Şimdi Ara

-Karalamalar- (10. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
259
Cevap
8
Favori
5.128
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 89101112
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Ben ölüyorum: görmüyor musunuz? Yazık diye üzülecekler. Fakat, haklı çıkmanın sevinci içlerini ısıtacaktır.
    Beter olsunlar diyeceğim; oysa beter olan benim.

    Oğuz Atay

    Gönlü ışık yakmayı, aydınlanmayı öğrenen kişiyi, güneş bile
    yakamaz. Gündüz gibi ışıyıp durmayı istiyorsan, geceye benzeyen
    benliğini yakıver..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • oyun oynamıyoruz burda. acı çekiyoruz. aslında her şey prosedür gereği.

    "her şey güzel olacak.. bu da geçecek.. sen güçlüsün.." diye diye yolu yarıladık bak.

    oğuzatay

    tabii ki az sonra arayıp "dışarı çıksana biraz. özledim vallahi. yeter." demeyeceksin. ben kendi cehennemimde boğulup duruyorum sadece.

    Sen gidersin, denklem düşer, ben aşk olduğumu ağlarım !
    ßir kelebek konduğu yerde bir mayın olduğunu anlar...

    Ah Muhsin Ünlü

    Kendimi defalarca buldum,defalarca kaybettim.
    Gerçek adımı hatırlamıyorum.
    Kimliğimi bir çocuğa sattım.
    Çirkinleşmek için çok uğraştım.
    isteyene ruhumu kiraladım...
    Vücudumdaki dikiş sayısını artık bilmiyorum.
    Hayatımı diktiler.
    Oysa yırtmak için çok uğraşmıştım…
    Pollyanna, benim yanımda eroinman bir orospu kadar umutsuz kalırdı.

    |Hakan Günday|

    "Yağmurun altında çıplak ayakla koştuğumuz günler gelecek, güneşte neşeli şarkılar söylediğimiz günler gelecek.."

    Emrah Serbes

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Dostoyevski epilepsi hastası, homofbik ve iflah
    olmaz bir kumarbazdı. Oğuz Atay sevdiği kadına yakın olabilmek uğruna karısından boşanıp sevdiği kadının kocasıyla arkadaş oldu evlerine daha sık gidebilmek için. Salinger yaklaşık kırk yıl evinden dışarı adım atmadı, tek bir kare bile fotoğrafı çekilemedi. Yusuf Atılgan Türk Edebiyatının kilometre taşları sayılabilecek iki büyük eseri yazdıktan sonra (Anayurt Oteli ve Aylak Adam) insanlara küstü, bir köye yerleşip otuz yıla yakın
    neredeyse tek bir satır bile yazmadan çiftçilik yaptı. Althusser elli yıldır birlikte olduğu ve taparcasına sevdiği karısı Helen'i bir sabah yanıbaşında uyurken elleriyle boğdu, bu boktan hayata daha
    fazla katlanmasına seyirci kalmaması için. Stephan
    Zweig'de tıpkı Althusser gibi yaptı, tek farkla, o
    tabanca kullandı karısı ve kendisi için. İnsan ırkına duyduğu güvensizlik Walter Benjamin'i Fransa sınırında kendi kafasına sıkmaya zorladı. Hemingway yalancının tekiydi, Jean Genet gasptan tecavüze kadar bulaşmadık suç bırakmadı ve ömrünün yarısını hapiste geçirdi. Kierkegaard çok sevdiği nişanlısı Regine Olsen'i terk etti, çok sevdiği için. Ömrü boyunca hep acı çekti bu yüzden ama soranlara da yaptığının doğru olduğunu söyleyip durdu. O kadar çok seviyordu ki Regine'i ve o kadar nefret ediyordu ki kendisinden, evlenip onun kendisine 'maruz kalmasına' izin veremezdi!.. En sevdiğim yazarlardan bir kaçının kısa yaşam
    öykülerini anlatmaya çalıştım. Bir yerlerde bir
    terslik var ama nerede bilemiyorum..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Çok soğuk bir kış sabahına çorapsız uyanmak gibi seninle konuşmak, insanlar seni ötekileştirmiş hep kötü insanlar tanımışsın gibi..

    Birinin her şeye rağmen, ben sana inanıyorum demesi bile bir anlam ifade etmiyor benim için. Kendine bile inanmayan bir adam oldum çıktım. Üzüldüğüm oluyor ama yine de ara ara, yaşların gözümde biriktiği, içimdeki bu çıkmazı kimseye anlatamadığım zamanlar oluyor.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • seni en kuytu bakışlarımda saklayacağım.
    seni uykusuz gece yarılarımda saklayacağım.
    başlayıp da bitiremediğim
    yazılarımda.
    bir radyo istasyonunda çalınan
    ortadoğu şarkısında...

    Tarık Tufan

    "Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın.
    Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
    Öyleyse ayrılmadık.
    Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.."

    -Ümit Yaşar Oğuzcan

    geceleri mutfağa girip de tencereden tırtıklanan soğuk yemekleri bana bırakın, tüm pazar sabahı kahvaltıları sizin olsun.

    Hiç bir zaman doğru zamanda doğru işler yapmadım. Doğru zamanda doğru insanı sevmedim. Olmamışım ben.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Sonra; "senden sıkıldım, daha iyisini buldum, verdiğim sözleri tutamadım, hayallerinin içine sıçtım, artık bir başkası var, ben adi adamın tekiyim, kahpelikte üstüme yoktur, uzaklarda arama sana en yakın orospu çocuğu benim" gibi cümleleri kısaltıp;
    "Sen daha iyilerine layıksın" olarak piyasaya sürdüler...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kalabalık içinde yalnızlık çeken insanlardanım ama ben istemedim böyle olmasını,insanların sürekli kendilerini olmadığı kişiliklerde göstermesinden bıktım,yalan dolan gülüşmeler,arkadaşlıklar çok itici ve sinir bozucu geliyor.Bunu neden yazdım onu da bilmiyorum,artık nerede gülüp nerede ağlayacağımı,neyi nereye yazacağımı da bilmez haldeyim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Öyle işte... Ne zaman güzel bir şey düşlemeye kalksam saçma bir sinek musallat oluyor düşümün göbeğine. Kendi kafamda yarattığım sinekle bile mücadele edemiyorum. Hayal kırıklıkları, delirten özlemeler, üşenmeler ve can sıkıntısı ve can sıkıntısı ve hiç azalmayan can sıkıntısı. Hepsinin obsesif karşılığı sinek oluyor bende. Kafka'nın böceği varsa benim de sineğim var lan diyorum kendi kendime. Sebep olanların gözü kör olsun!

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bazıları hiç delirmez.
    Ne kadar kötü bir hayat sürüyorlardır kimbilir.

    -Charles Bukowski

    Dünyaya geldiğimiz gün,
    bir yandan yaşamaya,
    bir yandan ölmeye başlarsınız.

    -Montaigne

    Artık yaşamak istemiyorum Oldric.
    Onların istediği gibi yaşamak istemiyorum!

    -Oğuz Atay /Tutunamayanlar

    Bir gün bu memleketin yanağına öpücük, başucuna da bir not bırakıp gideceğim: "Öyle güzel uyuyordun ki uyandırmaya kıyamadım."

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yanlış bir zamanda, yanlış bir yerde sevdik. Hepsi bu.Birazda yanlış kişiyi,tanımadığım insanları sevmek huy oldu birazda imkansıza yakın olsun istiyor olabilirim.Ne kadar ortam değişse de olabilitesi en düşük kişiden hoşlandım,itinayla aşık oldum.Bana kalsa hiç haberi olmazdı ama napalım Uğur dedi mi o iş olur.Sonra ne mi yaptım otobüste uyumadım eve gidip kim varsa hepsine bağırdım,japonya küba maçı vardı onu izledim.En son 3 set japonyodaydı.Sıkıcıydı da biraz.İmkansızı sevmek huy bende.Yarın ben iptal bu arada az kafa çekmek lazım.Buralarda Ae,arv byE.Yazarım bi ara.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yanlış bir zamanda, yanlış bir yerde sevdik. Hepsi bu.Birazda yanlış kişiyi,tanımadığım insanları sevmek huy oldu birazda imkansıza yakın olsun istiyor olabilirim.Ne kadar ortam değişse de olabilitesi en düşük kişiden hoşlandım,itinayla aşık oldum.Bana kalsa hiç haberi olmazdı ama napalım Uğur dedi mi o iş olur.Sonra ne mi yaptım otobüste uyumadım eve gidip kim varsa hepsine bağırdım,japonya küba maçı vardı onu izledim.En son 3 set japonyodaydı.Sıkıcıydı da biraz.İmkansızı sevmek huy bende.Yarın ben iptal bu arada az kafa çekmek lazım.Buralarda Ae,arv byE.Yazarım bi ara.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • olmadı sanırım. yani dikkatini çekemedim mi ne oldu. ya da öyle bi şey. dereyi görmeden paçayı sıvıyor insan. "bak" diyor kendine. "kesin olacak. harika günler geçireceğiz. birini tanımaya çalışmanın o tatlı toyluğunu yaşayacağız. birbirimizin uzak diyarlarına gireceğiz. birbirimizin dağlarından bakacağız dünyaya. güzel günler değil uzak!" diyor. mutlu mutlu oluyor içi. eski yaraları derisini tazeliyor gibi oluyor. sonra bi bakıyor, fazla anlam yüklemiş. ufacık şeylere bile anlam yüklemiş. hiç olmayacak şeylere. kendine gülüyor sonra. balık gibi komik oluşuna. yeniden kendi umutsuzluğuna kucak açıyor. "ah" diyor, "nerelerdeydin?senden kurtulmak değil mi mümkün?"

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • "Sen gülümsüyorsun ya bana, gerisi teferruat.
    Sıyrılıyorum dünya kederlerinden, omzumdaki yük hafifliyor.
    Cebimden, bir hayli birikmiş sokak ağzı özlemler ve aynı zamanda nefret cümleleri dökülüyor birer birer.
    Hafifliyorum, bir tüy olsam ancak bu kadar hafif olurum diyorum.
    Ben bir tüy olsam, gelip omuzuna düşerim..
    Ben bir tüy olsam, seni avuç içlerinden öperim."

    Ezel Roz Manaz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Uyanıyorum üşüyorum yataktan
    kalkıyorum.işiyorum.su
    içiyorum.sigara yakıyorum.koltuğa
    oturuyorum.bilgisayarı
    açıyorum.electricity IV adlı oyunu
    başlatıyorum.bir şehrin
    sokaklarında yürüyorum.silah
    larımı kontrol ediyorum.görevimi
    öğrenmek üzere mıssıon
    lıst’ıaçıyorum.booz adında bir barın
    sahibini döverek öldürmem
    gerektiğini öğreniyorum.barın
    yerini haritadan öğreniyorum.önce
    koşuyorum.sonra sıkılıyorum.yan
    ımdan geçmekte olan bır arabayı
    durdurup şoförünü zorla
    indiriyorum.arabayı çalıyorum.hiçbi
    r trafik kuralına uymadan
    kullanıyorum.kaldırımda yürüyen
    dört kadınve otobüs durağında
    bekleyen iki adama bilerek
    çarpıyorum.dogru yolda olduğumu
    haritadan takip ediyorum.bara
    henüz ulaşmadan arabayı
    kullanılamaz hale getiriyorum.ara
    badan iniyorum.yürüyo
    rum.duruyorum.neden
    bilmiyorum.ne o bara gitmek,ne de
    sahıbını öldürmek istiyorum.etraf
    ıma bakıyorum.electricity dekı
    hayatı izlemeye başlıyorum.sürekli
    bir yerlere giden adamlar,kadınlar
    ve arabalara bakıyorum.içlerinden
    birini seçiyorum.takım elbıselı bır
    adamı takıp etmeye
    başlıyorum.piyasaya cıktıgı gün üç
    milyon adet satılmış olan bir
    bilgisayar oyunundaki önemsiz bir
    yan karakterin peşinden
    yürüyorum.bunu daha öncede
    yaptığımı hatırlıyorum.yan
    karakterlerin sehrin dekoru
    olduğunu tabıı kı bılıyorum.birkaç
    sokak yürüdükten sonra geri
    döndüklerini ve hareketlerini
    sürekli tekrarladıklarını da
    biliyorum.yine de takım elbiseli
    adamı izlemekten vazgeçmiyorum.c
    addeden ayrıldığını görüyor ve
    peşinden dar bir sokağa
    giriyorum.sonra bir sokağa daha
    adım atıyorum.ama daha fazla
    gitmiyorum.çünkü takım elbiseli
    adamın bu sokağın sonunda durup
    dönecegını bılıyorum.hatta olduğu
    yerde dönüp bana doğru
    yürüdüğünde karsısına geçip onu
    varlığımla rahatsız edecegım anı
    hayal edıyorum.sagımdan ya da
    solumdan gecıp yoluna devam
    etmek ıcın yaptığı her harekette
    önünü kesmeyi planlıyorum.hatta
    onu silahlarımın arasındaki ok ve
    yayla öldürmeyi düşünüyorum.ya
    da dün gece satın aldığım
    bazukayla..durdugumuz sokak bir
    caddeye dökülüyor.ama takım
    elbıselı adam dönmesi gereken
    noktayı gecıp yürümeye devam
    ediyor.önce sağına sonra soluna
    sonra da tekrar sağına bakıp
    karsıdan karsıya gecıyor.kosmuyo
    r.sadece yürüyor.caddenın ıkı
    yanında gökdelenler
    yükseliyor.takım elbiseli adam üç
    kavsak geçip yüzeyi camla kaplı bir
    binanın kapısının önünde
    duruyor.electricity IV de sadece
    mission list te adı gecen bınalara
    girebilmesine rağmen gökdelenin
    kapıları açılıyor.takım elbiseli
    adam olduğu yerde dönüp bana
    bakıyor.sonra da binaya giriyor.
    GELİŞME
    O kadar heyecanlanıyorum ki
    sigarayı ters yakıyorum.küfrediip
    söndürüyorum.çocuklugumun en
    büyük hayalinin gerceklestıgını
    düşünüyorum.ilk bilgisayarım olan
    commodore 128Dyi hatırlıyorum.be
    nimle konuşması için yalvardığımı
    ve belirecek bir ‘merhaba’
    kelimesini görebilmek için gözümü
    kırpmadan saatlerce monıtöre
    baktığım günleri hatırlıyorum.gü
    lüyorum.yürüyorum.takım elbiseli
    adamın girdiği binanın kapısından
    geçiyorum.o sırada adamın
    asansöre bindiğini görüyorum.yetiş
    ebilmek için koşuyorum.tam
    kapanacakken asansörün kapısını
    durduran bir el görüyorum.kapı
    yeniden açılıyor ve takım elbiseli
    adam elini çekiyor.böylece ben de
    asansöre biniyorum.ben adama
    bakıyorum.ama o electricity IV ün
    bütün önemsiz yan karakterleri
    gibi ifadesiz biçimde önüne
    bakıyor.kaçıncı kata cıktıgımızı
    anlamaya çalışıyorum.ama
    asansörün hiçbir yerinde düğme
    göremiyorum.asagı mı yoksa yukarı
    mı gittiğimizi de anlayamıyorum.h
    atta bir ara oyunun donduğunu
    düşünüyorum.çünkü asansörün
    kapısı bir türlü açılmıyor ve takım
    elbiseli adam kesinlikle hareket
    etmiyor.o an bütün bunların bir
    yazılım hatası olduğunu
    düşünüyorum.tam ana menüye
    girip oyunu yenıden başlatacakken
    asansörün kapısı açılıyor.karsımda
    yüzlerce kadın ve erkek var.hepsi
    de bana bakıyor.bir refleks olarak
    bazukamı çıkarıyorum.tam o anda
    takım elbiseli adam bazukayı
    elimden çekip beni asansörün
    dışına itiyor.ve yüzlerce kadınla
    erkek bana saldırıyor.kendimi
    artık göremiyorum.bir böcek sürüsü
    gibi üzermi kaplıyorlar.ara
    larından bazılarını tanıyorum.on
    dakıka önce arabayla ezdiğim
    kadınlar ve adamları
    görüyorum.beni linç edenlerin kim
    olduklarını anlıyorum:o güne
    kadar electricity IV de nedensiz
    yere öldürdüğüm ya da
    yaraladığım bütün karakterler.ne
    silahlarım çalışıyor ne de oradan
    kaçabiliyorum.gülüyorum.ilahi
    dijital adalet!almak istedikleri
    intikama denk düşecek kadar beni
    dövdüklerini düşünmüş olmalılar
    ki yüzlerce kadın ve erkek birden
    duruyor.üzerimden çekilip etrafımı
    boşaltıyorlar.yerden kalkabilmem
    için boşalmış olan enerji haznemin
    dolmasını bekliyorum.sonunda
    ayaklarımın üzerinde
    doğruluyorum.takım elbiseli adam
    yanıma yaklaşıp tokalaşmak üzere
    elini uzatıyor.çok heyecanlanıyoru
    m.yıllardır bekledıgım o anın
    geldiğini hissediyorum.bilgisayarın
    canlandığından ve aptal bir
    oyunun önemsiz bir yan karakteri
    aracılığıyla benimle
    konuşacağından emınım.ama bir
    sorun var.electricity IVde toklasma
    hareketi yok.klavyedeki bütün
    düğmelere basmaya
    başlıyorum.ancak hiçbir şey
    olmuyor.takım elbiseli adam eli
    havada bekliyor.’’bir dakika’’ diye
    bağırıyorum.’’bekle tokalaşmayı
    bulacağım simdi!’’bulamıy
    orum.ekran kararıyor.klavyeye
    vuruyorum.’’hayır!’’diye
    bağırıyorum.’’bırakma beni!gitme
    bir yere!’’sonra bir yazı
    beliriyor.siyah ekranda bembeyaz
    harflerle yazılmış İngilizce
    cümleler.önce anlayamıyorum.s
    onra yavaş yavaş çözüyorum:elect
    ricity IVün bu bölümü,California
    eyalet mahkemesinin 3427-9761
    sayılı kararı geregınce,oyun
    sırasında özellikle çocukların
    gereksız sıddetten kaçınmalarını
    teşvik etmek amacıyla
    hazırlanmıştır.
    ÇIKIŞ:
    Ekran yenıden açılıyor ve takım
    elbıseli adamla birlikte
    kendimi,gökdelenin kapısının
    önünde,kaldırımda dururken
    görüyorum.oyunun,kaldığı yerden
    devam ettiğini anlıyorum.takım
    elbiseli adam yürüyerek benden
    uzaklaşmaya başlıyor.okumla
    yayımı çıkarıp takım elbiseli
    adamın sırtına nişan
    alıyorum.’’geber!’’ dediğim anda
    telefon çalıyor.öyle bir hayal
    kırıklığı yasıyorum ki ölü
    gibiyim.ikinci calısta takım elbiseli
    adam çoktan yerde uzanmış
    yatıyor.kimseyle konuşmak
    istemiyorum.telefon çalmaya
    devam ederken,ben takım elbiseli
    adamı tekmeliyorum.electricity IV
    te ceset tekmeleme hareketi
    var.telefon artık çalmıyor.bir
    helikopter satın alıp
    havalanıyorum.yeterince
    yükselince helikopterin kapısını
    açıp boşluğa atlıyorum.ölüyorum
    ama hayat geçmiyor.bilgisayarı
    kapatıp kalkıyorum.giyiniyorum.işe
    yine gec kaldığımı biliyorum.antre
    deki boy aynasında kendime
    bakıyorum. takım elbisemden
    nefret ediyorum.evden
    çıkıyorum.duraga yürüyorum.sokak
    ta kimse beni takip etmiyor.kimse
    takip etmek için beni seçmiyor.’’hiç
    olmazsa sırtımdan vurun!’’diyorum
    .otobüs geliyor.yüzlerce kadın ve
    erkekle birlikte biniyorum.o kadar
    sıkışık ki üzerimi kaplıyorlar.ken
    dimi göremiyorum.otobüsten
    inerken telefonum yine çalıyor.bu
    defa açıyorum.bana bir su arıtma
    cihazı satmak için önündeki
    kağıtta yazanları nefes almadan
    okuyan kadını dinleye dinleye
    yürüyorum.telefonu kapatırken,o
    an birini öldürüp kaçsam,insanlar
    ın beni polise nasıl tarif
    edeceklerini düşünüyorum: takım
    elbiseli bir adam.iş yerine
    giriyorum.iş arkadaşlarımın
    arasına karışıyorum.electricity
    IVün aksine ben de tokalaşma
    hareketi var.bazılarıyla
    tokalaşıyorum.beş saat boyunca
    çalışıyorum.ögle tatilinden de en
    az takım elbisem kadar nefret
    ediyorum.çünkü bir saat
    sürüyor.her zamanki gibi kendimi
    altıncı kattaki tuvaletin dipteki
    kabinine kilitliyorum.telefon
    çalıyor.bu defa bir erkek.yaşam
    sigortası satmaya çalıştığını
    anladığım anda sözünü
    kesiyorum:’’bende yaşama hareketi
    yok’’telefonu kapatıp saate
    bakıyorum.öğle tatilinin bitmesine
    beş dakika var.sifonu çekip
    çıkıyorum.tuvaletin kapısında içeri
    giren temizlikçiyle karşılaşıyorum.
    ‘’geçmiş olsun!’’diyor.
    Anlamıyorum.
    ‘’bir saattir içeridesiniz de…bir şey
    dokundu herhalde.’’
    Kızıyorum.
    ‘’sen beni mi takip ediyorsun?’’
    ‘’hayır da ben ..’’
    Daha da kızıyorum.
    ‘’niye?’’
    ‘’ne niye?’’
    ‘’niye takip etmiyorsun niye?’’
    Sonra da aynaya bakarak
    kravatımı düzeltiyor ve
    gidiyorum.hiçbir şey olmamış
    gibi.aslında gerçekten de hiçbir sey
    olmadı.olmuyor.sadece insanlıktan
    çıkıyorum,o kadar…

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • üst oynayıp ilk yarıdan 2 gol olunca "iyi gelir bu" deyip kapattığın maçın gelmemesi > hoşlandığın kızın ilk buluşmaya gelmemesi

    Ben bir daha asla bir başkasına böyle yenilmem diyordum, asla bir daha bu kadar yanmaz canım diye düşünüyordum. Yanılmışım, her zamanki gibi.. Hayatıma giren herkes, sanki büyük bir hayal kırıklığı olarak kalmak için yapıyor bunu. Ben kötü biri değilim, yemin ederim. Yaşadıklarımı hakedecek tek bir kötülük yapmadım. Peki sebebi nedir bu içime düşen ateşin? Nasıl yanıyor canım bilseniz, sönmesi için oturup ağlayasım var geceden sabaha. Kimin hakkımda ne dediği umrumda bile değil. Çocuk gibi olduğumu düşünsünler, hatta hiç büyümediğimi. Onlara içimi açıp yaramı göstersem, 'geçer' derler. Hiç geçmesin istediğin yaraların güzelliğini kimseye anlatamazsın. Ben bir daha sevmem de kimseyi diyordum, büyük konuşmanın cezası ağır oldu, böylesini hiç beklemiyordum. Hangi ara sevdim seni, hangi ara da böylesine bağlandım sana ki senden öncesini unutur oldum. Sorular sorup duruyorum kendime, hayatında onca gereksiz insan yer edinmişken neden beni küçücük bir yere de olsa sığdıramıyordun? Kabul et, sen de korkuyorsun. Hayatının merkezi olmamdan, biraz daha yaklaştıktan sonra aşık olmaktan korkuyorsun. Çünkü daha önce hiç kimse olmadı benim gibi, hepsi basit bir oyalanmadan ibaretti senin için. Daha açık konuşayım, yalandı, yanlıştı. Gerçeklere tahammül edecek, onlarla yüzleşecek yüzün yok. Bu yüzden kaçar gibi gittin, bu yüzden başlamadan bitti her şey. Pişman olur, ya da olmazsın. Orası beni pek alakadar etmez artık, kırgınlığım daha nice geceler geçmeyecek. Ben her şeyimle sen de kalmaya hazırken, sen gitmeden bana seni güzel hatırlayacağım tek bir hatıra bile bırakmadın..

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Ben senin sesini duyunca göğsümden bir güvercin sürüsü gökyüzüne havalanıyor.
    Ben seni koklayınca ağzımdan dalgalar fışkırıyor, oksijen güzelleşiyor.
    Ben seni düşününce küçükken kaybettiğim oyuncaklarımı önümde buluyorum.
    Ben seni hayal edince salıncakta sallanma sırası bana geliyor.
    Ben senden güzel bir şeyler duyunca bir ağzımdan on bin çeşit kelebek çıkıyor.
    Ben senin güldüğünü görünce biri getirip önüme taze çay koyuyor.
    Ben senin ellerini tutunca ülkede milli bayram ilan ediliyor, bayrak asıyorum göğsüme.
    Ben seni..
    Ben seni sevince,bana ne oluyor bilmiyorum.
    Melekler üzerimize konfeti döküyor, acayip bir hal alıyorum ben...

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Adına şiir yazılacak bir kız yok mu
    üstad? Yoksa koskoca memlekette
    şair mi kalmadı? Şarkıların canı
    çekilmiş,yazılar yağmur altında
    kupkuru! Evlerin boyaları
    mat,çehreler çarşamba pazarını
    aratmıyor. Yürekler ayrı bir vukuat;
    onu saymıyorum bile..! Güzel bir
    kelam edeni mevsimsiz açan çiçekler
    gibi gözden sakınmak mı gerek?
    Tamam tamam! Senin gibi
    yapıyor,susma hakkımı kullanıyorum
    üstad! Ama biliyorum ki bu şehirde
    şiirler yazılacak yine,güzel şarkılar
    söylenecek..Nisan yağmurlarında
    ıslanacak umutlar,rengarenk evleriyle
    Balat'ta yürüyeceğiz;Ayak seslerimiz
    kıskandıracak hüznü..!
    Şimdi usul usul fısıldıyorum en güzel
    şarkıları.Ellerim cebimde,kaldırı
    mlarını aşındırdığım İstanbul
    sokaklarındayım;Gamze gamze bir
    gülüver şimdi..Öyle ya! ''İkinci
    bahar'' yaraşır bu şehre.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • ..Sanırım biz doğru olmaynları doğru olarak görerek yanlış yapıyoruz.. Tanrım al canımı, al ruhumu çok fazla hayal kırıklığım var çok fazla kırgınlığım çok fazla acım çok fazla yıkıntım var .. Yıkıntıların altında nefes alamıyorum ..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • biri bitmeden bir diğeri başlıyor, dur da diyemiyorsun üstelik. ciğere dolan nefes, kana karışan bir madde gibi aniden oluyor bu. yetmiyormuş gibi hep yanlış yer ve yanlış zamana denk geliyor. -benim için doğru yer ve doğru zaman hiç olmayacak gibi- biraz olsun cesaretlenip son vermek istiyorsun bu kara yazgıya, vazgeçiyorsun. ne tür boktan bir şansa sahip olduğunun farkındasın çünkü. -en iyi araba yıkarken yağmura yakalananlar bilir bu durumu- olana bitene razı bir hayat sürmek istiyorsun, bu sefer vicdanın bırakmıyor peşini. kendine hesap vermek zorunda kalıyorsun. düşünceler geceleri bir karabasan gibi çöküyor üzerine, siktir edip uyuyamıyorsun. siktir edilen sensin çünkü. böyle anlarda kimse görmüyor seni, kimse görsünde istemiyorsun zaten. biri başlıyor, biri bitiyor, sen o arada bir yerde yanıyorsun, ama duman çıkmıyor. ölüyorsun, bir tek kayıtlara geçmiyor..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
    Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
    Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
    Ve zehir - zıkkım cıgaram.
    Gene bir cehennem var yastığımda,
    Gel artık.
    Ahmed Arif...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 89101112
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.