Şimdi Ara

Sosyal fobi ve hayatımı mahvedişi (4. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
80
Cevap
19
Favori
17.445
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yeehee.

    Acaba içine kapanıklığımızın nedeni Aile baskılar vs mi
    Yoksa PC mi ? İnternet mi ?

    Neden 1980 lere kadar Stres kelimesi dilimizde yokken birde hayatımızın bir parçası oldu ?
    EFT teknikleri vardır belki bilirsiniz.Bu sorunun köküne inmemiz gerekiyor.Asıl sebep neyden oluştu.Ne yaptınızda o saatten sonra bu hastalık size bulaştı öyle ya bir sebebi olmalı ?



    Kendimi bildim bileli içime kapanık birisiyim ama daha önce hiç sorun oluşturmamıştı bu durum,taki sosyal fobili olana kadar.İçine kapanık olmak bi hastalıksa veya sosyal fobinin bulasmasının asıl sebebini sorarsanız;ailem hiç baskıcı degıldır,bılgısayar ve ınternetle her zaman iliskimi iyi korurum,yani hiç ınternet veya oyunlar yuzunden sosyal hayattan koptugum olmadı,belki ailevi iliskileri minimuma indirmiş olabılır ama dengeyı korurum.Olayın derini diyince,ufakken çocuklugum biraz fırtınalı geçti,benım basıma bısey gelmesede ailevi ortamım biraz fırtınalıydı,evde piskolojik durumlar vardı hep,zaten ailemde antidepresan kullanan var,acaba bunlardanmı kaynaklanmıs olabılır,hiç oyle dusunmemıstım,

    Eğer öyleyse nasıl bi yol izlemem gerekir?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ashez

    hepsini okudum ve aynı sorunları yaşıyorum pm leşebiliriz

    orta okul ve lise döneminde çevremdekiler tarafından hoş sohbet esprili birisi olarak bilinirdim sınıftakiler genelde futbol muhabbeti karı kız geyiği yapan ilerde bi bok olamayacak tiplerdi lise 2 den itibaren okul ortamından soyutlamıştım kendimi çocuklu arkadaşlarımla vakit geçirmeye başlamıştım sonradan futbol maçlarına katılır maçlara birlikte gider vakit geçirirdik sonradan bi aralar maç yaparken omzumu kırdım ben yaklaşık 2-3 ay onlardan uzak kaldım bu sırada tabi herkes okulu vs bitirip üniversiteye falan başladı herneyse sonradan çevrede pek kimse kalmamaya başladı görüştüğüm çocukluk arkadaşlarımda kahvede batak atıp iddaa oynamaktan öteye gidemeyen tiplerdi kolum iyileştikten sonraki dönemde onlarla görüşmemeye başladım bilmiyorum belkide hayatımın hatasıydı uzun bi dönem kimseyle görüşmüyordum oyunlara vermiştim kendimi taki bu sene bıkıp bırakana kadar aradan 6 yıl falan geçmiştir sanırım bu sene üniversiteyi kazandım bişey değişmedi gidiyorum geliyorum kimseyle görüştüğüm yoktur o derin boşluğu nasıl dolduracağımı bilmiyorum.

    Hocam gariptir ki sanki hayatımızda benzerlikler var:) Benim en samimi arkadaşlarım,dost dedıgım arkadaslarım ilkokulda ki arkadaslarımdır,ilkokuldaki arkadaslıklarımın hepsi dostluga dönüştü,ortamım onlardır.Ama üniversite sınavları zamanında cogu üniversite için istanbul dısına çıktı,bi şekilde uzaklastık cogu ile,hala konusuruz ederiz ama artık sosyal ortamda bi arada olmak imkansızlastı durum oyle olunca bosluga düştüm bi ara bende,onların yerlerı doldurulmuyo tabi.Biraz daha kişisellige vurdum kendimi,eskiden tek başıma hayatta sinemaya falan gidemezdim,kendimi sanki kimsesi yokmuş zavallı gibi hissederdim,veya kıyafet almaya giderken yanıma bi kız arkadas almazsam,kendimi kimsesi yokmuş gibi hissederdim,ama şimdi hepsının üzerine gittim,tek başıma yapmaya calısıyorum herseyı,alışveriş vs. tek başıma oldugum zamanlar kendimi deli gibi hissetmeyi aştım biraz,sadece kahve falan içmeye tek gidince,herkes biriyle gelmiş ve sohbet ediyo oluyo,o zaman sosyal fobim kabarıyo ve kendimi yalnız hissediyorum fazlasıyla:)




  • takip
  • Bende senınle aynı dertten müzdaribim . arkadaş yada sosyallik grafiğim ilk okuldan bu yana hiç yukselmedı sürekli düşüşte - idi Geçen sene üniverstenin son senesınde benım ve senın gibi bi sorunu olan bı arkadaşım ve bizim tam tersımız sosyal olarak popüler gayet girişken çevresi geniş bir arkaadaşımla birlikte takılmaya başladık ben suskun çocukta kendımı gördum onu dışardan gözlemledim çünkü bi olaya tepkileri benimkiyle aynı . onda yaptığım gözlemle sosyal olan arkadaşım arasındaki farkı anlamaya çalıştım işler şuan yavaş yavaş yoluna giriyor :) en azından grafik sabit bir duruma geldi düşüş durdu artık benım tavsiyem yakınındaki sana benzeyen birisini gözlemle ve neden böyleymiş bir bak .
  • Ben bu konuyu okuyana kadar kendimi asosyal bilirdim, yalnız hep kendime derdim "yav ben oraya buraya gidiyorum, sinemaya gidiyorum, arada bi tiyatroya gitmişliğim oluyor vs." yani diyorum asosyallik böyle bir şey değil bende farklı bir şey var diyordum ve burayı okudum, yazılanlar %90 bende de var, kısmen teşhisimi sosyal fobi olarak koydum :)

    Aşağıda internetten ve kendimden ve bu konudaki arkadaşların yazdıkalrından yola çıkarak bazı düzenlemeler yaptım, sizinle paylaşmak istiyorum. Yazı uzun ama sosyal fobisi olanlar okurlarsa hem kendilerini daha iyi tanıyacaklardır hem de çözüm yollarını geliştirebileceklerdir. Yani şimdi yazdıklarımı çözüm bulma ile okursanız da faydasını görürsünüz diye düşünüyorum. Yazıların bir kaçı alıntı olduğundan konu bütünlüğü yok, parça parça....

    Bir de @vmaskesi nickli arkadaşımız söz etmiş "kendimize görevler adayalım" demiş. Hocam Laurent Gonelle'in Tanrı Daima Tebdil- i Kıyafet Gezer adlı romanını okudunuz mu bilmem ama bu onda da vardı. Ana karakter olan Alan, kısmen sosyal fobisi olan biri. Mesela kendisi beyaz ekmek sever ama fırıncı buna fazla pişmiş ekmek verir, buysa "aman acaba ters tepki alır mıyım, şimdi fırıncıyı da uğraştırmayalım insanlara ekmek yetiştirme derdinde" vb. Gibi düşücelerle o ekmeğe razı olur.. bir de bu elamanın romanın başında tanıştığı biri buna görevler verir mesela çok lüks bir saat dükkanına giderler bir sürü saat dener ancak adam bu elemandan hiç bir şey almadan çıkmasını istemiştir. Bu sosyal fobili biri için çok zor bir şeydir, yazımın başından beri üzerinde duruğum saçma salak düşüncelere sevk olur ve oradan illaki bir şey alıp çıkar bu da genelde beğenmediği bir şey olur, baskıdan dolayı almıştır onu. Çok gereksiz empatiler kurar, karşıdakini kırmamaya çalışır fakat karşıdaki hiç bir zaman onun kadar ince olmamıştır ve hep zararlı çıkan bu eleman olmuştur.
    Roman bunları çok güzel anlatıyor bence... üstelik bu kitap %75 konusu senaryosu olan bir roman %20 kişisel gelişim kitabı %5 de gezi yazısı. Yani okunabilir, gayet sürükleyici, çoğu yerinde zaten kendinizi görüyorsunuz orada ve çıkarımlarda bulunuyorsunuz.


    ***

    Üstüne bir t-shirt alacaksın. Her dükkanın vitrinine bakarsın ama içeri giremezsin, girsen soramazsın, sorarsan da kendini o ürünü almak zorunda hissedersin ve bu yüzden hiç istemedigin birşeyi aldığın ve sonra yüzüne bakmadığın çok olmuştur. Daha sonra içinden "aslında satış görevlisine şunu bahane edip ürünü almayabilirdim tüh keşke öyle deseydim" dersiniz ama iş işten geçmiştir...

    Bir yerde bir işin vardır.O yere gidene kadar kafanda senaryolar kurarsin; o bana şunu diyecek ben ona böyle cevap vereceğim, sonra o bana dönüp bunu diyecek vs. vs. Daha sonra oraya vardığında girmeden bir daha prova edersin rolünü ve bir kez daha edersin ve bir kez daha bir kez daha hiç bir zaman tatmin olmazsın... Sonra kapının önünde dururken eğer durduğun yer vitrin önü gibi bir yerse acaba içerideki beni gördü mü diye tuhaf bir hisse kapılırsın biraz uzaklaşıp geri gelirsin. Yeni Gelmiş gibbi yaparsın. Bu sefer de acaba bu adam/kadın niye burada dolaşıyor, gidip geliyor diye düşünüyor mudur dersin ve içeriye girmekten vazgeçip hizli adimlarla oradan uzaklaşırsın...

    ***

    Mesela yeterince samimi olmadığınız, "yarı-tanıdık" birinin karşıdan geldiğini gördünüz. O sizi görmedi veya gördü.
    Sizde hemen bir düşünce süreci başlar:
    "Ona nasıl merhaba diyeyim?
    Merhaba mı diyeyim, selam mı diyeyim, kafa sallasam yeter mi acaba? Yoksa iyi günler mi desem?..
    Bu esnada gülümseyeyim ki odun gibi kalmayayım. Ama çok da sırıtmamam lazım öyle pişmiş kelle gibi dimi.
    Aslında ben onu epey önceden gördüm yani onu hiç görmemiş gibi yapabilirim, en iyisi kafamı eğeyim.
    Bu kadar uzaktan bakmaya başlarsam, o da baktığımı bir an görürse, bu kadar uzaktan selam vermek zorunda kalırım.
    Sesimi duymaz, ne dediğimi anlamaz, belki birşey dediğimi fark etmez bile...
    Öyle öküz gibi bakıyor durumuna düşerim birden bire...
    Evet evet, biraz daha yaklaşsın, o zaman ona bakar, sanki yeni görmüş gibi davranır ve o anda selam veririm.
    Evet evet süper taktik...
    Ama yoook olmaz. belki de o görmüştür önceden??? Der ki, niye önceden gördün sonra kafanı eğdin sonra yeni görmüş gibi yaptın... Evet böyle der... 1 dk ama bana niye öyle desin ki ya offf...
    Eyvah çok yaklaştı...
    Kafanı eğğğğ...
    Yok yok kaldır... Neyse ya eğ, eğ ve sanki görmemiş gibi yap...
    Yoksa der ki gördün de niye selam vermedin. Sonra selam vermeyen yabani biri olduğumu zannederler.
    (sadece o da değil, gidip herkese yayacak, "bana selam vermedii!!! var ya hayvan bu hayvan medeniyet yok hiç")
    Ama iyi rol yapmam lazım ki gördüğümü çakmasın... Tabi tabi çaktırmayayım ben...
    Mesela geçen gün de oldu böyle: O an bir şey demediler ama kesin odunun biri olduğumu düşündüler.
    Aslında hiç görmemiş gibi de yapabilirim, çaktırmadan yandan yandan bakarım o selam verirse ben de veririm."
    Ahandaaaa, geldiiii!!!
    merhaba-selam-naber arası, kısık bir ses çıkar ağzınızdan, duyulmaz neyse ki. "Yarı-tanıdığınız" kişi ise gayet doğal bir biçimde gelir, selam der, ve ağzını bir kenara kaydırarak gülümser.
    Aman tanrım ne kadar doğal ve güzel gülümsüyordur, siz ise belli belirsiz, çarpık bir gülümseme ile karşılık verirsiniz ve sizinki kesin iğrenç bir gülümsemedir.
    Yolunuza devam edersiniz. Ve onu gördüğünüzde başlayan bu düşünceler zinciri kendine yeni halkalar eklemeye devam eder...
    Kendi kendinize düşünürsünüz; "naber demedi. Demek ki henüz samimiyette naber safhasına ulaşmamışız. Halbuki 1 senedir aynı dersleri alıyoruz. O herkesi tanıdığına, bana ise n'aber bile demediğine göre sorun bende. Evet evet kesin bende yoksa o harika biri...
    Bir sonraki halkalar muhtemelen şunlar olur; Keşke o bana şunu dediğinde ben de ona böyle deseydim, çok güzel sohbet olurdu, o bana dediğinde niye kısa cevap verdim ki aslında daha uzatabilirdim ve böylelikle samimiyet bir nebze artmış olurdu, ama bir dk ya o zaman da derdi aramızda o kadar samimiyet olmadan ne o öyle cıvık cevaplar...Diye uzaar gider.
    Eyvah, biri daha geliyor! Buna ne yapsam? aha, sağda tuvalet var hemen gireyim, görmemiş gibi yapayım. Evet evet süper taktik..."

    ***

    Çaya şeker attığınızda kaşığı bardağın kenarlarına deydirmeden karıştırmaya çalıştığınız da çok olmuştur. Bu da bi nebze sosyofobik bir davranıştır...İnsanları şangur şungur bardak+kaşık sesiyle rahatsız etmenin gereği yoktur öyle değil mi. Oysa herkes şangur şungur karıştırır etrafınızda, kimseye bakmadan, umursamadan...

    ***

    Her zaman her şeyin karşı taraftan teklif edilmesini beklersin hiçbir zaman ilk davranan sen olmazsın. Tekliflere cevabını "kendi isteklerin doğrultusunda değil, karşındakinin istekleri dogrultusunda" verirsin.

    Tüm bu yaptığın saçmalıkların asıl sebebi karşı tarafin sana karşı olumsuz davranma ihtimalini düşünme ve bu ihtimali ihtimallik derecesinden öteye gitmeden bertaraf etmeye çalışmaktır.
    Aslında sanıldığının aksine sosyofobik kişiler insanlardan korkmazlar, insanlarla muhattap olmaktan korkarlar veya onları incitmekten, kaba davranmaktan...

    Başkalarını kıracağız, inciteceğiz diye kendimizi üzeriz karşılığındaysa ne alırız, hiç!..
    Unutma sosyal fobik kardeşim, başkalarının senin mutluluğunu engellemesine izin verme...

    ***

    Mesela bir sosyofobiği İngiltere'nin en işlek caddesine koyup burada 2-3 saat gezeceksin derseniz bu durumdan hiç rahatsız olmaz, hatta zevk alabilir. Ancak şu mağazadan kendine uygun bir gömlek al derseniz yapamaz veya yaparken çok zorlanır.

    Ayrıca, bu sorun kadınlarda daha fazla görülmesine rağmen erkeklerde daha fazla tedavi başvurusu olmaktadır. sanırım bunun sebebi de ataerkil bir toplum olmamız. çünkü aslına bakarsanız sosyal fobinin kişi üzerindeki etkileri birçok türk erkeğinin kadında aradığı ideal özelliklerin ta kendisi*. yani sosyal fobiye sahip bir kadın toplumumuzda psikolojik sorunlara sahip bir kadın değil, aksine mükemmel bir kadın olarak görülüyor. ek olarak bir kadın* sosyal fobiden kurtulmaya erkekten daha az ihtiyaç duyar. çünkü evlenene kadar babasının evinde yaşar, ev işlerine falan bakar. evlendikten sonra da kocasına bakar. halbuki bir erkek çalışmak zorundadır ve bu olay sosyal fobiyle pek mümkün değildir.

    Sosyal fobiden kurtulmanın çözümü bir psikiyatra gitmektir. düşük seviyedeki sosyal fobiler ise biraz çabayla düzeltilebilir. kişinin aslında başkalarının kendisini fazla umursamadığını kavraması gerekir. bir insanın hayattaki amacı mutlu olmaktır. kişi bir başkasının bu mutluluğu engellemesine izin vermemelidir. kişi başkasına fiziksel zarar vermemek şartıyla istediğini yapmalıdır. farklı olmaktan korkmamalıdır. çünkü mutluluğun anahtarı yalnızca kendi istediğinizi yapmanızdır.

    Şimdi bir lokantaya gidin ve size verilen peçeteye sümüğünüzü silin, sizin hakkınızda "ay, ne kadar kaba" dediler, ama siz yalnızca içinizden geleni yaptınız ve mutlusunuz. başkası sizin umrunuzda değil.

    "Ama ben bu şekilde hiç arkadaş bulamamki, kimse benden hoşnut olmaz, tiksinirler benden" dediğinizi duyar gibiyim. İşte bu sizin en büyük yanılgınız. Çünkü insanlar doğal insanlarla arkadaş olmayı isterler. Dikkat ettiyseniz sınıfın en popüler çocuğunun ağzından hiç küfür düşmüyordu ve sürekli hocalarla şakalaşıyordur. Ama sen ve senin gibi olan öteki iki çocuk, arkadaşlarına "kaleminiz var mı?" diye hitap ettiği için hiç arkadaş bulamıyordur. Sınıfın en güzel kızları bu popüler çocukla birlikteydi. Aslında kızlara hiç iyi davranmıyordu ama nedense kızlar bu çocuğun peşinden ayrılmıyordu. Sizse belki sınıın en kibarı en incelerindendiniz ama kızlar giderler o ayılarla takılırlar size de artist diye bakarlar...

    ***

    İlginçtir, bu hastalık insanı ukala kendini begenmiş burnu havada yapar.
    Daha dogrusu yapmaz da bunun sahibi insan sessizliginden, sorulara kacamak cevaplardan, diger insanlar tarafından sürekli bu sekilde algılanır, gıcık kapılır.
    "Ulan sen beni takmazsan ben seni hic takmam, hıyar" tavrı takınır diger insanlar. Oysa ki o iletişim anlarında neler çekmektedir bu sahıs...
    Düşünsenize, sen yanlış birşey söyleyip karşındakini kırmaktan, incitmekten çekiniyorsun, cümleleri önceden seçip senaryo yazıyosun, karşındakine karşı her an hata yapmaktan korkacak kadar ezik bi insan oluyorsun, sonra diğer insanlar arkandan "Kimseyi adam yerine koymuyor kaçamak cevap veriyor sanki çok üstün de, burnu havada, kendini beğenmiş, soğuk nevalenin teki vs. vs." şeklinde düşünsün... Adalet mi bu???
    Aslında herkes sosyal fobili insanlar kadar empati kursa kimse kimseyi incitmez...

    Sorun aslında, insan ilişkilerini en küçük ayrıntılara, en olmaz ihtimallere değin düşünmek ve ihtimalleri önceden bertaraf etmeye çalışmak gibi gözüküyor. Bunun sebepleri ise çok çeşitli ve bambaşka. Sorunu aşmak, bu ince düşünceleri köreltmekten geçiyor olabilir...
    Fakat, burada bir sorun daha ortaya çıkıyor;
    Demek ki, rahat olabilmek için kendinizi yok edecek, onlar gibi olacak, siz de yüzeysel düşüneceksiniz... Derin düşüncelerden, zekanızdan vazgeçeceksiniz.
    Işığı gördüğünüz halde, görmemiş gibi yapıp istemesenizde gözlerinizi kapayacaksınız.

    Azıcık dahi parıldayabilmek için, potansiyelinizin neredeyse "tümünü" harcayacak ve "ancak o zaman ortalama bir yıldız olabileceksiniz".
    ...Oysa sizde, "gökyüzünün en parlak yıldızı olma potansiyeli" vardı...
    Olsun!.. Olsun anam...
    Sizde bir potansiyel varsa, bunu gizli kapılar ardında saklamanız, tüm insanlığın gelişimine bir ihanettir.
    Size verilen güzellikleri işlemez, onların hakkını vermezseniz, meydan hep "altın kaplamalı çirkinliklere" kalacaktır.


    ***

    Sosyal fobisi olan insanlar aileleri ve yakın akrabaları tarafından "çekingen/utangaç" bulunur, öğretmenleri, patronları tarafından "sessiz, içine kapanık ve efendi biri" olarak tanımlanır, yarı-tanıdık arkadaşları tarafındansa "suskun, sıkıcı, burnu havada, soğuk birisi" olarak algılanır. Bunların aksine bu soyal fobisi olan kişilerin bir çoğu da, sayıları çok az olan ve çok samimi oldukları arkadaşları tarafından da "çok esprili, harika kültürlü" vs. olarak tanınabilir.

    Aslında en önemli sorunlardan birisidir "potansiyelini gösterememek" Yakın arkadaşlarınız tarafından çok popüler olup diğer tanıdıklarınız tarafndan içine kapanık biri gibi algılanmanız bu sebeptendir. Çok ilginç dimi...
    Bir bilseler içimizdeki cevheri derler mi arkamızdan hiç sıkıcı çekingen vs.

    ***

    Sessiz hapşırırlar. Hatta çoğu zaman hapşırmazlar, bir şekilde tutarlar nefes almazlar vs. Çünkü sesli hapşırdıklarında bir yerden "çok yaşa" diyenin çıkmamasından çekinirler, içlerinden "lan o kadar hapşırdık kimse çok yaşa demedi" diye geçirmekten korkarlar. Belki de bu yüzden sessiz hapşırırlar. Çok yaşa diyen çıkmadığında "Eee sessiz hapşırdık duymadılar tabi" diye kendilerini avuturlar. Sesli hapşırdıklarında ise "ohaa, kussaydın vs." tepkiler almaktan korkarlar, oysa etraflarında bunlardan fazlaca vardır hiç birinden öyle tiksinilmez ama sosyal fobili biri kendisinden tiksinileceğini varsayar.
    Yürürken kasılırsınız, yoldaki dükkanların vitrinlerine çaktırmadan bakıp kendinizi kontrol edersiniz ama asla direk bakmazsınız çaktırmadan bakarsınız. Çoğunlukla yere bakarsınız çünkü kendinizi şöyle bi görmek istersiniz, kesin dengesiz yürüyorsunuzdur veya kambursunuzdur zannedersiniz...İnsanlar size bakıyor sanarsınız...İşte bu nedenlerden kasılırsınız rahat olamazsınız!..
    Bu kasılma yalnız yürürken de değil, toplu yemek yerken ve biriyle konuşurken de olabiliyor...Konuşurken demişken, karşıdakinin gözüne nadir bakılır, mümkün olduğunca kısa ve etkili cümleler kurmaya çalışılır. (sanki karşındaki dil bilimci ne yapacan cümlelerinle etkileyip, ne anlar o karşındaki)

    Toplum içinde telefonla görüşmekten çekinirler, görüşseler de mümkün olduğunca sessiz konuşurlar, konuştuklarını başkaları duyup rezil olmamak için olsa gerek.

    ekşi sözlükteki * - * - * - * entrylerden alıntılar içermektedir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Doblolu Esnaf -- 28 Kasım 2012; 18:22:42 >




  • güzelmiş sagolasın
  • quote:

    Orijinalden alıntı: buthoan

    Ben bu konuyu okuyana kadar kendimi asosyal bilirdim, yalnız hep kendime derdim "yav ben oraya buraya gidiyorum, sinemaya gidiyorum, arada bi tiyatroya gitmişliğim oluyor vs." yani diyorum asosyallik böyle bir şey değil bende farklı bir şey var diyordum ve burayı okudum, yazılanlar %90 bende de var, kısmen teşhisimi sosyal fobi olarak koydum :)

    Aşağıda internetten ve kendimden ve bu konudaki arkadaşların yazdıkalrından yola çıkarak bazı düzenlemeler yaptım, sizinle paylaşmak istiyorum. Yazı uzun ama sosyal fobisi olanlar okurlarsa hem kendilerini daha iyi tanıyacaklardır hem de çözüm yollarını geliştirebileceklerdir. Yani şimdi yazdıklarımı çözüm bulma ile okursanız da faydasını görürsünüz diye düşünüyorum. Yazıların bir kaçı alıntı olduğundan konu bütünlüğü yok, parça parça....

    Bir de @vmaskesi nickli arkadaşımız söz etmiş "kendimize görevler adayalım" demiş. Hocam Laurent Gonelle'in Tanrı Daima Tebdil- i Kıyafet Gezer adlı romanını okudunuz mu bilmem ama bu onda da vardı. Ana karakter olan Alan, kısmen sosyal fobisi olan biri. Mesela kendisi beyaz ekmek sever ama fırıncı buna fazla pişmiş ekmek verir, buysa "aman acaba ters tepki alır mıyım, şimdi fırıncıyı da uğraştırmayalım insanlara ekmek yetiştirme derdinde" vb. Gibi düşücelerle o ekmeğe razı olur.. bir de bu elamanın romanın başında tanıştığı biri buna görevler verir mesela çok lüks bir saat dükkanına giderler bir sürü saat dener ancak adam bu elemandan hiç bir şey almadan çıkmasını istemiştir. Bu sosyal fobili biri için çok zor bir şeydir, yazımın başından beri üzerinde duruğum saçma salak düşüncelere sevk olur ve oradan illaki bir şey alıp çıkar bu da genelde beğenmediği bir şey olur, baskıdan dolayı almıştır onu. Çok gereksiz empatiler kurar, karşıdakini kırmamaya çalışır fakat karşıdaki hiç bir zaman onun kadar ince olmamıştır ve hep zararlı çıkan bu eleman olmuştur.
    Roman bunları çok güzel anlatıyor bence... üstelik bu kitap %75 konusu senaryosu olan bir roman %20 kişisel gelişim kitabı %5 de gezi yazısı. Yani okunabilir, gayet sürükleyici, çoğu yerinde zaten kendinizi görüyorsunuz orada ve çıkarımlarda bulunuyorsunuz.


    ***

    Üstüne bir t-shirt alacaksın. Her dükkanın vitrinine bakarsın ama içeri giremezsin, girsen soramazsın, sorarsan da kendini o ürünü almak zorunda hissedersin ve bu yüzden hiç istemedigin birşeyi aldığın ve sonra yüzüne bakmadığın çok olmuştur. Daha sonra içinden "aslında satış görevlisine şunu bahane edip ürünü almayabilirdim tüh keşke öyle deseydim" dersiniz ama iş işten geçmiştir...

    Bir yerde bir işin vardır.O yere gidene kadar kafanda senaryolar kurarsin; o bana şunu diyecek ben ona böyle cevap vereceğim, sonra o bana dönüp bunu diyecek vs. vs. Daha sonra oraya vardığında girmeden bir daha prova edersin rolünü ve bir kez daha edersin ve bir kez daha bir kez daha hiç bir zaman tatmin olmazsın... Sonra kapının önünde dururken eğer durduğun yer vitrin önü gibi bir yerse acaba içerideki beni gördü mü diye tuhaf bir hisse kapılırsın biraz uzaklaşıp geri gelirsin. Yeni Gelmiş gibbi yaparsın. Bu sefer de acaba bu adam/kadın niye burada dolaşıyor, gidip geliyor diye düşünüyor mudur dersin ve içeriye girmekten vazgeçip hizli adimlarla oradan uzaklaşırsın...

    ***

    Mesela yeterince samimi olmadığınız, "yarı-tanıdık" birinin karşıdan geldiğini gördünüz. O sizi görmedi veya gördü.
    Sizde hemen bir düşünce süreci başlar:
    "Ona nasıl merhaba diyeyim?
    Merhaba mı diyeyim, selam mı diyeyim, kafa sallasam yeter mi acaba? Yoksa iyi günler mi desem?..
    Bu esnada gülümseyeyim ki odun gibi kalmayayım. Ama çok da sırıtmamam lazım öyle pişmiş kelle gibi dimi.
    Aslında ben onu epey önceden gördüm yani onu hiç görmemiş gibi yapabilirim, en iyisi kafamı eğeyim.
    Bu kadar uzaktan bakmaya başlarsam, o da baktığımı bir an görürse, bu kadar uzaktan selam vermek zorunda kalırım.
    Sesimi duymaz, ne dediğimi anlamaz, belki birşey dediğimi fark etmez bile...
    Öyle öküz gibi bakıyor durumuna düşerim birden bire...
    Evet evet, biraz daha yaklaşsın, o zaman ona bakar, sanki yeni görmüş gibi davranır ve o anda selam veririm.
    Evet evet süper taktik...
    Ama yoook olmaz. belki de o görmüştür önceden??? Der ki, niye önceden gördün sonra kafanı eğdin sonra yeni görmüş gibi yaptın... Evet böyle der... 1 dk ama bana niye öyle desin ki ya offf...
    Eyvah çok yaklaştı...
    Kafanı eğğğğ...
    Yok yok kaldır... Neyse ya eğ, eğ ve sanki görmemiş gibi yap...
    Yoksa der ki gördün de niye selam vermedin. Sonra selam vermeyen yabani biri olduğumu zannederler.
    (sadece o da değil, gidip herkese yayacak, "bana selam vermedii!!! var ya hayvan bu hayvan medeniyet yok hiç")
    Ama iyi rol yapmam lazım ki gördüğümü çakmasın... Tabi tabi çaktırmayayım ben...
    Mesela geçen gün de oldu böyle: O an bir şey demediler ama kesin odunun biri olduğumu düşündüler.
    Aslında hiç görmemiş gibi de yapabilirim, çaktırmadan yandan yandan bakarım o selam verirse ben de veririm."
    Ahandaaaa, geldiiii!!!
    merhaba-selam-naber arası, kısık bir ses çıkar ağzınızdan, duyulmaz neyse ki. "Yarı-tanıdığınız" kişi ise gayet doğal bir biçimde gelir, selam der, ve ağzını bir kenara kaydırarak gülümser.
    Aman tanrım ne kadar doğal ve güzel gülümsüyordur, siz ise belli belirsiz, çarpık bir gülümseme ile karşılık verirsiniz ve sizinki kesin iğrenç bir gülümsemedir.
    Yolunuza devam edersiniz. Ve onu gördüğünüzde başlayan bu düşünceler zinciri kendine yeni halkalar eklemeye devam eder...
    Kendi kendinize düşünürsünüz; "naber demedi. Demek ki henüz samimiyette naber safhasına ulaşmamışız. Halbuki 1 senedir aynı dersleri alıyoruz. O herkesi tanıdığına, bana ise n'aber bile demediğine göre sorun bende. Evet evet kesin bende yoksa o harika biri...
    Bir sonraki halkalar muhtemelen şunlar olur; Keşke o bana şunu dediğinde ben de ona böyle deseydim, çok güzel sohbet olurdu, o bana dediğinde niye kısa cevap verdim ki aslında daha uzatabilirdim ve böylelikle samimiyet bir nebze artmış olurdu, ama bir dk ya o zaman da derdi aramızda o kadar samimiyet olmadan ne o öyle cıvık cevaplar...Diye uzaar gider.
    Eyvah, biri daha geliyor! Buna ne yapsam? aha, sağda tuvalet var hemen gireyim, görmemiş gibi yapayım. Evet evet süper taktik..."

    ***

    Çaya şeker attığınızda kaşığı bardağın kenarlarına deydirmeden karıştırmaya çalıştığınız da çok olmuştur. Bu da bi nebze sosyofobik bir davranıştır...İnsanları şangur şungur bardak+kaşık sesiyle rahatsız etmenin gereği yoktur öyle değil mi. Oysa herkes şangur şungur karıştırır etrafınızda, kimseye bakmadan, umursamadan...

    ***

    Her zaman her şeyin karşı taraftan teklif edilmesini beklersin hiçbir zaman ilk davranan sen olmazsın. Tekliflere cevabını "kendi isteklerin doğrultusunda değil, karşındakinin istekleri dogrultusunda" verirsin.

    Tüm bu yaptığın saçmalıkların asıl sebebi karşı tarafin sana karşı olumsuz davranma ihtimalini düşünme ve bu ihtimali ihtimallik derecesinden öteye gitmeden bertaraf etmeye çalışmaktır.
    Aslında sanıldığının aksine sosyofobik kişiler insanlardan korkmazlar, insanlarla muhattap olmaktan korkarlar veya onları incitmekten, kaba davranmaktan...

    Başkalarını kıracağız, inciteceğiz diye kendimizi üzeriz karşılığındaysa ne alırız, hiç!..
    Unutma sosyal fobik kardeşim, başkalarının senin mutluluğunu engellemesine izin verme...

    ***

    Mesela bir sosyofobiği İngiltere'nin en işlek caddesine koyup burada 2-3 saat gezeceksin derseniz bu durumdan hiç rahatsız olmaz, hatta zevk alabilir. Ancak şu mağazadan kendine uygun bir gömlek al derseniz yapamaz veya yaparken çok zorlanır.

    Ayrıca, bu sorun kadınlarda daha fazla görülmesine rağmen erkeklerde daha fazla tedavi başvurusu olmaktadır. sanırım bunun sebebi de ataerkil bir toplum olmamız. çünkü aslına bakarsanız sosyal fobinin kişi üzerindeki etkileri birçok türk erkeğinin kadında aradığı ideal özelliklerin ta kendisi*. yani sosyal fobiye sahip bir kadın toplumumuzda psikolojik sorunlara sahip bir kadın değil, aksine mükemmel bir kadın olarak görülüyor. ek olarak bir kadın* sosyal fobiden kurtulmaya erkekten daha az ihtiyaç duyar. çünkü evlenene kadar babasının evinde yaşar, ev işlerine falan bakar. evlendikten sonra da kocasına bakar. halbuki bir erkek çalışmak zorundadır ve bu olay sosyal fobiyle pek mümkün değildir.

    Sosyal fobiden kurtulmanın çözümü bir psikiyatra gitmektir. düşük seviyedeki sosyal fobiler ise biraz çabayla düzeltilebilir. kişinin aslında başkalarının kendisini fazla umursamadığını kavraması gerekir. bir insanın hayattaki amacı mutlu olmaktır. kişi bir başkasının bu mutluluğu engellemesine izin vermemelidir. kişi başkasına fiziksel zarar vermemek şartıyla istediğini yapmalıdır. farklı olmaktan korkmamalıdır. çünkü mutluluğun anahtarı yalnızca kendi istediğinizi yapmanızdır.

    Şimdi bir lokantaya gidin ve size verilen peçeteye sümüğünüzü silin, sizin hakkınızda "ay, ne kadar kaba" dediler, ama siz yalnızca içinizden geleni yaptınız ve mutlusunuz. başkası sizin umrunuzda değil.

    "Ama ben bu şekilde hiç arkadaş bulamamki, kimse benden hoşnut olmaz, tiksinirler benden" dediğinizi duyar gibiyim. İşte bu sizin en büyük yanılgınız. Çünkü insanlar doğal insanlarla arkadaş olmayı isterler. Dikkat ettiyseniz sınıfın en popüler çocuğunun ağzından hiç küfür düşmüyordu ve sürekli hocalarla şakalaşıyordur. Ama sen ve senin gibi olan öteki iki çocuk, arkadaşlarına "kaleminiz var mı?" diye hitap ettiği için hiç arkadaş bulamıyordur. Sınıfın en güzel kızları bu popüler çocukla birlikteydi. Aslında kızlara hiç iyi davranmıyordu ama nedense kızlar bu çocuğun peşinden ayrılmıyordu. Sizse belki sınıın en kibarı en incelerindendiniz ama kızlar giderler o ayılarla takılırlar size de artist diye bakarlar...

    ***

    İlginçtir, bu hastalık insanı ukala kendini begenmiş burnu havada yapar.
    Daha dogrusu yapmaz da bunun sahibi insan sessizliginden, sorulara kacamak cevaplardan, diger insanlar tarafından sürekli bu sekilde algılanır, gıcık kapılır.
    "Ulan sen beni takmazsan ben seni hic takmam, hıyar" tavrı takınır diger insanlar. Oysa ki o iletişim anlarında neler çekmektedir bu sahıs...
    Düşünsenize, sen yanlış birşey söyleyip karşındakini kırmaktan, incitmekten çekiniyorsun, cümleleri önceden seçip senaryo yazıyosun, karşındakine karşı her an hata yapmaktan korkacak kadar ezik bi insan oluyorsun, sonra diğer insanlar arkandan "Kimseyi adam yerine koymuyor kaçamak cevap veriyor sanki çok üstün de, burnu havada, kendini beğenmiş, soğuk nevalenin teki vs. vs." şeklinde düşünsün... Adalet mi bu???
    Aslında herkes sosyal fobili insanlar kadar empati kursa kimse kimseyi incitmez...

    Sorun aslında, insan ilişkilerini en küçük ayrıntılara, en olmaz ihtimallere değin düşünmek ve ihtimalleri önceden bertaraf etmeye çalışmak gibi gözüküyor. Bunun sebepleri ise çok çeşitli ve bambaşka. Sorunu aşmak, bu ince düşünceleri köreltmekten geçiyor olabilir...
    Fakat, burada bir sorun daha ortaya çıkıyor;
    Demek ki, rahat olabilmek için kendinizi yok edecek, onlar gibi olacak, siz de yüzeysel düşüneceksiniz... Derin düşüncelerden, zekanızdan vazgeçeceksiniz.
    Işığı gördüğünüz halde, görmemiş gibi yapıp istemesenizde gözlerinizi kapayacaksınız.

    Azıcık dahi parıldayabilmek için, potansiyelinizin neredeyse "tümünü" harcayacak ve "ancak o zaman ortalama bir yıldız olabileceksiniz".
    ...Oysa sizde, "gökyüzünün en parlak yıldızı olma potansiyeli" vardı...
    Olsun!.. Olsun anam...
    Sizde bir potansiyel varsa, bunu gizli kapılar ardında saklamanız, tüm insanlığın gelişimine bir ihanettir.
    Size verilen güzellikleri işlemez, onların hakkını vermezseniz, meydan hep "altın kaplamalı çirkinliklere" kalacaktır.


    ***

    Sosyal fobisi olan insanlar aileleri ve yakın akrabaları tarafından "çekingen/utangaç" bulunur, öğretmenleri, patronları tarafından "sessiz, içine kapanık ve efendi biri" olarak tanımlanır, yarı-tanıdık arkadaşları tarafındansa "suskun, sıkıcı, burnu havada, soğuk birisi" olarak algılanır. Bunların aksine bu soyal fobisi olan kişilerin bir çoğu da, sayıları çok az olan ve çok samimi oldukları arkadaşları tarafından da "çok esprili, harika kültürlü" vs. olarak tanınabilir.

    Aslında en önemli sorunlardan birisidir "potansiyelini gösterememek" Yakın arkadaşlarınız tarafından çok popüler olup diğer tanıdıklarınız tarafndan içine kapanık biri gibi algılanmanız bu sebeptendir. Çok ilginç dimi...
    Bir bilseler içimizdeki cevheri derler mi arkamızdan hiç sıkıcı çekingen vs.

    ***

    Sessiz hapşırırlar. Hatta çoğu zaman hapşırmazlar, bir şekilde tutarlar nefes almazlar vs. Çünkü sesli hapşırdıklarında bir yerden "çok yaşa" diyenin çıkmamasından çekinirler, içlerinden "lan o kadar hapşırdık kimse çok yaşa demedi" diye geçirmekten korkarlar. Belki de bu yüzden sessiz hapşırırlar. Çok yaşa diyen çıkmadığında "Eee sessiz hapşırdık duymadılar tabi" diye kendilerini avuturlar. Sesli hapşırdıklarında ise "ohaa, kussaydın vs." tepkiler almaktan korkarlar, oysa etraflarında bunlardan fazlaca vardır hiç birinden öyle tiksinilmez ama sosyal fobili biri kendisinden tiksinileceğini varsayar.
    Yürürken kasılırsınız, yoldaki dükkanların vitrinlerine çaktırmadan bakıp kendinizi kontrol edersiniz ama asla direk bakmazsınız çaktırmadan bakarsınız. Çoğunlukla yere bakarsınız çünkü kendinizi şöyle bi görmek istersiniz, kesin dengesiz yürüyorsunuzdur veya kambursunuzdur zannedersiniz...İnsanlar size bakıyor sanarsınız...İşte bu nedenlerden kasılırsınız rahat olamazsınız!..
    Bu kasılma yalnız yürürken de değil, toplu yemek yerken ve biriyle konuşurken de olabiliyor...Konuşurken demişken, karşıdakinin gözüne nadir bakılır, mümkün olduğunca kısa ve etkili cümleler kurmaya çalışılır. (sanki karşındaki dil bilimci ne yapacan cümlelerinle etkileyip, ne anlar o karşındaki)

    Toplum içinde telefonla görüşmekten çekinirler, görüşseler de mümkün olduğunca sessiz konuşurlar, konuştuklarını başkaları duyup rezil olmamak için olsa gerek.

    ekşi sözlükteki * - * - * - * entrylerden alıntılar içermektedir.








    kitabı okumamıştım. ama bu görev vermeyle ilgili aklımda bir fikir var. yakın zamanda gerçekleştireceğim ve birçok kişinin hayatını değiştirmeyi planlıyorum.




  • @buthoan

    yazılar için teşekkürler dostum. bilerek alıntı yapmak istemedim çok uzun diye.

    Konuya gelince yazıların çoğu bende de var mesela.

    Sessiz hapşırırlar. Hatta çoğu zaman hapşırmazlar, bir şekilde tutarlar nefes almazlar vs. Çünkü sesli hapşırdıklarında bir yerden "çok yaşa" diyenin çıkmamasından çekinirler, içlerinden "lan o kadar hapşırdık kimse çok yaşa demedi" diye geçirmekten korkarlar. Belki de bu yüzden sessiz hapşırırlar. Çok yaşa diyen çıkmadığında "Eee sessiz hapşırdık duymadılar tabi" diye kendilerini avuturlar. Sesli hapşırdıklarında ise "ohaa, kussaydın vs." tepkiler almaktan korkarlar, oysa etraflarında bunlardan fazlaca vardır hiç birinden öyle tiksinilmez ama sosyal fobili biri kendisinden tiksinileceğini varsayar.
    Yürürken kasılırsınız, yoldaki dükkanların vitrinlerine çaktırmadan bakıp kendinizi kontrol edersiniz ama asla direk bakmazsınız çaktırmadan bakarsınız. Çoğunlukla yere bakarsınız çünkü kendinizi şöyle bi görmek istersiniz, kesin dengesiz yürüyorsunuzdur veya kambursunuzdur zannedersiniz...İnsanlar size bakıyor sanarsınız...İşte bu nedenlerden kasılırsınız rahat olamazsınız!..
    Bu kasılma yalnız yürürken de değil, toplu yemek yerken ve biriyle konuşurken de olabiliyor...Konuşurken demişken, karşıdakinin gözüne nadir bakılır, mümkün olduğunca kısa ve etkili cümleler kurmaya çalışılır. (sanki karşındaki dil bilimci ne yapacan cümlelerinle etkileyip, ne anlar o karşındaki



    özellikle bu bölümde duygulandım biraz ya. ne bilim içim kötü oldu. çünkü neredeyse hergün aynı şeyleri yaşıyorum. Neden böyle oluyor ne gerek var böyle kasıntılara inanın hiç bilmiyorum..




  • Fark ettim ki bu sosyal fobinin hafif versiyonu bende de var. Özellikle bir saatçiye gidip deneyip deneyip çıkamam kesinlikle. Geçenlerde çok da beğenmediğim birşeyi almak zorunda kaldığım da oldu. Şu yarı tanıdığa selam meselesinin çok hafifi de ben de var. Ama bendeki selam versem mi vermesem mi oluyor daha çok. Eskiden daha beterdim garsona bahşiş bırakmadan çıkmazdım bir mekandan garsona ayıp olacak diye ama bir arkadaş sağolsun bu huyumdan vazgeçirdi.
  • ingilizcesi olanların izlemesi güzel olur, olmak istediğiniz gibi davranın ve o olun

    http://www.ted.com/talks/amy_cuddy_your_body_language_shapes_who_you_are.html

    burdaki da komik ve başka bir konu Türkçe altyazısı mevcut

    http://www.ted.com/talks/ken_robinson_says_schools_kill_creativity.html




  • bir up çeksem kimse kızmaz heralde:)
  • bende de sosyal fobi var.yaş 18.bunun hayatımı mahvettiğini,hayatımı yaşayamadığımı düşünüyorum.mesela sosyal fobi sorunu olan insanların karşı cinsle ilişkileri pek iyi değildir.ben de örneğin hoşlandığım kıza reddedilmekten,beğenilmemekten,çevredeki insanların benim hakkında kötü konuşacakları korkusundan yaklaşamıyorum. buraya daha birçok şey yazılabilir.neyse bundan kurtulmak için yapmayacağım şey yok.
  • Adam sana "ödevini yaptın mı?" diye bir soru sormuş, cevap verdin mi?
    Verdiysen ben görmedim.
  • bende düşünüyorum sürekli neydim ne oldum diye ? kimseyi fark ettirmesemde ben biliyorum bunu.
    Çok farklı bişey, sürekli kendinle konusmak yüzleşmek gibi, okadar çok düşünürsünki sanki dünyanın bütün derdi sendeymiş gibi. Zeka ile alakalı bişey değil bu arada. Çünki düşünülenler saçma sapan şeyler olmaması gerekenler.
    Normal insanlara özenir oluyorsunuz, bu rahatlık nerden geliyor diye ?
    Başlıca sebeblerden biri internet, tabi ilk önce kendinizden kaynaklanıyor. Bütün ön yargıları sahipleniyorsunuz.
    Eğerki bu internet başında çokca vakit geçiriyorsanız, yakalanmanız an meselesi. Bunu kabullenmesenizde kimseye belli etmesenizde yaşarsınız.

    Yukarda biri yazmışya nick ile mesaj uyumu hatta

    quote:

    asosyal*
    otobüse bincem mesela binmeden daha inerken ne diyeceğimi düşünüyorum sesimden korkuyorum
    insanlar sanki hep beni izliyomuş gibi geliyo.
    kalabalık bir yere girdiğimde sanki karnımda bi ateş var gibi ve ellerim terden sırılsıklam oluyor.
    bunlar sadece bir kaçı

    aynen öyle işte.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi LanetOlasıZenci -- 19 Aralık 2012; 8:00:01 >




  • psikoterapiyle geçer mi acaba gerçekten çok merak ediyorum benim de hayatımı mahvediyor bu sf
  • quote:

    Orijinalden alıntı: deadpool__77__

    psikoterapiyle geçer mi acaba gerçekten çok merak ediyorum benim de hayatımı mahvediyor bu sf

    Şöyle ki sosyal fobi tamamen biten birşey değil.Minimuma indirmek ,bastırabilmek tamamen senin isteğinle doğru orantılı.Yani sen yenebileceğine inanıyorsan psikoterapinin tabiki +ları olur.Pmde atabilirsin bu konuyla ilgili.
    Not:Eski sosyal fobili bildirdi.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Porno izlemeyi ve mastürbasyonu bırakmanızı tavsiye ederim

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Arkadaşlar merhaba öncelikle geçmiş olsun üzerinden zaman geçmiş ama merak ettim bu durum benim başımda da var. Siz naptınız, ne durumdasınız, hafifliyor mu veya kurtulan var mı bu illetten. Cevabı bulunan arkadaşlar dönüş yaparlarsa sevinirim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 2012'de yazan arkadaşlardan aktif olanlar varsa durumları hakkında bilgi verirlerse sevinirim.Nasıl aştılar?
  • 
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.