Şimdi Ara

Şiir Tavsiyee

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
10
Cevap
0
Favori
1.031
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar Sözlerini Çok Anlamlı Buldugunuz Güzel Kaliteli Aşk Şiirleri Varmı Tavsiye...
    Şimdiden Teşekkürler...



  • Tanidigim tek sair Cemal Safi. Duygu yuklu siirleri var, bir goz at siirlerine.
  • -RESULULLAHLA BENİM ARAMDAKİ FARKLAR-

    Resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
    Resulullah yolda Ebu Bekir’i görse ‘Es Selamu Aleyküm Ya Sıddık’ derdi,
    ben yolda Ebu Bekir’i görsem tanımam.
    Resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
    Ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
    gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

    Resulullah Azrail’i yolda görse tanırdı;
    ben Azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
    derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

    Resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
    o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey Allah’ın Resulü;
    fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

    Resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘Kızım ha gayret!’;
    ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘Anneciğim ölmesen…’

    Ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘Anneciğim seni ben…’;
    Annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.

    Resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
    ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

    Ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

    Anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

    Resulullah çok şanslı bir insan
    annesi öldüğünde o küçücüktü;
    benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
    zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

    Annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

    Olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
    Verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
    Resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
    Nasıl olsa Resulullah da ölü annem de ölü.


    Ah Muhsin ÜNLÜ




  • quote:

    Orijinalden alıntı: waRRioR



    -RESULULLAHLA BENİM ARAMDAKİ FARKLAR-

    Resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
    Resulullah yolda Ebu Bekir’i görse ‘Es Selamu Aleyküm Ya Sıddık’ derdi,
    ben yolda Ebu Bekir’i görsem tanımam.
    Resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
    Ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
    gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

    Resulullah Azrail’i yolda görse tanırdı;
    ben Azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
    derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

    Resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
    o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey Allah’ın Resulü;
    fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

    Resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘Kızım ha gayret!’;
    ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘Anneciğim ölmesen…’

    Ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘Anneciğim seni ben…’;
    Annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.

    Resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
    ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

    Ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

    Anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

    Resulullah çok şanslı bir insan
    annesi öldüğünde o küçücüktü;
    benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
    zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

    Annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

    Olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
    Verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
    Resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
    Nasıl olsa Resulullah da ölü annem de ölü.


    Ah Muhsin ÜNLÜ

    anlamsızlığın anlam bulduğu bu mısraları siz saygıdeğer okuyuculardan esirgemek yanlış olurdu

    ses 1 -2 öhö kem küm

    Bahcelerde maydanoz , gel bize bazı bazı
    Ben Annemi özledim , Yaşasın cumhuriyet,


    BU NE BEA, ADAM AŞK ŞİİRİ DEMİŞ, SEN NE YAZMIŞIN



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kaos25 -- 22 Ekim 2010; 19:30:38 >




  • Öncelikle Özdemir Asaf'tan başlayalım. Daha sonra diğer şairleri de yazarım. Yaklaşık 10-15 şairin -toplam 100 şiir eder- şiirlerini yazdıktan sonra Divan Edebiyatı ve Halk Edebiyatı'ndan da örnekler yazabilirim. Sonra çevrilmiş şiirleri. Ama önce Özdemir Asaf. :)

    2=1

    Kim o, deme boşuna...
    Benim, ben.
    Öyle bir ben ki gelen kapına;
    Başdan başa sen.


    Akıl Gözü

    Seni bulmaktan önce aramak isterim.
    Seni sevmekten önce anlamak isterim
    Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
    Sana hep hep yeniden başlamak isterim.


    Altro

    Şarkı söylüyormuşum
    Sokaklarda,
    Görmüşler.

    Yere yere bakıyormuşum
    Yürürken,
    Duymuşlar.

    Sonrasını Uydurmuşlar


    Aşk

    Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
    Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
    Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;
    Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.


    Ben Değildim

    Bir akşam-üstü pencerenden bakıyordun
    Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
    Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
    Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
    O geçen ben değildim.

    Bir gece, yatağında uyuyordun..
    Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
    Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
    Ve karanlıklar içindeydi odan...
    Seni gören ben değildim.

    Ben çok uzaktaydım o zaman,
    Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebepsiz ağlamaya.
    Artık beni düşünmeye başladığından
    Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya..
    Bunu bilen ben değildim.

    Bir kitap okuyordun dalgın..
    İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
    Genç bir adamı öldürdüler romanda.
    Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
    O ölen ben değildim..


    Bir Şeyin Adı


    Önce, büyük büyük düşündüm;
    Sonra büyük büyük yaşadım.
    Ne varsa, onlar aldı.
    Şimdi bana küçük bir ölüm kaldı.


    Biri

    Biri vardı, o ilk ağlamayı bulup
    Herkesi güldüren
    Sonra bunu unutup
    Ağlarcasına gülen


    Duvara Astigim

    Ölünceye kadar seni bekleyecekmiş,
    Sersem.
    Ben seni beklerken ölmem ki..
    Beklersem..


    Lavinia

    Sana gitme demeyeceğim.
    Üşüyorsun ceketimi al.
    Günün en güzel saatleri bunlar.
    Yanımda kal.

    Sana gitme demeyeceğim.
    Yine de sen bilirsin.
    Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
    İncinirsin.

    Sana gitme demeyeceğim,
    Ama gitme, Lavinia.
    Adını gizleyeceğim
    Sen de bilme, Lavinia.


    Nokta

    Bana yalanlar söylese yetinecektim.
    Ama yalan söyledi.


    Seni Saklayacağım

    Seni saklayacağım inan
    Yazdıklarımda, çizdiklerimde,
    Şarkılarımda, sözlerimde.

    Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
    Ve kimseler görmiyecek seni,
    Yaşayacaksın gözlerimde.

    Sen göreceksin, duyacaksın
    Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
    Uyuyacak, uyanacaksın.

    Bakacaksın, benzemiyor
    Gelen günler geçenlere,
    Dalacaksın.

    Bir seviyi anlamak
    Bir yaşam harcamaktır,
    Harcayacaksın.

    Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
    Yaşayacağım gözlerimde;
    Gözlerimde saklayacağım.

    Bir gün, tam anlatmaya...
    Bakacaksın,
    Gözlerimi kapayacağım...
    Anlayacaksın.


    Ultra

    Bir kelimeye
    Bin anlam yükledigim zaman
    Sana seslenecegim.




  • 2=1

    Kim o, deme boşuna...
    Benim, ben.
    Öyle bir ben ki gelen kapına;
    Başdan başa sen.


  • gitgide alışıyorum sana....
    hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
    ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
    yanımda olduğun zamanlar;
    sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
    alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
    durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...
    alışkanlıklar daima korkutur beni...
    düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...
    kendimi kendime alıştıramadım yıllardır...
    fakat şimdi sana alışıyorum...
    alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.
    yalnız içimde garip bir korku var.
    sana alışmaktan değil
    seni kendime alıştırmaktan korkuyorum...
    bir gün sana şimdi
    verdiklerimden daha güzelini daha değerlisini verememekten korkuyorum...
    bir gün ansızın ölmekten ve seni,
    bana olan alışkanlığınla yapayalnız
    bırakmaktan korkuyorum...
    oysaki her zaman ve günün her saatinde
    yanında olmalıyım senin...
    bana alışmış olmaktan pişmanlık
    duyacağın bir dakikan bile olmamalı...
    bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp
    emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni...
    uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.
    her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı,
    yarısı benim...
    "bana alış" demeyeceğim..
    nasıl olsa alışacaksın bir gün...
    şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
    o zaman en güzeli görecek bende! alışkanlığınla,
    sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden!
    ilk defa sevilmenin ürpertileri
    içindeyim inan. sevgimle
    mukayese edebileceğim tek şeyi
    beni sevmende buldum...
    ömrümde kimse bana sevmenin
    gerekliliğini öğretmedi.
    kimseden sevgisini istemedim,
    verdiler almadım.
    bencildim bir zamanlar,
    sevmek benim hakkım diyordum.
    oysaki şimdi bir zamanlar
    hiç sevmemiş olduğumu
    kendi kendime biraz da
    utanarak itiraf ediyorum.
    asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim
    senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor...
    sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.
    sevginle bir aynayım şimdi.
    bana bakanlar baştanbaşa
    seni görecekler içimde...
    bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
    aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.
    iki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.
    her yerde iki olduğumuz için
    bir bütün haline geliyoruz durmadan...
    alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni...
    durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden...
    saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor...
    kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri...
    teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum...
    boynunun en güzel yerini
    benden başkası bilemez artık...
    seni kimse benim kadar
    benimle bir bütün olduğuna inandıramaz....
    gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum...
    beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.
    bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz ,
    bir gün bulutların üstünde...
    uzun süren bir baygınlık sonrasının
    o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim...
    bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman
    seninle vardığım yüksekliğe erişemez...
    açılmış bütün kuyuların derinliği
    içimde seni bulduğum yer kadar derin değil...
    alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği
    gibi gitgide tamamlıyor bizi.
    emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.
    korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.
    özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.
    alev almayan bir yerimiz kalmadı.
    alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın
    içinde yıldızlara kadar uzanıyor.
    hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.
    nehirle, denizler boşalsa üstümüze
    hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.
    bu yangın biz birer kor haline
    gelinceye kadar sürecek.
    önce bakışlarımız alıştı birbirine,
    sonra parmak uçlarımız...
    bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
    bizden güçlüsü olmayacak!
    en mutlu olduğumuz yerde
    en güçlü de olacağız seninle...
    bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.
    geçmişteki tüm alışkanlıkların
    bana alışmanı önleyemez artık...
    Ümit Yaşar Oğuzcan


    -------------------------

    Son söz söylenmedi bu ask ta!
    Öldürmediysen beni içinde henüz,
    Ki yapmamissindir bilirim.
    Gömerken beni!
    Son kez içinden ''Seni Seviyorum'' de.
    Inançsiz gitmesin askimiz…
    Oldu, iste bizde geçmis olduk.
    Bir askin daha üstünü örtüp,
    Göz kapaklarini ellerimizle kapattik.
    Bizde güzel günleri bittikten sonra anladik,
    Artik yoklugumuzla yasayip;
    Bir birimizin adini duydugumuzda
    Önümüze bakip vicdanimizi kanatacagiz.
    Artik biz sizli bizli olacagiz.
    Ceyhun Yılmaz







  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Mitoloji için kitap önerisi?
    11 yıl önce açıldı
    Şiir kitabı önerisi
    15 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • ACI ÇEKENLERE SAYGI

    tanrıyla aynı fikirde değilim...intihar edenlerin

    cehenneme gideceği konusunda

    kainatın yaratılışına

    katılmaktan bıktığımda ruhum

    intihar edeceğim bende

    denenmemiş bir yolla



    nerdeyse bütün akıllı kalpler

    intihar edip siktir çekmiş yeryüzüne

    ben ateist değilim, babasıymış gibi

    tanrıya küsen bir çocuğum

    eğer tanrı intihar edenleri ve nietzcheyi

    cehenneme gönderirse

    cehennemde yanmayı tercih ederim bende

    tanrı dürüstlüğü sever..

    tanrının hayal gücünü beğenmiyorum



    ben tanrı olsam

    peygamberler göndermez

    direk konuşurdum insanlarla



    ben tanrı olsam

    hitleri iyi kalpli bir yahudi olmakla cezalandırırdım

    yahut yetenekli bir yazar yapardım onu

    içindeki kötülüğü insanlara değil

    tuvallere boşaltırdı



    ben tanrı olsam

    devletler yok olur

    gül kokulu bireyler var olurdu sadece

    atlar çılgın zamanlar koşardı



    ben tanrı olsam

    düşünce gücüyle herkesin

    istediği karakter olmasını sağlardım

    dünya bir şiirin

    yaratılım sürecine dönüşürdü böylece



    ben tanrı olsam

    intihar ederdim

    insanlarla birlikte

    acı çekmeyi öğrenemediğim için





    cesar mendoza 

    ..-------------------------------------...
    BİR NEDENİ YOK YALNIZCA ÖPTÜM

    Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş. Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. Aşkın mecali kalmamıştı. Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım. Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. Rahatlatır beni o. Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil. Öyle. İşin gerçeği budur. Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık. Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. Pişmansın. Pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘Neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. Olmuyor tabii. Olmuyor. Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. Beni anlayacağın günler gelecek. Beni de göreceksin. Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. Korkma lütfen,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dansedebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. Ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Artniyetsizim. İnan,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. Soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! Bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. Aklıma yayıldın. Ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: Ortadaydım işte! Bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. Hayır! Melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. Her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. Kusura bakma, kafam biraz dağınık,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. Sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. Düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. Yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. Onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. Onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. Bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. Cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. Bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. Hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. İnsanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. Bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. Yapacak çok işimiz var. Dövüşecek çok düşmanımız var. Kucaklayacak çok arkadaşımız var. Bizim sebebimiz bu. Bizim fazlalığımız bu. Belki de iksirimiz. Kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. Yalan söylemiyorum

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “Rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. Bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. Hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. Kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. Çikolata bile kurtlanabilir. Dondurma erir. Çiçek solar. Galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! Birer hatıraya dönüşseler bile! Kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? Sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

    Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . Hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . Yüzüme öyle bakma nefretle,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. Kimbilir, doğrudur belki de! . Adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin esrarı büyüleyici! Romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
    Ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. Maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. Ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. Özveri denebilir buna. Evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. İnsan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. Bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . Sakın ha üstüne alınma,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! Belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? Seni kaybettim. Bunu biliyorum. Seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. Ortadaydı. Bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! Sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. Hala da saygıyla ağlıyorum. Büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: Tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. Bu da aşk işte! Bu da entrika! Bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! Peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! Dur, dur, bağırma,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. Yaralandım. Bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. Çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. Bir gerçek aramıyorum felakete. Bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. Ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. Ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. Eğer hissediyorsan,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmakuçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.


    Küçük İskender

    ...------------------------...

    ÇİN LOKANTASI

    'beni sevmene asla izin vermeyeceğim'
    diye yazmıştın kapımdaki not defterime
    kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım
    içerde olmadığımı bile bile

    gövdeni hatırlıyorum ansızın bu kış ormanında işte
    uzun, büyük, parlak
    siyah ve vahşi!
    parçalayacak kadar siyah
    ve onarabilecek kadar vahşi!
    sanki
    aşka hayattan daha fazla özen gösteren, çocuksu
    ama hep parçalanmış, hırpalandıkça palazlanmış bir ziyaretçi!

    gövde'nin tarihi'nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız
    plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık
    kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken
    birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri aşık!

    ellerin saklamaya çabaladığı o şehir gecesi
    başın omzumda, gözlerin kapalı, saçların açık
    giderken citroen: dudaklarını döven neon gazı
    dudaklarındaki kazı tozu, 'ölelim mi? ' demiştin
    bak şimdi tam sırası!

    dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben
    müşterisiz
    mütemadiyen ağlamaklı
    için için eğlenceli
    temiz...
    çevresinde çizgifilm hayvanlarının oynaştığı
    bir çin lokantasıydık dağlarda senle ben
    bir tahta masa, iki iskemleyle sınırlıydı ülkemiz!

    mesela
    yeni pişmiş pirinç pilavı dilinin üstünde yürürdü kokarca
    ve sağ kulağındaki yabanıl bitki örtüsü
    biz birbirimizin çatalı, bıçağı
    biz birbirimizin incecik hırsızı, gönül süsü
    ayrılık, bir yutulmaz lokma gibi kaldı boğazımızda!

    sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe
    sarayın çıkışlarını tutarken uyuşturucu ve kaftan
    merdivenlere yığılıp ölen son şehzade
    son fırsat, kaçınılmaz son düet, son soytarının son yemini
    son sonsuzluğa dokunan küstah kızıl kanaviçe!

    dağlar, dersini verir acının kuşkusuz
    aslolan, savruk ruhlara yakışan sahici ölümler bulmakta
    yoksa kimin kimin tabutunu çakacağı mühim değil!
    gecenin koynuna ihanet, bir orospu gibi sokulmakta!

    Işıktan ışığa geçen o tenha yolda
    o karanlık nefes alışta ve o darmadağın boğulmada
    seni sevmeme asla izin vermediğin o kör noktada
    o hırçın, o fazla erkek, fazla kadın noktada
    tanımadığım
    tanımaya kalkışmadığım
    izahı zor, kavranması imkansız bir hastalık gibi
    ilerledim gövdenin gövdemi bulandırdığı
    şaha kaldırdığı boşluklarda!
    iz sürmedim
    ad sormadım
    dönüp bakmadım ardıma!

    hatırla sevgilim, mutlaka sen de hatırla
    o kadar çok kovaladık ki hayat içersinde
    kendi kendimizi
    mecali kalmadı hayatların başka hayatları yakalamaya!

    'beni sevmene asla izin vermeyeceğim'
    diye yazmıştın kapımdaki not defterine
    ben de eklemiştim altına:

    'aşkı dövmek lazım
    kalbe terbiyesizlik ettiğinde! ..'


    Küçük İskender




  • quote:

    Orijinalden alıntı: pckopatx


    quote:

    Orijinalden alıntı: kaos25


    anlamsızlığın anlam bulduğu bu mısraları siz saygıdeğer okuyuculardan esirgemek yanlış olurdu

    ses 1 -2 öhö kem küm

    Bahcelerde maydanoz , gel bize bazı bazı
    Ben Annemi özledim , Yaşasın cumhuriyet,


    BU NE BEA, ADAM AŞK ŞİİRİ DEMİŞ, SEN NE YAZMIŞIN



    Sen aşk deyince sadece beşeri aşk anlıyorsan o senin cahilliğin . O arkadaş gayet güzel ilahi aşkı yazmış .


    Karşılık olarak yazdığım kişi eminim yazıyı dikkatli okumadığı için, sadece sizi etkileyen şiir kısmını değerlendirerek bunu yazmıştır. Zaten konuyu açan kişinin niyetinde böyle birşey olmadığı, hakikattir. Bahsettiğiniz Şirrde Aşk içeren bir mesaj verilmemekte, Ha felsefe yapıp suyunu çıkarıp aşk la ilgili anlamsız iki kelime çıkarılabilir.Bu dikkatsizliği bir espiri ile pekiştirmek istedim
    Aynen sizde yazılan şiiri okumadan , WAY din Kardaşıma Yazı yazmışlar diye sazan gibi atlayan birisinin, sizin verdiğiniz tepkiyi vermenizi bekliyordum.

    Fakat bu beklenen sazan karşılığında sizin gelmeniz, sazan beklerken, balina tutmak gibi
    O kadar duygulandımki size kafiyeli bir cevap yazmaya karar verdim

    Sazan'a rağzıydım balinada nesi?
    Ağzında küfür'ü, Bellliki var fesi
    Normal anlamaz garip gelir sesi
    Balina olsun farketmez, keserim o nefesi

    Aşkı bilmeyen, Aşk diyor herşeye
    Okumadan yazmasın, Söyleyin bu tembele
    Aşk'a başka mana verir, bu anlam kendine
    Kendi anladığını, yutturamassın millete

    Cahil diye azından cıkıyor küfürler
    Din kardaşıymış, saçılıyor köpükler
    Alayım sana kemik, otur akıldan fukara
    Şiir'i sıksan çıkmaz Aşk'tan bir numara



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kaos25 -- 23 Ekim 2010; 12:22:42 >




  • @Pckopatx

    Ben sana sazan demedimki ??
    Yazdığımın 10 katını yaz, kimse yazma demiyor. Rağzı Kelimesinin imla hatasını düzelttiğin için teşekkürler, küfür etmek sadece ana avrat sövmek değildir.

    TÜM CEVABINI SİLMEK ŞİİR YAZDIĞIN ANLAMINAMI GELİYOR


    Cahil diye iftirayı saymaz küfürden
    Aşk deyince, sanıyor ki zikirden
    Yokmu sende eser, akıl fikirden
    Ne beklersin, Fesini inkar edenden

    Katlarını yazarmış katına katayım
    Senin yazdığının, katını metre ile mi alayım?
    cahil, cühela diye bakarsın karşıdakine
    Bencilliğin timsali, pckopat'tan hediye

    Ben buna şiir demedim, katına katasın
    Birde sen yaz dengini, havanı atasın
    Yazasında susarım havandan
    Balinayı es geçip, alınan sazandan

    Hap Hap ile vuracağım başına
    Süllümden selam söyle Türkce hocana
    Rağzı derler, avludan püsük gibi kaçana
    Sazanlığa alınırsın, bilmezmisin boşuna

    Bilirim gitmez pek hoşuna
    Ter basmıştır mavi, allı poşuna
    Bundan sonra olsun namın HACI
    Namertlik edip etmeyesin GACI



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kaos25 -- 23 Ekim 2010; 14:47:12 >




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.