İstanbul'da doğmuştur. Asıl adı Mahmut Abdülbâkî'dir. İyi bir öğrenim görmüş, kadılık ve öğretmenlik görevlerinde bulunmuştur. Devrinde Şairler Sultanı olarak tanınmış, Kanunî Sultan Süleyman başta olmak üzere çevresindeki herkesten ilgi ve iltifat görmüştür.Zaman zaman tasavvufî şiirler yazmakla beraber daha çok aşk, şarap, güzellik vb. konulara ağırlık vermiştir. Güçlü bir gazel şairidir. Kanunî'nin ölümü üzerine yazdığı, mersiye türündeki Terkib-i Bend'i çok ünlüdür.Şiirlerinde hayatın kısalığı, bu yüzden en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiği şeklinde bir hayat felsefesi görülür. Amacı, kısa olan hayatı zevk sefa ve eğlenceyle geçirerek dünya nimetlerinden mümkün olduğu kadar faydalanmaktır. Şiirlerinde ahenge ve şekil mükemmelliğine önem veren Bakî, edebî sanatlara ve söz oyunlarına düşkündür. Devrinin ihtişamına uygun, mükemmel bir üslûbu vardır. Sehl-i mümtenî tarzında söylenmiş mısraları çoktur.
Eserleri: En önemli eseri Divan'ıdır. Fezâil-i Cihad, Fezâil-i Mekke ve Hadis-i Erbain Tercümesi ise Arapça'dan tercüme ettiği mensur eserleridir.
Eşcâr-ı bağ hırka-tecrîde girdiler Bâd-ı hazan çemende el aldı çenârdan
Her yaneden ayağına altun akup gelür Eşcâr-ı bağ himmet umar cûybârdan
Sahn-ı çemende durma salınsun sabâ ile Azadedir nihâl bugün berk ü bârdan
Bakî çemende hayli perişan imiş varak Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan
Açıklamalar:
Bâkî'nin şiirlerinde yer alan öğelerin başında, tabiat gelmektedir. Baharda canlanan, renk renk olan bahçeler, sonbaharda sararan yapraklar ve çıplak ağaçlar bir renk cümbüşü hâlinde gözler önüne serilmektedir.
Bakî, insansız tabiatı pek düşünmemektedir. Şaire göre insanın olmadığı tabiat kurudur. Şiirlerinde, insanın dış görünüşünü ve iç yapısını tabiatla ilgilendirerek anlatmaya çalışır.
Bâkî'nin şiirlerinde tasavvuf düşüncesine pek rastlanmaz. Yaşadığı hayatı anlatmayı tercih eden şair, zaman zaman bu amaçla tasavvufî terimleri bir araç olarak kullanmıştır. Sonbahar mevsimini işlediği şiirinde, insan hayatı ile tabiat arasında bir ilgi kurmuş ve bu ilgiyi, tasavvuf terimleriyle anlatmaya çalışmıştır. "Tecrît" kelimesi "derviş" in dünya ile ilgisini kesmesi anlamındadır. Sonbaharda yaprakları dökülen ağaçlar "tecrît hırkasına girmiş derviş"lere benzetilmiştir. "El almak" deyimi de "mürid"in şeyhinden izin alarak dervişlik makamına yükselmesini ifade eder. "Rüzgâr" tarikata giren "mürid"e; çınar da "şeyh"e benzetilmektedir.
Şiirde, şairin çevresinde gelişen olaylar ve kendisinin içine düştüğü durum ile bundan duyduğu üzüntü açıkça görülmektedir.
Nükte ve zerafetin ön plânda olduğu şiirde, ağır bir dille söylenmiş mısralarla, sade bir İstanbul Türkçesi ile söylenmiş mısralar iç içedir.
Günümüz Türkçesiyle:
1. Bahar mevsiminden eser kalmadı; ağaç yaprağı bahçede itibardan düştü, dalından kopup yere serildi.
2. Bahçedeki ağaçlar, dervişler gibi tecrîd hırkasını giydiler; yani yapraklanın döktüler. Hazan riizgân çınardan el aldı, yani ona intisap etti. (Onun ele benzeyen yapraklarını yerlere döktü).
3. Her taraftan ayaklarına altınlar (kızıl ve san yapraklar) akıp geldiği hâkle, ağaçlar, hâlâ dereden himmet umarlar.
4. Fidan, bugün yaprağından ve meyvesinden kurtulmuştur; artık durmadan bahçenin ortasında sabah rüzgânyla salınıp yürüsün.
5. Ey Bakî! Bahçede yapraklar bir hayli perişan olmuş, savrulup duruyor. Herhalde, onların da rüzgârdan şikâyetleri var.
Gazel - Saf Saf
Müje haylin dizer ol gamze-i fettân saf saf Gûyiyâ cenge girer nîze-güzârân saf saf
Seni seyr itmek içün reh-güzer-i gülşende îki cânibde durur serv-i hırâman saf saf
Leşker-i eşk-i firâvân ile ceng eylemeğe Gönderür mevclerin lücce-i umman saf saf
Gökde efgan iderek sanma geçer hayl-i küleng Çekilür kûyune mürgan-ı dil ü can saf saf
Cami içre göre tâ kimlere hemzânûsın Şekl-i sakkada gezer dide-i giryan saf saf
Ehl-i dil derd ü gamun ni'metine müstagrak Dizilürler keremim hânına mihmân saf saf
Vasf-ı kaddünle hırâm itse alem gibi kalem Leşker-i satrı çeker defter ü dîvân saf saf
Kûyun etrafına uşşak dizilmiş gûyâ Harem-i Kâ'be'de her canibe erkân saf saf
Kadrüni seng-i musallada bilüp iy Bâkî Durup el bağlayalar karşuna yârân saf saf
Vezni: ( Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün)
Günümüz Türkçesiyle:
1.O gönül aldatıcı süzgün bakış, kirpik takımını saf saf dizer; sanki mızrak atanlar saf saf cenge girer.
2.Gül bahçesi yolunda seni seyretmek için, iki yanda salınan serviler saf saf durur.
3.Çok fazla gözyaşı askeri ile cenk etmek için, engin deniz, dalgalarını saf saf gönderir.
4.Gökte feryat ederek turna sürüsü geçer sanma, senin mahallene gönül ve can kuşları saf saf çekilir.
5.Cami içinde kimlerle diz dize olduğunu görmek için, ağlayan göz saka şeklinde saf saf gezer.
6.Gönül adamları senin dert ve gamının nimetine garkolmuştur; senin kereminin sofrasına misafirler saf saf dizilirler.
7.Kalem senin boyunun vasfıyla bayrak gibi salınsa, defter ve divan satır askerini saf saf çeker.
8.Mahallenin etrafına âşıklar dizilmiş, sanki Ka'be hareminde her yöne saf saf durulmuş gibi.
9.Ey Bâkî! Senin değerini musalla taşında bilip, dostlar karşısına saf saf durarak el bağlayalar.
Gazel - İdelim
Nev-bahâr oldu gelin azm-i gülistân idelim. Açalım gonca-i kalbi gül-i handân idelim
Komayup lâle gibi elden eyağı bir dem Mest olup gonce sıfat çâk-ı girîbân idelim
Vezni: Fe i lâ tün / f e i lâ tün / f e i lâ tün / f e i lün
Açıklamalar:
Okuduğunuz gazelde Bakî, kendi hayat felsefesini dile getirerek yiyip-içip, eğlenmek gerektiğini; böylece, bu dünyanın iki yüzlülüklerinden ve riyakârlıklarından kurtulacağını belirtiyor.
Bu düşüncelerini anlatırken bazı mazmunlardan da yararlanıyor. Bunlar: Gonca-i kalbi gül-i handan etmek: Gonca hâlindeki gülün açılarak gülen bir gül hâline gelmesi (Sevgilinin dudakları goncaya benzetilir. Güldüğü zaman da bu gül goncasının açılmış bir gül hâline geldiği düşünülür.) Gonca gibi çâk-i girîbân etmek: Goncanın gül hâline gülebilmek için çanak yapraklarını yırtması, neşelenmesi demektir. Goncanın bu yapraklardan sıyrılması yaka yırtmak olarak anlatılıyor. Cür'a-yı bade: Eskiden, içilen içkinin son damlası, bir gün toprakta çürüyerek yok olacağını unutmadığının ifadesi olarak toprağa dökülürdü. Bu son damla cür'a-yı bade olarak adlandırılıyor. Lâ'l-i müzâb: Şarabın kırmızı rengi eritilmiş lal taşına benzetiliyor. Eyağ:Şekli ve içindeki kırmızı şarabın rengi dolayısıyla kadeh lâleye benzetiliyor.
Günümüz Türkçesiyle:
1)İlkbahar oldu gelin gül bahçesine gidelim. Goncanın kalbini açalım da (onu) gülen (bir) gül yapalım.
2)Lâleye benzeyen kadehi bir an elden bırakmayıp mest olup gonca gibi yakamızı yırtalım.
3)Erimiş lal taşı (gibi şarabımızı) nı içelim. Son damlaları saçalım. Bugün gül bahçesinin toprağını Bedâhşân'a benzetelim.
4)Coşkulu içki meclisi sevinçle dolsun. Bu iki yüzlülük dünyasını yakıp yıkalım.
5)Bakî, sevgilisinin yanağının özelliklerini anlatan şiirini okusun. Gül bahçesinin bülbülünü mecliste gazelhan edelim.
Gazel- Meded
Eylesün lâ'lini derman dil-i bîmâre meded Dostlar işte ben öldüm bana bir çâre meded
Güher-i câmı yitürdük bizi gam öldürüyor Sâkıyâ gel bulıvir kanda ise ara meded
4.Sinemin yarasından okunun parçalarını hep alma. Aman, Allah'ı seversen hele bir parçası dursun!
5.Gece, eşiğinin toprağına yalnızca yüzler süreyim. Aman, sakın kimse başkalarına haber vermesin.
6.Ey bîçâre Bâkî, feryâd ve figan eylemeye gücün kalmadı, sana kimden yardım ere.
Gazel- Yegdür
Kapunda sâ'il olmak gayra mihmân olmadan yegdür Gedâ-yı kûyûn olmak Mısr'a sultân olmadan yegdür
Kapun meddâhınun bir bende-i fermanberi olmak Der-i devlet-meâb-ı şehte derbân olmadan yegdür
Kilâb-ı kûyûn ile hemsifâl olup hırıldaşmak Varup bezminde Tahmâs'un gazelhan olmadan yegdür
Hârâbât erleriyle kâse kâse bade nûş itmek Nedîm-i meclis-i Fağfur u Hakan olmadan yegdür
Belâ küncinde her şeb âh ü vah itmeklik iy Bâkî Ümmîd-i vuslat-ı yâr ile şâdân olmadan yegdür
Vezni:(Mefâîlün / Mefâîlün /Mefâîlün/ Mefâîlün)
Günümüz Türkçesiyle:
1.Senin kapında dilenci olmak başka yere misafir olmaktan daha iyidir. Senin mahallenin yoksulu olmak Mısır'a sultan olmaktan daha iyidir.
2.Senin kapının övücüsünün aldığı emri yerine getiren kölesi olmak, pâdişâhın devlet ve saadetin sığındığı yer olan kapısında kapıcı olmaktan daha üstündür.
3.Senin mahallenin köpekleri ile çanak arkadaşı olup hırıldaşmak Tahmas'ın meclisine varıp gazel okumaktan daha iyidir.
4.Meyhane erleriyle kâse kâse şarap içmek, hakan ve fağfur meclisinin sohbet arkadaşı olmaktan daha iyidir.
5.Ey Bâkî! Belâ köşesinde her gece âh ü vah etmek, sevgiliye kavuşma ümidi ile sevinçli olmaktan daha iyidir