Şimdi Ara

Adnan Menderes Ve İsmet İnönü Kore'ye Asker Gönderme Tartışması (2. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
39
Cevap
0
Favori
2.085
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: emekli65

    Nato'nun kuzey karakolu dümeni ile batının kucağına oturmamız için iyi bir yalan gerekiyordu

    Bula bula kominizm geliyor sizi işgal edecekler yalanını buldular

    Biz sizin orduya her yıl iki milyar dolarlık silah yardımı yapacağız diye bir de kolpa attılar

    Bunlar da afiyetle yedi


    Menderes degil inonu de olsaydi ayni kacinilmaz yanlislik gerceklesecekti. Nato gercek muttefiklerini koruyor inanmayan guney koreye baksin. Bizi korumamasinin nedeni bizim guney kore gibi bir onemli tek kart koz olamamizdan kaynaklaniyor. Natoya sunabildigimiz tek sey askeri üs ve askeri disiplinli düşük masrafli eleman. Üs konusuna nato istedigi arap ulkesinde rahatt rahatt üssünü kurabiliyor zaten. Ek olarak İsrail de cografi olarak rakibiz. İkimizde ortadoguda kopru devletleriz biz cografi olarak daha avantajli olsakta reel fayda olarak İsrail kadar nitelikli olmamiz cok zor. Nasil ki Almnya bizle ilgili bizim aleyhimize hatta bizim sonumuzu getiren adimlari gerceklestirirken almanydaki turkleri psikolojik sakinlik konusunda dusunerek adim atiyorsa bir cok devlette musevileri karsimiza alamayiz prensibinden cikarmamali bu yuzden israil is adamlarinin ticari zekasi gecmisten gelen kulturu ile kendini koruyor.

    Hem gucsuz hem egitimsizsen taviz vermek zorundasin. Eger gucsuz bir egitimliysen merak etme seni korumak isteyen guc her zaman olacaktir.

    Biz ortadogu gocebeligin cogu avantajlarini unutmus korelmis bir toplumuz en az 500 yildir. Gocebe kültürü musevi yahudileri yetistiren kulturdur. Bir musevi gecmisten gelen tedbirlerle likite portable yasam kulturunu genel olarak oturttu. Biz oturup yayilmayi o kadar benimsedik ki ulke olarak tum paralari tasinmaz evlere gomuyoruz kimse dusunmuyor evlerden irak ama olduda vahim olaylar oldu gitmek zorunda kaldim ailemle bu eve verdigim para ve evim ne olacak? Hic olacak cop olacak. Risk analizi yapan biri ev alirken bunuda dusunmek zorunda. Depremde yanginda ( Allah gostermesin ) sigorta parani verir ama sigorta sirketler dahi yikilma kepenk kapatip gitme durumuna geldiyse suriyeliler gibi sokaklarda kalmak zorunda kalirsin.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Bilgisayar Bağımlısı -- 20 Ekim 2017; 1:05:21 >
    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bilgisayar Bağımlısı kullanıcısına yanıt
    Bu günkü amerikan destekli eğitimin mimarıdır İsmet Paşa
    Misuri zırhlısını karşılama rezilliğinin de tepesindeki adamdır

    Buna karşılık natonun yegane koruduğu şey belli ülkelerin çıkarıdır
    Bu anlamda Çin ve Rusya destekli Kuzey Kore'ye karşı bir gücün yani Güney Kore'nin desteklenmesi gerekiyordu

    Yoksa Amerika kimsenin kaşına gözüne hayran değil
    Türkiyenin en değerli ihraç malı ordusudur tanımlaması da bu anlamda içi boş değil

    Daha doğrusu ordunun kafasına çuval geçirilene kadar boş değildi
    Ergenekon, balyoz derken elimizdeki en değerli ve disiplinli olan ordu da 30 yıllık kadroları ile beraber gitti

    Mevcut gelinen noktada İsrail elini suya sabuna deydirmeden istediğini elde ediyor geçmişte varsa bile artık rekabet söz konusu değil

    Biz İsrail'le her türlü bağımlı bir devletiz artık. Bu sadece askeri ve siyasi anlamda değil tarıma varasıya kadar pek çok alanda bağımlıyız İsrail'e

    Almanya filan olayına girmeden son olarak diyeceğim odur ki bugün güçsüz bir devlet isek ve bu anlamda taviz vermemiz gerekiyorsa en büyük müsebbibi ülkenin son otuz küsur yılına damga vuran tek başına iktidarlardır.

    Kıbrısı ambargo pahasına bırakmayan koalisyon hükümetleri bile o cumhurbaşkanını seçemeyen meclise rağmen bu ülkeye bu kadar ağır zararlar vermemiştir

    Yeniden toparlamak ise elde ne var ne yok satıldığına göre gerçekten çok zor olacaktır
  • quote:

    Orijinalden alıntı: emekli65

    Bu günkü amerikan destekli eğitimin mimarıdır İsmet Paşa
    Misuri zırhlısını karşılama rezilliğinin de tepesindeki adamdır

    Buna karşılık natonun yegane koruduğu şey belli ülkelerin çıkarıdır
    Bu anlamda Çin ve Rusya destekli Kuzey Kore'ye karşı bir gücün yani Güney Kore'nin desteklenmesi gerekiyordu

    Yoksa Amerika kimsenin kaşına gözüne hayran değil
    Türkiyenin en değerli ihraç malı ordusudur tanımlaması da bu anlamda içi boş değil

    Daha doğrusu ordunun kafasına çuval geçirilene kadar boş değildi
    Ergenekon, balyoz derken elimizdeki en değerli ve disiplinli olan ordu da 30 yıllık kadroları ile beraber gitti

    Mevcut gelinen noktada İsrail elini suya sabuna deydirmeden istediğini elde ediyor geçmişte varsa bile artık rekabet söz konusu değil

    Biz İsrail'le her türlü bağımlı bir devletiz artık. Bu sadece askeri ve siyasi anlamda değil tarıma varasıya kadar pek çok alanda bağımlıyız İsrail'e

    Almanya filan olayına girmeden son olarak diyeceğim odur ki bugün güçsüz bir devlet isek ve bu anlamda taviz vermemiz gerekiyorsa en büyük müsebbibi ülkenin son otuz küsur yılına damga vuran tek başına iktidarlardır.

    Kıbrısı ambargo pahasına bırakmayan koalisyon hükümetleri bile o cumhurbaşkanını seçemeyen meclise rağmen bu ülkeye bu kadar ağır zararlar vermemiştir

    Yeniden toparlamak ise elde ne var ne yok satıldığına göre gerçekten çok zor olacaktır



    Politikacilarimiz ve toplumuz olarak gecmisten beridir her zaman dogrudan cok yanlis yaptigimizin farkindayim bende. Amerika gucunu cikar ortakligindan aliyor. Abd ilahi bir guc degil. Ticaretin merkezi oldugu surece Abd guclu olacak. Abd nin gucunu saglayan sey ihracat degil abd nin yillik ihracati 2 kusur trilyon dolar (yanlis bilmiyorsam ), yillik gayri toplam hasila 18 trilyon dolar. Dunyada azicik birikimi olan her tuccarin is yapmak isteyecegi ilk yer Abd dir. Cunku yaptigi is Abd de tutarsa inanilmaz kazanclar elde edebilir ek olarak tutarsa Abd deki pazarlama sektoru ile dunyaya yayilabilir ( Apple, Ms, Starbucks gibi gibi )

    Abd gucunu kapitalizmin komunizmle kesisen ortak hak ortak guc ortak yol yani bizcilik felsefesinden aliyor. Kapitalizm uygulamada komunizmin yapmak gerceklestirmek istedigi komunist adimlari komunizmden daha iyi br sekilde yapabildiginden savasi kazandi. Yani İslamiyetin telkinlerini onerilerini muslumandan daha iyi anlayan hristiyan veya musevi gibi diyebiliriz.

    Ortadoguda artik yeniden toparlama donemi gecti ortadogu toplumlari ( buna israil toplumuda kuruldugundan beri dahildir) huzursuzlugu bu topraklara ektiler. Birakalim ortadoguyu gun gectikte kapitalizm yeterli nitelige sahip olmayip inanilmaz nicel buyuklukleri de yavas yavas imha etmek zorunda. Buna Abd toplumuda Almanya toplumuda Çin toplumuda Hindistanda anlayacaginiz hangi bolgeden olursa ol vasifsizsan ya vasif elde edeceksin yada kapitalizm seni diger sistemlerinde yaptigi ve yapabilecegi gibi yok etmeye calisacak.

    Yasadigimiz gecici refahda kisa sureli buyuk tarim ihtiyacini karsilamak en onemlisi de bizim icin ne yazik ki uzucu olan o unlu ordu ihrc sözü. Biz zaten 1960 da kalici ortakliktan cikarildik 80 de yedege alindik 2000 lerde gecici bir kisa sureli ortaklik yapildi, 2010 donemi itibari ile sondan 2 veya 3. Seviyedeyiz. Bu seviye gittikce kotulesecek cunku yugoslavya gibi kimse tarafindan onemsenmiyoruz. Cunku biz kendimizi onmsemiyoruz. Liderler yanlislarini toplumlarin eksiklikleri ve zaafiyetler sayesinde yapar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Bilgisayar Bağımlısı -- 20 Ekim 2017; 1:53:31 >
    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bilgisayar Bağımlısı kullanıcısına yanıt
    Birinci dünya savaşı sonrasında bizim hayali bir kahramana ihtiyacımız vardı
    O kahraman Mustafa Kemal oldu

    En büyük başarılarını savaş meydanında değil tarlada karasabanla, fabrikada işçinin alın teriyle kazanmak istiyordu
    Kendi adına başarılı da oldu. Tabii olarak insandı ve onunda hataları oldu ama sevapları o kadar fazlaydı ki adeta yarı bir tanrı haline geldi

    Ne olduysa ondan sonra oldu zaten. Mustafa Kemal'in vefatından sonra o her zaman var olan kraldan çok kralcılar çıktı ve bu yarı tanrı üzerinden kendi tahakkümlerini kurarken onun gerçekleştirmek istediği bütün hayalleri yerle bir etmeye başladılar.

    Yerine göre ingiltere, yerine göre Amerika gazı verdikçe zamanla herkes yarı tanrı olmaya özenirken batın kendi emellerini bizim içimize empoze etmeye başladı

    Mesela İsmet Paşa'nın milli şef adı altındaki yarı tanrı sürecinde eğitim milli olmaktan çıkıp bir nevi amerikan projesine dönüşmeye başladı.
    Aslında amerika sadece eğitim değil milli amele teşkilatı adı altında istihbaratımıza da el atmaya başladığı bir dönemdi

    Menderes ve marshall yardımları, kore'ye amerikan arzularını gerçekleştirmek için yollanan masum anadolu evlatları ile devam etti bu dönem.

    İsmet Paşa'den sonra yarı tanrımız Menderes olmuştu. Menderes bu yarı tanrılık olayını o kadar abarttı ki orduyu yedek subaylarla yönetebileceğini bile iddia etti. Süreç tam da amerikanın istediği gibi giderken yarı tanrılar sayesinde borçlanma zehiri de bünyemize enjekte edilmeye devam ediyordu

    60 Darbesi ile yeni yarı tanrılarımız olsa da koalisyonlar zamanında mecburi bir şekilde insanlar tarafından yönetilmeye başladık ki aslında bu dönem istediklerini tam olarak gerçekleştiremeyen amerika ve batının terör alt yapısını da oturtmaya başladığı bir süreç oldu

    Sağda Abdullah Çatlı solda Dursun Karataş gibi yeni illegal yarı tanrılarımız oldu. Aslında düşünce ve eylem olarak birbirinden farklı olsa da aynı efendinin uşakları olduklarını anlamaları için uzun zaman gerekti

    O günden sonra malum

    Bir dönem evren yarı tanrı oldu ve bugün varolan dincilerin önünü sözde terör ve dincilere karşı darbe yaptığını söylerken açtı

    Evrenden sonra tam olmasa da Özal dönemi bir nevi çeyrek tanrı olarak devam etti ama işler amerika ve batı için yolunda gidiyordu.

    Eksik olan noktaları ise son yarı tanrılığın bile ötesine geçen Erdoğan ile tamamlıyor batı ve bizim bu bataktan çıkma şansımız nerede ise hiç yok

    En büyük hatamız kendini yarı tanrı görmeyen yüzyılın dehası bir kahramandan tanrı üretmek ve sadece bu tanrıyı değil onun üzerinden yurdumuzu sömürmelerine izin vermek oldu

    Biz artık yarı tanrısız yaşayamayız. Bu durumun en boktan yanı ise bu yarı tanrıların tamamının batının aciz bir kulundan başka bir halt olduğunu asla kabul etmememiz
  • gitti de ne oldu kore hala kanada ve abd yalaması dizileri bile araya ingilizce kelime sıkıştırma derdinde hiç türkçenin adı yok bizi tınlamıyorlar büyük firmaları yerleri burs verme dışında bir nane yaptığı yok. en azından bizle her alanda teknoloji iş birliğine girebilirler gerçi tankımız falan onlardan arak galiba ama olsun teknoloji devi olmalarına rağmen hala bence yeterli faydalarını görmüyoruz . şimdilerde o kadar çok dizilerini çaldık ki adamlar ortak dizi yapalım o zaman demişler. bence değmezmiş ..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: emekli65

    Suudi desem değil
    Katar desem hiç değil
    İran hiç değil

    Hangi ümmetin lideri bu sizin reis
    Yada ümmetin böyle bir reisten haberi var mı

    http://www.yeniakit.com.tr/haber/islam-birligi-baskani-oldu-dunyaya-meydan-okudu-162631.html
  • titanic70 T kullanıcısına yanıt
    Bu duruma göre sizin reis Ocak 1984'te toplanan IV. İslam zirve Konferansı'nda konferans başkan yardımcısı seçilen darbeci Evren'den mi devralmış oluyor ümmetin liderliğini

    http://www.yeniakit.com.tr/haber/kenan-evren-kimdir-67270.html



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi emekli65 -- 20 Ekim 2017; 11:7:36 >
  • Yeni nesil neden bu kadar gerizekali oldu, suc analarinda babalarinda mi yoksa egitim sisteminde mi.
    Dizilerde gorduklerinizi nasil oluyor da gercek tarih zannedebiliyorsunuz? Elinizin altinda internet var, dunya kadar belgeye kitaba ulasabilme imkanininiz var ama ama hala gerizekali yerine konmaya sesiniz cikmiyor hatta bunun icin caba gosteriyorsunuz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: AsterixOburix

    KORE'DE ÖLEN BİR YEDEK SUBAYIMIZIN
    MENDERES'E SÖYLEDİKLERİ
    DİYET


    Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
    iki gözünüzle bakarsınız,
    iki kurnaz,
    iki hayın,
    ve zeytini yağlı iki gözünüzle
    bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
    ve topraklarına çiftliklerinizin
    ve çek defterinize.
    Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
    iki elinizle okşarsınız,
    iki tombul,
    iki ak,
    vıcık vıcık terli iki elinizle
    okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
    dövizlerinizi,
    ve memelerini metreslerinizin.
    İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
    iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
    iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
    ve bütün kaygınız
    iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
    halkın tekmesinden korumaktır.
    Benim gözlerimin ikisi de yok.
    Benim ellerimin ikisi de yok.
    Benim bacaklarımın ikisi de yok.
    Ben yokum.
    Beni, Üniversiteli yedek subayı,
    Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
    Elleriniz itti beni ölüme,
    vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
    Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
    ve ben al kan içinde ölürken
    çığlığımı duymamanız için
    kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
    Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
    ölüler otomobilden hızlı gider,
    kör gözlerim,
    kopuk ellerim,
    kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
    Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
    göze göz,
    ele el,
    bacağa bacak,
    diyetimi istiyorum,
    alacağım da.

    Adnan Menderes Ve İsmet İnönü Kore'ye Asker Gönderme Tartışması



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi RaptorFX -- 20 Ekim 2017; 13:19:4 >
  • Yaman trolsün delikanlı.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hani şu Türkiyenin Tarımına ve Üretimine gelmiş geçmiş en büyük zararı veren Menderes mi ?


    Adnan Menderesin Türkiye tarımına ve üretimine verdiği zararları hep birlikte inceleyelim;


    1955-1956 yılları arasında Türkiye ile ABD arasında imzalanan “tarım anlaşmaları” Türk tarımının gelişmesini önlemiş ve ABD tarım ürünlerine Türkiye’de her yıl genişleyen pazar açmayı amaçlamıştır.

    İhanet 1:

    12 Kasım 1956 tarihli “Zirai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi ve Yardımlaşma Hakkındaki Muaddel Amerikan Kanunu”nun I. Kısmı Gereğince Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında “Münakit Zirai Emtia Anlaşması” imzalanmıştır. Bu anlaşma ABD’nin Türk tarımını bitirme projesinin en önemli ayaklarından birini oluşturması bakımından dikkat çekicidir:

    ABD, yardım adı altında 12 Kasım 1956 tarihli bu anlaşma ile kendi ihtiyaç fazlası olan buğday, arpa, mısır, dondurulmuş et, konserve sığır eti, don yağı ve soya yağı gibi tarımsal ve hayvansal ürünleri Amerikan gemileriyle Türkiye’ye taşıma ücretiyle birlikte 46.3 milyon dolar karşılığında Türkiye’ye verecektir.

    Türkiye, 12 Kasım 1956 tarihli bu anlaşmaya ek olarak 25 Ocak 1957 tarihli başka bir “tarım anlaşmasıyla” ABD’den şu tarım ürünlerini satın alacaktır: Buğday, arpa, mısır, konserve sığır eti, peynir, süt tozu, pamuk tohumu, soya fasulyesi yağı… Bu ürünler Türkiye’ye taşıma ücretiyle birlikte 19.40 milyon dolara verilecektir.

    12 Kasım 1956 tarihli anlaşmaya göre adı geçen tarımsal ve hayvansal ürünleri ABD aşağıdaki bağlayıcı şartlarla Türkiye’ye verecektir:

    1- Türkiye’ye satılan Amerikan tarım ürünleri fazlası, Amerika’nın aynı malların alıcısı bilinen pazarlara ve Amerika’nın düşman tanıdığı ülkelere satılmayacak ve yalnız Türkiye’nin iç tüketimi için kullanılacaktır.

    2- Bu anlaşma ile Türkiye’de satılacak malların dünya mahsul piyasa fiyatları üzerinde tesir yapmaması için dünya piyasası üzerinden fiyat tespit edilecektir.

    3- Türkiye’nin yetiştirdiği ve anlaşmada adı geçen veya benzeri mahsullerin Türkiye’den yapılacak ihracatı, Amerika tarafından kontrol edilecektir.

    4- Amerikan tarım ürünleri fazlası Türk lirası ile satın alınacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na yatırılacak olan Türk liraları ABD Hükümeti tarafından kullanılacaktır.

    5- Türk ve Amerikan Hükümetleri, Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini artırmak ve geliştirmek için devamlı gayret sarf edeceklerdir. Her iki hükümet, bu anlaşmanın uygulanmasında özel teşebbüs sahiplerinin etkili bir biçimde rol oynaması için ticari şartlar sağlayacaklardır.

    Anlaşmanın dikkat çekici yönlerini şöyle değerlendirmek mümkündür:

    1- ABD yardım adı altında Türkiye’ye kendi ihtiyaç fazlası tarımsal ve hayvansal ürünleri satacaktır. Yani Türkiye’ye satılan ABD ürünleri ABD tüketicisinden arta kalan ikinci sınıf ürünlerdir.

    2- ABD Türkiye’ye, buğday, arpa, mısır, konserve sığır eti, peynir, süt tozu, pamuk tohumu, soya fasulyesi yağı satacaktır. Bu ürünlerin neredeyse tamamını veya eş değer başka ürünleri Türkiye’de yetiştirmek mümkündür.

    3- Türkiye ABD’den satın aldığı tarımsal ve hayvansal ürünleri ABD’nin düşmanlarına satmayacak, sadece kendisi tüketecektir. Yani Türkiye parasını vererek satın aldığı ikinci sınıf ABD ürünlerini ABD’ye sorarak tüketecektir. Bunun adı bağımlılıktır.

    4- Türkiye’nin yetiştirip ihraç edeceği tarım ürünlerini ABD kontrol edecektir. Yani ABD’nin “üretmeyin” dediği tarım ürünleri üretilmeyecek, “satmayın” dediği tarım ürünleri ihraç edilmeyecektir. Bunun adı sömürülmektir.

    5- ABD’nin ikinci sınıf tarım ürünlerine Türkiye milyonlarca dolar ödeyecektir. Bunun adı ABD yardımı değil, ABD kazığıdır.

    6- Türk ve Amerikan Hükümetleri “Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini artırmak ve geliştirmek için” devamlı gayret sarf edeceklerdir. Her iki hükümetin gayret sarf edeceği nokta dikkat çekicidir: “Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini arttırmak!” Amerikan Hükümeti’nin bu yöndeki gayretini anlamak mümkündür, ancak Türk Hükümetinin bu yöndeki gayretini anlamak mümkün değildir. Türk Hükümeti, “Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini arttırmak için” değil, “Amerika’dan alınan tarım ürünlerini Türkiye’de yetiştirmek için” gayret sarf etmelidir.


    İhanet 2:


    DP Hükümeti’nin Türkiye adına ABD Hükümeti ile 20 Ocak 1958 tarihinde imzaladığı “Tarım Ürünleri Anlaşması”nın belli başlı maddeleri şunlardır:

    Bu anlaşmaya göre Amerika Türkiye’ye şu ürünleri satacaktır: Buğday, yem, soya fasulyesi veya pamuk yağı, tereyağı, yağlı süttozu, peynir, yağsız süttozu…Türkiye bu ürünler için taşıma masrafları da dahil 46.8 milyon dolar ödeyecektir.

    Aynı anlaşmanın 2. maddesinin 1 (b) kısmında Türkiye 7 milyon doları Türkiye’deki iş hayatının geliştirilmesi amacıyla Türkiye’deki Amerikan firmaları ile bunların ajansları, teşekkülleri veya şubelerine, Amerikan zirai maddelerinin kullanılması ve tevziine yardım etmek amacıyla Amerikan firmalarıyla Türk firmalarına verilecektir.

    Anlaşmanın 104 (e) bölümünün son paragrafına göre Amerika’dan alınacak mallardan Türkiye’nin borçlanarak alacağı veya Türkiye’de bu krediden yararlanacak Amerikan yerli ve yabancı firmalarının ihracata yönelmelerine imkan yoktur. Haydar Tuçkanat’ın değerlendirmesiyle: “Amerika’nın mutad pazarlarına zarar vermeksizin Türkiye’deki Amerikan tarım fazlası ürünlerine olan ihtiyacı ve istekleri artıracak yatırımlara yönelmektir. Türkiye’de hiç pazarı olmayan ve Türk halkı tarafından kullanılmayan soya yağı ve bugün (o gün) Türkiye’de üretilen ayçiçeği yağı, pamuk ve zeytin yağlarıyla kolayca rekabet edebilmekte, süt tozu okullarda çocuklara zorla içirilerek alıştırılmakta, soya fasulyesi ekimi ise kasten baltalanmaktadır.”

    20 Ocak 1958 tarihli anlaşma’nın sonunda aynı tarihli ve 1755 sayılı Amerikan Hükümeti’nin bir notası yayımlanmıştır.

    Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Fletcher Warren’den Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya gönderilen nota ABD’nin Türk tarımını bitirme projesinin en somut adımlarından biri olması bakımından çok dikkat çekicidir.



    İki maddelik bu Amerika notasında, Amerika Türkiye’den şu isteklerde bulunmuştur:

    “a) 1957 mahsulünden yumuşak buğday veya 1 Ağustos 1958 tarihine kadar diğer herhangi bir yumuşak buğdayı ihraç etmekten kaçınmayı,

    b) 1957 mahsulünden veya 1 Ağustos 1958 tarihine kadar sert buğday ihracatını asgari bir seviyede tutmayı ve bu devre zarfında vuku bulacak her sert buğday ihracatını Türkiye’nin kendi kaynaklarından finanse edilecek muadil miktardaki buğday mübaayatı ile telafi etmeyi taahhüt etmektedir.

    1950’lerde Türk tarımını bitirme projesini başarıyla hayata geçiren ABD, projenin kalan parçalarını 1960’larda tamamlamaya devam etmiştir. Örneğin, 24 Şubat 1963 tarihli “Zirai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi Hakkındaki 161 Milyon Dolarlık İkili Anlaşma” ile ilgili olarak ABD Türkiye’ye 24 Eylül 1963 tarihinde, 11513 sayılı resmi gazetede yayımlanan bir nota vermiştir.

    Tarım ürünleri anlaşmasının bir parçası olarak verilen notanın I. bölümünde ABD Türkiye’nin zeytinyağı ihracatını 1 Kasım 1962-31 Ekim 1963 tarihleri arasındaki 12 aylık dönemde 10.000 tonla sınırlamıştır. Eğer Türkiye’nin bu dönemdeki zeytinyağı ihracatı ABD’nin izin verdiği miktarı aşarsa Türkiye kendi dövizi ile ABD’den aynı miktarda nebati yağ satın alarak cezalandırılacaktır. Türkiye’nin böyle bir gücü olmadığı için ihtiyaçtan fazla zeytin yağı dışarıya satılmayacak, fiyatlar düşecek, zarar eden üretici hem fakirleşecek, hem de ürününü satamadığı için üretimden vazgeçip, zeytin ağaçlarını kesip kışlık odun olarak yakacak ve işçi olarak ya İstanbul’a ya da Almanya’ya gidecektir. Türkiye’nin zeytin yağı üretiminin artarak dışarıya satılması Amerikan nebati yağlarının satışını etkileyeceği için ABD kendi ticari çıkarlarını korumak için Türkiye’nin ticari çıkarlarını baltalamıştır. ABD, Türk tarımına ve ticaretine büyük bir darbe vurmuştur.

    ABD’in isteği sonunda 1963,1964 ve 1965 yıllarında Türkiye’nin nebati yağlar ve yağlı tohumlar ihracatı azaltılmış ve 6.400 tonu geçmemiştir. Yağlı tohumlar ihracatının zeytin yağı ihracatıyla birlikte yıllık 6400 tonla sınırlandırılması, pamuk ve ayçiçeği gibi yağlı tohum veren bitkilerin ekimini de etkilemiş ve Amerikan soya yağı Türkiye içinde ve dışında alıp başını yürümüştür.

    Yani Adnan Menderes zamanı atılan adımların sonucunun Türkiyedeki üretimi doğrudan etkilediliğini hepimiz görmüş olduk. İsteyen Anlaşmaları bizzat araştırabilir birçok belge ve kaynak internette hali hazırda mevcuttur.












    Buraya da bir göz atınız..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi WuLKaS -- 20 Ekim 2017; 14:19:30 >
  • Bu ulkede nerdeyse 200 senedir yahudiye hizmet etmeyen iktidarda kalamiyor ya oldurulerek ya darbe yaptirilarak yada demokrasi marifetiyle indiriliyor. Bunlar kimdir diye tartismak fanatiklik yapmak zaman kaybi aslolan birsey var ki insanlik dusmani bazi yahudiler bu ulkede adam satin almayi, haysiyet ticaretini cok iyi biliyor. Maalesef bir iran kadar bile bilinclenip hacli ittifakina karsi duramadik resmen beni de satin alin diye heyecanla vatanimiza milletimize sehitlerimize ihanet ettik.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • bu konuyu açanın sülalesini mesela yollamak lazımdı kore savaşına. bu delikanlıların soyunu sopunu yollayacaksın cepheye, bak ne güzel oluyor dünya
  • quote:

    Orijinalden alıntı: justaprogrammer


    quote:

    Orijinalden alıntı: Teoman Yabgu


    quote:

    Orijinalden alıntı: hkD


    quote:

    Orijinalden alıntı: titanic70


    quote:

    Orijinalden alıntı: hkD

    Aynen Kore'ye gidip Amerikan çıkarları için askerini feda etmek kesinlikle vatanperverlik.

    Sonra çıkar canını verdiğin adamlar da senin için , 3 centlik asker der.

    Evet gerçekten vatanperverlik..

    NATO Ya Girebilmemiz İçin Gerekiyordu ..

    Girdiğin NATO'nun ülkedeki icraatları ortada.

    Daha 15 ay önce uçakların hangi üsten kalktığı da ortada.

    Fazla söze gerek yok

    Sovyet işgal mi etseydi?

    bu yalana da ancak aptallar inanir :D

    ulan sovyetler sana sifir kredi vermis kalkinma diye. barajlar otobusler santraller yapmayi vaad etmis :D


    hangi cahil dinci cikardi ise `sovyetler isgal edecek` palavrasini. 40 milyonu 70 sene iyi uyutmus. sanirim erbakan da bu iddayi ortaya atanlardan biri idi.

    Aslında SSCB'nin 2. Dünya Savaşı sonunda Türkiye'den toprak ve boğazlarından da üs talebi var. Bu dönem olarak dinci birinin değil İnönü yönetiminin olduğu zamanlar. O dönem ülkeler bir taraf seçmek zorunda kaldılar, SSCB yandaşları Varşova Paktı'nda, ABD yandaşları ise NATO'da birleştiler. 1945-1950 arası dönemde SSCB'den aldığımız yardım var mı bilmiyorum ancak Amerika'dan ciddi yardımlar aldık (Marshall Planı) Bu dönem ABD'ye yakınlaşmak zorunda kaldıysak bunda SSCB'nin üzerimizde tehdit oluşturması da etkilidir.

    Bu linkteki ilgili kısmı yazıyorum;

    Tutanaklara göre, Moskova konferansı sırasında İngiliz ve Sovyet heyeti arasında 19 Aralık 1945 tarihinde, saat 19.10'da Kremlin Sarayı'nda bir görüşme yapıldı.

    Stalin, beraberinde Dışişleri Bakanı Vyacheslav Molotov olduğu halde, İngiltere Dışişleri Bakanı Ernest Bevin ve beraberindekileri kabul etti. İngiltere heyeti, bu görüşmenin tutanaklarını, ertesi gün Amerikan heyetine de verdi ve tutanakları içeren belge, Amerikan arşivlerine girdi.

    Bu belge, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın belgelerinin tasnif edildiği, "Foreign Relations Of The United States: Diplomatic Papers" adlı yayın (FRUS begeleri) içerisinde kamuoyuna açıldı.

    Stalin-Bevin arasında yapılan bu görüşmenin tutanağına göre, toplantıda önce Bakü petrolleri ve İran konuşuluyor, sonra Türkiye ele alınıyor. Türkiye konusunu Bevin açıyor ve Stalin'e, "Türkiye ile ilgili sorun nedir?" diye soruyor, "Terim yanlış anlaşılabilir ama bir 'sinir savaşının' sürdüğünü gösteren belirtiler var" diye devam ediyor.

    Bevin, "Biz Türkiye'nin müttefikiyiz ve bu sorunu anlamak istiyoruz" ifadesini kullanıyor. Bu konuda iki sorunun bulunduğu karşılığını veren Stalin, birincisinin Boğazlar olduğunu, ikinci olarak ise "Kars ve Ardahan'ı Sovyet sınırları içerisine katmak istediklerini" söylüyor.

    İngiltere Dışişleri Bakanı Bevin, "Boğazlar'da bir Sovyet üssü kurulması konusunda konuşmalar olmuştu" deyince, Stalin bunu teyit ediyor ve "Boğazlar'da üs istediklerini, bu isteklerinin sürdüğünü" ifade ediyor.

    Kars ve Ardahan ile ilgili olarak da Stalin, buraların, "Türkiye'nin ele geçirdiği topraklar" olduğunu iddia ediyor, "Bu durum düzeltilsin, 1921 öncesi sınıra geri dönülsün" diyor.


    Benzer şekilde komünist bir akademisyen olan ve yazısında Stalin'i de sevdiğini dile getiren Candan Badem'de bu iddiayı doğrulayıp bunun Türkiye'yi Amerika'ya yakınlaştırmaktan başka işe yaramadığını söylüyor. İlgili yazı BU linkte.

    Bu tarz toprak taleplerinin işgal habercisi olarak algılanması gayet doğal gözüküyor hele ki SSCB'nin başında Stalin gibi bir lider varken. Gerçi Türkiye taraf seçmese de işgale uğrayabileceğini zannetmiyorum sonuçta stratejik bir konumda olduğundan buna kimse göz yumamazdı. Dediğiniz SSCB tarafından Türkiye'ye vadedilen kredi gibi destekler Türkiye'nin NATO'ya giriş sürecini kapsamıyor. Sonuçta iki devlet arasındaki ilişkide Moskova Antlaşması'nı milat saysak 70 yıllık uzun bir süreç var. Stalin'in ölümüyle (1953) SSCB Türkiye stratejisini değiştirmiş, aramızdaki buzlar erimiş ve SSCB ile çeşitli işbirliklerine gidilmiş ama bu yine NATO'ya girmemizden sonraya denk geliyor.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: milesbroke


    quote:

    Orijinalden alıntı: justaprogrammer


    quote:

    Orijinalden alıntı: Teoman Yabgu


    quote:

    Orijinalden alıntı: hkD


    quote:

    Orijinalden alıntı: titanic70


    quote:

    Orijinalden alıntı: hkD

    Aynen Kore'ye gidip Amerikan çıkarları için askerini feda etmek kesinlikle vatanperverlik.

    Sonra çıkar canını verdiğin adamlar da senin için , 3 centlik asker der.

    Evet gerçekten vatanperverlik..

    NATO Ya Girebilmemiz İçin Gerekiyordu ..

    Girdiğin NATO'nun ülkedeki icraatları ortada.

    Daha 15 ay önce uçakların hangi üsten kalktığı da ortada.

    Fazla söze gerek yok

    Sovyet işgal mi etseydi?

    bu yalana da ancak aptallar inanir :D

    ulan sovyetler sana sifir kredi vermis kalkinma diye. barajlar otobusler santraller yapmayi vaad etmis :D


    hangi cahil dinci cikardi ise `sovyetler isgal edecek` palavrasini. 40 milyonu 70 sene iyi uyutmus. sanirim erbakan da bu iddayi ortaya atanlardan biri idi.

    Aslında SSCB'nin 2. Dünya Savaşı sonunda Türkiye'den toprak ve boğazlarından da üs talebi var. Bu dönem olarak dinci birinin değil İnönü yönetiminin olduğu zamanlar. O dönem ülkeler bir taraf seçmek zorunda kaldılar, SSCB yandaşları Varşova Paktı'nda, ABD yandaşları ise NATO'da birleştiler. 1945-1950 arası dönemde SSCB'den aldığımız yardım var mı bilmiyorum ancak Amerika'dan ciddi yardımlar aldık (Marshall Planı) Bu dönem ABD'ye yakınlaşmak zorunda kaldıysak bunda SSCB'nin üzerimizde tehdit oluşturması da etkilidir.

    Bu linkteki ilgili kısmı yazıyorum;

    Tutanaklara göre, Moskova konferansı sırasında İngiliz ve Sovyet heyeti arasında 19 Aralık 1945 tarihinde, saat 19.10'da Kremlin Sarayı'nda bir görüşme yapıldı.

    Stalin, beraberinde Dışişleri Bakanı Vyacheslav Molotov olduğu halde, İngiltere Dışişleri Bakanı Ernest Bevin ve beraberindekileri kabul etti. İngiltere heyeti, bu görüşmenin tutanaklarını, ertesi gün Amerikan heyetine de verdi ve tutanakları içeren belge, Amerikan arşivlerine girdi.

    Bu belge, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın belgelerinin tasnif edildiği, "Foreign Relations Of The United States: Diplomatic Papers" adlı yayın (FRUS begeleri) içerisinde kamuoyuna açıldı.

    Stalin-Bevin arasında yapılan bu görüşmenin tutanağına göre, toplantıda önce Bakü petrolleri ve İran konuşuluyor, sonra Türkiye ele alınıyor. Türkiye konusunu Bevin açıyor ve Stalin'e, "Türkiye ile ilgili sorun nedir?" diye soruyor, "Terim yanlış anlaşılabilir ama bir 'sinir savaşının' sürdüğünü gösteren belirtiler var" diye devam ediyor.

    Bevin, "Biz Türkiye'nin müttefikiyiz ve bu sorunu anlamak istiyoruz" ifadesini kullanıyor. Bu konuda iki sorunun bulunduğu karşılığını veren Stalin, birincisinin Boğazlar olduğunu, ikinci olarak ise "Kars ve Ardahan'ı Sovyet sınırları içerisine katmak istediklerini" söylüyor.

    İngiltere Dışişleri Bakanı Bevin, "Boğazlar'da bir Sovyet üssü kurulması konusunda konuşmalar olmuştu" deyince, Stalin bunu teyit ediyor ve "Boğazlar'da üs istediklerini, bu isteklerinin sürdüğünü" ifade ediyor.

    Kars ve Ardahan ile ilgili olarak da Stalin, buraların, "Türkiye'nin ele geçirdiği topraklar" olduğunu iddia ediyor, "Bu durum düzeltilsin, 1921 öncesi sınıra geri dönülsün" diyor.


    Benzer şekilde komünist bir akademisyen olan ve yazısında Stalin'i de sevdiğini dile getiren Candan Badem'de bu iddiayı doğrulayıp bunun Türkiye'yi Amerika'ya yakınlaştırmaktan başka işe yaramadığını söylüyor. İlgili yazı BU linkte.

    Bu tarz toprak taleplerinin işgal habercisi olarak algılanması gayet doğal gözüküyor hele ki SSCB'nin başında Stalin gibi bir lider varken. Gerçi Türkiye taraf seçmese de işgale uğrayabileceğini zannetmiyorum sonuçta stratejik bir konumda olduğundan buna kimse göz yumamazdı. Dediğiniz SSCB tarafından Türkiye'ye vadedilen kredi gibi destekler Türkiye'nin NATO'ya giriş sürecini kapsamıyor. Sonuçta iki devlet arasındaki ilişkide Moskova Antlaşması'nı milat saysak 70 yıllık uzun bir süreç var. Stalin'in ölümüyle (1953) SSCB Türkiye stratejisini değiştirmiş, aramızdaki buzlar erimiş ve SSCB ile çeşitli işbirliklerine gidilmiş ama bu yine NATO'ya girmemizden sonraya denk geliyor.

    stalin seytanin tekidir. benim bahsettigim bolumler 1950lerin sonu.
  • justaprogrammer J kullanıcısına yanıt
    Ama SSCB tehdidi yüzünden NATO'ya girme ve Kore'ye asker gönderme mevzusu Stalin dönemine rastlıyor. Kızıllar gelecek iddiası uzun yıllar sürdürülüp ciddi oy potansiyeli taşısa da NATO'ya giriş sürecimizde bunun olma ihtimaline dair emareler vardı ve konumuz da bu dönemler.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: justaprogrammer


    quote:

    Orijinalden alıntı: emekli65

    Nato'nun kuzey karakolu dümeni ile batının kucağına oturmamız için iyi bir yalan gerekiyordu

    Bula bula kominizm geliyor sizi işgal edecekler yalanını buldular

    Biz sizin orduya her yıl iki milyar dolarlık silah yardımı yapacağız diye bir de kolpa attılar

    Bunlar da afiyetle yedi


    iste. menderese o kadar fabrika kapattirdilar. turk ocaklarini kapattirip yerine ulku ocaklari diye dinci bir yapiya dayali sacma milliyetci akim kurdular.

    iste anlatmaya calisiyorsun aptalin birine, sebeklik yapiyor :)

    menderes bakti para kalmadi, ciftci isci homurdanmaya basladi, sovyetlerin sifir faizli kredisine yonelmek istedi ama amerika ipini cekti :)

    amerika ile geldi amerika ile gitti toprak agasi robert koleji sulalesi zengin menderes.

    Ülkü Ocakları Dinci Vs Derken ? Çoğunuzun Ateist Olduğundan Zaten Eminiz Artık
  • quote:

    Orijinalden alıntı: titanic70


    quote:

    Orijinalden alıntı: justaprogrammer


    quote:

    Orijinalden alıntı: emekli65

    Nato'nun kuzey karakolu dümeni ile batının kucağına oturmamız için iyi bir yalan gerekiyordu

    Bula bula kominizm geliyor sizi işgal edecekler yalanını buldular

    Biz sizin orduya her yıl iki milyar dolarlık silah yardımı yapacağız diye bir de kolpa attılar

    Bunlar da afiyetle yedi


    iste. menderese o kadar fabrika kapattirdilar. turk ocaklarini kapattirip yerine ulku ocaklari diye dinci bir yapiya dayali sacma milliyetci akim kurdular.

    iste anlatmaya calisiyorsun aptalin birine, sebeklik yapiyor :)

    menderes bakti para kalmadi, ciftci isci homurdanmaya basladi, sovyetlerin sifir faizli kredisine yonelmek istedi ama amerika ipini cekti :)

    amerika ile geldi amerika ile gitti toprak agasi robert koleji sulalesi zengin menderes.

    Ülkü Ocakları Dinci Vs Derken ? Çoğunuzun Ateist Olduğundan Zaten Eminiz Artık

    sovyet riskine karsi amerikanin kullandigi islami milliyetcilik

    aynini filistinde kullandi. el fehthi yerine ahmed yasinin dinci cahil cuhela hamasi ni kurdu :D durum ortada :D :D :D

    arada bir gariban bicaklayan teroriste donduler simdide.

    Adnan Menderes Ve İsmet İnönü Kore'ye Asker Gönderme Tartışması



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi justaprogrammer -- 21 Ekim 2017; 18:17:36 >
  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.