Şimdi Ara

bir ben eksiktim

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
18
Cevap
0
Favori
1.311
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • hoş geldin demiyecekmisiniz



  • Hoş geldin bakalım aramıza
  • ..i an çomağı hazırla demişler Canım da nasıl fıstık çekiyor bir bilsen Aaaah aaahh Elinde taze fıstıklardan varsa biz de nasiplenelim arkadaşım. Göndersene buraya da. Sevaba girersin.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi foxrun27 -- 25 Nisan 2005, 14:44:19 >
  • öss ye hazırlananlar bilirler beni sert ünsüzler
  • hoş geldin
  • hosgeldın bakalım
  • Son ünsüzü sert olan tek heceli kelimelerin imlâsı ve söyleyişi üzerine.



    Eski harflerden yeni harflere geçtiğimiz 1928 yılından bu yana söyleyiş, önemli ölçüde yazıya yani imlâya yansıtılmış ve bu durum, birtakım yeni ses bilgisi kuralına bağlanmıştır. Arap harflerinin etkisiyle bir türlü gerçek ses özelliklerine göre yazılamayan Türkçe, bu tarihten sonra aslına, konuşma diline daha uygun bir hâle getirilmiş ve dilin ses kuralları aydınlığa kavuşturulmuştur. Daha sonraki yıllarda giderek olgunlaştırılmış ve kapsamı genişletilmiş olan bu kuralların aradan 70 yıl geçmesine rağmen yeterince öğretilmediğini, yazıda ve söyleyişte birliğe varılmadığını söyleyebiliriz. Bu ihmalin sonucu olarak bugün bandını, cildini gibi kelimeleri bantını, ciltini biçiminde yazanları görüyor, özellikle birinci ciltini, yara bantı gibi söyleyişleri de sık sık duyuyoruz.

    1928 yılında Türk Dili Encümenince eski harflerle yayımlanan Muhtasar Türkçe Gramer, var olup da pek çok örnekte yazıya yansıtılamayan bu kuralların uygulamaya konulmasında yönlendirici ve etkili olmuştur. Mehmet İhsan, Falih Rıfkı, Fazıl Ahmet, Ruşen Eşref, Ragıp Hulûsi, Ahmet Cevat, İbrahim, Yakup Kadri, Mehmet Emin imzalarını taşıyan bu yayın, konumuzla ilgili olarak, ünsüzleri iki bölüme ayırmış; p, t, ç, k, f, s, ş, h ünsüzlerine “sert harfler” b, d, c, g, v, m, z, j, n, l, r, y, ğ ünsüzlerine ise “yumuşak harfler” adını vermiştir. (16. s.) Yapılan bu gruplandırma doğrultusunda eski harfli dönemdeki Türkçenin gerçek özelliklerini yansıtmayan imlâ terk edilmiş, kelime sonunda sert ünsüzler, bu yeni dönemde söyleyişe bakılarak yazıya hâkim kılınmıştır. Bu düzenlemeyle daha kolay yazma, konuşma hedeflenmiş, konuşma ile yazı arasındaki fark asgariye indirilmeye çalışılmıştır.

    Harf ve ses terimleri bugün de sık sık birbirine karıştırılmaktadır. Muhtasar Türkçe Gramer’de yazarların yanlış olarak ses yerine harf sözünü kullandıklarına dikkat çektikten sonra, konuyla ilgili olarak yapılan açıklamalara bakalım.

    “Kelimelerin nihayetine gelen süreksiz sesler daima sert olur. Fakat kendileriyle, aynı hecede, sedalı (ünlü) bir harf birleşirse kendi nevilerinden (türlerinden) bir yumuşak sese tahvil ederler (dönüşürler). İmlâda sert veya yumuşak telâffuz olunduklarına göre, kendi harfleriyle yazılırlar.” (17. s.)

    Bunun için Türkçe veya yabancı oluşlarına bakılmaksızın çorap, çorabın, kap, kabın, azap, azabın, arap, arabın, kanat, kanadın, yurt, yurdun, inat, inadın, Ahmet, Ahmedin, ağaç, ağacın, ihtiyaç, ihtiyacın, kemik, kemiğin, felek, feleğin, kapak, kapağın, balık, balığın örnekleri verilmiştir.

    Kitaptaki açıklamalar eski harflerle dizilmiştir. Örneklere gelince bu bölümde eski harfli örneklerin yanında yeni harfli biçimlere de yer verilmiştir. Yeni harflerle özel bir ad olan Arap sözü, arap, arabın biçiminde yazılırken, Ahmet ise, çekimli durumda Ahmedin biçiminde verilmiştir. Günümüzde Ahmet’in yazıp, Ahmedin biçiminde okumamız gerekirken pek çok kez Ahmet’in imlâsının etkisiyle Ahmetin biçimindeki okunuşa tanık oluyoruz.

    Daha çok, Ragıp Hulûsi ve Ahmet Cevat’ın kaleminden çıkmış olduğunu tahmin ettiğim Muhtasar Türkçe Gramer’deki bu açıklamalar şöyle devam ediyor: “Süreksiz harfle nihayetlenen kelimeyi sedalı (sesli) harf ile başlayan kelime takip ederse süreksiz harf sert olarak kalır. Ancak sedalı (sesli) ile kaynaşması sebebiyle yumuşak okunur. Ahmet efendi gibi.”

    Burada yeni harflerle yazarken son sesi Türkçede sert ünsüz olan Ahmet gibi bir kelimenin efendi gibi ünlü ile başlayan bir kelime ile kullanılması söz konusu olduğunda okunuşun Ahmed efendi biçiminde d’li olduğu vurgulanmakta, bu okunuş yazıya geçirilmemektedir. Bu söyleyiş için bugün aynı şeyi söyleyemeyiz. Bugün Murat ağabey, Fuat enişte biçimindeki kullanım daha çok t’li söylenmektedir. Bunun dışında öteki cins adlarında daha başka sorunlar bulunmaktadır. Günümüzde ayıp ettin biçiminde yazıldığı hâlde ayıb ettin diye söylenmesi gereken bu birleşik fiil, aradaki ulamadan dolayı ayıbettin biçiminde yazılabilmekte, aybettin biçiminde okunabilmektedir. Benzeri pek çok örnek arasından ağabey, ağabeyceğim yerine abi, abicim biçimlerini de hatırlatalım.

    Aydınlar arasında yaygın olarak görülen bu tür hatalı imlâyı ve söyleyişi dilin doğal bir gelişmesi olarak görüp savunanlar vardır. Bana kalırsa yazıda ve söyleyişte gerekli eğitimi veremediğimiz için bu tür hatalı yazışlar ve söyleyişler ortaya çıkmıştır. Bir gün bunları ‘galatımeşhur’ sayıp kılavuzlara yansıtanlar çıkarsa hiç şaşmam. Bir zamanlar rast gelmek deyiminden t sesini düşürüp kılavuzlara rasgelmek biçiminde yazanların yarattığı ikilik, bugün kılavuzlar arasında farklı bir imlâ olarak süregelmektedir. Unutmamak gerekir ki, aslından uzaklaşıp, kalıcılığa önem vermeden, günündeki söyleyişi esas alıp kelimenin imlâsında değişiklik yapmak, yaşanan kargaşanın kaynağını oluşturmaktadır. İmlâda birliği, oturmuşluğu sağlamak için yazı ile söyleyiş arasındaki farkı kabullenmemiz, söyleyişi öne sürüp, imlâyı değiştirmeye kalkışmamamız gerekir.

    Muhtasar Türkçe Gramer’de konu ile ilgili açıklamalar şöyle devam etmektedir: “Bazı Türkçe kelimeler nihayetlerindeki süreksiz harfi daima sert olarak muhafaza ederler. Bu kelimelerin çoğu tek hecelidir. Mamafih iki hecelilerden sondaki sert sesi muhafaza edenler olduğu gibi tek hecelilerden de bu sesi yumuşak sese tahvil edenler de vardır.” denmektedir. Görüldüğü gibi yukarıda son seste sert ünsüzler bulunur biçiminde belirtilen ses kuralının istisnaları da vardır. Bu durum, Arap ve Fars dillerinden geçen kelimelerin özgün yapılarından doğduğu gibi, Türkçenin öz malı olan at veya yanıt gibi kelimelerin özelliklerinden de kaynaklanmaktadır. Küçümsenmeyecek ölçüde olan bu istisnaları bir başlık altında değerlendirmeliyiz.

    Muhtasar Türkçe Gramer’de konu ile ilgili verilen öteki örnekler ve yapılan açıklamalar şöyledir:

    “Sondaki sert sesi yumuşak sese tahvil eden (dönüşen) tek hecelerden:

    Ek, ekin; ok, okun; ak, akın; at, atın; kök, kökün

    Sondaki sert sesi yumuşak sese tahvil eden tek hecelilerden:

    Çok, çoğun; at, adın; gök, göğün; kap, kabın

    Sondaki sert sesi muhafaza eden iki hecelilerden:

    Sepet, sepeti; demet, demeti; servet, serveti”

    Bugün dert gibi kelimelerin neden ünlü ile başlayan ek aldığında derdi biçiminde son sesinin yumuşadığını kelimenin özgün yapısını açıklayarak anlatmalıyız. Eski harflerin geçerli olduğu dönemde dert her durumda derd biçiminde yazıldığından sorun yaratmamıştır. Türkçenin ses düzeninin geçerli olduğu bu dönemde ise doyurucu bir açıklamaya ihtiyaç vardır. Genel olarak böyle bir açıklamaya girmediğimiz için bilgiler yerine oturmuyor. Nitekim Muhtasar Türkçe Gramer’de bu husus, aşağıda olduğu gibi açıklanmıştır:

    “Menşei (kaynağı) Arabî veya Farisî olan kelimelerden ancak, eski yazıda, mücerredinde yumuşak harf ile yazılanlar sedalılanma sebebiyle bu sesi izhar ederler (ortaya çıkarırlar). Yeni imlâda bu kelimeler, yumuşak veya sert okunduklarına göre, aynı cinsten bir harf ile yazılırlar. Misaller: İnat, inadın; ihtiyaç, ihtiyacın; hayat, hayatın; İsmet, İsmetin.

    İmlâ Lügati’nde harfini değiştirmeyen kelimeler şu suretle gösterilmiştir: Hayat-tın, ismeti-in.”

    Açıklanmasına gerek görülen bu husus, bugün yalın bir ifadeyle örneklenerek verilebilir. Okul kitaplarında veya öğrenciye dönük dil bilgisi kitaplarında kapalı kalan, zihinlerde soru olarak duran bu tür hususlar aydınlatılmalıdır.

    Muhtasar Türkçe Gramer’de, son sesi yumuşak olan kelimeler için de şu açıklama yapılıyor: “Kelimelerin nihayetindeki sürekli harfler sedalı harf aldıkları zaman savtî (sese ilişkin) kıymetlerini muhafaza ederler, binaenaleyh imlâda harf değiştirmeye mahal yoktur. Misaller: Ev, evin; raf, rafın; tebliğh, tebliğhin”

    Burada verilen tebliğh örneğindeki imlâ dikkat çekicidir. Yeni harflere geçilen ilk yılda ince k (º) sesi kh, ince g (Ç) sesi ise gh, ğh biçiminde yazılmıştır. Atatürk’ün yurt gezisinden dönüşünden sonra yaptığı uyarı üzerine Dil Encümeni, çift sesleri tek sese, k ve g‘ye çevirmiş; ince k, g, kalın k, g ayrımı kaldırılmıştır.

    Öte yandan son sesi değişmeyen kelimelerin 1928’de, İmlâ Lügati’nde hayat-ın, İsmet-in biçiminde gösterilmesi de aynı yıl içinde terk edilmiştir. Bunun yerine, Türk Dil Kurumunca çıkartılan kılavuzlarda 1980’li yıllara kadar farklı bir uygulama getirilmiş, dizin bölümünde bu tür kelimeler hayat, -tı örneğinde olduğu gibi gösterilmiş, bununla kelimenin son sesinin ünlü ile başlayan bir ek aldığında değişmeyeceği anlatılmaya çalışılmıştır. Piyasada bu uygulamayı sürdüren kılavuzlarda hâlâ herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. 1985 yılından sonra Türk Dil Kurumunca bu uygulamadan da vazgeçilmiş, bu kez son sesi değişmeyenler değil, değişenler inat,-dı biçiminde kılavuzun dizin bölümünde işaretlenmiştir.

    Tarihî gelişimine ve meselenin ilk olarak ele alınışına ilişkin bu kısa açık­lamayı verdikten sonra denebilir ki, asıl sorun, “Kelime sonunda sert ünsüzler bulunur.” biçiminde kuralı ortaya koyduktan sonra sonu sert ünsüzle biten kelimelere getirilen eklerin veya bunların ünlü ile başlayan kelimelerle kullanılışının örneklerle açıklanmasındadır. Okullarda okutulan dil bilgisi kitaplarında kural açıklanır, ardından kuralı anlatan seçilmiş birkaç örnek verilir ve bu konu imlâyı ve söyleyişi düzenlemek amacını güdecek bir biçimde ele alınmaz, kılavuzların dizinlerindeki teknik işaretlemeye dikkat çekilmez, çeşitli uygulamalarla öğrenciye verilmesi gerekenlerin zihinde kalıcı olması sağlanamaz. Dil bilgisi öğretimi bizde daha çok kuralları öğretmek amacıyla yapılır. Oysa dil bilgisi doğru yazmayı, doğru okumayı bilinçli olarak öğretmeye, kelimenin doğru telâffuzunun ne olduğu konusuna yönelik olmalıdır. Özellikle cümle bilgisinin, doğru yazmaya, yazdıklarının anlaşılır, kurallara uygun olup olmadığını kontrol etmeye dönük olması gerekirken bu yolda dil bilgisi kitaplarında bir uygulama bulunmaz. Hemen belirtmeliyim ki, bu iş, biraz da kendini iyi yetiştirmiş öğretim elemanıyla bağlantılıdır. Konusuna hâkim öğretim elemanı bu kuralların uygulamasını yaparak istenilen başarıyı sağlayabilir.

    Bu genel değerlendirmeden sonra 1928’den beri söylenegelen, son sesi ünlü ile başlayan ek aldığında değişmeyen veya değişen tek heceli kelimeler hangileridir? Bunların imlâdaki sorunları nelerdir? Söyleyişte ne gibi özellikleri vardır? Önce Türk hece türlerine göre bu kelimeleri gruplandırmaya çalışalım.

    Türkçedeki altı hece tipine göre kelimeleri derlerken son sesi ünlü ile biten bu gibi örnekler, son seslerinde sert sesler bulunmadığı için konunun dışında bırakılmıştır. Bunun gibi aş, al, ev, söz, dil gibi tek heceli örnekler de son sesleri sert olmadığı için burada söz konusu edilmemiştir.

    Türkçe kaynaklı olanlar:

    Bir ünlü, bir ünsüz sesten oluşan tek heceli Türkçe kelimeler:

    Son sesi ç: aç, iç, uç, üç

    “ “ k: ak, ek, ok

    “ “ p: ip

    “ “ t: at, et, it

    Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan tek heceli Türkçe kelimeler:

    Son sesi ç: geç, kaç, kıç, suç, güç

    “ “ k: tek, pek, dik, çok, tok, yok, kök, gök, bük

    “ “ p: kap, çap, dip, zıp

    “ “ t: tat, kat, pat, bet, çıt, bit, dut, but, süt, yük

    Bir ünlü, iki ünsüzden oluşan tek heceli Türkçe kelimeler:

    Son sesi ç:

    “ “ k: ark, erk, ilk

    “ “ p: alp

    “ “ t: alt, ark, ast, ant, art, üst

    Bir ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan Türkçe kökenli tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: kırç, konç, hınç, borç

    “ “ k: bark, kırk, cılk, börk, köşk, kürk, Türk

    “ “ p: sarp

    “ “ t: hişt, hoşt, dört, kurt, yurt

    Yabancı kökenli olanlar:

    Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: taç, zaç, maç, baç

    “ “ k: hak, çek

    “ “ p: cop, çap, hap, sap, bap, tap’, şap, cep, kep, tıp, çöp, küp

    “ “ t: yat, hat, kat’, cet, set, zıt, not, bot

    Bir ünlü, iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç:

    “ “ k: aşk

    “ “ p: arp

    “ “ t:

    Bir ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: harç, felç, ferç, zevç, vinç, linç, burç

    “ “ k: çark, halk, gark, tank, park, fark, zevk, peyk, fevk, cenk, terk, misk, risk, cönk

    “ “ p: darp, harp, garp, gasp, celp, cezp, kesp, teyp, turp, sülp

    “ “ t: part, tart, zapt, dert, semt, fert, bent, mest, ceht, mert, nezt, pist, sert, cilt, kist, rint, dost, kont, lort, büst, züht.

    İki ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: briç,

    “ “ k: plâk, blok

    “ “ p: grup, klüp, stop, snop, grip

    “ “ t: stat, brüt

    İki ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç:

    “ “ k: frank, frenk

    “ “ p:

    “ “ t: flört, tröst

    Hece yapısını esas alarak gruplandırdığımız bu örnekleri, ünlü ile başlayan bir ek alışlarına göre değerlendirerek imlâ ve söyleyişle ilgili sorunları görmeye çalışalım.

    Bir ünlü, bir ünsüz sesten oluşan ve Türkçe olan, tek heceli aç, iç, üç, ak, ek, ok, ip, et, it kelimeleri ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında bunların son sesleri değişmezken, aynı yapıda olan uç, ünlü ile başlayan bir ek aldığında son ses ucu biçiminde c sesine dönüşür.

    Bu örnekler arasında kural dışı olarak ortaya çıkan uç kelimesindeki bu durumu, bazı dil bilginleri söz konusu kelimedeki ünlünün uzun olduğuna bağlarlar. Aşağıda verilen ve son sesi değişen örnekler de bu doğrultuda açık­lanır.

    Bir ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzden oluşan Türkçe tek heceli tek, pek, dik, koç, tok, kök, bük, çap, tat, pat, bet, çıt, bit, dut, but kelimeleri ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında son sesleri değişmez. Ancak bunlar arasında çok, gök, kap, dip örneklerinin son sesleri ünlü ile başlayan bir ek alınca yumuşar. Çoğu, göğü, kabı, dibi biçimlerini alan bu kelimelerin İmlâ Kılavuzu’nda çok, -ğu, gök, -ğü; kap, -bı; dip, -bi biçiminde son seslerinin ünlü ile başlayan bir ek aldığında değişebileceği gösterilmiş, diğerlerinin önünde ise böyle bir bilgiye yer verilmemiştir.

    Art arda biçimindeki iki sözden oluşan örneklerde ünlü ile başlayan ikinci kelimenin etkisiyle ilk kelimenin son sert sesi söyleyişte yumuşuyor.

    Son sesteki aynı yumuşama yok kelimesinde de görülür. Varını yoğunu harcadı cümlesinde iyelik eki alan yok kelimesi, “Biz bu akşam evde yokuz” biçiminde ihbar olarak kullanıldığında son sesteki k sesi korunmaktadır. Bu ikili kullanım üzerine, İmlâ Kılavuzu’na söz konusu kelime dizinde yok, -ğu, -ku biçiminde alınmıştır. Bununla birlikte yoğuz biçiminin de zamanla yaygınlaşacağının belirtileri görülmektedir.

    Süt kelimesine gelince, eski yazılı metinlerde bu kelimenin son sesinin südü biçiminde yumuşadığına ilişkin örnekleri görüyoruz. Halk ağzında da südü bozuk biçiminde kullanım vardır. Ancak günümüzdeki kılavuzlar, ünlü ile başlayan ek aldığında süt’ün son sesindeki bu değişmeyi göstermezler.

    Bir ünlü, iki ünsüz yapısındaki tek heceli, Türkçe ark, erk, ilk, alp, alt, ast, ant, art, üst kelimeleri kurallı olarak son seslerindeki sert ünlüleri korurlar. Ünlü ile başlayan bir ek getirildiğinde son sesleri değişmez.

    Bir ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan tek heceli Türkçe kelimeler ise sırasıyla şunlardır: kırç, konç, borç, bark, kırk, cılk, börk, kürk, Türk, sarp, hişt, hoşt. Ünlü ile başlayan ek aldıklarında son sesleri değişmeyen bu kelimeler yanında, aynı yapıdaki dört, kurt, yurt örneklerinde ise ünlü ile başlayan bir ek geldiğinde dördü, kurdu, yurdu biçiminde son sesler yumuşar.

    Son sesi sert ünsüz olan 60’tan fazla tek heceli Türkçe kelimenin yer aldığı bu bölüme karşılık, yabancı kökenli tek heceli kelimelerin sayısı 90’ı bulmaktadır. Doğu ve batı dillerinden geçen bu yabancı kökenli tek heceli kelimeler arasında imlâda birtakım yanlışlıklara sebep olan örnekler vardır. Bu bakımdan son sesi sert ünsüz olan 90 civarındaki bu tek heceli kelimeleri özelliklerine göre gruplandırıp değerlendirmek gerekir.

    Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeleri şöylece sıralayabiliriz: taç, zaç, maç, baç, hak, çek, hak, çek, cop, hap, bap, tap’, şap, cep, kep, tıp, çöp, küp, yat, hat, kat’, cet, set, set, zıt, ret, not, bot.

    Bu örnekler arasında batıdan gelen maç, cop, çek, kep, yat (yacht), not, bot kelimelerinin son sesi değişmezken; taç, zaç, cep, bap kelimelerinin son sesi aslında c, b olduğu için bunlar ünlü ile başlayan ek aldıklarında tacı, zacı, cebi, babı biçiminde son sesler değişir. Bu durum, doğu dillerinden gelen ve son sesi aslında yumuşak olan, bütün kelimelerde aynıdır. “Türkçede son seste sert ünsüzler bulunur.” kuralına uyan ve son sesi sert ünsüz olan yabancı kökenli bu kelimeler ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında aslına dönerler.

    Yukarıda sıraladığımız örnekler arasında iki set sözü bulunmaktadır. Biri Arapçadan, ötekisi İngilizceden Türkçeye geçmiştir. Aslı sedd biçiminde olan ve ‘kapama, tıkama amacıyla yapılan engel’ anlamındaki bu Arapça kelime, Türkçeye geçerken iki değişikliğe uğramıştır. Birincisi, iki ünsüzden biri düşmüş ve yumuşak olan son ünsüz kurala bağlanarak sert biçimine dönüştürülmüştür. Bununla birlikte Çin Seddi örneğinde aslına dönen son ses, setin arkasında biçimindeki bir kullanımda sert olarak korunmaktadır. Buna karşılık son sesi ikiz ünsüz olan ret, cet, hat, tıp, zıt kelimeleri, ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında, her durumda ikiz ünlü, “Reddine karar verildi. Zıddına gitme. Ceddine rahmet. Otobüs hattı. Tıbba güvenirim.” örneklerinde olduğu gibi aslına döner. Aynı yapıda olan ve aslında son seste ikiz ünsüz bulunduran “ilâç” anlamındaki Arapça hap kelimesinde böyle bir durum yoktur. Hapı yuttum örneğinde ikiz ünlü son seste söz konusu olmaz.

    Bu gruba giren tek heceli kelimeler arasında yer alan kat’ örneği de ayrıca değerlendirilmelidir. Son sesindeki ayın ünsüz yeni Türk harfleriyle yazılmaz, Türkçe kökenli kat kelimesiyle olan farkını göstermek için bu kelime kesmeli olarak sözlüklere ve kılavuzlara alınmıştır.

    Hak kelimesi de özelliği olan tek heceli yabancı bir sözdür. Son sesi ikiz ünsüz olan bu kelime günümüz Türkçesinde ünlü ile başlayan bir ek aldığında, “Hakkınız var” örneğinde olduğu gibi son sesteki ikiz ünsüz açığa çıkar. Yardımcı fiille olan kullanımında da reddetmek örneğinde olduğu gibi hak sözünün ikiz ünsüzünün ortaya çıkması beklenir. Ancak hak etmek örneğinde bu kullanım hakk etmek veya hakketmek biçiminde yerleşmemiştir. Bu durum, a ünlüsü ince olan “kazımak” anlamındaki hakketmek örneğine benzeyebileceği endişesinden doğmuş olabilir. Ünlü ile başlayan etmek fiili geldiğinden, ister istemez aradaki ulamadan dolayı bu birleşik fiil ‘kazımak’ anlamındaki hakketmek biçiminde ince okunacaktı. Bununla birlikte bugün ayrı yazılan hak etmek birleşik fiili arada kurulan ulamadan dolayı gene de ince okunmaktadır.

    Diğer gruptaki kelimelere geçmeden batı kökenli lig sözünün Türkçenin son seste sert ünsüzler bulunur kuralına uymadığını belirtelim. Aslında bu kelimenin de Türkçeye geçerken lik olması beklenirdi.

    Bir ünsüz, bir ünlü ve iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimelerin de bir bölümünün son sesi ünlü ile başlayan ek aldığında yumuşar. Harç, felç, ferç, burç, zevç, cenk, darp, harp, garp, gasp, celp, cezp, sülp, tart, bent, dert, fert, nezt, cilt örneklerinde olduğu gibi bunların bir bölümü doğu kökenlidir. Ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında son sesteki ünsüzler yumuşar ve harcı, felci, ferci, burcu, zevci, cengi, darbı, harbi, garbı, gasbı, celbi, cezbi, sülbü, tardı, bendi, derdi, ferdi, nezdi, cildi örneklerinde olduğu gibi son sesleri özgün yapılarına döner. Özgün yapılarında son sesleri sert olan ve Türkçeye de bu sert ünsüzleriyle giren halk, gark, fark, zevk, terk, misk, dost, züht, rint, mest, ceht, mert, sert kelimelerinde ise herhangi bir sorun yaşanmaz. Yalnız bunlardan etmek, olmak yardımcı fiilleriyle kullanılanların ayrı yazılması gerekirken aradaki ulamadan dolayı gark olmak, fark etmek, terk etmek, dost olmak mest olmak, ceht etmek örneklerinde olduğu gibi bitişik yazılanları imlâda birer sorun oluşturmaktadır.

    Bu örnekler arasında Farsça kökenli turp kelimesi üzerinde ayrıca durmak gerekir. Bu kelime ünlü ile başlayan ek aldığında ortaya çıkan biçim turpu mu, turbu mu? Özgün yapısı turb olan bu kelimenin diğer örneklerde olduğu gibi imlâsının turbu biçiminde olması beklenirdi. Ancak günümüzde bu söz, ünlü ile başlayan ek aldığında turpu, turpa biçiminde yaygınlaşmıştır. Bununla birlikte turba, turbu diyenlere ve yazanlara da rastlamaktayız. Halk ağzında da turbu, turba biçimi yaygındır.

    Bu hece tipine uygun örneklerin bir bölümü ise batı kökenlidir. Tank, park, peyk, risk, pist, kist, büst örneklerinin son sesleri ünlü ile başlayan bir ek aldığında değişmezken; vinç, linç sözleri ünlü ile başlayan ek aldıklarında vinci, linci biçiminde son sesler yumuşar.

    İki ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzden oluşan briç, plâk, blok, grup, stop, brüt örnekleri arasında da üzerinde durulması gerekenler bulunmaktadır. Bunlardan İngilizce kökenli briç sözünün son sesi kanaatime göre ünlü ile başlayan bir ek aldığında brici biçiminde yumuşamaktadır. Bunun gibi sözlük ve kılavuzlarca son sesinin sert kaldığı doğru bulunan ikinci bloka örneğindeki blok sözünün duyabildiğim kadarıyla son sesi yumuşama eğilimindedir. Ünlü ile başlayan ek aldığında son sesini açıkça koruyan brüt örneğinin brüdü biçimindeki yazılışı ve söylenişi doğru değildir. Yukarıda sıralanan örnekler arasında üzerinde durulması gereken bir başka söz, batı kaynaklı grup kelimesidir. Doğu kökenli gurup kelimesinden ayrılan bu iki sözün de son sesleri, ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında grubumuz, guruba bakıp örneklerinde olduğu gibi yumuşar.

    Türkçenin son seslerinde sert ünsüzler bulunur kuralına ters düşen başka batı kökenli kelimeler vardır. Ring örneği bunlardan biridir. Türkçeye göre rink olması beklenen bu tür kelimelere anlaşılan batılı oldukları için ayrıcalık tanınmıştır.

    “Türkçede son seste sert ünsüzler bulunur.” diye bildiğimiz kuralın görüldüğü gibi pek çok istisnaları, üzerinde durulması gereken çelişkili durumları bulunmaktadır. Bu kısa yazı içinde sayılı ve sınırlı örnekler üzerinde duruldu. Öğretim kademelerinde imlâya ve söyleyişe dönük uygulamalı ve kapsamlı bir öğretim yapılamadığından bugün bu tür kelimelerin imlâsında ve söyleyişinde kargaşa yaşanmaktadır. Kargaşanın kaynağı dile karşı duyulan ilgisizliktir. Bu kargaşa günlük basından, denetimsiz yayınlardan, biraz da piyasadaki farklı tutum ve anlayış içinde hazırlanmış imlâ (yazım) kılavuzlarından kaynaklanmaktadır.




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Ne yapacağım ben bu yeğenimle
    2 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Fıstıkçı Şahap

    Son ünsüzü sert olan tek heceli kelimelerin imlâsı ve söyleyişi üzerine.



    Eski harflerden yeni harflere geçtiğimiz 1928 yılından bu yana söyleyiş, önemli ölçüde yazıya yani imlâya yansıtılmış ve bu durum, birtakım yeni ses bilgisi kuralına bağlanmıştır. Arap harflerinin etkisiyle bir türlü gerçek ses özelliklerine göre yazılamayan Türkçe, bu tarihten sonra aslına, konuşma diline daha uygun bir hâle getirilmiş ve dilin ses kuralları aydınlığa kavuşturulmuştur. Daha sonraki yıllarda giderek olgunlaştırılmış ve kapsamı genişletilmiş olan bu kuralların aradan 70 yıl geçmesine rağmen yeterince öğretilmediğini, yazıda ve söyleyişte birliğe varılmadığını söyleyebiliriz. Bu ihmalin sonucu olarak bugün bandını, cildini gibi kelimeleri bantını, ciltini biçiminde yazanları görüyor, özellikle birinci ciltini, yara bantı gibi söyleyişleri de sık sık duyuyoruz.

    1928 yılında Türk Dili Encümenince eski harflerle yayımlanan Muhtasar Türkçe Gramer, var olup da pek çok örnekte yazıya yansıtılamayan bu kuralların uygulamaya konulmasında yönlendirici ve etkili olmuştur. Mehmet İhsan, Falih Rıfkı, Fazıl Ahmet, Ruşen Eşref, Ragıp Hulûsi, Ahmet Cevat, İbrahim, Yakup Kadri, Mehmet Emin imzalarını taşıyan bu yayın, konumuzla ilgili olarak, ünsüzleri iki bölüme ayırmış; p, t, ç, k, f, s, ş, h ünsüzlerine “sert harfler” b, d, c, g, v, m, z, j, n, l, r, y, ğ ünsüzlerine ise “yumuşak harfler” adını vermiştir. (16. s.) Yapılan bu gruplandırma doğrultusunda eski harfli dönemdeki Türkçenin gerçek özelliklerini yansıtmayan imlâ terk edilmiş, kelime sonunda sert ünsüzler, bu yeni dönemde söyleyişe bakılarak yazıya hâkim kılınmıştır. Bu düzenlemeyle daha kolay yazma, konuşma hedeflenmiş, konuşma ile yazı arasındaki fark asgariye indirilmeye çalışılmıştır.

    Harf ve ses terimleri bugün de sık sık birbirine karıştırılmaktadır. Muhtasar Türkçe Gramer’de yazarların yanlış olarak ses yerine harf sözünü kullandıklarına dikkat çektikten sonra, konuyla ilgili olarak yapılan açıklamalara bakalım.

    “Kelimelerin nihayetine gelen süreksiz sesler daima sert olur. Fakat kendileriyle, aynı hecede, sedalı (ünlü) bir harf birleşirse kendi nevilerinden (türlerinden) bir yumuşak sese tahvil ederler (dönüşürler). İmlâda sert veya yumuşak telâffuz olunduklarına göre, kendi harfleriyle yazılırlar.” (17. s.)

    Bunun için Türkçe veya yabancı oluşlarına bakılmaksızın çorap, çorabın, kap, kabın, azap, azabın, arap, arabın, kanat, kanadın, yurt, yurdun, inat, inadın, Ahmet, Ahmedin, ağaç, ağacın, ihtiyaç, ihtiyacın, kemik, kemiğin, felek, feleğin, kapak, kapağın, balık, balığın örnekleri verilmiştir.

    Kitaptaki açıklamalar eski harflerle dizilmiştir. Örneklere gelince bu bölümde eski harfli örneklerin yanında yeni harfli biçimlere de yer verilmiştir. Yeni harflerle özel bir ad olan Arap sözü, arap, arabın biçiminde yazılırken, Ahmet ise, çekimli durumda Ahmedin biçiminde verilmiştir. Günümüzde Ahmet’in yazıp, Ahmedin biçiminde okumamız gerekirken pek çok kez Ahmet’in imlâsının etkisiyle Ahmetin biçimindeki okunuşa tanık oluyoruz.

    Daha çok, Ragıp Hulûsi ve Ahmet Cevat’ın kaleminden çıkmış olduğunu tahmin ettiğim Muhtasar Türkçe Gramer’deki bu açıklamalar şöyle devam ediyor: “Süreksiz harfle nihayetlenen kelimeyi sedalı (sesli) harf ile başlayan kelime takip ederse süreksiz harf sert olarak kalır. Ancak sedalı (sesli) ile kaynaşması sebebiyle yumuşak okunur. Ahmet efendi gibi.”

    Burada yeni harflerle yazarken son sesi Türkçede sert ünsüz olan Ahmet gibi bir kelimenin efendi gibi ünlü ile başlayan bir kelime ile kullanılması söz konusu olduğunda okunuşun Ahmed efendi biçiminde d’li olduğu vurgulanmakta, bu okunuş yazıya geçirilmemektedir. Bu söyleyiş için bugün aynı şeyi söyleyemeyiz. Bugün Murat ağabey, Fuat enişte biçimindeki kullanım daha çok t’li söylenmektedir. Bunun dışında öteki cins adlarında daha başka sorunlar bulunmaktadır. Günümüzde ayıp ettin biçiminde yazıldığı hâlde ayıb ettin diye söylenmesi gereken bu birleşik fiil, aradaki ulamadan dolayı ayıbettin biçiminde yazılabilmekte, aybettin biçiminde okunabilmektedir. Benzeri pek çok örnek arasından ağabey, ağabeyceğim yerine abi, abicim biçimlerini de hatırlatalım.

    Aydınlar arasında yaygın olarak görülen bu tür hatalı imlâyı ve söyleyişi dilin doğal bir gelişmesi olarak görüp savunanlar vardır. Bana kalırsa yazıda ve söyleyişte gerekli eğitimi veremediğimiz için bu tür hatalı yazışlar ve söyleyişler ortaya çıkmıştır. Bir gün bunları ‘galatımeşhur’ sayıp kılavuzlara yansıtanlar çıkarsa hiç şaşmam. Bir zamanlar rast gelmek deyiminden t sesini düşürüp kılavuzlara rasgelmek biçiminde yazanların yarattığı ikilik, bugün kılavuzlar arasında farklı bir imlâ olarak süregelmektedir. Unutmamak gerekir ki, aslından uzaklaşıp, kalıcılığa önem vermeden, günündeki söyleyişi esas alıp kelimenin imlâsında değişiklik yapmak, yaşanan kargaşanın kaynağını oluşturmaktadır. İmlâda birliği, oturmuşluğu sağlamak için yazı ile söyleyiş arasındaki farkı kabullenmemiz, söyleyişi öne sürüp, imlâyı değiştirmeye kalkışmamamız gerekir.

    Muhtasar Türkçe Gramer’de konu ile ilgili açıklamalar şöyle devam etmektedir: “Bazı Türkçe kelimeler nihayetlerindeki süreksiz harfi daima sert olarak muhafaza ederler. Bu kelimelerin çoğu tek hecelidir. Mamafih iki hecelilerden sondaki sert sesi muhafaza edenler olduğu gibi tek hecelilerden de bu sesi yumuşak sese tahvil edenler de vardır.” denmektedir. Görüldüğü gibi yukarıda son seste sert ünsüzler bulunur biçiminde belirtilen ses kuralının istisnaları da vardır. Bu durum, Arap ve Fars dillerinden geçen kelimelerin özgün yapılarından doğduğu gibi, Türkçenin öz malı olan at veya yanıt gibi kelimelerin özelliklerinden de kaynaklanmaktadır. Küçümsenmeyecek ölçüde olan bu istisnaları bir başlık altında değerlendirmeliyiz.

    Muhtasar Türkçe Gramer’de konu ile ilgili verilen öteki örnekler ve yapılan açıklamalar şöyledir:

    “Sondaki sert sesi yumuşak sese tahvil eden (dönüşen) tek hecelerden:

    Ek, ekin; ok, okun; ak, akın; at, atın; kök, kökün

    Sondaki sert sesi yumuşak sese tahvil eden tek hecelilerden:

    Çok, çoğun; at, adın; gök, göğün; kap, kabın

    Sondaki sert sesi muhafaza eden iki hecelilerden:

    Sepet, sepeti; demet, demeti; servet, serveti”

    Bugün dert gibi kelimelerin neden ünlü ile başlayan ek aldığında derdi biçiminde son sesinin yumuşadığını kelimenin özgün yapısını açıklayarak anlatmalıyız. Eski harflerin geçerli olduğu dönemde dert her durumda derd biçiminde yazıldığından sorun yaratmamıştır. Türkçenin ses düzeninin geçerli olduğu bu dönemde ise doyurucu bir açıklamaya ihtiyaç vardır. Genel olarak böyle bir açıklamaya girmediğimiz için bilgiler yerine oturmuyor. Nitekim Muhtasar Türkçe Gramer’de bu husus, aşağıda olduğu gibi açıklanmıştır:

    “Menşei (kaynağı) Arabî veya Farisî olan kelimelerden ancak, eski yazıda, mücerredinde yumuşak harf ile yazılanlar sedalılanma sebebiyle bu sesi izhar ederler (ortaya çıkarırlar). Yeni imlâda bu kelimeler, yumuşak veya sert okunduklarına göre, aynı cinsten bir harf ile yazılırlar. Misaller: İnat, inadın; ihtiyaç, ihtiyacın; hayat, hayatın; İsmet, İsmetin.

    İmlâ Lügati’nde harfini değiştirmeyen kelimeler şu suretle gösterilmiştir: Hayat-tın, ismeti-in.”

    Açıklanmasına gerek görülen bu husus, bugün yalın bir ifadeyle örneklenerek verilebilir. Okul kitaplarında veya öğrenciye dönük dil bilgisi kitaplarında kapalı kalan, zihinlerde soru olarak duran bu tür hususlar aydınlatılmalıdır.

    Muhtasar Türkçe Gramer’de, son sesi yumuşak olan kelimeler için de şu açıklama yapılıyor: “Kelimelerin nihayetindeki sürekli harfler sedalı harf aldıkları zaman savtî (sese ilişkin) kıymetlerini muhafaza ederler, binaenaleyh imlâda harf değiştirmeye mahal yoktur. Misaller: Ev, evin; raf, rafın; tebliğh, tebliğhin”

    Burada verilen tebliğh örneğindeki imlâ dikkat çekicidir. Yeni harflere geçilen ilk yılda ince k (º) sesi kh, ince g (Ç) sesi ise gh, ğh biçiminde yazılmıştır. Atatürk’ün yurt gezisinden dönüşünden sonra yaptığı uyarı üzerine Dil Encümeni, çift sesleri tek sese, k ve g‘ye çevirmiş; ince k, g, kalın k, g ayrımı kaldırılmıştır.

    Öte yandan son sesi değişmeyen kelimelerin 1928’de, İmlâ Lügati’nde hayat-ın, İsmet-in biçiminde gösterilmesi de aynı yıl içinde terk edilmiştir. Bunun yerine, Türk Dil Kurumunca çıkartılan kılavuzlarda 1980’li yıllara kadar farklı bir uygulama getirilmiş, dizin bölümünde bu tür kelimeler hayat, -tı örneğinde olduğu gibi gösterilmiş, bununla kelimenin son sesinin ünlü ile başlayan bir ek aldığında değişmeyeceği anlatılmaya çalışılmıştır. Piyasada bu uygulamayı sürdüren kılavuzlarda hâlâ herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. 1985 yılından sonra Türk Dil Kurumunca bu uygulamadan da vazgeçilmiş, bu kez son sesi değişmeyenler değil, değişenler inat,-dı biçiminde kılavuzun dizin bölümünde işaretlenmiştir.

    Tarihî gelişimine ve meselenin ilk olarak ele alınışına ilişkin bu kısa açık­lamayı verdikten sonra denebilir ki, asıl sorun, “Kelime sonunda sert ünsüzler bulunur.” biçiminde kuralı ortaya koyduktan sonra sonu sert ünsüzle biten kelimelere getirilen eklerin veya bunların ünlü ile başlayan kelimelerle kullanılışının örneklerle açıklanmasındadır. Okullarda okutulan dil bilgisi kitaplarında kural açıklanır, ardından kuralı anlatan seçilmiş birkaç örnek verilir ve bu konu imlâyı ve söyleyişi düzenlemek amacını güdecek bir biçimde ele alınmaz, kılavuzların dizinlerindeki teknik işaretlemeye dikkat çekilmez, çeşitli uygulamalarla öğrenciye verilmesi gerekenlerin zihinde kalıcı olması sağlanamaz. Dil bilgisi öğretimi bizde daha çok kuralları öğretmek amacıyla yapılır. Oysa dil bilgisi doğru yazmayı, doğru okumayı bilinçli olarak öğretmeye, kelimenin doğru telâffuzunun ne olduğu konusuna yönelik olmalıdır. Özellikle cümle bilgisinin, doğru yazmaya, yazdıklarının anlaşılır, kurallara uygun olup olmadığını kontrol etmeye dönük olması gerekirken bu yolda dil bilgisi kitaplarında bir uygulama bulunmaz. Hemen belirtmeliyim ki, bu iş, biraz da kendini iyi yetiştirmiş öğretim elemanıyla bağlantılıdır. Konusuna hâkim öğretim elemanı bu kuralların uygulamasını yaparak istenilen başarıyı sağlayabilir.

    Bu genel değerlendirmeden sonra 1928’den beri söylenegelen, son sesi ünlü ile başlayan ek aldığında değişmeyen veya değişen tek heceli kelimeler hangileridir? Bunların imlâdaki sorunları nelerdir? Söyleyişte ne gibi özellikleri vardır? Önce Türk hece türlerine göre bu kelimeleri gruplandırmaya çalışalım.

    Türkçedeki altı hece tipine göre kelimeleri derlerken son sesi ünlü ile biten bu gibi örnekler, son seslerinde sert sesler bulunmadığı için konunun dışında bırakılmıştır. Bunun gibi aş, al, ev, söz, dil gibi tek heceli örnekler de son sesleri sert olmadığı için burada söz konusu edilmemiştir.

    Türkçe kaynaklı olanlar:

    Bir ünlü, bir ünsüz sesten oluşan tek heceli Türkçe kelimeler:

    Son sesi ç: aç, iç, uç, üç

    “ “ k: ak, ek, ok

    “ “ p: ip

    “ “ t: at, et, it

    Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan tek heceli Türkçe kelimeler:

    Son sesi ç: geç, kaç, kıç, suç, güç

    “ “ k: tek, pek, dik, çok, tok, yok, kök, gök, bük

    “ “ p: kap, çap, dip, zıp

    “ “ t: tat, kat, pat, bet, çıt, bit, dut, but, süt, yük

    Bir ünlü, iki ünsüzden oluşan tek heceli Türkçe kelimeler:

    Son sesi ç:

    “ “ k: ark, erk, ilk

    “ “ p: alp

    “ “ t: alt, ark, ast, ant, art, üst

    Bir ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan Türkçe kökenli tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: kırç, konç, hınç, borç

    “ “ k: bark, kırk, cılk, börk, köşk, kürk, Türk

    “ “ p: sarp

    “ “ t: hişt, hoşt, dört, kurt, yurt

    Yabancı kökenli olanlar:

    Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: taç, zaç, maç, baç

    “ “ k: hak, çek

    “ “ p: cop, çap, hap, sap, bap, tap’, şap, cep, kep, tıp, çöp, küp

    “ “ t: yat, hat, kat’, cet, set, zıt, not, bot

    Bir ünlü, iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç:

    “ “ k: aşk

    “ “ p: arp

    “ “ t:

    Bir ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: harç, felç, ferç, zevç, vinç, linç, burç

    “ “ k: çark, halk, gark, tank, park, fark, zevk, peyk, fevk, cenk, terk, misk, risk, cönk

    “ “ p: darp, harp, garp, gasp, celp, cezp, kesp, teyp, turp, sülp

    “ “ t: part, tart, zapt, dert, semt, fert, bent, mest, ceht, mert, nezt, pist, sert, cilt, kist, rint, dost, kont, lort, büst, züht.

    İki ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: briç,

    “ “ k: plâk, blok

    “ “ p: grup, klüp, stop, snop, grip

    “ “ t: stat, brüt

    İki ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç:

    “ “ k: frank, frenk

    “ “ p:

    “ “ t: flört, tröst

    Hece yapısını esas alarak gruplandırdığımız bu örnekleri, ünlü ile başlayan bir ek alışlarına göre değerlendirerek imlâ ve söyleyişle ilgili sorunları görmeye çalışalım.

    Bir ünlü, bir ünsüz sesten oluşan ve Türkçe olan, tek heceli aç, iç, üç, ak, ek, ok, ip, et, it kelimeleri ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında bunların son sesleri değişmezken, aynı yapıda olan uç, ünlü ile başlayan bir ek aldığında son ses ucu biçiminde c sesine dönüşür.

    Bu örnekler arasında kural dışı olarak ortaya çıkan uç kelimesindeki bu durumu, bazı dil bilginleri söz konusu kelimedeki ünlünün uzun olduğuna bağlarlar. Aşağıda verilen ve son sesi değişen örnekler de bu doğrultuda açık­lanır.

    Bir ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzden oluşan Türkçe tek heceli tek, pek, dik, koç, tok, kök, bük, çap, tat, pat, bet, çıt, bit, dut, but kelimeleri ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında son sesleri değişmez. Ancak bunlar arasında çok, gök, kap, dip örneklerinin son sesleri ünlü ile başlayan bir ek alınca yumuşar. Çoğu, göğü, kabı, dibi biçimlerini alan bu kelimelerin İmlâ Kılavuzu’nda çok, -ğu, gök, -ğü; kap, -bı; dip, -bi biçiminde son seslerinin ünlü ile başlayan bir ek aldığında değişebileceği gösterilmiş, diğerlerinin önünde ise böyle bir bilgiye yer verilmemiştir.

    Art arda biçimindeki iki sözden oluşan örneklerde ünlü ile başlayan ikinci kelimenin etkisiyle ilk kelimenin son sert sesi söyleyişte yumuşuyor.

    Son sesteki aynı yumuşama yok kelimesinde de görülür. Varını yoğunu harcadı cümlesinde iyelik eki alan yok kelimesi, “Biz bu akşam evde yokuz” biçiminde ihbar olarak kullanıldığında son sesteki k sesi korunmaktadır. Bu ikili kullanım üzerine, İmlâ Kılavuzu’na söz konusu kelime dizinde yok, -ğu, -ku biçiminde alınmıştır. Bununla birlikte yoğuz biçiminin de zamanla yaygınlaşacağının belirtileri görülmektedir.

    Süt kelimesine gelince, eski yazılı metinlerde bu kelimenin son sesinin südü biçiminde yumuşadığına ilişkin örnekleri görüyoruz. Halk ağzında da südü bozuk biçiminde kullanım vardır. Ancak günümüzdeki kılavuzlar, ünlü ile başlayan ek aldığında süt’ün son sesindeki bu değişmeyi göstermezler.

    Bir ünlü, iki ünsüz yapısındaki tek heceli, Türkçe ark, erk, ilk, alp, alt, ast, ant, art, üst kelimeleri kurallı olarak son seslerindeki sert ünlüleri korurlar. Ünlü ile başlayan bir ek getirildiğinde son sesleri değişmez.

    Bir ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan tek heceli Türkçe kelimeler ise sırasıyla şunlardır: kırç, konç, borç, bark, kırk, cılk, börk, kürk, Türk, sarp, hişt, hoşt. Ünlü ile başlayan ek aldıklarında son sesleri değişmeyen bu kelimeler yanında, aynı yapıdaki dört, kurt, yurt örneklerinde ise ünlü ile başlayan bir ek geldiğinde dördü, kurdu, yurdu biçiminde son sesler yumuşar.

    Son sesi sert ünsüz olan 60’tan fazla tek heceli Türkçe kelimenin yer aldığı bu bölüme karşılık, yabancı kökenli tek heceli kelimelerin sayısı 90’ı bulmaktadır. Doğu ve batı dillerinden geçen bu yabancı kökenli tek heceli kelimeler arasında imlâda birtakım yanlışlıklara sebep olan örnekler vardır. Bu bakımdan son sesi sert ünsüz olan 90 civarındaki bu tek heceli kelimeleri özelliklerine göre gruplandırıp değerlendirmek gerekir.

    Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeleri şöylece sıralayabiliriz: taç, zaç, maç, baç, hak, çek, hak, çek, cop, hap, bap, tap’, şap, cep, kep, tıp, çöp, küp, yat, hat, kat’, cet, set, set, zıt, ret, not, bot.

    Bu örnekler arasında batıdan gelen maç, cop, çek, kep, yat (yacht), not, bot kelimelerinin son sesi değişmezken; taç, zaç, cep, bap kelimelerinin son sesi aslında c, b olduğu için bunlar ünlü ile başlayan ek aldıklarında tacı, zacı, cebi, babı biçiminde son sesler değişir. Bu durum, doğu dillerinden gelen ve son sesi aslında yumuşak olan, bütün kelimelerde aynıdır. “Türkçede son seste sert ünsüzler bulunur.” kuralına uyan ve son sesi sert ünsüz olan yabancı kökenli bu kelimeler ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında aslına dönerler.

    Yukarıda sıraladığımız örnekler arasında iki set sözü bulunmaktadır. Biri Arapçadan, ötekisi İngilizceden Türkçeye geçmiştir. Aslı sedd biçiminde olan ve ‘kapama, tıkama amacıyla yapılan engel’ anlamındaki bu Arapça kelime, Türkçeye geçerken iki değişikliğe uğramıştır. Birincisi, iki ünsüzden biri düşmüş ve yumuşak olan son ünsüz kurala bağlanarak sert biçimine dönüştürülmüştür. Bununla birlikte Çin Seddi örneğinde aslına dönen son ses, setin arkasında biçimindeki bir kullanımda sert olarak korunmaktadır. Buna karşılık son sesi ikiz ünsüz olan ret, cet, hat, tıp, zıt kelimeleri, ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında, her durumda ikiz ünlü, “Reddine karar verildi. Zıddına gitme. Ceddine rahmet. Otobüs hattı. Tıbba güvenirim.” örneklerinde olduğu gibi aslına döner. Aynı yapıda olan ve aslında son seste ikiz ünsüz bulunduran “ilâç” anlamındaki Arapça hap kelimesinde böyle bir durum yoktur. Hapı yuttum örneğinde ikiz ünlü son seste söz konusu olmaz.

    Bu gruba giren tek heceli kelimeler arasında yer alan kat’ örneği de ayrıca değerlendirilmelidir. Son sesindeki ayın ünsüz yeni Türk harfleriyle yazılmaz, Türkçe kökenli kat kelimesiyle olan farkını göstermek için bu kelime kesmeli olarak sözlüklere ve kılavuzlara alınmıştır.

    Hak kelimesi de özelliği olan tek heceli yabancı bir sözdür. Son sesi ikiz ünsüz olan bu kelime günümüz Türkçesinde ünlü ile başlayan bir ek aldığında, “Hakkınız var” örneğinde olduğu gibi son sesteki ikiz ünsüz açığa çıkar. Yardımcı fiille olan kullanımında da reddetmek örneğinde olduğu gibi hak sözünün ikiz ünsüzünün ortaya çıkması beklenir. Ancak hak etmek örneğinde bu kullanım hakk etmek veya hakketmek biçiminde yerleşmemiştir. Bu durum, a ünlüsü ince olan “kazımak” anlamındaki hakketmek örneğine benzeyebileceği endişesinden doğmuş olabilir. Ünlü ile başlayan etmek fiili geldiğinden, ister istemez aradaki ulamadan dolayı bu birleşik fiil ‘kazımak’ anlamındaki hakketmek biçiminde ince okunacaktı. Bununla birlikte bugün ayrı yazılan hak etmek birleşik fiili arada kurulan ulamadan dolayı gene de ince okunmaktadır.

    Diğer gruptaki kelimelere geçmeden batı kökenli lig sözünün Türkçenin son seste sert ünsüzler bulunur kuralına uymadığını belirtelim. Aslında bu kelimenin de Türkçeye geçerken lik olması beklenirdi.

    Bir ünsüz, bir ünlü ve iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimelerin de bir bölümünün son sesi ünlü ile başlayan ek aldığında yumuşar. Harç, felç, ferç, burç, zevç, cenk, darp, harp, garp, gasp, celp, cezp, sülp, tart, bent, dert, fert, nezt, cilt örneklerinde olduğu gibi bunların bir bölümü doğu kökenlidir. Ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında son sesteki ünsüzler yumuşar ve harcı, felci, ferci, burcu, zevci, cengi, darbı, harbi, garbı, gasbı, celbi, cezbi, sülbü, tardı, bendi, derdi, ferdi, nezdi, cildi örneklerinde olduğu gibi son sesleri özgün yapılarına döner. Özgün yapılarında son sesleri sert olan ve Türkçeye de bu sert ünsüzleriyle giren halk, gark, fark, zevk, terk, misk, dost, züht, rint, mest, ceht, mert, sert kelimelerinde ise herhangi bir sorun yaşanmaz. Yalnız bunlardan etmek, olmak yardımcı fiilleriyle kullanılanların ayrı yazılması gerekirken aradaki ulamadan dolayı gark olmak, fark etmek, terk etmek, dost olmak mest olmak, ceht etmek örneklerinde olduğu gibi bitişik yazılanları imlâda birer sorun oluşturmaktadır.

    Bu örnekler arasında Farsça kökenli turp kelimesi üzerinde ayrıca durmak gerekir. Bu kelime ünlü ile başlayan ek aldığında ortaya çıkan biçim turpu mu, turbu mu? Özgün yapısı turb olan bu kelimenin diğer örneklerde olduğu gibi imlâsının turbu biçiminde olması beklenirdi. Ancak günümüzde bu söz, ünlü ile başlayan ek aldığında turpu, turpa biçiminde yaygınlaşmıştır. Bununla birlikte turba, turbu diyenlere ve yazanlara da rastlamaktayız. Halk ağzında da turbu, turba biçimi yaygındır.

    Bu hece tipine uygun örneklerin bir bölümü ise batı kökenlidir. Tank, park, peyk, risk, pist, kist, büst örneklerinin son sesleri ünlü ile başlayan bir ek aldığında değişmezken; vinç, linç sözleri ünlü ile başlayan ek aldıklarında vinci, linci biçiminde son sesler yumuşar.

    İki ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzden oluşan briç, plâk, blok, grup, stop, brüt örnekleri arasında da üzerinde durulması gerekenler bulunmaktadır. Bunlardan İngilizce kökenli briç sözünün son sesi kanaatime göre ünlü ile başlayan bir ek aldığında brici biçiminde yumuşamaktadır. Bunun gibi sözlük ve kılavuzlarca son sesinin sert kaldığı doğru bulunan ikinci bloka örneğindeki blok sözünün duyabildiğim kadarıyla son sesi yumuşama eğilimindedir. Ünlü ile başlayan ek aldığında son sesini açıkça koruyan brüt örneğinin brüdü biçimindeki yazılışı ve söylenişi doğru değildir. Yukarıda sıralanan örnekler arasında üzerinde durulması gereken bir başka söz, batı kaynaklı grup kelimesidir. Doğu kökenli gurup kelimesinden ayrılan bu iki sözün de son sesleri, ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında grubumuz, guruba bakıp örneklerinde olduğu gibi yumuşar.

    Türkçenin son seslerinde sert ünsüzler bulunur kuralına ters düşen başka batı kökenli kelimeler vardır. Ring örneği bunlardan biridir. Türkçeye göre rink olması beklenen bu tür kelimelere anlaşılan batılı oldukları için ayrıcalık tanınmıştır.

    “Türkçede son seste sert ünsüzler bulunur.” diye bildiğimiz kuralın görüldüğü gibi pek çok istisnaları, üzerinde durulması gereken çelişkili durumları bulunmaktadır. Bu kısa yazı içinde sayılı ve sınırlı örnekler üzerinde duruldu. Öğretim kademelerinde imlâya ve söyleyişe dönük uygulamalı ve kapsamlı bir öğretim yapılamadığından bugün bu tür kelimelerin imlâsında ve söyleyişinde kargaşa yaşanmaktadır. Kargaşanın kaynağı dile karşı duyulan ilgisizliktir. Bu kargaşa günlük basından, denetimsiz yayınlardan, biraz da piyasadaki farklı tutum ve anlayış içinde hazırlanmış imlâ (yazım) kılavuzlarından kaynaklanmaktadır.


    hoşgeldin şahap.ama bence senın adını degıstırelım...
    çünkü acıklaman çook uzuuun




  • Daha çoook eksik var. Daha kimler çıkacak bakalım.

  • enteresan 0 post we ilk msj konu duşuna

    insan ilk msj donanima atar soru filan sorar

    demekki FaKe
  • kesin fake
  • evet fake. nickim yakında açıklanacak. biraz hit almak lazım.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: selin


    quote:

    Orjinalden alıntı: Fıstıkçı Şahap

    Son ünsüzü sert olan tek heceli kelimelerin imlâsı ve söyleyişi üzerine.



    Eski harflerden yeni harflere geçtiğimiz 1928 yılından bu yana söyleyiş, önemli ölçüde yazıya yani imlâya yansıtılmış ve bu durum, birtakım yeni ses bilgisi kuralına bağlanmıştır. Arap harflerinin etkisiyle bir türlü gerçek ses özelliklerine göre yazılamayan Türkçe, bu tarihten sonra aslına, konuşma diline daha uygun bir hâle getirilmiş ve dilin ses kuralları aydınlığa kavuşturulmuştur. Daha sonraki yıllarda giderek olgunlaştırılmış ve kapsamı genişletilmiş olan bu kuralların aradan 70 yıl geçmesine rağmen yeterince öğretilmediğini, yazıda ve söyleyişte birliğe varılmadığını söyleyebiliriz. Bu ihmalin sonucu olarak bugün bandını, cildini gibi kelimeleri bantını, ciltini biçiminde yazanları görüyor, özellikle birinci ciltini, yara bantı gibi söyleyişleri de sık sık duyuyoruz.

    1928 yılında Türk Dili Encümenince eski harflerle yayımlanan Muhtasar Türkçe Gramer, var olup da pek çok örnekte yazıya yansıtılamayan bu kuralların uygulamaya konulmasında yönlendirici ve etkili olmuştur. Mehmet İhsan, Falih Rıfkı, Fazıl Ahmet, Ruşen Eşref, Ragıp Hulûsi, Ahmet Cevat, İbrahim, Yakup Kadri, Mehmet Emin imzalarını taşıyan bu yayın, konumuzla ilgili olarak, ünsüzleri iki bölüme ayırmış; p, t, ç, k, f, s, ş, h ünsüzlerine “sert harfler” b, d, c, g, v, m, z, j, n, l, r, y, ğ ünsüzlerine ise “yumuşak harfler” adını vermiştir. (16. s.) Yapılan bu gruplandırma doğrultusunda eski harfli dönemdeki Türkçenin gerçek özelliklerini yansıtmayan imlâ terk edilmiş, kelime sonunda sert ünsüzler, bu yeni dönemde söyleyişe bakılarak yazıya hâkim kılınmıştır. Bu düzenlemeyle daha kolay yazma, konuşma hedeflenmiş, konuşma ile yazı arasındaki fark asgariye indirilmeye çalışılmıştır.

    Harf ve ses terimleri bugün de sık sık birbirine karıştırılmaktadır. Muhtasar Türkçe Gramer’de yazarların yanlış olarak ses yerine harf sözünü kullandıklarına dikkat çektikten sonra, konuyla ilgili olarak yapılan açıklamalara bakalım.

    “Kelimelerin nihayetine gelen süreksiz sesler daima sert olur. Fakat kendileriyle, aynı hecede, sedalı (ünlü) bir harf birleşirse kendi nevilerinden (türlerinden) bir yumuşak sese tahvil ederler (dönüşürler). İmlâda sert veya yumuşak telâffuz olunduklarına göre, kendi harfleriyle yazılırlar.” (17. s.)

    Bunun için Türkçe veya yabancı oluşlarına bakılmaksızın çorap, çorabın, kap, kabın, azap, azabın, arap, arabın, kanat, kanadın, yurt, yurdun, inat, inadın, Ahmet, Ahmedin, ağaç, ağacın, ihtiyaç, ihtiyacın, kemik, kemiğin, felek, feleğin, kapak, kapağın, balık, balığın örnekleri verilmiştir.

    Kitaptaki açıklamalar eski harflerle dizilmiştir. Örneklere gelince bu bölümde eski harfli örneklerin yanında yeni harfli biçimlere de yer verilmiştir. Yeni harflerle özel bir ad olan Arap sözü, arap, arabın biçiminde yazılırken, Ahmet ise, çekimli durumda Ahmedin biçiminde verilmiştir. Günümüzde Ahmet’in yazıp, Ahmedin biçiminde okumamız gerekirken pek çok kez Ahmet’in imlâsının etkisiyle Ahmetin biçimindeki okunuşa tanık oluyoruz.

    Daha çok, Ragıp Hulûsi ve Ahmet Cevat’ın kaleminden çıkmış olduğunu tahmin ettiğim Muhtasar Türkçe Gramer’deki bu açıklamalar şöyle devam ediyor: “Süreksiz harfle nihayetlenen kelimeyi sedalı (sesli) harf ile başlayan kelime takip ederse süreksiz harf sert olarak kalır. Ancak sedalı (sesli) ile kaynaşması sebebiyle yumuşak okunur. Ahmet efendi gibi.”

    Burada yeni harflerle yazarken son sesi Türkçede sert ünsüz olan Ahmet gibi bir kelimenin efendi gibi ünlü ile başlayan bir kelime ile kullanılması söz konusu olduğunda okunuşun Ahmed efendi biçiminde d’li olduğu vurgulanmakta, bu okunuş yazıya geçirilmemektedir. Bu söyleyiş için bugün aynı şeyi söyleyemeyiz. Bugün Murat ağabey, Fuat enişte biçimindeki kullanım daha çok t’li söylenmektedir. Bunun dışında öteki cins adlarında daha başka sorunlar bulunmaktadır. Günümüzde ayıp ettin biçiminde yazıldığı hâlde ayıb ettin diye söylenmesi gereken bu birleşik fiil, aradaki ulamadan dolayı ayıbettin biçiminde yazılabilmekte, aybettin biçiminde okunabilmektedir. Benzeri pek çok örnek arasından ağabey, ağabeyceğim yerine abi, abicim biçimlerini de hatırlatalım.

    Aydınlar arasında yaygın olarak görülen bu tür hatalı imlâyı ve söyleyişi dilin doğal bir gelişmesi olarak görüp savunanlar vardır. Bana kalırsa yazıda ve söyleyişte gerekli eğitimi veremediğimiz için bu tür hatalı yazışlar ve söyleyişler ortaya çıkmıştır. Bir gün bunları ‘galatımeşhur’ sayıp kılavuzlara yansıtanlar çıkarsa hiç şaşmam. Bir zamanlar rast gelmek deyiminden t sesini düşürüp kılavuzlara rasgelmek biçiminde yazanların yarattığı ikilik, bugün kılavuzlar arasında farklı bir imlâ olarak süregelmektedir. Unutmamak gerekir ki, aslından uzaklaşıp, kalıcılığa önem vermeden, günündeki söyleyişi esas alıp kelimenin imlâsında değişiklik yapmak, yaşanan kargaşanın kaynağını oluşturmaktadır. İmlâda birliği, oturmuşluğu sağlamak için yazı ile söyleyiş arasındaki farkı kabullenmemiz, söyleyişi öne sürüp, imlâyı değiştirmeye kalkışmamamız gerekir.

    Muhtasar Türkçe Gramer’de konu ile ilgili açıklamalar şöyle devam etmektedir: “Bazı Türkçe kelimeler nihayetlerindeki süreksiz harfi daima sert olarak muhafaza ederler. Bu kelimelerin çoğu tek hecelidir. Mamafih iki hecelilerden sondaki sert sesi muhafaza edenler olduğu gibi tek hecelilerden de bu sesi yumuşak sese tahvil edenler de vardır.” denmektedir. Görüldüğü gibi yukarıda son seste sert ünsüzler bulunur biçiminde belirtilen ses kuralının istisnaları da vardır. Bu durum, Arap ve Fars dillerinden geçen kelimelerin özgün yapılarından doğduğu gibi, Türkçenin öz malı olan at veya yanıt gibi kelimelerin özelliklerinden de kaynaklanmaktadır. Küçümsenmeyecek ölçüde olan bu istisnaları bir başlık altında değerlendirmeliyiz.

    Muhtasar Türkçe Gramer’de konu ile ilgili verilen öteki örnekler ve yapılan açıklamalar şöyledir:

    “Sondaki sert sesi yumuşak sese tahvil eden (dönüşen) tek hecelerden:

    Ek, ekin; ok, okun; ak, akın; at, atın; kök, kökün

    Sondaki sert sesi yumuşak sese tahvil eden tek hecelilerden:

    Çok, çoğun; at, adın; gök, göğün; kap, kabın

    Sondaki sert sesi muhafaza eden iki hecelilerden:

    Sepet, sepeti; demet, demeti; servet, serveti”

    Bugün dert gibi kelimelerin neden ünlü ile başlayan ek aldığında derdi biçiminde son sesinin yumuşadığını kelimenin özgün yapısını açıklayarak anlatmalıyız. Eski harflerin geçerli olduğu dönemde dert her durumda derd biçiminde yazıldığından sorun yaratmamıştır. Türkçenin ses düzeninin geçerli olduğu bu dönemde ise doyurucu bir açıklamaya ihtiyaç vardır. Genel olarak böyle bir açıklamaya girmediğimiz için bilgiler yerine oturmuyor. Nitekim Muhtasar Türkçe Gramer’de bu husus, aşağıda olduğu gibi açıklanmıştır:

    “Menşei (kaynağı) Arabî veya Farisî olan kelimelerden ancak, eski yazıda, mücerredinde yumuşak harf ile yazılanlar sedalılanma sebebiyle bu sesi izhar ederler (ortaya çıkarırlar). Yeni imlâda bu kelimeler, yumuşak veya sert okunduklarına göre, aynı cinsten bir harf ile yazılırlar. Misaller: İnat, inadın; ihtiyaç, ihtiyacın; hayat, hayatın; İsmet, İsmetin.

    İmlâ Lügati’nde harfini değiştirmeyen kelimeler şu suretle gösterilmiştir: Hayat-tın, ismeti-in.”

    Açıklanmasına gerek görülen bu husus, bugün yalın bir ifadeyle örneklenerek verilebilir. Okul kitaplarında veya öğrenciye dönük dil bilgisi kitaplarında kapalı kalan, zihinlerde soru olarak duran bu tür hususlar aydınlatılmalıdır.

    Muhtasar Türkçe Gramer’de, son sesi yumuşak olan kelimeler için de şu açıklama yapılıyor: “Kelimelerin nihayetindeki sürekli harfler sedalı harf aldıkları zaman savtî (sese ilişkin) kıymetlerini muhafaza ederler, binaenaleyh imlâda harf değiştirmeye mahal yoktur. Misaller: Ev, evin; raf, rafın; tebliğh, tebliğhin”

    Burada verilen tebliğh örneğindeki imlâ dikkat çekicidir. Yeni harflere geçilen ilk yılda ince k (º) sesi kh, ince g (Ç) sesi ise gh, ğh biçiminde yazılmıştır. Atatürk’ün yurt gezisinden dönüşünden sonra yaptığı uyarı üzerine Dil Encümeni, çift sesleri tek sese, k ve g‘ye çevirmiş; ince k, g, kalın k, g ayrımı kaldırılmıştır.

    Öte yandan son sesi değişmeyen kelimelerin 1928’de, İmlâ Lügati’nde hayat-ın, İsmet-in biçiminde gösterilmesi de aynı yıl içinde terk edilmiştir. Bunun yerine, Türk Dil Kurumunca çıkartılan kılavuzlarda 1980’li yıllara kadar farklı bir uygulama getirilmiş, dizin bölümünde bu tür kelimeler hayat, -tı örneğinde olduğu gibi gösterilmiş, bununla kelimenin son sesinin ünlü ile başlayan bir ek aldığında değişmeyeceği anlatılmaya çalışılmıştır. Piyasada bu uygulamayı sürdüren kılavuzlarda hâlâ herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. 1985 yılından sonra Türk Dil Kurumunca bu uygulamadan da vazgeçilmiş, bu kez son sesi değişmeyenler değil, değişenler inat,-dı biçiminde kılavuzun dizin bölümünde işaretlenmiştir.

    Tarihî gelişimine ve meselenin ilk olarak ele alınışına ilişkin bu kısa açık­lamayı verdikten sonra denebilir ki, asıl sorun, “Kelime sonunda sert ünsüzler bulunur.” biçiminde kuralı ortaya koyduktan sonra sonu sert ünsüzle biten kelimelere getirilen eklerin veya bunların ünlü ile başlayan kelimelerle kullanılışının örneklerle açıklanmasındadır. Okullarda okutulan dil bilgisi kitaplarında kural açıklanır, ardından kuralı anlatan seçilmiş birkaç örnek verilir ve bu konu imlâyı ve söyleyişi düzenlemek amacını güdecek bir biçimde ele alınmaz, kılavuzların dizinlerindeki teknik işaretlemeye dikkat çekilmez, çeşitli uygulamalarla öğrenciye verilmesi gerekenlerin zihinde kalıcı olması sağlanamaz. Dil bilgisi öğretimi bizde daha çok kuralları öğretmek amacıyla yapılır. Oysa dil bilgisi doğru yazmayı, doğru okumayı bilinçli olarak öğretmeye, kelimenin doğru telâffuzunun ne olduğu konusuna yönelik olmalıdır. Özellikle cümle bilgisinin, doğru yazmaya, yazdıklarının anlaşılır, kurallara uygun olup olmadığını kontrol etmeye dönük olması gerekirken bu yolda dil bilgisi kitaplarında bir uygulama bulunmaz. Hemen belirtmeliyim ki, bu iş, biraz da kendini iyi yetiştirmiş öğretim elemanıyla bağlantılıdır. Konusuna hâkim öğretim elemanı bu kuralların uygulamasını yaparak istenilen başarıyı sağlayabilir.

    Bu genel değerlendirmeden sonra 1928’den beri söylenegelen, son sesi ünlü ile başlayan ek aldığında değişmeyen veya değişen tek heceli kelimeler hangileridir? Bunların imlâdaki sorunları nelerdir? Söyleyişte ne gibi özellikleri vardır? Önce Türk hece türlerine göre bu kelimeleri gruplandırmaya çalışalım.

    Türkçedeki altı hece tipine göre kelimeleri derlerken son sesi ünlü ile biten bu gibi örnekler, son seslerinde sert sesler bulunmadığı için konunun dışında bırakılmıştır. Bunun gibi aş, al, ev, söz, dil gibi tek heceli örnekler de son sesleri sert olmadığı için burada söz konusu edilmemiştir.

    Türkçe kaynaklı olanlar:

    Bir ünlü, bir ünsüz sesten oluşan tek heceli Türkçe kelimeler:

    Son sesi ç: aç, iç, uç, üç

    “ “ k: ak, ek, ok

    “ “ p: ip

    “ “ t: at, et, it

    Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan tek heceli Türkçe kelimeler:

    Son sesi ç: geç, kaç, kıç, suç, güç

    “ “ k: tek, pek, dik, çok, tok, yok, kök, gök, bük

    “ “ p: kap, çap, dip, zıp

    “ “ t: tat, kat, pat, bet, çıt, bit, dut, but, süt, yük

    Bir ünlü, iki ünsüzden oluşan tek heceli Türkçe kelimeler:

    Son sesi ç:

    “ “ k: ark, erk, ilk

    “ “ p: alp

    “ “ t: alt, ark, ast, ant, art, üst

    Bir ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan Türkçe kökenli tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: kırç, konç, hınç, borç

    “ “ k: bark, kırk, cılk, börk, köşk, kürk, Türk

    “ “ p: sarp

    “ “ t: hişt, hoşt, dört, kurt, yurt

    Yabancı kökenli olanlar:

    Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: taç, zaç, maç, baç

    “ “ k: hak, çek

    “ “ p: cop, çap, hap, sap, bap, tap’, şap, cep, kep, tıp, çöp, küp

    “ “ t: yat, hat, kat’, cet, set, zıt, not, bot

    Bir ünlü, iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç:

    “ “ k: aşk

    “ “ p: arp

    “ “ t:

    Bir ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: harç, felç, ferç, zevç, vinç, linç, burç

    “ “ k: çark, halk, gark, tank, park, fark, zevk, peyk, fevk, cenk, terk, misk, risk, cönk

    “ “ p: darp, harp, garp, gasp, celp, cezp, kesp, teyp, turp, sülp

    “ “ t: part, tart, zapt, dert, semt, fert, bent, mest, ceht, mert, nezt, pist, sert, cilt, kist, rint, dost, kont, lort, büst, züht.

    İki ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç: briç,

    “ “ k: plâk, blok

    “ “ p: grup, klüp, stop, snop, grip

    “ “ t: stat, brüt

    İki ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeler:

    Son sesi ç:

    “ “ k: frank, frenk

    “ “ p:

    “ “ t: flört, tröst

    Hece yapısını esas alarak gruplandırdığımız bu örnekleri, ünlü ile başlayan bir ek alışlarına göre değerlendirerek imlâ ve söyleyişle ilgili sorunları görmeye çalışalım.

    Bir ünlü, bir ünsüz sesten oluşan ve Türkçe olan, tek heceli aç, iç, üç, ak, ek, ok, ip, et, it kelimeleri ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında bunların son sesleri değişmezken, aynı yapıda olan uç, ünlü ile başlayan bir ek aldığında son ses ucu biçiminde c sesine dönüşür.

    Bu örnekler arasında kural dışı olarak ortaya çıkan uç kelimesindeki bu durumu, bazı dil bilginleri söz konusu kelimedeki ünlünün uzun olduğuna bağlarlar. Aşağıda verilen ve son sesi değişen örnekler de bu doğrultuda açık­lanır.

    Bir ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzden oluşan Türkçe tek heceli tek, pek, dik, koç, tok, kök, bük, çap, tat, pat, bet, çıt, bit, dut, but kelimeleri ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında son sesleri değişmez. Ancak bunlar arasında çok, gök, kap, dip örneklerinin son sesleri ünlü ile başlayan bir ek alınca yumuşar. Çoğu, göğü, kabı, dibi biçimlerini alan bu kelimelerin İmlâ Kılavuzu’nda çok, -ğu, gök, -ğü; kap, -bı; dip, -bi biçiminde son seslerinin ünlü ile başlayan bir ek aldığında değişebileceği gösterilmiş, diğerlerinin önünde ise böyle bir bilgiye yer verilmemiştir.

    Art arda biçimindeki iki sözden oluşan örneklerde ünlü ile başlayan ikinci kelimenin etkisiyle ilk kelimenin son sert sesi söyleyişte yumuşuyor.

    Son sesteki aynı yumuşama yok kelimesinde de görülür. Varını yoğunu harcadı cümlesinde iyelik eki alan yok kelimesi, “Biz bu akşam evde yokuz” biçiminde ihbar olarak kullanıldığında son sesteki k sesi korunmaktadır. Bu ikili kullanım üzerine, İmlâ Kılavuzu’na söz konusu kelime dizinde yok, -ğu, -ku biçiminde alınmıştır. Bununla birlikte yoğuz biçiminin de zamanla yaygınlaşacağının belirtileri görülmektedir.

    Süt kelimesine gelince, eski yazılı metinlerde bu kelimenin son sesinin südü biçiminde yumuşadığına ilişkin örnekleri görüyoruz. Halk ağzında da südü bozuk biçiminde kullanım vardır. Ancak günümüzdeki kılavuzlar, ünlü ile başlayan ek aldığında süt’ün son sesindeki bu değişmeyi göstermezler.

    Bir ünlü, iki ünsüz yapısındaki tek heceli, Türkçe ark, erk, ilk, alp, alt, ast, ant, art, üst kelimeleri kurallı olarak son seslerindeki sert ünlüleri korurlar. Ünlü ile başlayan bir ek getirildiğinde son sesleri değişmez.

    Bir ünsüz, bir ünlü, iki ünsüzden oluşan tek heceli Türkçe kelimeler ise sırasıyla şunlardır: kırç, konç, borç, bark, kırk, cılk, börk, kürk, Türk, sarp, hişt, hoşt. Ünlü ile başlayan ek aldıklarında son sesleri değişmeyen bu kelimeler yanında, aynı yapıdaki dört, kurt, yurt örneklerinde ise ünlü ile başlayan bir ek geldiğinde dördü, kurdu, yurdu biçiminde son sesler yumuşar.

    Son sesi sert ünsüz olan 60’tan fazla tek heceli Türkçe kelimenin yer aldığı bu bölüme karşılık, yabancı kökenli tek heceli kelimelerin sayısı 90’ı bulmaktadır. Doğu ve batı dillerinden geçen bu yabancı kökenli tek heceli kelimeler arasında imlâda birtakım yanlışlıklara sebep olan örnekler vardır. Bu bakımdan son sesi sert ünsüz olan 90 civarındaki bu tek heceli kelimeleri özelliklerine göre gruplandırıp değerlendirmek gerekir.

    Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimeleri şöylece sıralayabiliriz: taç, zaç, maç, baç, hak, çek, hak, çek, cop, hap, bap, tap’, şap, cep, kep, tıp, çöp, küp, yat, hat, kat’, cet, set, set, zıt, ret, not, bot.

    Bu örnekler arasında batıdan gelen maç, cop, çek, kep, yat (yacht), not, bot kelimelerinin son sesi değişmezken; taç, zaç, cep, bap kelimelerinin son sesi aslında c, b olduğu için bunlar ünlü ile başlayan ek aldıklarında tacı, zacı, cebi, babı biçiminde son sesler değişir. Bu durum, doğu dillerinden gelen ve son sesi aslında yumuşak olan, bütün kelimelerde aynıdır. “Türkçede son seste sert ünsüzler bulunur.” kuralına uyan ve son sesi sert ünsüz olan yabancı kökenli bu kelimeler ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında aslına dönerler.

    Yukarıda sıraladığımız örnekler arasında iki set sözü bulunmaktadır. Biri Arapçadan, ötekisi İngilizceden Türkçeye geçmiştir. Aslı sedd biçiminde olan ve ‘kapama, tıkama amacıyla yapılan engel’ anlamındaki bu Arapça kelime, Türkçeye geçerken iki değişikliğe uğramıştır. Birincisi, iki ünsüzden biri düşmüş ve yumuşak olan son ünsüz kurala bağlanarak sert biçimine dönüştürülmüştür. Bununla birlikte Çin Seddi örneğinde aslına dönen son ses, setin arkasında biçimindeki bir kullanımda sert olarak korunmaktadır. Buna karşılık son sesi ikiz ünsüz olan ret, cet, hat, tıp, zıt kelimeleri, ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında, her durumda ikiz ünlü, “Reddine karar verildi. Zıddına gitme. Ceddine rahmet. Otobüs hattı. Tıbba güvenirim.” örneklerinde olduğu gibi aslına döner. Aynı yapıda olan ve aslında son seste ikiz ünsüz bulunduran “ilâç” anlamındaki Arapça hap kelimesinde böyle bir durum yoktur. Hapı yuttum örneğinde ikiz ünlü son seste söz konusu olmaz.

    Bu gruba giren tek heceli kelimeler arasında yer alan kat’ örneği de ayrıca değerlendirilmelidir. Son sesindeki ayın ünsüz yeni Türk harfleriyle yazılmaz, Türkçe kökenli kat kelimesiyle olan farkını göstermek için bu kelime kesmeli olarak sözlüklere ve kılavuzlara alınmıştır.

    Hak kelimesi de özelliği olan tek heceli yabancı bir sözdür. Son sesi ikiz ünsüz olan bu kelime günümüz Türkçesinde ünlü ile başlayan bir ek aldığında, “Hakkınız var” örneğinde olduğu gibi son sesteki ikiz ünsüz açığa çıkar. Yardımcı fiille olan kullanımında da reddetmek örneğinde olduğu gibi hak sözünün ikiz ünsüzünün ortaya çıkması beklenir. Ancak hak etmek örneğinde bu kullanım hakk etmek veya hakketmek biçiminde yerleşmemiştir. Bu durum, a ünlüsü ince olan “kazımak” anlamındaki hakketmek örneğine benzeyebileceği endişesinden doğmuş olabilir. Ünlü ile başlayan etmek fiili geldiğinden, ister istemez aradaki ulamadan dolayı bu birleşik fiil ‘kazımak’ anlamındaki hakketmek biçiminde ince okunacaktı. Bununla birlikte bugün ayrı yazılan hak etmek birleşik fiili arada kurulan ulamadan dolayı gene de ince okunmaktadır.

    Diğer gruptaki kelimelere geçmeden batı kökenli lig sözünün Türkçenin son seste sert ünsüzler bulunur kuralına uymadığını belirtelim. Aslında bu kelimenin de Türkçeye geçerken lik olması beklenirdi.

    Bir ünsüz, bir ünlü ve iki ünsüzden oluşan yabancı kaynaklı tek heceli kelimelerin de bir bölümünün son sesi ünlü ile başlayan ek aldığında yumuşar. Harç, felç, ferç, burç, zevç, cenk, darp, harp, garp, gasp, celp, cezp, sülp, tart, bent, dert, fert, nezt, cilt örneklerinde olduğu gibi bunların bir bölümü doğu kökenlidir. Ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında son sesteki ünsüzler yumuşar ve harcı, felci, ferci, burcu, zevci, cengi, darbı, harbi, garbı, gasbı, celbi, cezbi, sülbü, tardı, bendi, derdi, ferdi, nezdi, cildi örneklerinde olduğu gibi son sesleri özgün yapılarına döner. Özgün yapılarında son sesleri sert olan ve Türkçeye de bu sert ünsüzleriyle giren halk, gark, fark, zevk, terk, misk, dost, züht, rint, mest, ceht, mert, sert kelimelerinde ise herhangi bir sorun yaşanmaz. Yalnız bunlardan etmek, olmak yardımcı fiilleriyle kullanılanların ayrı yazılması gerekirken aradaki ulamadan dolayı gark olmak, fark etmek, terk etmek, dost olmak mest olmak, ceht etmek örneklerinde olduğu gibi bitişik yazılanları imlâda birer sorun oluşturmaktadır.

    Bu örnekler arasında Farsça kökenli turp kelimesi üzerinde ayrıca durmak gerekir. Bu kelime ünlü ile başlayan ek aldığında ortaya çıkan biçim turpu mu, turbu mu? Özgün yapısı turb olan bu kelimenin diğer örneklerde olduğu gibi imlâsının turbu biçiminde olması beklenirdi. Ancak günümüzde bu söz, ünlü ile başlayan ek aldığında turpu, turpa biçiminde yaygınlaşmıştır. Bununla birlikte turba, turbu diyenlere ve yazanlara da rastlamaktayız. Halk ağzında da turbu, turba biçimi yaygındır.

    Bu hece tipine uygun örneklerin bir bölümü ise batı kökenlidir. Tank, park, peyk, risk, pist, kist, büst örneklerinin son sesleri ünlü ile başlayan bir ek aldığında değişmezken; vinç, linç sözleri ünlü ile başlayan ek aldıklarında vinci, linci biçiminde son sesler yumuşar.

    İki ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzden oluşan briç, plâk, blok, grup, stop, brüt örnekleri arasında da üzerinde durulması gerekenler bulunmaktadır. Bunlardan İngilizce kökenli briç sözünün son sesi kanaatime göre ünlü ile başlayan bir ek aldığında brici biçiminde yumuşamaktadır. Bunun gibi sözlük ve kılavuzlarca son sesinin sert kaldığı doğru bulunan ikinci bloka örneğindeki blok sözünün duyabildiğim kadarıyla son sesi yumuşama eğilimindedir. Ünlü ile başlayan ek aldığında son sesini açıkça koruyan brüt örneğinin brüdü biçimindeki yazılışı ve söylenişi doğru değildir. Yukarıda sıralanan örnekler arasında üzerinde durulması gereken bir başka söz, batı kaynaklı grup kelimesidir. Doğu kökenli gurup kelimesinden ayrılan bu iki sözün de son sesleri, ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında grubumuz, guruba bakıp örneklerinde olduğu gibi yumuşar.

    Türkçenin son seslerinde sert ünsüzler bulunur kuralına ters düşen başka batı kökenli kelimeler vardır. Ring örneği bunlardan biridir. Türkçeye göre rink olması beklenen bu tür kelimelere anlaşılan batılı oldukları için ayrıcalık tanınmıştır.

    “Türkçede son seste sert ünsüzler bulunur.” diye bildiğimiz kuralın görüldüğü gibi pek çok istisnaları, üzerinde durulması gereken çelişkili durumları bulunmaktadır. Bu kısa yazı içinde sayılı ve sınırlı örnekler üzerinde duruldu. Öğretim kademelerinde imlâya ve söyleyişe dönük uygulamalı ve kapsamlı bir öğretim yapılamadığından bugün bu tür kelimelerin imlâsında ve söyleyişinde kargaşa yaşanmaktadır. Kargaşanın kaynağı dile karşı duyulan ilgisizliktir. Bu kargaşa günlük basından, denetimsiz yayınlardan, biraz da piyasadaki farklı tutum ve anlayış içinde hazırlanmış imlâ (yazım) kılavuzlarından kaynaklanmaktadır.


    hoşgeldin şahap.ama bence senın adını degıstırelım...
    çünkü acıklaman çook uzuuun



    iyi bari,arkadaşımız sadece "Son ünsüzü sert olan tek heceli kelimelerin imlâsı ve söyleyişi üzerine. " bu konu üzerine yazmış...

    hoşgelmişsin arkadaşım...




  • kedidir kedi
  • fıstıkçı burada biracı nerede
  • no içki
    yes hayat
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.