Şimdi Ara

Günormanında sıradan bir gece

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
1.180
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Gece hiç bu kadar sakin ve karanlık olmamıştı. Sanki burada olmamızı istemeyen Günormanıyla birlik olmuşlardı. İşin garip kısmı biz de onlarla aynı düşüncedeydik. Sabahı geçirdiğimiz köyde bu orman hakkında bir çok efsane anlatılıyordu. En ilginci ise yalnızca gece olunca görünen bir varlıktı. Her gittiğimiz yerde bunun gibi efsaneler duyduğumuz için anlatılanlar masallardan öteye gitmiyordu tabii. Fakat nedense bu defa masalların gerçek olabileceğinden şüphe duymuştum. Yanımda benimle birlikte yolculuk ederek yeni yerler görmek isteyen Tenir vardı. Her zaman olduğu gibi yalnızca babasından izin almak şartıyla benimle gelmesine izin vermiştim. Çoğunlukla verdiğim kararlardan şüphe duymazdım çünkü olabilecek her ihtimali düşünüp ondan sonra faaliyete geçerdim. Mesela ormanda geyik avlayacaksam vahşi hayvanları ormandan uzaklaştırmak için Solis bitkisini kullanırdım. Bu bitki etçil hayvanları uzaklaştırır otçul hayvanları ise kendisine çekerdi. Usta Vergheim'in Çeşitli Bitkiler kitabının son sayfalarında Solis'in niçin etçilleri uzaklaştırdığı, otçulları kendine çektiği yazsa da yine de bu bilgi aklımdan çıkmıştı. Bu sefer yanıma gece karanlığına kalma durumunda meşale sapı hazırlamıştım. Heybemdeki çakmaktaşıyla meşaleyi yakınca gözlerim kamaşmıştı. Şimdi yoldaşımı ve verdiğim kararı çok daha iyi görebiliyordum. Tenir'in gözlerine bakmamla birlikte onda ilk defa korkuyu seziyordum. Gözleri tıpkı tuzakta peynir gören bir fareyi andırıyordu. Vücudu ise çıngıraklı bir yılanın kuyruğundan farksızdı. Hasta olmadığından emin olmasam sıtma geçiriyor derdim. Fakat benden bile sağlıklı olduğunu biliyordum. Sakin bir sesle;
    -Yarın köyümüze geri dönüyoruz. En son yaptığımız yarışı hatırlıyor musun? Nasıl fark atmıştım sana.
    Dedim ve gözlerine baktım. Söylediğim şeyler onu pek etkilememiş gözüküyordu. Normalde hemen ikinci bir yarış yapacağımızı ve o yarışta beni geçeceğini söylemesine rağmen bu sefer titreyen bir sesle;
    -Evet, hatırlıyorum. Bu ormandan nasıl geçeceğiz Tarel amca?
    -Merak etme oğlum. Köyde anlatılanlar sadece insanların uydurduğu hikayeler. Kendi korkularını ancak bu şekilde bastırıyorlar. Ormanın sonunda bir han var. Sıcak ateşin önünde iki soğuk bira ve güzel bir yemekle dinlenmemize az kaldı.
    Av olan bir tavşanın okun ucundan kaçması gibiydi Tenir'in yüzündeki gülümsemeyi yakalamam. Sonra yine eski haline döndü. Yavaş yavaş yol almaya devam ettik. Köylülerin dediğine göre burada 3 gündür yağmur yağmıyormuş. Bu yüzden bastığımız yerleri kontrol etmek zorunda kalmıyorduk. Ağaçlarsa tıpkı gözetleme kulelerini andırıyordu. Kuleler kadar sağlam ve seyreklerdi. Bir şeyler ters gidiyordu. Sadece kurt derisi botlarımızın toprakla temas edişindeki o ses vardı etrafta. Ne baykuş ne de bir kurt uluması. Cennet ile cehennem arasında şaşkınca yer değiştirenlerin sessizliği vardı hakimdi etrafa. Tenir adımlarını yavaşlatıp benimle aynı hizada yürümeye başladı. Yüzünü bana dönüp;
    -Amca, Kaslon Adasında bizim köyden daha büyük bir köy var mı?
    -Adanın doğu kıyısında bizimki kadar büyük bir köy daha var. Sen Köyü. Oraya birlikte gitmemiştik di mi?
    -Evet! Babamdan izin almama rağmen sen tek başına gitmiştin ve geri döndüğünde köyümüz hiç olmadığı kadar sakin bir hafta geçirmişti. Hatta sen geldiğin gece pencereden bakarken köylülerin kapılarının önünde tuz serptiğini görmüştüm.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • hocam tebrik ederim,sürükleyici ve akıcıydı
  • aspartamsız kullanıcısına yanıt
    Teşekkür ederim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.