözümdeki perdeyi kaldırıp o an balkonda olan Birkaç komşuya planımdan bahsetmeye başladım. Bana bir şey olması halinde ailemin onlara emanet olduğunu söyledim. Böyle bir zamanda hiç kimseye güvenemezdim, herkes kendi canının derdindeydi. Ancak geri gelmeyi başarmam halinde bu onların da kurtuluşu olduğundan en azından bu sebeple yardımcı olacaklarını ümit ederek, balkondan ayrıldım.


    Planı uygulamaya koymanın zamanı gelmişti. Arka taraftan aşağıya inip birinci kattaki balkondan atlayacak ve yoluma devam edecektim. Uygun zamanın gece olduğuna olduğuna karar verdik. Yanıma bıçak ve bir çekiç aldım. Eşim ve kızıma son bir kez sarılıp, akşam karanlığı yeni bastırmaya başlarken arka balkondan borular yardımıyla inmeye başladım , birinci kata geldim. Merkezdeki emniyet müdürlüğüne 3.5 km uzaktaydım. İşim çok zordu. Herhangi bir arabayla gazlayıp gitmek fikri mantıklı gelmiyordu. Yollarda bir sürü yaratık geziyordu ve onlara çarpmadan gitmem olanıksızdı ve bir şekilde ilerlesem bile çıkmaz bir yola girmem nedeniyle kapana kısılabilirdim. Hangi yolun açık, hangi yolun kapalı olduğunu bilemezdim. Ayrıca şehiri ikiye bölen büyükçe bir ana yol vardı ve merkeze gitmem için o yolu geçmem gerekiyordu. Yüzlerce aracın ilerlediği bu yolda onlarca zincirleme trafik kazasının olduğunu kestirmek zor değildi. Araç işini dönüşe bıraktım ve kafamda bir kroki çizdim. Nereden nasıl gideceğimi beynimde defalarca tekrar ettim. Bütün ihtimalleri gözden geçirdim ve olası bir aksilik durumunda ikinci bir plan hazırladım. Her şey hazırdı.

    Bu sırada duyduğum bir ses dikkatimi o yöne vermeme neden oldu. Yaşlı bir kadın , yanındaki çocuklarının ürkek bakışları eşliğinde.
    - oğlum gel buraya, ne yapıyorsun orada!
    - Yardım bulmaya gidiyorum.
    - Dışarıda ölürsün , evine dön ,yardım geleceğini ve beklememiz gerektiğini söylediler.
    - Nereden duydun?
    - Olayların başladığı İlk gün televizyondan
    - Anladım.... Ailemi kurtarmam gerek. Bekleyemem.
    - Allah yardımcın olsun ben ve çocuklarım senin için dua edeceğiz, yardım gelmezse ve bir kurtuluş yolu bulursan bizi de unutma lütfen...


    Bakışlarından hiç ümidinin olmadığını anlıyordum. Beklemem sadece ölmemi geciktirecekti. Ya şimdi ya da hiç... dedim içimden.
    - Tabiki sizin içinde geleceğim merak etmeyin ....

    Bu karşı bloktaki komşulardan sonra emin olmadan verdiğim ikinci sözdü. Kim bilir daha kaç kişiye umut dağıtmak zorunda kalacaktım. Hangisini koruyabilir, hangisini kurtarabilirdim. Bir kişi koca bir şehiri belki de tüm ülkeyi! nasıl kurtarabilirdi. Ama her şeye rağmen beni bekleyeceklerini biliyordum. Başka çareleri yoktu. Güneş ufuktan neredeyse kaybolmuş ve yağmur sağanak şekilde yağmaya başlamıştı. Bulunduğum balkondan yan komşunun garajına atladım. Yaratıklar beni bir şekilde fark etmiş olmalılar ki yavaş yavaş bulunduğum yere doğru geliyorlardı. Onlar hakkında şimdilik öğrendiğim üç şey vardı, İyi koku alıyorlar, duyuyorlar ve aptallardı.. bu işime yarayabilirdi... Son bir kez arkama baktım, beni izleyen eşimin çaresiz bakışları ve yağmur damlaları altında gözlerimiz birleşti ve Küçük bir gülümse sonrasında kendimi karanlığın kucağına bıraktım............

    BÖLÜM- 5

    Geceyi aydınlatan ayın ışığı altında bazen tek başına , bazen de grup halinde gezen onlarca yaratığa yakalanmamaya çalışarak bahçelerden, sokakların arasından sessizce ve dikkat çekmeden ilerlemeye başladım. Sırılsıklam olmuştum. Yağmur sayesinde yaratıklar koku alamıyorlardı. Karanlık da işimi bir hayli kolaylaştırmıştı. Bir ara yağmur sayesinde etrafa yayılan çiçek kokuları nedeniyle içimi bir huzur kapladı, derin bir nefes aldım ve bir iki saniyelikte olsa huzurla dolmuştum. Yağmur üzerimi tamamen ıslattıktan sonra yavaş yavaş durmaya başlamıştı. Yaklaşık 500 metre kadar ilerledim. Beklediğimden daha kolay oluyordu. Taki bulutların arkasına saklanan ayın zayıf ışığı altında ilerlemeye devam ederken, girdiğim bir sokağın sonunda gördüğüm karartıların dikkatimi çekmesine kadar...

    Sokağın sonunda belirli belirsiz karartılar sezinlendim. Ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım, bu nedenle geri dönüp başka bir yoldan devam edip etmeme konusunda tam bir karar veremedim ve kafamda dolaşan tedirgin düşüncelerle birlikte yürümeye devam ettim. Hareket eden bu karartıların hastalık kapmış insanlar olma ihtimali yüksekti. Ama yinede tamamiyle emin olmak için biraz daha yaklaşmaya karar verdim.

    Yürüdüğüm yol biraz ilerde başka bir sokağa bağlanıyordu ve duruma göre oradan devam ederim diye düşündüm. Yaklaştıkça, içimdeki tedirginlik birlikte, uzaktan bir hayli küçük olan karartının ebatı da büyümeye başladı. Yeterli bir mesafeye kadar yaklaştığımda sokağın sonunda yüzden fazla yaratığın toplanmış olduğunu gördüm. Topu şekilde bulunmalarına bir anlam veremdim aslında öğrenmeye de pek niyetim yoktu. Yapılacak en akıllıca şey, hemen ilerde bulunan yan sokağa girip oradan devam etmekti.

    Yavaşça döneceğim sokağa doğru ilerlemeye başladım. Ancak talihsiz bir şeklide gideceğim yönden bu tarafa doğru geliyorlardı. Çaresiz başka bir yol denemek için hemen geri döndüm ve sessizliğimi bozmadan hızlı adımlarla geldiğim yöne doğru tekrar yürümeye başladım. Ay bulutlardan kurtulmuştu ama yinede görüş açım bir hayli kısıtlıydı, bu nedenle girdiğim sokağın başından bana doğru gelen onlarca yaratığı iyice yaklaştıktan sonra ancak fark edebildim. sonunda yüzlercesi ve geldiğim yönden sokağa yeni dahil olmaya başlayan onlarcası da önümdeydi. Tam ortada ne yapacağını bilemez halde bir süre öylece kala kaldım. Nereden nasıl gideceğim? Yoksa saklanmalı mıyım..... Kafamın içinden geçen birkaç soruyu da hızlı bir şekilde cevapladım ve gittikçe yoğunlaşan bu kalabalık arasında saklanmanın kendi sonumu hazırlamak olduğunu ve en iyi fikrin henüz tam çoğalmamışlarken harekete geçmek olduğuna karar verdim. Sokağın tam ortasındaydım ve henüz frak edilmemiştim. Yolun sonundan sağ tarafa uzanan diğer sokağa ulaşıp kurtulmak için yukarı doğru sessizce yürümeye başladım. Aslında evden çıkmadan belki onlarca ihtimali gözümde canlandırıp ikinci bir plan hazırlamıştım. Ancak, artık hiç beklenmedik şekilde değişen çılgın bir dünyada yaşıyordum ve şu anda olduğu gibi beklenmedik olayların çıkma ihtimali her zaman vardı ve bu olaylar karşısında hazırlıklı olmam imkansızdı. Böyle durumlarda anlık şekilde hızlı ve yeni bir plan doğuyor, bana ise planın işe yarayacağını umut etmek kalıyordu ..

    Yeteri kadar yaklaşıp yaratıkları net şekilde görmeye başlamamla birlikte sessizliğimi bozup tüm gücümle koşmaya başladım. Kalabalıklardı, bu nedenle hiç mücadeleye girmeden kurtulmam gerekiyordu. Fark edilmiştim ama hızlı bir şekilde sağ taraftaki sokağa girmeyi başardım, Ancak, burası çıkmaz sokaktı, daha büyük bir kalabalıkla karşı karşıyaydım ve bana doğru geliyorlardı. Aralarından geçmem imkansızdı ve durum daha vahimleşmeden bir çıkış yolu bulmam gerekiyordu. Tüm gücümle gidebileceğim tek yön olan geldiğim sokaktan aşağı doğru tekrar koşmaya başladım. Ne yapacağımı bilmez halde koşarken sol tarafımda duran etrafı duvarlarla çevrili, yüksek tel örgüleri olan ev dikkatimi çekti, nefes nefese kalmıştım. İşte bu benim kurtuluşum olabilir dedim içimden. Hemen kapıya doğru koştum ama bana doğru gelen yaratıkları görünce vazgeçtim ve hiç düşünmeden tüm gücümle bahçe duvarından güç alarak tellerin üzerinden kendimi aşağıya bıraktım. Garip bir şekilde oldukça yumuşak bir düşüş gerçekleştirmiştim. Neyin üstünde olduğumu anlamak için gayri ihtiyari ellerimle zemini yokladım, bunlar insan bedeniydi! Ne olduklarını anlamamla birlikte heyecandan deliye dönmüş bir şeklide belki bir saniyeden kısa bir sürede kendimi başka bir tarafa attım. Yaşadığım bütün bu olaylar resmen delirmeme davetiye çıkartıyordu... Toplu şekilde yatan bu paramparça , cansız, bedenleri kim koymuş olabilirdi ki ? Dikkatlice bakınca aralarında küçük bir bedenin daha olduğunu fark ettim. En fazla 8 yaşında olmalıydı. Hemen üzerimi kontrol ettim. Ölü bedenlerin kanları ve çamurla kaplanmıştım. İğrenç bir duyguydu. Kendimi çok kötü hissettim. Kanlarının yüzümde dolaşması midemi bulandırdı. Bu arada beni fark eden yaratıklar bahçenin etrafını çoktan sarmışlar ve içeri girmek için yol arıyorlardı. Ayrılmaya niyetleri yok gibiydi. Bahçede öten böcekler haricinde benden başka kimse yok diye düşünürken bir şeyin bana doğru geldiğini hissettim. Arkamı döndüğümde gecenin karanlığında kurumuş gözleri ve iğrenç yüzüyle bir yaratığın üzerime atılmaya hazırlandığını görünce sürünerek geri kaçtım ve hemen ayağa kalktım. Daha önce yaptığı gibi hayatımı tekrar kurtarmasını isteyerek, elime çekicimi aldım ve kafasının neresine vurduğumu tam göremeden bütün gücümle yaratığa vurmaya başladım. Kafasına kaç kere vurduğumu hatırlamıyorum. Vücudunun çoğu yeri ezilmişti ve kafası yok denecek kadar küçülmüştü.

    Vakit kaymetmeden İşime yarayan bir şeyler bulma ümidiyle eve girmek için kapıya yöneldim , kapı kapalıydı. Hemen sağında bulunan pencerenin camını kırdım. Cam kırıklarını iyice temizledikten sonra içeriye göz attım. Hiçbir şey göremiyordum. Camın kırılma sesine rağmen evde herhangi bir hareket olmamıştı. içerisi temiz gibi görünüyordu. İçeri girmek için harekete geçtim henüz bedenimin yarısı içeriye girmişti ki, geber diye bir ses duydum.........

    YENİ BÖLÜM inşallah yakın bir tarihte :)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bigbooss -- 30 Ocak 2014; 15:56:54 >







  • ....



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bigbooss -- 23 Aralık 2013; 11:15:11 >

  • < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • En önden 3.sandalyeyi kaptım


    EDIT:



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Karlo -- 23 Aralık 2013; 11:14:25 >
  • M.D. Luffy kullanıcısına yanıt
    teşekkür ederim kardeşim. ikinci sıraya girmiş senin mesaj mesajını silebilirmisin. ilk iki mesajı ben alayım diyorum ? ilk mesaja sığmaz çünkü bütün konu. ? birinci anlatıcı olarak yenidne yazdım. bu daha iyi geldi bana. baştan bir daha oku istersen :)
  • Bekliyoruz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • RESERVED

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Önlerden.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: M.D. Luffy

    Önlerden.

    çok teşekkür ederim :) kusura bakma dostum. bir mesaja sığdıramam o kadar konuyu bu nedenle söyledim yanlış anlama:))
  • bigbooss kullanıcısına yanıt
    Önemli değil yahu ne demek.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 2. bölümü ekledim arkadaşlar.


    BÖLÜM – 2
    Muhtemelen yine müdürden azar işitecektim, çok geç kalmıştım çünkü. Ama bu durum pekte umurumda değildi. Sokağa adım attığım andan itibaren kısacık bir zaman içinde karşılaştığım bu garip olayların nedenini anlamaya çalışıyor, gözlerimi bir an bile kıpırdatmadan boş alışkanlığımın rehberliğinde başka bir dünyada yürümeye devam ediyordum. Belli ki bu gün normal bir gün değildi ve her bir adım başka bir sürprize gebeydi. Bir iki sokak öteden kulağıma gelen bir takım sesler girdiğim dünyadan çıkmama neden oldu. İrkilip boş gözlerimi sesin geldiği yöne çevirdim, ancak seslere anlam hiçbir anlam veremedim. Daha çok gürültüye benziyordu, hiç düşünmeden yürüdüğüm yoldan karşıya geçtim ve sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım. Yaklaştıkça sesler netleşmeye başladı, gördüğüm ilk köşeden sağa döndüm ve uzun ve dar bir sokağa daldım.

    Sokağın ucunda birkaç kişi geldiğim yönün tam tersine, yukarı doğru koşuyordu, bu çok garipti, seslerden anlaşıldığı üzere kalabalık bir gurup olmalıydı. Sokağın sonuna yaklaştıkça heyecanı da bir o kadar artıyordu, farkında olmadan kulağına gelen seslerin şiddetiyle doğru orantılı olarak koşarcasına yürümeye ve hedefe bir an önce varma hevesi nedeniyle yavaş yavaş koşmaya başladı. Kısa bir koşudan sonra dikkat çekmemek için sık ve hızlı adımlarla tekrar yürümeye devam etti. Evden çıktığından beri kimse ile karşılaşmamıştı, tedirgin olmam için herhangi bir sebep yok diye düşündü ve tekrar koşmaya başladı. Hem koşuyor, hem de çok yakınında olan sokaktan gelen seslere kulak veriyor bir yandan çevredeki evlere, araçlara ve bahçelere göz atarak, herhangi bir aksilik olup olmadığını kontrol ediyordu.


    Oldukça yaklaşmıştım, yaklaştıkça heyecanım artıyordu, farkında olmadan kulağıma gelen seslerin şiddetiyle doğru orantılı olarak koşarcasına yürümeye ve hedefe bir an önce varma hevesiyle yavaş yavaş koşmaya başladım. Kısa bir koşudan sonra dikkat çekmemek için sık ve hızlı adımlarla tekrar yürümeye devam ettim. Evden çıktığımdan beri kimse ile karşılaşmamıştım, tedirgin olmam için herhangi bir sebep yoktu. Bu nedenle tekrar koşmaya başladım. Hem koşuyor, hem de çok yakınımda olan sokaktan gelen seslere kulak veriyordum. Aynı zamanda evlere, arabalara ve bahçelere göz atarak, herhangi bir aksilik olup olmadığını kontrol ediyordum. Sonunda sokağın ucuna yaklaşık 10 metre kadar mesafe kala durdum. Sesleri duyduğum andan itibaren vücudumda gezen adrenalin kalp atışımı hızlandırmıştı. Birde üzerine yapılan bu koşu işin tuzu biberi olmuştu. Yorulmuştum. Derin bir iki nefesten sonra, beynimin ve dizlerimin karıncalandığını hissettim. Çok fazla sigara içiyordum. Daha önce yüzlerce kez söylediğim sözü tekrar ettim “bırakacağım”.

    Kalan on adımlık mesafeyi normal adımlarla yürüyerek sokağın sonuna vardım. Karşıda büyük sayılabilecek bir kalabalık vardı, gördüğüm manzara yorgunluktan küçülen gözlerimin bütün ayrıntıları görebilmesi için gayri ihtiyari büyümesine yetmişti. Hemen karşımda cereyan eden bu kargaşanın hiçbir ayrıntısını kaçırmak istemiyordum. Herkes bir tarafa koşuşturuyor, insanlar evlerin camlarından atlıyordu, tam bir kaos ortamı hakimdi. Çığlıklar arasında koşan çocuklar, kırılan pencereler, bağıran, ağlayan, feryad eden insanlar... Öylece dona kaldım. Ne yapacağımı bilemiyordum. Bu gördüğüm manzarada neyin nesiydi? Bir film seti olabilir miydi ? Ya da bir şaka? Her şey olabilirdi, ama şaka olması imkânsızdı.

    Bütün bunları düşünürken bir anda kendini kalabalığın ortasında buluverdim. Eli yüzü kan revan içinde, yerde yatan onlarca insanları görünce tarif edilemeyecek derecede dehşete kapılmıştım. İçindem kesinlikle bir film seti olmalı dedim. Ya da bu bir rüyaydı,. Daha önce de yaşadığım gibi, rüya içinde rüya görüyordum belki.... Uyandığımda herşey bitecek, bütün bu olanların gerçek olmadığına şükredip normal hayatıma yeniden devam edecektim. Tam bu sırada hızla koşan orta yaşlı bir adamın sertçe çarpmasıyla, kendime geldi ve daha önce eşi benzeri görülmemiş bir olayla karşı karşıya olduğumu fark ettim.

    Çarpmanın etkisiyle ikiside yere düştüm, çarpan kişinin kim olduğunu anlamak için gözlerini adamın yüzüne çevirdim, karşımda orta yaşlı ve orta boylarda bir adam duruyor ve boş gözlerle bana bakıyordu, Birkaç saniye boyunca birbirimizi karşılıklı olarak süzdükten sonra, adam düştüğü yerden hızla kalktı ve koşarak uzaklaştı. Öylece yerde otururken yanı başımdan koşarak geçen insan sayısı her geçen saniye daha da artıyordu. Kalabalığın büyük çoğunluğu , geldiğim yöne doğru koşarak kaçmaya çalışıyor, anneler çocuklarının kollarından sürükleyerek kaçışıyor, kimi erkekler evlerinden topladıkları birkaç eşya yanlarına alıp aileleri ile birlikte araçlarına biniyor ve bulundukları yerden ayrılıyorlardı.

    Bir süre daha kımıldamadan izlemeye devam ettim ve en sonunda ayağa kalktım. Kafamıı sağa doğru çevirdiğimde iki kişinin yol kenarında küçük bir kızı parçalamaya başladıklarını görmemle düştüğüm dehşet iki katına çıktı. Bu nasıl olabilirdi? Neden kimse bu küçük kıza yardım etmiyor ve kaçıyordu. İnsanların bu derece korkmasına ve çıldırmışcasına kaçışmalarına neden olan ne olabilirdi? Ne yapmalıydım? bende bu insanlar için kaçmalı mıyım? yoksa orada öyle beklemeli miydim? Korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Bütün bunları düşünürken zavallı küçük kıza yardım etmem gerektiğine kanaat getirdim. Birkaç adım yaklaştım, adımlarımın sayısı fazlalaştıkça manzara daha da netleşmeye başladı. Bu haldeyken küçük kızın kalbinin atması imkânsızdı. Çoktan ölmüştü bile. Bu olanlar karşısında delirmemem için hiçbir neden yoktu. Çılgınca şeyler oluyordu , kafam allak bullak olmuş ve bulunduğum yerde öylece dona kalmıştım. Beyni işlevselliğini yitirmiş ve hiçbir şey düşünemüyordum .... Bir süre sonra aklıma küçük kızım ve eşim geldi..

    Ailemi korumalıydım! Bütün bu yaşanan kargaşa yaşadığım yerin hemen üç dört sokak ötesinde gerçekleşiyordu ve evimin hemen yanında da bu adamlardan onlarca olabilirdi ve küçük kıza yaptıklarının aynısın aileme yapabilirlerdi. Böyle bir günde herşey mümkündü. Hiçbir şeyi riske atamazdım. Bir an önce buradan uzaklaşmalı ve bunu olabildiğince çabuk yapmalıydım. O an büyük bir güç ve cesaretle dolup taştığımı hissettim. Zayıflayan ve titreyen dizlerime yeniden bir güç gelmişti. Yumruklarımı sıktığımı ve ayaklarımı yere olabildiğince sağlam bastığımı fark ettim. Farkında olmadan vücudum bütün hazırlıklarını yapmış bir mermi gibi fırlayarak koşmaya hazırlamıştı beni. Bulunduğum yerin tam sağında uzunca hafif yokuşu olan bir sokak, sonunda ise boş bir arazi ve hemen bitiminde de evimiz. Evet işte kestirme bir yol. Bir an önce oraya ulaşmalıydım.

    Bütün gücümle koşmaya başladım ve son bir kez arkaya baktım. Ana yoldan geçen onlarca araç gözüme ilişti. Ana yolun günün bu saatinde bu kadar yoğun olması bir hayli ilginçti. Aslında hiç bu kadar yoğun görmemiştim. Bir yandan koşuyor bir yandan da ana yoldaki kalabalık trafiğin nedenini düşünüyordum. Sanırım insanların yukarıya doğru kaçmasının sebebi ana yoldaki o müthiş trafikti. O kadar çok araç seyir halindeydi ki, bir insanın durmaksızın geçen onlarca arabanın arasından karşıya geçmesi imkansızdı. Bütün bu kalabalık sırf bu nedenle geldiğim istikamete doğru kaçıyorlardı. Sokağın sonuna gelmiştim. İşte evim. Tam karşımda duruyordu... Evime ulaşmam taş çatlasa iki dakikamı ancak alırdı. Boş arazideki büyük dikenlerin ve taşların üzerinden atlayarak , kah çukurlara takılarak sonunda evime gelmeyi başardım.


    Kabus daha da kötüleşmeye başlamıştı. Küçük kıza saldıran adamlara benzeyen tipteki insanların birkaç tanesi evin etrafında geziyor, bir kaçı yan apartmandan içeriye giriyorlardı. Peki benim ve ailemin yaşadığı apartman? Buraya girmiş olabilirler miydi? Öğrenmenin tek yolu kapıdan içeri girmekti. Öyle çok yorulmuştum ki , alnımdaki damarların şiştiğini ve çatlarcasına zonkladığını hissediyordum. Bir kaç saniye içinde giriş kapısına ulaştım. Hay aksi! Olacak iş değil. Kapı kapalıydı. Hemen zile bastım ve diğer elimle cebimi karıştırarak birkaç bozuk para ile birlikte anahtarlığımı çıkarttım, anahtarlardan birini tutup hafif sallayarak terleyen elime yapışan bozuk paraların düşmesini sağladım. Bir iki anahtar dışındaki bütün anahtarlar birbirinin aynıydı. Şansıma bir iki denemeden sonra kapıya uyan anahtarı bulmuştum. Hemen içeri daldım. Apartmandan kimin olduğun bilmediğim çığlık sesleri geliyordu. ilk işim asansöre koşmak oldu. Asansör birinci kattaydı ve aşağıya inmesi zaman alırdı. Bu durumda en iyisi merdivenleri kullanmaktı..... devamı 25.12.2013 (çarşamba ) tarihinde



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bigbooss -- 23 Aralık 2013; 17:18:34 >




  • 3. bölümü bekliyorum eline sağlık
  • 3. bölüm çarşamba inşallah.
  • Takip ilk bölüm başı tıpkı ben benimde alarm 8:00 da başlar çalmaya ve bende bir ton küfür ederim
  • Alalim yerimizi

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kalsın boş zamanımda okurum
  • bölümler uzun mu ? kısa mı yapsam ne diyorsunuz ?
  • bigbooss kullanıcısına yanıt
    Bu bölümler eskisiyle aynı mı ? Daha önceden tüm bölümleri okumuştum gayet kaliteliydi farklı ise tekrar baştan okuyayım.
  • mX-L4S3R kullanıcısına yanıt
    teşekkür ederim.
    aynı sayılır hocam. 1.5 yıl olduğu için baştan yayınlayım dedim. bu sefer biteribilirsem bitireceğim inşallah. bir kaç küçük ekleme çıkartma vardır. ilk başta 3. kişiden yazdım kopyasını değiştirdim sonra baktım hoş olmadı (bana öyle geldi ) şimdi yenidne değiştirerek yazıyorum ikinci bir iş çıkarttım kendime anlıycan.

    bölümler uzun geldi çabuk bitecek bu seferde tamamlamaya zamanım kalmayacak



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bigbooss -- 23 Aralık 2013; 16:50:58 >
  • TAKİP
  • 
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.