Şimdi Ara

Arkadaşın biri başka boyutların olmadığını iddia etmişti.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
2
Cevap
0
Favori
1.128
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Allah Pek Çok Boyut Yaratmıştır, Ahiret Hayatı da Bu Boyutlardan Biridir


    Cennet ve cehennem nerededir?

    İnsan öldüğünde ne olur?

    Allah’ın insanlar için yarattığı farklı boyutlar nelerdir?

    Allah Kuran’da meleklerin, şeytanın, cennetin ve cehennemin varlığını haber vermiştir. Ancak bu gerçekleri ve (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’ın apaçık olan varlığını kimi insanlar inkar etmekte kimileri de zayıf imanlı olduklarından tevil etmeye çalışmaktadırlar. Bu gibi insanların batıl görüşlerine göre dünya, cennet ve cehennemin yaşandığı tek yerdir. Hatta bu düşünceye sahip kişiler arasında Kuran’da asla yeri olmadığı halde, dünyada herşeyin yaşanıp biteceği ve sonrasında da dünyada yeniden hayat oluşabileceği şeklindeki sapkın inanç da yaygındır. Oysa Rabbimiz Kuran’da kesin bir hüküm olarak insanın öldükten sonra dünyadaki hayatının biteceğini ve ahiret hayatı için yeniden yaratılacağını bildirmektedir. Yeniden yaratılışa bir ayette şöyle dikkat çekilir:

    “Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip- yarattık.” (Vakıa Suresi, 35)

    Allah’ın Farklı Boyutlar Yaratmıştır, Dünya Hayatı Bu Boyutlardan Yalnızca Biridir

    Kuran’da, “Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi Allah’ındır.” (Casiye Suresi, 36) ayetinde haber verildiği gibi Allah farklı boyutlarda varlıklarını sürdüren pek çok alem yaratmıştır. Şu an bulunduğumuz dünya da bu alemlerden ve boyutlardan biridir. Dünyada yaşayan insanlar bir boyuttadır, melekler, diğer ruhani varlıklar ve Hz. İsa (a.s.) ise farklı bir boyuttadır. Fakat bu boyutlar iç içedir. Bu nedenle melekler ve Hz. İsa (a.s.) Allah’ın dilemesiyle bir alt boyuta geçebilir yani dünyaya gelebilirler. Melekler ve diğer ruhani varlıklar bir üst boyuttan insanı izleyebilir. Tüm boyutlar iç içe olduğundan melekler ve ruhani varlıklar, bir anda bir alt boyuta geçerek görünür hale gelebilirler.

    Meleklerin, Allah’ın dilediği vakitte takdir ettiği bir iş için dünyaya geliyor olmaları diğer boyutlardan bizim boyutumuza geçişin Rabbimiz’in izin vermesiyle mümkün olduğunu göstermektedir. Kuran’da meleklerin, Allah’ın insanlara vahyini iletmek, müminlere yardım etmek ve onlara destek olmak ya da Allah’ın takdir edeceği farklı görevler için Allah’ın izniyle yeryüzüne indikleri bildirilmektedir:

    “Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.” (Kadir Suresi, 4)

    Meleklerin Allah’ın dilemesiyle çeşitli dönemlerde yeryüzüne inmesi ve tekrar kendi boyutlarına çıkması elbette dünyada bizim bildiğimiz kavramlara göre yok olmaları anlamına gelmez. Sadece başka bir boyuta geçerler ve bizim kavrayışımız dışında yaşamlarına devam ederler. Ölen insanlar da aynı şekilde bizim kavrayışımız dışına çıktıklarında yani ahiret boyutuna geçtiklerinde cennette veya cehennemde yaşamlarına devam ederler.

    Allah, İnsanlar İçin de Değişik Boyutlar Yaratmıştır

    Rüyalarımız:

    Allah’ın insanlar için değişik boyutlar yaratmasının en güzel kanıtlarından biri rüyalardır. İnsan uyuduğu zaman yepyeni bir boyuta ve ortama geçer. Bu yeni ortam, alıştığı ve bildiği dünya değildir fakat herşey yaşadığı dünyadaki olaylar ve nesneler kadar gerçektir. Dünyanın da gerçekte bir rüya olduğu ve insanların ahirette uyandıkları bir ayette şöyle haber verilir:

    “Demişlerdir ki: “Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va’dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş”.” (Yasin Suresi, 52)

    Ayette dikkat çekildiği gibi dünyadan ahirete geçiş rüyadan uyanmak kadar kısa bir anda gerçekleşmekte ve insanlar bu kısa geçişi anlayamamaktadır.

    Yakaza Hali:

    İnsanın boyut değiştirmesi sadece rüyadan uyanmakla sınırlı değildir. Başka bir boyuta geçiş üçüncü boyuttan ayrı bir boyut olan yakaza hali ile de gerçekleşir. Elçiler, din alimleri ve veliler gibi nadir insanlara Allah’ın vahyettiği bir ilim olan yakaza hali, ne tam olarak uykuya ne de uyanıklığa benzer. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yakaza halinde Cibril (a.s.) ile görüşmüştür. Bu halde iken Hz. Hızır (a.s.) ile de görüşülebilir. Bu hal Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin de sık sık girdiği olağanüstü bir boyuttur.

    Şehitlik Makamı:

    İnsanların bildiği dünya boyutunun dışında başka boyutların olduğuna işaret eden ayetlerden bir diğeri de şehitlerin makamının ve konumunun bildirildiği ayetlerdir. Bu ayetlerden birinde şöyle buyrulmaktadır:

    “Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.” (Bakara Suresi, 154)

    Allah, şehit olanları -dünyada bilinen anlamıyla ölmüş görünmelerine rağmen- ölüler olarak adlandırmamamızı bildirmiştir. Ayette, şehitlerin ölü değil diri oldukları, ancak bunun ne şekilde olduğunun insanlar tarafından tam anlamıyla kavranamayacağı haber verilmiştir. Ayette bildirilen “... Fakat siz şuurunda değilsiniz.” ifadesi de, insanların bu konumu bilmediklerinin ve dünya koşullarında anlayamayacaklarının işaretidir. (Doğrusunu Allah bilir.) Şehitlerin konumunu bildiren başka ayetlerde ise, zaman ve mekanın olmadığı, daha farklı bir boyutta Allah’ın onlar için yaşam takdir ettiği şu şekilde bildirilmektedir:

    “Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. Allah’ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. Onlar, Allah’tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah’ın mü’minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.” (Al-i İmran Suresi, 169-171)

    Görüldüğü gibi şehitler, dünyadaki insanlar tarafından bilinmeyen bir boyutta yaşamaktadırlar. O boyutta rızıklanmakta, sevinç duymakta, kendilerinden sonra gelenlere müjde vermek istemektedirler. Tüm bu örneklerde görüldüğü gibi Rabbimiz yarattığı boyutları ve bu boyutlar arasında yer değiştirilebileceği gerçeğini bir ayette şöyle haber verir:

    “Siz, gerçekten tabakadan tabakaya bineceksiniz.” (İnşikak Suresi , 19)

    Allah Katında Her Şey Yalnızca Tek Bir Anda Olup Bitmiştir

    Ölüm anıyla birlikte insan dünya boyutundan başka bir boyuta yani ahirete geçer. Allah ayette ölüm anıyla birlikte insanın görüş gücünün keskinleştiğini ve adeta rüya gibi olan dünya hayatından daha gerçek ve sonsuz olan ahirete geçildiğini şöyle bildirir:

    “Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.” (Kaf Suresi, 22)

    Allah’ın Kuran’da bildirdiği bir diğer gerçek de zamanın izafi oluşudur. Bizim için milyarlarca yıl süren bir zaman dilimi, bir başka boyutta sadece tek bir saniye sürebilir. Hatta, evrenin başından sonuna kadar geçen çok büyük bir zaman dilimi, bir başka boyutta, ancak bir “an” sürüyor olabilir. Allah bu gerçeği Kuran’da şöyle bildirir:

    “...Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” (Hac Suresi, 47)

    İşte çoğu insanın tam olarak anlayamadığı, materyalistlerin ve imanı zayıf kişilerin anlayamayarak reddettikleri cennet ve cehennemin nerede olduğu gerçeğinin özü buradadır. “Yaşanmamış olaylar”, bizim için yaşanmamış olaylardır. Allah ise zamana ve mekana bağlı değildir, zaten bunları yaratan Kendisi’dir. Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir. Bu nedenle Allah Katında cennet, cehennem, dünya hepsi şu anda vardır ve sonsuz hayat başlamış durumdadır. Ayetlerde cennet, cehennem ve kıyamet anının şu anda var olduğu bunların çoktan olup bitmiş olaylar olarak anlatılmasından açıkça anlaşılmaktadır:

    “Sur’a üfürüldü; böylece Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar.” (Zümer Suresi, 68)

    “İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler...” (Zümer Suresi, 71)

    “Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler...” (Zümer Suresi, 73)

    “Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler.” (İnsan Suresi, 12-13)

    Ölüm İnsan İçin Yok Oluş Değildir

    Allah Katında bir insanın doğumu da, yaşamı da, ölümü de aynı anda olup biter. İstisnasız bütün insanlar için aynı durum geçerlidir. Tüm insanlar şu an doğmuş ve şu an ölmüş durumdadırlar. Tekrar dirilmiş ve cennet ya da cehennemdeki yerlerini almışlardır. Bu nedenle hiçbir insan ölmez ya da yok olmaz, sonsuza kadar diridir. Sonsuzluğun içinde bir zaman yaşanmaktadır ve buna göre herkesin gideceği yer de (cennet ya da cehennem) bellidir.

    Şu an insanların bir kısmı cennette bir kısmı ise cehennemdedirler. Bu gerçek Kuran’da da bildirilmekte, cennet ve cehennemle ilgili pek çok ayette ahiret hayatından bahsedilirken geçmiş ya da şimdiki zaman kullanılarak bunların aslında tek bir an olduğuna dikkat çekilmektedir:

    “Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, ‘sevinç ve mutluluk dolu’ bir meşguliyet içindedirler. Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.” (Yasin Suresi, 55-56)

    Geçmiş, Şimdi ve Gelecek Aslında Aynı Zamandır

    İnsanların yaşamında çok önemli bir sır daha vardır. İnsanlar ölen kişilerin ardından “öldü” diye bakıp üzülürlerken aslında kendileri de ölmüş ve hatta yeniden diriltilmişlerdir. İnsanın kendi doğumuyla kendi ölümü de aynı anda olmaktadır. Bütün insanların tek tek yaşamlarına, ölümlerine, dirilmelerine ve sonsuz hayatlarına dair her türlü detay eksiksiz olarak Allah Katında bulunmaktadır. Diğer bir deyişle her şey şu anda olmaktadır. Ölmek ve dirilmek de farklı zamanlarda meydana gelen olaylar değildir. Sonsuzluk içinde ya da zamansızlık içinde insanlar doğmuşlar, ölmüşler, dirilmişler ve şu anda da zaten diridirler. İnsan, Allah’ın onu yarattığı ilk andan itibaren sonsuz bir varlık olur yani ebedi olarak diri olur, sonsuz hayatına başlar. Bu hayat içinde arada “kendi ölümünü” de bir kare olarak görür. Nasıl her gün kendisini canlı olarak, diri olarak görüyorsa bir kere de ölü olarak görür.

    Allah Kuran’da uykunun da bir nevi ölüm olarak yaratıldığını haber vermiştir. Bu durumda insan her akşam zaten öldüğünü görür, aynı şekilde her sabah uyanırken dirilişi de görür.

    Allah bu konuyu ayette şöyle bildirir:

    “Allah ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar) Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” (Zümer Suresi, 42)

    İnsan bu şekilde dirisini de, ölüsünü de, tekrar dirilişini de zaten sürekli görmektedir. Bunun gibi asıl ölümünü de görecektir ama sonuçta doğumu, ölümü, dirilmesi, ahirette gideceği mekan bellidir ve insan sonsuza dek Allah Katında diridir. Bütün bu olaylar Allah Katında olup bitmiştir.

    Sonsuzluğu Anlayabilmek

    Allah dünyadaki herşeyde bir sınır yaratmıştır. Her işin ya da her ölçünün bir sonu vardır. Bu nedenle “sonsuz” kavramını anlayabilmek için üzerinde düşünmek ve bilinen bazı ölçülerle kıyaslamak gerekir.

    Sonsuz zaman deyince genellikle insanların aklına yüz bin yıl, bir milyon yıl ya da bir milyar yıl gibi rakamlar gelir. Bu sürelerin çok uzun olduğu, asla tükenmeyeceği düşünülür. Sonsuz uzaklık deyince de yine genellikle akıllara yüz bin ışık yılı, bir milyon ışık yılı ya da bir milyar ışık yılı gibi uzaklıklar gelir.

    Oysa bunlar son derece sınırlı düşünceler ve kavramlardır. Şöyle bir örnekle sonsuzluğun ne derece olağanüstü bir büyüklük olduğunu vurgulayabiliriz: Yüz katrilyon insan olsa (ki şu anda dünya nüfusu yalnızca 7 milyardır), tüm hayatları boyunca gece gündüz hiç durmadan sayı saysalar, üstelik yüz katrilyon yıl ömürleri olsa ve ömürleri boyunca başka hiçbir iş yapmadan bu işle uğraşsalar, yine de sonsuzluğa ulaşamazlar. Çünkü sonsuzluk, hiç bitmeyecek, başı ve sonu olmayan bir büyüklüğü ifade eder.

    Böyle bir büyüklüğün ahiret hayatında vadedilmesi de Yüce Allah’ın hikmetli yaratışının örneklerinden biridir. İman etmeyen insanların en çok korktukları konuların başında ölüm geldiği için, genellikle dünya hayatında çok uzun yıllar hatta sonsuza kadar yaşama hırsı içinde oldukları görülür. Bu gerçek, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir:

    “Andolsun, onları hayata karşı insanlardan ve şirk koşanlardan daha ihtiraslı bulursun. Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azabtan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.” (Bakara Suresi, 96)

    Ancak Rabbimiz insanların çoğu istek ve tutkularının karşılığını dünya hayatında yaratmasına rağmen yalnızca sonsuzluk isteğinin karşılığını yaratmamıştır. Acıkan insanın yemek yiyerek, uykusu gelen insanın uyuyarak ya da susayan bir insanın su içerek tatmin ettiği nefsinin dünya hayatında bir tek sonsuzluk isteği tatmin bulmayacaktır. Çünkü Allah sonsuzluk hissinin karşılığını yalnızca ahirette yaşatacaktır. Kuran’da Allah’ın bildirdiği ahlaka göre yaşayanlar sonsuz cennet hayatı ile müjdelenirken, Allah’ın ayetlerini inkar edenleri sonsuz cehennem hayatında azabın beklediği haber verilmiştir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

    “Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır; onda sonsuzca kalacaklardır.” (Araf Suresi, 36)

    “İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır.” (Araf Suresi, 42)

    Şu ana kadar yeryüzünde yaşanmış tüm olaylar Allah Katında tek bir anda yaşanmaktadır. Örneğin Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaşadığı olayların hiçbiri kaybolmamıştır, sonsuza dek Allah Katında duracaktır. Bu olaylar bize 1400 sene önce olmuş gibi algılatılmaktadır, ama aslında şu an Peygamberimiz (s.a.v.) Miraç’tadır, şu an yanındaki arkadaşıyla beraber mağaraya sığınmıştır. Ve Peygamberimiz (s.a.v.) şu an Bedevilere tebliğ yapmaktadır. Bu olaylar yaşanmış ve bitmiş olaylar değildir. Tam tersine sonsuza kilitlenmiş, yok olması mümkün olmayan hadiselerdir. Ancak bunların hiçbiri bizim hafızamızda olmadığı ya da canlandırılmadığı için biz görmüyor, tanık olmuyor ya da yaşamıyoruz.

    Allah, İnsanlar İçin Değişik Boyutlar Yaratmıştır

    Sayın ****’ın 30 Mayıs 2010 tarihli Kanal Avrupa röportajından 



    ****: ... Bütün dünya bunun eğitimini alıyor şu an. Kaybedenler var; bu kursu, bu eğitimi almak istemeyenler var. Bir de bu kursu, bu eğitimi mükemmel başarıyla tamamlayanlar var. Bunları Allah aniden yeni bir boyuta geçiriyor. Yeni bir bakış açısı ve yeni bir anlayış meydana geliyor insanda. Bize Allah başka boyutları da gösteriyor. Mesela uyuyoruz, yeni bir alem. Bir hayat şekli uyku. Başka bir hayat. Bir boyut, hayat şeklidir o. O boyuttan çıkıyoruz bu boyuta geliyoruz. Mesela yakaza hali vardır, daha ikisinin arası. Ne uykuya benzer, ne uyanıklığa benzer. O da üçüncü bir boyuttur, ayrı bir boyuttur. Nadir insanlarda olur, velilerde olur. İnsanın yeteneği vardır fakat insanlar yakaza haline girmeyi bilmezler. Bazı insanlara Allah bu ilmi öğretmiştir. Yakaza haline girebilirler. Yakaza halinde mesela Cibril (a.s.) ile görüşebilir insan, bazen Hızır (a.s.) ile görüşür. Olağanüstü bir boyuttur. Bediüzzaman Said Nursi’nin de sık sık girdiği bir boyuttur yakaza hali. Bunun dışında yine boyutlar var mesela şehitlerin boyutu var. Ayrı bir hayat boyutudur. Hz. İsa (a.s.)’ın bulunduğu bir boyut var, ayrı bir boyut. Mesela cennet boyutu vardır. Birçok boyuttan oluşuyor dünya. Ayette de Allah, “sizi tabakadan tabakaya geçiriyorduk” (İnşikak Suresi, 19) buyuruyor. Tabaka yani boyut. İnsanların karşılaştığı çeşitli boyutlar inşaAllah. Dolayısıyla biz bu eğitimi güzel aldığımızda, hoş aldığımızda hayatımız da sonsuza kadar hoş olacaktır...

    Zaman dediğimiz algı, aslında bir anı bir başka anla kıyaslama yöntemidir. Bu konuyu basit bir örnekle şöyle açıklayabiliriz. Bir cisme vurduğumuzda bundan belirli bir ses çıkar. Aynı cisme beş dakika sonra vurduğumuzda yine bir ses çıkar. Kişi, birinci ses ile ikinci ses arasında bir süre olduğunu düşünür ve bu süreye “zaman” der. Oysa ikinci sesi duyduğu anda, birinci ses sadece zihnindeki bir hayalden ibarettir. Sadece hafızasında var olan bir bilgidir. Kişi, hafızasında olanı, yaşamakta olduğu anla kıyaslayarak zaman algısını elde eder. Eğer bu kıyas olmasa, zaman algısı da olmayacaktır. Bu da zamanın mutlak bir gerçek olmadığını, sadece bir algı biçimi olduğunu gösterir.







  • bulunsun yarın iş yerinde okurum
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.