Şimdi Ara

Konu Dışı Zombi Günlükleri (İzmir Ayağı) (6. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
120
Cevap
0
Favori
4.659
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • Devam tüm hikayeleri okuyorum kafamda birleşiyor hepsi
  • quote:

    Orijinalden alıntı: XPHOS


    quote:

    Orijinalden alıntı: cesmuru


    quote:

    Orijinalden alıntı: XPHOS

    Telsizi yol boyunca ara ara denemiştim. Tekrar denedim ama cevap yoktu. İlk önce iyice çevreyi inceledim. Yapacağım en iyi şey arka kapı olacaktı sanırım orası daha sakindi. Arka tarafa doğru olaştım arabayla ama devasa mal giriş kapıları kapalıydı ve bunları açmak imkansızdı. Arka taraftan olcak iş değil dedim bu bişey yapmalıydım. Bu arabayla zombilere meydanda okuyamazdım. Ön tarafa doğru gittim kapının açık olduğından emin olamıyordum. Arabadan inip bakmalıydım arka tarafa geri döndüm tam o sırada;
    -"Hakan çok kötüyüm ateşim çıktı" dedi birden o kız
    -"Aman tanrım durduk yere buda nerden çıktı hay aksi" dedim
    -"Bilmiyorum!!!" diye bağırdı.
    -"Hey sakin izin verde ateşine bakayım"dedim kız resmen cayır cayır yanıyorudu. Bu hayra alamet değildi.
    -"Sen burda bekle ben ön kapıyı kontrol edicem dedim."
    -"Çabuk ol korkuyorum" Ağlıyordu...
    Arabadan inip ön tarafa doğru ilerledim onların dikkatini çekmemeliydim. Ve ne olursa olsun tek bir kurşun bile sıkmamalıydım. Kapıya emekleyerek ilerliyordum çok ama çok dikkatli bir şekilde ilerliyordum. Kapıya vardım iteledim açılmadı zorladım açılmadı elektroniğiyle oynamayı denedim yukardan belki klitli değildir dedim. Tam o sırada ALARM ÇALDI..
    KAHRETSİN...!



    Hemen devamını istiyorum bunun


    Devamı gece yarısından sonra


    Hayatın yalan kenke




  • -BÖLÜM 4-
    O anda herşeyi bırakıp pes etmeyi düşündüm.Nereye gidecektik ki?Önümde bana doğru gelen zombiyi alt etsem bundan binlercesini daha geçmem gerecekti.Bunları düşünürken zombinin gelmesine ramak kala kendime gelip kapıyı üstüne çarptım.Dengesini kaybedip yere düştü bu arada bende arabadan çıktım babam yerde bulduğunu ağaç dalı ile sırtına vurdu.Omurgasını kırmıştı kalkamadı ama sürükleniyordu.Babam dönüp "Bu hiç ölmez mi?" diye sordu."Nerden bileyim ben!Kafasına vurmayı dene.".Kafasına ağır bir darbe geçirdi ve pestili çıktı diyebilirim.Babama kafalarını hedef almamı söyledim.Babam gidip polis olanının silahını aldı.Bana "Hiç kullanmadım ama lazım olucak" dedi.Arabaya binip devam ettik.
    -Şimdi nereye gidiyoruz baba
    +Bilmiyorum ama şu meretlerin fazla olmadığı güvenli bir yer lazım.Radyoyu açssana
    Radyodan tek tek frakansları deniyordum ama birşey bulamadım.Babama dönüp
    -Baba sence bunlar yüzebilirler mi?
    +Polisin silah kullanmadığına göre bunlar sadece hareket edebiliyor.Zeki değiller ve tek amaçları yok etmek.
    -Sahilde duran sandallardan birine atlayıp karşıdaki Yunan adasına gitmeyi denesek?
    Aslında iyi düşünmüştüm eğer bunlar yüzemiyorsa adaya bunlar ulaşmamış demekti.
    +Askerler nerede?Belkide onların yanına sığınmalıyız.
    -Hayır onlara güvenemeyiz.Bu yaratıklar düşündüğüm kadar çok iseler bir süre sonra askerleride aşacaklardır.
    +Pekala.Buraya sahil 100metre filan gidiyoruz elimizi çabuk tutalım.
    Sahile ilerliyorduk ara sokaklarda bir kaç tanesini gördük ama aldırmadan devam ettik.Sahile vardığımızda araçtan inip 2-3 tekneye doğru ilerliyorduk ama 15 metre yanımızda 10-15 tane zombi gördük.İşler ters gitmişti bize doğru ilerliyorlardı.Sandala koşuyorduk babam silahı çıkardı ve bir tanesine ateş etti.Nişan aldığı zombiyi sıyırıp arkadaki zombiyi vurmuştu,şanslıydı.O ara sandala ulaştık ama ateşin sesini duyan zombilerde bize doğru ilerliyordu.Sandala ulaşmıştık babam ateş edip 2-3 tanesini daha indirdi fakat tüm gayretlere bize doğru geliyorlardı.Bende cebimdeki bıçağı çıkarıp sandalın halatını kesmeye çalışıyordum.Babam sandala atladı ve "Hızlı ol geliyorlar!" İpi kesiyordum fakat sandala gitmeliydim.Tam kestiğim zamanda t-shirtümü bir elin tuttuğunu gördüm.Tüm gayretimle sandala ilerlemeye çalışıyordum.El beni çekiyordu,çok kuvvetliydi.Benim içim bitti diye düşünürken *Pat...Babam arkamdaki zombiyi vurmuştu.Tekneye atladım 2-3 zombi sandalı elleriyle tuttu babam onları ateş ediyordu bende tekneyi olduğunca denize sürüyordum.Biraz açılınca babam sandala asılan zombileri vurmuştu tehlikeyi şimdilik atlatmıştım.Sahile yığılan 50ye yakın zombiyi gördüm.Suya doğru ilerliyorlardı ama yüzemiyorlardı.Ölmediklerini gördüm,nefes almıyorlardı.Buda demekki ada hep güvenli olmaz.Elbet varacaklardır.
    Dalağımın ağrıdığını farkettim.1 aydır yazın keyfini çıkarırken,evde miskin miskin bilgisayar başında iken birden böyle bir olay yaşamam beni çok yormuştu.Terimi sildim ve sandalı babama bıraktım.Daha annemi düşnücek vaktim olmamıştı.Sahi o nerdeydi.




  • Achtung Zombies!
    1. Bölüm
    Tarih: 09.07.2011
    Saat: 03:26
    Yer: Salihleraltı'ndaki sahil sitelerinden biri - Dikili / İzmir

    Gece birden uyandım, uyumayı denedim olmadı. Odamın kapısının kilidini açtım. Kalkıp banyoya gittim, tuvaletimi yapıp elimi yüzümü yıkadım. Banyodan çıkınca yerdeki kanı anca farkettim, korktum. Işığı açtım, ailemin olduğu odaya girdim. Yüzüm sapsarı oldu, hepsinin bir yerleri kopmuştu, oluk oluk kan akıyordu onlardan, şoka girdim, yere oturup ağlamaya başladım. Allah'ım bu tatilde olacak şey miydi? O sırada birden babam ayağa kalktı, "Baba" dedim tepki vermedi, arkası bana dönüktü. Yüzünü bana dönünce iyice sapsarı oldum, o... Filmlerde gördüğüm, hep hayal ürünü dediğim zombilerden birine dönüşmüştü. Hırıldayarak bana doğru yürümeye başladı, o anda korkudan altıma edecektim neredeyse. Titreyerek odama daldım, babamın bana 18. yaşgünümde aldığı çakıyı elime aldım. Bıçağını açmaya çalışırken elimi biraz kestim, canım yandı. Babam bana yaklaşıyordu. Aslında babam değildi o, onun bedenini kullanan bir yaratıktı sanki. Çakıyla kendimi savunmaya çalıştım, ama babamın (of zombinin işte) beni yakalayacağından korkuyordum. Balkon açıktı, hemen masamın üzerindeki scooter anahtarlarını kaptım ve balkondan aşağıdaki çimenlere atladım. Bayağı canım yandı ama can havliyle kapının önündeki scootera koştum, çalıştırdım ve sitenin demir kapısına doğru sürdüm. Kapı yıkılmıştı, üzerinden geçtim, topraklı yoldan taşlı yola çıkıp devam ettim. Aman tanrım her yer kaçmakta olan insanlar ve onları kovalayan zombilerle doluydu. Asfalt yola çıkıp motoru çarşıya sürdüm, gittiğimde orada kimse yoktu. Hazır kimsenin olmayışının rahatlığıyla birkaç erzak almak için biraz ilerimdeki bakkala girdim, içeriyi kolaçan ettim, sonra raflardan ekmek bisküvi su gibi şeyleri indirip büyük bir poşete doldurdum. Kasanın orada balta gördüm, lazım olur diye aldım. Erzakları ve baltayı scooterın koltuğunun altındaki bölmeye attım. Sonra bir süre ne yapsam ne etsem diye düşündüm. Sahile doğru gittim, deniz kenarında oturan bir kız vardı, ağlıyordu. Ben "Merhaba" deyince kaçmaya yeltendi, "Dur ben zombi değilim korkma." deyince içi rahatladı ve bana doğru geldi.
    - "Adın ne?" diye sordum.
    - "Şeyma" dedi sesi titreyerek.
    - "Ben de Berk, tanıştığımıza sevindim. Ama bir an önce buradan uzaklaşsak iyi olacak."

    Devamı yarın, belki yarından da yakın.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nieve -- 9 Temmuz 2011; 4:13:01 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: XavionS


    quote:

    Orijinalden alıntı: XavionS

    Hayatın bize ne tür sürprizler hazırladığı bilinemez. Yarın ne yaşacağımızı bilmeden yaşarız. Planlar yaparız uygulayabildiğim kadar uygularız bazen de işler yolundan çıkar ve kontrol edilemez hal alır. İnsanoğlunun bu durum da garip bir yönü ortaya çıkar....

    Büyük Felaket'den 2 Gün Önce "Bölüm 1"

    Sabah 07:30'da alarmın sesine uyandığım da güneş yüzüme çarpıyordu. Gece perdeyi açık bırakmayı unutmuştum. Yaz sabahları erken kalkmak berbat bir duyguydu ancak İngilizce Kursu beni buna zorluyordu. Hızla yataktan kalkıp TV'yi açtım, kulaklarım haber de kahvaltı yapıp çıkacaktım evden. Ancak bugün ilginç haberler vardı. İngiltere'de hayvanlar üzerinde bir çeşit ilaç deneyi esnasında işler kontrolden çıkmış. İngiltere bunun üzerine Sıkı Yönetim kararı almış.

    İngiltere'yi Sıkı Yönetim kararı almaya itecek olay anlaşılan söylenenlerden daha büyüktü. Saate baktığımda geç kalacağımı fark edip ve hızla kahvaltıyı hazırlamaya koştum. Kahvaltı işini 10 dk'da halledebildim hızla giyinip, evden koşar adım çıktım. Şimdiden 10 DK geç kalacağımı hesaplıyordum. Ama hayat sürprizlerle doluydu. Planlamamın aksine uzayabilirdi zaman.

    Telefonum çaldı... İlginçti.. Telefonu pek çalan bir insan değildim. Onun için "Vay anasını kim lan bu?!" havasıyla uzandım telefona. Arayan Rıfat'tı, kendisi Tübitak'ta Gen Bilimi üzerine çalışmalar yapıyordu. Merakım uyanmıştı, deney ile ilgili mi arıyordu ki?

    ***


    Büyük Felaket "Bölüm 2"

    Telefonumu açtığımda Rıfat'ın sesi kullağımı doldurdu.

    "Alo?! Acilen hazırlan ve güvenli bir yere git! Şehirden Uzaklaş!"

    "Ne? Ne Oluyor?"

    "Lanet olsun! Dediğimi ya......pp. B... en şu...an yol...day............"

    Hat kesilmişti! Hızla eve koştum. Televizyonu açtığımda, bir bakan konuşma yapıyordu. Sonradan anladığım kadarıyla sağlık bakanıydı.

    "Şuan siz değerli halkıma bu haberleri verdiğimden dolayı derin bir üzüntü içindeyim. Halkımızdan tek isteğimiz güvenliklerini sağlamaları, evlerinden çıkmamaları. Bu hastalığın ne tür reaksiyonlar sonucu çıktığını bilmemekteyiz. Şuan İngiltere hastalığa yenik düşmüş durumda. Hastalığın Türkiye'ye ulaşma ihtimaline karşı evinizden çıkmayın. Ne tür yollarla bulaştığı konusunda bilgimiz yok! Maske kullanın, görevliler maske dağıtacaklar. Herkes sakin olsun, Devletimiz gereken her şeyi yapacaktır. Teşekkürler..."

    Garip duygu bedenimi sardı, tüylerim diken diken olmuş, ayakta dikiliyordum. Haber spikeri, halka bazı telkinler veriyordu. Ve o esna da İngiltere'den bir görüntü geldiği söylendi. Bir genç, cep telefonu kamerasıyla çekmiş söylenenlere göre ve İnternet Altyapısı çökmeden İnternette paylaşmış. Görüntü de bahçe de aylakça gezen bir adam vardı. Bedenim titremeye başladı ve koşarak su içmeye gittim. Bavulumu hazırladım ve bu şehirden gitmeyi düşünüyordum. Kulağımı siren sesleri doldurmaya başladı. Cama koştuğumda sokak başına 3 tane polis panzeri ve 6 tane polis otosu gelmişti. Helikopterler geçiyordu sürekli tepeden. Bu anlarda, insan hiç bir şey yapamayacak hale geliyor. Hiç birşey....

    Kapım yumruklanıyordu. Apartmandan bayağı gürültü geliyordu, kapıyı açtım ve karşımda bir adamın "Acele aşağı gelin toplantı yapılacak" dediğini duydum.

    "T-t-amam!"

    Sirenler çalıyordu şehirde.. Polis anons yapıyordu;

    "Kimse evinden çıkmasın! Herkes evinde kalsın güvendesiniz! Sağlık görevlileri maske dağıtacak 2 saat içerisinde! Gıda dağıtımı yapılacak! Herkes sakin olsun!"

    Evden çıkmadan önce son pencereden baktığımda sokağın başında ki meydan da 1 adet M60 tank gelmişti. Askeri araçlar geliyordu bölgeye, işlek bir cadde de oturduğum için pişman olmuştum.
    ***




    Büyük Felaket-2 "Bölüm 3"

    Apartmanın toplantı alanı çok kalabalıktı ve gürültü hakimdi. Çoğu kişi bavullarını hazırlamış çıkmak istiyordu. Bağırmalar yankılanıyordu apartmanda, toplantı odasının en kenarına geçtim, kavga-gürltüyü izledim ve bir sonuca ulaşılmayacağı aşikardı. Sonuç olarak herkes aparmtanı terk etmek istedi. Memleketlerine dönmek istiyordu herkes, ailesinin yanında olmak istiyordu. Bense ne yapacağımı bilmiyordum dışarıdan sakin gözüküyordum ancak mahvolmuş durumdaydım.

    Evime girip camdan baktığımda sağlık görevlileri gelmişti. Şehrin uzağından polis ve ambulans sirenleri geliyordu. Bir kaç el silah sesi duydum ve irkildim. Kapıya koştum ve açtım karşımda oturan kızla göz göze geldim. Kendisi öğrenciydi 3 arkadaşıyla kalıyordu. Bütün arkadaşları 1 hafta önce ayrılmıştı ve o yalnız kalmıştı. Bana baktı ve elinde bir çanta vardı. Gözleri nemliydi "anneme ulaşamıyorum. Tlefonlar çekmiyor!" diyerek yıkıldı yere. Donakaldım bir süre ve kendime gelip koluna girdim.

    "Sakin ol. Nereye gidiyorsun?"

    "Ailemin yanına." dedi ağlayarak "Ama nasıl gideceğim?" diyerek ağlamaya devam etti.

    "Pekala. sana yardım edeceğim. Tamam mı? Ağlama lütfen." diyerek. Odama koştum çantamı hazırlamaya başladım. Bu esna da daha yakında silah sesleri geliyordu. Apartmandan bağırtılar yükseldi "HERKES APARTMANI BOŞALTSIN!"

    Kapımı gene yumrukluyorlardı. "POLİS! Evi boşaltın!" diye bağırıyordu polis.

    Kapıyı açtım ve bana aşağıya acele inmemi söyledi. Otobüslerle bizi götüreceklermiş güvenli alana. Ne oluyor diye sormak istedim ama soramadım, bunun cevabını onunda bildiğini sanmıyordum.

    Kızla aşağı indik ve otobüsler geliyordu. Yaklaşık 80-90 kişilik bir kalabalıktık. Herkes korkuyordu ağlamalar, bağrışmalar. Tam bir anarşi ortamındaydım. Kimisi devlete kızıyordu, kimisi öyle sessizce bakıyordu etrafa, olanlara anlam verememişlerdi. Ve öylece dalıp gitmişlerdi. İlk bir tane otobüs önümüze yanaştı ve herkes kapılara saldırdı, askerler kontrol edememişti. Havaya ateş açıyordu askerler kalabalık biraz çekinmiş ancak gene yığılmışitı. Otobüsün kapılarını kapttılar bir kaç kişi sıkışmıştı ve çığlık atıyorlardı. En sonunda kontrole alındı ve kişiler girmeye başladı. Arkasından 2 otobüs daha gelince insanlar rahatladı ve panik biraz azaldı. Kız sürekli kolumdan tutuyordu. Şehir siren sesleri ve silah sesleriyle karışmış değişik bir senfoni çıkmıştı ortaya. zor bela otobüse bindik ve yola çıktık. Sokaklar kaza yapmış araçlarla doluydu. Otobüsler kaza yapmış araç nedeniyle yavaşladı. Bize öncülüğü hafif zırhlı bir jip yapıyordu. Tepesinde Makinalı tüfekli bir asker vardı. Karşımızdan bize doğru eli silahlı bir adam koşuyordu ve zırhlı araca ateş ederek koşmaya başladı. Üstü kan içindeydi ve makinalı tüfek ateşlendi, adamın vücuduna mermilerin çarpmasıyla yere fırladı. Konvoyun en gerisindeydik ve arkamızda askeri araç yoktu. Otobüste 6 tane asker vardı ve insanlara bağırıyorlardı sadece. Otobüsün en arkasında kızla oturuyordum ve bir an arkaya baktığımda 10-15 tane garip insanın bize koştuğunu gördüm. Askere bağırdım "Hey! Arkadan birileri geliyor!" Asker hızla camdan baktı ve m16 tüfeğini atışa hazır hale getirip askerle emir verdi. 5 tane asker dışarı koştu. Askerler önlem olarak gaz maskesi takmışlardı.

    Kız elimi sıkıcı tuttu. Otobüsteki 30 kişi arkaya bakıyordu herkes koltuklardan kalkmıştı. Askerler de insanlara ateş açmaya başladı. Herkes şaşırmış ve bağırmaya başlamıştı. Birisi otobüste ki askerin yakasına yapıştı ve;

    "Hey napıyorsunuz?! İnsanları ödürüyorsunuz!"

    Asker sertçe ittirdi adamı ve adam yere düştü. Asker bağırarak "Onlar insan değil! Onlar hastalıklı! Şimdi herkes kapasın çenesini!" dedi. Bağrışma bir an kesilmişti. İnsanları bir değişik korku sarmıştı şimdi. Ya onlar gibi olurlarsa?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: XavionS


    quote:

    Orijinalden alıntı: XavionS


    quote:

    Orijinalden alıntı: XavionS

    Hayatın bize ne tür sürprizler hazırladığı bilinemez. Yarın ne yaşacağımızı bilmeden yaşarız. Planlar yaparız uygulayabildiğim kadar uygularız bazen de işler yolundan çıkar ve kontrol edilemez hal alır. İnsanoğlunun bu durum da garip bir yönü ortaya çıkar....

    Büyük Felaket'den 2 Gün Önce "Bölüm 1"

    Sabah 07:30'da alarmın sesine uyandığım da güneş yüzüme çarpıyordu. Gece perdeyi açık bırakmayı unutmuştum. Yaz sabahları erken kalkmak berbat bir duyguydu ancak İngilizce Kursu beni buna zorluyordu. Hızla yataktan kalkıp TV'yi açtım, kulaklarım haber de kahvaltı yapıp çıkacaktım evden. Ancak bugün ilginç haberler vardı. İngiltere'de hayvanlar üzerinde bir çeşit ilaç deneyi esnasında işler kontrolden çıkmış. İngiltere bunun üzerine Sıkı Yönetim kararı almış.

    İngiltere'yi Sıkı Yönetim kararı almaya itecek olay anlaşılan söylenenlerden daha büyüktü. Saate baktığımda geç kalacağımı fark edip ve hızla kahvaltıyı hazırlamaya koştum. Kahvaltı işini 10 dk'da halledebildim hızla giyinip, evden koşar adım çıktım. Şimdiden 10 DK geç kalacağımı hesaplıyordum. Ama hayat sürprizlerle doluydu. Planlamamın aksine uzayabilirdi zaman.

    Telefonum çaldı... İlginçti.. Telefonu pek çalan bir insan değildim. Onun için "Vay anasını kim lan bu?!" havasıyla uzandım telefona. Arayan Rıfat'tı, kendisi Tübitak'ta Gen Bilimi üzerine çalışmalar yapıyordu. Merakım uyanmıştı, deney ile ilgili mi arıyordu ki?

    ***


    Büyük Felaket "Bölüm 2"

    Telefonumu açtığımda Rıfat'ın sesi kullağımı doldurdu.

    "Alo?! Acilen hazırlan ve güvenli bir yere git! Şehirden Uzaklaş!"

    "Ne? Ne Oluyor?"

    "Lanet olsun! Dediğimi ya......pp. B... en şu...an yol...day............"

    Hat kesilmişti! Hızla eve koştum. Televizyonu açtığımda, bir bakan konuşma yapıyordu. Sonradan anladığım kadarıyla sağlık bakanıydı.

    "Şuan siz değerli halkıma bu haberleri verdiğimden dolayı derin bir üzüntü içindeyim. Halkımızdan tek isteğimiz güvenliklerini sağlamaları, evlerinden çıkmamaları. Bu hastalığın ne tür reaksiyonlar sonucu çıktığını bilmemekteyiz. Şuan İngiltere hastalığa yenik düşmüş durumda. Hastalığın Türkiye'ye ulaşma ihtimaline karşı evinizden çıkmayın. Ne tür yollarla bulaştığı konusunda bilgimiz yok! Maske kullanın, görevliler maske dağıtacaklar. Herkes sakin olsun, Devletimiz gereken her şeyi yapacaktır. Teşekkürler..."

    Garip duygu bedenimi sardı, tüylerim diken diken olmuş, ayakta dikiliyordum. Haber spikeri, halka bazı telkinler veriyordu. Ve o esna da İngiltere'den bir görüntü geldiği söylendi. Bir genç, cep telefonu kamerasıyla çekmiş söylenenlere göre ve İnternet Altyapısı çökmeden İnternette paylaşmış. Görüntü de bahçe de aylakça gezen bir adam vardı. Bedenim titremeye başladı ve koşarak su içmeye gittim. Bavulumu hazırladım ve bu şehirden gitmeyi düşünüyordum. Kulağımı siren sesleri doldurmaya başladı. Cama koştuğumda sokak başına 3 tane polis panzeri ve 6 tane polis otosu gelmişti. Helikopterler geçiyordu sürekli tepeden. Bu anlarda, insan hiç bir şey yapamayacak hale geliyor. Hiç birşey....

    Kapım yumruklanıyordu. Apartmandan bayağı gürültü geliyordu, kapıyı açtım ve karşımda bir adamın "Acele aşağı gelin toplantı yapılacak" dediğini duydum.

    "T-t-amam!"

    Sirenler çalıyordu şehirde.. Polis anons yapıyordu;

    "Kimse evinden çıkmasın! Herkes evinde kalsın güvendesiniz! Sağlık görevlileri maske dağıtacak 2 saat içerisinde! Gıda dağıtımı yapılacak! Herkes sakin olsun!"

    Evden çıkmadan önce son pencereden baktığımda sokağın başında ki meydan da 1 adet M60 tank gelmişti. Askeri araçlar geliyordu bölgeye, işlek bir cadde de oturduğum için pişman olmuştum.
    ***




    Büyük Felaket-2 "Bölüm 3"

    Apartmanın toplantı alanı çok kalabalıktı ve gürültü hakimdi. Çoğu kişi bavullarını hazırlamış çıkmak istiyordu. Bağırmalar yankılanıyordu apartmanda, toplantı odasının en kenarına geçtim, kavga-gürltüyü izledim ve bir sonuca ulaşılmayacağı aşikardı. Sonuç olarak herkes aparmtanı terk etmek istedi. Memleketlerine dönmek istiyordu herkes, ailesinin yanında olmak istiyordu. Bense ne yapacağımı bilmiyordum dışarıdan sakin gözüküyordum ancak mahvolmuş durumdaydım.

    Evime girip camdan baktığımda sağlık görevlileri gelmişti. Şehrin uzağından polis ve ambulans sirenleri geliyordu. Bir kaç el silah sesi duydum ve irkildim. Kapıya koştum ve açtım karşımda oturan kızla göz göze geldim. Kendisi öğrenciydi 3 arkadaşıyla kalıyordu. Bütün arkadaşları 1 hafta önce ayrılmıştı ve o yalnız kalmıştı. Bana baktı ve elinde bir çanta vardı. Gözleri nemliydi "anneme ulaşamıyorum. Tlefonlar çekmiyor!" diyerek yıkıldı yere. Donakaldım bir süre ve kendime gelip koluna girdim.

    "Sakin ol. Nereye gidiyorsun?"

    "Ailemin yanına." dedi ağlayarak "Ama nasıl gideceğim?" diyerek ağlamaya devam etti.

    "Pekala. sana yardım edeceğim. Tamam mı? Ağlama lütfen." diyerek. Odama koştum çantamı hazırlamaya başladım. Bu esna da daha yakında silah sesleri geliyordu. Apartmandan bağırtılar yükseldi "HERKES APARTMANI BOŞALTSIN!"

    Kapımı gene yumrukluyorlardı. "POLİS! Evi boşaltın!" diye bağırıyordu polis.

    Kapıyı açtım ve bana aşağıya acele inmemi söyledi. Otobüslerle bizi götüreceklermiş güvenli alana. Ne oluyor diye sormak istedim ama soramadım, bunun cevabını onunda bildiğini sanmıyordum.

    Kızla aşağı indik ve otobüsler geliyordu. Yaklaşık 80-90 kişilik bir kalabalıktık. Herkes korkuyordu ağlamalar, bağrışmalar. Tam bir anarşi ortamındaydım. Kimisi devlete kızıyordu, kimisi öyle sessizce bakıyordu etrafa, olanlara anlam verememişlerdi. Ve öylece dalıp gitmişlerdi. İlk bir tane otobüs önümüze yanaştı ve herkes kapılara saldırdı, askerler kontrol edememişti. Havaya ateş açıyordu askerler kalabalık biraz çekinmiş ancak gene yığılmışitı. Otobüsün kapılarını kapttılar bir kaç kişi sıkışmıştı ve çığlık atıyorlardı. En sonunda kontrole alındı ve kişiler girmeye başladı. Arkasından 2 otobüs daha gelince insanlar rahatladı ve panik biraz azaldı. Kız sürekli kolumdan tutuyordu. Şehir siren sesleri ve silah sesleriyle karışmış değişik bir senfoni çıkmıştı ortaya. zor bela otobüse bindik ve yola çıktık. Sokaklar kaza yapmış araçlarla doluydu. Otobüsler kaza yapmış araç nedeniyle yavaşladı. Bize öncülüğü hafif zırhlı bir jip yapıyordu. Tepesinde Makinalı tüfekli bir asker vardı. Karşımızdan bize doğru eli silahlı bir adam koşuyordu ve zırhlı araca ateş ederek koşmaya başladı. Üstü kan içindeydi ve makinalı tüfek ateşlendi, adamın vücuduna mermilerin çarpmasıyla yere fırladı. Konvoyun en gerisindeydik ve arkamızda askeri araç yoktu. Otobüste 6 tane asker vardı ve insanlara bağırıyorlardı sadece. Otobüsün en arkasında kızla oturuyordum ve bir an arkaya baktığımda 10-15 tane garip insanın bize koştuğunu gördüm. Askere bağırdım "Hey! Arkadan birileri geliyor!" Asker hızla camdan baktı ve m16 tüfeğini atışa hazır hale getirip askerle emir verdi. 5 tane asker dışarı koştu. Askerler önlem olarak gaz maskesi takmışlardı.

    Kız elimi sıkıcı tuttu. Otobüsteki 30 kişi arkaya bakıyordu herkes koltuklardan kalkmıştı. Askerler de insanlara ateş açmaya başladı. Herkes şaşırmış ve bağırmaya başlamıştı. Birisi otobüste ki askerin yakasına yapıştı ve;

    "Hey napıyorsunuz?! İnsanları ödürüyorsunuz!"

    Asker sertçe ittirdi adamı ve adam yere düştü. Asker bağırarak "Onlar insan değil! Onlar hastalıklı! Şimdi herkes kapasın çenesini!" dedi. Bağrışma bir an kesilmişti. İnsanları bir değişik korku sarmıştı şimdi. Ya onlar gibi olurlarsa?








  • up
  • quote:

    Orijinalden alıntı: XPHOS


    quote:

    Orijinalden alıntı: cesmuru


    quote:

    Orijinalden alıntı: XPHOS

    Telsizi yol boyunca ara ara denemiştim. Tekrar denedim ama cevap yoktu. İlk önce iyice çevreyi inceledim. Yapacağım en iyi şey arka kapı olacaktı sanırım orası daha sakindi. Arka tarafa doğru olaştım arabayla ama devasa mal giriş kapıları kapalıydı ve bunları açmak imkansızdı. Arka taraftan olcak iş değil dedim bu bişey yapmalıydım. Bu arabayla zombilere meydanda okuyamazdım. Ön tarafa doğru gittim kapının açık olduğından emin olamıyordum. Arabadan inip bakmalıydım arka tarafa geri döndüm tam o sırada;
    -"Hakan çok kötüyüm ateşim çıktı" dedi birden o kız
    -"Aman tanrım durduk yere buda nerden çıktı hay aksi" dedim
    -"Bilmiyorum!!!" diye bağırdı.
    -"Hey sakin izin verde ateşine bakayım"dedim kız resmen cayır cayır yanıyorudu. Bu hayra alamet değildi.
    -"Sen burda bekle ben ön kapıyı kontrol edicem dedim."
    -"Çabuk ol korkuyorum" Ağlıyordu...
    Arabadan inip ön tarafa doğru ilerledim onların dikkatini çekmemeliydim. Ve ne olursa olsun tek bir kurşun bile sıkmamalıydım. Kapıya emekleyerek ilerliyordum çok ama çok dikkatli bir şekilde ilerliyordum. Kapıya vardım iteledim açılmadı zorladım açılmadı elektroniğiyle oynamayı denedim yukardan belki klitli değildir dedim. Tam o sırada ALARM ÇALDI..
    KAHRETSİN...!



    Hemen devamını istiyorum bunun


    Devamı gece yarısından sonra


    Yalan




  • devam edeyim mi?okuyan yok pek galiba
  • Bu masa başkasına ayrıldı beyefendi.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: KKochaKK

    devam edeyim mi?okuyan yok pek galiba


    Konuda sadece senin yazdıklarını okudum bekliyorum.
  • Kochak ve Xavions devamını bekliyorum. XPHOS çok bozdu önünü alamadık.
  • -BÖLÜM 5-
    Derin düşünceler içindeydim.Kardeşimle,annem Aydından bugün döneceklerdi.Onlar için pek umudum yoktu aslında.Kendilerini koruyamazlardı.
    -Baba annem ve Özgün hayatta olabilirler mi?
    Babam suya baktı.İçini bir üzüntü kapladığı belliydi.
    +Bu yaratıklar çok hızlı ilerliyor.Bütün Dünya'ya kısa zaman içinde yayılacaktır.Şimdi onları düşünmesen iyi olur.Dikkatimizi bu yaratıklara vermeliyiz.Arabayı sahile sürerken bu yaratıkların insan cesedini yediğini gördüm.Tahminimce cesetler canlanıyor.Fakat buna ne sebep oluyor?Dünya şuanda çalkalanıyor olmalı.
    Haklıydı.Kendi derdimiz bize yetiyordu.Yunan adasına yaklaşmıştık ve şimdiden bize bakan insanları görüyordum.Uzaktan adada sorun yok gibi gözüküyordu.Elinde silahlı askerlere babam elini kaldırarak barış işareti yaptı.Kıyıya varınca kafamı kaldırdım ve direk bir askerin namluyu üstüme tuttuğunu gördüm.İrkildim ve babama baktım.Babam rahat davran der gibiydi.Sonra arkadan başka bir asker gelip üzerime silah tutana birşeyler dedi ve asker silahını indirdi.Fakat bizi gördüklerine sevinmemiş gibilerdi.El hareketiyle beni izleyin işareti yaptı.Bir yazlık kulübeye girdik.Önümüze gazete koydular ve aralarında konuşmaya başladılar.Babama "Bize ne yapacaklarını mı konuşuyorlar?" dedim.Babam gazeteyle meşguldü.Gazetede amatör çekilmiş resimlerle felakete dönmüş şehirler vardı.Los Angeles,Paris,New York ve hatta Tokyo.Bir resimde harita vardı ve İsviçre'nin üstünde kırmızı nokta vardı.Babam "Burası yayılmaya başladığı yer galiba.Resimlerden anladığım kadarıyla cesetleri insanları ısırarak virüsü bulaştırırıyor.Bir tür salgın."O kadar kafasını karışmıştı ki sorduğum soruyu unuttu.
    Asker bize bir şey söylemek istiyordu ama anlaşamıyorduk.Asker tekrar beni izleyin işareti yaptı ve başka bir kulübeye girdik.İçeride bir 20-22 yaşlarında korkudan kanı çekilmiş genç oturuyordu ve düşüncelere dalmıştı.İçeri girdiğimizi farketmedi.Asker onu dürttü ve birkaç el işaretiyle birşey ima etmeye çalıştı.Anladığım kadarıyla onlarda senin gibi denizden geldiler demek istiyordu.Asker bizi orada bırakıp kulübeyi terk etti.Kulübede babam,ben ve o kalmıştık.Babama "Bir planın var mı?" diye sordum ve birden genç yüzüme baktı."Siz türksünüz!" Gözünün içine baktığımdan kavadralarla ilgili kötü bir trajedi yaşadığını anladım.Babam;
    -Evet Kuşadası-Davutlar sitesinden tekneye can havliyle atlayıp geldik.Sen,iyi misin?
    Başını öne eğdi.
    +Bende sevgilimle birlikte sandaldan İzmire gitmeyi düşünmüştüm.Ama...
    -Kız arkadaşın başaramadı değil mi?
    +Evet nerdeyse sandala atlamıştı ama bacağından tutup onu gözümün önünde yediler.
    Babamla birbirimize baktık.
    -Kötü bir durum evlat.Senin için üzüldüm.Fakat neden İzmir?
    +Radyodan İzmir'de bir koloni olduğunu ve geniş güvenlik önlemli bir yaşam olduğunu tekrarlıyorlardı.Şansımız olmadığından yaratıklara yakalanmamak içni denizden gitmeyi düşünmüştük.Tek başıma yönümü kaybedince bu adayı buldum.
    Ben araya girerek "Baba hâlâ bir planın var mı?" diye sordum.
    -Evet,burası fazla dayanamaz gençler o yüzden tekrar sandala atlayıp İzmire gitmemiz gerekecek.Umarım arkadaş doğru söylüyordur.İsmin nedir?
    +Fatih.
    Önümüzde daha çok engeller olacağını şimdiden farketmiştim.


    edit:imla



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi KKochaKK -- 11 Temmuz 2011; 1:34:12 >




  • @KKochaKK güzel gidiyor, devamını bekliyoruz
  • Yarın 4. Bölüm gelecek talep varsa. Talep var mı?
  • var kardeş var
  • xphos devam
  • beklemedeyiz
  • Büyük Karmaşa "Bölüm 4"

    Otobüsten inen askerlerin bağrışmaları geliyordu. Silah sesleriyle bağrışmalar karışmış ve korkunç bir ortam oluşmuştu. Şehir de siren sesleri yankılanıyordu. Ana yolların felç olduğu söyleniyordu. Virüs hala hangi yolla bulaştığı konusunda bir bilgi yokmuş ama insanları vahşileştirdiği ortadaydı. İnsanlar bilinçlerini kaybediyordu bu virüs sayesinde. Belki de içimizde ki insani yönü yok eden bu virüs içimizde ki hayvani duyguları öne çıkarıyordu.

    Askerlerin bağrışmaları kulağıma daha çok çarptı, galiba işler sarpa sarmıştı.

    "Ölmüyorlar! Ölmüyorlar!" diye bağırıyordu bir asker.

    "Ateşe devam! Allah kahretsin! Sayıları çok fazla!" diye asker bağırırken insanlardan sadece bir kaçı arkaya bakıyordu. Diğer herkes koltuğuna saplanmıştı. Otobüsün içinde ki askerin telsizine sürekli kötü haberler geliyordu.

    Askerler ateşi kesmiş otobüse koşuyorlardı ve şoföre acilen hareket etmesini söyledi. En arka da bulunan otobüstük ve konvoya telsizle haber ettiler hareket edilmesi için. Tam, harekete geçmiş, kavşaktan dönerken bir korna sesi duyduk ve acı bir fren! Ortada ki otobüse ortasından bir araç dalmıştı. Otobüs yan devrildi büyük gürültüyle ve bu esna da çığlıklar yükseldi. Rütbeli olan asker "devam et! devam et!" diye bağırdı ve hızla yan devrilen otobüsle ona çarpıp hurdaya dönen aracı geçtik hızla. Yanımızdan 2 ambulans geçmişti. Şuan geniş bir yolda ilerliyor şehir dışına çıkıyorduk. Bu yola çıkan, bir yol polisler tarafından barikatlar ile kapatılmış ve uzun bir kuyruk oluşmuştu herkes arabasının kornasına basıyordu. Bir kısmı da arabasını terketmiş barikatı geçmeye çalışıyordu. Otobüsümüz hızla geçerken bize bağıran insanlar vardı. İnsanlar ağlıyarak izliyordu olanları. Yanımda ki kız sürekli ağlıyor ve kolumu sıkıyordu, ağlayamadığım için kendimi kötü hissetmiştim. Ve sonunda şehrin dışına çıkmış geniş yolda ilerliyorduk, sürekli karşı şeritten askeri araçlar geliyordu. Tepemizden bir anda 10-15 kadar F-16 savaş uçağı gürültüyle geçtiler. Yere çok yakın uçuyorlardı ve bu çıkardıkları ses herkesin kulaklarını tıkamasına neden olmuştu. Gerçekten dehşet bir sesti.

    İnsanımızın yıllardır harcadığı emekler sonucu çıkan bu ülke bir günde böylesine nasıl altüst olmuştu? Kafam almıyordu. Rütbeli asker telsizini kulağına dayamış anlamaya çalışıyordu. Önemli bir haber mi alıyordu diye merak ettim. Ve sonunda telsizi bıraktı ve bize döndü.

    "Biraz sonra güvenli alan ulaşacağız! Anlaşıldı mı?" dedi. Bu esna da yakın bir noktadan silah sesleri geliyordu. Galiba güvenli alan dedikleri yere geliyorduk.

    Otobüs ilerledikçe silah sesleri artıyordu. Rütbeli asker yeniden telsizine döndü ve "geliyoruz! İki otobüs var ve yaklaşık 50 kişi!"
    Cevabı duyamamıştım. Otobüs ağır ağır yavaşladı ve otobüsün camından kafamı çıkarıp görmeye çalıştım. Kapısına kum torbaları ile barikat kurulmuş ve tel örgülerle çevrili bir araziydi.

    Uzakta park edilmiş 6-7 tane otobüs ve bir çok askeri araç vardı. Beyaz ceset torbaları üst üste yığılmıştı. Bu arada 7-8 tane görevli araçları ellerinde ki aletlerle araçları dezenfekte ediyorlardı. Askerler gaz maskeliydi, bize ise dandik iki tane maske vermişlerdi. otobüsler park alanına doğru ilerlerken diğer yöne baktım ve bir çok bina ve çadırın bulunduğu gördüm. Bir-kaç insanı tellerin arasına hapsetmişlerdi. bizim gibi daha yeni gelmiş olan insanları kontrol ediyorlardı. Otobüsten hızla indik ve kontrol noktasına yöneldik. Hastalıklıların vurulduğunu anlamış ve korkmaya başlamıştım. Hastalanmış olmaktan korkuyordum ama asıl korkum, aileme bir şey olup olmadığıydı ve şuan elimden hiç bir şey gelmiyordu. İttirilerek zorla sıraya sokulduk ve kontroller başladı. Yanımda ki kızın gözünde ki korkuyu anlamıştım.




  • -BÖLÜM 6-
    2 saatlik uyku etkisini göstermişti.Saate baktım;14.15...Ayaklarını uzatır uzatmaz içim geçmiş.Dürtülerek uyandırıldım.İçimi heycan bastı,aklıma ilk zombi istilası geldi.Dönüp baktım ve babam "Hadi kalk evlat,hazırlan gidiyoruz" diyip kulübeden çıktı.Saate baktım 18.30.Uyku yetmemişti ama daha önemli sorunlarımız vardı.Başım hala zonkluyordu.Fatih de ortalarda yoktu.Kulübeden çıkınca Fatih ile babamın bir grup askerle olduğunu gördüm.Fatih geldiğimi görünce bana dönerek;
    +Baban senden bahsetti.Önder değil mi?
    -Evet.
    +Karşı adadan askerler geldi içlerinden birisi ingilizce biliyor.Benimde ilgilizcem iyidir Kuşadası sahilindeki Beachlerden birinde çalışırım.Herneyse askerle konuştum ve Buraya yakın olan Nikarya Adasına zombiler gelmiş.Buraya gelmeleri fazla uzun sürmez o yüzden gidiyoruz.
    Babam araya girerek,
    -Evet Önder sana önceden dediğim gibi burası Sisam adası.Buradan İzmir'e sandalla gidilmez.Fakat sandalla Selçuk'a gidebiliriz diye düşündüm.
    +Geri dönüp arabayı alsak?
    -Orada çok fazla hastalıklı insan var.Geri dönemeyiz ve arabada Selçuğa kadar götürecek benzin yok.
    +Pekala.Selçuktan yürüyerek İzmir'e varmak daha tehlikeli değil mi?
    -Çaremiz yok devam etmeliyiz.
    Fatih bize dönerek "Askerlere bize silah yardımı yapabilecekler mi diye sordum,kabul ettiler.Bizi izleyin"
    Askerlerden biri cephanelikten 2 tane otomatik tüfek ile geldi.Birini Fatih'e birini de bana verdi.Elime aldığımda içimi tuhaf bir duygu kapladı.Ben silah kullanabilirmiydim ki.Ama mecburdum.Babam ensemden tutarak "Umarım işini görür" diyerek güldü.Fatih "Askerler senin ilk defa silah tuttuğunu düşünüyorlar" dedi.Askerler bana bakarak gülüyordu.Birden alay konusu olmuştum.Sinirlerim bozulmuş olmalı bende kendime güldüm.Napıyordum ben daha bir gün önce bilgisayar başında silah oyunu oynarken şimdi elimde gerçek bir silah vardı.Kendime çeki düzen verip birazda gaza gelerek "Hadi gidelim artık" dedim.Fatih askerler ile vedalaşarak sandala bizimle atladı.El sallayın dedi ve yola çıktık.
    Biraz uzaklaştık ve arkama baktım adadan silah sesleri geliyordu.Askerler kırmızı alarma geçmiş gibilerdi.Umarım iyilerdir diye geçirdim içimden.Saat 19u geçiyordu.Babam kürekleri çekerken "2 saate selçukta oluruz."Eliyle göstererek "Şu ilerisi Selçuk oraya zamanında çok giderdim.Kürekleri sen al Önder benim dinlenmem lazım.". Haklıydı.O da benim gibi gece 2 civarı yatmıştı.1 saate kadar kürek çektikten sonra güneş ufuktan kayboluyordu.İçimi korku bastırdı.Karanlık oluyordu ve karanlıkta ilerlemek şimdiden korkutuyordu beni.Fatih " İstersen ben devralayım.Yorulmuş gibisin" dedi.Teşekkür ederek kürekleri Fatih'e verdim.
    Bende uzandım.Gözümün ucuyla Fatihe arkadan bakıyordum ve değişik bir insan olduğunu seziyordum.İlk gördüğümdeki üzgün ifadesi hırsa dönüşmüş gibiydi.Kürekleri çok sert ve sık çekiyordu.Onla konuşmam gerektiğini düşündüm.
    +Fatih,hiç aileni düşündün mü?Neredeler?
    Biraz duraksadı.
    -Elbette,Ailem Fethiye'de tatildeydi.Fakat artık üzülmek istemiyorum,yaşamak istiyorum.
    Hırsına hayran kaldım.Ona bakınca asla pes etmicek gibi duran bir insan görüyordum.
    +Anladım.Bencede en doğrusu bu bir an önce dediğin yere gitmeliyiz.
    Uykum olmasına rağmen uyuyamıyordum.Denize dalıp,şuanki durumumuzu düşünüyordum.Sadece bizi değil herkezi.Şuan Dünya'da neler oluyordu?İzmir'de gerçekten güvenli bir koloni varmıydı?Bunları düşünürken Fatih "Çok yaklaştık babanı uyandırsan iyi olur" dedi.Babamı uyandırdım ve işin zor olan kısmına,yani karanlıkta yürüyerek devam etme kısmına hazırlandık.İçimden umarım şansımız yaver gider dedim.




  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.