Şimdi Ara

2. Dünya savaşı (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
44
Cevap
0
Favori
1.099
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: 6341

    Rusya savaştan çekilmek istedi ve çekildi. Ama almanya kaybetti demek istedim şey rusya almanyaya kıyasla daha iyi durumda olan bir ülkeydi zira abd, fransa, ingiltere de öyle. Bilim bilim bilim, adamlar 1945 yılında atom bombası üretiyor biz 2020 yılında atom bombasının a sını üretemiyoruz.
    Vice versa hocam birinci dünya savaşının sonunda ve hemen sonrasında Almanya Rusya'ya kıyasla çok daha iyi durumda bir ülkeydi. Rusya'da milyonlarca kişi açlıktan ve iç savaştan ötürü ölüyor; insanlar yurtlarından, mülklerinden ve duruma göre ailelerinden oluyor. Almanya'daki devrim ve imparatorluk sonrasında Weimar Cumhuriyeti'nin yaşadığı hiperenflasyon Rusya'da yaşanan insani felaketlerin yanında hiçbir şey. Bolşevik zaferinden ve 1922'te Sovyetler Birliği'nin kurulmasından sonra bile Almanya için Rusya'dan daha yaşanabilir bir ülke denebilir çünkü Rusya daha fakirdi; zenginliği ve sermayesi çok yetersizdi. Tek parti rejimi etkili bir yönetim sergileyemiyordu. Stalin devrinde Rusya öne çıkıyor ve herkes için geçerli olmayan belirli bir refah geliyor ama ilkin büyük politik bir baskı ve devamında ise politik terör pahasına.

    Birinci dünya savaşında atladığımız bir konu var Almanya aslında doğuda Rusya'yı yenilgiye uğratıyor. Rusya harplerde ezici yenilgiler alıp çok toprak kaybediyor. Almanya batıda kaybetmeseydi doğuda zafer Almanya için garantiydi. Sahada savaşı kazanmıştı. Fisyon süreçleri ile uğraşmak yüksek bir teknik ve teorik bilgi birikimi ve sermaye gerektiriyor hocam o dönemde çoğu ülke için atom enerjisine dayalı bir mekanizma - bomba hayaldi. Ünlü Alman fizikçi Werner Heisenberg Amerikalıların bombayı yaptığına inanmıyor bile ikinci dünya savaşından hemen önce Alman kimyager Otto Hahn fisyon sürecini üretmiş ve keşfetmiş olmasına rağmen.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Almanya ile Türkiye'yi kıyas tutmak imkansız Almanya agir sanayi bilim ve benzeri alanlarda çok daha önceden girişim yapmış temeli olan bir ülkeydi zaten. Einstein gibi bilim adamlarını yetistiricek okulları eğitimi vardı. Bizde halkın çok az kismi okuma biliyordu. Sanayi altyapısı çok azdı . Anadolu'da pek bir şey yoktu birikim olarak . Yeni yeni kurulmaya başlandı . İnsan gücü de azdı ve birsuru daha faktör sayılır . Almanya olmuş bitmiş bir ülke değildi altyapısı sağlam ve çok çalışkan disiplinli bir millet .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Nazilerin başa geçtiğinde devraldıkları ekonomik altyapı ile Cumhuriyet'in Osmanlı'dan devraldığı ekonomik altyapı bir değil. Almanya sömürgeci bir ülkeydi, Osmanlı Devleti ise sömürge bir ülkeydi.

    Almanya 1870'lerde yerli kapitalizmini kurmuş, sömürge edinmeye başlamış, sömürgelerden aldığı hammaddeleri işleyen, teknoloji geliştiren, endüstri ağını kurmuş bir ülke. 1870'den 1920'ye kadar da en büyük rakibi Fransa'ya bariz üstünlük kurmuştur, o ünlü Alsas-Loren meselesi var ya, doğal kaynaklara sahip olma yarışında Fransa'yı ezmiştir resmen. Almanya 1920'de ağır bir barış anlaşması imzalamış olabilir ama onu "küllerinden doğuracak" bir altyapı temeline sahiptir. Hem bu faktör, hem de 1933'te seçimle gelen Hitler'e, Sovyetler Birliği'ne saldırsın diye el altından yapılan ABD ve İngiltere yardımları, Almanya'nın tekrar güçlenmesinin başlıca nedenleridir.

    Türkiye'nin ise o dönemde hem böyle bir altyapısı yoktur, hem de onu "ortak düşmana karşı savaş" için kışkırtacak bir dış desteği yoktur.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: MarcosDH

    Nazilerin başa geçtiğinde devraldıkları ekonomik altyapı ile Cumhuriyet'in Osmanlı'dan devraldığı ekonomik altyapı bir değil. Almanya sömürgeci bir ülkeydi, Osmanlı Devleti ise sömürge bir ülkeydi.

    Almanya 1870'lerde yerli kapitalizmini kurmuş, sömürge edinmeye başlamış, sömürgelerden aldığı hammaddeleri işleyen, teknoloji geliştiren, endüstri ağını kurmuş bir ülke. 1870'den 1920'ye kadar da en büyük rakibi Fransa'ya bariz üstünlük kurmuştur, o ünlü Alsas-Loren meselesi var ya, doğal kaynaklara sahip olma yarışında Fransa'yı ezmiştir resmen. Almanya 1920'de ağır bir barış anlaşması imzalamış olabilir ama onu "küllerinden doğuracak" bir altyapı temeline sahiptir. Hem bu faktör, hem de 1933'te seçimle gelen Hitler'e, Sovyetler Birliği'ne saldırsın diye el altından yapılan ABD ve İngiltere yardımları, Almanya'nın tekrar güçlenmesinin başlıca nedenleridir.

    Türkiye'nin ise o dönemde hem böyle bir altyapısı yoktur, hem de onu "ortak düşmana karşı savaş" için kışkırtacak bir dış desteği yoktur.
    ABD ve Ingiltere'nin yardimi derken?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Herattaa

    ABD ve Ingiltere'nin yardimi derken?

    Alıntıları Göster
    1939'a kadar Nazi Almanyası ile Batı ülkeleri samimi. Bunun da nedeni Sovyetler Birliği'nin Batı tarafından en büyük tehlike olarak görülmesi. Sovyetler Birliği tarihini bilmeden, o döneme dair yorumlarda bulunmak sağlıklı olmuyor.

    Rusya, 1917'de sosyalizmin ilanından sonra, "Beyaz Ordu" adı altında örgütlenen ve Batı ülkelerinin destek verdiği silahlı birliklerin saldırısına maruz kalıyor. Bu savaşta, sosyalist Bolşevikler rakiplerini yeniyor. Bu, Batı'nın istemediği bir sonuç oluyor. Onları devirmek için fırsat kolluyor, işe yarayabilecek her türlü güç odağını besleyip kullanıyor. Nazi Almanyası ile bolca ticaret yapılıyor. Ve de Nazilerin Sovyetlere saldırması beklentisi, heyecanı içerisinde tavizler veriliyor. Naziler 1936'da "yasak" denilen o Ren bölgesine girdiğinde bile, Almanya-Fransa sınırında bir tek kurşun atılmıyor. Naziler 1939'dan önce de bir yerleri işgal ediyor ama hiç ses çıkarılmıyor. Çünkü Hitler, Moskova'ya gidip Bolşevikleri devirecek, Batı'nın öncelikli işini halledecek, sonra da ortak bir blok saldırısıyla tasfiye edilecek, "kullanılıp atılacak" birisi gibi görülüyor. Ama planlar tutmuyor.

    Hitler seçimle başa geldi. Almanya'yı eski parlak günlerine döndürmeyi vaat ettiği propagandaları, savaşı kaybetmiş Almanya'da destek buldu. "Hitler'i Batı iktidara taşıdı" diye bir şey iddia etmiyorum, devletler kendi çıkarlarına uyan her şeyi kullanır diyorum. Birinci savaşın galibi olan Batı da, Nazizm'i Sovyetler Birliği'ne karşı kullanmayı, cılızken devirmemeyi, desteklemeyi tercih etti.

    Sovyetler Birliği, Nazi Almanyası'nın saldırganlığına karşı Avrupa'da bir blok oluşturulmasını talep ediyor, kabul görmüyor. Böyle bir manzara karşısında farklı bir yola başvuruyor, Nazi Almanyası ile bir anlaşma imzalıyor ve saldırıyı 1-2 yıl da olsa savuşturuyor. Eğer o barış anlaşması yapılmasa, Sovyetler Birliği saldırıya tamamen hazırlıksız yakalanacak halde. Aradaki güç dengesizliği öyle yüksek ki, barış anlaşmasının kazandırdığı zaman içerisinde alınan önlemlere rağmen bile, Rusya 2 yıl işgal altında kalıyor. Anlaşma yapılmasa, Naziler 1940'da Hazar petrollerine ulaşabilirdi... Stalingrad bozgunundan sonrası malum, Rusya'nın karşı saldırısı başlıyor. Haziran 1944'te Batı cephesinin açılması, Batı'nın Nazi kumarının tutmadığını bizzat ilan etmesi anlamına da geliyor. Bizzat ABD'li generaller bunu söylemiş, bu cephenin açılmasındaki en önemli etken Avrupa'nın tümüyle Sovyetler Birliği etkisi altına girmemesi. Yoksa, o an itibariyle Doğu cephesinde Berlin'e geri püskürtülme sürüyor ve savaşı Nazilerin kaybedeceği kesinleşmiş durumda zaten. Yazdıklarım yeterince inandırıcı gelmediyse, Japonya'ya atom bombaları atan pilotların röportajlarını bulup okuyun, Moskova'ya da atılacak bombalar için de eğitim gördüklerini belirtmişler, ama Batılı diplomatlar bu kadarının aşırı çılgınlık olacağını düşünüp bunun uygulanmasından vazgeçmiş.

    Naziler için denecek en güzel terim, "overrated". Abartılıyorlar. O güce kendi becerileriyle ulaşmadılar. Bir miras devralmışlardı ve de o dönemin özel koşullarından beslendiler. Özetle bu.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: MarcosDH

    1939'a kadar Nazi Almanyası ile Batı ülkeleri samimi. Bunun da nedeni Sovyetler Birliği'nin Batı tarafından en büyük tehlike olarak görülmesi. Sovyetler Birliği tarihini bilmeden, o döneme dair yorumlarda bulunmak sağlıklı olmuyor.

    Rusya, 1917'de sosyalizmin ilanından sonra, "Beyaz Ordu" adı altında örgütlenen ve Batı ülkelerinin destek verdiği silahlı birliklerin saldırısına maruz kalıyor. Bu savaşta, sosyalist Bolşevikler rakiplerini yeniyor. Bu, Batı'nın istemediği bir sonuç oluyor. Onları devirmek için fırsat kolluyor, işe yarayabilecek her türlü güç odağını besleyip kullanıyor. Nazi Almanyası ile bolca ticaret yapılıyor. Ve de Nazilerin Sovyetlere saldırması beklentisi, heyecanı içerisinde tavizler veriliyor. Naziler 1936'da "yasak" denilen o Ren bölgesine girdiğinde bile, Almanya-Fransa sınırında bir tek kurşun atılmıyor. Naziler 1939'dan önce de bir yerleri işgal ediyor ama hiç ses çıkarılmıyor. Çünkü Hitler, Moskova'ya gidip Bolşevikleri devirecek, Batı'nın öncelikli işini halledecek, sonra da ortak bir blok saldırısıyla tasfiye edilecek, "kullanılıp atılacak" birisi gibi görülüyor. Ama planlar tutmuyor.

    Hitler seçimle başa geldi. Almanya'yı eski parlak günlerine döndürmeyi vaat ettiği propagandaları, savaşı kaybetmiş Almanya'da destek buldu. "Hitler'i Batı iktidara taşıdı" diye bir şey iddia etmiyorum, devletler kendi çıkarlarına uyan her şeyi kullanır diyorum. Birinci savaşın galibi olan Batı da, Nazizm'i Sovyetler Birliği'ne karşı kullanmayı, cılızken devirmemeyi, desteklemeyi tercih etti.

    Sovyetler Birliği, Nazi Almanyası'nın saldırganlığına karşı Avrupa'da bir blok oluşturulmasını talep ediyor, kabul görmüyor. Böyle bir manzara karşısında farklı bir yola başvuruyor, Nazi Almanyası ile bir anlaşma imzalıyor ve saldırıyı 1-2 yıl da olsa savuşturuyor. Eğer o barış anlaşması yapılmasa, Sovyetler Birliği saldırıya tamamen hazırlıksız yakalanacak halde. Aradaki güç dengesizliği öyle yüksek ki, barış anlaşmasının kazandırdığı zaman içerisinde alınan önlemlere rağmen bile, Rusya 2 yıl işgal altında kalıyor. Anlaşma yapılmasa, Naziler 1940'da Hazar petrollerine ulaşabilirdi... Stalingrad bozgunundan sonrası malum, Rusya'nın karşı saldırısı başlıyor. Haziran 1944'te Batı cephesinin açılması, Batı'nın Nazi kumarının tutmadığını bizzat ilan etmesi anlamına da geliyor. Bizzat ABD'li generaller bunu söylemiş, bu cephenin açılmasındaki en önemli etken Avrupa'nın tümüyle Sovyetler Birliği etkisi altına girmemesi. Yoksa, o an itibariyle Doğu cephesinde Berlin'e geri püskürtülme sürüyor ve savaşı Nazilerin kaybedeceği kesinleşmiş durumda zaten. Yazdıklarım yeterince inandırıcı gelmediyse, Japonya'ya atom bombaları atan pilotların röportajlarını bulup okuyun, Moskova'ya da atılacak bombalar için de eğitim gördüklerini belirtmişler, ama Batılı diplomatlar bu kadarının aşırı çılgınlık olacağını düşünüp bunun uygulanmasından vazgeçmiş.

    Naziler için denecek en güzel terim, "overrated". Abartılıyorlar. O güce kendi becerileriyle ulaşmadılar. Bir miras devralmışlardı ve de o dönemin özel koşullarından beslendiler. Özetle bu.

    Alıntıları Göster
    Dedikleriniz aşağı yukarı doğru yalnız Lend-Lease ve Britanya'nın Sovyetler Birliği'ne yardımlarını atlamışsınız. Sovyetler 41'den itibaren müttefiklerden yardım almaya başlıyor yani bahislerini Nazilerden çektiklerinin en büyük işareti bu. Hitler'in kazanmasını, Sovyetler Birliği'ni yıkmasını istemiyorlar - en azından Churchill ve Roosevelt istemiyordu. Batı ve Doğu Avrupa'yı ele geçirip Londra'yı bombaladıktan sonra Hitler Almanyası en büyük tehdide dönüştü. Sovyetler Birliği iki numaralı - ve kontrol altında tutulabilir - tehdit sayıldı. Zaten tüm dikkatleri üstüne çekmiş Almanya da kendi müttefikine - Sovyetlere - daha da güven kaçıracak bir şekilde saldırınca Sovyetler otomatik olarak müttefik bloğuna dahil oldu. Yalnız elbette Churchill ve Roosevelt'in de marifeti ile. Sovyetleri Almanlara yem yapmak isteyecek bir sürü anti komünist İngiliz de vardı. Muhafazakârlardan gizli Nazi sempatizanlarına kadar.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    Dedikleriniz aşağı yukarı doğru yalnız Lend-Lease ve Britanya'nın Sovyetler Birliği'ne yardımlarını atlamışsınız. Sovyetler 41'den itibaren müttefiklerden yardım almaya başlıyor yani bahislerini Nazilerden çektiklerinin en büyük işareti bu. Hitler'in kazanmasını, Sovyetler Birliği'ni yıkmasını istemiyorlar - en azından Churchill ve Roosevelt istemiyordu. Batı ve Doğu Avrupa'yı ele geçirip Londra'yı bombaladıktan sonra Hitler Almanyası en büyük tehdide dönüştü. Sovyetler Birliği iki numaralı - ve kontrol altında tutulabilir - tehdit sayıldı. Zaten tüm dikkatleri üstüne çekmiş Almanya da kendi müttefikine - Sovyetlere - daha da güven kaçıracak bir şekilde saldırınca Sovyetler otomatik olarak müttefik bloğuna dahil oldu. Yalnız elbette Churchill ve Roosevelt'in de marifeti ile. Sovyetleri Almanlara yem yapmak isteyecek bir sürü anti komünist İngiliz de vardı. Muhafazakârlardan gizli Nazi sempatizanlarına kadar.

    Alıntıları Göster
    Naziler 1939'a kadar kapitalist Batı ülkeleri için büyük bir tehdit değildi, ta 1917'den beri esas tehdit Rusya'daki sosyalist rejimdi. Batı kampı, ortak stratejilerini yıllardır Sovyetler Birliği'ne göre belirlemekteydi, bunu anlatmaya çalışıyorum.

    Çok basit bir örnek: Eğer Naziler savaştan önce "ciddi bir tehdit" olarak algılanıyor olsaydı, 1936'da Ren kıyılarına İngiliz ve Fransız tümenleri yığılırdı ve iş oracıkta bitebilirdi de.

    Nazilere 6 yıl göz yumuldu, Naziler bu tavizlerden cesaret alarak daha da saldırganlaştı.

    Batı, Nazilerin kendilerinin istediği çizgiler içinde hareket etmeyeceklerini, yani kontrol edilemeyeceklerini, "Üçüncü Krallık" ütopyalarını gerçekleştirmek üzere Batı'nın sömürgelerini kapmak istediklerini "biraz geç gördü", 1939'da Nazilerle köprüleri atıp savaş ilan etti.

    "Geç gördü" demektense, "Bir risk alındı, plan tutmayınca B planı devreye girdi" demek daha doğru tespit olur. B planı da tutmadı, Fransa çok çabuk düştü, İngiltere ablukaya alındı... C planı, Sovyet direnişlerine bel bağlamak oldu, tüm Avrupa'yı istila eden Nazileri birisi durdursun da kim olursa olsun denilmeye başlandı artık... Sovyetler, Berlin'e doğru püskürme harekatına başlayıp kendi rejimini Doğu Avrupa'ya yaydığında ise D planı devreye girdi, Avrupa'da ikinci cepheyi açmak şart oldu. Normandiya Çıkartması da aslında fiyaskoyla sonuçlandı, tahmin edilenin çok üzerinde kayıp verildi, koordinasyon zayıftı, Batı Müttefik Orduları karadan çok yavaş ilerleyebildi.

    1939 sonrası savaş sürecinde Sovyetler ile Batı dost olmadı. Dost olabilselerdi hemen 1945'te yeni bir savaş başlamazdı. "Avrupa'nın ortasına demir bir perde inmiştir" deyip, düşmanı hiç zaman kaybetmeden ilan edip, yeni savaş sürecini başlatan kişi de bizzat Winston Churchill idi.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: MarcosDH

    Naziler 1939'a kadar kapitalist Batı ülkeleri için büyük bir tehdit değildi, ta 1917'den beri esas tehdit Rusya'daki sosyalist rejimdi. Batı kampı, ortak stratejilerini yıllardır Sovyetler Birliği'ne göre belirlemekteydi, bunu anlatmaya çalışıyorum.

    Çok basit bir örnek: Eğer Naziler savaştan önce "ciddi bir tehdit" olarak algılanıyor olsaydı, 1936'da Ren kıyılarına İngiliz ve Fransız tümenleri yığılırdı ve iş oracıkta bitebilirdi de.

    Nazilere 6 yıl göz yumuldu, Naziler bu tavizlerden cesaret alarak daha da saldırganlaştı.

    Batı, Nazilerin kendilerinin istediği çizgiler içinde hareket etmeyeceklerini, yani kontrol edilemeyeceklerini, "Üçüncü Krallık" ütopyalarını gerçekleştirmek üzere Batı'nın sömürgelerini kapmak istediklerini "biraz geç gördü", 1939'da Nazilerle köprüleri atıp savaş ilan etti.

    "Geç gördü" demektense, "Bir risk alındı, plan tutmayınca B planı devreye girdi" demek daha doğru tespit olur. B planı da tutmadı, Fransa çok çabuk düştü, İngiltere ablukaya alındı... C planı, Sovyet direnişlerine bel bağlamak oldu, tüm Avrupa'yı istila eden Nazileri birisi durdursun da kim olursa olsun denilmeye başlandı artık... Sovyetler, Berlin'e doğru püskürme harekatına başlayıp kendi rejimini Doğu Avrupa'ya yaydığında ise D planı devreye girdi, Avrupa'da ikinci cepheyi açmak şart oldu. Normandiya Çıkartması da aslında fiyaskoyla sonuçlandı, tahmin edilenin çok üzerinde kayıp verildi, koordinasyon zayıftı, Batı Müttefik Orduları karadan çok yavaş ilerleyebildi.

    1939 sonrası savaş sürecinde Sovyetler ile Batı dost olmadı. Dost olabilselerdi hemen 1945'te yeni bir savaş başlamazdı. "Avrupa'nın ortasına demir bir perde inmiştir" deyip, düşmanı hiç zaman kaybetmeden ilan edip, yeni savaş sürecini başlatan kişi de bizzat Winston Churchill idi.

    Alıntıları Göster
    Birinci dünya savaşının sonuçlanmasından bu yana Sovyet Rusya'nın Batı ama Batı'dan kasıt esas Britanya tarafından bir numaralı tehdit olarak görüldüğü aşikar bir gerçek ve evet bu maalesef genel siyasi tarihlerden ziyade Sovyetler Birliği tarihinin ayrı okumalarında detaylı şekilde karşımıza çıkıyor. Naziler savaştan önce bırakın tehdit olarak algılanmayı müttefiklerle antlaşma masasına - Münih - oturuyor Almanya onca genişleme yapmış olmasına rağmen, Batılı güçler Almanya'ya her zaman belirli bir kerteye kadar güven duyuyorlar ama Sovyetlere asla dolayısıyla Sovyetlerin Almanya'nın büyüyen tehdidine karşı ittifak tekliflerine kulaklarını tıkıyorlar Almanya ne zaman kontrolden çıkıyor o zaman Sovyetlere kayıyorlar ama bunda bile Churchill ve Roosevelt'in etkisiyle ama pek tabii verilmiş koşulların bu iki politikacıya aşırı güç veren baskısıyla. Aslında neredeyse hiç kimse Alman savaş makinesinin bu denli ilerleyip bu ilerlemeden cesaret alan Hitler'in inanılmaz boyutlarda irrasyonal politikalar hayata geçirip talepler dayatacağını tahmin etmiyordu. Almanların Fransa ve Avrupa'yı teslim ve İngiltere'yi de kısmen rehin alması beklenmiyordu. Churchill tarihsel olarak İngiltere için en büyük tehdidin Almanya olduğunu görecek kadar akıllıydı, Rusya onun için hep ikinci planda ve kontrol altında tutulabilir olarak kaldı çünkü Churchill'e göre Rusya iktisadi ve içtimai olarak Almanya'nın hep gerisindeydi nicelikten gücünü alıyordu. Churchill'in aksine genel olarak Batılılar Rus tehdidini ideolojik olarak algılıyordu Alman ve Rus potansiyellerine bakmıyordu. Komünizm düşmanlığı milliyetçi Almanya'nın tehlikesini ve Almanya'nın Rusya'ya kıyasla muazzam olan ülkesel potansiyelini - hammadde ve insan kaynağı olarak değil tabii ki - görmeyi hep zorlaştırıyordu. W. Churchill bir İngiliz muhafazakârı, Avrupa ABD - İngiltere ile komünist Rus blokları arasında paylaşılmıştı, elbette bunu diyecek ama Uncle Joe nam-ı diğer Stalin'i bir öcü olarak görecek kadar da ahmak değildi.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • silinebilir



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MarcosDH -- 7 Şubat 2020; 15:45:22 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: MarcosDH

    silinebilir
    Sosyal demokratlar Versay Antlaşması'nın yükümlülüklerini karşılayabilmek için hiperenflasyona zemin hazırlayacak politikalara izma attılar. Bu zaten orta halli veya fakir olanı ve içlerinde ciddi savaş travmaları taşıyanları daha da kötü bir duruma soktu. Hem yenilginin ezikliği hem de ekonominin çöküklüğü, paranın değersizliği ve devasa işsizlik Almanların Nazileri bir umut kapısı olarak görmesine yol açtı. Tekrardan Alman Reich'ı yücelsin mi istediler? Naziler veya Hitler dedi ki, Almanya zaten en iyisi elbette ki yücelecek. Sosyal haklar mı istediler? İş mi istediler? Naziler dedi ki biz sosyalistiz ve Alman işçisinin partisiyiz ulusal ekonominin bu haline savaş açacağız. Versay'ın imzalanmasından halktan kimseler hoşnutsuz muydu? Evet. Naziler onlara dediler ki, imzalayanlar haindir, Versay da bir paçavradır. O yüzden dalga dalga yükseldiler. Nazizm sıradan otoriter tip bir dip dalga olacakken Hitler'in radikal ideolojik ve tarihsel ihtiraslarıyla, kör manipülatif fanatizmi ile yeni bir Avrupa ve Dünya imparatorluğu planına dönüştü ve Hitler'e eşlik eden yeni emperyal koro - Mihver - eskinin kapitalist statükocu cephelerinde vücut bulan genel bir ittifakı - müttefikleri - komünist Sovyetleri de bu ittifaka dahil edecek şekilde harekete geçirdi. Birinci dünya savaşının kazananı ABD, ikinci dünya savaşının kazananı hem ABD hem de kısmen Sovyetlerdir. Bu savaşlarda kaybeden her zaman Avrupa'dır, eski emperyal uygarlık merkezidir. Buna rağmen Avrupa en azından ekonomik olarak hep toparlıyor. Sovyetler - Rusya çöktü. Rusya da aslında her zaman olduğu gibi bölgesel bir imparatorluk ve bölgesel süper güç olarak toparladı. ABD ise Antik Roma İmparatorluğu'nu andırıyor. Asla çökmeyecek veya gerilemeyecek bir dünya devi gibi duruyor ama çöküşün tohumlarını içinde barındırıyor, en tehlikelisi de zaten bu olmalı. Dünya hem korkutucu şekilde yeni yükselmiş Çin hem de ABD için çok küçük. Bu iki ülke yüzünden bence milyonlar can verecek. "Kasap bir diktatör" olarak hatırlanan Gürcü Sovyet lideri Stalin milyonların ölümü istatistiktir derken aslında modern dünyanın korkunç bir gerçeğine parmak basıyordu. İstatistik olarak göre göre insanlar kitlesel ölümlere aynı Stalin gibi duyarsızlaşacak, kitlesel ölümler ne zamanki popülasyon arttışını aşacak o zaman insanların kafasına bir şeyler dank edecek. "Aaa biz bir yerlerde bir şeyleri yanlış yapıyoruz."

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Stalin'e atfedilen o cümlenin aslında Erich Maria Remarque'ın "Ölesiye Yaşamak" romanında yazdığı bir cümle olduğu belirtiliyor. Kitabı henüz okumadığım için, kaynak konusunda kesin bilgi veremiyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MarcosDH -- 7 Şubat 2020; 15:43:27 >
  • "Der tod eines menschen: Das ist eine katastrophe. Hunderttausend tote: Das ist eine statistik!"

    https://de.wikisource.org/wiki/Franz%C3%B6sischer_witz
    https://eksisozluk.com/entry/52257661

    Ekşi Sözlükte orijinal kaynağı buldum. Stalin'e ait değil görünüyor. Belli ki birileri Stalin'i justify etmek için bu efsaneyi uydurmuş. Gerçi Stalin'e atfedileni biraz daha farklı ama muhtemelen sonradan bir ilave. Stalin'in bu kaynaktan da haberinin olduğunu sanmıyorum yani alıntısal ifade olacağını da sanmıyorum.

    Teşekkürler.

    ABD'nin Sovyetlere savaş açmak için gerekçesi yoktu Sovyetlerin gerekçesi ideolojilerinden geliyordu ama. Sovyetler yaralarını sarmak ve nükleer silah tatmamak için askeri olarak pasif kaldılar. Küresel kreditörler bir daha bir savaş çıkmasın ve aşırı sarsılmış olan statüko ekonomi kanalıyla sürsün diye düşünüldü. ABD Avrupa'yı kendisine müttefik ve uydu olarak gördü, Avrupa da çöküklüğü içerisinde ABD'de de bir finansman kaynağı ve komünist Sovyet İmparatorluğu'na karşı bir kalkan gördü.

    Komünizm dünyanın yeni öcüsü olarak kendisine envai çeşit düşman yarattı ve bu düşmanlar ise hegemon statükocular tarafından manipüle edilip kullanıldı. Dünya Amerikan ve Sovyet emperyal çemberleri arasında sıkışıp kaldı ve üçüncü bir cephe - Yugoslavya, Çin gibi kimi ülkelerin bağımsızlar hareketi - patlak verdi. Sovyet bloğu eriyip bu üçüncü cehpeden ülkeler dizisine karıştı ardından Rusya, İran, Çin ile "yeniden ortaya çıktı". İran'ın bulunmadığı Shangai Paktı'nda kısmen stratejik bir yüz kazandı. Çin dünya ekonomisi içerisinde bir süper güce evrildi ve neoliberal ideal dünya anlayışına aykırı olarak serbest ticaret ağı ve karşılıklı avantaj sistemi çıkarlar çatışması sonucunda yepyeni bir boyut kazandı. Bush, Trump gibi Amerikan başkanlarının temsil ettiği bir rüzgarla beraber liberal çıkar harmonisi yerini yarış ve rekabete, mümkün olan en kısa yoldan güç ve küresel prestij elde etmenin hegemonik politikalarına bıraktı. Bir iş adamı olan Trump liberal modelden ana iskeletini çizmiş olan Amerikan emperyalizminin sermaye ve üretim ayağının Çinliler tarafından sollandığını ve parlaklığını yitirdiğini gördü ve çareyi Çin'e ekonomik bir savaş - ticaret savaşını - ilan etmekte buldu. Şimdi zaten iç desteğini giderek de yitiriyor ama ABD'nin ekonomik anlamda Çin'in gölgesinde kalacağı gerçeğini dehşetle gören ilk Amerikan başkanı kendisi gibi duruyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Nat Alianovna -- 16 Ocak 2020; 18:28:52 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • silinebilir



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MarcosDH -- 7 Şubat 2020; 15:42:31 >
  • bizim almanya gibi olma bi şansımız yok bilim gelenegi olan bi ülke ile yıl 2020 halen ortadogu kafası birmi ALLAH aşkına

    örnek verim hiç bi siyasi partiye uye olmayan oy atmayan biri bile devlete hukumete en ufak bi şikayette ya din ile ya da mecvut ekonomi şartlarıyla saldırıyorlar

    bak geçen adam diyor ki eğitim sistemimiz kötü ekonomik durumumuz belli bunların duzeltilmesi lazım karşısında ki seninde anlıcan AKP li

    efendim CHP zamanı ezan TÜRKÇE okutuldu

    dedimi iyi anladın kardeşim bu toplum la bi yere kadar gelişirsin sonra hoop 50 sene geride kalmış görürsün kendıni bu hep böyle olmuştur

    KALDI KI BEN ŞUNA İNANIYORUM EĞİTİMİ BU ULKEDE ASLA KALKINDIRMICAKLAR

    GERİSİNİ SEN ANLA ARTIK
  • Almanya zaten o kaynağa, yetenekli ve zeki insanlara, kapasiteye sahipti. Kömürleri atınca elmaslar gün yüzüne çıktı. Hitler'inki güzel bir dokunuştu o kadar.

    Senin o zamanki ülkende bilim yeni yeni bilinen bir şeydi. 10 sene öncesine kadar bilim insanı yoktu. Taş devrinden kalma, ilkel bir milletti. Bilim ve teknolojiyle ilgili ilk jenerasyon onlardı zaten. Atatürk buna rağmen güzel ataklar yapıp sağlam bilim insanları getirtti. Hitler'in attıkları bizim için elmastı.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • din yüzünden.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Irishman

    Almanya zaten o kaynağa, yetenekli ve zeki insanlara, kapasiteye sahipti. Kömürleri atınca elmaslar gün yüzüne çıktı. Hitler'inki güzel bir dokunuştu o kadar.

    Senin o zamanki ülkende bilim yeni yeni bilinen bir şeydi. 10 sene öncesine kadar bilim insanı yoktu. Taş devrinden kalma, ilkel bir milletti. Bilim ve teknolojiyle ilgili ilk jenerasyon onlardı zaten. Atatürk buna rağmen güzel ataklar yapıp sağlam bilim insanları getirtti. Hitler'in attıkları bizim için elmastı.
    silinebilir



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MarcosDH -- 7 Şubat 2020; 15:41:56 >
  • II. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi olup birçok milletin yer aldığı, 1939'dan 1945'e kadar süren küresel bir askerî çatışmadır.
  • Almanya'yla Türkiye'nin karşılaştırılması çok komik , bir kere 1930'lardan itibaren en çok hangi ülkeden ithalat yapıyoruz diye bakarsan bu ülke Almanya , bu dediğin top tüfek tankı bir gecede üretmediler , Almanya birliğini tamamladıktan sonra zaten sanayileşmiş bir ülkeydi Çelik üretiminde ve denizlerde İngiltere'ye kafa tutabilecek yegane devlet. Bir kere Almanlarda Max Weber'inde dediği bir Protestan çalışma etiği var kimileri kapitalizmin ortaya çıkmasında bu etiğin olduğunu söylüyorlar. Türkiye Cumhuriyetine gelince doğru düzgün altyapısı sanayisi ve eğitim ve sağlık sistemi olmayan bir imparatorluğun mirasını almış bir devletten bahsediyoruz. Kurulan birçok fabrika vs yabancı ülkeler tarafından açılan krediler vasıtasıyla yapıldı.
  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.