Şimdi Ara

Psikolojik olarak çökmüş durumdayım, hayat enerjim kalmadı.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
30
Cevap
0
Favori
8.039
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Çoğu insanın hayallerinde yaşadığı bir hayatım vardı. Kız arkadaş, dost, okul vs her şey yolundaydı, düzenli olarak spora gidiyordum iyiydim de alanımda. Maddi yönden çok iyi olmasak da kendi yağımızda kavruluyorduk elimizdeki bize yetiyordu, fazlasında da gözümüz yok zaten idare ediyoruz çok şükür. Nasıl oldu anlamadım fakat hepsini kaybetmeye başladım yavaş yavaş kaybettikçe içime kapandım, farkettim ki boş bulunduğum her an sigaraya veya alkole sarılıyorum. Sporu aksattım evden çıkmamaya okula gitmemeye başladım. Dolayısıyla düşünmek için bolca vaktim oldu ve hepsinin sorumlusunun ben olduğumu farkettim, en acısı da buydu. Ergenliktendir dedim geçiştirdim bir süre, sebebini düşünmeye başladıkça yaşadığım çok ciddi bir travmaya bağladım hepsini. Ama çözüm bulamıyorum. Kötü bir olay olduğunda kimseye belli etmiyorum istemsiz olarak ama içime kapanıyorum. Hayatım tekrar düzene girmeye başladı ama ben bu buhrandan kurtulamadım.

    Ne yapacağımı bilemedim, hepinizin görüşlerine tek tek saygı duyuyorum ve fikirlerinizi bekliyorum.


    Bir de not düşeyim, bu vaziyetimden önce son derece sosyal bir hayatım vardı insanlarla ilişkilerim çok iyiydi, asosyallik gibi bir durum söz konusu değil.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ss4Gogeta -- 16 Mayıs 2014; 2:43:51 >







  • psikologa git
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ss4Gogeta

    Çoğu insanın hayallerinde yaşadığı bir hayatım vardı. Kız arkadaş, dost, okul vs her şey yolundaydı, düzenli olarak spora gidiyordum iyiydim de alanımda. Maddi yönden çok iyi olmasak da kendi yağımızda kavruluyorduk elimizdeki bize yetiyordu, fazlasında da gözümüz yok zaten idare ediyoruz çok şükür. Nasıl oldu anlamadım fakat hepsini kaybetmeye başladım yavaş yavaş kaybettikçe içime kapandım, farkettim ki boş bulunduğum her an sigaraya veya alkole sarılıyorum. Sporu aksattım evden çıkmamaya okula gitmemeye başladım. Dolayısıyla düşünmek için bolca vaktim oldu ve hepsinin sorumlusunun ben olduğumu farkettim, en acısı da buydu. Ergenliktendir dedim geçiştirdim bir süre, sebebini düşünmeye başladıkça yaşadığım çok ciddi bir travmaya bağladım hepsini. Ama çözüm bulamıyorum. Kötü bir olay olduğunda kimseye belli etmiyorum istemsiz olarak ama içime kapanıyorum. Hayatım tekrar düzene girmeye başladı ama ben bu buhrandan kurtulamadım.

    Ne yapacağımı bilemedim, hepinizin görüşlerine tek tek saygı duyuyorum ve fikirlerinizi bekliyorum.

    Belki melankolik bir insan olduğunu keşfetmişsindir ya da keşfetmeyip bir şeyleri düşünmeye başlamışsındır.

    Gerçek hayat American dream gibi değil ki, olmasın zaten zevki olmaz.

    İdeal yaşam spor, kız arkadaş, para bilmem ne değil, çok takılma bence.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Vladimir İlyiç Lénin

    quote:

    Orijinalden alıntı: Ss4Gogeta

    Çoğu insanın hayallerinde yaşadığı bir hayatım vardı. Kız arkadaş, dost, okul vs her şey yolundaydı, düzenli olarak spora gidiyordum iyiydim de alanımda. Maddi yönden çok iyi olmasak da kendi yağımızda kavruluyorduk elimizdeki bize yetiyordu, fazlasında da gözümüz yok zaten idare ediyoruz çok şükür. Nasıl oldu anlamadım fakat hepsini kaybetmeye başladım yavaş yavaş kaybettikçe içime kapandım, farkettim ki boş bulunduğum her an sigaraya veya alkole sarılıyorum. Sporu aksattım evden çıkmamaya okula gitmemeye başladım. Dolayısıyla düşünmek için bolca vaktim oldu ve hepsinin sorumlusunun ben olduğumu farkettim, en acısı da buydu. Ergenliktendir dedim geçiştirdim bir süre, sebebini düşünmeye başladıkça yaşadığım çok ciddi bir travmaya bağladım hepsini. Ama çözüm bulamıyorum. Kötü bir olay olduğunda kimseye belli etmiyorum istemsiz olarak ama içime kapanıyorum. Hayatım tekrar düzene girmeye başladı ama ben bu buhrandan kurtulamadım.

    Ne yapacağımı bilemedim, hepinizin görüşlerine tek tek saygı duyuyorum ve fikirlerinizi bekliyorum.

    Belki melankolik bir insan olduğunu keşfetmişsindir ya da keşfetmeyip bir şeyleri düşünmeye başlamışsındır.

    Gerçek hayat American dream gibi değil ki, olmasın zaten zevki olmaz.

    İdeal yaşam spor, kız arkadaş, para bilmem ne değil, çok takılma bence.

    İnsanlardan uzaklaşıyorum hocam, ilişkilerim zayıflıyor hatta kopuyor.

    Zaten önceden de melankolik bir mizacım vardı ama sadece geceleri melankolikleşiyordum. Bütün günüm bu şekilde geçiyor artık




  • ölümsüz olmadığını kabullendin yani
  • Yeni arkadaşlar, yeni kız arkadaşlar elin. Demem o ki hayatı bir amaç olarak yaşa. Benim de dertlerim ve sıkıntılarım var fakat dışa vurmamak önemli. Yoga yapmayı veya zihin kontrol etmeyi deneyebilirsiniz. Bir nebze rahatlatır. Müzik dinleyebilirsiniz. Enstruman çalabilirsiniz. Yürüyüş veya bisikletle ilgilenebilirsiniz. Barda takılabilirsiniz. Ne bileyim hayata amaç katmayı bilmelisiniz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Deathspell Omega

    Yeni arkadaşlar, yeni kız arkadaşlar elin. Demem o ki hayatı bir amaç olarak yaşa. Benim de dertlerim ve sıkıntılarım var fakat dışa vurmamak önemli. Yoga yapmayı veya zihin kontrol etmeyi deneyebilirsiniz. Bir nebze rahatlatır. Müzik dinleyebilirsiniz. Enstruman çalabilirsiniz. Yürüyüş veya bisikletle ilgilenebilirsiniz. Barda takılabilirsiniz. Ne bileyim hayata amaç katmayı bilmelisiniz.
    geçmişe dönüş oluyor mu onur? geçmişe dönme isteği, özellikle geceleri?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Deathspell Omega

    Yeni arkadaşlar, yeni kız arkadaşlar elin. Demem o ki hayatı bir amaç olarak yaşa. Benim de dertlerim ve sıkıntılarım var fakat dışa vurmamak önemli. Yoga yapmayı veya zihin kontrol etmeyi deneyebilirsiniz. Bir nebze rahatlatır. Müzik dinleyebilirsiniz. Enstruman çalabilirsiniz. Yürüyüş veya bisikletle ilgilenebilirsiniz. Barda takılabilirsiniz. Ne bileyim hayata amaç katmayı bilmelisiniz.
    Biraz Melankolizim iyidir ama dikkat et deprasyona dönüşmesin.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-FD3E26E25 -- 16 Mayıs 2014; 2:50:02 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Bırak Zaman Aksın

    geçmişe dönüş oluyor mu onur? geçmişe dönme isteği, özellikle geceleri?

    O bende cok oluyor su anda var neden ki ? kaybettiklerini kazanmak için mi ki ?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: The Wild Bunch

    Yeni arkadaşlar, yeni kız arkadaşlar elin. Demem o ki hayatı bir amaç olarak yaşa. Benim de dertlerim ve sıkıntılarım var fakat dışa vurmamak önemli. Yoga yapmayı veya zihin kontrol etmeyi deneyebilirsiniz. Bir nebze rahatlatır. Müzik dinleyebilirsiniz. Enstruman çalabilirsiniz. Yürüyüş veya bisikletle ilgilenebilirsiniz. Barda takılabilirsiniz. Ne bileyim hayata amaç katmayı bilmelisiniz.

    Hocam zaten bunların hepsini yapıyordum. Güzel bir okuldayım, haftada 5 gün antremanlara gidiyordum, her hafta düzenli halı saha, İzmir'de olduğum için dolu dolu gece hayatı geçiriyordum dışarda.

    Ama yaşanan olayların etkisinden çıkamamaya başladım ve bunların hepsi yaşadığım psikolojik travma seviyesinde bir olaydan sonra oldu, olayı pek dile getirmek istemiyorum




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ss4Gogeta


    quote:

    Orijinalden alıntı: Vladimir İlyiç Lénin

    quote:

    Orijinalden alıntı: Ss4Gogeta

    Çoğu insanın hayallerinde yaşadığı bir hayatım vardı. Kız arkadaş, dost, okul vs her şey yolundaydı, düzenli olarak spora gidiyordum iyiydim de alanımda. Maddi yönden çok iyi olmasak da kendi yağımızda kavruluyorduk elimizdeki bize yetiyordu, fazlasında da gözümüz yok zaten idare ediyoruz çok şükür. Nasıl oldu anlamadım fakat hepsini kaybetmeye başladım yavaş yavaş kaybettikçe içime kapandım, farkettim ki boş bulunduğum her an sigaraya veya alkole sarılıyorum. Sporu aksattım evden çıkmamaya okula gitmemeye başladım. Dolayısıyla düşünmek için bolca vaktim oldu ve hepsinin sorumlusunun ben olduğumu farkettim, en acısı da buydu. Ergenliktendir dedim geçiştirdim bir süre, sebebini düşünmeye başladıkça yaşadığım çok ciddi bir travmaya bağladım hepsini. Ama çözüm bulamıyorum. Kötü bir olay olduğunda kimseye belli etmiyorum istemsiz olarak ama içime kapanıyorum. Hayatım tekrar düzene girmeye başladı ama ben bu buhrandan kurtulamadım.

    Ne yapacağımı bilemedim, hepinizin görüşlerine tek tek saygı duyuyorum ve fikirlerinizi bekliyorum.

    Belki melankolik bir insan olduğunu keşfetmişsindir ya da keşfetmeyip bir şeyleri düşünmeye başlamışsındır.

    Gerçek hayat American dream gibi değil ki, olmasın zaten zevki olmaz.

    İdeal yaşam spor, kız arkadaş, para bilmem ne değil, çok takılma bence.

    İnsanlardan uzaklaşıyorum hocam, ilişkilerim zayıflıyor hatta kopuyor.

    Zaten önceden de melankolik bir mizacım vardı ama sadece geceleri melankolikleşiyordum. Bütün günüm bu şekilde geçiyor artık

    Yıllarca aynı durumdaydım senin gibi. İsteklerim, hırslarım vardı, gerçekten istediğim zaman da elde ediyordum. İşte fitnessıydı, kız arkadaşıyla bilmem ne.

    5-6 ay önce birden arkadaş çevremden soyutladım kendimi ve senin gibi panik oldum. İnsanlarla konuşmak istemiyordum, gereksiz geliyordu ama aynı zamanda rahatsızlık veriyordu bu bana. Sürekli üzüntü halindeydim, neyi yanlış yaptım neyim eksik diye kendi kendimi yedim bir kaç ay. Ben böyle olmamalıyım, melankolik olmamalıyım işte kariyer peşinde koşmalıyım, güzel araba, güzel evlilik, güzel hayat vs vs.

    Tükendiğimi hissediyordum ta ki kendi kendime melankolik olduğumu itiraf edene kadar. Bir kere melankolik olduğunu kabul edip kendini sevmeye başladığın zaman hiç bir sorunun kalmıyor inana bana ve çoğu insanın bir şeyler yapmak için götünü yırttığı şeyler sana saçma ve komik geliyor. Bu bir bakıma iyi, daha farklı bakış açısına sahip oluyorsun, dünyaya daha farklı bakıyorsun ve çoğu insandan daha huzurlu bir yaşam sürüyorsun.

    İstersen sana bir kaç kitap önerebilirim bu konuda. Bu arada melankolik olmak sürekli ağlamak falan değil, terimleri hep yanlış bildiğimi de kavradım.

    Melankoli, varoluşçu edebiyatın, modern dünyadaki insan ilişkilerinin temelini oluşturacak konuma geldi.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Bırak Zaman Aksın

    geçmişe dönüş oluyor mu onur? geçmişe dönme isteği, özellikle geceleri?

    Evet kısmen böyle oluyor malesef
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ss4Gogeta


    quote:

    Orijinalden alıntı: Bırak Zaman Aksın

    geçmişe dönüş oluyor mu onur? geçmişe dönme isteği, özellikle geceleri?

    Evet kısmen böyle oluyor malesef

    geri dönülmez yola hoş geldin, geç soluklan biraz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ss4Gogeta

    quote:

    Orijinalden alıntı: Bırak Zaman Aksın

    geçmişe dönüş oluyor mu onur? geçmişe dönme isteği, özellikle geceleri?

    Evet kısmen böyle oluyor malesef

    Alıntıları Göster
    Haa bir de sosyal - asosyal terimlerine çok takılma bence. Ciddi anlamda tabu ve önyargılarımız var insanların düşünceleri yüzünden. Asosyallik falan kötü olarak algılanıyor. Böyle düşünmenin biraz da burdaki durmadan durumlarını şikayet eden asosyallerle de ilgisi var.

    Çoğu sosyapat asosyal olmak zorunda, böyle de bir talihleri var.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi felsefesever -- 16 Mayıs 2014; 2:56:01 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ss4Gogeta


    quote:

    Orijinalden alıntı: The Wild Bunch

    Yeni arkadaşlar, yeni kız arkadaşlar elin. Demem o ki hayatı bir amaç olarak yaşa. Benim de dertlerim ve sıkıntılarım var fakat dışa vurmamak önemli. Yoga yapmayı veya zihin kontrol etmeyi deneyebilirsiniz. Bir nebze rahatlatır. Müzik dinleyebilirsiniz. Enstruman çalabilirsiniz. Yürüyüş veya bisikletle ilgilenebilirsiniz. Barda takılabilirsiniz. Ne bileyim hayata amaç katmayı bilmelisiniz.

    Hocam zaten bunların hepsini yapıyordum. Güzel bir okuldayım, haftada 5 gün antremanlara gidiyordum, her hafta düzenli halı saha, İzmir'de olduğum için dolu dolu gece hayatı geçiriyordum dışarda.

    Ama yaşanan olayların etkisinden çıkamamaya başladım ve bunların hepsi yaşadığım psikolojik travma seviyesinde bir olaydan sonra oldu, olayı pek dile getirmek istemiyorum

    Unutmak en büyük ilaçtır. İnsan unutamazsa zehirlenmeye başlar. Mesela bir köpek sizi ısırsa bundan pişmanlık duymaz. Hatta ertesi gün yaptığını unutur. Hayvanlar günübirlik yaşar. O gün olanlar olur sonra unutulur. Bu yönden hayvanlardan çok şey öğrenmemiz gerekiyor. Sizde bir anlığına her şeyi unutun. Hayatın güzel olduğunu aşılayın. Boşverin artık, giden gitti, olan oldu. Sorumlu aramaktansa ve sorunu kendinize bindireceğinize gevşeyin ve rahatlayın.




  • Elinizde kaybedeceğiniz bir şey olmazsa, hayatınızda da hiçbir şey kaybetmezsiniz hayatınızdan başka.

    İş, okul, kız arkadaş, erkek arkadaş, kişisel zevkleriniz için yaptığınız yüksek harcamalar... Her biri hayatınızı doldurmak için yarattığınız ve sürekliliğini korumaya çalıştığınız meselelerden. Tüm dolu vakitlerinden geriye kalan haftada yalnızca bir gün 3 saat boş vakti olsa, oturmak yerine onu da gidip salsa, çaça, tango, yoga kurslarında harcayacak insanlar hepimizin çevresinde. O kurs, bu ders, şu iş... Sizin hayatınızı doldurmak olarak gördüğünüz şeyi ben hayatı boşaltmak olarak görüyorum.

    Haftada 3 saatten 36 hafta dans dersi; 36 hafta içerisinde 108 saat hayatından alıp dans dersine verdin.

    İyimser ihtimalle (Çünkü kız gördü mü arkadaşlarını unutan abaza bir milletiz) günde 1 saat telefondan konuşma, günaşırı buluşup 4 saat kız/erkek arkadaş ile geçirilen zaman; 36 Hafta içerisinde hayatınızdan harcanan 252 saat telefonda görüşme ve 504 saat dışarıda buluşma. (Dünya böyle iyimserlik görmedi, her gün saatlerce görüştükten sonra bir de eve dönüp saatlerce konuşup mesajlaşan insanlar var)

    İş (iyimser ihtimalle 9/5 çalışıp haftasonu tatili olan memur dahi olsan); Haftada 40 saatten, 40 haftada 1600 saat; emeklilik için gereken 7000 iş gününde 56.000 saat (göz kırpmadan çalışılan 2333 gün) hayatından harcandı.

    Hayatını doldurmak adına attığın her adım hayatından alıp o yöne harcadığın zamanındır. Ve ölüm saatin de işlemekte. Ölümün ne zaman nerede geleceği hiç belli olmaz. Ömrün boyunca şehir hayatı içerisinde kendine bir statü edinmek için çalışıp çabalayacaksın. Ve kim bilir rüzgarlı bir havada iş yerine gitmeye çalışırken bir binanın uçan çatısı üzerine düşecek, ne hayalini kurduğun eve, ne de arabaya sahip olamayacaksın. Ya da bir yuvaya...

    Ne gerek var hayatını harcamaya? Ne gerek var boş şeyleri düşünmeye(dert edinmeye)? Ne gerek var yaşamak için enerji bulmaya? Yaşamın kendisi zaten bir enerji değil midir? Yaşıyor olman, o enerjinin varlığını göstermez mi? Yaşıyor olmamız yetmez mi? Tüm amacımız hayatta kalmak değil mi? Eğer ki hayatta değilsek, sahip olmak istediğimiz şeylerin hiçbirinin hiçbir anlamı olmayacak. Ama sahip olmak istediğin şeyleri yakalamak, ve bu sefer de kaybetmemek için hayatının her anını abuk subuk şeylere harcamaya ne gerek var? Öldüğünde hiçbiri kalmayacak; ne gerek var maymun iştahlı olmaya? Her şeye birden sahip olmak istemeye ne gerek var?

    Bugün eksikliğini hissederek saydığın şeylere geçmişinde sahip olmasaydın, bugün de canını sıkan böyle düşüncelere dalmazdın.

    O sarıldığın alkol bile varlığında keyif veren dost, yokluğunda içini kemiren bir düşman. Yokluğunda canımı sıkacaksa, varsın hiç olmasın...

    "Ben yaşıyorken ölüyüm" diyorsan; bir de mezarlığa git topraktakine sor. Topraktakinden cevap alamazsan, toprağa veren oğluna sor, kızına sor, abisine, kardeşine sor, anasına babasına sor...

    "Akıl sağlığım yerinde değil" diyorsan; bir de engelli doğana sor. Engeli olan yanıt veremezse, anasına babasına sor, ablasına kardeşine sor... Alzaymır olup yavrusunu tanımayanın çocuğuna sor...

    Ne nasıl ve nerede yaşadığının bir önemi var, ne de nerede ölüp gömüldüğünün. Ya yaşıyorsundur, ya da ölüsündür.

    Kendini diğerlerinden daha şanslı ve daha iyi bir durumda mı görmek istiyorsun? Başkalarının acıları ve eksiklikleri senin hayatına neşe, bolluk ve bereket olarak mı yansıyor? Öyleyse kalk ve kendine bir fincan kahve koy, hayatında kahve içmemiş insanlardan şanslı hisset kendini. Kalk bir bardak su koy, içmeye su dahi bulamayan milyonlarca Afrikalı genç, yaşlı, kadın, erkek ve çocuktan iyi durumda olduğunu hisset. Bir parça ekmeğin arasına peynir koy, kuru ekmek dâhi bulamayan milyonlarca aç ve sefil insanları düşün, karnın doyduğu için mutlu ol. Mutluluk yalnızca gülmek, gülümsemek değildir; karnın tok, sırtın pek olduğu zamanki huzurundur aynı zamanda...

    Aç değilsin açıkta değilsin; elin ayağın tutuyor, hasta ve muhtaç değilsin; telefonun, televizyonun, bilgisayarın, internetin var; çok şükür öyleyse temel ihtiyaçlarının yanında özel ihtiyaçlarını da karşılayabiliyorsun... Daha ne istiyorsun?

    Fazla kilolarını verince insan kendini eksik hissediyor mu? Banka borçlarını kapattığında 'hiç borcum kalmadı, borçsuz kendimi eksik hissediyorum' diyor mu? Sen hayatını yaşarken kaybettiğini düşündüğün şeyler yüzünden eksik kalmamışsın. Çok şükür fazlalıklarından kurtulmuşun. Şimdi baştan başla. Hayatını bir düzen içerisinde görmek istiyorsan, düzene sok. Ama her şeyi birden değil. Başka şeylere ayırdığın zamanın, kendine ayırdığın zamanı asla geçmesin; düzen istiyorsan dengeyi kurmak zorundasın. Veya benim gibi düzene karşı ve bilinen düzenin dışında, yalnızca kendine ait özel bir düzen ya da diğer bir deyişle özel bir düzensizlik içerisindeki düzeni oluşturmak istiyorsan yine ipler senin ellerinde.

    Yiyecek yemek, içecek su ve uyuyacak barınağın olduktan sonra (temel ihtiyaçlarını nerede ve ne şekilde sağlayacağın senin kendi kişisel tercihin; ister metropolün göbeğinde olsun, ister ağrı dağının eteğinde olsun) tek nihâi görevin nefes almak ve yaşıyor olmak. Ne krallar, ne padişahlar, ne peygamber liderleri ölmüş... Bir gün nasıl olsa herkes ölüp aynı toprağın altına girecek. Bu yüzden yaşadığın müddetçe yaşıyor olmaya bak.

    Evet, insanlar üzülür. "Çizmelerimi çıkarayım mı, sedye kirlenmesin" diyen güzel yürekli insana kaçımız hüzünlenmedik, kaçımızın yüreği burkulmadı? Bizim içimiz burulurken o adam yaşadığı için mutluydu ve yaşadığına şükrediyordu. Toprak altında kaybettiği arkadaşlarına üzülüyordu; ölen arkadaşlarının aileleri ve arkadaşlarıyla birlikte bu üzüntüyü yaşıyor ve onların acısını paylaşıyordu. Ama kendine üzülmüyordu. Bu yüzden kendine üzülme; başkalarına üzül ama kendine üzülme. Yaşıyor olduktan sonra hiçbir şey üzülmeye değmez. Yaşadığın hiçbir şeyden pişmanlık duyma; gerek yok. Bir gün ulaştığın noktada geriye dönüp baktığında yaşadığın her şey sayesinde o noktada bulunduğunun farkına varacaksın. Yaşadıklarını yaşamamış olsaydın, o nokta yerine bambaşka bir yerde olabilirdin. Ve bu yer iyi olmaktan öte, mezarın altı da olabilirdi.

    Çok konuştum... Tavsiyeye ihtiyacın yok. Yalnızca yaşamaya devam et. Sen yaşamaya devam ettikçe sorun ettiklerin kendiliğinden çözülecek. Sonra başka şeyleri sorun edeceksin, ardından onlar da çözülecek. Bugün Bill Gates olsan, sorun ettiğin bir şeyler olacak ama yaşamaya devam ettikçe onlar da çözülecek.

    --------
    Bugün sinirimi bozan olaylar oldu, keyfimi kaçıranlar oldu ve gelecekte sorun giderilene dek keyifimi düzenli olarak kaçırmaya devam edecek şeyler de var; var olmaya da devam edecekler. Ama bu günü de bitirdik. Şu anda yatıp uyumaktan başka karşılayacağım ihtiyacım yok. Yarını yarın düşünürüz; yarın ola, hayır ola. Uyuyacak olana iyi geceler, uyanana iyi sabahlar olsun.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Haplo

    Elinizde kaybedeceğiniz bir şey olmazsa, hayatınızda da hiçbir şey kaybetmezsiniz hayatınızdan başka.

    İş, okul, kız arkadaş, erkek arkadaş, kişisel zevkleriniz için yaptığınız yüksek harcamalar... Her biri hayatınızı doldurmak için yarattığınız ve sürekliliğini korumaya çalıştığınız meselelerden. Tüm dolu vakitlerinden geriye kalan haftada yalnızca bir gün 3 saat boş vakti olsa, oturmak yerine onu da gidip salsa, çaça, tango, yoga kurslarında harcayacak insanlar hepimizin çevresinde. O kurs, bu ders, şu iş... Sizin hayatınızı doldurmak olarak gördüğünüz şeyi ben hayatı boşaltmak olarak görüyorum.

    Haftada 3 saatten 36 hafta dans dersi; 36 hafta içerisinde 108 saat hayatından alıp dans dersine verdin.

    İyimser ihtimalle (Çünkü kız gördü mü arkadaşlarını unutan abaza bir milletiz) günde 1 saat telefondan konuşma, günaşırı buluşup 4 saat kız/erkek arkadaş ile geçirilen zaman; 36 Hafta içerisinde hayatınızdan harcanan 252 saat telefonda görüşme ve 504 saat dışarıda buluşma. (Dünya böyle iyimserlik görmedi, her gün saatlerce görüştükten sonra bir de eve dönüp saatlerce konuşup mesajlaşan insanlar var)

    İş (iyimser ihtimalle 9/5 çalışıp haftasonu tatili olan memur dahi olsan); Haftada 40 saatten, 40 haftada 1600 saat; emeklilik için gereken 7000 iş gününde 56.000 saat (göz kırpmadan çalışılan 2333 gün) hayatından harcandı.

    Hayatını doldurmak adına attığın her adım hayatından alıp o yöne harcadığın zamanındır. Ve ölüm saatin de işlemekte. Ölümün ne zaman nerede geleceği hiç belli olmaz. Ömrün boyunca şehir hayatı içerisinde kendine bir statü edinmek için çalışıp çabalayacaksın. Ve kim bilir rüzgarlı bir havada iş yerine gitmeye çalışırken bir binanın uçan çatısı üzerine düşecek, ne hayalini kurduğun eve, ne de arabaya sahip olamayacaksın. Ya da bir yuvaya...

    Ne gerek var hayatını harcamaya? Ne gerek var boş şeyleri düşünmeye(dert edinmeye)? Ne gerek var yaşamak için enerji bulmaya? Yaşamın kendisi zaten bir enerji değil midir? Yaşıyor olman, o enerjinin varlığını göstermez mi? Yaşıyor olmamız yetmez mi? Tüm amacımız hayatta kalmak değil mi? Eğer ki hayatta değilsek, sahip olmak istediğimiz şeylerin hiçbirinin hiçbir anlamı olmayacak. Ama sahip olmak istediğin şeyleri yakalamak, ve bu sefer de kaybetmemek için hayatının her anını abuk subuk şeylere harcamaya ne gerek var? Öldüğünde hiçbiri kalmayacak; ne gerek var maymun iştahlı olmaya? Her şeye birden sahip olmak istemeye ne gerek var?

    Bugün eksikliğini hissederek saydığın şeylere geçmişinde sahip olmasaydın, bugün de canını sıkan böyle düşüncelere dalmazdın.

    O sarıldığın alkol bile varlığında keyif veren dost, yokluğunda içini kemiren bir düşman. Yokluğunda canımı sıkacaksa, varsın hiç olmasın...

    "Ben yaşıyorken ölüyüm" diyorsan; bir de mezarlığa git topraktakine sor. Topraktakinden cevap alamazsan, toprağa veren oğluna sor, kızına sor, abisine, kardeşine sor, anasına babasına sor...

    "Akıl sağlığım yerinde değil" diyorsan; bir de engelli doğana sor. Engeli olan yanıt veremezse, anasına babasına sor, ablasına kardeşine sor... Alzaymır olup yavrusunu tanımayanın çocuğuna sor...

    Ne nasıl ve nerede yaşadığının bir önemi var, ne de nerede ölüp gömüldüğünün. Ya yaşıyorsundur, ya da ölüsündür.

    Kendini diğerlerinden daha şanslı ve daha iyi bir durumda mı görmek istiyorsun? Başkalarının acıları ve eksiklikleri senin hayatına neşe, bolluk ve bereket olarak mı yansıyor? Öyleyse kalk ve kendine bir fincan kahve koy, hayatında kahve içmemiş insanlardan şanslı hisset kendini. Kalk bir bardak su koy, içmeye su dahi bulamayan milyonlarca Afrikalı genç, yaşlı, kadın, erkek ve çocuktan iyi durumda olduğunu hisset. Bir parça ekmeğin arasına peynir koy, kuru ekmek dâhi bulamayan milyonlarca aç ve sefil insanları düşün, karnın doyduğu için mutlu ol. Mutluluk yalnızca gülmek, gülümsemek değildir; karnın tok, sırtın pek olduğu zamanki huzurundur aynı zamanda...

    Aç değilsin açıkta değilsin; elin ayağın tutuyor, hasta ve muhtaç değilsin; telefonun, televizyonun, bilgisayarın, internetin var; çok şükür öyleyse temel ihtiyaçlarının yanında özel ihtiyaçlarını da karşılayabiliyorsun... Daha ne istiyorsun?

    Fazla kilolarını verince insan kendini eksik hissediyor mu? Banka borçlarını kapattığında 'hiç borcum kalmadı, borçsuz kendimi eksik hissediyorum' diyor mu? Sen hayatını yaşarken kaybettiğini düşündüğün şeyler yüzünden eksik kalmamışsın. Çok şükür fazlalıklarından kurtulmuşun. Şimdi baştan başla. Hayatını bir düzen içerisinde görmek istiyorsan, düzene sok. Ama her şeyi birden değil. Başka şeylere ayırdığın zamanın, kendine ayırdığın zamanı asla geçmesin; düzen istiyorsan dengeyi kurmak zorundasın. Veya benim gibi düzene karşı ve bilinen düzenin dışında, yalnızca kendine ait özel bir düzen ya da diğer bir deyişle özel bir düzensizlik içerisindeki düzeni oluşturmak istiyorsan yine ipler senin ellerinde.

    Yiyecek yemek, içecek su ve uyuyacak barınağın olduktan sonra (temel ihtiyaçlarını nerede ve ne şekilde sağlayacağın senin kendi kişisel tercihin; ister metropolün göbeğinde olsun, ister ağrı dağının eteğinde olsun) tek nihâi görevin nefes almak ve yaşıyor olmak. Ne krallar, ne padişahlar, ne peygamber liderleri ölmüş... Bir gün nasıl olsa herkes ölüp aynı toprağın altına girecek. Bu yüzden yaşadığın müddetçe yaşıyor olmaya bak.

    Evet, insanlar üzülür. "Çizmelerimi çıkarayım mı, sedye kirlenmesin" diyen güzel yürekli insana kaçımız hüzünlenmedik, kaçımızın yüreği burkulmadı? Bizim içimiz burulurken o adam yaşadığı için mutluydu ve yaşadığına şükrediyordu. Toprak altında kaybettiği arkadaşlarına üzülüyordu; ölen arkadaşlarının aileleri ve arkadaşlarıyla birlikte bu üzüntüyü yaşıyor ve onların acısını paylaşıyordu. Ama kendine üzülmüyordu. Bu yüzden kendine üzülme; başkalarına üzül ama kendine üzülme. Yaşıyor olduktan sonra hiçbir şey üzülmeye değmez. Yaşadığın hiçbir şeyden pişmanlık duyma; gerek yok. Bir gün ulaştığın noktada geriye dönüp baktığında yaşadığın her şey sayesinde o noktada bulunduğunun farkına varacaksın. Yaşadıklarını yaşamamış olsaydın, o nokta yerine bambaşka bir yerde olabilirdin. Ve bu yer iyi olmaktan öte, mezarın altı da olabilirdi.

    Çok konuştum... Tavsiyeye ihtiyacın yok. Yalnızca yaşamaya devam et. Sen yaşamaya devam ettikçe sorun ettiklerin kendiliğinden çözülecek. Sonra başka şeyleri sorun edeceksin, ardından onlar da çözülecek. Bugün Bill Gates olsan, sorun ettiğin bir şeyler olacak ama yaşamaya devam ettikçe onlar da çözülecek.

    --------
    Bugün sinirimi bozan olaylar oldu, keyfimi kaçıranlar oldu ve gelecekte sorun giderilene dek keyifimi düzenli olarak kaçırmaya devam edecek şeyler de var; var olmaya da devam edecekler. Ama bu günü de bitirdik. Şu anda yatıp uyumaktan başka karşılayacağım ihtiyacım yok. Yarını yarın düşünürüz; yarın ola, hayır ola. Uyuyacak olana iyi geceler, uyanana iyi sabahlar olsun.

    Yazı iyi hoş da, cinsellik faktörü olmayınca epey eksik olmuş. O boş şeylerin -boş olmaları konusunda hem fikir olsam da- yapılma sebebi de buna dayanıyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Haplo

    Elinizde kaybedeceğiniz bir şey olmazsa, hayatınızda da hiçbir şey kaybetmezsiniz hayatınızdan başka.

    İş, okul, kız arkadaş, erkek arkadaş, kişisel zevkleriniz için yaptığınız yüksek harcamalar... Her biri hayatınızı doldurmak için yarattığınız ve sürekliliğini korumaya çalıştığınız meselelerden. Tüm dolu vakitlerinden geriye kalan haftada yalnızca bir gün 3 saat boş vakti olsa, oturmak yerine onu da gidip salsa, çaça, tango, yoga kurslarında harcayacak insanlar hepimizin çevresinde. O kurs, bu ders, şu iş... Sizin hayatınızı doldurmak olarak gördüğünüz şeyi ben hayatı boşaltmak olarak görüyorum.

    Haftada 3 saatten 36 hafta dans dersi; 36 hafta içerisinde 108 saat hayatından alıp dans dersine verdin.

    İyimser ihtimalle (Çünkü kız gördü mü arkadaşlarını unutan abaza bir milletiz) günde 1 saat telefondan konuşma, günaşırı buluşup 4 saat kız/erkek arkadaş ile geçirilen zaman; 36 Hafta içerisinde hayatınızdan harcanan 252 saat telefonda görüşme ve 504 saat dışarıda buluşma. (Dünya böyle iyimserlik görmedi, her gün saatlerce görüştükten sonra bir de eve dönüp saatlerce konuşup mesajlaşan insanlar var)

    İş (iyimser ihtimalle 9/5 çalışıp haftasonu tatili olan memur dahi olsan); Haftada 40 saatten, 40 haftada 1600 saat; emeklilik için gereken 7000 iş gününde 56.000 saat (göz kırpmadan çalışılan 2333 gün) hayatından harcandı.

    Hayatını doldurmak adına attığın her adım hayatından alıp o yöne harcadığın zamanındır. Ve ölüm saatin de işlemekte. Ölümün ne zaman nerede geleceği hiç belli olmaz. Ömrün boyunca şehir hayatı içerisinde kendine bir statü edinmek için çalışıp çabalayacaksın. Ve kim bilir rüzgarlı bir havada iş yerine gitmeye çalışırken bir binanın uçan çatısı üzerine düşecek, ne hayalini kurduğun eve, ne de arabaya sahip olamayacaksın. Ya da bir yuvaya...

    Ne gerek var hayatını harcamaya? Ne gerek var boş şeyleri düşünmeye(dert edinmeye)? Ne gerek var yaşamak için enerji bulmaya? Yaşamın kendisi zaten bir enerji değil midir? Yaşıyor olman, o enerjinin varlığını göstermez mi? Yaşıyor olmamız yetmez mi? Tüm amacımız hayatta kalmak değil mi? Eğer ki hayatta değilsek, sahip olmak istediğimiz şeylerin hiçbirinin hiçbir anlamı olmayacak. Ama sahip olmak istediğin şeyleri yakalamak, ve bu sefer de kaybetmemek için hayatının her anını abuk subuk şeylere harcamaya ne gerek var? Öldüğünde hiçbiri kalmayacak; ne gerek var maymun iştahlı olmaya? Her şeye birden sahip olmak istemeye ne gerek var?

    Bugün eksikliğini hissederek saydığın şeylere geçmişinde sahip olmasaydın, bugün de canını sıkan böyle düşüncelere dalmazdın.

    O sarıldığın alkol bile varlığında keyif veren dost, yokluğunda içini kemiren bir düşman. Yokluğunda canımı sıkacaksa, varsın hiç olmasın...

    "Ben yaşıyorken ölüyüm" diyorsan; bir de mezarlığa git topraktakine sor. Topraktakinden cevap alamazsan, toprağa veren oğluna sor, kızına sor, abisine, kardeşine sor, anasına babasına sor...

    "Akıl sağlığım yerinde değil" diyorsan; bir de engelli doğana sor. Engeli olan yanıt veremezse, anasına babasına sor, ablasına kardeşine sor... Alzaymır olup yavrusunu tanımayanın çocuğuna sor...

    Ne nasıl ve nerede yaşadığının bir önemi var, ne de nerede ölüp gömüldüğünün. Ya yaşıyorsundur, ya da ölüsündür.

    Kendini diğerlerinden daha şanslı ve daha iyi bir durumda mı görmek istiyorsun? Başkalarının acıları ve eksiklikleri senin hayatına neşe, bolluk ve bereket olarak mı yansıyor? Öyleyse kalk ve kendine bir fincan kahve koy, hayatında kahve içmemiş insanlardan şanslı hisset kendini. Kalk bir bardak su koy, içmeye su dahi bulamayan milyonlarca Afrikalı genç, yaşlı, kadın, erkek ve çocuktan iyi durumda olduğunu hisset. Bir parça ekmeğin arasına peynir koy, kuru ekmek dâhi bulamayan milyonlarca aç ve sefil insanları düşün, karnın doyduğu için mutlu ol. Mutluluk yalnızca gülmek, gülümsemek değildir; karnın tok, sırtın pek olduğu zamanki huzurundur aynı zamanda...

    Aç değilsin açıkta değilsin; elin ayağın tutuyor, hasta ve muhtaç değilsin; telefonun, televizyonun, bilgisayarın, internetin var; çok şükür öyleyse temel ihtiyaçlarının yanında özel ihtiyaçlarını da karşılayabiliyorsun... Daha ne istiyorsun?

    Fazla kilolarını verince insan kendini eksik hissediyor mu? Banka borçlarını kapattığında 'hiç borcum kalmadı, borçsuz kendimi eksik hissediyorum' diyor mu? Sen hayatını yaşarken kaybettiğini düşündüğün şeyler yüzünden eksik kalmamışsın. Çok şükür fazlalıklarından kurtulmuşun. Şimdi baştan başla. Hayatını bir düzen içerisinde görmek istiyorsan, düzene sok. Ama her şeyi birden değil. Başka şeylere ayırdığın zamanın, kendine ayırdığın zamanı asla geçmesin; düzen istiyorsan dengeyi kurmak zorundasın. Veya benim gibi düzene karşı ve bilinen düzenin dışında, yalnızca kendine ait özel bir düzen ya da diğer bir deyişle özel bir düzensizlik içerisindeki düzeni oluşturmak istiyorsan yine ipler senin ellerinde.

    Yiyecek yemek, içecek su ve uyuyacak barınağın olduktan sonra (temel ihtiyaçlarını nerede ve ne şekilde sağlayacağın senin kendi kişisel tercihin; ister metropolün göbeğinde olsun, ister ağrı dağının eteğinde olsun) tek nihâi görevin nefes almak ve yaşıyor olmak. Ne krallar, ne padişahlar, ne peygamber liderleri ölmüş... Bir gün nasıl olsa herkes ölüp aynı toprağın altına girecek. Bu yüzden yaşadığın müddetçe yaşıyor olmaya bak.

    Evet, insanlar üzülür. "Çizmelerimi çıkarayım mı, sedye kirlenmesin" diyen güzel yürekli insana kaçımız hüzünlenmedik, kaçımızın yüreği burkulmadı? Bizim içimiz burulurken o adam yaşadığı için mutluydu ve yaşadığına şükrediyordu. Toprak altında kaybettiği arkadaşlarına üzülüyordu; ölen arkadaşlarının aileleri ve arkadaşlarıyla birlikte bu üzüntüyü yaşıyor ve onların acısını paylaşıyordu. Ama kendine üzülmüyordu. Bu yüzden kendine üzülme; başkalarına üzül ama kendine üzülme. Yaşıyor olduktan sonra hiçbir şey üzülmeye değmez. Yaşadığın hiçbir şeyden pişmanlık duyma; gerek yok. Bir gün ulaştığın noktada geriye dönüp baktığında yaşadığın her şey sayesinde o noktada bulunduğunun farkına varacaksın. Yaşadıklarını yaşamamış olsaydın, o nokta yerine bambaşka bir yerde olabilirdin. Ve bu yer iyi olmaktan öte, mezarın altı da olabilirdi.

    Çok konuştum... Tavsiyeye ihtiyacın yok. Yalnızca yaşamaya devam et. Sen yaşamaya devam ettikçe sorun ettiklerin kendiliğinden çözülecek. Sonra başka şeyleri sorun edeceksin, ardından onlar da çözülecek. Bugün Bill Gates olsan, sorun ettiğin bir şeyler olacak ama yaşamaya devam ettikçe onlar da çözülecek.

    --------
    Bugün sinirimi bozan olaylar oldu, keyfimi kaçıranlar oldu ve gelecekte sorun giderilene dek keyifimi düzenli olarak kaçırmaya devam edecek şeyler de var; var olmaya da devam edecekler. Ama bu günü de bitirdik. Şu anda yatıp uyumaktan başka karşılayacağım ihtiyacım yok. Yarını yarın düşünürüz; yarın ola, hayır ola. Uyuyacak olana iyi geceler, uyanana iyi sabahlar olsun.
    Helal olsun söyleyecek söz bulamadım, müthiş bir yazı.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Haplo

    Elinizde kaybedeceğiniz bir şey olmazsa, hayatınızda da hiçbir şey kaybetmezsiniz hayatınızdan başka.

    İş, okul, kız arkadaş, erkek arkadaş, kişisel zevkleriniz için yaptığınız yüksek harcamalar... Her biri hayatınızı doldurmak için yarattığınız ve sürekliliğini korumaya çalıştığınız meselelerden. Tüm dolu vakitlerinden geriye kalan haftada yalnızca bir gün 3 saat boş vakti olsa, oturmak yerine onu da gidip salsa, çaça, tango, yoga kurslarında harcayacak insanlar hepimizin çevresinde. O kurs, bu ders, şu iş... Sizin hayatınızı doldurmak olarak gördüğünüz şeyi ben hayatı boşaltmak olarak görüyorum.

    Haftada 3 saatten 36 hafta dans dersi; 36 hafta içerisinde 108 saat hayatından alıp dans dersine verdin.

    İyimser ihtimalle (Çünkü kız gördü mü arkadaşlarını unutan abaza bir milletiz) günde 1 saat telefondan konuşma, günaşırı buluşup 4 saat kız/erkek arkadaş ile geçirilen zaman; 36 Hafta içerisinde hayatınızdan harcanan 252 saat telefonda görüşme ve 504 saat dışarıda buluşma. (Dünya böyle iyimserlik görmedi, her gün saatlerce görüştükten sonra bir de eve dönüp saatlerce konuşup mesajlaşan insanlar var)

    İş (iyimser ihtimalle 9/5 çalışıp haftasonu tatili olan memur dahi olsan); Haftada 40 saatten, 40 haftada 1600 saat; emeklilik için gereken 7000 iş gününde 56.000 saat (göz kırpmadan çalışılan 2333 gün) hayatından harcandı.

    Hayatını doldurmak adına attığın her adım hayatından alıp o yöne harcadığın zamanındır. Ve ölüm saatin de işlemekte. Ölümün ne zaman nerede geleceği hiç belli olmaz. Ömrün boyunca şehir hayatı içerisinde kendine bir statü edinmek için çalışıp çabalayacaksın. Ve kim bilir rüzgarlı bir havada iş yerine gitmeye çalışırken bir binanın uçan çatısı üzerine düşecek, ne hayalini kurduğun eve, ne de arabaya sahip olamayacaksın. Ya da bir yuvaya...

    Ne gerek var hayatını harcamaya? Ne gerek var boş şeyleri düşünmeye(dert edinmeye)? Ne gerek var yaşamak için enerji bulmaya? Yaşamın kendisi zaten bir enerji değil midir? Yaşıyor olman, o enerjinin varlığını göstermez mi? Yaşıyor olmamız yetmez mi? Tüm amacımız hayatta kalmak değil mi? Eğer ki hayatta değilsek, sahip olmak istediğimiz şeylerin hiçbirinin hiçbir anlamı olmayacak. Ama sahip olmak istediğin şeyleri yakalamak, ve bu sefer de kaybetmemek için hayatının her anını abuk subuk şeylere harcamaya ne gerek var? Öldüğünde hiçbiri kalmayacak; ne gerek var maymun iştahlı olmaya? Her şeye birden sahip olmak istemeye ne gerek var?

    Bugün eksikliğini hissederek saydığın şeylere geçmişinde sahip olmasaydın, bugün de canını sıkan böyle düşüncelere dalmazdın.

    O sarıldığın alkol bile varlığında keyif veren dost, yokluğunda içini kemiren bir düşman. Yokluğunda canımı sıkacaksa, varsın hiç olmasın...

    "Ben yaşıyorken ölüyüm" diyorsan; bir de mezarlığa git topraktakine sor. Topraktakinden cevap alamazsan, toprağa veren oğluna sor, kızına sor, abisine, kardeşine sor, anasına babasına sor...

    "Akıl sağlığım yerinde değil" diyorsan; bir de engelli doğana sor. Engeli olan yanıt veremezse, anasına babasına sor, ablasına kardeşine sor... Alzaymır olup yavrusunu tanımayanın çocuğuna sor...

    Ne nasıl ve nerede yaşadığının bir önemi var, ne de nerede ölüp gömüldüğünün. Ya yaşıyorsundur, ya da ölüsündür.

    Kendini diğerlerinden daha şanslı ve daha iyi bir durumda mı görmek istiyorsun? Başkalarının acıları ve eksiklikleri senin hayatına neşe, bolluk ve bereket olarak mı yansıyor? Öyleyse kalk ve kendine bir fincan kahve koy, hayatında kahve içmemiş insanlardan şanslı hisset kendini. Kalk bir bardak su koy, içmeye su dahi bulamayan milyonlarca Afrikalı genç, yaşlı, kadın, erkek ve çocuktan iyi durumda olduğunu hisset. Bir parça ekmeğin arasına peynir koy, kuru ekmek dâhi bulamayan milyonlarca aç ve sefil insanları düşün, karnın doyduğu için mutlu ol. Mutluluk yalnızca gülmek, gülümsemek değildir; karnın tok, sırtın pek olduğu zamanki huzurundur aynı zamanda...

    Aç değilsin açıkta değilsin; elin ayağın tutuyor, hasta ve muhtaç değilsin; telefonun, televizyonun, bilgisayarın, internetin var; çok şükür öyleyse temel ihtiyaçlarının yanında özel ihtiyaçlarını da karşılayabiliyorsun... Daha ne istiyorsun?

    Fazla kilolarını verince insan kendini eksik hissediyor mu? Banka borçlarını kapattığında 'hiç borcum kalmadı, borçsuz kendimi eksik hissediyorum' diyor mu? Sen hayatını yaşarken kaybettiğini düşündüğün şeyler yüzünden eksik kalmamışsın. Çok şükür fazlalıklarından kurtulmuşun. Şimdi baştan başla. Hayatını bir düzen içerisinde görmek istiyorsan, düzene sok. Ama her şeyi birden değil. Başka şeylere ayırdığın zamanın, kendine ayırdığın zamanı asla geçmesin; düzen istiyorsan dengeyi kurmak zorundasın. Veya benim gibi düzene karşı ve bilinen düzenin dışında, yalnızca kendine ait özel bir düzen ya da diğer bir deyişle özel bir düzensizlik içerisindeki düzeni oluşturmak istiyorsan yine ipler senin ellerinde.

    Yiyecek yemek, içecek su ve uyuyacak barınağın olduktan sonra (temel ihtiyaçlarını nerede ve ne şekilde sağlayacağın senin kendi kişisel tercihin; ister metropolün göbeğinde olsun, ister ağrı dağının eteğinde olsun) tek nihâi görevin nefes almak ve yaşıyor olmak. Ne krallar, ne padişahlar, ne peygamber liderleri ölmüş... Bir gün nasıl olsa herkes ölüp aynı toprağın altına girecek. Bu yüzden yaşadığın müddetçe yaşıyor olmaya bak.

    Evet, insanlar üzülür. "Çizmelerimi çıkarayım mı, sedye kirlenmesin" diyen güzel yürekli insana kaçımız hüzünlenmedik, kaçımızın yüreği burkulmadı? Bizim içimiz burulurken o adam yaşadığı için mutluydu ve yaşadığına şükrediyordu. Toprak altında kaybettiği arkadaşlarına üzülüyordu; ölen arkadaşlarının aileleri ve arkadaşlarıyla birlikte bu üzüntüyü yaşıyor ve onların acısını paylaşıyordu. Ama kendine üzülmüyordu. Bu yüzden kendine üzülme; başkalarına üzül ama kendine üzülme. Yaşıyor olduktan sonra hiçbir şey üzülmeye değmez. Yaşadığın hiçbir şeyden pişmanlık duyma; gerek yok. Bir gün ulaştığın noktada geriye dönüp baktığında yaşadığın her şey sayesinde o noktada bulunduğunun farkına varacaksın. Yaşadıklarını yaşamamış olsaydın, o nokta yerine bambaşka bir yerde olabilirdin. Ve bu yer iyi olmaktan öte, mezarın altı da olabilirdi.

    Çok konuştum... Tavsiyeye ihtiyacın yok. Yalnızca yaşamaya devam et. Sen yaşamaya devam ettikçe sorun ettiklerin kendiliğinden çözülecek. Sonra başka şeyleri sorun edeceksin, ardından onlar da çözülecek. Bugün Bill Gates olsan, sorun ettiğin bir şeyler olacak ama yaşamaya devam ettikçe onlar da çözülecek.

    --------
    Bugün sinirimi bozan olaylar oldu, keyfimi kaçıranlar oldu ve gelecekte sorun giderilene dek keyifimi düzenli olarak kaçırmaya devam edecek şeyler de var; var olmaya da devam edecekler. Ama bu günü de bitirdik. Şu anda yatıp uyumaktan başka karşılayacağım ihtiyacım yok. Yarını yarın düşünürüz; yarın ola, hayır ola. Uyuyacak olana iyi geceler, uyanana iyi sabahlar olsun.

    iyi hoş yazı. insanı memnun edecek ve istediklerini verecek bi yazı olduğu için doğru gibi görünüyor. keza kimi yerleri doğru fakat yaşam algısını bu şekle sokmak pollyannacılık oluyor. olaylara hep 1. şahıs tarafından bakılması da cabası. bu hayatın 3. şahısları da var. sen bu tarz davrandığın sürece karşındaki diğer şahıslarda sana daha farklı davranacaktır. yazıda herşey iyi güzel ama pratikte işlemiyor maalesef bunlar. keşke pratikte de böyle kolay olsa hayat.

    yazı sorunun kaynağının temeline inmek yerine, sorun yok hayat devam ediyor gibisinden ilerlemiş.

    ama yine de herşeye rağmen okuduğunda insanın içini rahatlatan ve ferahlatan kısa da olsa dünyayı unutturup hayaller alemindeki gerçeklere götürmüş bizi. bu da konuyu açanı bi nebze olsun rahatlatmıştır diye düşünüyorum.




  • Ss4Gogeta kullanıcısına yanıt
    Bende aynı tarz şeyleri yaşadım. Ancak benim sıkıntım sağlıktı. Kanser şüphesinden dolayı anksiyete geçirdim. Kaç hafta ağzıma lokma sürmedim felan filan derken. Doktora gittim bir tane çakma ilaç verdi işe yaradığına inanarak içtim günden güne iyi hale geldim şu anda eski halime dönmüş durumdayım. Yani her şey gelip geçici. Takmamayı öğreneceksin. Şu anda arkama dönüp kendime kızmıyor değilim sırf bu kadar kafaya takılacak ne vardı diye.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.