Baktı bana.. Hayatın yorucu temposundan artık iyice incelmiş beyaz saç telleri ve kat kat kırışıklık binmiş pak suratıyla süzdü.. Gözleriyle aklı bir hareket etmiyor ve nerede olduğu bilinmeyen bir maziyi canlandırıyordu hatıra defterini andıran zihninde. İç çekti ve “Geçti artık o devirler ihtiyar!” der gibi çevirdi gözlerini başka bir noktaya. Damlaların yere düşme aşkıyla yarıştığı bir İstanbul akşamında vapurdan inen gençlerin taviszsiz ve anlayışsız yürüyüşlerine katıldı yavaş adımlarla. Elleri cebindeydi. Soğuk, içini titreterek girdiği bedenine iyiden iyiye hakim oluyordu rüzgarlı Beşiktaş sahilinde.. Yanından hızlıca geçen, onun 3 adımına 5 adımla karşılık veren ve nispeten daha genç yüreklere aldırmadan ilerliyordu kalabalığa. Yaşlıydı! Her türlü eskimeyi kaldıran bedeninden hiç şikayetçi değildi. O’da bir gençti bir zamanlar nihayetinde.. Aşık olduğu zarif bayana evlenme teklifi ettiğinde henüz 22 yaşında, hayatın dalgalanan sularında kürek çekmeye çalışan toy bir delikanlıydı. Mutlu, bir o kadarda huzurlu yarım asrı aynı bedenle geçirmiş olmanın verdiği dinamiklikti onu bugünlere taşıyan, ayakta tutan. Yaşlılığın vermiş olduğu o mahur duruşu ve açık kahverengi uzun paltosu ile uyumluydu. Başını yerden kaldırmadan attığı ihtiyari adımlar bu yolu ilk defa yürümediğinin bir kanıtıydı adeta.
Hiç bu kadar üşümemişti.. Durdu o noktada. Soluklandı başını dimdik kaldırarak. Üşümeyen ve yürümekten sıkılmayan 72’lik çınar, üşümenin de ötesinde artık adımlarında bile soluklanır olmuştu. Yağmur ise gençlerle uyumlu bir biçimde hızını azaltmadan iniyordu bir bir ağlayan gökyüzünden. Açık renkli paltolu yaşlı adam kasketinin koruması altında, elleri cebinde bekliyordu kaldırımda. Paltosu omuzlarından başlayarak gri İstanbul yağmuru rengine bürünmüştü. Sert rüzgârın savurduğu hırçın damlalar yüzüne çarptıkça başını öne eğip korunmaya çalışıyordu ihtiyar yürek. Eskisinden çok daha fazla üşüyordu artık.. 3-5 saniyelik soluklanmanın ardından harekete geçmek üzere olan yorgun ayakları tekrar geri çekildi. Hissetmiş olacak ki usulca, arkasına bakmadan çevirdi başını soluna. Soğuktan kızaran burnu ve ıslanmış yanağı her şeyi belli ediyordu. Başladı tekrar eksik yürüyüşlere. Adımları isteksizleşmişti. Vapuru beklerken yan yanaydık ve aniden başlayan sohbetimizde anlattıklarıydı içimde oluşan hüznün sebebi.. “Senin yaşlarındayken..” diye başlayan cümlesinde gönül dostuyla yürüdüğü Beşiktaş - Ortaköy yolunu anlatıyordu Beşiktaş vapuru arifesinde. O kadar dertli, yalnız ve üşümüştü ki tanımadığı birine umursamadan anlatıyordu içindekileri.. Sımsıkı tutulan eller, sıcacık sohbet, buz gibi İstanbul kışı.. Yaşlı adam 3 dakika bile geçmeden yarım asırlık soğuk günlerdeki aşk dolu sevgi yollarını anlatmıştı bile ben neden anlattığını idrak edememişken. Tek kelime edemedim o ana kadar. Vapur yavaş yavaş iskeleye yanaşma manevraları yaparken bir yandan konuşuyor, ben yaşlı adamı, yaşlı adam ise vapuru seyrediyordu dalgın bakışlarla.. Yaşadığı o sıcak yürüyüşler yaşlı adamın anlatımıyla içimi ısıtmaya yetmişti. Kapıların açılmasına az zaman kalmıştı ki son cümlesini söyledi uzun boylu, yüzü pak çınar. “3 gün önce vefat etti hanımım.” Vakur duruşu hiç bozulmadı. Ama bedeninin salıverilmişliği görünmeyecek gibide değildi. Şaşkın Şaşkın “başınız sağ olsun” derken kafasını salladı dinlediğim için bana teşekkür edercesine.. Duygulu, sessiz ortamı açılan kapıların sesi bozdu ve hiç beklemeden yolunu tuttu beyaz İstanbul gelinciğinin. 5 dakika bile sürmeyen, ani ve sonu en az İstanbul kadar soğuk olan sohbetin şaşkınlığını atamadan yürüdüm ardından. Yavaş adımları ve soğuk hava cam kenarında bir yer bırakmamıştı yaşlı adama. Tekrar daldı engin sularda.. İnsanların nefesiyle ısınan bir vapurda ellerini ovuşturuyordu, boşlukta kendini avuturcasına. Ne yüksek sesli satıcılar, ne de ötesinde bir hareket bozamadı dikkatini ve hayalindeki hanımının güzelliğini. Tek bir irkinti sadece.. Gelincik ayrılırken Kadıköy sahilinden şehirde yankılanan sireniyle selam verdi ihtiyar yüreğin güzel hanımına, “Gidiyoruz ama tekrar döneceğiz” dercesine.. Yarım asırlık aşkın sonunda geriye kalan soğuk bir bedeni İstanbul’un bir yakasında bırakıp öteki yakasına geçiyordu yaşlı adam ve burukluğu ve dalgınlığı bundandı. Sarı paltosuna sardı kendini tekrar, elleri cebinde, başı önde.. Yarı ölü uykulu hali yorgunluğunun eseriydi.. Yolculuk başladığı andan itibaren gözlerimi alamadım bu eksik kalp ağrısı tablosundan. Sabit ve donuk bir bakışın şifresi sadece bende saklıydı. Bir beşik gibi sallanan gelincik, “yaşlılar küçük bir çocuk gibidir” sözünü kanıtlar gibi uyutmuştu yaşlı adamı. Ben ise aksine sadece göz kırpmaları eşliğinde seyire dalmıştım. Sesin şiddeti zor duyan kulaklarının eşik değerini geçmiş olmalı ki gözlerini yavaşça açtı kasketli ve kasvetli yaşlı adam. Sımsıcak bir uykunun anlık rahatlaması benim yüzümde bile tebessümle neticelenmişti.. En başından beri denizden ayrılmayan gözbebekleri artık kısık bakışlar eşliğinde Beşiktaş sahilini görmüştü . İlk kez çevirdi başını, etrafını yokladı. Tam o anda; baktı bana.. Hayatın yorucu temposundan artık iyice incelmiş beyaz saç telleri ve kat kat kırışıklık binmiş pak suratıyla süzdü...
Bu yazıyı FearFrome nin konusunda koymuştun sanırım gerçekten çok hoş ve güzel bir yazı hele ki müzik eşliğinde okursanız yazıyı büyüleyici bir atmosfer oluşturduğunu söyliyebilirim ve şiddetle tavsiye ediyorum,
quote:
Orijinalden alıntı: HellLord_gs
Bu yazıyı FearFrome nin konusunda koymuştun sanırım gerçekten çok hoş ve güzel bir yazı hele ki müzik eşliğinde okursanız yazıyı büyüleyici bir atmosfer oluşturduğunu söyliyebilirim ve şiddetle tavsiye ediyorum,