Şimdi Ara

Yeni Dünya Düzeni (İllumunati,HAARP,Müzik Endüstrisi ve dahası)Ana Konu (435. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
10.293
Cevap
412
Favori
902.114
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
32 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 433434435436437
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • nisa 75. ayetten mehdi geleceğine tam kanat getiremdm ben.bir başka sitede hz isanın dönüşü için şunlar gçeiyor


    HZ. İSA’NIN YENİDEN GELECEĞİ İDDİASI



    Kuran’da yer almamasına rağmen, ortaya atılan iddialardan biri de Hz. İsa’nın dünyanın sonuna yakın yeniden geleceğidir. Hadislerde Hz. İsa’nın Şam’ın doğusunda beyaz minareye ineceği, Mehdi ile buluşacağı, Deccal’i öldüreceği anlatılır. 12. bölümde bazı hadis uydurucuları anlatılırken geniş yer verdiğimiz Ebu Hureyre’nin, Buhari ve Müslim gibi, gelenekçilerin en güvendikleri iki kaynaktaki bir hadisi şöyledir: “Allah’a yemin ederim ki İsa’nın adil bir hakem olarak aranıza inmesi yakınlaşmıştır. O indiğinde haçları kırıp domuzları öldürür, cizyeyi kaldırıp maymunu öldürür ve İslam’dan başkasını kabul etmez.” Hıristiyanlık’tan ilk devirlerde dinimize geçenlerin yaydığını sandığımız bu uydurma, Kuran ayetleriyle de uyuşmaz.



    Allah şunu demişti: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden ayıracağım…

    3-Ali İmran Suresi 55



    Hüseyin Atay bu ayete göndermeler yaparak şu açıklamayı yapar: “Hz. İsa hakkında Kuran-ı Kerim’in verdiği bilgi içinde onun öldüğü fakat öldürülmediği bilinmektedir. Bunlara göre Hz. İsa ölmüştür, hayatta değildir ve dünyaya dönmeyecektir. Hadislerle iman esasları sabit olmaz ve Kuran’a ilave yapılamaz. Hıristiyan kültünden ve kültüründen, Hz. Muhammed’in vefatından sonra İslam literatürüne geçen hikayelerden birinde; Hz. İsa’nın ölmediği, göğe çıkarıldığı ve kıyamet kopmadan dünyaya Şam’daki minareden ineceği anlatılmaya başlanmıştır. Hıristiyan mitolojisi İslamlaştırılarak Müslümanlar’ın inançları arasına sokulmuştur. Öyle ki buna inanmayanlar, aklı başında sanılanlar tarafından bile kafirlikle itham edilmektedirler.” (Hüseyin Atay, Kuran’a Göre Araştırmalar)



    Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. O Allah’ın elçisi ve Peygamberler’in sonuncusudur.

    33-Ahzab Suresi 40



    Ayetten Peygamberimiz’in son Peygamber olduğunu anlıyoruz. Kuran’da Hz. İsa’nın da Peygamber olduğu geçtiğine göre, Peygamberimiz’den sonra Hz. İsa’nın gelişi Kuran’ın bu ayetiyle çelişir.



    Selam üzerimedir doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım gün.

    19-Meryem Suresi 33



    Meryem suresinde, Hz. İsa’nın ağzından nakledilen yukarıdaki sözlerde, Hz. İsa’nın üç önemli gününden bahsedilir. Görüldüğü gibi bu günler sayılırken; Hz. İsa’nın kıyamette dünyaya yeniden geleceği şeklinde bir günden bahsedilmez. Eğer böyle bir gün olsaydı, elbette bu da yalanlarla dolu hadislere bırakılmadan, şüpheye yer bırakmayacak şekilde Kuran’da bildirilirdi.

    Ne yazık ki Kuran’ın belirtmediği ve Kuran ile çelişen Hz. İsa’nın gelişi hikayesi, yüzlerce sahte İsa’nın çıkışına yol açmıştır. Sahte Mehdi enflasyonu gibi, sahte İsa enflasyonu da yaşanmıştır.

  • Peygamber efendimizin de son peygamber olduğu biliniyordu ama ondan sonra da peygamberlik iddiasında bulunan kişiler çıkmıştı. Onlar habire türer. Sen ne bakıyon onlara?

    Hz. İsâ AS'ın yeryüzüne inmesi, peyfamber efendimizden sonraki peygamber olduğu anlamına gelmez. O kendi risâlet görevini zamanında ihyâ etmiştir. Âhir zamanda gelmesi, hristiyan olarak değil, müslüman olaraktır. Hz İsâ gibi büyük peygamberler (Resul olanlar: Yani kendilerine kitap indirilenler), Allah'ın bir dini ile gelirler. Ama bu sefer yeni bir dinle gelmeyeceği için, peygamber vasfıyla değil, ümmetten bir lider olarak gelecektir. Yeni çelişki yoktur.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mc_Doglos

    Yeni Dünya Düzeni (İllumunati,HAARP,Müzik Endüstrisi ve dahası)Ana Konu






    ŞEYTANDAN ÇARPICI AÇIKLAMALAR

    “Atatürk yüzünden, planlarımızı yarım yüzyıl ertelemek zorunda kaldık.” diyen ABD’li bankacı iş adamı David Rockefeller, başka neler demiş? Biraz uzun… Daha uzundu ama ben sadece bizim için önemli olan bölümlerini aldım. Oldukça düşündürücü…

    İşte David Rockefeller’in söyledikleri:

    TÜRKİYE'YE ADNAN MENDERES ZAMANINDA "MARSHALL YARDIMI" İLE EL ATTIK

    Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü bir MASONDU ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.

    1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI

    Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.

    BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ

    En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.

    ÖZAL, İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI

    Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.

    TÜRKİYE'DE PARA İTİBAR GÖRDÜ, ARKADAŞ, DOST, AİLE GİBİ KAVRAMLAR UNUTULDU

    Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.

    "KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ" HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK

    Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal’ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu'ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak.

    TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ... SU KAYNAKLARININ ÖNEMLİ BİR KISMI BURADA

    Rockefeller de sözü devralarak başlıyor;

    Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince:

    Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.

    İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız.

    Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.

    EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR VE KÖKENLERİ SÜMERLERE KADAR DAYANIR

    Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.

    Beşincisi ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce 4.000’lerde Orta Asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotamya’ya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve Avrupa’daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu’da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular’ın da Türk kökenli olma ihtimali yüksektir.

    Milattan Önce 3.500 yıllarında Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi, “öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı’nın simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir.

    Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce 2.000 yıllarında, yani Sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır.

    MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLARAK TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK, BU MİRASA EL KOYMALIYDIK

    Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdir.

    Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.

    Ben de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim.

    OSMANLI'YI YIKMAK ZOR OLMADI

    “Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. Rothschild kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü.

    Rothschild: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı’nın çöküş devrini başlattı. Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i yani sentezi oluşturdu.

    HİTLER, BİZİM TARAFIMIZDAN GETİRİLDİ, ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR

    İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.

    ATOM BOMBASI, YAHUDİLERİN YAŞADIĞI ALMANYA'YA ATILAMAZDI, BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI

    Almanlar’dan nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein’ın Amerikan Başkanı Roosevelt’e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika’nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.

    İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD AİLESİ'NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU

    Ve böylece Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu.

    SOVYETLER BİRLİĞİ'NE YETERİ KADAR ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ, MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ

    Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.

    ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ BİR ÜLKE AMA ABD EKONOMİSİNE KATKISI BÜYÜK

    Çin ise Amerikan Bechtel Corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.

    VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND, ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVYA SAVAŞ ENDÜSTRİSİ'NİN DENEME VE GELİŞMESİNE YARADI

    Size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim; Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi.

    Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı.

    Kamboçya’da Amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi.

    Tayland’da yine ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı.

    Endonezya devlet başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği silahlarla Doğu Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.

    Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır.

    İran-Irak savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu de yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.

    Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar.

    1990 Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar.

    Rotthschild konuşmasına “Bu ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok” diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti.

    ZAİRE, ÇAD, YEMEN, GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU, URUGUAY, ANGOLA'DAKİ SAVAŞLAR VE DARBELER BİZİM PLANLARIMIZDI

    Zaire devletinin başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush’un deyimiyle Afrika’daki en iyi adamımız oldu.

    Çad Hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü.

    Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler.

    Guatemala’da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir.

    Şili’de General Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri’ne aktardığı milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk.

    Brezilya da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Amerika’daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu.

    Dominik Cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı.

    1990’lı yıllarda Kolombiya’da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor.

    Fiji, Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor.

    Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti, Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı.

    BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ KONTROL ALTINDA TUTUYORUZ, AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ

    Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio’su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız.

    İstanbul’daki sinagoglara yapılan saldırılar ve Madrid’deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı.

    New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan’daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler.

    Ben “dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba” diye düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı;

    DÜNYADA HİÇBİR YERDE MAFYA VE KAÇAKÇILIK OLAYLARI BİZİM İZNİMİZ OLMADAN YAPILAMAZ

    “Bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir.

    NEDEN KUZEY AMERİKA VE BATI AVRUPA VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ İÇİN ÇALIŞIR

    Bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize atkılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.

    Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.

    İlk önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. Gerçekten de çok az televizyon seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefaletten sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama ben medya adamıydım ve bütün bunların sebeplerini araştıracak zamanım yoktu...

    Kaynak: Kitap ve röportajlardan kendi sözlerinden kurgulanarak derlenmiştir.


    dostum birşey soracagım tamm bunlar bildiğimiz şeyler de bunları acık acık söylemişmidir yani bu adam?
    sen nerden buldun bu yazıyı kaynak verebilirmisin
  • Kimin söylediği değil, doğruyu ve neyi söylediği önemlidir.
    Sizin düşmanlarınız bile zaman zaman doğruyu söyler. İşte siz, bunları dinleyin. Doğruyu alıp, yalanı bırakın. Güzeli alın, çirkini almayın.
  • KAYNAK:http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=2292

    Dijital Nazar ve Yürüyen Mobeseler (Esrar-ı Google-1)

    Google’ın yasallaşmasını beklediği, ileri seviyede teknoloji içeren bilgisayarlar. Google kullanıcılarına has; sadece onlar kullanabilir. Lens bilgisayar teknolojisi malum. Yaşadığımız şu günlerde, özel lens olarak üretilen, uzağı yakın eden, dürbün özellikli bilgisayarlar ve gözle yönlendirilen cep telefonları dünya pazarına sürülüyor. Şimdi ele geçirdiğimiz bilgi ise, çok korkunç gibi görülse de, teknolojinin bugün geldiği noktada artık sıradan sayılabilir.

    Bizim bu yazımızda anlatacaklarımız yukarıdaki teknolojilerle ilgili değil. Bu anlatacaklarımızın yanında yukarıdaki gelişmeler sıradan sayılır.

    Dünya medyasında ilk defa yer alacak olan bu bilgi oldukça ürkütücü sonuçlar doğurabilecek yeni bir buluş.

    Şimdi aşağıdaki habere dikkatinizi çekmek istiyorum:




    Cep Telefonu 40 Yaşında

    “Mühendis Martin Cooper'ın cep telefonuyla yaptığı ilk konuşmanın üzerinden tam 40 yıl geçti.

    Motorola şirketinde görevli Cooper, New York'un 6. Caddesi'nde Motorola DynaTAC model telefonla 3 Nisan 1973'te ilk kez ''alo'' dedi.

    Cooper'ın (85) 22 santimetre büyüklüğündeki cep telefonu 1 kilogramdan ağır ve 20 dakika konuşma süresine sahipti. Telefon, 10 saatte şarj edilebiliyordu.

    --------------------------------------------------------------------------------








    --------------------------------------------------------------------------------



    Ekibiyle Ulusal Mühendislik Akademisi'nin dağıttığı Draper Prize ödülüne layık görülen mucit Cooper, geçen yıl teknoloji dergisi The Verge'e yaptığı açıklamada, cep telefonuyla ilk olarak en büyük rakibi Bell Laboratuvarları'ndan Joel Engel'ı aradığını belirtmişti.”http://www.sabah.com.tr/Dunya/2013/04/03/cep-telefonu-40-yasinda

    Cep telefonu ilk defa 1973 yılında kullanılmış. Peki acaba dünya piyasasına ne zaman sürüldü?

    Hep söyledik, teknolojik bir icat ilk bulunduğunda hemen piyasaya sürmezler. İlk önce çeşitli amaçlar için kullanılır. Bilgi sızması ve pazarın oluştuğu konjonktürel ortamlarda, seri üretimlerle insanlıkla buluşturulur.

    Bundan 15-20 sene önceki, “Takoz” diye adlandırılan ilk cep telefonlarını hatırlayın. O dönemki insanlara “Benim telefonum gözle hareket ediyor.” denseydi, insana gülerlerdi.

    Ama artık teknolojik olarak o da gerçekleşti:
    http://www.cnnturk.com/2013/bilim.teknoloji/03/06/yeni.galaxyye.gozle.kontrol.geliyor/699011.0/index.html


    Ama bugün piyasada bu sızma dediğimiz unsurlar insanlık için bilgisine sunulur ki sebebi şerlilerin planlarına bir sekte olması içindir. Ama unutulmamalı ki, “Allah çalışana verir.”

    Şimdi gelelim asıl konumuza:



    Google’ın Yeni Projesi “Kara Tabletler”

    “Kara Tabletler” dediğimize bakmayın. Piyasada ki birçok tablet kara, siyah. Bizim kara dememize sebep, projenin kara olması.

    Ürettikleri örnek bilgisayar özellikleri, özel bir kristal mercekle, lazer prensibiyle çalışan; mor ötesi ve kızıl ötesi ışınları algılayan bu mercek, insanın göz retinasını şifreleyerek çalışıyor. Yani bir kere şifrelenen bilgisayarı bir başka kimse açamayacak; sadece gözün sahibi açacak. Bunu şöyle kısmen düşünseniz de aynı teknolojiden bahsetmiyoruz. (Göz tanıma program şifreleri ile açılan kapılar vs.) Burada insanın göz retinasına müdahale söz konusu, özel mercek teknolojisiyle. Retina milyonlarca hücre içerir. Bunların bir kısmı renkleri bir başka kısmı ise siyah ve beyazı yansıtır. Kırmızı bir “ZAR” gibidir. “Retina” bu kırmızılıktan, kızıllıktan ismini alır.



    Çalışma sistemi kabaca şöyle:

    Bilgisayarın karşısına oturuyorsunuz. Merceği devreye sokuyorsunuz. Belirlenen sürede, gözünüzle merceğe bakıyorsunuz. Mercek, göz retinasına yolladığı belli frekanstaki ışınları, retina bilginizle geri alıyor. Aynı anda, retinaya müdahale etmiş oluyor. İşte fark burada başlıyor. Kullanıcının göz retinasına yapılan bu müdahale, göze bir enerji yüklüyor. (Bu enerjiyi zihninizde siz şekillendirin.) Süresi şu an bilinmiyor. Belki 1 saat belki 1 gün etkisi sürecek bir enerji (negatif anlamda). Artık o göz, bakışları ile başka cihazları bozabilecek, etkileyebilecek bir konuma geliyor.

    İlk 100 bin kişi tasarlanıyor. Şimdi düşünün: İlk 100 bin kişi bu noktada, topluca; adeta hipnoz gibi negatif bir göz enerjisine sahip. Bu durum, Kur’an’daki şu ayetleri ne kadar andırıyor değil mi…

    * “Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” Mümin / 19


    * “O inkar edenler Zikr’i işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi…” Kalem / 51


    Ayetlerde “gözleri” ifadesi çoğul olarak kullanılıyor. Toplu bir bakış. Bir seans adeta. 100 bin kişi, 200 bin göz. Bunu 1 milyon kişi ile de yapabilirler.

    “Dijital nazar” deyip geçmeyin. Yine elektronik ve dijital cihazların yaydığı radyasyon, insanlık dahil herşeyi etkilediği, bilimsel olarak kabul edilmiştir. Uyuşukluk, halsizlik ve uyku hali en masum yan tesirleridir. Şimdi, 100 bin kişinin topluca, göz retinasından yüklenmiş negatif enerjiyi bir yere yönlendirmeleri ile ne olur, siz düşünün...




    Kırmızı Gözler







    Bir de bu kullanıcılara felsefi bir akım, bir ekol meydana getirsinler. “Google kırmızı gözler toplu ayini” gibi. “Hadi canım sende” diyenleri duyuyor gibiyim. Biz zaten düşünenlere yazdık. Acaba mı diyenlere… Eski kadim bilgilerden, nazar gözler.

    Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında Esed oğullarından nazarı değen bir kimse var idi. Üç gün bir şey yemez, sonra çadırın bir tarafını kaldırıp oradan geçen bir deveye bakıp, (Bunun gibi bir deve hiç görmedim) der demez, deve yere düşer hastalanırdı. Müşrikler, bu adamı bulup Peygamber Efendimiz’i nazarla öldürmesini istediler. Cenab-ı Hak da Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) bunun nazarından korumuştur. (www.dinimizislam.com)

    Bu bilgisayar gözler, bir göze bağlı olacak. Bir tek o sizin gördüklerinizi görecek. Yürüyen mobeseler. Benim gözüm bir kamera oluyor. Birkaç işlemden sonra, siz nereye bakıyorsanız, tekrar bilgisayara, merceğe döndüğünüzde , uydu teknolojisi ile sizin gördüğünüzü, o kişi görecek.

    Bu bilgisayar toplumun hangi kesimine satılacak; felsefi olarak ekol oluşturularak mı, yasa ile mi, ödül ile mi, bu kampanyaya gönüllü katılanlara mı; onu zaman gösterir. Ama bildiğimiz, şu anda bu teknoloji var.





    Retinaya Kayıt

    Plak kayıt sistemi. Taş plak teknolojisi 1800’lerin sonunda, kum ve ziftten yapılan ve plak adını taş gibi olmasından almış bir teknolojidir. Yani zift ve kum, plağı taş şekline sokmuştur. Zaten kumun ana maddesi de taş olmasından, bu ibare kullanılır. Konumuz ile ilgili olan kısımsa, bir maddeye bir sesin, bir dalganın haps edilmesinin ispatıdır; yani kayıt. Daha sonra, kasetlerdeki ince zar gibi şeritlere sesin kaydolması da malum. Aynı şekilde görüntülerin de. Şimdilerde CD teknolojisi de aynı prensiple çalışmakta. Nano teknolojiyle, lenslere bilgisayar işlevini yüklemekleri de malum. Şimdi ise üzerine kaydolunan nesne gözün retinasıdır. Yani “bu olmaz” demeyin. Bu, bugün mevcuttur. Cinayet olaylarında kullanılan bilimsel bir yöntem var: İnsan öldüğü zaman, göz bebeklerinde, görmüş olduğu son görüntü hapsoluyor. Bilim adamları bunu ispatladılar ve bazı olayların açığa çıkmasında bu metottan faydalanıyorlar. Bizden söylemesi.




    Gözdeki Sırlar

    * İnsan vücudunun anten olma özelliği; verici olma özelliği, bugün bazı cihazlarda kullanılmakta ve aynı zamanda, insan enerjisi yürüdükçe dinamo, batarya görevi görmektedir.

    * Gören beyindir. Ama sebep? Sebep gözdür. Yani gözün işlevi. Dolayısıyla bakan, gören gözdür. Beyin ise algılayandır.

    * Şimdi, negatif teknolojik NAZAR oluştuğunda, bunu önleyecek ne olabilir? İpucu olarak, saat ve bilgisayarlarda bulunan atom taşlarını (rubinler) düşünün. Evet, cevap ne olabilir? Bunlar henüz teknolojide başlangıçlar. İleriki günlerde gelişmelerden haberdar edeceğiz.

    Bütün bu projelerin başında Ray Kurzweil ve ekibi var; yani Singularityciler.(Singularitycilerin Scientology ile alakası yoktur. Singularity ayrıdır Scientology ayrıdır. Kavramları karıştırmayalım.) Şimdi bir soru: Bu kayıt sistemine görsellik de eklenirse; yani retinaya çok güzel bir cennet veya cehennem filmi kayıt edilirse, Peygamberimizin Deccal hadislerindeki sır meydana çıkmaz mı? “Deccal cennet ve cehennemi gösterecektir.” Yani irademiz dışında, biri gözlerimize sözde cennet ve cehennemi getirmiş olsa, bu yeni durum Hasan Sabbah’ın ruhuna Fatiha okutur mu okutmaz mı? Müslümanların artık Deccal, Dabbe, Yecüc Mecüc, Zülkarneyn, Mehdi ve buna benzer bir çok bilgilerini yenilemeleri gerekmektedir.

    Soru: Google niçin yüzük üretiyor?

    Saygılarımla.


    Oktan Keleş


    KAYNAK:http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=2292
  • @seylem Konuyu açan arkadaşa da..

    @bocekgrafik

    @rockonur

    Aslın da teşekkür edilecek çok arkadaş olduğunu biliyorum ama yazdıklarınız bilginiz için teşekkür ediyorum siz değerli arkadaşlara..

    İllimunati yada başka şeyler aslın da burada olan en güzel şey , gerçek bilgilerin akıl süzgecin den geçirilerek paylaşılması anlatılması..

    Ellerinize sağlık..

    Hayırlı Cumalar



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi rude. -- 31 Mayıs 2013; 11:48:23 >
  • @TuRKKuRT:
    Yazınızı okudum. Etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Katkı için teşekkürler. Devamını bekliyoruz.



    @rude.
    Hüsn-ü teveccühün için sağol. Hayırlı cumalar.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: bocekgrafik

    @TuRKKuRT:
    Yazınızı okudum. Etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Katkı için teşekkürler. Devamını bekliyoruz.



    @rude.
    Hüsn-ü teveccühün için sağol. Hayırlı cumalar.

    Estagfurullah benim yazim degil tabiki fakat yazinin onemi kadar bu yaziyi yazan da onemli biri ,daha buyuk tehlikeler var insanligi bekleyen
  • Hepsini okudum, neler dönüyor neler insanın aklı hayali almıyor. Çok büyük tehlikenin içindeyiz aslında..
  • TuRKKuRT'un paylaştığı yukarıdaki uzun yazının bulunduğu sitedeki yorumlara göz atayım dedim.
    Önemli olanlarını seçmeye çalıştım. Yazıdaki bilgileri tamamlayan güzel ekler olarak okuyun bunları da.





    Bunun İçin Kimden İzin Almalıyız

    Olup bitenleri okudukça, insanlığın ve milletimizin üzerine oynanan oyunları gördükçe, buna karşılık bizim elimiz kolumuz bağlı önümüze konan otu yemekten başka bir seçeneğimizin olmadığı büyüsüyle uyutulduğumuzu gördükçe kahroluyorum.
    Sanal alem büyücülerinin, medya sihirbazlarının, cehennem çukurunu yemyeşil, sulak bir otlak gibi gösterdiği bir dünyada, milyonlarca koyunun uçurumdan sel gibi aktığı bir zamanda, insanlığını, aklını ve ruhunu muhafaza edebilmiş birkaç çobanın kendini ortay atarak bu selden birkaçımızı kurtarmaya çabalamasından başka bir şey göremiyorum.
    İnsanlık, devletinden bir yardım bekleyip ölüyor. Devletler, kurallarını şeytanın belirlediği bir oyunda, şeytana galip gelmeye çalışıyor!

    Hatırlayın şimdi, öldürülsek te bizi yüzlerce yıl yenilmez yapan şey neydi. İngilizler bunu çok iyi biliyorlardı ve Birinci Dünya Savaşı sonunda, bizi dünyaya hakim kılan bütün değerlerimizi, baskıyla elimizden aldılar. Bir gecede cahil bırakıldık, yüzlerce yılın bilgi birikimini taşıyan yüzbinlerce kitap okunmaz, anlaşılmaz oldu. Koskoca bir imparatorluğun mirasçıları okuma yazmaya ilkokul birinci sınıftan başlamak zorunda bırakıldı. İngilizceden Türkçeye çeviri yapmayı bilimsel çalışma saydık. Bir kitap çevireni profesör ilan ettik. Şimdi de Google’ın peşine düştük, bizi nereye isterse oraya götürüyor. Hala kendimize gelemedik. O gün, bizden zorla alınan bütün değerlerimizi yeniden tesis etmeli kendimize gelmeliyiz. Bunu için İngilizlerden izin mi almalıyız?
    İngilizlerin baskısıyla kaldırılan Osmanlıca, zorunlu ders olarak öğretilmeli. Bütün Türk, Osmanlı, İslami eserleri, kütüphanelerde çürümeye terkedilmiş kitaplar, belgeler, arşivler sanal ortamda oluşturulacak milli kütüphane, milletin kullanımına ücretsiz açılmalı. Kendi arama motorumuzu yapmalıyız. Sanal aleme ahlaksız “Google” ile değil “Hızır” ile dalmalıyız. İngilizlerin baskısıyla kapatılan tekkeler ve dergahlar yeniden açılmalı. Kuru bir ağaca dönen ruhumuzu, tasavvuf denizinden sulamalı, yudum-yudum içip uyandırmalıyız. Hayvan olmadığımızı, onlar gibi canlı olmaktan başka ayrıca bir de ruhumuz olduğunu, insan olduğumuzu Hz. Adem’in (as) torunları, Hz. Muhammed’in ümmeti olduğumuzu, gezmeye, eğlenmeye değil vazifeli olarak dünyaya geldiğimizi hatırlamalıyız. Yeşilden başka bir şey göremeyen, körelmiş kalp gözlerimizi açmayı ya da en azından ruhumuzu ele geçirmeye çalışan saldırılardan muhafaza edebilmeyi öğrenmeliyiz. Yoksa, çok yakında bizim tozumuzu attıracak, sütümüz kafi gelmeyince derimizi yüzecekler, ortalıkta insanlık namına bir şey kalmayacak. Hayatta kalanlarımızın ruhsuz, tüysüz koyunlardan bir farkı kalmayacak. Teknolojik üstünlükleri ve hileleriyle şeytani dünya krallığını ilan edecekler.


    * * *

    AL SANA BİLİM KURGU :)
    Önce şunu söyleyeyim, cep telefonu benle yaşıtmış :) aynı yılda doğmuşuz 1973 :)

    Neyse biz mevzuya dalalım, bir ara gündemi epey meşgul eden bir mevzu vardı;

    Sübliminal mesaj

    Daha önceden de dedik ki, bu adamlarda çok fazla bilimsel veri var. Böyle sistemlerle göze sübliminal mesajdan daha etkili mesajlar verilebiliyor olabilir. Tabi benim bu konuda ilmi bilgim yok ama bilim kurgu tadında bir senaryo yazmak istiyorum :)

    Şimdi beynimizi bir bilgisayar benzetecek olursak, bunun giriş arabirimleri nelerdir? Göz, kulak,dil, deri burun. Şimdi şöyle bir sallama yapalım :) diyelim ki, bilinçli olarak görmek için gözümüzün orta kısmındaki alanı kullanıyoruz. Bu alanın dışında kalan alanlara veri akışı yapıldığında ve buradan mesaj gönderildiğinde çok çok etkili olunuyorsa nasıl bir tablo ludu sizce? Herkes de teknoloji diye kullanırsa?

    Hadi, başka bir sallama teori atalım ortaya :) diyelim ki, gözün bir bölümündeki alandan komut verildiği zaman, o kişiyi rahatlıkla yönlendirilebildiği gibi uçuk bir senaryo olsun (gerçi artık olmaz diye bir şey yok :) ) mesela hüsamettin amca bu teknolojiyi kullanırken gözün ilgili alanından bir komut yollandı beyine ama Hüsamettin amca bunun farkında değil. Söz konusu komutla şöyle dendi;

    -Karşı ki bara git deli gibi iç, yolun ortasına çık bütün elbiselerini çıkart ve yol boyunca yürü.

    Halbuki Hüsamettin amca çok utangaç biriydi :) Tamam bunu bir sonuca bağlamadan ortada bırakalım sonucu siz bağlayın ne de olsa sallama bir bilim kurgu :)

    Ama ben şu nazar konusuna geleceğim. Beni bilen bilir, nazara pek inanmam ama şöyle bir olay var ve bence çok önemlidir. Nedenini bilmemekle birlikte insanlar arası ilişkide çok acayip bir olay var. Ben biraz pimpirikli adamım bazı şeylerden huylanırım ama yapan adamın kalbini de kıramam. Hijyene önem vermeyen birinden acayip huylanıyordum, bulunduğum mekana geldiği zaman diken üstünde duruyordum. Aman bir yerlere elini deymesin, gerçekten de huylandırıcıydı, avucunun içine hapşırır, çöpleri temizler elini yıkamaz v.s. Yanıma geldiğinde dikkat kesilirim, sürekli ellerine bakarım gergin bir şekilde ''aman oraya deymesin aman şuraya deymesin''..... derkeeeeeen

    Yemin olsun kafayı yiyorum, hiçbir olasılık, hiçbir şey... bunu anlatamıyorum hayatta dokunmayacağı yere, dokunmayacağı şekilde dokunuyor :) sanki aklımdan geçeni duyuyor da kıllık olsun diye kasıtlı yapıyor.

    Bu tür olaylar (tabi aslında anlatmayı tam beceremedim ) çok sık yaşandıkça düşünmeye başladım hep şu soru karşıma çıkıyordu;

    -Yahu acaba bunlara ben mi sebep oluyorum?

    Şimdi arkadaşlar bu da sallama bir teori olacak ama, bu olasılığa oldukça sıcak bakıyorum. Şimdi çok duyduğumuz bir mevzu var '' beyinle kontrol'' bu bilim kurgularda sıklıkla kullanılır. Sanki bana bana bu beyinle kontrol gerçekten de var gibi geliyor yani benim olayımda ben sürekli oraya odaklandığımda farkında olmadan karşımdakini yönlendiriyor olabilirim. Tabi bu oalyı bilinçli kullanmayı bilmiyoruz :) Ama buradaki makaleyle ne alakası olabilir hani bir de göz dedik ya, hatta bir de nazar dediydik :) Bir telsizi düşünün ne işe yarıyor? Sesi karşı tarafa gönderiyor, karşı taraftan gönderileni de alıyor değil mi? Bunu nasıl yapıyor peki?

    * * *

    ANTENİ İLE

    İşte bizim gözümüz aynı zamanda beynimizin anteni olabilir. Göz ile odaklanıyoruz (noktalama yapıyoruz :) ) tabi bu özelliği kullanmayı bilmediğimizden bu işi farkında olmadan bilinçsizce yapıyoruz.

    Yani nazara göre bu olay bana daha mantıklı geliyor gerçi her ne kadar birbirine benzese de. Tabi bu hayali bir teori ama çok da mantıklı. Yoğun duygularla beyninden geçirdiğin isteği gerçekleştirebiliyor olabilirsin ama tabi göz burada verici anten gibi düşünülebilinir. Bana kalırsa bu işlerle uğraşan, beyin uzmanı, göz uzmanları, dalgaları inceleyen uzmanları eğer sıkı bir araştırma yaparlarsa çok faydalı olur kanaatindeyim. Her ne kadar batıl olsada nazar boncuğu ne işe yarar dense ona da şöyle bir açıklama getirilebilinir;

    -Kötü amcaların dikkatini dağıtmak

    Zira sürekli oraya yoğunlaşması gerekli olabilir ki, istediğini yapabilsin ama dikkati dağılırsa bunu gerçekleştiremez.

    Yanlız şunu da hemen söyleyeyim, bunu okuduktan sonra kimse nazar boncuğu takıp da, boncuktan medet ummaya kalkmasın aman ha. Kötülüğe uğramak, emin olun boncuktan medet ummaktan daha hayırlıdır.

    Biz sadece bilim kurgu hikayesi yazıyoruz, şirk ihtimalli yollara yanaşmayalım.

    Ha bu arada eğer bu teori gerçekse bunu bir bulsak ne baba olurdu, düşünsenize silah kullanmadan düşman uçağını düşürebilirdik, ama bunu uçağı gözden kaybetmeden önce yapmalıyız :))

    Sevgiler


    * * *

    Bu yazı, bir göz doktoru'na ait.
    Oktan Keleş dostumuzun yazılarını bir süredir takip ediyor, zaman zaman ve özellikle de kendi alanıma giren (Tıp) konularda ben de yorumlarımı paylaşmaya gayret ediyorum.. Görme fizyolojisinin en kapsamlı bilgilerinin, hem de tıp doktoru olmayan biri tarafından bu denli doğru ve hedefe yönelik olarak ele alındığı bu son yazısını okuyunca yine kendi görüşlerimi de paylaşma heyecanı hissetim içimde.. Öncelikle şu görme olayını bir parça teknik de olsa size kısaca özetleyeyim dostlar ve sonra Oktan beyin aslında şeytanilere hangi “derin” mesajı verdiğini daha iyi anlamanıza yardımcı olacağını ümit ettiğim bazı bilgiler paylaşayım istiyorum sizinle.. Başlayalım öyleyse; Çevremizdeki ışık ve cisimlerin görüntüleri bizim adına duyusal retina (gözün ağ katmanı) dediğimiz, çok katlı bir yapısı olan ve ışık enerjisini sinirsel uyarıya çeviren bir yerdeki foto-reseptör dediğimiz ışık algılayıcısı hücreler tarafından alınır. Duyusal retina çok basit bir anlatımla sinir hücreleri ve destek hücrelerinden oluşmaktadır. Bu ışığı algılama işlemi işte bu foto-reseptörlerin dış segmentlerindeki yüzlerce disk şeklindeki yapıların içinde bulunan vizüel (görsel) pigmentler dediğimiz özel maddeler tarafından yapılır, Allah-ü alem. Bunlardan Rod dediğimiz reseptörler için özelleşmiş olan rodopsin ve kon reseptörleri için iodopsin denilen biyokimyasal maddeler esas olarak retinal (Vitamin A aldehit) ve opsinden oluşur. Işığın etkisi ile ayrılan bu iki madde, sinir hücrelerinin membran (hücre zarı) potansiyellerinde yol açtığı değişiklik ile bir impuls (uyarı) yaratır. Bu impuls fotokimyasal olaylarla elektriksel impuls olarak optik sinire, oradan da oksipital korteksteki görme merkezlerine gönderilir ve de görmüş oluruz.. Umarım çok karışık olmadı buraya kadar..

    Devam edelim; Oktan beyin bahsettiği bu özelleşmiş bilgisayarlar aracılığı ile kullanıcının göz retinasına yapılan müdahale, göze hakikaten bir enerji yükler mi? Ve bu negatif enerji süresine bağlı olarak o göze bakışları ile elektronik başka cihazları bozabilecek, etkileyebilecek bir konum kazandırır mı gerçekten? Bu soruyu (ki cevabı “EVET”tir uzatmadan söyleyeyim) yanıtlamak için size maalesef bir başka bilgi bloğu daha sunmalıyım öncelikle.. Yukarıda zikrettiğim foto-reseptör mozaiği, kerameti kendinden menkul bir biçimde, görsel dünyadaki imajları sürekli bir şekilde alır ve iletir, retinanın diğer nöronal elementleri de bu görüntülerin kalitesini artırır ve özelliklerini değiştirir. Beynin arka bölgesi olan oksipital kortekse sunulan da çözümlenmesi gereken şifreler değil, değişik polarizasyonda kontrast (retina nöronal elementleri tarafından oluşturulan on-off sistemleri), kontrast ve hareketli objelerle ilgili bilgiler, renk, ve görsel çevredeki birçok özelliklere (hareket yönü ve kenar özellikleri gibi) ait detaylı bilgilerdir. Beyin korteksi ile karşılaştırıldığındaki daha sade ve kompakt yapısına rağmen işte bu retina aslında hayli sofistike (karmaşık-gelişmiş) bir bilgi işleme kapasitesine sahiptir. Retina bütün bu fonksiyonlarını nöronal elementlerin (foto-reseptörler, bipolar hücreler, horizontal hücreler, amakrin hücreler, ganglion hücreleri ve - buraya özel dikkat – son 1-2 yıldır bilinen interplexiform hücreler) aralarında oluşturdukları sinaptik yapılar dediğimiz birleşimsel oluşumlar (dış ve iç plexiform tabakalar), ve destek glia dokusu (Müller hücreleri, astrositler, mikroglialar) sayesinde sürdürür. İşte bu son keşfedilen bazı hücreler sayesinde artık biliyoruz ki, özelleştirilmiş bazı yüksek odaklayıcı vasıflı ışık/veri kaynaklarından göze (retiaya) yapılacak fiziksel/fotomekanik aktarımlar göze bir enerji yükler.. Ve bu karmaşık şebeke aynı biçimde mirrorize (aynalayıcı) olma özelliği ile bu veriyi bir başka foto-refraktif mekana (başka bir cihaz, başka bir göz, başka bir ekran vs.) aktarabilir.. Yani Oktan bey yaptığı uyarıda çok haklıdır dostlar.. Artık bitirsem iyi olur sanırım, okumaktan yorulmuşsunuzdur.. Ama tavsiyem odur ki, tekrar okuyun ve içselleştirin

    * * *

    Google ve Android Projesi
    Android projesi hakkında başından beri hen fırsat buldukça söylediğim şeyi burada da söylemek istiyorum.

    Android projesi insanların köleleştirilme projesidir. Şimdi 7 den 70'e herkesin elinde olan akıllı telefonları hepimiz biliyoruz ve kullanıyoruz. Kaçımız merak etti acaba google bu işletim sistemine neden Android ismini verdi? Çok fazla konuşmaya lüzum yok, zaten burada yeterince şey anlatıldı ve konuşuldu. Tüm sorulara cevap anahtarı olması bakımından Android 2.2 sürümlerinde gizli olan bir resmi aşağıdaki linkten inceleyebilir ve dijital robotlaşmış insan projesinin ve son zamanlardaki zombie modasındaki zombilerin nasıl oluşturulacağının fikrini edinebilirsiniz..

    (Bu resmi Eğer android 2.2 versiyonlu telefonunuz varsa yazılım -> hakkında kızmında 8-9 defa dokunduğunuzda karşınıza çıktığını görebilrisiniz..)

    Yeni Dünya Düzeni (İllumunati,HAARP,Müzik Endüstrisi ve dahası)Ana Konu


    * * *

    Daha Bu Birşey Değil...
    Oktan Abiden yine şeytanilerin pabucunu ters giydirecek bir deşifre, bunun da inanıyorum ki koruma kalkanı yapılıyordur nasıl Zülkarneyn Başlıkları yapıldıysa. Tevafuka bakın ki bu konuyu okumadan önce Yabancı Dil vizemde Bilgisayar Sistemlerinde Yeni Şifreleme Yöntemleri ile ilgili bir okuma parçası vardı. Sadece gözden değil, aletinizi kullanma yönteminize göre hareketlerinizi kopyalayabilip şifreliyor,başta güzelmiş gibi gözüküyor fakat bu konuyu okuyunca anladım ki o kadar da iyi birşey değil. Bu siteyi erken keşfedebildiğim için Yüce Rabbime şükrediyorum,bu sitedeki her bilgi okuyanlara bir lütuf... Google yapacağı yüzükle parmağa da özel bir şey yükleyecektr,bunu sanırım 2.yazıda öğreneceğiz,fakat tefekkür etmek gerekir, şeytaniler kristal ve ışık teknolojisini kullanıyor, bu teknoloji eskidende kullanılıyordu,bunu koydukları birkaç oyunda bulabilirsiniz(misal God of War) ,buna karşın Allah ın izniyle biz uyananlar da boş durmuyoruz. Arkadaşarın yorumlarda koydukları videoları da düşünmek lazım.Bugun Google Glass var yarın Google Lens ı de çıkarırlar.Oyun içinde oyunla hayattan uzaklaştırıyorlar ve kendi sanal alemlerine mahkum ediyorlar.Sight Techteki adamların çoğu Yahudi, tabi kaynakları belli... Uyanmaya devam,bu gidişle sonumuz bilgisayarlari çöpe atmak olacak sanırım da hadi hayırlısı...

    * * *

    TEKNOLOJİ SAVAŞI..
    Arkadaşlar,bende bu konulara inanmıyordum,abartılı buluyordum,taki başıma ilginç olay gelene kadar..olay şu:bundan iki sene önce bilişim teknolojisi ile satılan satışlara bende katılmıştım..ve ülkemizde çok güvenilir bir marka adı altında hem kozmetik,hemde sağlık,ve temizlik ürünleri satan bir firma idi ve ABD etiketli görünsede aslında yahudi firması ve ürünleri idi..ben biraz daha para kazanmak için girmiştim ve işi öğretiyorlardı,bilgisayardan satış yapılacaktı..tam ben işi devr alacağım bir akşam olan oldu ve ben oraya canlı bağlandım,ama şeytani güçlerin odak noktası işe girişti ve bilgisayar başında hafızamı aldılar!!!..bu bir şaka değil,ister inanın ister inanmayın!!!!..ALLAH'a yemin olsun ki bu doğru!!!..ama ana karnında ki cenin gibi oldum,değil ismimi hayatı unuttum,sıfır hafıza oldu ve duvarın duvar demek olduğunu,tavanın tavan demek olduğunu unuttum..kendimede aptalca baktım..bu bir dakikaya yakın sürdü,hayatımın en korkunç bir dakikasıydı,yani bana bu satış firmsına yaklaşmamamı ve çıkmamı söylemeye çalışıyorlar..hafızamı bir dak'dan sonra geri verdiler..anladım ve korktum,onlara dedim çıkacağımı ama neden olduğunu söyleyemedim..beni zorladı firmadakiler,sebebini anlatamadım..millete ne diyeyim?benim hafızam alındı sonra geri verildi mi diyeyim?..ve çıktım..bu ABD'de ki firavun sülalelerinden birininmiş bu firmanın kökeni..
  • Şu resim neyi ifade ediyor ? ;

    Yeni Dünya Düzeni (İllumunati,HAARP,Müzik Endüstrisi ve dahası)Ana Konu
  • Bu bana biraz zorlama gibi geldi. En azından ben anlayamadım. Resimdekileri açıklayabilecek olan var mı?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Blue Dragon Ready

    Şu resim neyi ifade ediyor ? ;

    Yeni Dünya Düzeni (İllumunati,HAARP,Müzik Endüstrisi ve dahası)Ana Konu


    Şimdide şunu buldum bunu açıklayacak var mı? :

    Yeni Dünya Düzeni (İllumunati,HAARP,Müzik Endüstrisi ve dahası)Ana Konu



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Blue Dragon Ready -- 31 Mayıs 2013; 14:25:07 >
  • Demin de yazdığım gibi, fazla zorlama geldi bana.
  • bu adamları o kadar çok gözünüzde büyütüyorsunuzki sadece 7 milyon kişiler ümmet uyuduğu için bu adamlar böyle ortalığı boş bulunca dünayayı yönetmeye başlamış 2 milyar müslüman bunun farkında olsa hepsini bir tükürüğü ile boğabilir ama işte farkında değiliz.bizim şuurlu müslümanlara ihtiyacımız var
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Blue Dragon Ready

    quote:

    Orijinalden alıntı: Blue Dragon Ready

    Şu resim neyi ifade ediyor ? ;

    Yeni Dünya Düzeni (İllumunati,HAARP,Müzik Endüstrisi ve dahası)Ana Konu


    Şimdide şunu buldum bunu açıklayacak var mı? :

    Yeni Dünya Düzeni (İllumunati,HAARP,Müzik Endüstrisi ve dahası)Ana Konu


    Buyuk markalarda hepsinin acıklaması bu subniminal mesajlar işte. Adam dunya bankasının ve teknolojinin sahibi..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • size güzel bilgiler getirdim yine

    DECCAL
    Arapça bir kelime olan Deccal, “yalancı, hilekar; zihinlerde, iyi ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran; bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen; her yeri dolaşan kötü ve uğursuz kişi” gibi anlamlara sahiptir. Sözlükte, bir şeyi örtmek, yaldızlamak veya boyamak manasındaki ‘decl’ kökünden türemiş bir sıfat olup, çok yalancı, aldatıcı, hilekâr demektir Deccâl’ ile ilgili Kur’an’da her hangi bir bilgi yoktur ‘Deccâl’ ve onun faaliyetleriyle ilgili bilgiler hadislerde bulunmaktadır Daha çok ta ‘mesih deccâl- yalancı mesih’ olarak geçmektedir.
    Peygamberimiz (sav) hadislerinde, kıyamet kopmadan önce Deccal'in muhakkak çıkacağını belirtirken, Deccal'in nasıl bir ortamda ortaya çıkacağını da bildirmiştir. Deccal'in çıktığı dönem; din ahlakının yaşanmadığı, Allah'ın açıkça inkar edildiği, ahlaksızlığın, karmaşanın, savaşların, çatışmaların çok yaygınlaştığı, terörün, cinayetlerin ve şiddetin günlük hayatın bir parçası haline geldiği bir dönem olacaktır. Tarih boyunca dünya üzerinde anarşi ve kargaşanın yaşandığı dönemler olmuştur, ancak Deccal'in neden olduğu karmaşa ve kaos ortamı, tarihin hiçbir döneminde eşi görülmemiş büyüklükte olacaktır.
    Günümüzde dünyanın durumu ise, Peygamber Efendimizin hadislerinde tarif ettiği ahir zaman ile büyük benzerlikler göstermektedir. Hadislerde bu dönemde fitnenin (karmaşa ve bozgunculuğun), anarşinin ve şiddetin yaygınlaşacağı dünyada huzurun kalmayacağı insanların kargaşa,kaos ve kıtlık gibi pek çok sıkıntı ile mücadele edeceği, kötülüğün ve fesadın yaygınlaşacağı bildirilmiştir. Bu dönemde, karmaşa ve huzursuzluğun yaygınlaşmasına neden olan, insanları ahlaksızlığa ve kötülüğe iten, kitleleri inkara ve isyana yönlendiren, terörün ve şiddetin kaynağı haline gelen fikri altyapı ise Deccal'dir. Deccal'in ahlaksızlığı yaymada kullandığı metod iyiyi kötü, kötüyü iyi göstermesi olacaktır
    Deccal ile İlgili Hadisler
    RE. 97/6. Deccal'in sol gözü kör ve alnında "kâfir" diye yazılıdır. Gözlerinin üzerinde de kalın bir perde vardır.Hz. Enes RA
    Hz. Abdullah B. Ömer’in bildirdiğine göre, Hz. Resulüllah (sav): “Bu gece (rüyada) kendimi Kabe’nin yanında gördüm. Bir de ne göreyim ki kısa ve kıvırcık saçlı, sağ gözü kör olan bir adamı görmeyeyim mi? Bu kimdir diye sorduğumda “Bu Mesih-üd deccal’dir” dediler buyurdu”[4]
    Peygamberimizin rüyasında gördükten sonra söylediği hadiste deccali kızıl renkte sol gözü kör ve alnında kafir yazılı olduğunu söylemiş ve okuma bilen bilmeyen onu okuyacaktır demiştir .Rüya tabirlerine göre Buradan şunu anlamaktayız. Deccalin kızıl renkte olması kötü bir insan olmasına , yalancı olmasına; kısa boylu olması fitne ve fesat çıkartacağına , yeryüzünde pek çok kötü olay gerçekleştireceğine, baskıcı zorba birisi olduğunu göstermektedir.Sol gözünün kör olması veya üzüm salkımı gibi dışarı çıkık olması onun gerçeklerden habersiz olmasına işarettir. Yaptıklarını da Allah tan gafil olarak ,bilmeyerek yaptığını göstermektedir.Alnında kafir yazılıdır denmesi de hareketlerinde , tavırlarında yaptığı icraatlerde kendini açıkça Allah a inanan bir kimse olmadığını, tanrı konusunda bilgisiz olduğunu gösterecektir.
    Pek çok insan cahilce deccal in sol gözünün kör ,yanında cennet ,cehennem var olarak alnında kafir yazılı olarak geleceğini zanneder. Din bir imtihandır. İmtihanda ise “akla kapı açılır, irade elinden alınmaz.” Böyle olunca, kıyamet alametlerinin herkesin görüp anlayacağı şekilde çıkmalarını beklemek yanlış olur. Mesela alnında “bu kâfir” yazan bir deccal beklemek bence çok cahilce bekleyiştir. İmtihanın ne anlamı kalır.
    Bu tür hadisler hep misal ve benzerlikle anlatılır. Hadis ilmini araştırırsanız anlarsınız.mesela sol gözünün kör olma meselesini aşağıdaki adresten okuyabilirsiniz. Her söylediğim şeyi size burada ayrıca açıklayamayacağım. Yoksa yazım çok uzar. Sizler merak ettikleriniz konusunda araştırma yapınız.http://www.tefekkurdergisi.com/icerik.a ... 2&konu=791
    Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Deccal çıktığı vakit beraberinde su ve ateş vardır. Ancak halkın ateş olarak gördüğü tatlı sudur; halkın su olarak gördüğü ise yakıcı bir ateştir. Sizden kim o güne ererse, halkın ateş olarak gördüğüm düş(meyi kabul et)sin. Çünkü o, tatlı soğuk sudur."
    HadisNo : 5011 /Buhari, Fiten 26, Enbiya 50; Müslim, Fiten 105, (2935); Ebu Davud, Melâhim 14, (4315
    Pek çok hadis araştırmalarımda aynı hadis farklı sahabeler tarafından birbirine benzer nakledilmiş. Yukarda ki hadis de ateş ve su yerine cehennem ve cennet diye de iletilmiştir.Bu hadisten şunu anlamaktayız. Deccal in çok güçlü,dünyaya hakim bir sisteminin olduğu,Dünya ekonomisini elinde tutuğu,Pek çok ulus ve ülke liderlerinin arkasından giderek yanında cennet ve cehennem gibi alemlere kapı açıldığı anlaşılmaktadır.Deccal bir şehre gelir o ülke liderine ve halkına bana itaat edin, beni dost seçin ardımdan gelin der. Eğer o ülke lideri ona uyarsa deccal onu över orada bolluk bereketlik başlar, ticaret anlaşmaları yaygınlaşır. Deccalin ardından gidenler onunla alışverişe başlar, ayrıca deccal para ve mal desteği de sağlar.Ve bir de bakmışınız ki orada hadisteki gibi yağmurlar yağmakta , bolluk ve bereketlik olmaktadır. Ancak bu hal aslında bir sıkıntıdır.O ülke ve halkı hiçbir zaman rahat ve huzurlu olamayacaktır. Emperyalizm etkisindedir artık. Psikolojik ve manen huzursuzlardır artık.
    Eğer o ülke halkı deccal e uymazsa hadisde denildiği gibi orada kıtlık başlar., ambargolar koyar. Hiçbir ülke ve toplum onunla alışveriş yapamaz. O ülkenin liderine karşı birtakım kimseleri kışkırtır.Halkının içinde ikilik ve bozgunculuk çıkartır. İşte bu durumda deccal in cehennemidir. Ancak bu hal ona uymakdan daha iyidir.Kendi içinde serin ve cennetdedir. Bu hal o ülke ve lideri için daha iyidir.Psikolojik ve manen huzur içinde olacaklardır.
    Deccal, Medine geçitlerine girmesi kendisine haram kılınmış olarak çıkacak. Derken (Medine civarındaki) bazı ekimsiz yerlere kadar gelir. O gün insanların en hayırlısı olan -Veya en hayırlılarından- bir kimse onun karşısına çıkar ve: "Sen Resulullah (sav)`ın bize haber verdiği Deccal`sin!" der. Oradakiler: "Hayır!" derler. Deccal onu öldürür ve sonra diriltir. Dirilttiği zaman adam. "Allah`a yemin olsun. Senin hakkında hiçbir vakit bugünkünden daha basiretli olmamıştım!" der. Deccal onu tekrar öldüreyim mi di(yerek öldürmek isteye)cek, fakat musallat edilmeyecek."


    bu yazının tamamını okudunuzda ve bugüne uyarladınızda ne kadar doğru demi artı bunlara ek olarak türkiyede yaşanan yıllarca sağcı solcu türk kürt alevi sunni olayları insanları çatışmaya ölüme sürükleme aslında bunların tam bir hayal ürünü olduğu bilimsel olarak ortaya cıkmıştır (Deccal'in ahlaksızlığı yaymada kullandığı metod iyiyi kötü, kötüyü iyi göstermesi olacaktır) sex uyuşturucu içki satanist müzikler küfürlü müzikler vs bildimiz gibi amerika bir ülkeye saldırmadan önce şeytanlaştırır kötüler saddam kaddafi usame bin ladin ve niceleri böyle olmuştur.Gözlerinin üzerinde de kalın bir perde vardır burda bahsedilen perde amerika tarafından getirilen hükümetlerin kendilerinden başka ve amerikayı düşünmediğini söylebilirim bunun örneğini görüyoruz halkı hiçe sayıyorlar daha bircok örnek
  • bakınız bu şeytan adam ayda ezan duyup imana gelmiş müslüman olmuş lütfen inanınız gibi birşey :) totodan uyduryolar işte bukadar gizli bilgiyi kime veriyo ?? yahu komik anca beyni amonyoklaşmış olanlar inanır.
  • Teşekkür edenlere teşekkürler.

    Montevo bende böcek grafiğin söylediklerine benzer şeyler söyleyecektim baktım ki o yazmış. Hz. İsa yeniden gelip insanları müslümanlığa davet edecek bu kesin ancak peygamber olarak gelmeyecek çünkü din'i tebliğ etme işi bitmiştir.
    Hz. Muhammed peygamberimiz bu yüzden son peygamber. Son nebi. Peygamberlik görevi artık bitti. İnsanları artık dine çağırma işi yok. Sadece savaşa karşı birleştirme işi var. Onu da yapacak olanlar Hz. İsa ve Muhammed Mehdi' dir. Mehdi de peygamber değil, komutandır. O ne güzel komutandır. Ve inşallah askerleri de ne güzel olacaklardır.

    @rude.

    @montevo

    @bocekgrafik

    @changemart



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-BFCEFA2F8 -- 31 Mayıs 2013; 19:21:00 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: cCc_Reis_cCc


    quote:

    Orijinalden alıntı: 1679fbhju

    quote:

    Orijinalden alıntı: montevo

    quote:

    Orijinalden alıntı: 1679fbhju

    quote:

    Orijinalden alıntı: montevo

    quote:

    Orijinalden alıntı: 1679fbhju

    quote:

    Orijinalden alıntı: montevo

    kimileri de Allahın verdiği aklı kullanmıyor bu ne çelişki demiyor.nedne peygamber hadislierni toplatıp kitap halien getirmedi?neden halifeler bunu yapmadı demiyor.ned iyelim Allah ıslah eylesin

    Gayet basit,Ayetlerle hadisler karışmasın diye hadisler yazdırılmadı, Vahiy bitti,Kuran-ı Kerim kitaplaştırıldı,sonra. Ne diyelim Allah ıslah eylesin

    güzel açıklama ancak benim değinmek istediğim noktayı arkadaş anlamamakda diretmişti.mesela bi hadisde kıbleye doğru abdest bozmayın diyor diğerinde ise bozmada sakınca yoktur diyor.söyleyen peygamberimiz peki neden bi yaptığını soradan yapmayın demiş?ben burdaki rivayet çelişkisinden bahsediyordum.

    Tabi önce kaynağın sıhhatine ve zamana da bakmak gerekir, şöyle diyelim, Hanefi ve Şafide abdestin bozulmasında kan ile ilgili bazı farklılıklar vardır, ayrıca sizin de bildiğiniz gibi namazlarda el bağlama Fatihayı okuma ya da imama uyma gibi bazı hayvanların haram ya da helal olma gibi durumları vardır en basitinden,ehli sünnet de bir sonuca şöyle varılır,önce Kuran-ı Kerim,sonra Sünnet sonra İcma sonra Kıyas.Peki bu alimlerin hadislere bakış açısında ve/veya 4 mezhebin olması farklı görüşler bildirmesi çelişki midir, hayır.(Ümmetimin âlimlerinin farklı mezheplere ayrılması rahmettir-Hadisi)Bir hasta vardır ona sıcak su bir hasta vardır ona ılık su bir hasta vardır ki ona da soğuk su fayda verir,ilaç aynıdır sudur ama farklı şekillerde içildiğinde rahmettir.Hadislerle ilgili birkaç durum mevcuttur, ya sahihtir, ya zayıf ya da yanlıştır, yanlışsa gitti, ama sahih kaynaklarda birbirinden farklı manalara sahip hadisler varsa yani sahih olduğu kesinse, bu durumda ya zamanda bir farklılık olabilir ya da bu ihtilaf rahmettir, yani kıbleyle ilgili söylenmiş iki farklı hadis var diyelim ama zamana bakıyoruz ki biri kıble Kudüsken söylenmiş, ya da bakıyoruz ki bir namazda elini bağlamış, bir namazda elini dirseklerine götürmüş peygamberimiz, ikisi de doğrudur(sahih kaynaktan 1400 yıl boyunca kabul edilmiş kaynaklardan bahsediyoruz)İnsan doğduğu yer ortam kendi mizacına uygun olan mezhebi seçer ona uygun şekilde suyu içer.

    peki söyleyin bana kurana göre ben hangi mezhepdenim.hastalık örneği buna pek uygun değil.ayrıca burda deve sırtında keisnliğği kabul edilmiş 500 000 e yakın hadisden bahsediyoruz.kusura bakmayında her hadis için 1 sat ayrılsa yemeden içmeden uyumadan 40 seneyi aşkın sürüyor.bu konuyu daha fazla uzatmak sitemiyorum öleki insanlar çocukluğunda duyduğunu,tv de duyduğunu ve kendisinden üsütn olduğunu düşündüğü kişileirn s zleri değişmez gerçekler sanıyor.

    Siz neden 1 saat ayırıyorsunuz her hadise müçtehid misiniz, tarih boyunca müçtehidler içtihadlarını ortaya koymuş zaten, namazı hangi mezhebe göre kılıyorsanız o mezhebdensiniz, namazın tam vakitleri,tam kılınış şekli Kuran-ı Kerimde yer almaz,

    tam kılınış şekli Kuran-ı Kerimde yer almaz, demişsiniz, peki neden.? sonuçta Kuran-ı Kerim ahirete kadar değişmeden kalacak Allah (c.c)'un sözleridir, yani Kuran-ı Kerimde namaz'ın tam olarak nasıl kılınacağı neden yer almaz? günümüzde insanlar Kuran-ı Kerim okumaya fırsat bulamıyorken,(tabii ki her insanın muhakkak bolca vakti var bahane olarak söyledim) sahih hadisleri nereden bulup okuyacak ?

    Kuran-i Kerim genel ifadeler kullanir,her konuda ayrintidan bahsedilse milyon sayfa olurdu ki peygamberler bunun icin var, ayette Allaha ve peygamberine uyun deniyor. bu konudaki bir baska mesajda da belirttigim gibi her hadisi okumaya gerek yok, yillar yili muctehidler sorunlara cozum aramislar ve ictihadlarini ortaya koymuslardir, onlara uyarak(en basitinden aileden gorerek) İslama uygun yasanilir

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 433434435436437
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.