Şimdi Ara

Hayatımı değiştiren güzel...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
600
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Çok üzülüyordum. Hiçbir hayalime kavuşamamıştım. Ne şöhretin yollarını aralayabiliyordum. Ne de aşktan sevdadan yana yüzüm gülüyordu.
    Hadi onlar olmuyordu. Bari çok param olsaydı. Mirasyedi olmaya bile razıydım.
    O güne kadar hep “Orhan Baba”nın şarkıları eşlik ederdi bana:
    “Neden saçların beyazlamış arkadaş/ Sana da benim gibi çektiren mi var?..”
    Geçen seneden beri artık hiçbir şeye üzülmüyorum. Ne Karun kadar malı olanlar ilgilendiriyor beni. Ne çifte kumrular gibi sarmaş dolaş etrafa caka satanlar...
    Merak etmeyin!
    Nasihate girişmeyeceğim. Ne “hapiste dört duvar arasında dört dönenlerden ibret aldım” diyeceğim, ne hastane koridorlarını inleten çaresizlerden...
    Doğru!
    Düne kadar, gözleri görmeyenlerin gözümdeki değeri sadece “kör” kadardı. Dilsizlere “ahraz”, işitmeyenlere “sağır” diyordum; ruhsuz ve olanca sıradanlığımla.
    Ama o yaz gördüğüm güzel, beni öyle bir etkiledi ki gördüklerimi size anlatmakta şu an nasıl zorlandığımı bilemezsiniz.
    Şimdi tüm insanlara sesleniyorum:
    -Serbestsiniz arkadaşlar... Hayattan zevk almamakta özgürsünüz. Kahredebilirsiniz kendinize, ailenize, çevrenize. Hatta topluma... Kapanabilirsiniz içinize tıpkı kirpi gibi...
    Çünkü siz de görmemişsiniz o güzeli benim gibi... Tabii bilemezdiniz empati yapmayı... Ben kendi adıma söyleyeyim ki bilmiyormuşum...
    Kendini sevmeyi... Kendini kendine sevdirmeyi... Kendi kendini sevindirmeyi... Bilmiyormuşum.
    Meğer empati yapmak o kadar mükemmel bir duyguymuş ki...
    Bu kimseler değil kendini, kendine ait olanı bile sevmeyi başarabiliyormuş.
    Bunu bana o güzel öğretti...
    Anlatarak mı? Hayır, onun farkında olmadığı bir şekilde ben gördüm. Kumsalda yürüyordum o yaz... Canı sıkkın, ayağına konserve kutusu arayan aylaklıkta.
    Biraz ilerideki tahta iskelede arkası bana dönük oturan bir genç kıza takıldı gözlerim. Uçsuz bucaksız mavi sulara kendini kaptırmış, dünyayı arkasında bırakmış denizi seyrediyordu.
    Ayaklarını denize doğru sarkıtmış, suyla oynuyor.
    Ne kadar gür saçları var... Omuzlarından aşağı dökülüyor. Belli ki gam yok kasavet yok... Çekirdek çitliyor, kabuklarını yanındaki çöp kutusuna bırakarak.
    Acaba yanındaki bir kişilik yere gidip de ben otursam bir şey der mi?
    Belki bana da mutluluk bulaşır, diye alay ediyorum kendimle.
    Herkesin denize girip yüzdüğü bir ortamda onun tek başına, üstelik tahta iskelede güneşlenmesini kıskanıvermiştim.
    Kim bilir her arzusu yerine gelmiş bahtı ak bir güzeldi.
    Ses çıkartmadan izledim bir süre. Pantolonunu dizlerine kadar kıvırmış. Ayaklarını denize sallandırmış. Ne kadar mutlu bir hali vardı öyle...
    Dünyayı nasıl da bırakmıştı arkasında. Deniz güneş ve kendisi baş başa...
    Dedim ki, ah ben de onun gibi mutlu olabilir miyim?
    Çok geçmedi... İskeleye iki tanıdığı geldi. Eğilip kollarından tutarak, yanlarında getirdikleri tekerlekli sandalyeye oturttular.
    Ama bu nasıl olurdu? Bu ne demekti şimdi? Az önce arkasından bakıp mutluluğunu kıskandığım o güzel yürüyemiyor muydu?
    İçim cızz etti... Ayaklarını az önce denize sarkıtırken görmüştüm oysa...
    Kafayı yiyecektim.
    Kendimi alamadım. Geçip giderlerken genç kızın fark edemeyeceği bir işaretle yanındakilerden birini durdurup olanca masum bir duyguyla ve sessizce sordum. O günden sonra hayatımı altüst eden sesli cevap şuydu:
    “O bir yürüme konuşma ve işitme engelli. Dizlerinden aşağısı da yok. Gördüğünüz ayaklar birer tahta protez. Ama o tahta ayaklarını kendi ayakları gibi seviyor. Denize getirip onları dinlendirerek mutlu oluyor.
    -Kendi ayakları gibi yani?
    -Gibi mi? Onlar onun ayakları... Gibisi olur mu? Çünkü o, tahta bile olsa ancak o ayaklar üzerinde durabiliyor.
    Konserve kutusu tekmelemekten başka hiçbir işe yaramadığını zannettiğim ayaklarımdan utandım.
    Dedim ki ellerimi açarak:
    “Kulaklarım duyuyor, ayaklarım yere basıyor. Adını zikredebiliyorum. Mutluluk ve başarı için Rabbimden daha ne isteyebilirdim ki?”

    Zülal Özdemir-Ümraniye/İstanbul



    Kaynak







  • çok güzel yazı olmuş gerçekten doğru bu incelikte düşünmek lazım
  • güzel paylaşım teşekkürler. Tekrar şükrettim Allahıma...
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.