Milattan önce binli yıllara dayanan vampirizm efsanesi, günümüzün popüler kültürü ile yeniden hayatımızda önemli bir yer tutmaya başladı. Lakin vampirizm gün geçtikçe ve popüler kültürün etkisinde kaldıkça bozulmaya ve mutasyon geçirmeye başladı. CERN yardımları ve BSHG' nin araştırmaları ile gerçek vampirizm, dört yıl süren uzun ve bilimsel araştırmalar sonucunda bazı tanımlar kazandı. İşte bu araştırmalar ve sonuçları:
Öncelikle vampirler ölü değildir. VC17 virüsünün vücuttaki sindirim, sinir ve kas hücreleri üzerinde gerçekleştirdiği mutasyondan ortaya çıkmış bir hastalıktır vampirlik.
VC17 virüsünün oluşum zamanı milattan önceki yıllara dayanıyor, özellikle ortaçağ da Avrupa'da yaygınlaşan bu virüs, halk tarafından hastalıklı kişinin şeytan ele geçirmiş gibi görülmesine sebep olmuş ve abartılı vampir efsaneleri ortaya çıkmıştır. Toplumda yanlış bilinen vampir özelliklerinden bazıları ve doğruları şunlardır:
- Vampirler güneş ışığına çıkabilir, güneş ışığına sadece alerjik boyutta duyarlılıkları vardır. Güneş ışığının vampir genli birine yapabileceği en büyük zarar deride dökülme veya kızarmalar ile nefes darlığı olacaktır. - Sarımsak veya gümüşün vampirler üzerine herhangi bir etkisi yoktur. - Pentagram ve diğer pagan işaretlerinden hoşlanmazlar. Pentagram bilindiği gibi bir pagan işaretidir ve kilise tarafından pagan dinine saldırı amacı ile pagan sembollerine şeytanı anlamlar yüklenmiştir. Vampirizm doğaya karşıt bir durum olduğundan, vampirler pentagramı asla kullanmazlar. - Köpek dişleri dikkat çekici uzunlukta değildir. - Tenleri soluk değildir. Her ırktan vampir olabilir ( siyahî ve Asyalı dâhil ). - Ölümsüz değildirler, maksimum ömürleri 600 yıl, ortalama ise 120 yıldır. - Temel besin kaynakları kandır ama yemekte yiyebilirler. Kan ihtiyaçlarını genellikle hayvanlardan temin ederler ayrıca hayvansal kanda yeterince şeker bulunmadığı için gerekli şeker miktarı için bolca tatlı içerikli besin tüketirler.
Şimdi de doğru bilinen vampir özelliklerine bakalım:
- Karanlıkta görme yetileri insanlara oranla çok daha fazladır. - 5 duyu organları oldukça hassastır. Çok iyi koku alabilir, çok kısık sesleri bile duyabilir ve çok uzakları görebilirler. - Saf kan olanları altıncı hisse sahiptir. Buradaki altıncı his, karşısında bulunan insanın düşüncelerini ve duygularını hissetmektir. - Fiziksel güçleri insanlara göre daha fazladır. - Yaraları hızla iyileşebilir, yüksek rejenerasyona sahiptirler.
Vampirler kan ile nasıl beslenir ve nasıl daha güçlüdürler?
VC17 vücuda girdiği anda ilk olarak mide genlerinde değişime yol açar. Kısa bir süre içinde mide kan ile diğer maddeleri kolayca ayırt etmeye ve kanı direk olarak sindirmeden bağırsaklara göndermeye başlar. Mutasyona uğramış bağırsaklar ise gelen kanı hiç bir oynama yapmadan direk olarak vücuda verir. Yüzde yüz alınan kanın vücuda katkısı ile kişi yüksek miktarda enerjiye sahip olur. İnsanlarda alınan besinin çok çok küçük bir kısmı ancak kana dönüştürülebilir. Vampir vücudunda serbestçe gezen iyonik kan sayesinde, kişi yüksek miktarda rejenerasyon yeteneğine sahip olur. Normal bir insanda 3 günde iyileşecek bir yara vampirde 5-6 saat sürer. Kaslarda meydana gelen değişimle, laktik asit sentezi çok büyük oranda durur ve kişinin yorulma isteği azalır, kaslardaki sınır varyansının da kalkması ile kişi ortalama bir insandan dört ila 7 katlık bir güç fazlalığına sahip olur.
Vampirleri nasıl ayırt edebiliriz?
- Güneş ışığını sevmezler, zorunlu olmadıkça gün içerisinde dışarıda dolaşmazlar ya da gölge alanları tercih ederler.
- Karanlıktan hoşlanırlar, özellikle florasan ışıktan nefret ederler.
- Gündüz uyumayı, gece yaşamayı tercih ederler.
- Gündelik işlere ve yaşam tarzına ilgili değildirler.
- Bol miktarda tatlı besin tüketirler.
- Akan kan gördüklerinde tepkileri farklılaşır.
- Kana olan tutkuları nedeniyle sıklıkla dillerini ve dudaklarını dişleri ile kanatırlar, dudaklarında soyulmalar görülebilir.
- Kendilerinin bir yeri kanadığında mutlaka kanı az miktarda da olsa emerler.
- Gündüz ile gece arasında büyük karakter farklılığına sahiptirler. Gündüzleri oldukça sessiz, sakin ve asosyal görünen vampir, geceleri tam tersi özellikler kazanır.
- Yaşam tarzları oldukça farklıdır bu yüzden onların hakkında özel bir soru sorduğunuzda bu sorulardan kaçış eğilimi gösterebilirler.
- Birçoğu geleneksel toplantılara uyum sağlamak amacıyla az miktarda Latince bilmektedir.
- Herhangi bir politik görüşün veya dinin aşırı fanatiği değillerdir.
- Cinsel istekleri fazladır. Cinsel ilişkileri kan beslenmesi ve geleneksel olarak iki şekilde olur. İlişki sırasında, doğal tepki nedeni ile ısırma, kanatma veya emme, ve bunun gibi alışılmadık davranışlar sergileyebilirler.
- Hayvanlar ile araları çok kötüdür, hemen hemen bütün hayvanlardan nefret ederler. Özellikle kedi, köpek, fare, kuş ve böceklerden hoşlanmazlar.
- Vücutlarında güneş etkisiyle oluşan kızarmalar veya dökülmeler görülebilir. Bu genelde güneşe maruz kalan yüz bölgesinde, yanaklarda, alında ve ağız çevresinde olmaktadır.
- Göz bebekleri genellikle koyu tonlara sahiptir (koyu mavi, kahverengi, siyahımsı ve yeşil ). Ayrıca melez vampirlerin göz çevrelerinde sarılıklar görülebilir.
- Safkan vampirlerin saçları gençken beyazlamış olabilir.
- İnsanların gözlerine direk bakmaktan hoşlanmazlar, gözlerini sık sık kaçırabilirler, bunun nedeni ise gözlerin vampiri kan için teşvik etmesidir. Ayrıca bu nedenle aynaya bakmaktan da hoşlanmazlar.
- Çoğu vampir şiddet dolu yapısını bastırmak için klasik veya yavaş senfonik müzik dinlemektedir. Sanılanın aksine vampirler siyah giyinerek, death metal dinleyen ve kendinden geçen tipler değillerdir.
- Sudan hoşlanmazlar.
- Kesinlikle kol saati veya künye takmazlar. Metalik yapi, VC17 etkisindeki deriye zarar vermektedir. Deri bileklikler ise sorun teşkil etmemektedir.
- Loş ışık hariç her türlü ışıktan nefret ederler, özellikle tam üstlerinde duran ışık oldukça rahatsız edicidir.
- Altıncı hisleri gelişmiş olduğundan çevreleriyle ilgilidirler, bir vampiri bir çok kez size bakarken yakalayabilirsiniz.
- Hız ve güç olarak insandan üstündürler.
- Zeka ve bilgi düzeyleri ise yaşları ile orantılıdır.
- Bir vampir asla vampir olduğunu söylemez, bu konu katı kurallarla yasaklanmıştır.
- Hastalıkları çok kısa sürer, yaraları çabuk iyileşir.
- Soğuğa dayanıklı fakat sıcağa oldukça hassastırlar.
- Sanılanın aksine sürekli koyu tonlarını tercih eden, sert imajlı ve sessiz değildirler. Her davranışa sahip vampir olabilir. Unutulmaması gereken vampirizm bir yaşam biçimi değil, bir hastalıktır.
- Hayal güçleri aşırı biçimde geniştir.
- En açık üç vampir hareketini sık sık yaparlar. Birincisi iki elin başparmaklarının eller bitişikken aynı anda burna yaklaştırılması. Bu davranış kana olan isteği azaltmaktadır. İkinci davranış ise, kulakların oynatılmasıdır. Bu davranış istemsizdir, amacı yoktur. Üçüncü davranış, dilin dişlere sürtülmesidir. Bir vampirin dişleri genetik yapısından dolayı kanla maruz kalmadığı sürece acımaktadır.
- Perdeleme sistemine sahiptir. Bir vampir perdeleme yaptığında ( genellikle güneşli havalarda gözlerini korumak için yapar ) etrafında sadece gideceği yer kadarki bir kısma odaklanır. Bu da tanıdığı biri yanından geçse bile farketmemesine neden olur. Ancak perdeleme yokken vampirlerin göz bebekleri sürekli hareket eder ve bütün çevreye göz gezdirir ve onların hislerini algılar.
- Vampirlerin yürüyüşleri insanlardan biraz farklıdır. Bacak kaslarının yapısındaki farklılık nedeni ile biraz daha uzun ve eğik adamlar atarlar.
Günümüzde Durumlar
Vampirler varlıklarını ortaya çıkarmamak gayretindirler, tahmin edilebileceği gibi bu durum büyük bir kargaşa ve kaosa neden olabilecektir. Genellikle zengin veya orta halli olarak yaşayan vampirler kan ihtiyaçlarını özel olarak kurulan şirketler tarafından hayvanlardan elde etmektedir. Ancak insan kanıyla beslenen vampirler de vardır. Bu tür vampirler, vampir konseyi tarafından aranır ve gerekli görüldüğünde öldürülür. İnsan kanıyla beslenen vampirlerin fark edilmesi çok daha kolaydır çünkü gözlerinde kırmızı bölgeler oluşmuştur ve tırnak etleri kıpkırmızıdır.
güzel
Kan uyuşmazlığının nasıl üstesinden gelinebiliyor?
Vampir ne la,
quote:
Orijinalden alıntı: Robinson_Crusoe
Vampir ne la,
herşeyi anladımda vampir örgütünü nasıl kurmuşlar?
Güzel bilgiler. Konuşacak birşey bulamazsam bunları anlatırım arkadaşlara. Hala yaşıyorlarmıymış bak sen
İlk resimde vampir denilen şey nereyi sıkıyor öyle ?
quote:
Orijinalden alıntı: Onfroi
ya illa oynatçanız şimdi süper oyundu
hemde +18 he indirim bakim ben bu oyunu
bak sen nasıl virismüş o öyle insan üstü birşey yapıyor seni, yararlı virüs
fake la bu,çok miktarda kan içersen ölürsün.ayrıca vücutta o kadar fazla kan varsa kalbin patlar falan filan aslı astarı yok tıp fakütesinde okuyan bi insan oalrak söylüyorum bunları,hepsini okumadım ama şehir efsanesi bildiğin. (uzun ömür kısmına güldüm.)
yav he he
Oha aynı ben..
Ciddiyim
Kont Dracula olarak bilinen III. Vlad'ın lakabıdır..Ülkesi Romanya'da bir kahramandır..Bram Stoker ondan yola çıkarak Dracula kitabını yazmıştır..Dünya tarihinin en acımasız lideridir..Yapmış olduğu işkence yöntemleri şeytanın bile aklına gelmez..Hitler'in bile onun yanında masum bir çocuk gibi kaldığı belirtilir..
III.VLad Fatih Sultan Mehmet zamanında Romanya eflağının prensiydi ve insanları kazıklara çakıp kanlarını içmesi nedeniyle ona 'Dracula' yani kan emen (şeytanın oğlu) lakabı verilmiştir aynı zamanda Türkler arasında 'kazıklı voyvoda' ismiyle ün salmıştır.Fatih Sultan Mehmet eflağa sefer düzenler ve Türk kaynaklarına göre kafası kesilerek öldürülür.Ancak bazı kaynaklar Draculanın şatosunun alt kısmındaki alengirLi geçitler sayesinde kurtuldugu ama korkusundan faaliyete geçemediği söylenmiştir....
Dracula'nın bilinen efsaneside şudur...
Dracula karısına sapkınlık derecesinde aşıktır ancak Türklerle eflağı korumak için mücadele etmektedir.Yapılan savaşlardan hepsinden kurtulan Draculanın ölmemesi Türk okçunun aklına cinlik getirir ve Dracula'nın şatosuna bi okla ' Dracula savaşta öldü' diye bir not fırlatır.Bunu okuyan karısı acıya dayanamaz kendisini şatodan aşağıya atar ve ölür.
Dracula ise tam o sırada içeri girer karısının aşağıda oldugu görür ve Papazın "O artık lanetlendi.Asla cennete giremez..Sonsuza kadar cehennemde yanacak" laflarının üzerine Tanrıya karşı çıkar ' Bunca yıldır senin ve ülkem için insanları öldürüyorum.Ama artık hristiyan degilim! lanet olsun sana ve digerlerine' der ve Papazın kafasını kılıcıyla keser..Papazdan akan kan heryeri kaplar tüm çeşmelerden kan akar..Dracula şarap kadehine kanı doldurur ve içer ve sonsuz hayatla cezalandırılır....Artık insan değildir...
Ama bu sadece efsanelerden biridir..Kesin bir bilgiye dayandırılmamıştır bugüne kadar...
Voyvoda 1456 yılında Osmanlılara esir düşmüş sonraki yıllarda ülkesi Eflak beyliğinin valisi olarak atanmayı başarmıştır. İlk yıllarda Osmanlılara vergisini düzenli ödemeye devam etse de sonraki yıllarda Avrupa ittifakına katılıp Osmanlı'ya baş kaldırmış ve tutsak ettiği askerleri türlü işkencelerle öldürmesiyle ünlüdür.Esirlerin derilerini yüzdürerek üzerine tuz sürdürüp keçilere yalattı.. Kendisine gönderilen Osmanlı elçilerinin çıkartmak istemediği sarıklarını kafalarına çiviyle çaktırdı.. En tanınmış işkencesi insanları canlı canlı kazıklara oturtmasıdır. Kazıkları makattan sokup sırt yada ağız kısmından çıkartır. Ve kazıkladığı kişileri öldürmez, bunlar bir gün içerisinde kan kaybından, açlıktan yahut susuzluktan ölürlerdi...
Kocasını aldatan kadınların memelerini kestirip yerlerine çocuklarının başlarını aynı yere diktirmek gibi akıl almaz işkence usullerini icat etti..
Dracula'nın Transilvanyasın'da şehir meydanında büyük bir çeşme vardı..Ve bu çeşmenin 6 tane musluğu bulunmaktaydı..Ve her musluğun önündede saf altından yapılmış bardaklar vardı..Ama kimse bu altından yapılmış bardakları korkudan çalamazdı..Çünkü yakalandıklarında Dracula'nın kendilerine yapacağı zulüm ve işkenceden korkarlardı...
Kazıklı Voyvoda, Fatih Sultan Mehmed tarafından yakalanmaya çalıştıysa da Romanya dışına kaçmayı başardı ama kendi adamlarından biri tarafından kafası kesilerek 1462 yılında öldürüldü...Transilvanya civarında bir yere gömüldü..Tarih kitaplarında geçen bir rivayete göre, Transilvanya halkı daha sonra Voyvoda'ya bir mezar yapmak istedi..Ama gömüldüğü yeri kazdıklarında cesedinin yerinde olmadığını gördüler..Halk onun lanetlendiğini düşünerek uzun yıllar şatosunun civarından bile geçmedi..
Drakula adlı kitap vampirleri konu almaktadır. Bazı yerlerde Transilvanya canavarı olarakta geçmektedir. Transilvanyada yaşayan Drakula Şatosunun lordu olan ölümsüz Drakula'yı yok etmeye çalışan bir grup insanın öyküsünü konu alır. Drakula adlı vampir, beyaz tenli,kırmızı gözlü,20 insan gücünde,tırnakları uçlara doğru sivrilen,dudakları kırmızı ve beyaz,sivri köpek dişleriyle korkutucu görünüme sahiptir.
Drakula adlı karakter bunun dışında tabutta uyuyan, gece dışarıda avlanıp,gündüz tabutunda saklanan bir gece canavarı olarak tasvir edilmiştir. Diğer özelliklerinden biri ise ölümsüz olmasıdır. Kurt,yarasa ve sıçan kılığına girebilmekte ve bu hayvanlara hükmedebilmenin yanında, bir delikten içeri sızabilmektetir ayrıca aynada görünmeme gibi bir özellikliği vardır. Sarımsak,okunmuş ekmek ve haçtan korkar ve kaçar.
Drakula romanda Jonathan Harker tarafından; "Yüzü güçlü -çok güçlü- kartal gibiydi,ince burnunda yüksek bir kemer,tuhaf bir şekilde kemerli burun delikleri vardı,alnı azametle kubbeleniyordu ve şakaklarındaki saçlar seyrekti, ama başka yerlerde boldu.Kaşları gürdü,burnunun üzerinde neredeyse bir araya geliyordu ve kendi gürlükleriyle kıvrılıyor gibiydiler.Ağzı ağır bıyığınının altından görebildiğim kadarıyla,kararlı ve azimli görünüşlüydü;tuhaf bir şekilde keskin dişleri vardı, bunlar dudaklarının üzerinde çıkıntı yapıyordu.Dudaklarının dikkatçekici kırmızılığı,o yaştaki bir adam için hayret verici bir canlılığa işaret ediyordu.Kulakları solgundu ve tepeleri oldukça sivriydi,çenesi geniş ve güçlüydü,yanakları zayıf,ama diriydi.Yarattığı genel etki sıradışı bir solgunluktu."
Kitapta vampir avcısı Van Helsingtende bahsedilmektedir. Günlük şeklinde yazılmıştır.
Kitapta vampirler Ölümden Dönmüş olarakta betimlenmiştir. Genel olarak sıradışı bir güzellikte olamalarına rağmen ürkütücüdürler. Kırmızı gözleri,çan gibi çınlayan sesleri,beyaz tenleri ile doğaüstü güzellik oluştururken sivri dişleri ile ölümcül olmanın yanında kanını içtiği anda kendi türüne yani vampire çevirebilme özelliğine sahiptirler.
Dracula'nın kitabı Bram Stoker tarafından 1890'lı yıllarda yazılmaya başlanmış ve büyük ilgi uyandırmıştır.Sayısız kez sinemeya konu olmuştur..Görsel efekt olarak en bilineni 1992 yılında Francis Ford Coppola'nın yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığı filmdir..Filmde Gary Oldman, Winona Ryder, Keanu Reeves ve Anthony Hopkins rol alarak beyazperdeye uyarlanmıştır.( Bram Stoker's Dracula )
Kazıklı Voyvoda’nın şatosu Habsburg ailesine verildi
Romanya’da komünist rejimin 60 yıl önce el koyduğu ve tüm dünyada "Kont Drakula" olarak bilinen "Kazıklı Voyvoda"nın şatosu asıl sahipleri olan Habsburg ailesine törenle teslim edildi.
Romanya’da Karpat Dağları’ndaki Bran Şatosu’nda düzenlenen törende şatoyu teslim alan Veliaht Dominic Von Habsburg sevinç gözyaşları içinde "Buna inanamıyorum. Bu şato benim evimdi ve 1948’den beri gelemiyordum" dedi. Ülkeyi 1920’lerde yöneten Kral Ferdinand ve Kraliçe Mary’nin varisi olan Dominic Von Habsburg 69 yaşında ve New York’ta mimarlık yapıyor.
Braşov kentini Türk saldırılarına karşı korumak için 14. yüzyılda yaptırılan ve bugün turistlerin akın ettiği bir müze olarak kullanılan şato 5 yıllık hukuk savaşı sonucunda asıl sahiplerine verildi.
Bran Şatosu’na "Dracula’nın Şatosu" adının verilmesi yazar Bram Stoker’ın 15. yüzyılda yaşamış tarihi bir şahsiyet olan Eflak Prensi Kont Vlad’ın (Kazıklı Voyvoda) yaşamından ilham alarak yazdığı ünlü romanı "Drakula"dan kaynaklanıyor. Bram Stoker her ne kadar romanında bu şatodan hiç söz etmese de yarattığı "Drakula" karakteri beyazperdeye de tekrar tekrar aktarılarak popüler kültürün baskın bir öğesi haline geldi. yaşadığı kale de "Drakula’nın Şatosu" olarak anılmaya başlandı. Şatoyu ziyaret eden yüzlerce turist Drakula şarabı Vampir votkası ve Kont Drakula’nın korkunç biçimde sırıttığı tişörtleri kapışıyordu. Yörede önemli bir ekonomik gelir kaynağı olan şatonun Habsburglar’a iade edilmesi korku turizminden geçimini sağlayan yöre halkında tedirginlik yarattı.
KAN EMİCİ KONTES:ELİZABETH BATHORY
Draculanın kuzeni olan ve en az onun kadar cani bir ruha sahip olan Elizabeth 16.yy'da yaşamış Macar kontesidir.Bazıları onun şeytandan daha korkunç şeyler yaptığına inandı.İşlediği suçlar korku filmlerini aratmayacak türdendi.Elizabet uşaklarının yardımıyla köleleri öldürür ve onların kanını küvete doldurur kan banyosu yapardı.Bunun amacı genç bir tene sahip olmak istemesiydi.
VAMPİRLİK ve VAMPİRİZM
14 ve 15. yüzyıllarda lanetli denilerek asılıp kesilen ve yakılan binlerce insan aslında suçlu değil sadece hastaydı..California Devlet Üniversitesi profesörlerinden Wayne Tikkanen'in iddiaları bu şekilde. Vampirliğin asıl sebebinin Porfiria hastalığı olduğunu tesbit eden profesöre göre “Hastada anormal kıllanma görülür. Dudaklar kuruyup çekildiği için dişler ortaya çıkar. Hasta çok acı çeker. Sonunda çıldırır.”
Kurbanlarını önce felç eder sonra onlarla cinsel ilişkiye girerlerdi.
Orta çağda ilkel ve ilmi bilimle açıklanamayan bir hastalık mevcuttu.1300lü yıllarda kara ölüm denilen bu hastalığın aslında vampirlerin işi olduğuna inanılmasıdır. Kara ölüm hastalığı(veba)yüzünden Avrupa halkının 1/3'ü öldü. Vampirlerin mezarlarını belirlemek için bir takım garip metodlar uygulandı.Örneğin:bir bakire atın üzerine çıplak yerleştirilip mezarlığın içinden geçirildiğinde eğer at belirli bir gömüt üzerinden yürümek istemezse bu bu yerin bir vampirin mezarı olduğu varsayılırdı.Ve ölü mezardan değişik şekillerde öldürülmek üzere çıkarılırdı.
Bazı vampir avlama metodları ise: Cesedi yakma,kalbini çıkarma,kafasını kesme veya kalbine kazık çakma vb. daha uygar ve yasalara uygundu. 19.yy'da yaşamış olan New Orleanslı Marie Laveav vampir olduğunu açıkladı.Ancak o sadece bir vodoo büyücüsüydü. Bir inanışa göre bazı insanlar uykudaki kurbanlarını yarı felç ederek onlarla cinsel ilişkiye girerlerdi.
PORFIRIA HASTALIĞI
Porfiria (ya da porfiri) hastalığı porfirin adlı pigmentlerin, deri, kemik ve dişlerde toplanmasıyla ortaya çıkan, birbirleriyle bağlantılı kan hastalıkları bütünüdür. Birçok porfirin karanlıkta iyi huyluyken ışığa çıkıldığında et yiyici toksinlere dönüşmektedir. İzmir'de yaşayan porfiria hastası H. E.'in dramı basına şu şekilde yansımıştı.
Porfiria ve vampirlik arasındaki bağlantıyı ilk ortaya atan ise biyokimyacı David Dolphin. Dolphin'e göre:
"Porfiria hastaları gün ışığına maruz kaldıklarında vücutlarında belirgin değişimler meydana geliyor. Yüz derisinde çatlamalar, burun veya parmakların düşmesi, dudakların aşırı gerginleşmesi sonucu dişlerin sivri görünmesi gibi. Ağır porfiria hastaları bu nedenle gün ışığına çıkamıyorlar. Porfiria hastalarında görülen hemoglobin eksikliği nedeniyle oluşan kansızlık yüzyıllar önce hastaların kan içmelerine sebep oluyordu. Sarımsak porfiria semptomlarının ağırlaşmasına sebep olduğundan bu hastalar sarımsaktan sakınıyorlardı."
Ne kadar çarpıcı ! Eski çağlarda insanlar haliyle bunu bilmiyorlardı ve gönül rahatlığıyla vampirleri cezalandırdılar. Ancak ne kadar Dolphin ve Tikkanen bu görüşü savunsa da işler göründüğü gibi değil. FOCUS dergisinin blogunda söylenildiğine göre: "Vücut bozukluğuna yol açan yalnızca konjenital eritropoietik porfiria denilen tür ve şimdiye kadar 200 kişide görülmüş. Bu da vampir efsanesinin tüm dünyaya yayılması için yeterli bir sayı değil. Aynı yazıda Dolphin'in en çok saçmaladığı noktanın ise kan içme mevzusu olduğu söyleniyor. Zira porfiria hastalarının kanında eksik olan karmaşık molekülün, kan içerek vücuda kazandırılmasına imkan yok çünkü kanda bulunan her molekül midede ve bağırsaklarda sindiriliyor."
Vampirliğin hastalıklarla açıklanmaya çalışılması porfiria ile sınırlı değil. Anemi ve katalepsi de bazı araştırmacılar tarafından vampirliğin sebebi olarak öngörülmüştür.
Katalepsi hastası kimse kendiliğinden hareket etme kabiliyetini yitirir. Normal bir insanın rahatsız olacağı konumlarda hareketsiz olarak uzun süre kol ve bacaklarını tutabilmektedir. Bu da tarihte bazı insanların nasıl diri diri gömüldüğüne ilişkin bir neden sayılabilir. Zira, hasta kaslarını hareket ettiremediği için yardım çağrısı yapması imkansızdır.
Belki de dünyanın tek vampir araştırmacısı Rosemary Ellen Guiley, dünyada gerçek vampirlerin olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır. Guiley, kan hastalıklarının kan içme tutkusuna neden olmasını vampirlik saymamaktadır. Sarımsaktan korkanlarla, suyun içinden geçemeyenlerle karşılaşmış ama bunların nedenini klasik vampir folklorundan psikolojik etkilenme olarak görüyor. Günümüzde de vampir gibi davranan insanlar yok değil ancak bunların vampirliği tamamen psikolojik etkenlere dayanıyor denilebilir.
Peki porfiria ve benzeri hastalıkların vampir mitinin oluşmasına hiç mi etkisi yok? Eski çağlarda hastalara gerekli maddenin enjekte edilmesi imkanı olmadığından ve hastalar çok acı çektikleri için kafayı sıyırıp insanlara saldırmış ve kanlarını içmiş olabilir. Çok az sayıda olması kesin olan bu vakalar vampir mitinin doğmasına sebep olmuş mudur tartışılır.
Vampir efsanesi gerçek mi, değil mi siz karar verin ancak benim de içinde bulunduğum büyük bir kitle vampirlerle ilgili kitapları okumaya, filmleri izlemeye ve araştırmaya devam edecek
bunlar sadece efsane
ilginç geldi inansam mı inanmasam mı kararsız kaldım bak
vampirlerin bu kadar ünlü olmasının sebebi fantezik duygulara hitap etmesi.