Şimdi Ara

Celal Şengör En Büyük Feylesoftur (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
83
Cevap
2
Favori
3.018
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Popper da olasılıksal yaklaşıyor. Gözlemi ve bilimsel bir sistemin potansiyel noksanlığını (bataklıktaki direkler üstünde duran ev analojisi*) kriter yapıyor. Tüm kuramların, gerçekten çok başarılı olan kuantum fiziği de dahil olmak üzere, kusurları var bu çok yerinde bir analoji ve yaklaşım. Ayrıca Popper bilimi, gözleme dayalı bilgisel gelişimi diğer bilgi sistemlerinin üstünde görüyor.



    Bataklık analojisini vererek hatalı bir ayrım yapıyorsun. Popper o analojisinde olası yanlışlayıcıları olan, ancak bizim epistemik yetersizliğimiz sebebiyle yanlışlayamadığımız teorilerden bahsediyor. Ben ise kuantum mekaniğinin kendi içinde olasılıksal bir teori olmasından hareketle Poppercı yanlışlamacılıkla hiçbir şekilde yanlışlanamayacağından bahsediyorum. Olasılıkçı bir iddia (olasılık 0 yahut 1 olmadığı sürece) asla yanlışlanamaz. Yani gözlemlerden yola çıkarak bir olasılık iddiasının yanlışlığına yönelik mantıki bir çıkarım yapılamaz. Bu iki ayrımı yapamamışsın. Dolaylı olarak alıntı yaptığım yazı-tura örneğini de yanlış anlamışsın. O para örneğini fiziğe uygulamak gerekirse: Pb210 kararsız kurşun atomunun dış müdahale olmaksızın, alfa bozunumu ile bir dakika sonra Hg206’ya bozunmasının belirli bir olasılığı vardır. Mesela bu olasılığa değer uydurarak %50 diyelim. Şimdi, Pb210 %50 olasılığında Hg206’ya bozunma ihtimaline sahip olsa da %50 olasılıkla da Hg206’ya bozunmama ihtimaline sahiptir. Önermem şu: “Pb210’un bir dakika sonra Hg206’ya bozunma olasılığı %50’dir” diyelim ki elimizde ayrı deney alanlarında bulunan 100 tane Pb210 atomu bir dakika sonra Hg206’ya bozunmadı. Bu bizim önermemizin yanlışlandığı anlamına mı gelir? Hayır, bu deney tekrar tekrar uygulandıkça 100 tane Pb210 atomunun hepsi Hg206’ya bozunacaktır. Kuantum mekaniği doğası gereği olasılıksal bir teori olduğu için Poppercı yanlışlanabilirlik ilkesiyle yanlışlanması mümkün değildir.
    quote:

    Atladığın mevzu gözlem ilkesi, Popper için gözlemle yanlışlanma sürecine dayanan ve yanlışlanabilecek derecede ifadelerinde spesifleşebilecek bir teori elbette diğerlerinden daha iyi bir teori. Tekrar ediyorum, eytişimle falsifikasyonu aynı görmemeliyiz. Esasında eytişimi, Sokrates ve kısmen Platon'un yaklaşımını eleştiriyorsun Popper'ınkini değil. Teorik konularda güvensizliği meydana getiren Sokrates (veya Platon). Ama Popper'a sorarsak bir genel görelilik teorisi elbette ki Marksist veya psikanalitik kuramlardan daha üstündür çünkü modelleri / ifadeleri gözlemsel metodolojilerden yanlışlamaya açık. Bence Karl Popper'ı biraz daha çalışman lazım fazla tek yanlı ve eksik kalmış eleştiri okumuş olabilirsin. Değişik ve alışılmadık konuştuğun için, Popper'dan bağımsız olarak merak edip soruyorum Kuhn ve Feyeraband hakkında ne düşünüyorsun?

    Bonus:
    Kuantumda mesela olasılıklar farklı koşullarda değişkenlik gösterebilir. Bu durumda koşullarını karşılayacak spesifik değerlerin değişecek veya o koşullar altında yanlışlanacak. Paranın %50 tura gelmesinin mesela torka, rüzgar hızı ve yönüne vb göre oynaması gibi. Kuantizasyonun determinizasyon olması da daima mümkün. Kuantum fiziği korunumlar veya yasaklarla dolu. Hep olasılıklar çıkacak diye bir şey yok. Kopenhag yorumu çok güçlü bir yorum ancak Kopenhag yorumundaki kökten olasılık yani hiçbir sürecin kesin olmaması, her şeyin yanlış olması, bir yerde de Popper'ın epistemolojik yaklaşım açısından isabetli olması demek.



    Popper’ın falsifikasyonu Sokratik diyalektik ile aynı kapıya çıkıyor. İlk olarak, gözlemsel yanlışlanmaya açık olmayan teoriler ile açık olan teorilere hâlâ aynı olasılığı vermek mümkün olabilir. Evrim teorisi ve yaratılışçılığı ele al mesela, ikisi de yanlışlanamıyorsa eşit derecede olasılık atamak mümkün. Evrim teorisi gözlemsel yanlışlamaya açık olduğu için, yanlışlanma ihtimali daha yüksek olsa da eldeki verilerle, evrim teorisi ve yaratılışçılığa eşit olasılığı atamak mümkün. Halbuki bayesçi akıl yürütme buna izin vermez. İkincisi, bunun aksini iddia edebilsen bile, birden fazla gözlemsel yanlışlamaya açık teoriler yanlışlamacılığa göre eşdeğer olabiliyor. Ancak bayesçi doğrulamada böyle bir problem yok. Değişik konuştuğum bir şey yok. Popper’ın falsifikasyonunun çok fazla sorunu olduğunu bütün bilim felsefecileri söylüyor. Özellikle Duhem–Quine tezinin Popper’ın falsifikasyonuna öldürücü darbeyi vurduğu çokça dillendirilir. Kuhn ve Feyeraband kaliteli bilim felsefecileri. Ama bunlar güncel literatürdeki gelişmeleri göremeden öldüler. Bilim felsefecileri arasında şu an bayesçi doğrulama kuramı yaygın, hatta yanlış hatırlamıyorsam konsensüs olduğunu da okumuştum bir yerde.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-596C9B846 -- 18 Temmuz 2020; 18:35:15 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-4D62BFE91

    Tanrıyı savunurken sen de dış dünyayı karıştırıyorsun küçük dediğin olasılık %50
    Dış dünyayı sen sordun. İllüzyonda mıyız, değil miyiz bu dış dünya problemi zaten. Sanırım dış dünya problemini farklı bir şey olarak algılamışsın. Dış dünya yoksa bir şeyler konuşmamız kökten anlamsız zaten. Çoğu insan günlük hayatta sezgileri ışığında bunları varsayar. Felsefeciler ise dış dünyanın varlığına pek çok kanıt sunuyorlar. Hayır, %50 değil. Dış dünyanın gerçekdışı olma ihtimalini standart olasılık kuramıyla hesaplayamazsın. Şurada dış dünyanın gerçekliğine dair bir argüman var mesela:https://www.academia.edu/29313487/Probabilistic_Proof_of_an_External_World



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-596C9B846 -- 18 Temmuz 2020; 18:38:0 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: pruvap

    Türkiye'nin yetiştirdiği en donanımlı bilim adamlarından biridir.
    Türkiye'nin yetiştirdiği mi? Adam liseyi Robert Kolejin'de universiteyi New York'ta Albany universitesinde okumus. Bence Turkiye degilde Amerika yetistirmis gibi geliyor bana. Bir ilkokulu Turk bir okulunda okumus o kadar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Herattaa -- 18 Temmuz 2020; 21:46:10 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapma! Şu an hayal kırıklığı yaşıyorum. En azından ilk ve orta okul Türkiye'de sanırım.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-596C9B846

    Dış dünyayı sen sordun. İllüzyonda mıyız, değil miyiz bu dış dünya problemi zaten. Sanırım dış dünya problemini farklı bir şey olarak algılamışsın. Dış dünya yoksa bir şeyler konuşmamız kökten anlamsız zaten. Çoğu insan günlük hayatta sezgileri ışığında bunları varsayar. Felsefeciler ise dış dünyanın varlığına pek çok kanıt sunuyorlar. Hayır, %50 değil. Dış dünyanın gerçekdışı olma ihtimalini standart olasılık kuramıyla hesaplayamazsın. Şurada dış dünyanın gerçekliğine dair bir argüman var mesela:https://www.academia.edu/29313487/Probabilistic_Proof_of_an_External_World

    Alıntıları Göster
    Dış dünya denkleminin var olması ya da olmaması bilim için tamamen önemsiz. İçinde yaşadığınız evrenin kuralları dışında gelişebilen noktalara varsayım yapmak, yaşadığınız evrenin sorunlarına bir çözüm ya da cevap üretmez. Bu noktada felsefenin ulaşacağı başlangıç-dış dünya-yaratıcı kavramları ile deizm ve türevlerine gidebilir ya da net bir fikrim yok diyerek agnostik olabilirsiniz.

    O yüzden bilim adamlarının asıl soyutlanması, tanrısal kavramlardan ziyade dinsel öğretilerdir. Bu soyutlanma asırlar boyunca hep sancılı olmuştur. Bir kurallar bütünü olarak aktarılan dinler; kitaplı ya da kitapsız ilahi kelam üzerine kurulduğu sürece, teolojik öğretilerin ötesine geçtiğiniz, onlarla çeliştiğiniz her durumda önünüzde nice engeller oluşturur. (Bir dönem Orta çağ kilise anlayışı ya da yunan felsefesi ile yoğrulan islamın altın çağı döneminin üzerini kapatan klasik din anlayışı gücünü ilahi kelamın her şeyden üstün olması vurgusundan alır.) İslam adına iman şüphesiz, koşulsuzdur. Kur'an tabanında her bir ayetin aksi olmaksızın doğruluğuna güvenmektir. Bilim ise varlığını somut deliller gözlem ve deneylere dayandırır.

    Evren dışı Schrödinger'in kedisi gibidir. Oraya ne koyarsanız koyun zaman-mekan ve koşulları algılarınızdan, tahminlerinizden bağımsız işleyecek. Bizim gözlemleyebileceğimiz bir alan değil. Evren bilmi bu neden ile başlangıç-süreklilik ve evrenin gelişim aşamaları üzerine yoğunlaşır. Eminim ki, bu tip bilim adamları felsefenin en büyük destekçileridir. Düşünmek başlıca işleri olsa gerek. Düşüncelerini sınırlandıran kurallardan kaçarken,evrensel kuralların arkasına ille de din felsefesi ekleyeceklerse Spinoza, Einstein gibi aktarılanların ötesinde tanrı sentezi inşa ederler.




  • Dostum ben senin dediklerinden yola çıkarak benzetme yapıyorum.

    Diyorsunki; tanrı vardır yaratılmadı ezelidir çünkü metafiziktir fiziksel varlık ezeli olamaz.
    Diyorumki; evren bir simulasyondur asıl gerçekliğimiz metafiziktir ezeliyiz ve tanrı biziz.

    Hangisi daha muhtemel? bence %50
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-4D62BFE91

    Dostum ben senin dediklerinden yola çıkarak benzetme yapıyorum.

    Diyorsunki; tanrı vardır yaratılmadı ezelidir çünkü metafiziktir fiziksel varlık ezeli olamaz.
    Diyorumki; evren bir simulasyondur asıl gerçekliğimiz metafiziktir ezeliyiz ve tanrı biziz.

    Hangisi daha muhtemel? bence %50
    Evrenin bir simülasyon olmasıyla fiziksel gerçeklik ortadan kalmıyor ki. Yani evet kalkabilir ama kalkmadı zorunlu değil. Aksine örnek kavanoz içindeki beyinler olduğumuz verilir genelde. Dış dünya problemi üzerine makale okursan onun olasılığının %50 olmadığını görürsün. O kadar kolay değil o iş.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Karl Popper'ın bilimsel araştırmanın mantığıyla ilgili kitabında zaten kuantum fiziği var. Karl Popper elenchos'u (eytişimsel tümdengelimi) övse ve Aristotelian tümevarımcılığın karşısına koysa bile kesinlikle Sokrates'in kullandığı yalın falsifikasyondan söz etmiyor.

    quote:

    Özellikle Duhem–Quine tezinin Popper’ın falsifikasyonuna öldürücü darbeyi vurduğu çokça dillendirilir. 


    Çokça dillendirilir demişsin. Ne kadar çok? Kimler? Hangi kitaplar? Duhem - Quine tezi falsifikasyona karşı olumsuz bir yaklaşım olarak bile görünmüyor "kesin yanlışlamanın" imkansızlığını iddia ederek falsifikasyonun kriterlerinin çizilmesi gerektiğini söylüyor. Kimse olasılıksal bir parametreyi veya suyun denizden 0 km yükseklikte 100 derecede kaynadığını reddetmiyor ama başka bir parametrenin çıkabileceğini, parametrenin geçersizleşebileceğini, haliyle "yanlışlanabileceğini" söylüyor. Hipotezinin ne zaman nerede ve nasıl yanlış olduğu, yanlışlığının kapsamının ne olduğu, önermene nasıl bir modifikasyon yapacağın veya onu tamamen red mi edeceğin daha teknik ve kompleks bir mevzu. Karl Popper da hayatteyken mesela genel göreliliğin yanlışlıklarını veya teorinin çalışmadığı mevzuları biliyordu yine de genel görelilik teorisini komple reddetmemesinin; üniversal veya özel önermeler biçiminde bazı ayrımlar yapmasının bir sebebi var. Bunlar Sokrates veya Platon'un yaptığı ayrımlar değillerdi. Malum Yunan filozoflar çoğu zaman gözlemi bile atlayıp sorularla yönlendirilmiş bir diyalogda çelişkisel ifadeler yaratıp salt tümdengelim kasaplığı yapıyorlar. Popperesk bir süreçte bu basit falsifikasyondan söz etmiyoruz. Bayes teoreminden söz ediyorsun ama Bayes teorimi benim matematik dersinden gördüğüm ve bildiğim kadarıyla olasılıksal istatistikte bir ölçüm çeşidi ve yanlışlamayla uyumsuz değil çünkü falsifikasyon veya yanlışlamacılık ya da yanlışlık (payı) verilmiş veya sabit olan bir olasılıkla çatışan veya çelişen şeyler değiller. Bilimde hep bir yanlışlık payı var. Feynman mesela geliştiricisi olduğu ve gururla çok başarılı olduğunu söylediği kuantum elektrodinamik kuramında hata payı bulunduğunu söyler. ABD'nin bir şehrinden uzaktaki başka bir şehrine kadar mesafede bir saç teli uzunluğu kadar düşük bir hata payı ama sistemi başarılı kılan zaten hata payının bu düşüklüğü. Bilim falsifikasyondan ibarettir diye bir şey kesinlikle demiyorum ancak falsifikasyonun bilimde ve bilimsel bir yaklaşımda merkezi bir yerde durduğu fazla bariz bence ve Aristotelesçi veya teolojik okumalardan meydana gelmiş sabit yapısal yargılarla falsifikasyonun mahiyetini anlamamış olman çok mümkün. Kendi yargılarım bilimde falsifikasyon bulunduğuna ve merkezi denebilecek bir rol oynadığına dair oldukça katı. Yalnızca Bayesle veyahut hesaplamadaki belirli ihtimallerin konfirmasyonuyla düşünmediğime ve dünyayı yalnızca sepetlerden yumurtalar seçerek öğrenmediğime, şablon reddiyeleri (falsifikasyon) ve güncellemeleri / değişimleri yaşadığıma eminim. Ömrümde tanık oldum çünkü.

    Bir de aynı şeyi farklı bir örnek vererek söyleyip tekrara düşmek can sıkıcı tıpkı az evvel düştüğüm şekilde. Olasılık için kuantum fiziği örneğin olasılık için paranın tura gelmesi örneğinden sonra çok gereksiz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Nat Alianovna -- 19 Temmuz 2020; 1:27:28 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Aslında iyi adamda biraz fazla coşuyor bazen :)

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • quote:

    Karl Popper'ın bilimsel araştırmanın mantığıyla ilgili kitabında zaten kuantum fiziği var. Karl Popper elenchos'u (eytişimsel tümdengelimi) övse ve Aristotelian tümevarımcılığın karşısına koysa bile kesinlikle Sokrates'in kullandığı yalın falsifikasyondan söz etmiyor.


    Ben Popper kuantum fiziğini pseudo-bilim olarak görüyordu demiyorum zaten. Onun yanlışlamacılığı olasılıksal teorileri pseudo-bilim kategorisine sokuyor ve o bunu fark edemiyor. Sokrates’in falsifikasyonunu benimsememesi, doğası gereği olasılıksal olan teorilerden hareketle yapılan eleştiriye karşı bir fark yaratmaz.

    quote:

    Çokça dillendirilir demişsin. Ne kadar çok? Kimler? Hangi kitaplar? Duhem - Quine tezi falsifikasyona karşı olumsuz bir yaklaşım olarak bile görünmüyor "kesin yanlışlamanın" imkansızlığını iddia ederek falsifikasyonun kriterlerinin çizilmesi gerektiğini söylüyor. Kimse olasılıksal bir parametreyi veya suyun denizden 0 km yükseklikte 100 derecede kaynadığını reddetmiyor ama başka bir parametrenin çıkabileceğini, parametrenin geçersizleşebileceğini, haliyle "yanlışlanabileceğini" söylüyor. Hipotezinin ne zaman nerede ve nasıl yanlış olduğu, yanlışlığının kapsamının ne olduğu, önermene nasıl bir modifikasyon yapacağın veya onu tamamen red mi edeceğin daha teknik ve kompleks bir mevzu. Karl Popper da hayatteyken mesela genel göreliliğin yanlışlıklarını veya teorinin çalışmadığı mevzuları biliyordu yine de genel görelilik teorisini komple reddetmemesinin; üniversal veya özel önermeler biçiminde bazı ayrımlar yapmasının bir sebebi var. Bunlar Sokrates veya Platon'un yaptığı ayrımlar değillerdi. Malum Yunan filozoflar çoğu zaman gözlemi bile atlayıp sorularla yönlendirilmiş bir diyalogda çelişkisel ifadeler yaratıp salt tümdengelim kasaplığı yapıyorlar. Popperesk bir süreçte bu basit falsifikasyondan söz etmiyoruz. Bayes teoreminden söz ediyorsun ama Bayes teorimi benim matematik dersinden gördüğüm ve bildiğim kadarıyla olasılıksal istatistikte bir ölçüm çeşidi ve yanlışlamayla uyumsuz değil çünkü falsifikasyon veya yanlışlamacılık ya da yanlışlık (payı) verilmiş veya sabit olan bir olasılıkla çatışan veya çelişen şeyler değiller. Bilimde hep bir yanlışlık payı var. Feynman mesela geliştiricisi olduğu ve gururla çok başarılı olduğunu söylediği kuantum elektrodinamik kuramında hata payı bulunduğunu söyler. ABD'nin bir şehrinden uzaktaki başka bir şehrine kadar mesafede bir saç teli uzunluğu kadar düşük bir hata payı ama sistemi başarılı kılan zaten hata payının bu düşüklüğü. Bilim falsifikasyondan ibarettir diye bir şey kesinlikle demiyorum ancak falsifikasyonun bilimde ve bilimsel bir yaklaşımda merkezi bir yerde durduğu fazla bariz bence ve Aristotelesçi veya teolojik okumalardan meydana gelmiş sabit yapısal yargılarla falsifikasyonun mahiyetini anlamamış olman çok mümkün. Kendi yargılarım bilimde falsifikasyon bulunduğuna ve merkezi denebilecek bir rol oynadığına dair oldukça katı. Yalnızca Bayesle veyahut hesaplamadaki belirli ihtimallerin konfirmasyonuyla düşünmediğime ve dünyayı yalnızca sepetlerden yumurtalar seçerek öğrenmediğime, şablon reddiyeleri (falsifikasyon) ve güncellemeleri / değişimleri yaşadığıma eminim. Ömrümde tanık oldum çünkü.

    Bir de aynı şeyi farklı bir örnek vererek söyleyip tekrara düşmek can sıkıcı tıpkı az evvel düştüğüm şekilde. Olasılık için kuantum fiziği örneğin olasılık için paranın tura gelmesi örneğinden sonra çok gereksiz.



    Eells, Fitelson, Swinburne, Dearmont, Bessler, Sprenger, Hartman, Howson ve diğerleri. Bilim yaparken bir teori teste tabi tutulduğu zaman sonuç olumsuz çıktıysa yanlış teoride değil, yardımcı önermelerde aranır. Hadi yanlışla bakalım teoriyi, ya ön varsayımlar yanlışsa? Bu şekilde sorunuön varsayımlara atarak teorini yanlışlanamaz hale getirebilirsin. Evet, Duhem-Quine tezinin iddiası ontolojik değil. Yani yanlışlamanın imkansız olduğuna yönelik değil zaten. İddia epistemolojik ama bu önemsiz. O epistemolojik iddia-Duhem-Quine tezi- Popper’ın falsifaksiyonunun bilim yapmayı engellediğini gösteriyor işte.

    Yanlışlamamıyorsun işte. O teori doğası gereği olsılıksalsa rastgele bir şekilde sürekli yazı geliyor ya da tura geliyor. -Rüzgar vb. faktörleri görmezden geliyorum- Tamam yazı gelme ihtimali %50 ama hiç gelmeme ihtimali de var. Neden gelmiş diye sormak anlamsız gelmiş işte, böyle bir ihtimal düşük olsa da var. %50 olasılığa sahip olduğunu hangi koşulla yanlışayacaksın? Olasılıksal bir şekilde yanlışlama ilkesi geliştirilebilir, ama Popper’ın falsifaksiyonu ile kesin surette yanlışlayamıyorsun işte. Suyun denizden 0 km yükseklikte 100 derecede kaynadığı hatalı bir örnek. Orada belirli bir değer var, sadece koşullar farklı. Bu daha önce konuştuğumuz bataklık analojiisiyle aynı kapıya çıkan bir örnek. Kuantum mekaniği ise doğası gereği istatiksel bir teori. Ben orada olasılıksal bir önermenin olasılık durumunun yanlışlanmasından bahsediyorum, buna dikkat et! Mesela pet şişenin içindeki suyun aniden donması çok küçük ihtimalle mümkün. Suyun aniden hiç donmaması onun aniden donma ihtimali olduğunu yanlışlamıyor işte. Belki de günün birinde aniden donacak. Hiç donmaması onun ihtimaliyetini yanlışlamıyor. İstatiksel ifafeler doğaları gereği tümdengelimsel olarak yanlışlanamazlar!


    Bayesçi doğrulama kuramı bir teorinin yanlışlanma ihtimalini ortadan kaldırmıyor zaten. Bayesçi doğrulama kuramının farkı; falsifaksiyonun gerekli olmaması ve falsifaksiyonun yol açtığı sorunlara takılmaması. Popper’a göre teorini istersen milyonlarca sınanmadan geçir, tek bir aksi örnek teorini yanlışlayacağı için sınanmaların teori lehinde olasılıksal olarak gerekçe veremeceğini söylüyor. Bayesçi doğrulama ise sınanmalarla teori lehine olasılıksal gerekçe verdiğini söyler. Bayesçi doğrulama kuramına göre gelecekte evrim teorisi yanlışlanabilir mi? Elbette, ama bunun ihtimalinin çok düşük olduğunu bayesçi doğrulama kuramıyla söyleyebiliyoruz. Popper’a göre herhangi bir olasılık atayamıyorsun işte. Bu bilime olan güveni yıkıyor. Bir teori yanlışlanamıyorsa bile o bilimsel bir teori olmadığını da göstermez. İki teoriden ikisi de yanlışlanmamış olabilir, biz en iyi açıklamayı sunanı seçiyoruz. Manyetik monopolleri yanlışlayabiliyorsan yanlışla bakalım. Fizikte en iyi çıkarım manyetik monopolleri içeren açıklamalar. Bu yüzden onların varlığını en iyi çıkarım olarak kabul ediyoruz, ama yanlışlanamıyor işte. Gözlemlerimizle uyumluysa en iyi açıklamadan çıkarım yaparak o teorinin doğruluk oranının yüksek olduğunu kabul ederiz. Teorilerimizi Bayesçi anlamda doğruladığımız için tümevarım problemine takılmaktan kurtulabiliyoruz. Ben bunları defalarca tekrar ettim ama sen Popper’ın yanlışlamacılığına körü körüne iman ettiğin için her seferinde anlamamazlıktan geliyorsun. Bunu Aristoteles’e bağlaman da ayrı bir gülünç durum ortaya çıkarmış. Ben bu forumda klasik teist olmadığımı, teistik personhood u benimsediğimi defalarca söylemişimdir. A-T metafiziğin sadecece etik kapsamında kabul ediyorum ben. Ayrıca şunu belirtmeliyim ki Aquinas’ı okumadığın için A-T metafizik hakkında yanlış düşüncelere sahip olduğun çok belli oluyor. Elektromanyetizma alanlarına sonsuz diyerek Aquinas’ın argümanını çürüttüğünü sanman gibi :) Post-Popper bilim felsefesi yokmuş gibi bir tavrın var ve bu çok gülünç bir şey.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-596C9B846 -- 19 Temmuz 2020; 14:16:35 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Açıkçası bir tartışma sürdürmüyorsun. Bayesçilik bir istatistik. Matematiksel sağlama. Falsifikasyon ise matematiksel değil, mahiyetinin ifadesel karşılığı tümdengelimsel; ancak tanımsal veya imajer. A-T metafiziği, manyetik monopoller konuyla tam alakalı değil. Fizikte evrensel kuvvet alanlarının ikisinin (kütleçekim ve elektromanyetizma) teorik olarak sonsuz varsayıldığı bana ait bir iddia veya çürütme çabam değil. Aristotelesçilik / Aquinacılık günümüzde demode bir görüş, bu bir çürütülmeyle alakalı değil. Bu çağda eşyaya neden teleoloji (erek) yüklenir ki? Falsifikasyon işe yaramaz yumurtaları sepetten atmanı sağlayan bir yöntem. Sevgili arkadaşım, kimse zaten verilmiş değerleri veya fiziksel - mesela kuantumdaki - koşulların kendisini yanlışlamaya yeltenmez. Belki Sokrates hariç. Ki Sokrates bile sezgisel bir inşaya veya inanca başvurur bir mitos veya ahlaklı edim kılavuzu kurar devamlı yanlışlamaz her şeyi.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    Açıkçası bir tartışma sürdürmüyorsun. Bayesçilik bir istatistik. Matematiksel sağlama. Falsifikasyon ise matematiksel değil, mahiyetinin ifadesel karşılığı tümdengelimsel; ancak tanımsal veya imajer. A-T metafiziği, manyetik monopoller konuyla tam alakalı değil. Fizikte evrensel kuvvet alanlarının ikisinin (kütleçekim ve elektromanyetizma) teorik olarak sonsuz varsayıldığı bana ait bir iddia veya çürütme çabam değil. Aristotelesçilik / Aquinacılık günümüzde demode bir görüş, bu bir çürütülmeyle alakalı değil. Bu çağda eşyaya neden teleoloji (erek) yüklenir ki? Falsifikasyon işe yaramaz yumurtaları sepetten atmanı sağlayan bir yöntem. Sevgili arkadaşım, kimse zaten verilmiş değerleri veya fiziksel - mesela kuantumdaki - koşulların kendisini yanlışlamaya yeltenmez. Belki Sokrates hariç. Ki Sokrates bile sezgisel bir inşaya veya inanca başvurur bir mitos veya ahlaklı edim kılavuzu kurar devamlı yanlışlamaz her şeyi.
    Tamam işte, teorilerimizi o istatiksel teorem ile olasılıksal olarak doğruluyoruz. Zaten en iyi açıklamadan çıkarım yaparak-bayes teoremi ile- çürük yumurtaları sepetten atabiliyorsun. Bayesçi doğrulama kuramına göre bir teori gözlemlerle ne kadar uyumluysa o kadar iyidir, olasılığı o kadar yüksektir. Bayesçi doğrulamada gelecekte gözlemlerimize daha uygun bir teori bulursak onu benimsiyoruz ve eskisini kenara atıyoruz. Bu eski teorinin yanlışlanabilir olması önemsiz. Falsifikasyonla ayrılan bir noktası da bu.

    Manyetik monopoller tam olarak bu konuyla ilgili. Manyetik monopolleri yanlışlayamıyoruz işte, ama en iyi çıkarımda onların var olduğuna ulaşıyoruz. Kütleçekim ve elektromanyetizma alanları teorik olarak sonsuz olabilir, ben buna itiraz etmiyorum. Fakat bunun Aquinas’ın argümanıyla ilgisi yok. Aquinas’ın reddettiği sonsuzluk biçimi farklı. Aquinas’ı okumadığın için bu ayrımları yapamıyorsun. Mesela Aquinas’a göre evren zamansal olarakta ezeli olabilir, o bunu akılla bilemeyeceğimizi söyler.

    Ben sana diyorum ki kuantum mekaniğini hiçbir surette yanlışlayamazsın. Sen muhtemelen Popper’ın ifade ettiği ad hoc hipotezleri her süreçte dışlamamız gerektiğinden bahsediyorsun ama kuantum mekaniği doğası gereği istatiksel, Popper’ın falsifikasyonu ile yanlışlayabileceğin bir yönü yok.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-596C9B846 -- 20 Temmuz 2020; 11:28:29 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Rüyalarda fiziksel alemde olduğunu sanırsın bu da öyle bir şey. Yani %50
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-596C9B846

    Tamam işte, teorilerimizi o istatiksel teorem ile olasılıksal olarak doğruluyoruz. Zaten en iyi açıklamadan çıkarım yaparak-bayes teoremi ile- çürük yumurtaları sepetten atabiliyorsun. Bayesçi doğrulama kuramına göre bir teori gözlemlerle ne kadar uyumluysa o kadar iyidir, olasılığı o kadar yüksektir. Bayesçi doğrulamada gelecekte gözlemlerimize daha uygun bir teori bulursak onu benimsiyoruz ve eskisini kenara atıyoruz. Bu eski teorinin yanlışlanabilir olması önemsiz. Falsifikasyonla ayrılan bir noktası da bu.

    Manyetik monopoller tam olarak bu konuyla ilgili. Manyetik monopolleri yanlışlayamıyoruz işte, ama en iyi çıkarımda onların var olduğuna ulaşıyoruz. Kütleçekim ve elektromanyetizma alanları teorik olarak sonsuz olabilir, ben buna itiraz etmiyorum. Fakat bunun Aquinas’ın argümanıyla ilgisi yok. Aquinas’ın reddettiği sonsuzluk biçimi farklı. Aquinas’ı okumadığın için bu ayrımları yapamıyorsun. Mesela Aquinas’a göre evren zamansal olarakta ezeli olabilir, o bunu akılla bilemeyeceğimizi söyler.

    Ben sana diyorum ki kuantum mekaniğini hiçbir surette yanlışlayamazsın. Sen muhtemelen Popper’ın ifade ettiği ad hoc hipotezleri her süreçte dışlamamız gerektiğinden bahsediyorsun ama kuantum mekaniği doğası gereği istatiksel, Popper’ın falsifikasyonu ile yanlışlayabileceğin bir yönü yok.

    Alıntıları Göster
    Hiçbir teorinin mutlaken doğrulanabileceğini düşünmüyorum. İnanç / konfirmasyon ile doğruluk birbirinden ayrı mefhumlar. Bayes teoremi inancının gücünü belli ediyor ötesini yapmıyor. Olasılıklardan meydana gelen bir sistem tamamlanmış bir yapı veya model olarak karşında duruyor mutlaken bir doğruluk olarak değil, bir ihtimal zaten doğru sonuç vermez, "doğru" ihtimali veya yanılgı (yanlışlık) payını verir. Olasılık dediğimiz ihtimal değerleri haricinde kendi içinde yanlış zaten. Değerleri de yanlışlamazsın zaten belirli bir niceliteyi ve ölçüm birimlerini varolan ihtimalsal özellikleri ve örüntüler betimlemek için yükleyen sensin (mesela kuantum olgularda). Aquinas ile Aristoteles arasında farklar olabilir, gerçekten Aquinas öyle çok okuduğum veya çok iyi bildiğim bir düşünür değil ancak < büyük ölçüde > yaptığı işin Aristoteles'in sistemini Hıristiyanlığa entegre etmek olduğunu okudum. Aristo ve Aquinas'ın temel görüşleri bunların haricinde epey demode mesela. Modern bilimde zaman mekanla bütünleşik ve evrenin başlangıcı "zamanın" başlangıcı. Evren ise 13.7 milyar yıl yaşında.

    Tümevarımın geçersizliği ve bilimsel falsifikasyonun basit işleyişiyle ilgili klasik örnek: Tüm kuğular beyazdır. Avustralya'da (mekanı yanlış hatırlıyor olabilirim) siyah kuğular bulunmuştur o halde tüm kuğular beyaz değildir.

    Tekrar söyleyelim, bir gün karşımıza siyah kuğu (non kuantize bir partikül? İhtimaldışı gibi geliyor ancak varolabilir, mümkün) çıkmayacağını bilemeyiz. Bayes teoremi beyaz veya kuantize çıkmasının çok muhtemel olduğunu gösterir. Beyazı < yapısal, haliyle olgusal ve konseptsel > ihtimal olarak konfirme eder, mutlaken doğrulamaz. Kuantumu başarısız hele hele değersiz bulduğum anlaşılmasın. Bayes teoremini de bir istatistik ve güçlü bir araç olarak reddetmediğimi anlıyorsundur.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Hiçbir teorinin mutlaken doğrulanabileceğini düşünmüyorum. İnanç / konfirmasyon ile doğruluk birbirinden ayrı mefhumlar. Bayes teoremi inancının gücünü belli ediyor ötesini yapmıyor. Olasılıklardan meydana gelen bir sistem tamamlanmış bir yapı veya model olarak karşında duruyor mutlaken bir doğruluk olarak değil, bir ihtimal zaten doğru sonuç vermez, "doğru" ihtimali veya yanılgı (yanlışlık) payını verir. Olasılık dediğimiz ihtimal değerleri haricinde kendi içinde yanlış zaten. Değerleri de yanlışlamazsın zaten belirli bir niceliteyi ve ölçüm birimlerini varolan ihtimalsal özellikleri ve örüntüler betimlemek için yükleyen sensin (mesela kuantum olgularda). Aquinas ile Aristoteles arasında farklar olabilir, gerçekten Aquinas öyle çok okuduğum veya çok iyi bildiğim bir düşünür değil ancak < büyük ölçüde > yaptığı işin Aristoteles'in sistemini Hıristiyanlığa entegre etmek olduğunu okudum. Aristo ve Aquinas'ın temel görüşleri bunların haricinde epey demode mesela. Modern bilimde zaman mekanla bütünleşik ve evrenin başlangıcı "zamanın" başlangıcı. Evren ise 13.7 milyar yıl yaşında.


    Kesin doğrulama mümkün olmadığı gibi, doğrulamanın kesinliği gerektirdiği de doğru değil. Neden gerektirsin ki? Doğrulama kesinliği gerektirir dersen bu falsifikasyonu da geçersiz kılar. A.J. Ayer’in belirttiği gibi bu yaklaşım falsifikasyona da zarar verebilecek bir strateji. Çünkü, yanlışlama ancak doğrulamalayla mümkün olabilir. Gördüğün siyah kuğu gerçekten siyah olmayabilir, belki de beyazken siyaha boyanmıştır. Gördüğün kuğunun siyah olduğunu doğrulamadan falsifikasyonun çalıştığını söylemen pek mümkün görünmüyor.

    Çok kaliteli olan çağdaş Thomistler var, üstelik bunların bir kısmı da fizikçi. Görelilikle beş yolun çatıştığı bir durum göremiyorum. Öyle kolay kolay Thomizm -ya da daha doğrusu- beş yol çürütüldü demek mümkün değil. Tabii unutmamak gerekir: Thomizm günümüz felsefesinde pek tercih edilen bir akım değil. Hemen hemen çoğu din felsefecisi teistik personhood’u benimsiyor. Benim fikrimi soracak olursan Thomas Aquinas’ın meşhur beş yolunun hepsi başarısız. Bununla beraber Aristo çerçevesinde ortaya koyduğu doğal hukuk kuramının; oldukça sağlam temeller üzerine inşâ edildiğini ve bariz bir sezgiden hareketle temellendirildiğini düşünmekteyim. Aquinas’ın felsefesi çok değerli ama onun beş yolu başarısız olduğu gibi, üçlü birlik ve enkarnasyon doktrinleri hakkındaki görüşü bence tutarsız. O, üçlü birlik ve enkarnasyon doktrinlerinin sorunlarını akıl yürütmelerle çözemeyeceğimizi söylüyordu, ben aksini düşünüyorum. Şu makale benim bu konudaki görüşlerimi yansıtıyor:https://www.beaubranson.com/wp-content/uploads/2019/08/No-New-Solutions-JAL-Branson.pdf

    quote:

    Olasılık dediğimiz ihtimal değerleri haricinde kendi içinde yanlış zaten. Değerleri de yanlışlamazsın zaten belirli bir niceliteyi ve ölçüm birimlerini varolan ihtimalsal özellikleri ve örüntüler betimlemek için yükleyen sensin (mesela kuantum olgularda).


    Kuantum olguların olasılıksal değerlerini yanlışladığında kuantum olguları da yanlışlamış oluyorsun zaten. Teorinin kendisi istatikselse, kuantum olguların doğasının istatiksel olduğunu kabul etmiş olursun. Değerleri yanlışlamak zaten kuantumu olguları yanlışmaya tekabül ediyor. Olasılık değerlerini belirli ihtimalleri ve örüntüleri betimlemek için yüklememiz kuantum olguların doğasının indeterminist olduğunu değiştirmiyor. Bu sadece fiziksel entitenin matematiksel konseptler halinde ifade edilişi. Zaten kuantumu başka nasıl yanlışlayabilirsin? Farkında olmadan kuantumun yanlışlanamaz olduğunu kabul ediyorsun.

    quote:

    Tümevarımın geçersizliği ve bilimsel falsifikasyonun basit işleyişiyle ilgili klasik örnek: Tüm kuğular beyazdır. Avustralya'da (mekanı yanlış hatırlıyor olabilirim) siyah kuğular bulunmuştur o halde tüm kuğular beyaz değildir.

    Tekrar söyleyelim, bir gün karşımıza siyah kuğu (non kuantize bir partikül? İhtimaldışı gibi geliyor ancak varolabilir, mümkün) çıkmayacağını bilemeyiz. Bayes teoremi beyaz veya kuantize çıkmasının çok muhtemel olduğunu gösterir. Beyazı < yapısal, haliyle olgusal ve konseptsel > ihtimal olarak konfirme eder, mutlaken doğrulamaz. Kuantumu başarısız hele hele değersiz bulduğum anlaşılmasın. Bayes teoremini de bir istatistik ve güçlü bir araç olarak reddetmediğimi anlıyorsundur.


    Bu iki paragrafta yazdıklarına göre, bilimde eski teorilerin yerini yenisinin alması için falsifikasyonu gerekli görmediğin sonucu çıkıyor. Bunu kabul ediyorsan sorun yok. Çünkü, dediğim gibi, herhangi bir teorinin yerini daha iyi bir teorinin alması sadece açıklama gücüne bağlı, yanlışlanabilir olmasına değil. Bu yüzden bilim yaparken en iyi araç bayes teoremi.

    Edit: Hocam sen güncel literatüre dair okuma yapmadıkça ve bayes teoremini iyice özümsemedikçe biz bu tartışmayı sürekli süreceğiz. Hayır, bayes teoremi tüm kuğuların beyaz olduğunu çok güçlü bir şekilde teyit edemez. Teoriler çok farklı koşullarda, çok farklı şartlarda test edilip, sınanırsa bayes teoremiyle %99.99999 olasılık vermek mümkün. Kuğu örneğinde hemen hemen dünyanın tüm noktası gezmilmiş mi, kuğular renk değiştirebiliyor mu? vs. pek çok sınanma koşulu geçmesi lazım. Avustralya’da görüldü diyorsun ama Avusturalya çok rahat gözlem yapılabilecek bir yer. Demekki “tüm kuğular beyazdır” hipotezini yeterli sınanmadan geçmemiş. Bu durumda bayes teoremi bu hipoteze çok düşük bir olasılık atayacaktır. Dediğim gibi literatürü oku, öyle tartışalım lütfen. Aksi halde bir yere varamıyoruz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-596C9B846 -- 21 Temmuz 2020; 17:57:26 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-596C9B846

    1) Celal Şengör'ün çelişkilere izin verilmesi durumunda, yani P ve P'nin değili'nin doğru olması durumunda, standart sembolik mantık kurallarınca her şeyi çıkarabileceğimizi söylemesi doğru. Ancak iki noktada hatalı:

    A) Hegelci diyalektiğin sembolik mantıktaki anlamda çelişkilerin doğru olabilmesini gerektirdiği doğru olmayabilir. Mesela Marx'ın sınıf çatışması söz konusu olsun. Burjuvanın ve proletaryanın var olması arasında sembolik mantıktaki anlamda çelişki var mı? Hayır yok. Burada bahsedilen şey daha çok birbirine zıt giden iki farklı gücün olması gibi görünüyor. Diyalektiği savunanlar çelişki kelimesini çatışma gibi, sembolik mantıkta kullanılan anlamdan farklı bir anlamda kullanıyorlar. Sembolik mantık açısından gerçek bir çelişki "Proletarya vardır ve proletaryanın var olduğu doğru değildir" türü bir önermenin doğru olması durumunda ortaya çıkardı. Ama diyalektikteki 'çelişki' örnekleri bu türden çelişkiler değiller. Dolayısıyla diyalektiğin patlamaya yol açacağını düşünmek doğru görünmüyor.

    B) Tutarlılık ötesi (Paraconsistent) mantıklar var. Klasik mantıkta çelişkilerin doğru olmasının patlamaya yol açması, yani, her şeyin doğruluğunu çıkarsayabilmemize neden olması, doğru olsa da tutarlılık ötesi mantığı kabul eden Graham Priest gibi mantıkçılar çelişmezlik ilkesinin belli durumlarda patlamaya neden olmadan da doğru olabileceğini iddia ediyorlar. Hatta Priest Hegel'i bir tür tutarlılık ötesi mantığın erken savunucularından biri olarak görür. Şimdi mutlaka tutarlılık ötesi mantık projesinin başarısızlığa mahkum olduğunu düşünüp klasik mantığı savunma yönüne giden mantıkçılar da var. Ancak burada anlamamız gereken şey çelişmezlik ilkesi ve patlamadan yola çıkan argümandan yola çıkarak Şengör'ün çıkardığına benzer sonuçları kolayca elde edemeyeceğimiz.

    Kısacası diyalektiğin çelişmezlik ilkesinin reddini gerektirdiği bariz değil. Bunun yanı sıra çelişmezlik ilkesinin tutarlılık ötesi mantıktakine benzer şekillerde reddedilmesi çağdaş mantıkta gayet saygıdeğer bir görüş. Şengör'ün diyalektik eleştirisinin Popper'ın argümanını alıntılamaktan daha fazlasını yapması gerek.

    2) Temel kozmolojik argüman ve kelam kozmolojik argümanın farkını bilmiyor.

    3) Araştırma metodolojisi dediğin derslerde felsefe falan öğretilmiyor. O tür derslerde çok yüzeysel anlatım yapılır ayrıca. Bilim felsefecileri arasında Poppercı yanlışlamacalığın çöp olduğu konsensüs. En basitinden Duhem–Quine thesis diye aratın. Bir bilim felsefecisine Poppercı yanlışlanabilirlik falan dersiniz güler size çok ciddiyim.

    4) Geç. Adam Davut zina ediyor bu insan tarihi diyor. Daha Hristiyanlıkla peygamberlerin günahkar olabileceğini bilmiyor bu adam. Orijinal günah öğretisini öğrensin ilk önce.

    5) Kıta felsefecileri arasında analitik geleneğini mantıksal pozitivizme eşdeğer görenler çok fazla. Şengör muhtemelen bu hataya düşüyor. Mantıksal pozitivizmi kastediyor olsaydı mantıksal pozitivizm çuvallamıştır derdi.

    6) Sembolik mantıkla diyalektiği çürüttüğünü sanıp, koskoca bir felsefeciyi salak yerine koymak salaktır diyorum ben de.

    7) Buna gerçekten inandın mı?

    Alıntıları Göster
    Vaktim olmadığı için üstünkörü cevaplamıştım, şimdi daha kapsamlı şekilde yaklaşmak istiyorum.

    1) Sembolik mantıkta çelişkiye izin verilip P ve P'nin değili'nin doğru olması durumunda her şeyin çıkarılabilmesi matematiksel anlamda standart veya talimat cinsinden kural yoksunu olduğu için tercih edilebilecek türden bir durum değil. Mantık tabii ki belirli derecede keyfi öncüllere ve garip çıkarımlara sahip olabilir ancak iki zıt ifade veya haklı olarak dediğin şekilde güç olarak tanımlanmış varlıktan istenilen varlıklar ve sonuçlar prensipte sıkı bir kısıtlama olmadan çıkarılabiliyor. Komünist Parti retorikleri mesela zıt güçlerin birliği ve bu güçlerden yeni koşulların gelişimi teorisi kullanıyor ama bu teorinin prensipte bir sınırı veya kuralı yok. Yani çok klasik olarak; tüm insanlar ölümlüdür, Sokrates bir insandır o halde Sokrates ölümlüdür cinsinden zaruri bir sonuç elde edemiyorsun veya basit bir P ise Q nedensellik ilişkisini kurmak zorunda görünmüyorsun. Hegel de Marx da diyalektiğin zaruri sonuçlar üreteceğini söylüyor ama diyalektik mantık zaruri sonuçlar üretmede başarısız kalıyor. Diyalektik bence bu yüzden "zırva" çünkü sonuçları "zırva" yani kuralsız sonuç. Tabii bu diyalektiğin kendisinin ve diyalektik çıkarsamaların gerçek veya doğru olmadığı anlamına gelmez ama bence diyalektik mantığa güvenilemez.

    Tutarlılık ötesi bir mantığı Efesli Herakleitos ve Herakleitosçulara kadar götürebilirsin ama güven uyandırmadığı için klasik mantık benim bildiğim her zaman daha dominant olmuştur, zaten yalnızca Hegel ile Popper ve Şengör mevzusunda değil, benzer durumu Herakleitosçuluk ile Platon ve Aristoteles arasında görüyoruz. Onlar da Herakleitosçuluğu çelişmezlik ilkesini ihlal etmekle suçluyor. Nietzsche bu durumu Aristoteles Herakleitos'u akıl mahkemesine çıkardı şeklinde dile getiriyor. Kendi kutuplar veya diyalektik kuramını bina etmiş Herakleitos'un tutarlı ya da tutarsız mı olduğu veya çelişmezliğe kozmolojisinde yer ayırıp ayırmadığı ayrı bir tartışma ama Herakleitos'tan lojiğime almadığım tek bir şey yoktur diyen Hegel'in diyalektik fikrinin pek de orijinal olmadığı, esasında antikiteye dayanan mistik bir kuram olduğunu göstermesi bakımından burada söylediklerim kayda değer. İngiliz matematikçi ve mantıkçı Bertrand Russell mesela boşuna materyalist diyalektiğe "mistik güç" demiyor.

    2) Bilmek zorunda değil. Bir insan her felsefi konsepti bilecek diye bir kural yok. Muhtemelen ciddiye almadığı veya ilgilenmediği için bilmiyordur.

    3) Daha önce birkaç kez cevaplamıştım ama tekrar söyleyelim hiç de öyle gülmelik veya açıkça konsensüslük bir durum ortada görünmüyor. Hem bu kadar keskin konuşup hem de "hatta konsensüstür, hatta Duhem - Quine tezinin falsifikasyonu çürüttüğünü dillendirenler var vs" şeklinde sonrasında dediklerinle keskinliğini yitirip muğlaklaşınca literatürü senin kadar taramayan şahsım bu dediklerine güvenemiyor. Felsefede kaç tane konuda konsensüs olabilir ki? En azından falsifikasyona veya Popper'ın felsefesine / sistemine karşı birkaç metinsel kanıt ve kaynak paylaşmalısın. Bir makale vs herhangi bir şey olabilir. Araştırma metodolojilerinin ötesinde teori derslerinde de Popper'dan okumalarımız vardı mesela.

    4) Zina etmek insana dair bir hareket ve bence de söz konusu olan insan tarihi ama genel olarak dediğine bir şey demiyorum. Celal hocanın Hıristiyanlık veya Sami dinlerdeki ahlak algısı sorunlu olabilir.

    5) Bence Wittgensteincı tarzda bir analitik felsefeyi kastediyor yani felsefeyi kelime veya anlam problemlerine indirgeyen bir yaklaşımı. Ben mantığını öyle algıladım. Hepsi birden çuvallamıştır derken mantıksal pozitivizmi de kastetmiş olabilir tabii ki.

    6) @Hakiki Osmanlı Torunu'nun yukarıda bahsettiği gibi Hegel'e söven çok. Şaka yapıyorum tabii ki savunmam bu değil ama kim kime salak demiş çok da takılınılacak bir konu değil sen de biliyorsun zaten.

    7) Kıtacı felsefe geleneğine daha uygun düşen @Zodion'un mizacını az çok bildiğime inanıyorum. O arkadaşın genellikle her şeye karşı bir cevabı veya sürpriz yumurtası oluyor. Pat diye cevap yetiştiremiyorsa Celal Şengör boş yapmıyor.:D Öylesine safsata mantık kurdum, ciddi değildi.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • Cevap vermemem celalin epistemesi karşısında donup kalmamdan dolayı değil

    Hegeli sonraya saklıyorum.Ve celalin hegeli gerektiği gibi anladığına da inanmıyorum.Diğerleri ise tartışılmaya değmeyecek apaçık konular
  • quote:

    Daha önce birkaç kez cevaplamıştım ama tekrar söyleyelim hiç de öyle gülmelik veya açıkça konsensüslük bir durum ortada görünmüyor. Hem bu kadar keskin konuşup hem de "hatta konsensüstür, hatta Duhem - Quine tezinin falsifikasyonu çürüttüğünü dillendirenler var vs" şeklinde sonrasında dediklerinle keskinliğini yitirip muğlaklaşınca literatürü senin kadar taramayan şahsım bu dediklerine güvenemiyor. Felsefede kaç tane konuda konsensüs olabilir ki? En azından falsifikasyona veya Popper'ın felsefesine / sistemine karşı birkaç metinsel kanıt ve kaynak paylaşmalısın. Bir makale vs herhangi bir şey olabilir. Araştırma metodolojilerinin ötesinde teori derslerinde de Popper'dan okumalarımız vardı mesela.


    Ben Duhem-Quine tezinin falsifikasyonu çürüttüğünü dillendirenler var demedim. Duhem-Quine tezinin öldürücü darbeyi vurduğunun çokça dillendirildiğini belirttim. Bu şekilde bir ifade kullanmamın sebebi genel olarak en çok yapılan eleştirinin bu tezden hareketle olmasıydı. Ben açıkçası arkadaşımdan duyduğum kadarıyla konsensüs olduğunu söyledim. Ancak bilim felsefecilerinin çoğunun yanlışlamacılığı benimsemediğini biliyorum. Popper Duhem-Quine tezinden gelen eleştiriye cevap veriyor elbette. Ama genel düşünce yanlışlamacılık yerine bayesçiliğin bilimi daha doğru tasvir ettiği.

    Şuradan bayesçilik üzerine yazılmış 2000 civarı makaleye ulaşabilirsiniz:https://philpapers.org/browse/bayesian-reasoning ve şurada belirli paradokslar, Quine-Duhem tezi ve bayesçi eleştiriler anlatılmış:https://philpapers.org/archive/PERCVF.pdf



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-596C9B846 -- 28 Temmuz 2020; 7:53:1 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Having surrendered to Hume’s attack, most justificationists have sought solace in the hope that induction might at least provide some theories that are more probable and reliable
    than others. The most popular contenders for some time for the title of probabilistic induction are the Bayesian interpretations of probability. To evaluate the probability of a hypothesis, the Bayesian specifies some prior probability for a given hypothesis, which is then updated by new information. These are subjective degrees of probability ranging from 0 (no belief) to 1 (certainty). The Bayesian interpretation provides a standard set of procedures and formulas to perform this calculation. One of its strong points is that it conforms to the dominant axiom system for probability, which was developed by Kolmogorov. The formula used to calculate the probability of a hypothesis on the evidence is read: the probability of the hypothesis H given the evidence E equals the probability of the evidence given the hypothesis multiplied by the probability of the hypothesis taken alone divided by the probability of the evidence taken alone.

    P(H∕E) = P(E∕H)P(H) P(E)

    The first point to note here is that prior probabilities have to be entered into the formula before any evidence is available. However, it is generally accepted that there is no non-arbitrary way to choose these prior probabilities. More fundamental is one of Popper’s criticisms. If we search for the most probable theories, then we shall abandon the most informative theories of science because there is an inverse relationship between probability and information content. Glymour (1980) pointed out that it is unclear how to connect Bayesianism with the history of science. Neither Copernicus, Newton, nor Kepler—to name but a few of the greats—gave probabilistic arguments for their theories. Another criticism, based on an evolutionary theory of belief, is that at any given moment, we cannot decide what we believe. We can research an issue more or less thoroughly, but we cannot voluntarily adopt, reject, or change the degree to which we adhere to our beliefs (Percival, 2012). Evidence and argument have their impact on belief, and the soundness of an argument enhances its persuasiveness. However, when a telling argument has its effect, it is as if the mind had been infected by it, rather like a catchy tune. Belief is not something that we do. We cannot therefore obey the prescriptions that issue from the Bayesian evaluations of data. In contrast, falsificationism instructs one to perform the fallible but feasible task of classifying basic observation
    statements as true or false. This is something we can do. Imagine putting true and false statements into separate boxes. Belief is also a capricious individual state of mind, spontaneously varying from moment to moment and with changing risks and outcomes. On the other hand, since statements, as opposed to beliefs, are permanent records independent of our psychology, falsificationism is not troubled by the vagaries of a scientist’s momentary state of mind. Therefore falsificationism is a far more stable and publicly testable method than assigning degrees of probability to subjective belief. It also harmonizes better with Popper’s point that the overwhelming amount of scientific knowledge is and must be embodied in libraries and computers, not in scientists’ minds."


    Attığın makalenin son bölümünde yazanları koyuyorum. Kendi ifadelerini ve seçtiğin kelimeleri destekleyen bir makale atacağını varsayıyordum ama bu makale, probilistik konfirmasyon yerine Hume'un indüksiyon / tümevarım kritiğinin gazabına mağruz kalan verifikasyon terimini tercih etmenden tut Popperyen falsifikasyona gülünme ifadesine kadar dediğin birçok şey ile çelişiyor. Bence keşfedilmiş bazı paradokslardan ve falsikasyonun formülasyon kusurlarından hareketle bazı ekstrem sonuçlara varmışsın ya da attığın makale oldukça kasıtlı olarak buradaki falsifikasyonist pozisyonumu destekleyici nitelikte. Bu yüzden ben bu durumu, daha doğrusu tam olarak ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Mesela sıklıkla analitik felsefi ekolü savunup kıtacı geleneği yeriyorsun ancak burada göründüğü itibarıyla analitik açıdan oldukça kusurlu duruyorsun.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.