Şimdi Ara

Türkiye'deki Devlet Tapıcılığı (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
38
Cevap
1
Favori
882
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • Bu durumun sebebi binlerce yıl geriye gidiyor. Bu durumun Ortadoğu ile bir ilgisi yok çünkü farklı coğrafyalarda farklı inançlara sahipken bile aynı durum görülüyor. Kut inancı ile hakanların meşruiyeti ve halkın bu hakana bağlılığı sağlanıyor. Göçebe toplum dendiğinde düzensizlik akla gelse de boylar halinde yaşarken bile belirli bir düzen var. O coğrafyada dinamik bir yaşamın olması şart. Bugün zayıf olsa bile teşkilatçılık yeteneğimiz güçlü. Millet olarak bir milletin himayesinde yaşamaktansa küçükte olsa kendi devletini kurmak her zaman tercih edilmiş. Bunlar birleştiğinde devlete verilen önemin sebebi anlaşılabilir. Devlet ile hükümetin farklı olduğu hakanların görevden alınabilmesiyle görülebilir.
  • Bence devletin hırsızlıktan başka bir işlevi yok. Vergi tamamen hırsızlıktır.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-02AA5DC42

    Bence devletin hırsızlıktan başka bir işlevi yok. Vergi tamamen hırsızlıktır.
    Devletler dünya geneline yayılmış, tarihsel köken ve meşruiyet itibarıyla görece kudretli politik birimler olarak genel bir güvenliği ve hukukun enforce edilmesini sağlıyor. Vergi de devletin tek ciddi gelir kaynağı. Mevcut koşullar altında anarşizm felsefesinde ki genellikle çok yanlış anlaşılıyor bir açık kapı göremiyorum hocam. En basitinden bir halk devletini lağvettiği zaman diğer devletler / halklar ile efektif düzeyde diyalog kuramıyor ve verilmiş halk mülteciler, göçmenler, kanun kaçakları, silahlı saldırganlar gibi dışardan gelebilecek ve kendi yaşantısına zarar verebilecek kimselere açık oluyor. Devlet bir halk kendi içinde ne kadar erdemli ve sivil toplum şeklinde ne denli organize olmuşsa olsun o halkı dışardan gelecek potansiyel veya aktif negatif unsurlara karşı koruyan belirli sınırlar ve denetim anlamına geliyor. Yani bilinen her koşulda güvenlik "devletleşme" olmadan sağlanamayan bir sosyal düzen.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt
    Devletin vergi almasına gönüllüğe dayanmamasınsan itiraz ediyorum. Vergilerin zorla alınması ahlaken yanlış bir uygulama. Bu bir tür hırsızlıktır. Hukuk ve güvenlik için devlet olmak zorunda değil. Özel şirketlerle bu rahatlıkla sağlanabilir. Bu sayede bu talep gönüllü olarak karşılanacağı için ortada problem kalmayacaktır.

    Ayrıca devlet kavramıyla hukukun ve güvenliğin tam anlamıyla sağlandığını da düşünmüyorum. Kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri, adam yaralama, hırsızlık vb. suçlar hiçte azımsamayacak düzeyde. Özellikle mevcut hükümeti dikkate alırsak vergilerin nereye harcandığı çok belli. Devlet aksine hukuku ve güvenliğin sağlanmasını zorlaştırıyor bana göre. Belli toplumlarda suç oranlarının düşük olmasını yönetime değil topluma bağlıyorum. Toplumun kültürel değerleri, toplum üyelerinin rasyonel düşünme kapasitesi önemli bir etken.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-02AA5DC42 -- 26 Kasım 2019; 15:52:37 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • okuduğuma göre türkler eski çağlardan beri devleti kutsal saymışlar. eskiden anaerkillikten ataerkilliğe geçişte gruplardan devlete geçişte bu kutsallık da el değiştirmiş olabilir. ana kutsal, çocuk doğuruyor mal paylaşımı yapıyor, sonra köy düzeni mahalle düzeni vs derken oluyor sana devlet. "anadolu", "motherland" rusların kendi yurtlarına deyimi, vs.
  • Aslında siz iyi bir noktada sormuşsunuz bu soruyu. Ama arkadaşlar biraz da resmi-okul-devlet tarihiyle cevaplamışlar. Bir kaç farklılığı belirtmek gerekli; türk devletleri diye belirttiğiniz şeylerle bugün devlet arasında hiç bir benzerlik yoktur. Tarihte türk devletleri diye bahsolunan şeyler, (resmi tarihte selçuklu-osmanlı hariç.) yarı askeri yarı feodal (otlatma alanları için de facto toprak mülkiyetine dayanan) yapılardı. Bunlarla modern devlet kıyaslanamaz şeyler aslında. Bir de tabii osmanlı ile türk devletleri arasında tarihsel ve kavimsel izlek olsa da osmanlı devlet biçimi güçlü bir şekilde islam devleti ve pers devletinden etkilenmiştir. Bu açıdan osmanlı devleti için ortadoğudaki devlete ve nasıl ortaya çıktığına bakmak gerekir. Tarihin belli bir dönemindeki üretim tarzı da devlet oluşumunda çok etkilidir.
    Sizin sorunuza gelecek olursak bence devlet, uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin ortaya çıkmasıyla şekillenmeye başlayan, azınlık sömürücülerin çoğunluk sömürülenler üzerindeki rehabilite edici, uzlaştırıcı baskı aygıtıdır. Kendini toplumun tamamının üstünde konumlandırarak çıktığı yere yabancılaşmış ve modern devlete kadar bir çok evrim geçirmiştir. Modern devleti en sona bırakayım.
    ortadoğu'da devletler ise tarihsel olarak avrupadan önceye dayanır. (merkezi devlet diyeyim.) Gentil kabile bağlarının gerek sulama kanallarına erişimin organizasyonunda yetersiz olması, coğrafi koşullara karşı zayıf olması sebebiyle, kabilelerin birlikte hareket etmesi gerekliydi. Bu gereklilik kabile federasyonlarının oluşumuyla devlete doğru sıçradı aslında. Merkezi devlet bu açıdan köklü kültürel bir aktarım ortadoğu toplumları için. Ama merkezi devlet kadar eski olan bir şey de isyancılık geleneği. (Bir osmanlı şiiri vereyim; "şalvarı şaltak osmanlı, eğeri kaltak osmanlı, ekende yoğ, dikende yoğ, yemede ortak osmanlı".) Peki bu yerleşik sistemlere göçebe türkler hiç mi tepki vermedi? Aslında resmi-devlet tarihinin atladığı noktalardan birisi burası; göçebe feodal türk kavimleri ile merkezi feodal osmanlı ve selçukluda bir çok çatışma yaşandı. Özellikle osmanlı bunu sistematik olarak yönetmeyi başardı ve iskan politikalarıyla bu göçebe toplulukları yerleştirdi. ("Kalktı göç eyledi avşar illeri, ağır ağır giden iller bizimdir, arab atlar yakın eder ırağı, yüce dağ başından aşan yollar bizimdir." Göçebe türk boylarının son çatışmalarından bir koçaklama bu da.) Ama en nihayetinde merkezi feodal devlet kendi ideolojisini üretmek ve bunları yaymak zorundaydı, medreseler ve daha sonrasında MEB bu işlevi taşıdılar. Özellikle kemalist rejim bu konuda daha da ileri giderek TTK ve TDK'yla yeni bir tarih yazımına girişti. (Bugün AKP de tersinden bunu yapıyor.) Kemalist rejimin türk ulusu tanımıyla Osmanlıdaki türkleri kıyaslarsanız hiç bir bağ olmadığını da görürsünüz bir çok konuda. Türklerde devletin kutsiyeti meselesi de açıkçası ideolojik bir yalan. Her türk devleti (Devletimsi yapısı demek daha doğrusu) kardeşler arasında bir çok kez bölünmüş, isyanlarla alaşağı edilmiş ve yeniden organize edilmiştir. Türklerde Kağan'a isyan en az Kağanlık kadar eski bir gelenektir yine.
    Modern devlette ise bir çok yapısal dönüşümler yaşanıyor. Sizin bahsettiğiniz frenleme mekanizmalarının ortadan kalkması meselesi çok yeni bir şey aslında. Neoliberal birikim rejimleri için devletin bir çok yasal ve frenleyici mekanizması askıya alınıyor. Sadece Türkiye-AKP örneğinde değil dünyanın bir çok yerinde dönüşü bu yönde. (Nicos Poulantzas'ın otoriter devletçilik kuramını incelemeni öneririm.) Eski burjuva demokratik yasallık karineleri de ortadan kalkarak tekelci burjuvazi lehine keyfi bir çözülme ve devletin daralması var aslında. Poulantzas bunun mümkün olabilmesi için bir Egemen Kitle Partisi gerekliliğinden söz eder. Kitleleri etkileyen ve peşinden sürükleyen bir parti yasaları da hiçe sayabilir, ki bunlar kendi yasaları olmasına rağmen.Ama bunun için güçlü bir ideolojik formasyona ihtiyaç vardır ve ülkemizde çözüm tekrar bulunmuştur; Devlet kutsal aman ha! Kenan Evren'e hakaret etmek bile büyük bir suç olmazken şimdi kutsallık tekrar hortlatılmış ve bu otoriter dönüşümün kitlesel arkaplanı da ideolojik uydurmalarla örülmüş durumda. (Bunun için bkz; Osmanlı ve devletli olmak övgüsü taşıyan diziler, tarih anlatıları vb.) Peki bir millet gerçekten devlet olmadan olmaz mı? Açıkçası ne osmanlıda ne de Türkiye'de millet pek de devlet için gerekli olmamış. Milletin temel gerekliliği iş gücü deposu olarak işe koşulmak olmuş. Ama ülkemizde 80 sonrası sivil toplum ve hak temelli mücadeleler de silikleşerek otoriter devletçiliğe atipik bir rejimle, askeri faşizmle geçilmiş. Bu da hak mücadelelerinin ve insan hakları mücadelelerinin "devlet düşmanı" damgasıyla bugüne kadar sindirilmesine sebep olmuş. Bitirmeden bir çarpıtmayla alıntı yapayım :) Kanuni der ki; "Olmaya devlet cihanda"
    Öz itibarıyla yeni otoriterliğe meşruluk kanallarının ideolojik yollarla açılması meselesi bence sizin dediğiniz devlet tapıcılığı. Fransa, Filipinler, Brezilya, Hindistan ve Türkiye bir çok konuda ortak yollar izliyor bu meselede.




  • Boşuna dememişler "Herşeyi devletten bekleme" Bu topraklarda yapılan bütün reformlar ,yenilikler II.Mahmud'tan beri devlet eliyle yapılmış yeniliklerdir. Bunun en büyük sebeblerinden biri Türkiye de Cumhuriyete kadar milli burjuvazinin olmamasına bağlanabilir veya güçlü bir aydın sınıfının olmamasına bağlayanlar var ben buna kısmen katılmamakla beraber eski Türklerden beri devlet kutsal bir yapıdır ancak Tengrinin verdigi kut ile ancak bu mümkün olabilir osmanlıda bu şehinşah yada sultan kayzeri rumdur.Devletler her zaman meşruluklarını sağlamak amacıyla çeşitli yollara başvurmuşlardır. Ornegin Yıldırım Beyazıd Emir Timurla Ankara savaşında önce halifeden sultani rum ünvanını almıştır. Bu unvanı yanılmıyorsam bu unvanı selçuklu sultanına vermiştir. Yada ornegin padişahlar tahttan indirilirken belli bir gerekçesi olması lazım biz buna hâl edilme diyoruz bu genellikle devlet hazinesini israf etme dolayısıyla devletin malını yanlış kullanma dolayısıyla hâl edilip tahttan indirilirdi.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Türkiyede güce tapıcılık var

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Sosyalistlerin bize attığı kazıktır.

  • Sorun, devletin hükümetinin zaman içinde kendi kuyruğunu yutmaya başlayan bir yılan gibi, kendi milletini yutmaya başlayabilmesi.

  • Türkiye'de devlet ve hükümet hep ayırılır, bu yolla devlet kutsanır. Genelde de muhalif kesim yapar bunu. Halbuki devlet alabildiğine soyut, elle tutamayacağın, gözle göremeyeceğin, ve hatta hükümetsiz şekilde var olamayacak bir şeydir.


    Devletin gerek şartı işler durumda olan bir hükümettir. Hükümeti bulunmayan bir devlet çökmüş sayılır. Halbuki hükümetler tam tersine kurulu bir devlete muhtaç değildir, hükmetme gücünü, egemenlik alametlerini elinde tutanlar isterse devlet kurar. Buyurunuz Mustafa Kemal'in başlattığı direniş hareketi başlangıçta devletsiz, anayasasız ve hatta o an kurulu olan Osmanlı Devleti'nin gözünde bir isyanken Türkiye Cumhuriyeti'ni sahip olduğu hükmetme gücüyle kurdu. Tersi mümkün değildir.


    Tarihin ilerleyişi önce hükümet sonra devlet şeklinde olmasına rağmen Türkiye'de insanların zihnindeki durumda hükümet devlete siper oluyor, ola ki hükümetten rahatsızlık baş gösterirse "sadakat" devlete gösteriliyor. Sanki devlet hükümetten farklıymış gibi. Hükümet devletin bütün aygıtlarını kontrol eder, hükümet devleti yerelde ve uluslararasında her düzeyde temsil eder, ordu gücünü, polis gücünü, medya gücünü elinde tutar fakat ne hikmetse bizim vatandaşa göre devlet ve hükümet farklı şeydir. Hükümet; soyut bir kavram olan devletin somutlaştırılması, işler hale getirilmesidir.


    Bugün AKP hükümeti, ondan önce CHP hükümetleri, DP hükümetleri Türk Devleti'nin ta kendisidir. Hükümetlerin eylemleri devletleri sorumlu tutar. Hatta bugün AKP'nin kurduğu bu yeni rejim; 1923'ü birinci, 61'i ikinci, 82'yi üçüncü sayarsak dördüncü farklı rejim oluyor Türkiye Cumhuriyeti'nde. Hükümetler devletle oyun hamuru gibi oynar, eğer büker değiştirir. Ne hikmetse Türkiye'de devlet ve hükümet ayrılır. Garip.





  • devleti yönetecek hükumetleri de demokrasiler de halk seçiyor. yani devlet=hükumet değil devlet=halk önermesi doğrudur bu bağlamda. ama sen halkını yeteri kadar eğitemezsen 1 torba kömüre, 1 paket makarnaya yani ufak bir menfaate oyunu satar sonra suçu devlette görürsün sen gene.

  • Hükümetleri her zaman halk seçmez. Yanlış bir önerme. Siz kurulu bulunan anayasal düzlemde iktidar olanları kast ediyorsunuz ama zaten o hükümetler asli kurucu olamazlar. Hali hazırdaki devlet düzeninde işlev gösterirler.


    Mustafa Kemal kendi karizması, askeri rütbesi, askeri zekası ve saygınlığıyla seçim olmaksızın kendine bir iktidar devşirip bu güçle yeni bir devlet kurdu. Yeni devlet kuran insanların seçimle gelmesi pek olası değil. O yüzden asli kurucu iktidarlar, asli kuruculuğun tanımı gereği devleti kendi hükmetme haklarıyla sıfırdan tesis ederler. Devlet onları var etmez, tam aksine genellikle yolculuklarının başında devlet tarafından "hain" olarak yaftalanırlar.

  • kurmaktan bahsetmiyorum zaten devletin sürekliliğinden, devamından bahsediyorum yoksa hepimiz biliyoruz atatürk'ün seçimle türkiye cumhuriyetini kurmadığını.

  • O halde tartışacak bir şey yok. Mustafa Kemal önce devleti değil, kendisinin hükmetme gücünü tesis etti. Ardından Mustafa Kemal'in karizması altında TBMM cumhuriyeti ilan etti, yeni devlet kimlik, statü kazandı. O halde devlet hükümetten kaynaklanan bir şeyken, seçili hükümetler dahi devleti eğip bükebilir, şeklini değiştirebilirken keskin bir devlet ve hükümet ayrımı yapmak Türkiye'ye özgü, genellikle milliyetçi cenah tarafından yapılan mesnetsiz bir ayrıma yol açıyor.


    Hükümet ve devlet ayrı görülemezler. Bugün Türkiye'de hükümet kanadında işler iyi gitmiyorken insanları susturmak amacıyla "devlete sadakat" nutku atmaktan çok hükümetler değiştirilmek istenseydi başka bir konumda olurduk. Sorunlu bir bakış açımız var.

  • " Bugün Türkiye'de hükümet kanadında işler iyi gitmiyorken insanları susturmak amacıyla "devlete sadakat" nutku atmaktan... "


    ben zaten bunu savunmuyorum. gösteri, protesto hakkı anayasal bir haktır. ama unutulmamalı ki hükumetler değişir, devlet baki kalır. hükumeti istediğin kadar eleştirebilirsin ama devlete zarar vermeyecek şekilde. mesela emin ol şu an bir kıpırdanmayı en çok hükumet istiyor; bakınız daha dün yapılan açıklamalar, gezi parkı hatırlatmaları. mağduriyet yaratılıp kaybedilen seçmen geri kazanılmaya çalışılacak.

  • Devlete zarar vermek ne demek? Ne yaparsak devlete zarar veren bir protesto olur? Ne protesto yaparsan yap oraya bir grup "terör örgütü" gelecek, yapacak bi şey yok. AKP de sanki sokakta olmak hepten "devlet düşmanlığı" gibi lanse edecek. Sadece AKP değil CHP de aynısını yapıyor. Daha en son açıklamalarıyla sokağı kriminalize ettiler.


    Otokrat Kazakistan protestoyla hükümet devirdi, demokratik Türkiye'de sokağa çıkmak korku sebebi. Devlete tapınmak bu olsa gerek işte.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1AB9A40D5 -- 6 Ocak 2022; 15:22:18 >
  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.