köyde gönüllü öğretmendim. ufaklıklara bir şeyler öğretiyodum işte.. o anda öğrencilerimden birisinin ablası kardeşini çıkışta almaya gelmişti. daha 18-19 yaşında gösteriyordu. beyaz gerdanının iki yanına sarkan çiçekli yazmasından süzülen saçları simsiyahtı..gözleri koyu kestane ve inanılmaz derecede parlaktı... kardeşine baktı: " hadi canım sen git ben birazdan geliyorum, anneme de ki: ablam komşulardan imecelerimizi, sütleri toplayıp gelecekmiş deyiver" dedi...küçük kız . sırtındaki çantası bi' sağa bi' sola neşeyle sallayarak uzaklaştı. buyrun size nasıl yardım edebilirim dedim. daha cümlemi bitirmeden dudaklarımı işaret parmağıyla kapattı..şaşırmıştım...avucuyla beni tam ortamdan sıkıca tuttu, parmaklarıyla kavradı. gözlerimin içine baktı..gözlerimi kaçırmaya çalıştım ama beceremedim. yayılan şuh halkaları beni çoktan esir almıştı..işte böyle; hoyrat bi' pullukla tırmalandım ey halkım unutma beni!.. birden kendimi, uzun süredir nadasa bırakılmış ve sürülecek bi! toprak gibi hissettim. lojmanda kimse yoktu. ev arkadaşım dersteydi. lojmanınım arkasındaki odam dereye bakıyordu ve yükselen ceviz ağaçlarının taze dalları yükselen baharda derenin sesine yer yer gölge yapıyordu.. hızlıca beni soydu. nefeslerimiz artık çok yakındı. teni, tezek kadar sıcak ama hızlı akan dere kadar temiz ve duruydu..bi' saat kah öyle kah böyle karıştık birbirimize. temiz bi' sevişme oldu. haşin sevişmemiz sırasında dişlerimle koparttığım yazmasındaki kırmızı ve lila oya işleme yatağımda duruyordu. ondan bana kalan güzel bir hatıra.. < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
Bildirim