Şimdi Ara

AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
435
Cevap
55
Favori
27.123
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
370 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Dün bir konuda bir Akp fanatiğiyle uzun uzun tartıştık. Maalesef konu kaldırıldı. Şu sıralar da çok duymaya başladığımız Kuyruk- Karne Yalanlarına hep birlikte bir göz atalım. Yazı uzun olacak ama en detaylı ve açıklayıcı bir biçimde ancak yazılabilir. Bundan sonra birdaha Karne dönemi oldu, Kuyruklar oldu felan diyen olursa direkt konunun linkini diyenin yüzüne çarpabilirsiniz.

    AKP’nin yıllardır seçim meydanlarında, özellikle o yılları yaşamayan gençleri kandırmak için hoyratça tahrip ettiği ve algı mühendisliğiyle kitleleri zehirlediği bu Kara Propaganda yalanlarının hepsini sırası ile deşifre edeceğiz.

    KARA PROPAGANDA 1 : ” İnönü zamanında ekmek karne ile dağıtıldı, kuyruklar vardı. CHP halkı yokluğa mahkum etti. “

    Cumhuriyet dönemi ülke ekonomisi yokluklar üzerine kurulmuştu. Sanayi devrimini ıskalayan, toprakları ve halkları dağılan, nüfusunun verimli iş gücü olabilecek kesiminin çoğunu savaşlarda ve göçlerde kaybeden ülkemiz, kuruluş döneminde içeride binbir güçlük yaşarken aynı zamanda dünya konjonktürü de büyük bir kaos yaşıyordu.

    İnönü döneminde, 1. Dünya savaşı’nın vurduğu ekonomik darbelerin üstüne ayrıca dünyayı kasıp kavuran 1929 Bunalımı ve onun üstüne de 2. Dünya savaşı gibi Avrupa’dan Pasifik’e kadar devam eden tarihin en kanlı savaşı gerçekleşmiştir.

    O dönem yeni kurulan, Osmanlı’dan ciddi bir ekonomik alt yapı mirası olmayan Türkiye Cumhuriyeti, 2. Dünya savaşının korkunç kamplaşması içerisinde bağımsız kalmaya çalışarak her ihtimale karşı yine de savaşa hazırlanmıştır.

    İnönü, hem ülkede üretimi kıt , hem savaş ve kriz yüzünden ithalatı çok zor olan buğday ve ekmek tüketiminde kotalar koyarak halkı karneye bağlamıştır. Bütün amaç bu kıtlık ve belirsizlik içerisinde hem kaynakları israf etmemek hem de savaş ihtimalinde orduyu besleyecek stok oluşturmaktır.

    2. Dünya savaşının o en buhranlı günlerinde halkı ekmek ve yiyecek karnesine bağlayan tek ülke Türkiye değil; aynı zamanda dünyanın en büyük ekonomik ve siyasi gücü olan İngiltere, öteki Avrupa ülkeleri ve ABD’de aynı politikaları harfiyen uygulamıştır. Hem krizden, hem savaştan dolayı büyük güçlükler ve yokluklar yaşayan Avrupa’da insanlar uzun süre karneyle yiyecek,elbise, petrol almıştır.

    O döneme ait belge fotoğraflar paylaşıyoruz.

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    Sadece yiyecek değil, elbise ve ayakabı gibi öteki temel ihtiyaçlarda karneye bağlanmıştı.

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    Avrupa’da yine elinde karne ile saatlerce ekmek ve yiyecek kuyruğunda bekleyen halk

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    2. Dünya Savaşı’nın ve 1929 Global Ekonomik krizinın hüküm sürdüğü o yıllarda sadece dünyanın en güçlü devleti Ingiltere’de değil, hemen hemen bütün Avrupa’da yiyecek, içecek, petrol, ayakkabı gibi bütün temel ihtiyaçlar karne ile dağıtılıyordu.

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    Sadece Avrupa’dan değil, o dönem büyük bir buhran yaşayan 1929 krizinin anavatanı Amerika’dan da 1940li yıllara ait Yiyecek ve Petrol Karneleri örnekleri

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    Gördüğünüz gibi, o dönem bütün dünya hem Ekonomik krizle derinden sarsılıyor; hem de Avrupa’dan Afrika’ya, Uzak Doğu’ya kadar yayılan 2. Dünya Savaşı ile büyük yıkımlar yaşıyordu. Türkiye için o dönem en büyük öncelik güvenlik, yani böyle bir süreçten ayakta kalarak çıkmaya çalışmaktı.

    İsmet İnönü de, Türkiye’nin katılacağı bir savaş ihtimaline karşı elinden gelen önlemleri alarak zaten kaynakları kıt olan ve ciddi bir üretim ekonomisi olmayan, yeni devleti felaketlere karşı korumaya çalışıyordu.

    O dönem savaşa girmemek Türkiye için büyük bir şans ve lütuf oldu. Büyük savaşlardan büyük yıkımlarla ve acılarla çıkan halkın ve ülkenin yeni bir savaştan galip çıkacak gücü azdı.Ülke hastalıklarla, önceki savaştan kalma yaralarla uğraşıyordu.

    Çok tuhaftır, İngiltere’den, Fransa’ya, Almanya’ya, ABD’ye o dönem dünyanın bütün büyük devletleri yiyeceği, giyeceği, petrolü karne ile dağıtmak zorunda kaldığı için ülkelerinde hiçbir zaman yargılanmadılar, eleştirilmediler. O dönemki koşullardan ülkelerini başarı ile çıkartan Avrupalı liderler hiçbir zaman karneyle, yoklukla eleştirilmemiş; ülkelerini o zor şartlardan çıkarttıkları için hep saygı duyulmuşlardır.

    Biz de ülkeyi savaşa sokmamayı başaran o dönem ki CHP yönetimi, bugünkü AKP iktidarı tarafından alkışlanmak yerine; hoyratça “ CHP halkı ekmek karnesine bağladı, yokluğa mahkum etti” diyerek eleştirilmekte, kitleler bu söylemlerle hipnozlanmaktadır.

    Güncelleme : İngiltere yiyecek bakanı 1939 yılında başlayan Karne sisteminin kullanımını İngiliz halkına açıklarken;




    Konuyla ilgili pek bilinmeyen önemli bir notu paylaşmak isterim.

    Menderes’in yardımcılığını ve İç İşleri Bakanlığı’nı yapan Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu bir konuşmasında İsmet İnönü’yü 2. Dünya savaşına girmediği için “ İsmet inönü milletimizin erkekliğini öldürdü.” diyerek eleştirmiştir. 2. Dünya Savaşı’nda bütün dünyanın büyük kıtlıklarla ve yıkımlarla yaşadığı o acı dönemde ülkemizi savaşa sokmadan çıkartan o dönemki yönetime şükranlarını sunmak yerine, dünya gerçeklerini halktan saklayıp sadece ” karne dağıttı, yokluk vardı ” diye anlatmak gerçeğe tecavüz etmektir.

    Nitekim İnönü’nün kendisine ” Sen bizi ekmeksiz, şekersiz bıraktın.” diyen bir çocuğa verdiği ” Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım.” cevabı dönemi en güzel özetleyen ifadedir. Buna benzer bir ikinci kara propagandayı da konu benzerliği varken ele alalım.

    KARA PROPAGANDA 2: 1970ler’de CHP döneminde yine Petrol,Yakıt, Şeker ve Yağ kuyrukları vardı

    Bu da hoyratça sadece CHP’ye mal edilen kuyruklu yalanlardan birisidir. Erdoğan’ın meydanlarda yıllardır yuhaladığı 1970ler’deki CHP hükümetlerinin tarihi çok kısadır. MSP ile ( o dönem Erdoğan’da MSPli idi) 20 Ocak 1974’de kurduğu ortak hükümet 17 Kasım 1974’te 10 ay sürerek bitmiştir. 2. Ecevit hükümeti ( Dışarıdan milletvekili desteği ile) 5 Ocak 1978’den 12 Kasım 1979’a kadar sürmüştür.

    Bahsettiği petrol, benzin, yağ, şeker gibi maddelerin yokluğu sadece CHP iktidarlarında değil, aynı zamanda Demirel’in 70ler’de kurduğu Milli Cephe hükümetleri zamanında da yaşanmıştır.

    Bunun ile birlikte Şu anda çok popüler olan Adnan Menderesin Türkiye tarımına ve üretimine verdiği zararları hep birlikte inceleyelim;


    1955-1956 yılları arasında Türkiye ile ABD arasında imzalanan “tarım anlaşmaları” Türk tarımının gelişmesini önlemiş ve ABD tarım ürünlerine Türkiye’de her yıl genişleyen pazar açmayı amaçlamıştır.

    İhanet 1:

    12 Kasım 1956 tarihli “Zirai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi ve Yardımlaşma Hakkındaki Muaddel Amerikan Kanunu”nun I. Kısmı Gereğince Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında “Münakit Zirai Emtia Anlaşması” imzalanmıştır. Bu anlaşma ABD’nin Türk tarımını bitirme projesinin en önemli ayaklarından birini oluşturması bakımından dikkat çekicidir:

    ABD, yardım adı altında 12 Kasım 1956 tarihli bu anlaşma ile kendi ihtiyaç fazlası olan buğday, arpa, mısır, dondurulmuş et, konserve sığır eti, don yağı ve soya yağı gibi tarımsal ve hayvansal ürünleri Amerikan gemileriyle Türkiye’ye taşıma ücretiyle birlikte 46.3 milyon dolar karşılığında Türkiye’ye verecektir.

    Türkiye, 12 Kasım 1956 tarihli bu anlaşmaya ek olarak 25 Ocak 1957 tarihli başka bir “tarım anlaşmasıyla” ABD’den şu tarım ürünlerini satın alacaktır: Buğday, arpa, mısır, konserve sığır eti, peynir, süt tozu, pamuk tohumu, soya fasulyesi yağı… Bu ürünler Türkiye’ye taşıma ücretiyle birlikte 19.40 milyon dolara verilecektir.

    12 Kasım 1956 tarihli anlaşmaya göre adı geçen tarımsal ve hayvansal ürünleri ABD aşağıdaki bağlayıcı şartlarla Türkiye’ye verecektir:

    1- Türkiye’ye satılan Amerikan tarım ürünleri fazlası, Amerika’nın aynı malların alıcısı bilinen pazarlara ve Amerika’nın düşman tanıdığı ülkelere satılmayacak ve yalnız Türkiye’nin iç tüketimi için kullanılacaktır.

    2- Bu anlaşma ile Türkiye’de satılacak malların dünya mahsul piyasa fiyatları üzerinde tesir yapmaması için dünya piyasası üzerinden fiyat tespit edilecektir.

    3- Türkiye’nin yetiştirdiği ve anlaşmada adı geçen veya benzeri mahsullerin Türkiye’den yapılacak ihracatı, Amerika tarafından kontrol edilecektir.

    4- Amerikan tarım ürünleri fazlası Türk lirası ile satın alınacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na yatırılacak olan Türk liraları ABD Hükümeti tarafından kullanılacaktır.

    5- Türk ve Amerikan Hükümetleri, Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini artırmak ve geliştirmek için devamlı gayret sarf edeceklerdir. Her iki hükümet, bu anlaşmanın uygulanmasında özel teşebbüs sahiplerinin etkili bir biçimde rol oynaması için ticari şartlar sağlayacaklardır.

    Anlaşmanın dikkat çekici yönlerini şöyle değerlendirmek mümkündür:

    1- ABD yardım adı altında Türkiye’ye kendi ihtiyaç fazlası tarımsal ve hayvansal ürünleri satacaktır. Yani Türkiye’ye satılan ABD ürünleri ABD tüketicisinden arta kalan ikinci sınıf ürünlerdir.

    2- ABD Türkiye’ye, buğday, arpa, mısır, konserve sığır eti, peynir, süt tozu, pamuk tohumu, soya fasulyesi yağı satacaktır. Bu ürünlerin neredeyse tamamını veya eş değer başka ürünleri Türkiye’de yetiştirmek mümkündür.

    3- Türkiye ABD’den satın aldığı tarımsal ve hayvansal ürünleri ABD’nin düşmanlarına satmayacak, sadece kendisi tüketecektir. Yani Türkiye parasını vererek satın aldığı ikinci sınıf ABD ürünlerini ABD’ye sorarak tüketecektir. Bunun adı bağımlılıktır.

    4- Türkiye’nin yetiştirip ihraç edeceği tarım ürünlerini ABD kontrol edecektir. Yani ABD’nin “üretmeyin” dediği tarım ürünleri üretilmeyecek, “satmayın” dediği tarım ürünleri ihraç edilmeyecektir. Bunun adı sömürülmektir.

    5- ABD’nin ikinci sınıf tarım ürünlerine Türkiye milyonlarca dolar ödeyecektir. Bunun adı ABD yardımı değil, ABD kazığıdır.

    6- Türk ve Amerikan Hükümetleri “Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini artırmak ve geliştirmek için” devamlı gayret sarf edeceklerdir. Her iki hükümetin gayret sarf edeceği nokta dikkat çekicidir: “Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini arttırmak!” Amerikan Hükümeti’nin bu yöndeki gayretini anlamak mümkündür, ancak Türk Hükümetinin bu yöndeki gayretini anlamak mümkün değildir. Türk Hükümeti, “Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini arttırmak için” değil, “Amerika’dan alınan tarım ürünlerini Türkiye’de yetiştirmek için” gayret sarf etmelidir.

    Yazı karakter sınırına takıldığı için Konuya cevap yazarak devam ediyorum..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi WuLKaS -- 6 Temmuz 2017; 23:30:13 >







  • Ve son olarak...

    Çok açık bir örnek daha vereyim. Karnelere ve enerji kıtlıklarına karşı olan AKP’nin daha 2013 Ekim ayında Ankara’da Doğalgazı karneyle dağıttığı ortaya çıkmadı mı?

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları

    Yalan diyenler için bizzat kaynağı

    Doğalgazı karneye bağlamak gibi uygulamalar ortada büyük bir savaş, kıtlık ya da buhran yokken nasıl oluyor da yıllarca karşı propagandasını yapan ve bu konuda çok hassas olan AKP iktidarı döneminde olabiliyor?

    Bu kadar yazı yeter. Umarım bir daha forumda bu konu hakkında bilip bilmeden yorum yapmazsınız.
    Yazılanların ve fotoğrafların tamamının kaynağı mevcuttur ve yazıların büyük çoğunluğu ile birlikte fotoğraflar çeşitli kaynaklardan alınmıştır. Az ingilizcesi olan insan bile zaten bu dönemlerde dünyanın halini yabancı kaynaklardan öğrenebilir..
    Keşke tamamını okusaydınız da öyle karar verseydiniz.
    O buğdayın ambarda yeşillenmesinin sebebini CHP ye sormak yerine Mendereslere ve destekçilerine sorunuz.
    Kaynakçanız olmadan da yorumlar yapıyorsunuz.
    Evet halk yaşananları unutmaz. Şu zamanda yaşanılanlar da zaten unutulmayacaktır..
    Gelelim diğer konulara..

    1970ler’deki kıtlığın 2 başka nedeni daha vardır.

    1. neden Tarihte “ Yom Kippur “ savaşı olarak bilinen Ekim 1973’de başlayan Arap – İsrail savaşı petrol fiyatlarını 1 yıldan kısa bir sürede 4 kattan daha fazla arttırır. Bu savaş sırasında Petrol Üreten ve İhraç eden Arap ülkeleri İsrail’e destek veren ülkelere petrol satmayacağını ve petrol ihracatını kısacağını açıklar. Bu gelişmelere bağlı olarak Global Borsalarda çöküşler başlar.

    2. neden 1973’te başlayan bu savaşın üzerine Ecevit hükümeti 1974’te Kıbrıs’a askeri harekat düzenler ve bu harekat sebebiyle büyük devletler ülkemize ekonomik ambargo koyar. Hem Arap – İsrail savaşları ile bir anda petrol fiyatlarının fırlaması, gelişmiş ülkelerdeki borsalarda başlayan krizler ve Kıbrıs Harekatı nedeniyle konulan ambargo ülke ekonomisinde çok büyük hasarlara yol açmıştır.

    İşin Türkiye’de bilinmeyen yanı, bu süreci sadece Türkiye değil, hem Avrupa hem de Amerika petrol ve temel madde kıtlıklarıyla yaşamıştır.

    İşte o döneme ait 1970ler’in dünyasından çok önemli belge niteliğinde fotoğraflar

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    Yukarıdaki İngilizce kısımda, Washington’da bulunan bu Petrol istasyonunun 1973-1974’de yaşanan kriz sebebiyle terk edildiğini ve arada dini toplantılar gibi başka amaçlar için kullanıldığı yazılmaktadır.

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    Yukarıdaki resim o yıllar Portland, Oreon’da çekilmiş. Sadece randevu ile petrol satışı yapıldığını duyurmakta.

    Aşağıdaki fotoğrafta ise, yine 1970ler’in o zorlu yıllarında elektrik kesintisi yüzünden devlet dairelerinde mumla çalışmak zorunda kalan İngiliz Memurlar




    Ve 1940lar’da Karne kullanan Avrupa, 1974 kriziyle birlikte tekrar Karne ile petrol dağıtmaya başlıyor




    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    Petrol üretim için en stratejik ürünlerin başında gelmektedir. Sadece arabada yakıt olarak değil, birçok ürünün hammadeyken işlenilmesinde de doğrudan ya da dolaylı olarak kullanılır.

    ABD ve İngiltere sıradan bir ülke değildir. Dünyanın her yerinden petrol alıp, işleyip yine dünyaya satan ülkelerdir. Görüldüğü gibi 1970ler’deki Petrol krizi onları bile mahvetmiştir. AKP, 1970ler’de bütün dünyanın yaşadığı bu kara tabloyu CHP’ye karşı hoyratça kullanmaktadır.

    O dönemlere ait bir yazı ve resimler içeren yabancı bir kaynak paylaşıyorum, İngilizcesi olanlar okuyabilir, olmayanlar için ise Sayfa 4'te bir cevabımda çevirisini yaptım.
    https://www.pdxmonthly.com/articles/2013/10/1/looking-back-on-the-1973-oil-crisis-october-2013?utm_campaign=DonanimHaber&utm_medium=referral&utm_source=DonanimHaber

    İnönülü yıllarda, büyük bir basiretle ülkeyi dünyanın en kanlı savaşından ve ekonomik krizinden ayakta kalarak çıkartan CHP, 1974 yılında da, bir yıl önce başlayan savaşa,onun akabinde başlayan krize ve Batı’nın ambargolarına aldırmayarak 1974 Kıbrıs Harekatı’nı düzenleyerek adada soydaşlarımızın can güvenliğini sağlamıştır.

    O dönem Ecevit’ini eleştiren Erdoğan ise, kendi iktidarı döneminde Kıbrıs’ı Annan planı dahilinde geri vermek için uğraşmış, Rumlar’ın Annan Planını reddetmesiyle Kıbrıs, elden çıkmaktan kurtulmuştur. Enerji konusunda herkesin bilmesi gereken husus şudur. Türkiye yapısal olarak ithal enerjiye bağımlı bir ülkedir.

    AKP’nin iktidara geldiği 2002’de, enerjide dışa bağımlılık yüzde 69 civarındaydı, 2010’da bu oran yüzde 73’u gördü. Türkiye doğalgazda yüzde 98, petrolde ise yüzde 92 oranlarında dışa bağımlı. Bu tablodan çok net anlaşılacak durum şudur. 1970ler’deki gibi bölgemizde yaşanacak bir savaş ya da kaos %80’nin üzerinde yabancı kaynaklara bağımlı ülkemizi anında 1970ler’deki petrol, şeker, un, yağ kuyruklarına geri götürecektir. 1970ler’deki Global krizi CHP’ye yükleyip durmadan eleştiren AKP’nin benzer bir durumun tekrar yaşanabileceği koşullar için ciddi hiçbir alternatifi yoktur.

    Somut bir örnek vermek isterim. Bundan birkaç ay önce İran, teknik sorunlar yüzünden Türkiye’ye gaz göndermeyi durdurdu. Anında o hat üzerinden gaz alan yerlerimiz gazsız kalmadı mı?
    İhanet 2:

    DP Hükümeti’nin Türkiye adına ABD Hükümeti ile 20 Ocak 1958 tarihinde imzaladığı “Tarım Ürünleri Anlaşması”nın belli başlı maddeleri şunlardır:

    Bu anlaşmaya göre Amerika Türkiye’ye şu ürünleri satacaktır: Buğday, yem, soya fasulyesi veya pamuk yağı, tereyağı, yağlı süttozu, peynir, yağsız süttozu…Türkiye bu ürünler için taşıma masrafları da dahil 46.8 milyon dolar ödeyecektir.

    Aynı anlaşmanın 2. maddesinin 1 (b) kısmında Türkiye 7 milyon doları Türkiye’deki iş hayatının geliştirilmesi amacıyla Türkiye’deki Amerikan firmaları ile bunların ajansları, teşekkülleri veya şubelerine, Amerikan zirai maddelerinin kullanılması ve tevziine yardım etmek amacıyla Amerikan firmalarıyla Türk firmalarına verilecektir.

    Anlaşmanın 104 (e) bölümünün son paragrafına göre Amerika’dan alınacak mallardan Türkiye’nin borçlanarak alacağı veya Türkiye’de bu krediden yararlanacak Amerikan yerli ve yabancı firmalarının ihracata yönelmelerine imkan yoktur. Haydar Tuçkanat’ın değerlendirmesiyle: “Amerika’nın mutad pazarlarına zarar vermeksizin Türkiye’deki Amerikan tarım fazlası ürünlerine olan ihtiyacı ve istekleri artıracak yatırımlara yönelmektir. Türkiye’de hiç pazarı olmayan ve Türk halkı tarafından kullanılmayan soya yağı ve bugün (o gün) Türkiye’de üretilen ayçiçeği yağı, pamuk ve zeytin yağlarıyla kolayca rekabet edebilmekte, süt tozu okullarda çocuklara zorla içirilerek alıştırılmakta, soya fasulyesi ekimi ise kasten baltalanmaktadır.”

    20 Ocak 1958 tarihli anlaşma’nın sonunda aynı tarihli ve 1755 sayılı Amerikan Hükümeti’nin bir notası yayımlanmıştır.

    Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Fletcher Warren’den Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya gönderilen nota ABD’nin Türk tarımını bitirme projesinin en somut adımlarından biri olması bakımından çok dikkat çekicidir.



    İki maddelik bu Amerika notasında, Amerika Türkiye’den şu isteklerde bulunmuştur:

    “a) 1957 mahsulünden yumuşak buğday veya 1 Ağustos 1958 tarihine kadar diğer herhangi bir yumuşak buğdayı ihraç etmekten kaçınmayı,

    b) 1957 mahsulünden veya 1 Ağustos 1958 tarihine kadar sert buğday ihracatını asgari bir seviyede tutmayı ve bu devre zarfında vuku bulacak her sert buğday ihracatını Türkiye’nin kendi kaynaklarından finanse edilecek muadil miktardaki buğday mübaayatı ile telafi etmeyi taahhüt etmektedir.

    1950’lerde Türk tarımını bitirme projesini başarıyla hayata geçiren ABD, projenin kalan parçalarını 1960’larda tamamlamaya devam etmiştir. Örneğin, 24 Şubat 1963 tarihli “Zirai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi Hakkındaki 161 Milyon Dolarlık İkili Anlaşma” ile ilgili olarak ABD Türkiye’ye 24 Eylül 1963 tarihinde, 11513 sayılı resmi gazetede yayımlanan bir nota vermiştir.

    Tarım ürünleri anlaşmasının bir parçası olarak verilen notanın I. bölümünde ABD Türkiye’nin zeytinyağı ihracatını 1 Kasım 1962-31 Ekim 1963 tarihleri arasındaki 12 aylık dönemde 10.000 tonla sınırlamıştır. Eğer Türkiye’nin bu dönemdeki zeytinyağı ihracatı ABD’nin izin verdiği miktarı aşarsa Türkiye kendi dövizi ile ABD’den aynı miktarda nebati yağ satın alarak cezalandırılacaktır. Türkiye’nin böyle bir gücü olmadığı için ihtiyaçtan fazla zeytin yağı dışarıya satılmayacak, fiyatlar düşecek, zarar eden üretici hem fakirleşecek, hem de ürününü satamadığı için üretimden vazgeçip, zeytin ağaçlarını kesip kışlık odun olarak yakacak ve işçi olarak ya İstanbul’a ya da Almanya’ya gidecektir. Türkiye’nin zeytin yağı üretiminin artarak dışarıya satılması Amerikan nebati yağlarının satışını etkileyeceği için ABD kendi ticari çıkarlarını korumak için Türkiye’nin ticari çıkarlarını baltalamıştır. ABD, Türk tarımına ve ticaretine büyük bir darbe vurmuştur.

    ABD’in isteği sonunda 1963,1964 ve 1965 yıllarında Türkiye’nin nebati yağlar ve yağlı tohumlar ihracatı azaltılmış ve 6.400 tonu geçmemiştir. Yağlı tohumlar ihracatının zeytin yağı ihracatıyla birlikte yıllık 6400 tonla sınırlandırılması, pamuk ve ayçiçeği gibi yağlı tohum veren bitkilerin ekimini de etkilemiş ve Amerikan soya yağı Türkiye içinde ve dışında alıp başını yürümüştür.

    Yani Adnan Menderes zamanı atılan adımların sonucunun Türkiyedeki üretimi doğrudan etkilediliğini hepimiz görmüş olduk. İsteyen Anlaşmaları bizzat araştırabilir birçok belge ve kaynak internette hali hazırda mevcuttur.


    Yazı Karakter sınırına takıldığı için aşağıdan devam ediyorum..
    quote:

    Orijinalden alıntı: mcrew

    İkinci Dünya savaşına girmeyen Türkiye ile ikinci dünya savaşına giren ülkeleri kiyaslayip o zamanlar sadece Türkiye de karne yoktu demek de garip.

    Arkadaşım yanı başındaki Yunanistan işgal edilmiş Almanlar sınırda bekliyor. Sen bunlara karşı bir ordu koymak zorundasın. O orduyu nasıl besleyeceksin? Yurtdışı ithalat diye bir şey yok çünkü devam eden bir savaş var. Gemi ticareti bitmiş. Yurtta kısıtlı ürettiğin şeylerin bir kısmını orduya ayırman gerekiyor. Bence senin yorumun garip.
  • İhanet 2:

    DP Hükümeti’nin Türkiye adına ABD Hükümeti ile 20 Ocak 1958 tarihinde imzaladığı “Tarım Ürünleri Anlaşması”nın belli başlı maddeleri şunlardır:

    Bu anlaşmaya göre Amerika Türkiye’ye şu ürünleri satacaktır: Buğday, yem, soya fasulyesi veya pamuk yağı, tereyağı, yağlı süttozu, peynir, yağsız süttozu…Türkiye bu ürünler için taşıma masrafları da dahil 46.8 milyon dolar ödeyecektir.

    Aynı anlaşmanın 2. maddesinin 1 (b) kısmında Türkiye 7 milyon doları Türkiye’deki iş hayatının geliştirilmesi amacıyla Türkiye’deki Amerikan firmaları ile bunların ajansları, teşekkülleri veya şubelerine, Amerikan zirai maddelerinin kullanılması ve tevziine yardım etmek amacıyla Amerikan firmalarıyla Türk firmalarına verilecektir.

    Anlaşmanın 104 (e) bölümünün son paragrafına göre Amerika’dan alınacak mallardan Türkiye’nin borçlanarak alacağı veya Türkiye’de bu krediden yararlanacak Amerikan yerli ve yabancı firmalarının ihracata yönelmelerine imkan yoktur. Haydar Tuçkanat’ın değerlendirmesiyle: “Amerika’nın mutad pazarlarına zarar vermeksizin Türkiye’deki Amerikan tarım fazlası ürünlerine olan ihtiyacı ve istekleri artıracak yatırımlara yönelmektir. Türkiye’de hiç pazarı olmayan ve Türk halkı tarafından kullanılmayan soya yağı ve bugün (o gün) Türkiye’de üretilen ayçiçeği yağı, pamuk ve zeytin yağlarıyla kolayca rekabet edebilmekte, süt tozu okullarda çocuklara zorla içirilerek alıştırılmakta, soya fasulyesi ekimi ise kasten baltalanmaktadır.”

    20 Ocak 1958 tarihli anlaşma’nın sonunda aynı tarihli ve 1755 sayılı Amerikan Hükümeti’nin bir notası yayımlanmıştır.

    Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Fletcher Warren’den Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya gönderilen nota ABD’nin Türk tarımını bitirme projesinin en somut adımlarından biri olması bakımından çok dikkat çekicidir.



    İki maddelik bu Amerika notasında, Amerika Türkiye’den şu isteklerde bulunmuştur:

    “a) 1957 mahsulünden yumuşak buğday veya 1 Ağustos 1958 tarihine kadar diğer herhangi bir yumuşak buğdayı ihraç etmekten kaçınmayı,

    b) 1957 mahsulünden veya 1 Ağustos 1958 tarihine kadar sert buğday ihracatını asgari bir seviyede tutmayı ve bu devre zarfında vuku bulacak her sert buğday ihracatını Türkiye’nin kendi kaynaklarından finanse edilecek muadil miktardaki buğday mübaayatı ile telafi etmeyi taahhüt etmektedir.

    1950’lerde Türk tarımını bitirme projesini başarıyla hayata geçiren ABD, projenin kalan parçalarını 1960’larda tamamlamaya devam etmiştir. Örneğin, 24 Şubat 1963 tarihli “Zirai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi Hakkındaki 161 Milyon Dolarlık İkili Anlaşma” ile ilgili olarak ABD Türkiye’ye 24 Eylül 1963 tarihinde, 11513 sayılı resmi gazetede yayımlanan bir nota vermiştir.

    Tarım ürünleri anlaşmasının bir parçası olarak verilen notanın I. bölümünde ABD Türkiye’nin zeytinyağı ihracatını 1 Kasım 1962-31 Ekim 1963 tarihleri arasındaki 12 aylık dönemde 10.000 tonla sınırlamıştır. Eğer Türkiye’nin bu dönemdeki zeytinyağı ihracatı ABD’nin izin verdiği miktarı aşarsa Türkiye kendi dövizi ile ABD’den aynı miktarda nebati yağ satın alarak cezalandırılacaktır. Türkiye’nin böyle bir gücü olmadığı için ihtiyaçtan fazla zeytin yağı dışarıya satılmayacak, fiyatlar düşecek, zarar eden üretici hem fakirleşecek, hem de ürününü satamadığı için üretimden vazgeçip, zeytin ağaçlarını kesip kışlık odun olarak yakacak ve işçi olarak ya İstanbul’a ya da Almanya’ya gidecektir. Türkiye’nin zeytin yağı üretiminin artarak dışarıya satılması Amerikan nebati yağlarının satışını etkileyeceği için ABD kendi ticari çıkarlarını korumak için Türkiye’nin ticari çıkarlarını baltalamıştır. ABD, Türk tarımına ve ticaretine büyük bir darbe vurmuştur.

    ABD’in isteği sonunda 1963,1964 ve 1965 yıllarında Türkiye’nin nebati yağlar ve yağlı tohumlar ihracatı azaltılmış ve 6.400 tonu geçmemiştir. Yağlı tohumlar ihracatının zeytin yağı ihracatıyla birlikte yıllık 6400 tonla sınırlandırılması, pamuk ve ayçiçeği gibi yağlı tohum veren bitkilerin ekimini de etkilemiş ve Amerikan soya yağı Türkiye içinde ve dışında alıp başını yürümüştür.

    Yani Adnan Menderes zamanı atılan adımların sonucunun Türkiyedeki üretimi doğrudan etkilediliğini hepimiz görmüş olduk. İsteyen Anlaşmaları bizzat araştırabilir birçok belge ve kaynak internette hali hazırda mevcuttur.


    Yazı Karakter sınırına takıldığı için aşağıdan devam ediyorum..




  • Kıbrıs harekatı yüzünden dünyadan ambargo yedik ona rağmen şimdikinden daha güzel ve adil yönetildi ülke
  • Gelelim diğer konulara..

    1970ler’deki kıtlığın 2 başka nedeni daha vardır.

    1. neden Tarihte “ Yom Kippur “ savaşı olarak bilinen Ekim 1973’de başlayan Arap – İsrail savaşı petrol fiyatlarını 1 yıldan kısa bir sürede 4 kattan daha fazla arttırır. Bu savaş sırasında Petrol Üreten ve İhraç eden Arap ülkeleri İsrail’e destek veren ülkelere petrol satmayacağını ve petrol ihracatını kısacağını açıklar. Bu gelişmelere bağlı olarak Global Borsalarda çöküşler başlar.

    2. neden 1973’te başlayan bu savaşın üzerine Ecevit hükümeti 1974’te Kıbrıs’a askeri harekat düzenler ve bu harekat sebebiyle büyük devletler ülkemize ekonomik ambargo koyar. Hem Arap – İsrail savaşları ile bir anda petrol fiyatlarının fırlaması, gelişmiş ülkelerdeki borsalarda başlayan krizler ve Kıbrıs Harekatı nedeniyle konulan ambargo ülke ekonomisinde çok büyük hasarlara yol açmıştır.

    İşin Türkiye’de bilinmeyen yanı, bu süreci sadece Türkiye değil, hem Avrupa hem de Amerika petrol ve temel madde kıtlıklarıyla yaşamıştır.

    İşte o döneme ait 1970ler’in dünyasından çok önemli belge niteliğinde fotoğraflar

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    Yukarıdaki İngilizce kısımda, Washington’da bulunan bu Petrol istasyonunun 1973-1974’de yaşanan kriz sebebiyle terk edildiğini ve arada dini toplantılar gibi başka amaçlar için kullanıldığı yazılmaktadır.

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    Yukarıdaki resim o yıllar Portland, Oreon’da çekilmiş. Sadece randevu ile petrol satışı yapıldığını duyurmakta.

    Aşağıdaki fotoğrafta ise, yine 1970ler’in o zorlu yıllarında elektrik kesintisi yüzünden devlet dairelerinde mumla çalışmak zorunda kalan İngiliz Memurlar




    Ve 1940lar’da Karne kullanan Avrupa, 1974 kriziyle birlikte tekrar Karne ile petrol dağıtmaya başlıyor




    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları


    Petrol üretim için en stratejik ürünlerin başında gelmektedir. Sadece arabada yakıt olarak değil, birçok ürünün hammadeyken işlenilmesinde de doğrudan ya da dolaylı olarak kullanılır.

    ABD ve İngiltere sıradan bir ülke değildir. Dünyanın her yerinden petrol alıp, işleyip yine dünyaya satan ülkelerdir. Görüldüğü gibi 1970ler’deki Petrol krizi onları bile mahvetmiştir. AKP, 1970ler’de bütün dünyanın yaşadığı bu kara tabloyu CHP’ye karşı hoyratça kullanmaktadır.

    O dönemlere ait bir yazı ve resimler içeren yabancı bir kaynak paylaşıyorum, İngilizcesi olanlar okuyabilir, olmayanlar için ise Sayfa 4'te bir cevabımda çevirisini yaptım.
    https://www.pdxmonthly.com/articles/2013/10/1/looking-back-on-the-1973-oil-crisis-october-2013?utm_campaign=DonanimHaber&utm_medium=referral&utm_source=DonanimHaber

    İnönülü yıllarda, büyük bir basiretle ülkeyi dünyanın en kanlı savaşından ve ekonomik krizinden ayakta kalarak çıkartan CHP, 1974 yılında da, bir yıl önce başlayan savaşa,onun akabinde başlayan krize ve Batı’nın ambargolarına aldırmayarak 1974 Kıbrıs Harekatı’nı düzenleyerek adada soydaşlarımızın can güvenliğini sağlamıştır.

    O dönem Ecevit’ini eleştiren Erdoğan ise, kendi iktidarı döneminde Kıbrıs’ı Annan planı dahilinde geri vermek için uğraşmış, Rumlar’ın Annan Planını reddetmesiyle Kıbrıs, elden çıkmaktan kurtulmuştur. Enerji konusunda herkesin bilmesi gereken husus şudur. Türkiye yapısal olarak ithal enerjiye bağımlı bir ülkedir.

    AKP’nin iktidara geldiği 2002’de, enerjide dışa bağımlılık yüzde 69 civarındaydı, 2010’da bu oran yüzde 73’u gördü. Türkiye doğalgazda yüzde 98, petrolde ise yüzde 92 oranlarında dışa bağımlı. Bu tablodan çok net anlaşılacak durum şudur. 1970ler’deki gibi bölgemizde yaşanacak bir savaş ya da kaos %80’nin üzerinde yabancı kaynaklara bağımlı ülkemizi anında 1970ler’deki petrol, şeker, un, yağ kuyruklarına geri götürecektir. 1970ler’deki Global krizi CHP’ye yükleyip durmadan eleştiren AKP’nin benzer bir durumun tekrar yaşanabileceği koşullar için ciddi hiçbir alternatifi yoktur.

    Somut bir örnek vermek isterim. Bundan birkaç ay önce İran, teknik sorunlar yüzünden Türkiye’ye gaz göndermeyi durdurdu. Anında o hat üzerinden gaz alan yerlerimiz gazsız kalmadı mı?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi WuLKaS -- 6 Temmuz 2017; 15:54:50 >




  • Ve son olarak...

    Çok açık bir örnek daha vereyim. Karnelere ve enerji kıtlıklarına karşı olan AKP’nin daha 2013 Ekim ayında Ankara’da Doğalgazı karneyle dağıttığı ortaya çıkmadı mı?

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları

    Yalan diyenler için bizzat kaynağı

    Doğalgazı karneye bağlamak gibi uygulamalar ortada büyük bir savaş, kıtlık ya da buhran yokken nasıl oluyor da yıllarca karşı propagandasını yapan ve bu konuda çok hassas olan AKP iktidarı döneminde olabiliyor?

    Bu kadar yazı yeter. Umarım bir daha forumda bu konu hakkında bilip bilmeden yorum yapmazsınız.
    Yazılanların ve fotoğrafların tamamının kaynağı mevcuttur ve yazıların büyük çoğunluğu ile birlikte fotoğraflar çeşitli kaynaklardan alınmıştır. Az ingilizcesi olan insan bile zaten bu dönemlerde dünyanın halini yabancı kaynaklardan öğrenebilir..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi WuLKaS -- 6 Temmuz 2017; 0:47:25 >




  • Çalışmaya baya emek verilmiş belli de buğdayların ambarlarda çürüğünü yeşillendiğini gören halk yaşananları unutmaz yazarın atladığı nokta bu
  • Teşekkürler hocam tam da böyle bir yazı lazımdı bize özellikle aktroller için...
  • ULU HAKANDAN istimdat kullanıcısına yanıt
    Keşke tamamını okusaydınız da öyle karar verseydiniz.
    O buğdayın ambarda yeşillenmesinin sebebini CHP ye sormak yerine Mendereslere ve destekçilerine sorunuz.
    Kaynakçanız olmadan da yorumlar yapıyorsunuz.
    Evet halk yaşananları unutmaz. Şu zamanda yaşanılanlar da zaten unutulmayacaktır..
  • WuLKaS kullanıcısına yanıt
    Kardeşim sebebini neden Menderes​'e sorayım o yönetimiyordu ki ülkeyi ,bunu savunmanın bir anlamı yok iyi bir hesap yapılmadı ve ürünler çürüdü ,ayrıca Atatürk daha zorlu bir dönemi hiç böyle sorunlar olmadan yönetti daha sonra gelenlerin daha iyi işler yapması gerekirdi.Ayrıca yorumum için nasıl bir kaynakça istiyorsun anlamadım.Son tümcenize katılıyorum
  • Bunlari guzel yazmissin da bu tarz cok yazildi cizildi ama degisen bir sey olmadi. Ayni uyeler gene bildikleri gibi soylemeye devam ediyorlar. Cunku islerine oyle geliyor. Aksini bekleme zaten.

    Bu yalanlar, algilar falan arastirmayan, bilmeyen, kendi kesminden gelen her bilgiye inananlar icin.

    Akpnin karsi kesime kullandiklari en buyuk kozlar bunlar. Gercekler bilinse isler cok farkli olur. Mesela 40lar da 2. dunya savasi oldugu bilinse ve bu yuzden butun dunyada kitlik oldugunu bilinse "inonu yuzunden millet karneyle ekmek aldi" denebilir miydi? Digerleri de benzer sekilde.

    Dunyaya bagli bir ulke olarak dunyada olan buyuk olaylardan etkilenmemiz cok normal. Bu yazilan olaylar bugun olsa belki o zamandan bile kotu duruma geliriz. Mesela yarin 3. dunya savasi ciksa ertesi gun kimse ekmek bulamaz. Bu durumda akp 2 gun icinde(mecaz degil, 48 saat) ulkeyi batirdi mi olacak? Ama akplilerin konustuguna gore o zamanlar icin butun suclu donemin hukumetleriymis.




  • şöyle bir çıkmazdayız

    pompalanan yalanlara inananlar , zaten sorgulamayan biatçı insanlar.bunlar şu sıfatların birçoğuna sahiptir ; çıkarcı , vicdansız ,ikiyüzlü , empati yoksunu , analitik düşünce yoksunu ( -ki zaten bu çok kapsamlı ve yeterli bir ifadedir ) , bencil , bilgisiz

    bu profildeki insanlardan , yukardaki yazıları okumasını , o dönemin dünyasını sorgulamasını , düşünmesini , bildiklerinin yanlış olduğunu kabul etmesini , bildiklerini pompalayanları sorgulamasını bekliyoruz ?


    bugün sorsak tüm chplilere , baykal mı kılıçdaroğlu mu diye ; ezici çoğunluk baykal der.Neden ? Çünkü baykal bu kitleyi tanımış , beni , seni tanımış ve ona göre hitap etmiş.kılıçdaroğlu ise karşısındakinide kendi gibi bilinçli bir birey , analitik düşünebilen , terbiyeli bir insan olarak gördüğü için başarılı olamıyor.

    Bu arada , bu durum eskidende böyleydi.tek fark görüyorum , artık bu çağdışı , vasıfsız insanlar yönetimin her katında söz sahibi oldu.Bu nedenle yönetimin her katı buram buram cehalet yer yer hainlik kokuyor.




  • 2015 yılında seçim döneminde İsmail Küçükkaya her sabah farklı bir yerde program yapıp halkla konuşuyordu ve o programlardan birinde yaşlı bir teyze yanına gelip, hatırladığım kadarıyla kendisine 100 adet ekmek sağlayan ekmek karnesini herkese göstermişti. Belki onun gibi çok sayıda kişi vardır ama kimse bahsetmiyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Hümiyettin -- 4 Temmuz 2017; 21:13:16 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: WuLKaS

    Ve son olarak...

    Çok açık bir örnek daha vereyim. Karnelere ve enerji kıtlıklarına karşı olan AKP’nin daha 2013 Ekim ayında Ankara’da Doğalgazı karneyle dağıttığı ortaya çıkmadı mı?

    AKP'lilerin Dillerinden Düşürmediği Karne ve Kuyruk Yalanları

    Yalan diyenler için bizzat kaynağı

    Doğalgazı karneye bağlamak gibi uygulamalar ortada büyük bir savaş, kıtlık ya da buhran yokken nasıl oluyor da yıllarca karşı propagandasını yapan ve bu konuda çok hassas olan AKP iktidarı döneminde olabiliyor?

    Bu kadar yazı yeter. Umarım bir daha forumda bu konu hakkında bilip bilmeden yorum yapmazsınız.
    Yazılanların ve fotoğrafların tamamının kaynağı mevcuttur. Az ingilizcesi olan insan bile zaten bu dönemlerde dünyanın halini yabancı kaynaklardan öğrenebilir..

    Kaynağa gerek yok ben şahidim. Biz karneyle aldık.




  • İşte arkadaşlar. en belirgin cevap ve örnek karşımıza çıktı.
    Araştırma yok, konuda yazılanlardan 1 satır okumamış sadece başlığa bakmış ona göre yorum yazmış. İşte tam da bundan dolayı sıkıntı yaşıyoruz.

    Konu başlığını bilerek yalanları diye seçtim çünkü bu tepkiyi hepinize göstermek istedim. Adam konunun sadece başlığını okuyarak cevaplardan hiçbir bilgi almayıp direkt anlatılanlar ve kendine empoze edilen bilgiler ile yorum yapıyor.

    Sana gelince sevgili kardeşim, konuda yazılanlara dikkat etmiş olsaydın Karne ve kuyrukların olmadığını zaten iddia etmiyorum. Bunlar bahane edilerek atılan iftiralar ve gerçeği yansıtmayan yorumlara karşı yalan diyorum.

    Ayrıyeten konuyu incelemeni tavsiye eder, sadece Türkiyenin değil aynı zamanda dünyadaki Tüm ülkelerin (buna dönemlerin lider ülkeleri ABD ve İngiltere de dahil) yaşadıkları sıkıntıları ve karneleri görmezden gelmemeni ve buna göre tekrar yorumda bulunmanı temenni ediyorum.




  • Bu kadar uzun yaziyi bu forumda okuyan olmaz. Ozetle: 2. Dunya savasi sirasnda ekmek karne ile dagitilmistir, ancak o sirada Fransa da kürklü kadinlar acliktan ellerini mazgallara daldirip fare yakalamaya calisiyordu. Donemin vahametini ordan anlasin insanlar
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Opethian v2

    Ne yalanı rahmedli dedem milli şef denen zatın ikdidarında ekmek almaya gitmiş. Karnesini göstermiş, 1 tane 1 i var diye adama ekmek vermemişler. Dedem de ağlaya ağlaya rahmetli anasına söylemiş. Anası ekmek almaya gittiğinde, tesettürlü olduğu için oradaki görevliler tarafından aşağılanmak suretiyle ekmek verilmeden geri yollanmış.



    Aah ah ne günlerden geçdik. Reisin kıymetini bilin kıymetini...

    csb



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi gangsta5959 -- 4 Temmuz 2017; 22:17:48 >
  • Yalan dediğiniz şeyler dibine kadar doğrudur. CHP demek yokluk ve sefalet demektir. Keşke CHP ülkeyi yönetse de yaşayarak görseniz. Bizler de her şeyi karalayarak muhalefetin konforunu yaşasak.
  • Keşke konuda yazılanları okuyup öyle yorum yazsaydın. Dünyanın lideri ülkeler bile o zamanlarda karne sistemiyle dağıtım yapmışken suçu İnönüye ye CHP ye atmak saçma ve gereksizdir. Daha ağır koşullar yaşamış Almanyada bile hiçbir siyasi parti karneleri bahane göstererek oy toplamamıştır. Çünkü O ülkelerin seçmenleri neyin ne olduğunun farkındadır ve siyasi partiler de böyle insan kandıramayacağını bilir.
    CHP nin yokluk ve sefalet olduğunu neye dayanarak düşünüyorsun ?
    Pasif adam dediğiniz Ecevit bile kıbrısa çıkartma yapma cesaretini gösterebilmiş ve bunun sonucunda yıllarca olacak ambargoyu kabullenmiştir.
    Ama daha dün yaşanılan Yunan Sahil Güvenlik botlarının TÜRK bandıralı gemiye Taciz ateşlerinde bulunmasının sonucunda hükümetin tek verdiği cevap "Tek tesellimiz hadisede can kaybı veya yaralanma meydana gelmemiş olmasıdır. " dan ibarettir. Gerçekleri görmek isteyen zaten açık bir şekilde görür. Yukarıda karne konusunda da atılan iftiralar konusunda da detaylıca bilgilendirme mevcuttur. Siz okumak istemedikten sonra zorla okutamam. Ama gerçekleri de inkar etmenize müsaade etmem. Dayanağınız, Kaynağınız varsa buyrun paylaşın hepimiz görelim.

    Dışişleri Başkanlığı Kaynağı




  • İkinci Dünya savaşına girmeyen Türkiye ile ikinci dünya savaşına giren ülkeleri kiyaslayip o zamanlar sadece Türkiye de karne yoktu demek de garip.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: mcrew

    İkinci Dünya savaşına girmeyen Türkiye ile ikinci dünya savaşına giren ülkeleri kiyaslayip o zamanlar sadece Türkiye de karne yoktu demek de garip.

    Arkadaşım yanı başındaki Yunanistan işgal edilmiş Almanlar sınırda bekliyor. Sen bunlara karşı bir ordu koymak zorundasın. O orduyu nasıl besleyeceksin? Yurtdışı ithalat diye bir şey yok çünkü devam eden bir savaş var. Gemi ticareti bitmiş. Yurtta kısıtlı ürettiğin şeylerin bir kısmını orduya ayırman gerekiyor. Bence senin yorumun garip.
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.