Şimdi Ara

Ruh var mı yok mu

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
62
Cevap
3
Favori
5.911
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • kamera görüntüyü algılar
    mikrofon sesi algılar
    bunlara sensör denir.
    göz görüntüyü algılar
    kulak sesi algılar
    bunlara duyu organı denir.

    işlemci görüntüyü işler, hafıza kaydeder, ekran gösterir.
    işlemci sesi işler, hafıza kaydeder, hoporlör sesi dışarıya verir.

    beyin görüntüyü işler, kaydeder, hayalde anımsar.
    beyin sesi işler, kaydeder, ayırt eder, ses telleri, solunum sistemi, ağız vs ile benzerini çıkarır.

    bütün buraya kadar biyolojik beden olmasa da maddesel başka bir bedende insan kendine benzer makineler yapmıştır.

    insan güzel bir görüntü görür huzur bulur, mutluluk duyar, zevk alır.
    insan kötü bir görüntü görür iğrenir, mutsuz olur, acı çeker, ağlar.
    insan güzel bir ses duyar müzik dinler zevk alır, mutluluk duyar.
    yada kötü bir ses duyar korkar, üzülür, iğrenir.

    bilim der ki beynin işlevlerini tam olarak çözemedik, ama yaptığı bütün iş 100teraflop (saniyede 100 trilyon floatingpoint ) işlem.
    bilim üretir ki süper bilgisayarlar. 1000 terafloptan fazla işlem gücü olan süper bilgisayarlar. insan beyninden 10 kat fazla işlem kapasiteli.

    insanı insan yapan duyu organları ve beyinse,
    daha hassas daha çözünürlüklü daha geniş frekans aralıklı sensörler
    ve daha fazla işlem kapasiteli işlemciler yapılmasına rağmen
    neden zevk alabilen yada acı duyabilen bir robot/makine/bilgisayar yapılamıyor?

    insanların sahip oldukları bütün duygulara sahip olmalarına gerek yok. En azından acı duysun. Yada tek bir meyvenin tadını alıp bundan haz duysun. Yada tek bir çiçeğe bakıp mutluluk duysun. Bunları yüz mimikleri yaparak değil kendi içinde yaşasın.

    Eğer materyalistlerin dediği gibi duygular beyinden ibaretse beynin kısmen yada tamamen modellenebileceği önümüzdeki teknoloji çağında insani duygularda modellenebilmeli. Yani biyolojik bedenlere mahkum olup sınırlı ömür yerine, mekanik/simulasyon bedenlere sahip olup yine aynı benliklerle ölümsüzlüğe geçiş yapılabilir.

    Benim görüşüm böyle şeyler mümkün değil. Ruh vardır. Varlığı çok açıktır. Herşeyin maddeden ibaret olmadığının da çok açık delillerindendir. Duygular beynin değil ruhun fonksiyonudur. Ruhların nasıl olduğu, neden yaratıldığı ölçülebilir değildir. Sadece yankıları vücutta ve yaşantıdaki tecellileri gözle görülür, ölçülebilir niteliktedir. Dünyada bedenle(beyinle) bağlantı içindedir. Bu yüzden ruhsal durum bedeni, bedensel durum (hormonlar ve dışarıdan alınan ilaçlar, tüm duyular) ruhu etkiler. Atari oyununu pause(kahve) tuşu ile durdurup sonra tekrar başlattığımız gibi 4 boyut ötesindeki boyutlardaki başka metafizik güçler de ruhu durdurup sonra başka fizik kurallarına tabi bir bedende yeniden başlatabilirler. Tabi işin bu kısmı inanç ve metafizik kısmına giriyor.







  • Siz çikolata yiyerek vücudunuza endorfin salgılatıyorsanız ve mutlu oluyorsanız bu maddeseldir.
    Siz omuriliği zedelenmiş bir hastanın bacaklarında oluşan hiçbir acı,hissi algılamadığını görüyorsanız bu maddeseldir.
    Siz sütten zevk alıp böcekten iğreniyorsanız bu kültürel yani maddeseldir.

    quote:

    insan güzel bir görüntü görür huzur bulur, mutluluk duyar, zevk alır.
    insan kötü bir görüntü görür iğrenir, mutsuz olur, acı çeker, ağlar.
    insan güzel bir ses duyar müzik dinler zevk alır, mutluluk duyar.
    yada kötü bir ses duyar korkar, üzülür, iğrenir.

    Bir teiste göre güzel görüntü başkadır bir sataniste göre başkadır.
    Bir teiste göre kan kötü bir görüntüdür bir sataniste göre değildir.
    Siz klasik müzikten hoşlanırken başkası arabesk müzikten hoşlanır.
    Siz arabeskten nefret ederken başkası klasik müzikten hoşlanır.

    Yani siz olayları tersten okutuyorsunuz.Kolunuzu masaya vurduğunuz için acır,acıdığı için masaya vurmazsınız.
    Güzel görüntü gördüğünüzü düşünürseniz mutlu olursunuz.
    Siz iskender,beyti gördüğünüzde vücudunuz endorfin salgılayıp,tükürük bezleri harekete geçerken.
    Başkası böcek,örümcek gördüğünde vücudu endorfin salgılayıp,tükürük bezlerini harekete geçirir.

    Hormonların etkileri bilinmeden önce ruhun mutluluk,sevinç acıyı kontrol ettiği düşünülürdü fakat bunun bugün böyle olmadığını gördük.
    Bir robot görüntüyü görür fakat anlayamaz,sesi işitir fakat ne dediğini duyamaz.
    Tıpkı bir bebek gibi.Bebekte gördüklerini bilemez,sesi anlayamaz gel dersin gelmez git dersin gitmez.
    Fakat içgüdüleri ile hareket eder.Tıpkı işlemleri kaydedilmiş bir bilgisayar gibi.
    Peki o zaman çocuğunda ruhu yok mudur?

    Yakın döneme kadar robotlar görüntüleri bilemez,sesleri anlayamazlardı fakat bugün yapılan teknolojik araştırmalar sayesinde robotlar öğretildiği zaman(tıpkı bebekler gibi) görüntüleri algılamış,sesleri anlamışlardır.

    Olay sadece beyinde bitiyor.Bir katatonik hastada acıyı,mutluluğu,sevinci,korkuyu hissetmez.Çünkü beyni hasar almış hormonların yönetimi işlevlerini yerine getiremiyordur.
    Ruhu öldüğünden değil.

    Hormonların neden bu işi aldıklarını anlamak çok zor değil.
    Korkarsan korku hormonu salgılarsın(artık neyse,adını bilmiyorum)tüylerin kalkar böylece daha iri gözükürsün(Eğer evrimsel süreçte tüyler dökülmese böyle olacaktı bkz:kediler) vücudun adrenalin salgılar,salgılarki koşup kaçabilesin.Çünkü muhtemelen vahşi bir hayvan görmüşsündür.Fakat bu insan doğasında deforme olmuş vahşi hayvan yerine cin,peri,hayalet,şeytan a dönüşmüştür.
    Çikolata yersen,çeşitli yiyecekleri yersen(toplumun tarafından kabül gören) mutlu olursun vücudun endorfin salgılar.Çünkü çikolata yüksek glikoz değeriyle vücut için faydalıdır diğer sevdiğin yiyecekler gibi.
    Toplumun tarafından sana yememen gereken,veya vücudunun sindirmekte zorlanacağı(İnsan için geçerli değil,otçulların et etçillerin et yememesi gibi) beynine kazınarak gördüğün yerde tiksinme ihtiyacı duyarsın.Duyarsın çünkü yersen sana zarar vereceğini bilirsin.Örneğin bazı yılanlar siyah kurbağaları tercih etmezler çünkü yılanlara tadı iğrenç gelir bu kurbağanın.

    Aslında olay beyin-doğa etkileşiminden kaynaklanıyor.




  • Ölünceye kadar asla emin olamayacaksın.

    Ama mesela zekanın sadece beynin işlevi gibi düşünülmesi doğru gelmiyor bana. İnsan zekasının tamamıyla olmasa da ruhun bir fonksiyonu olduğuna inanmışımdır. Eğer bilgisayar teknolojileri yapay zeka çalışmalarını ilerletebilir de; normal bir insanın düşünme, karar verebilme yetilerine sahip ve kendi fayda-zarar ilişkisine göre (nefsine göre) davranabilen robotlar yapabilirse belki ruhun olmadığına ikna olabilirim. O zamana kadar ruhun var olduğuna inanacağım...
  • Nietzsche çok bilgilendirici bir açıklama yapmış.

    Ruh var mıdır , yok mudur bilemem. Ama varsa bile hiç bir işe yaramadığını söyleyebilirim. Vücudun çalışması için bir ruha ihtiyaç yok. İslam dinine göre hayvanlarda ruh vardır ama bitkilerde yoktur. Bitkiler islam inancına göre ruhsuz olmalarına rağmen yaşarlar. Demek ki hayatın olması için (islamı kabul eden birisi açısından) illa ruha gerek yok.

    Canlılıktan öte, büyük sinirsel merkezler hakkında konuşurkende, bir ruha gerek görmüyorum. Herşey sebep sonuç ilişkisi içinde yürüyor.

    ::cc:: adlı üyenin çok hoşuma giden bir sözü var...
    quote:

    19. yy da yaşasaydım, bir ruhum olduğuna inanabilirdim.


    Ruh varsa bile, işlevi yok. Ruh yoksa zaten olayın beyinde olduğu açık.


    Bu arada, ilginizi çekebilir.

    Yapay, sentetik beyin projesi.


    http://biyorss.blogspot.com/2010/02/sentetik-beyine-dogru-blue-brain.html

    Düşüncelerinizi etkileyeceğine eminim.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yeni Türkü

    Nietzsche çok bilgilendirici bir açıklama yapmış.

    Ruh var mıdır , yok mudur bilemem. Ama varsa bile hiç bir işe yaramadığını söyleyebilirim. Vücudun çalışması için bir ruha ihtiyaç yok. İslam dinine göre hayvanlarda ruh vardır ama bitkilerde yoktur. Bitkiler islam inancına göre ruhsuz olmalarına rağmen yaşarlar. Demek ki hayatın olması için (islamı kabul eden birisi açısından) illa ruha gerek yok.

    Canlılıktan öte, büyük sinirsel merkezler hakkında konuşurkende, bir ruha gerek görmüyorum. Herşey sebep sonuç ilişkisi içinde yürüyor.

    ::cc:: adlı üyenin çok hoşuma giden bir sözü var...
    quote:

    19. yy da yaşasaydım, bir ruhum olduğuna inanabilirdim.


    Ruh varsa bile, işlevi yok. Ruh yoksa zaten olayın beyinde olduğu açık.


    Bu arada, ilginizi çekebilir.

    Yapay, sentetik beyin projesi.


    http://biyorss.blogspot.com/2010/02/sentetik-beyine-dogru-blue-brain.html

    Düşüncelerinizi etkileyeceğine eminim.


    Canlılıkla, ruhun varlığınını karıştırmamak lazım. Can dediğimiz şey bedene ait bir olgudur. Ama bizi bilinçli yapan ruhtur. Nietzsche bir bakıma doğru söylemiş. Vucudun çalışması için ruha ihtiyaç yok, ama o zaman da bitkisel hayatta oluyoruz. Yanıldığı bir yer de var; ruhun işlevsizliği...




  • Aynı şeyden bahsediyoruz. Bazı insanlar (genellikle müslümanlar) canlı olmak için ruh şarttır, her şeyiyle bedeni yapıp koysan yaşıycak mı vs gibi itirazlarda bulunuyorlar. Öncelikle canlı olmak için ruhun gerekmediğini belirtmek istedim bu tarz itirazları engellemek için. Bedenin tam kapasite ile çalışması için bence ruha gerek yoktur.

    Unutmayın , BENCE, ruha gerek yoktur. BENCE, siz yanılıyorsunuz. Bu sebeple, Nietzsche SİZCE yanılıyor. BENCE haklı
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yeni Türkü



    Öncelikle canlı olmak için ruhun gerekmediğini belirtmek istedim bu tarz itirazları engellemek için. Bedenin tam kapasite ile çalışması için bence ruha gerek yoktur.




    Canlı olmak ve tam kapasite çalışmak derken neyi kastettiğinize bağlı olarak bu cümlenin doğruluğu değişebilir. Canlı olmaktan kasıt şu an ki düşünebilen, yarar-zarar ilişkisini gözeterek kararlar alabilen halimizse bu yazdığına katılmıyorum. Çünkü ben yoğun bakım ünitelerine bağlı olarak tüm organları çalışan ama bilinçsiz yatan birini de canlı olarak niteliyorum. Bu yüzden Nietzsche bir bakıma doğrudur dedim.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    bu nedir çözümü yok mu ?
    8 yıl önce açıldı
    Aşk ne demek bilen var mı??
    8 yıl önce açıldı
    Bu ne böceği? Bilen var mı ?
    3 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • Bir yazı buldum paylaşmak istedim. Tekrar ediyorum ben yazmadım ama yazılanlar mantıklı.

    Ruh Allah’tan gelen, vücudu; canlı, gören, hisseden kılan ilahi bir hediyedir.

    Ruhun Varlığının İspatı :

    1- Diş var, diş doktoru da vardır. Ruhta vardır ki ruh doktoru da vardır. Bilimin olmayan bir şeyin doktorunu icat ettiğini iddia edebilecek biri var mı...?

    2-Ölü bir insan düşünelim. Eli, kolu, beyni, gözleri, kalbi... vücudu tam olarak yerindedir. Bu insana fıkra anlatsak, bilmece sorsak, korkunç hikayeler anlatsak, hüzünlü olaylar anlatsak ... bir tepki verir mi bu ölü insan?

    Canlı iken her fıkraya gülen, hüzünlü her olaya üzülen , korkan-sevinen üzülen bu insana ne olmuştur. Daha doğrusu can alıcı soru şu : Ölürken insandan eksilen nedir ki o olmayınca neşe, sevinç, hüzünde ... olmuyor. İşte o ruhtur.

    Bazıları kalp çalışmıyor kan dolaşımı duruyor, beyin faaliyetlerini sona erdiriyor o nedenle insan gülmüyor ... diyebilir. Onlara şunu sormak lazım. Tüm bunların sona ermesine neden olan vücuttan ayrılan, vücudun pilini bitiren nedir ? çünkü iri bir adama bakıyoruz ayağı taşa takılıp yere düşüyor beyin kanamasından ölüyor. Küçük bir bebek apartmanın 5. Katından düşüyor burnu bile kanamıyor, yaşıyor. Normalde vücutlarının sağlamlığına bakınca tersi olması gerekir. Demek ki insanları yaşatan beden ve onun işlevleri değildir. Bunlar hayatta olmanın göstergeleridir. Hayat nedeni, yaşatan ruhtur. Ruh çıkınca bu göstergelerde işlevlerini yitirirler.

    Demek ki duygularımızı var eden, hissiyatın kaynağı olan ruhtur. Yoksa sevinme, üzülme, fikir, düşünce... gibi kavramları, kuru bir vücut organları arasındaki elektrik akımı ile izah etmek imkansızdır. Ruhla duygu vardır. Ruh emaneti geri alınca, duygu, his, düşüncede... vücudu terk eter.

    3- Yine bir ölü düşünelim : Gözleri vardır fakat göremez. Halbuki canlı gözü ile aynı gözdür ölünün gözü de .

    Soru şudur : Ölürken bu insandan ne eksilmiştir ki gören gözler görmez olmuştur. Eksilen ruhtur, ruh gidence görmede sona erdiğine göre görende göz değil, ruhtur. Ruh gözleri bir pencere, bir periskop gibi kullanır ve dışarıyı seyreder .

    Bazı insanlar görme olayını şöyle açıklarlar : Bakılan cisimden trilyonlarca ışık parçacığı göze gelir, göz bu ışık parçacıklarını kimyasal etkileşime sokar ve beyine bu ışık parçacıklarını elektrik akımı olarak gönderir. Görme olayı böylece vuku bulur.

    Soru ve sorun şudur : Beyin hücresinde görme olayı bir elektron coşkusundan ibarettir. Beynimizin görme ile görevli merkezini binlerce kez büyütsek, karşımıza sadece hücre içinde belli noktalara yığılan elektron dizilimine rastlarız. Peki bu elektrik sinyallerini anlamlı görüntü şeklinde gören nedir ?

    Beyin, göz zaten bu oyun içinde birer figürandır. Oyunu seyreden gören kimdir ?

    Gören beyin ( et parçası, protein, yağ moleküllerini ) olamaz. Gözden gelen elektronları anlamlı görüntüye beynimiz dönüştürür ama beyin hem ekran hem göz

    ( izleyici ) olamaz. Beyin televizyondur, kendi yaptığı görüntüleri kendi izleyemez. O halde beyin elektron sinyallerini tv gibi görünür kılar, ruhta o tv’yi seyreder.

    Ruh vücuttan ayrılınca, oyun devamda etse seyreden kimse kalmadığı için göz görme işlemindeki fonksiyonunun önemini kaybeder görmeye aracı olma hali sona erer

    Kendimize soralım : “Ben, dediğimiz varlık kimdir ? Et-kemik, yağ, protein yığını olan bu beden kendi kendine ben deyip düşünüp, görüp sevinip üzülebilir mi? Et yığını kendine ben diyebilir mi ? O halde kendine ben diyen bedenimiz değil ruhumuzdur.

    " Bir ben vardır benden içeru "

    Gören, düşünen, duygulanan, hisseden (6.his, telepati, psikometri) hep ruhtur. Buna en en güzel örnek çizgi filmlerdeki dev robotlardır. Robotun baş tarafında da bir insan bilgisayar tuşları, çeşitli kollar, düğmelerle dev robotu yönetir. Dövüştürür, yürütür, hareket ettirir. Fakat o robottan o insan çıkınca geriye paslanmaya başlayan bir metal yığını kalır. Tıpkı onun gibi ruhumuzda robotu yöneten insan gibidir. Bedenimizde robot gibi. Ruhumuz beynimizi bilgisayar tuşları gibi kullanıp bedenimizi yönetir. Ruh çıkınca geriye çürümeye başlayan et ve kemik yığını kalır. Bazı alimler bunu ruh binici çesed attır diye özetlemişlerdir. Kısaca ruh vardır. Vücudu yönetir, düşünce, görme, his merkezidir.

    Not : Parapsikoloji adlı ilim dalı ruhun faaliyetlerini pozitif bir bilim dalı olarak inceler, insanların bakışlarıyla kaşık, çatalı eğmesini, bir kişinin bir eşyasına dokunup, o kişi hakkında doğru bilgi vermeyi, karşıdaki insanın düşüncelerini okumayı, bazı olayları önceden sezebilmeyi, astral seyahati...vs. gibi paranormal (normal ötesi) olaylarla ilgilenir. Bizim evliya kerametleri dediğimiz olaylara rasyonalist (akılcı) bir açıklama getirmeye çalışır. Bunda özellikle kuantum fizik teorisi ve izafiyet teorisini hareket noktası olarak kullanır.

    Gören ruhtur dedik. Bizler uyur iken bazen ruhumuz, bedenimizden ayrılır. Fakat “altınımsı renkte ince bir bağ ” ile vucudla beden arasındaki bağlantı koparılmaz. (Yoksa insan ölür...). Ruh gezer, görür, semayı seyreder sonra vücudumuza geri döner. Aradan bir süre (gün, yıl, yıllar ...) geçer. Sonra uyanık iken (beden+ruh) ruhumuzun gezdiği yerlere ilk kez gideriz ve Aa! Ben daha önce bu yerleri görmüştüm deriz. Evet görmüştük ve görende ruhumuzdur. Ruhumuz uykumuzda (rüya -ı satıka ile ) yakın geleceği sembollerle sezebilir. Rüya tabirleri ilmi bu sembolleri açıklar.

    Ruh ile beden , devamlı bir mücadele, savaş halindedir. Beden durmadan bir şey ister. Acıkır, yemek, susar, su, üşür, elbise, evi varken yat, yatı varken kat, mark... dolar... ister . Ta ki gözünü toprak doldurana (ölüne) tek. Ruh ise bir şey istemez. Acıkmaz, susamaz... ölmez... Ruh, beden mücadelesini beden kazanırsa o insan artık kötü ruhlu, bencil, egoist biri olur. Eğer ruh savaşı kazanırsa (vücudun midesini oruçla, ağzını kötü söz, yalan, gıybet yerine zikirle, fikirle, gözünü haramdan sakınarak, elini ayağını harama uzatmayarak, kalbini Allah’ın zikri ve aşkı ile doldurarak ...) ne zamanki beden ruha teslim olur ona itaat ederse, vucud bu defa ruha benzemeye başlar. Ruhun uçabilme, görünmeme, şiş batınca kan çıkmaması, su üzerinde yürüme, bir anda iki yerde olabilme... özellikleri bedene yansır. Keramet adı verilen olaylar tezahür eder. Ruha sahip her insan belli disiplin ( et yememe, oruç tutma, zikir, namaz...) ile keramet denilen aslında tüm canlı insanların yapabilme yeteneğine sahip olduğu (çünkü ruhları vardır), belli bir aşamayı gerektiren bu hallere sahip olabilirler. Tabii ki tüm fiiller Allah rızası için ve Allah rızasına uygun yapılmalıdır. Keramet... peşin sıra gelir. İslam’da önemli olan rıza-ullahtır. Yoksa keramet denilen istidracı gösterse de Allah rızasını kazanamayan, insanın yeri ebedi Cehennem olur.

    Ruh bu gücü, bu kapasiteyi, potansiyel, statik enerjiyi nereden alır ? Kur’an-ı Kerim de bu soruya şöyle cevap vardır : Adem’i yarattığım zaman ona ruhumdan üfledim. Çamur halindeki Hz. Adem’e Allah-u Teala kendi ruhundan üflüyor.(Üflemek asla bir parça anlamına gelmez, yani üflenen ruhla Allah’ın bir parçası bize geçmez, ama nasıl ki dağlardan gelen rüzgarda tabiatın korkusu vardır, üflemede de o ulvi, yüce yaratıcının sıfatlarının izleri mutlaka vardır.). O çamur ruh ile birleşince insan diriliyor. Ruh çıkınca (ölünce) insan yeniden çamur-toprak oluyor.

    Demek ki ruh bize Yüce Yaratıcıdan bir hediye, onunla yaşıyor, duygulanıyor, “ben” im diyoruz. O çıkınca kokuşan, çürüyen bir ceset kalıyor geriye.

    Demek ki önemli olan ruhtur, ruh güzelliğidir. Beden ve beden güzelliği değildir.

    Hz. Resul’un evlendiği annelerimiz belki dul ve yaşlı idiler ama ruhları güzeldi. Bir kadın düşünelim güzel mi güzel tıpkı ay parçası... Bu kadın bir gün evlenir ve ertesi gün başlar eşinin başını ütülemeye, durmadan bir şey istemeye, eşini eleştirmeye, eşini aldatmaya ... eşi olan insan mutlu olabilir mi ? Asla. Ama kadın ay parçası gibi masum görünür ve güzeldir. Fakat ruhu kirli ve kötüdür. Bu nedenle o kadınla asla mutlu olunamaz.

    Evet beden güzelliği de iyidir ama asıl ve önemli olan ruh güzelliğidir.

    Hz. Resul’de evlenilecek kadında sülale, mal ve güzelliğe değil öncelikle ahlak, huy (ruh) güzelliğine bakın buyururlar.

    Özetlersek, İnsan = Beden + Ruh

    Beden = Et + Kemik = Çamur

    Ruh = Rabbimizden hediye

    Çamur + Ruh = İnsan

    Çamur - Ruh = Ölüm ( Geriye çamur-toprak kalır.)

    Asıl olan ruhtur. Onu da her şeyimizi olduğu gibi, Hayy olan Allah-u Teala (C.C) vermiştir.

    Bu arada ruhu rededenlere soruyorum biri bana Evren ile bir sinir hücresi arasında neden ve nasıl bir benzerlik olduğunu açıklayabilir mi?
    Resmi aşağıda

     Ruh var mı yok mu




  • Xefion'un buraya aldığı yazının eleştirilebilmesi imkansız, çünkü her cümlesinden cehalet fışkırıyor ve bilimsel eleştirisini yapmak isteyenin 100 sayfa veya üstü yazmayı göze alması gerekir!
    Şöyle veya böyle, daha 15-20 gün önce yeryüzünde hiç olmayan bir canlı yaratan bilimadamları o canlıda ( ve dolayısıyla gelecekte yaratacakları daha karmaşık organizmalarda veya daha kompleks canlılarda ) ruhun saklanabileceği bir yer olmadığını iyi bilirler!...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 3 Haziran 2010; 14:58:46 >
  • Olup olmaması, hayatımızda neyi değiştirecek?

    Tartışacak konu arıyorsanız, nedensellik daha etkili bir konu.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: neommy

    Xefion'un buraya aldığı yazının eleştirilebilmesi imkansız, çünkü her cümlesinden cehalet fışkırıyor ve bilimsel eleştirisini yapmak isteyenin 100 sayfa veya üstü yazmayı göze alması gerekir!
    Şöyle veya böyle, daha 15-20 gün önce yeryüzünde hiç olmayan bir canlı yaratan bilimadamları o canlıda ( ve dolayısıyla gelecekte yaratacakları daha karmaşık organizmalarda veya daha komplex canlılarda ) ruhun saklanabileceği bir yer olmadığını iyi bilirler!...



    Ben hoşuma gittiği için paylaştım ayrıca bilim adamları hiç olmayan bir canlı yaratmadı. Onların yaptığı Laboratuvar ortamında kimyasal maddelerle üretilen DNAyı hücre içine yerleştirip bu şekilde hücrenin belirlenen genetik koda göre davranış göstermesi sağlanmıştır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Xef1ONYX -- 3 Haziran 2010; 12:06:43 >




  • quote:

    https://forum.donanimhaber.com/images/upfiles/891990/2A14DBD7718449BDB990ABE88CD8BF3F.jpg

    Eğer gerçekten öğrenmek istiyorsanız.Yani ibret alın ateistler demek için koymadıysanız açıklayayım.Bunu sebebi basit fizik kurallarından ileri gelir.
    İkinci resim çekim kanunundan dolayı böyle bir hal almıştır.Görüldüğü gibi Büyük kütleli maddeler küçük kütleli maddeleri çekiyor.
    İlk resimde ise bir sinir hücresi görülüyor.Etrafındaki çizgiler dendritler ortasındaki ise çekirdek.Detritlerde ki bilgi çekirdeğe iletiliyor.
    http://img.sabah.com.tr/im/2007/04/30/E23E228E79E4944C8E9A56F8r.jpg
    Bakın buda çağlayan meydanındaki bir fotograf.Sizce belirli bir bölgeye ulaşmaya çalışan ve 4 bir yandan gelen nesneler nasıl bir yol izler?

    Aşık olduğumuzda bile hissettikleriniz hormonlarınızla alakalıdır.Hormonlar size derki bu kişiden yapacağın çocuk (5 duyu organı haricinde,6.bir hisle algılanabilen bir duyu) popülasyona en uygun olacaktır.
    Siz bilemezsiniz ama hormonlarınız genetik dizilimdeki en farklı kişiyi seçer.Çünkü + - ye baskın olduğunda ortaya çıkacak birey + + + + + + olarak meydana gelecektir(bu + - ler a'ya b'ye direnç,bağışıklık olduğunu farz ediyoruz)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nietzsche -- 3 Haziran 2010; 12:33:39 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Xefion
    quote:

    Orijinalden alıntı: neommy
    Xefion'un buraya aldığı yazının eleştirilebilmesi imkansız, çünkü her cümlesinden cehalet fışkırıyor ve bilimsel eleştirisini yapmak isteyenin 100 sayfa veya üstü yazmayı göze alması gerekir!
    Şöyle veya böyle, daha 15-20 gün önce yeryüzünde hiç olmayan bir canlı yaratan bilimadamları o canlıda ( ve dolayısıyla gelecekte yaratacakları daha karmaşık organizmalarda veya daha komplex canlılarda ) ruhun saklanabileceği bir yer olmadığını iyi bilirler!...

    Ben hoşuma gittiği için paylaştım ayrıca bilim adamları hiç olmayan bir canlı yaratmadı. Onların yaptığı Laboratuvar ortamında kimyasal maddelerle üretilen DNAyı hücre içine yerleştirip bu şekilde hücrenin belirlenen genetik koda göre davranış göstermesi sağlanmıştır.

    Ortaya çıkan, üreyebilen canlı, " hiç olmayan bir canlıdır" doğada bu genetik kodda bir canlı yoktur dolayısıyla hiç olmayan bir canlıdır anlamında!




  • quote:

    Orijinalden alıntı: nietzsche

    quote:

    https://forum.donanimhaber.com/images/upfiles/891990/2A14DBD7718449BDB990ABE88CD8BF3F.jpg

    Eğer gerçekten öğrenmek istiyorsanız.Yani ibret alın ateistler demek için koymadıysanız açıklayayım.Bunu sebebi basit fizik kurallarından ileri gelir.
    İkinci resim çekim kanunundan dolayı böyle bir hal almıştır.Görüldüğü gibi Büyük kütleli maddeler küçük kütleli maddeleri çekiyor.
    İlk resimde ise bir sinir hücresi görülüyor.Etrafındaki çizgiler dendritler ortasındaki ise çekirdek.Detritlerde ki bilgi çekirdeğe iletiliyor.
    http://img.sabah.com.tr/im/2007/04/30/E23E228E79E4944C8E9A56F8r.jpg
    Bakın buda çağlayan meydanındaki bir fotograf.Sizce belirli bir bölgeye ulaşmaya çalışan ve 4 bir yandan gelen nesneler nasıl bir yol izler?

    Aşık olduğumuzda bile hissettikleriniz hormonlarınızla alakalıdır.Hormonlar size derki bu kişiden yapacağın çocuk (5 duyu organı haricinde,6.bir hisle algılanabilen bir duyu) popülasyona en uygun olacaktır.
    Siz bilemezsiniz ama hormonlarınız genetik dizilimdeki en farklı kişiyi seçer.Çünkü + - ye baskın olduğunda ortaya çıkacak birey + + + + + + olarak meydana gelecektir(bu + - ler a'ya b'ye direnç,bağışıklık olduğunu farz ediyoruz)

    Cevap için teşekkürler+209




  • 1- Diş var, diş doktoru da vardır. Ruhta vardır ki ruh doktoru da vardır. Bilimin olmayan bir şeyin doktorunu icat ettiğini iddia edebilecek biri var mı...?

    2- Not : Parapsikoloji adlı ilim dalı ruhun faaliyetlerini pozitif bir bilim dalı olarak inceler, insanların bakışlarıyla kaşık, çatalı eğmesini, bir kişinin bir eşyasına dokunup, o kişi hakkında doğru bilgi vermeyi, karşıdaki insanın düşüncelerini okumayı, bazı olayları önceden sezebilmeyi, astral seyahati...vs. gibi paranormal (normal ötesi) olaylarla ilgilenir. Bizim evliya kerametleri dediğimiz olaylara rasyonalist (akılcı) bir açıklama getirmeye çalışır. Bunda özellikle kuantum fizik teorisi ve izafiyet teorisini hareket noktası olarak kullanır.

    Kuran ve Kuantum adlı kitap geldi aklıma nedense. Aynı cümleyi 7 kez ardarda yazınca kuantum oluyordu orda





    Bir konuyu açmakta fayda var.

    Pozitif kanıt, Negatif kanıt.

    Pozitif kanıt, birşey hakkında ki gerçek kanıtlardır. Herkes tarafından test edilip görülebilir. "Bilimsel" kanıttır.

    Negatif kanır, itirazdır. Sadece karşıt fikre, cevap olarak söylenen argümanlardır.

    Örnekle:

    İddia: Dünya yuvarlaktır. Kanıt: Uydu fotoğrafları.

    İddia: Dünya düzdür. Peki uydu fotoğrafları? Onlar NASA tarafından yapılmış montajlar. Peki NASA neden böyle birşey yapmış? Bilmiyoruz.

    Dünya düzdüre kanıtlar negatif kanıttır. Yani elimde kanıt yok ama iddianı cevaplamak için görüşlerim var demektir.

    Bu ruh konusunun da pozitif kanıtı yoktur. Negatif kanıtta, alıntıladıklarım gibi komiktir .




  • var
  • öncelikle kendi fikrimi açıklamak istiyorum.

    ruhun varlığının hiçbir şekilde ispatlanamayacağına inanıyorum.
    bunlar gerçeklikten çok sanı, inanç işidir.
    insanların batıl yönleri ile ilgilidir. bugün kim, nasıl ruhun varlığını ispat edecek? ancak ölürken.

    işte bu konuda, çevrede anlatmayı sevmediğim, daha önce de hiç anlatmadığım bir şeyi anlatacağım.
    20-25 yıl kadar önce, annemin çok sevdiği, evliya mertebesindeki bir zat'ın öldüğü gece yaşanmış.
    bu zat vefat ederken, annem de yatakta uzanmış bir haldeymiş.
    birden ayaklarını hissetmemeye başlamış, sonra bu hissizlik bacaklara, dize, kalçaya gelmiş. mideye geldiğinde midesi aşırı çekilde bulanmaya başlamış ve hareket edemiyormuş. sonradan gariye doğru hissi geri gelmiş. annem her zaman o gece ölümü tecrübe ettiğini söyler, canın nasıl çıktığını hissettiğini anlatır.

    şimdi, hiç yaşamadığım için bilmiyorum.
    bu durumu da açıklayamıyorum.







    @ yeni türkü

    quote:

    ::cc:: adlı üyenin çok hoşuma giden bir sözü var...
    quote:

    19. yy da yaşasaydım, bir ruhum olduğuna inanabilirdim.



    ne yalan söyleyeyim ben de bayıldım bu söze






    quote:

    neden zevk alabilen yada acı duyabilen bir robot/makine/bilgisayar yapılamıyor?


    acı duymak çoğunlukla kötü bir meziyet değil midir?
    acı duyan bir robot, pekala yapılabilir.
    insan vücudunu saran sinir sisteminden haberdar mıyız?
    benzer bir sistemi robotlar için kurmak hem masraflı hem de gereksizdir. ama yaparsan, illa ki uyarılan sinirlerin acı çekmeye programlanmasıyla, robotlar da acıyı hissedebilir. bunların hepsi, insanda zaten sistemler ile sağlanıyor, ruh ile değil.







    quote:

    1- Diş var, diş doktoru da vardır. Ruhta vardır ki ruh doktoru da vardır. Bilimin olmayan bir şeyin doktorunu icat ettiğini iddia edebilecek biri var mı...?


    ruh doktoru? ruh ve sinir hastalıklarından mı yola çıktık?
    şöyle bakalım. sinirsel problemleri ruha bağlamıyoruz, tamam.
    ruh hastası ne demek? ruh hastası, halk tarafından kullanılan bir tabirdir, tıbbi değildir. psikopatlıktır ruh hastalığı.
    yani Türkçe olarak, AKIL HASTALIĞI. ilaçlarla tedavi edilebilen akıl hastalıkları, soyut bir kavram olan ruhu nasıl etkileyebilir? ruh ilaçlardan etkilenir mi?




    quote:

    2-Ölü bir insan düşünelim. Eli, kolu, beyni, gözleri, kalbi... vücudu tam olarak yerindedir. Bu insana fıkra anlatsak, bilmece sorsak, korkunç hikayeler anlatsak, hüzünlü olaylar anlatsak ... bir tepki verir mi bu ölü insan?

    Canlı iken her fıkraya gülen, hüzünlü her olaya üzülen , korkan-sevinen üzülen bu insana ne olmuştur. Daha doğrusu can alıcı soru şu : Ölürken insandan eksilen nedir ki o olmayınca neşe, sevinç, hüzünde ... olmuyor. İşte o ruhtur.

    Bazıları kalp çalışmıyor kan dolaşımı duruyor, beyin faaliyetlerini sona erdiriyor o nedenle insan gülmüyor ... diyebilir. Onlara şunu sormak lazım. Tüm bunların sona ermesine neden olan vücuttan ayrılan, vücudun pilini bitiren nedir ? çünkü iri bir adama bakıyoruz ayağı taşa takılıp yere düşüyor beyin kanamasından ölüyor. Küçük bir bebek apartmanın 5. Katından düşüyor burnu bile kanamıyor, yaşıyor. Normalde vücutlarının sağlamlığına bakınca tersi olması gerekir. Demek ki insanları yaşatan beden ve onun işlevleri değildir. Bunlar hayatta olmanın göstergeleridir. Hayat nedeni, yaşatan ruhtur. Ruh çıkınca bu göstergelerde işlevlerini yitirirler.


    1.si, 1 böbreği olmadan, insan yaşayabilir.
    1 akciğeri felç olan insan yaşayabilir.

    ama bir omurilik soğanı vardır ki, darbe alması insanı öldürür.

    omurilik sğanı ne işe yarar?

    Omurilik ve beyin arasındaki mesajların taşınmasında, vücut içindeki reflekslerin kontrolünde görevlidir.
    Soluma,yutma,çiğneme,öksürme, hapşırma, kusma, kan damarlarının büzülme ve gevşemesi gibi refleksler kontrol edilir.
    Dolaşım, boşaltım, solunum, kalp atış hızı, metabolizma, karaciğerin şeker ayarlama merkezleri buradadır.

    omurilik soğanı, muazzam bir sinir merkezidir. yani, ruhun yaptığını sandığınız çoğu şeyi aslında omurilik soğanı yapar.

    insanın kalbi atmazsa, nasıl yaşayabilir? insan hücrelerini besleyen kandır. kirli kan-temiz kan döngüsünü sağlamak için KALP, AKCİĞER lazım, bunlar olmazsa ölürsün. vücudun beslenemez.
    kan kaybı da buna benzer, vücudunun kan oranı yetersiz seviyeye gelirse yaşayabilir misin?

    kanın pH değeri vardır, bu küçük bir aralıktadır, 7,2-7,4 olabilir net hatırlamıyorum. bir gıdım üzerine çıkarsa insan ölür.
    her bir halta yarayan enzimler, 40 derece vücut sıcaklığının üzerinde çalışmaz, insan ölür.
    bunlar ruhla ilgili değildir.

    kalbi durmuşsa ya da beyni ölmüşse bir insanın, nasıl yaşayacak tekrar?

    beyin kanaması olayı. büyüdükçe, vücudun kendini yenilemesi yavaşlar, işte bu da yaşlanmaktır. daha çok zarar görürsün, yaraların geç iyileşir. ancak beyin kanaması genç-yaşlı herkesin belasıdır.
    yaşlandıkça insan vücudu esnekliğini de yitirir.

    5. kattan düşüp burnu kanamayan çocğu iyi attın galiba
    tabi kast ettiğin buysa o ayrı

    "Manisa'nın Turgutlu ilçesinde 5. kattaki evlerinin balkonundan düşen 4 yaşındaki çocuk, zemin kattaki dükkanın gölgeliğine çarpınca hafif yaralı kurtuldu."



    quote:

    3- Yine bir ölü düşünelim : Gözleri vardır fakat göremez. Halbuki canlı gözü ile aynı gözdür ölünün gözü de .

    Soru şudur : Ölürken bu insandan ne eksilmiştir ki gören gözler görmez olmuştur. Eksilen ruhtur, ruh gidence görmede sona erdiğine göre görende göz değil, ruhtur. Ruh gözleri bir pencere, bir periskop gibi kullanır ve dışarıyı seyreder .

    Bazı insanlar görme olayını şöyle açıklarlar : Bakılan cisimden trilyonlarca ışık parçacığı göze gelir, göz bu ışık parçacıklarını kimyasal etkileşime sokar ve beyine bu ışık parçacıklarını elektrik akımı olarak gönderir. Görme olayı böylece vuku bulur.

    Soru ve sorun şudur : Beyin hücresinde görme olayı bir elektron coşkusundan ibarettir. Beynimizin görme ile görevli merkezini binlerce kez büyütsek, karşımıza sadece hücre içinde belli noktalara yığılan elektron dizilimine rastlarız. Peki bu elektrik sinyallerini anlamlı görüntü şeklinde gören nedir ?


    kalbi duran, beyni beslenmeyen bir insan ölür.
    ölü insanda elektrik iletimi nasıl olacak? enerji yoksa, sinirlerin çalışması da yok!

    NE KADAR EKMEK O KADAR KÖFTE

    beyni çok küçümsüyoruz galiba.
    insanın beyni, kayıt merkezidir.

    şöyle düşünelim.

    bilgisayarlar, 0'lar ve 1'ler ile çalışıyorsa, internet'teki bilgiler bilgisayara 0'lar ve 1'ler ile aktarılıyorsa,
    ve gelen bu bilgileri bu bilgisayar, anlamlı bir şeye çevirebiliyorsa;

    BİLGİSAYARIN DA MI RUHU VAR?

    o kadar bilgiyi kayıtta nasıl tutuyor bilgisayar?

    insan beyni de hafızaya sahiptir.
    birçok hücre yenilenir, ama SİNİR HÜCRELERİ YENİLENMEZ. felç de böyle oluşur.
    ve şunu bilin, insan vücudundaki en eski hücre, hatırladığınız en eski anınızdır. bu anınız bir hücrede kaydedilmiştir.


    kırdığım bir yer varsa kusura bakma.





    quote:

    Orijinalden alıntı: nietzsche

    quote:

    https://forum.donanimhaber.com/images/upfiles/891990/2A14DBD7718449BDB990ABE88CD8BF3F.jpg

    Eğer gerçekten öğrenmek istiyorsanız.Yani ibret alın ateistler demek için koymadıysanız açıklayayım.Bunu sebebi basit fizik kurallarından ileri gelir.
    İkinci resim çekim kanunundan dolayı böyle bir hal almıştır.Görüldüğü gibi Büyük kütleli maddeler küçük kütleli maddeleri çekiyor.
    İlk resimde ise bir sinir hücresi görülüyor.Etrafındaki çizgiler dendritler ortasındaki ise çekirdek.Detritlerde ki bilgi çekirdeğe iletiliyor.
    http://img.sabah.com.tr/im/2007/04/30/E23E228E79E4944C8E9A56F8r.jpg
    Bakın buda çağlayan meydanındaki bir fotograf.Sizce belirli bir bölgeye ulaşmaya çalışan ve 4 bir yandan gelen nesneler nasıl bir yol izler?

    Aşık olduğumuzda bile hissettikleriniz hormonlarınızla alakalıdır.Hormonlar size derki bu kişiden yapacağın çocuk (5 duyu organı haricinde,6.bir hisle algılanabilen bir duyu) popülasyona en uygun olacaktır.
    Siz bilemezsiniz ama hormonlarınız genetik dizilimdeki en farklı kişiyi seçer.Çünkü + - ye baskın olduğunda ortaya çıkacak birey + + + + + + olarak meydana gelecektir(bu + - ler a'ya b'ye direnç,bağışıklık olduğunu farz ediyoruz)



    hocam helal olsun güzel açıklama



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hashus1099 -- 3 Haziran 2010; 14:26:28 >




  • dh'de din ve dini içerikli kavramlar konuşulmadığına göre,

    bu konu da burda günlerdir durduğuna göre,

    demekki ruh kabul edilir birşey olmuşki burda konuşuluyor ve bu konu silinmiyor..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: soho

    dh'de din ve dini içerikli kavramlar konuşulmadığına göre,

    bu konu da burda günlerdir durduğuna göre,

    demekki ruh kabul edilir birşey olmuşki burda konuşuluyor ve bu konu silinmiyor..


    Dün; 23:32:29

    Haklısın günler günler olmuş,

    Herkes kabul etti ruhu, sevineceksen
  • @hashus 1099;
    " SİNİR HÜCRELERİ YENİLENMEZ " Herkes üç aşağı böyle bilir ama aslında yanlıştır, sinir hücreleri de yenilenirler ama bu çok sınırlı kalıyordu yakın zamanlara kadar. Kök hücre çalışmalarında bu konuda olağanüstü gelişmeler sağlanıyor son zamanlarda. Yalnızca bilgi olsun diye yazdım!

    Not: Madem hashus 1099 meraklı biraz genel kültür ekleyim, başka cevap açmanın gereği yok bunun için;
    Bir sinir herhangi bir nedenle kesildiğinde felç oluşur. Beyin iletisi kesik yere kadar iletilebilir ancak. Kesik sinirin uzakta kalan bölgesi dejenerasyona uğrar ve kendi gövdesi boyunca çözünerek kimyasal bir iz bırakır. Kesik yerden yani merkeze bağlı kalan kısımdan başlayan iyileşme normal şartlar altında bu kimyasal izi takip ederek gelişir ve ilerler ama bu genellikle çok sınırlı bir olaydır ama " iyileşmez " 'de denilemez tam olarak.
    Kök hücre çalışmaları neredeyse "felçsiz" bir dünya yaratacak kadar geliştiler bu konuda ve bunun böyle olmasına çokta uzun bir süre kalmadı!



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 3 Haziran 2010; 15:12:11 >




  • 
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.