Şimdi Ara

Gezegenler hakkinda

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
77
Cevap
2
Favori
1.880
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Dunyamiz bilindigi gibi kendi etrafinda saat yonunun aksine donmektedir. Ayni sekilde gunesin etrafindada saat yonunun aksine donmektedir.
    Diger gezegenlerde hem kendi etrafinda, hemde gunesin etrafinda donerken bu istikametdemi donmektedirler?
    Oyle ise sebebi nedir?
    Bir arkadasim, muslumanlarin kabe etrafinda saat yonunun aksine donmesini dunyanin gunesin etrafinda donmesine benzetmisti.
    Islam dini bu ibadet seklini gokyuzunden, astronomidenmi almistir? Bu inanisin, ibadet seklinin gezegenler ve gunesle bir alakasi varmidir?
    Son olarak, dunyamiz diger istikametde donse idi ne olurdu, bugunku durumun aksine, gunes batidan yukselir ve dogudan batardi fakat baska ne gibi degisiklikler olurdu?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mahmudhudavendi -- 23 Haziran 2015; 2:08:58 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >



  • Venus haric hepsi saat yonu tersi diye biliyorum. Dunya aksi istikamette donerse neler olur orasini bende kestiremedim ama ruzgarlarin esiş yonlerine kadar herseyi etkileyecegi icin ulkelerde yasanan mevsimlere kadar bi cok sey farklilasacaktir muhtemelen

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • akdemir3 A kullanıcısına yanıt
    Neden saat yonunun tersine?
    Neden gelisi guzel degilde venus hsric hepsi ayni istikamette donuyor?

    Saat yonunde donse idi, neler olacakti veya olmayacakti cok merak ediyorum.
    Mantikende biryere varamiyorum cunku saat yonunun tersine donmesinin getirilerinide bilmiyorum. :/

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Venus ve Merkur digerlerinin aksi yonde donuyormus.
    Venus un donusu ise orantisiz. Gunesin etrafindaki turunu farkli gun sayilariyla tamamliyor.

    Yinede aradigim cevabi bulamadim.
    Neden hemen hepsi ayni istikametde donuyor?
    Milyonlarca yil sapmadan , degismeden. Akil alir gibi degil.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Aslında biri tarafından yaratılıp yaratılınmadığımızın cevabıda su hesabı yapabilmeye bağlı sanırım,


    insanın yeterli materyal ile zaman içinde oluşma olasılığı/ bu yeterli malzemenin bulunduğu ortamın yaşı




    Eğer Evren minicik bir olasılığı oluşturabilmek icin yeterince yaşlı ve malzeme dolu ise belkide bir yaratıcıya ihtiyaç yoktur.
    Ancak bunun hesabı lazım ciddi ciddi, yoksa bu olasılık çok çok ufak bizler birer mucizeyiz.
  • Mucizevi olasiliklar gibi bir fikir ortaya cikiyor o zaman.
    Mucizede zaten doga ustu bir terimdir. Bilimin (insan aklinin) tikandigi noktalarda ilahi varsayimlar ortaya atiliyor.
    Enistein ninda boyle bir sozu var sanirim.
    Bu kadar olasiliksiz olasiliktan sonra durup dusunmek yetmiyor. Bugunku bilim, elde edilen bilgiler yeterli degil. Evrenin genisledigini bile yeni ogreniyoruz. Yarin , hayir genislemiyormus da diyebiliriz.
    Binlerce yil sonra bizden magara adamlari diye bahsedecekler, ona yanarim :)

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • İnsanın olusma olasılıgı icin ne gerektiginide bilmemiz gerekiyor.

    Kac yol ayrimindan sag cikmis gunumuz insani.

    Kac katrilyon milyar insansı bu ugurda yok olmus vesaire.

    Ve mucize dediginiz sey tabi ki vardir.


    En azindan aciklanana kadar.

    Sadece benim basima gelen varsayımdan öte aciklamasî olmayan onlarca "mucize" var.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Basit yargilama hakkinda soru
    3 hafta önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -

    Tekrar söylüyorum, bilinmeyen bir kavram mucize değildir. Sizin bir kavramı bilmemeniz onun bir mucize olduğu göstermez. Benimde bilmediğim o kadar çok şey varki! Say say bitmez. Ama mucize olmadıklarını biliyorum! Hepsi bulunabilir. Modern bilimin arşivleri herkese açık. Git, istediğini araştır, istediğini öğren.(askeri amaçlarla veya ayrıcalıklı insanlar için gizli tutulan teknik bilgiler hariç.) Git araştır insanın kökenleri. Çok bilgi var.

    Senin, benim başıma gelen herşey, bütün ilginç veya sıkıcı raslantılar tamamiyle doğal şeyler. "Doğa" insanı şaşırtır ama kesinlikle mucizevi değildir.

    Peki mucize kelimesinin anlamı nedir?
    Uydurma mı?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -

    quote:

    Orijinalden alıntı: mahmudhudavendi

    Mucizevi olasiliklar gibi bir fikir ortaya cikiyor o zaman.
    Mucizede zaten doga ustu bir terimdir. Bilimin (insan aklinin) tikandigi noktalarda ilahi varsayimlar ortaya atiliyor.
    Enistein ninda boyle bir sozu var sanirim.
    Bu kadar olasiliksiz olasiliktan sonra durup dusunmek yetmiyor. Bugunku bilim, elde edilen bilgiler yeterli degil. Evrenin genisledigini bile yeni ogreniyoruz. Yarin , hayir genislemiyormus da diyebiliriz.
    Binlerce yil sonra bizden magara adamlari diye bahsedecekler, ona yanarim :)

    Doğa üstü olasılık diye birşey yok. Şimdiye kadar hiçbir mucize doğrudan gözlemlenmedi. Sadece olasılık var. Olasılık çok çok düşük olabilir yada yüksek olabilir, farketmez. Zaman-mekan bütünlüğündeki zaman boyutu ne kadar uzarsa olasılıkların gerçekleşme ihtimali o kadar artar.

    Bilimin ihtiyacı olan açıklama kapasitesini sağlayacak bulgudur, gözlemdir, ölçümdür. Eğer bir konuda bilimin açıklama kapasitesi yetersiz kalıyorsa bilim geçici olarak matematiksel bir varsayım öne sürebilir. Ve bilim açıklayıcı kapasitesini arttırmak için sürekli olarak gözlem ve deney yapar, bilgi toplar. Bilim dolaylı yoldan tespit edilmiş gözlemsel bir bulguyu bile veri olarak kullanır ve sonunda her zaman bilinmeyen fenomenleri açıklayacak kapasiteye ulaşır. Bu sayede bilgi arşivimiz ve medeniyetimiz gelişir. Ama maalesef ki -özellikle eski çağlarda bilimsel gelişimin yavaş ve zor olması dünyevi işlerle meşgul normal insanları hep yanılttı. Bilgisiz olan ve çok düşünmek istemeyen günlük işlerle meşgul insanlar bilimden ziyade kozmolojik ritüellerin ve dogmatik felsefelerin izinden gitti.Çünkü insanlar hayaller ile algılanan gerçekliği birbirine karıştırma eğilimindedir.
    Hem hayallere-duygulara hem de salt mantığa hitap eden dogmalar çok bulaşıcıdır.
    Aydınlanma çağı ile birlikte dogmacılığa karşı akılcılığın ve bilimin önemi tekrardan anlaşılmıştır. Bu sayede birbirine karışmış vaziyette olan hayaller ile gerçekliğin ana hatları tekrardan belli olmaya başlamıştır. Birçok dogma çürütülmüştür.

    Bilim, fantastik ve kanıtlanması mümkün olmayan kavramlar yaratmaz. Çürütülebilir veya eksiklikleri giderilebilir gerçekliğe dayalı modeller tasarlar. Gerçeği açıklamaya çalışan bu modeller tamamiyle somut verilerden güç alır yada en azından matematiksel olarak bazı verisiz modellerin "mümkün" olabilirliği varsayılır.

    @duma

    Dünya 4.56 milyar yaşında, Evren 13.7 milyar yaşında.

    Küçük kütleli bir yıldızın ortalama ömrü 10 milyar yıl, canlılığı oluşturan ağır izotopları nükleer reaksiyonlarla-süpernovalarla sentezleyen büyük kütleli yıldızların ömrü 10 ila 100 milyon yıl arasında değişiyor.

    Alıntı:
    " Görünür evrendeki üstküme sayısı : 10 milyon
    Görünür evrendeki gökada grubu sayısı : 25 milyar
    Görünür evrendeki büyük gökada sayısı : 350 milyar
    Görünür evrendeki cüce gökada sayısı : 7 trilyon
    Görünür evrendeki yıldız sayısı : 30 milyar trilyon"

    http://www.bulutsu.org/evreninharitasi/universe.php

    Bilinmeyen bir kavram mucize değildir. Sadece bilinmiyordur. Bilim ise bilgi toplama işlemi yaparak bilinmeyeni bulur.

    Burada şimdi din ile bilimi çatışıyor gibi göstermek çok yersizce bence. Her bilinmeyeni kutsala bağlamak maalesef islam dünyasına 12.yy'da Gazali taraftarları ile girmiş bir şeydir(aklemeyi akletmemeye üstün tutan bir anlayıştan bahsediyorum). Din ile bilim çatışmaz her şey doğal olarak oluşmuş olabilir bir şeyin evrim ile oluşması o şeyi tanrı yaratmadığı anlamına gelmez. Evrim teorisini ateizm ve natüralizm ile evlendirseniz baya yanlış sonuçlar çıkar.
    Saygılar..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -

    quote:

    Orijinalden alıntı: mahmudhudavendi

    Venus ve Merkur digerlerinin aksi yonde donuyormus.
    Venus un donusu ise orantisiz. Gunesin etrafindaki turunu farkli gun sayilariyla tamamliyor.

    Yinede aradigim cevabi bulamadim.
    Neden hemen hepsi ayni istikametde donuyor?
    Milyonlarca yil sapmadan , degismeden. Akil alir gibi degil.

    Gezegenlerin kendi ekseni etrafındaki dönüşü açısal momentum ilkesinden kaynaklanıyor. Evrenimizdeki mikro parçacıklar(örneğin leptonlar) ve kütleçekim etkisinden dolayı bir araya gelen mikro parçacıkların birleşmesinden oluşan yoğun makro varlıklar olasılığa ve kütle çekimine bağlı olaraktan belirli yönde küresel biçimlerde dönme eğilimi gösterir. Bunu durduracak bir etken olmadığı sürece momentumun korunumu sonucunda cisim kendi etrafında dönmeye devam eder.Açısal momentumdan kaynaklı kozmik küresellik yıldız veya gezegeni oluşturan maddelere, merkezkaç kuvvetine, kütlesine-yoğunluğuna vb faktörlere bağlı olarak farklı küresel biçimlere sahip olur.

    Örneğin bir gaz devi olan büyük kütleli Jüpiter, Dünya'ya kıyasla kutuplarından çok daha basıktır. Neredeyse Jüpiter kadar büyük fakat çok daha az bir yoğunluğa sahip olan Satürn ise kutuplarından o kadar basıktır ki neredeyse bir yumurta biçimindedir. Merkezkaç kuvveti gaz devlerinin kayalık cücelere nazaran daha geoit bir forma sokar. Kayalık küçük bir gezegen olan Dünya yoğunluğundan ve kütlesinden ötürü bu gaz devlerine nazaran çok daha daireseldir. Fakat Dünya tam dairesel değildir(geoit) ve şişme-daralma hareketi yapmaktadır. Yani siz oturduğunuz yerde bir gün içerisinde dünyanın çekirdeğinden yaklaşık olarak 30 metre uzaklaşıp tekrardan merkeze yakınlaşırsınız! Bu hareket ile dünyanın belirli yerleri dışa doğru genleşirken bazı yerleri daralır. Bunu elinizdeki plastik bir topu farklı yönlerden sürekli olarak sıkmanıza benzetebilirsiniz. Top sürekli biçim değiştirecektir.

    Bütün gezegenler bir eksen eğikliğine sahiptir ve Dünyamızın eksen eğikliği 23 derecedir. Ancak, eksen eğikliği sabit değildir. Dünya gezegeni 25.700 yıl içinde bir yalpalama hareketi yapar, ekseni kayar. Bu yüzden eksen eğikliği değişir. Bu harekete presesyon denir. Örneğin Mars'ın presesyonu çok fazladır çünkü kayalık iki minik uydusu haricinde Mars'ı kütleçekimi ile sabitleyen büyük bir uydusu yoktur. Ama Dünya'nın uydusu Ay, Mars'ın uydusu Phobos'tan çok daha büyük bir kütleye sahip olduğu için Ay'ın kütleçekimi Dünya'nın presesyonunu düşürür, bir nevi Dünya'yı "sabitler". Dolayısıyla Dünya'daki iklimsel dağılım -en azından kısa vadede çok dengesiz bir hale gelmez. Bu durum aynı zamanda Evren'deki milyarlarca yıldız sistemi içerisinde neden Güneş Sistemi'ndeki bu gezegende yaşam formlarının geliştiğini gösteren önemli faktörlerden birisidir.(Zayıf Antropolojik İlke)

    Gezegen yörüngeleri sapma gösterebilir. Gezegenlerin ikliminde yörüngesel sapmalardan dolayı değişiklikler oluşabilir, Buzul Çağları başlayabilir. Su kaynakları buharlaşabilir veya kalan su kaynağı donabilir. Tıpkı şu anda sadece buzul halde su barındıran Mars'ta olduğu gibi. Mars'ın daha önceden bir okyanusa ve kalın bir atmosfere sahip olduğu olduğu tahmin ediliyor. Presesyon ve yörünge değişikleri sonucunda bunların uzaya kaçtığı ve suyun buharlaştığı-donduğu tahmin ediliyor. Ve Mars hakkındaki son bulgular bunu destekliyor.Gezegenler Güneş'ten uzaklaşırken hız kaybeder fakat en uç noktada Güneş'in çekim alanı yavaşlamış olan gezegene asılır. Dolayısıyla gezegen tekrardan Güneş'e "düşmeye" başlar. Güneşe yaklaşan gezegen artan kütleçekimi ile ivme kazanır dolayısıyla hızlanır. İvme kazanmış gezegen Güneş'e düşmeden etrafından hızlıca geçer ve yön değiştirip fırlayarak tekrardan Güneş'ten "kaçmaya" başlar. Güneş'in çekim etkisi gittikçe uzaklaşan gezegeni yavaşlatır ve sonunda gezegen tekrardan Güneş'e "düşmeye" başlar. Yörünge döngüsü başka bir dış faktör tarafından bozulmadığı sürece kendisini tekrar eder. Yörüngesel dışmerkezlik yüzdesi ne kadar düşükse gezegenin yörüngesi o kadar daireselliğe yakındır ve yıldıza yakınlaşma-uzaklaşma esnasındaki hız farkı da o kadar düşüktür. Böyle bir yörüngeye sahip gezegenlerdeki mevsimsel dalgalanmalar büyük dışmerkez yüzdesine sahip daha eliptik yörüngeli gezegenlere kıyasla çok daha küçüktür. Dünya'nın ve özellikle sistemimizdeki küçük kayalık gezegenlerin dışmerkezlik yüzdesi oldukça küçüktür. Dünya'nın dışmerkezlik yüzdesi sadece 2'dir. Dolayısıyla Dünya'da yaşanan mevsimler arasında tıpkı bir uçurum gibi çok büyük farklar yoktur ve bu durum canlılığın gelişimini-çeşitlenmesini olumlu yönde destekler.

    Yani bilmeniz gereken şu: Bu gezegen insanlar var olsun diye birisi tarafından düzenlenmedi. Milyarlarca yıldız sistemini barındıran Evrenimizin bu bölgesinde fizik ve kimya yasaları çerçevesinde oluşan şartlar canlılığın oluşumunu ve yaşamasını dikte etti.
    (Zayıf Antropolojik İlke, Olasılıklar, Bilimsel Yasalar)

    Gezegenlerin üzerindeki gel-git etkisinin dönmeyi yavaşlatabileceği ve tersine çevirebileceği biliniyor. Güneş'e yakın olan Merkür ve Venüs'te bu gel-git etkisi gözleniyor. Ayrıca gezegenlerin dönüşünü geçmişte yaşanan büyük çarpışmalar ve iç etkenler bozabilir.

    Bilimsel olarak güzel açıklamışsınız ama felsefi çıkarımınızın yanlış olduğunu düşünüyorum. Tanrı tarafından yapıldığının kabul edilmesi fizik kurallarını aradan kaldırmak anlamına gelmiyor. Bu küçük aralıklı değişimlerin hala keşfedemediğimiz milyonlarca canlıyı barındıran bir gezegenin oluşmasına ortam sağlaması ve gözlemlediğimiz kadarıyla evrendeki diğer gezegenlerin çoğunun da yaşama elverişli olmaması ve elverişli olanlarda da bu oranda canlılığın çeşitlenmiş olmasının düşük bir olasılık olması Dünya'nın ayrıcalıklı olduğu izlenimini veriyor.




  • Mesajımı herhangi bir başlığa bağlı kalarak yazmadım. Bahsettiğiniz konuları biliyorum ve o tür haberleri de defalarca okudum. Yaşama elverişli olduğu ''düşünülen'' gezegenler de yaşam olmama ihtimali de vardır yada tek hücreli canlılar düzeyinde olabilir. Aşağıdaki makalede yazdığı gibi bir gezegenin canlılığa elverişli olması o gezegende canlılığın ortaya çıkmış olduğuna delil değildir :

    http://khosann.com/herkes-nerede-2-fermi-paradoksu-dunya-disi-uygarliklar-varsa-bizi-coktan-ziyaret-etmis-olmalari-gerekirdi/

    Dünya dışında yaşam olmama ihtimali de mümkündür. Eğer varsa da benim için herhangi bir sorun teşkil etmiyor.




  • gezegen hareketlerinde herkesin düştüğü en büyük yanılgı milyarlarca yıl öncede aynı gezegenlerin aynı şekilde hareket ettiğini zannetmektir
    3,7 milyar yıl önce satürün güneşe jüpiterden daha yakındı
    2,7 milyar yıl önce uranüs dönüş ekseni ekvatoruna paralel değildi

    gaz devlerinin yörüngelerindeki değişikliği kaynağı güneş sistemi dışından gelen etkilerdir
    neden gaz devleri etkileniyorda kayalık gezegenler etkilenmiyor

    basit bir deney
    bir yüzey üzerine minik bilyalar dökelim ve bunların yanınada köpük çubuğu ile birkaç sabun köpüğü bırakalım
    bu yüzeye hafif bir şekilde üflediğimizde köpükler uçuşurken bilyalar yerinden kımıldamaz

    yukarıdaki deneyde bilyalar kayalık gezegenleri köpükler gaz devlerini ve üflemek ise güneş sistemi dışından gelen etkiyi simgeler

    gaz devlerinin yoğunlukları az olduğu için dış etkilerden daha fazla etkilenip yöringesel haretketleri çabuk değişmektedir

    şu an bile büyük bir yörüngesel değişimin içindeyiz jüpiter güneşe doğru itiliyor
    belirli bir yakınlığa erişince önce marsı muazzam çekimi ile parçalayacak
    süreç aynı şekilde devam ederse sıra dünyaya gelecek

    tabi bu süreç yeni bir etkiyle durdurulmazsa

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Mesajımı herhangi bir başlığa bağlı kalarak yazmadım. Bahsettiğiniz konuları biliyorum ve o tür haberleri de defalarca okudum. Yaşama elverişli olduğu ''düşünülen'' gezegenler de yaşam olmama ihtimali de vardır yada tek hücreli canlılar düzeyinde olabilir. Aşağıdaki makalede yazdığı gibi bir gezegenin canlılığa elverişli olması o gezegende canlılığın ortaya çıkmış olduğuna delil değildir :

    http://khosann.com/herkes-nerede-2-fermi-paradoksu-dunya-disi-uygarliklar-varsa-bizi-coktan-ziyaret-etmis-olmalari-gerekirdi/

    Dünya dışında yaşam olmama ihtimali de mümkündür. Eğer varsa da benim için herhangi bir sorun teşkil etmiyor.

    Galakside her köşe başında bir uygarlık olduğunu iddia etmiyorum ki. Dünyanın Evren çapında değersiz olduğunu ima ediyorum. 300 milyar civarındaki galaksinin içindeki sayılamayacak kadar çok gezegen arasında dünya gezegenin bir hiç olduğunu söylüyorum. İnsan gibi akıllı varlıklar "nadir" olabilirler ama üzerinde yaşadıkları nesne evrendeki bir metal ve kaya yığınıdır. Ayrıca niye tek hücrede takılıp kalıyorsunuz? Niçin o "çok hücreli" olamıyor? Aslında cevabını ikimizde biliyoruz... Günümüz teknolojisiyle ışıkyılı mesafesindeki gezegenlerin tespitinde kullanılan yöntemler bu gezegenlerin yüzeyinde yaşayan olası büyük organizmaları veya biyosferi tespit edebilecek kadar güçlü değil.


    Hem Drake Denklemi hem de Fermi Paradoksu bilgi eksikliğinden kaynaklı kusurlu varsayımlardır. Fermi paradoksu geçerlidir. Ancak, ben Fermi kadar iyimser değilim. 50 milyon yıllık süreç boyunca galaktik kolonicilik yapmak mı? Bu kadar tutarlı ve sağlam gelişme gösteren bir uygarlık? Hiç iç savaş ve kültürel çatışma yaşamadan? Ayrıca var olan teknolojik uygarlıklar arasında değil galaktik, galaksilerarası boyutta devasa uzaklıklar varsa onlarla nasıl bağlantı kurulabilir? Hepsi radyo teknolojisi geliştirip kullanacak diye bir zorunluluk mu var?Hominid türlerinin uygarlık-kültür geliştirmesine sebeb olacak evrim bunu zorlayıcı raslantılar sonucunda belli bir süreç içerisinde gelişti. Büyük çaplı biyosfere sahip olan komplike yaşamın evrimleştiği birçok gezegende akıllı varlıklar hiç evrimleşmiyor olabilir.Çünkü beyin ve kültürün gelişimi için bazı fizyolojik özelliklere sahip olmak gerekir. Doğal çevre "beyin", "işçilik" ve "kültür" için fizyolojisi uygun olan varlığı baskı altına almalıdır.Yoksa akıllı organizma evrimleşemez. Bütün bunların yanında ortaya çıkan her kozmik kültür, insanoğlu gibi teknolojik atılım gösteremeyebilir.

    http://www.kozmikanafor.com/2015/03/fermi-paradoksu-komsularimiz-nerede/

    http://www.biyolojiegitim.yyu.edu.tr/matpdf/matgozuyledunyadisi.PDF

    Evet, bilgi eksikliğimiz var. Diğer gezegenleri doğrudan gözlemleme konusunda yeterli değiliz. Canlıların gelişmesini desteklemek için birçok etkenin yardımcı olması gerekir. Çok hücreli canlıların ortaya çıkması da basit ve kısa bir süreç değildir. Eğer bildiğimiz tüm gezegenlerin içinde milyonlarca gelişmiş canlıya sahip olan bir gezegen varsa o gezegenin diğerlerine göre mahiyeti farklıdır. Yüz milyarlarca gezegenin arasında küçük soluk bir mavi nokta olması onu değersiz kılmıyor. Dünya gibi gezegenler olabilir ama bunların sayısının çok düşük olduğunu düşünüyorum. Bu da o gezegenlerin nadir olduğu anlamına gelir. Evrende sadece Dünya'da canlılık olduğunu savunmuyorum. Belki de diğer gezegenlerde de vardır ama gelişmiş canlılara sahip olan zengin bir gezegenin olma olasılığı yüksek değil.

    Fermi konusunda dediklerine katılıyorum fakat Fermi de ''Büyük Filtre'' adını verdiği eleme yöntemiyle bunun olmasının zor olduğunu söylüyor. Bu yüzden yazıda da denildiği gibi evrendeki ilk gelişmiş uygarlık olabiliriz. Diğer canlılar var ise bile henüz yeterince gelişmemiş olabilirler.




  • Konu nereye gitmis...
    Ben sadece, gezegenlerin yorunge hareketlerinin nedenini ve nasil sureklilik sagladigini merak etmistim.

    Birde muslumanlarin hac ibadetindeki , kabe yi tavaf ederken, gunesin etrefinda donen gezegenler gibi donuslerinin kaynagi ve yorumunu sormustum.

    Evreni kim yaratti yada yaratmadi degil. Herkesin inanci kendine. Zaten boyle bir sorunun cevabinida forumlarda, internetde arayacak degilim.
    Birinci sorunun bilimsel, ikinci sorununda felsefi cevabini ariyordum. :/

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -


    quote:

    Orijinalden alıntı: duma


    quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -

    Tekrar söylüyorum, bilinmeyen bir kavram mucize değildir. Sizin bir kavramı bilmemeniz onun bir mucize olduğu göstermez. Benimde bilmediğim o kadar çok şey varki! Say say bitmez. Ama mucize olmadıklarını biliyorum! Hepsi bulunabilir. Modern bilimin arşivleri herkese açık. Git, istediğini araştır, istediğini öğren.(askeri amaçlarla veya ayrıcalıklı insanlar için gizli tutulan teknik bilgiler hariç.) Git araştır insanın kökenleri. Çok bilgi var.

    Senin, benim başıma gelen herşey, bütün ilginç veya sıkıcı raslantılar tamamiyle doğal şeyler. "Doğa" insanı şaşırtır ama kesinlikle mucizevi değildir.

    Peki mucize kelimesinin anlamı nedir?
    Uydurma mı?

    Toplumsal veya kişisel olaylarla kesişen doğa olaylarının eski insanlar tarafından "ilahi" bir yönlendirme olarak görülmesi mucize tanımına girebilir.İnsanlar üzerinde büyük ve çarpıcı etki bırakabilecek herhangi bir doğa olayı bir mucize olarak algılanabilir. Toplumların ve şahsiyetlerin gidişatına etkide bulunabilecek bir doğa olayı da bir mucize olarak algılanabilir. İnsanlar arasında yaşanan ilginç raslantılarda öyle.

    Sadece İbrahimi kitaplarda veya mitolojik destanlarda yazılı olarak geçen doğadan "esinlenilmiş" bütün "ilahi takdire" dayanan fantastik olaylara da mucize denir.

    Örneğin savaş alanında yenilmek üzere olan bir ordunun arkasından düşmana doğru esen bir kum fırtınası sayesinde savaşın yenilmekte olan ordunun lehine dönmesi ile zafer kazanılması sonucunda o ordunun kum fırtınasına yüklediği ilahi anlama bir mucize diyebiliriz.

    Mucizenin tanımı karmaşık. İnsanların doğaya karşı duyduğu huşu ile karışık bir saygı duygusunun "kişiselleştirilmiş" ve "tanrısallaştırılmış" bir ifadesidir denebilir. İnsan bunu kişiselleştirme eğilimi ile yapar. Doğal devinimi "kendisine" benzetir. Bana göre mucize insani fakat yanlış bir çıkarımdır. Mucize kavramı günümüzde özellikle Türkiye'de sorgulamayı ve bilimsel araştırma hevesini yıprattığı için mucizelere inanılmasına karşıyım.

    @ilhanuS

    Benim derdim bir tanrıya inanılması değil. Einstein'de bir tanrıya inanıyordu ama asla mucizelerin ve gerçeklikten kopuk yorumların peşinden koşmadı. Einstein parlak bir bilim insanı olaraktan bilime güveniyordu.
    Einstein gözlemlenebilir somut veriler kullanıyordu. Gazali'den önceki Arap bilim adamları dini metinler okuyarak değil doğayı inceleyerek ve haritalar çıkararak bilimi ilerlettiler... Burada bilimin ne yaptığını anlatmaya çalışıyorum benim bütün derdim bu.

    Dogmatik veri ile çürütmeye dayalı bilimsel veri her zaman çelişir. Dolayısıyla din ve bilim her zaman çelişir. Ancak, bu kişileri bağlamaz. Bir dine inanan birisi çok iyi bir bilim insanı olabilir. Tarihte dolu örneği var zaten. Örnek: Johannes Kepler.

    Konuları farklı olan şeyleri çakıştırmak sizce ne kadar mantıklı? Din neden e cevap verir bilim nasıl a cevap verir. Zaten bilimin her şeye cevap vermesi mümkün olmadiği için din orada devreye girer ve insanın anlam arayışında yardımcı olur. Dine bakarak bilimi yok sayamıyacağımız gibi, bilime bakarak dini de yok sayamayız diye düşünüyorum. Saygilar.. cevaplar için teşekkur ederim



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ilhanuS -- 27 Haziran 2015; 21:49:41 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -

    quote:

    Orijinalden alıntı: mahmudhudavendi

    Venus ve Merkur digerlerinin aksi yonde donuyormus.
    Venus un donusu ise orantisiz. Gunesin etrafindaki turunu farkli gun sayilariyla tamamliyor.

    Yinede aradigim cevabi bulamadim.
    Neden hemen hepsi ayni istikametde donuyor?
    Milyonlarca yil sapmadan , degismeden. Akil alir gibi degil.

    Gezegenlerin kendi ekseni etrafındaki dönüşü açısal momentum ilkesinden kaynaklanıyor. Evrenimizdeki mikro parçacıklar(örneğin leptonlar) ve kütleçekim etkisinden dolayı bir araya gelen mikro parçacıkların birleşmesinden oluşan yoğun makro varlıklar olasılığa ve kütle çekimine bağlı olaraktan belirli yönde küresel biçimlerde dönme eğilimi gösterir. Bunu durduracak bir etken olmadığı sürece momentumun korunumu sonucunda cisim kendi etrafında dönmeye devam eder.Açısal momentumdan kaynaklı kozmik küresellik yıldız veya gezegeni oluşturan maddelere, merkezkaç kuvvetine, kütlesine-yoğunluğuna vb faktörlere bağlı olarak farklı küresel biçimlere sahip olur.

    Örneğin bir gaz devi olan büyük kütleli Jüpiter, Dünya'ya kıyasla kutuplarından çok daha basıktır. Neredeyse Jüpiter kadar büyük fakat çok daha az bir yoğunluğa sahip olan Satürn ise kutuplarından o kadar basıktır ki neredeyse bir yumurta biçimindedir. Merkezkaç kuvveti gaz devlerinin kayalık cücelere nazaran daha geoit bir forma sokar. Kayalık küçük bir gezegen olan Dünya yoğunluğundan ve kütlesinden ötürü bu gaz devlerine nazaran çok daha daireseldir. Fakat Dünya tam dairesel değildir(geoit) ve şişme-daralma hareketi yapmaktadır. Yani siz oturduğunuz yerde bir gün içerisinde dünyanın çekirdeğinden yaklaşık olarak 30 metre uzaklaşıp tekrardan merkeze yakınlaşırsınız! Bu hareket ile dünyanın belirli yerleri dışa doğru genleşirken bazı yerleri daralır. Bunu elinizdeki plastik bir topu farklı yönlerden sürekli olarak sıkmanıza benzetebilirsiniz. Top sürekli biçim değiştirecektir.

    Bütün gezegenler bir eksen eğikliğine sahiptir ve Dünyamızın eksen eğikliği 23 derecedir. Ancak, eksen eğikliği sabit değildir. Dünya gezegeni 25.700 yıl içinde bir yalpalama hareketi yapar, ekseni kayar. Bu yüzden eksen eğikliği değişir. Bu harekete presesyon denir. Örneğin Mars'ın presesyonu çok fazladır çünkü kayalık iki minik uydusu haricinde Mars'ı kütleçekimi ile sabitleyen büyük bir uydusu yoktur. Ama Dünya'nın uydusu Ay, Mars'ın uydusu Phobos'tan çok daha büyük bir kütleye sahip olduğu için Ay'ın kütleçekimi Dünya'nın presesyonunu düşürür, bir nevi Dünya'yı "sabitler". Dolayısıyla Dünya'daki iklimsel dağılım -en azından kısa vadede çok dengesiz bir hale gelmez. Bu durum aynı zamanda Evren'deki milyarlarca yıldız sistemi içerisinde neden Güneş Sistemi'ndeki bu gezegende yaşam formlarının geliştiğini gösteren önemli faktörlerden birisidir.(Zayıf Antropolojik İlke)

    Gezegen yörüngeleri sapma gösterebilir. Gezegenlerin ikliminde yörüngesel sapmalardan dolayı değişiklikler oluşabilir, Buzul Çağları başlayabilir. Su kaynakları buharlaşabilir veya kalan su kaynağı donabilir. Tıpkı şu anda sadece buzul halde su barındıran Mars'ta olduğu gibi. Mars'ın daha önceden bir okyanusa ve kalın bir atmosfere sahip olduğu olduğu tahmin ediliyor. Presesyon ve yörünge değişikleri sonucunda bunların uzaya kaçtığı ve suyun buharlaştığı-donduğu tahmin ediliyor. Ve Mars hakkındaki son bulgular bunu destekliyor.Gezegenler Güneş'ten uzaklaşırken hız kaybeder fakat en uç noktada Güneş'in çekim alanı yavaşlamış olan gezegene asılır. Dolayısıyla gezegen tekrardan Güneş'e "düşmeye" başlar. Güneşe yaklaşan gezegen artan kütleçekimi ile ivme kazanır dolayısıyla hızlanır. İvme kazanmış gezegen Güneş'e düşmeden etrafından hızlıca geçer ve yön değiştirip fırlayarak tekrardan Güneş'ten "kaçmaya" başlar. Güneş'in çekim etkisi gittikçe uzaklaşan gezegeni yavaşlatır ve sonunda gezegen tekrardan Güneş'e "düşmeye" başlar. Yörünge döngüsü başka bir dış faktör tarafından bozulmadığı sürece kendisini tekrar eder. Yörüngesel dışmerkezlik yüzdesi ne kadar düşükse gezegenin yörüngesi o kadar daireselliğe yakındır ve yıldıza yakınlaşma-uzaklaşma esnasındaki hız farkı da o kadar düşüktür. Böyle bir yörüngeye sahip gezegenlerdeki mevsimsel dalgalanmalar büyük dışmerkez yüzdesine sahip daha eliptik yörüngeli gezegenlere kıyasla çok daha küçüktür. Dünya'nın ve özellikle sistemimizdeki küçük kayalık gezegenlerin dışmerkezlik yüzdesi oldukça küçüktür. Dünya'nın dışmerkezlik yüzdesi sadece 2'dir. Dolayısıyla Dünya'da yaşanan mevsimler arasında tıpkı bir uçurum gibi çok büyük farklar yoktur ve bu durum canlılığın gelişimini-çeşitlenmesini olumlu yönde destekler.

    Yani bilmeniz gereken şu: Bu gezegen insanlar var olsun diye birisi tarafından düzenlenmedi. Milyarlarca yıldız sistemini barındıran Evrenimizin bu bölgesinde fizik ve kimya yasaları çerçevesinde oluşan şartlar canlılığın oluşumunu ve yaşamasını dikte etti.
    (Zayıf Antropolojik İlke, Olasılıklar, Bilimsel Yasalar)

    Gezegenlerin üzerindeki gel-git etkisinin dönmeyi yavaşlatabileceği ve tersine çevirebileceği biliniyor. Güneş'e yakın olan Merkür ve Venüs'te bu gel-git etkisi gözleniyor. Ayrıca gezegenlerin dönüşünü geçmişte yaşanan büyük çarpışmalar ve iç etkenler bozabilir.

    O kadar güzel yazmışsın ki sonuna kadar akıcı bir şekilde okudum.Herşey çok güzeldi.Hatta sonuç bölümüne gelince bu gezegen insanlar için düzenlen..... kısmında bağlamayı çok güzel yapıştıracağını beklerken şok oldum.Hatta bir iki kere okudum.Yanlış mı okuyorum diye ama malesef doğruymuş.Bütün bunlardan o çıkarımı yaptın ya helal olsun.

    Devamını da ben anlatayım.Dünya ilk zamanlarında çok sıcak ve atmosferi aşırı derecede karbondioksitle doluydu.Oksijen oranı da çok azdı.Yani o atmosferde 1 dakika bile soluyamazdın ve boğulurdun.Ama yanardağ ağızlarında algea bakteri denen bir tür ortaya çıktı.Bunlar havadaki karbondioksidi emip atmosfere salan , fotosentez yapan bakterilerdi.Arkasından yine fotosentez yapan bitkiler geldi ve milyonlarca yıl boyunca atmosferi karbondioksitten arındırıp , oksijenle zenginleştirdiler.Havadaki karbondioksidin karbonunu bünyelerinde hapsedip , oksijeni atmosfere saldılar.Bu bitkiler milyonlarca yılda ölüp yerine yenileri geldi.Ölen bitkiler batındırdıkları karbonla birlikte toprağa gömüldü.Yani zehirli atnosferimizdeki zehirin sebebi olan karbon bu şekilde milyonlarca yıl boyunca toprağın altına hapsolup , şimdi bizim çıkardığımız petrole dönüştü.İşte bu dünya , insanın gelişi için böyle hazırlandı.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Benim teorime göre gezegenlerin kendi ekseni etrafındaki donuşunun temelinde yatan şey kendilerine bir uydu oluşturma isteği. Kendi ekseni etrafında donerek bir anafor meydana getirip bu çekime uygun uzaklıkta başka bir uydu eklemek istiyorlar. Bunun amacı denge merkezini dışarıda oluşturmak merkezkaç etkisini azaltıp yorunge dışına sapmamak için yapıyorlar diyebiliriz.

    Yıldızlardaki yorunge hareketini anlamak daha zor olmakta. Yıldızlar yani güneş gibi enerji kaynakları yorunge hareketlerini nükleer donulumde soğutma reaktorunu çalıştırmak için yapıyor olmalı. Bu nedenle güneşin iç yapısında soğutma işlemini yapan şeyin kendi ekseni etrafında döndüğünü düşünüyorum.

    Yıldızların ve gezegenlerin yorunge hareketlerini toplu olarak değerlendirirsek derli toplu olarak kainatı soğutmak için yorunge hareketleri yaptıklarını soyleyebiliriz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • kingman29 K kullanıcısına yanıt
    kutsal kitaplarda evrenin ve dünyanın 6 günde yaratıldıği geçiyor.peki ondan sonraki dönemde milyarlarca yıl gecmesi garip degil mi ?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Aslında günümüzde ilme meraklı insanların bir kısmında olaylara mantıksal olarak dar ve sınırlandırılmış bir çerçeveden bakma sorunu var.Herhangi bit bilimsel veriyi ele alalım.Mesela su 100 derecede kaynar bunu herkes söylüyor.Tanecikler vs birçok sayılan sebepte sonra bundan dolayı su 100 derecede kaynar denir.Ve konu kapanmış gibi düşünülür.Ancak eksik bir bakış açısına sahip biri burada durur.Halbuki şunu sormak gerekir:Ne oluyorda filan şartlar filan sonuçları doğuruyor doğuruyor.Yani o şartlar oluştu diye o olayın gerçekleşmesinin sebebi nedir? İşte bunu soran kafa bilim ve din iliskisini dogru anlar.Diğeri ise kuru bilgi ve biraz da ezber bilgidir.Din ve bilim çelişmez sadece bilime doğru bakamamak çelişki varmış gibi görmeye sebep olur.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ve_goool -- 28 Haziran 2015; 19:36:27 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -

    quote:

    Orijinalden alıntı: ilhanuS

    quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -


    quote:

    Orijinalden alıntı: duma


    quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -

    Tekrar söylüyorum, bilinmeyen bir kavram mucize değildir. Sizin bir kavramı bilmemeniz onun bir mucize olduğu göstermez. Benimde bilmediğim o kadar çok şey varki! Say say bitmez. Ama mucize olmadıklarını biliyorum! Hepsi bulunabilir. Modern bilimin arşivleri herkese açık. Git, istediğini araştır, istediğini öğren.(askeri amaçlarla veya ayrıcalıklı insanlar için gizli tutulan teknik bilgiler hariç.) Git araştır insanın kökenleri. Çok bilgi var.

    Senin, benim başıma gelen herşey, bütün ilginç veya sıkıcı raslantılar tamamiyle doğal şeyler. "Doğa" insanı şaşırtır ama kesinlikle mucizevi değildir.

    Peki mucize kelimesinin anlamı nedir?
    Uydurma mı?

    Toplumsal veya kişisel olaylarla kesişen doğa olaylarının eski insanlar tarafından "ilahi" bir yönlendirme olarak görülmesi mucize tanımına girebilir.İnsanlar üzerinde büyük ve çarpıcı etki bırakabilecek herhangi bir doğa olayı bir mucize olarak algılanabilir. Toplumların ve şahsiyetlerin gidişatına etkide bulunabilecek bir doğa olayı da bir mucize olarak algılanabilir. İnsanlar arasında yaşanan ilginç raslantılarda öyle.

    Sadece İbrahimi kitaplarda veya mitolojik destanlarda yazılı olarak geçen doğadan "esinlenilmiş" bütün "ilahi takdire" dayanan fantastik olaylara da mucize denir.

    Örneğin savaş alanında yenilmek üzere olan bir ordunun arkasından düşmana doğru esen bir kum fırtınası sayesinde savaşın yenilmekte olan ordunun lehine dönmesi ile zafer kazanılması sonucunda o ordunun kum fırtınasına yüklediği ilahi anlama bir mucize diyebiliriz.

    Mucizenin tanımı karmaşık. İnsanların doğaya karşı duyduğu huşu ile karışık bir saygı duygusunun "kişiselleştirilmiş" ve "tanrısallaştırılmış" bir ifadesidir denebilir. İnsan bunu kişiselleştirme eğilimi ile yapar. Doğal devinimi "kendisine" benzetir. Bana göre mucize insani fakat yanlış bir çıkarımdır. Mucize kavramı günümüzde özellikle Türkiye'de sorgulamayı ve bilimsel araştırma hevesini yıprattığı için mucizelere inanılmasına karşıyım.

    @ilhanuS

    Benim derdim bir tanrıya inanılması değil. Einstein'de bir tanrıya inanıyordu ama asla mucizelerin ve gerçeklikten kopuk yorumların peşinden koşmadı. Einstein parlak bir bilim insanı olaraktan bilime güveniyordu.
    Einstein gözlemlenebilir somut veriler kullanıyordu. Gazali'den önceki Arap bilim adamları dini metinler okuyarak değil doğayı inceleyerek ve haritalar çıkararak bilimi ilerlettiler... Burada bilimin ne yaptığını anlatmaya çalışıyorum benim bütün derdim bu.

    Dogmatik veri ile çürütmeye dayalı bilimsel veri her zaman çelişir. Dolayısıyla din ve bilim her zaman çelişir. Ancak, bu kişileri bağlamaz. Bir dine inanan birisi çok iyi bir bilim insanı olabilir. Tarihte dolu örneği var zaten. Örnek: Johannes Kepler.

    Konuları farklı olan şeyleri çakıştırmak sizce ne kadar mantıklı? Din neden e cevap verir bilim nasıl a cevap verir. Zaten bilimin her şeye cevap vermesi mümkün olmadiği için din orada devreye girer ve insanın anlam arayışında yardımcı olur. Dine bakarak bilimi yok sayamıyacağımız gibi, bilime bakarak dini de yok sayamayız diye düşünüyorum. Saygilar.. cevaplar için teşekkur ederim



    Konuları farklı mı? Din, gücünü varlığı açıklayıcı iddiasından alır. Din, madde ile kurgusal iddiaları birbirine karıştırıp bulaşıcı fikir üretir ve ahlaki dayatmalarını bunlarla destekler. Bilim ise gözlemlenebilir somut varlıklarla ilgilenir. Bilimin herşeye cevap veremeyeceği iddialı bir söylem. Nereden biliyorsunuz bilimin herşeye cevap veremeyeceğini? Dayanağınız nedir? Binlerce yıl önce Dünya'nın Güneş etrafında döndüğü bilinmiyordu ve bunun kanıtlanması çok zordu. Günümüzde bu gayet bilinen sıradan bir bilimsel gerçek. MÖ.200lü yıllarda yaşamış bir bilim insanı olan Sisamlı Aristarkus yaptığı gözlemler sonucunda Dünya'nın ve gezegenlerin Güneş etrafında döndüğünü varsaydı. Ve bu varsayımı yüzyıllar sonra Kopernik ve Kepler tarafından kanıtlandı. Aristarkus haricinde Ptolemy'nin modeli gibi doğru olabilecek daha bir sürü varsayım ortaya atıldı ama sonra hepsi çürütüldü. Sadece bu da değil. Aristarkus evrenin merkezinde Güneş'in olduğunu varsayıyordu ve sonunda ne oldu? Devam eden uzay araştırmalarımız Aristarkus'un evren modelini de çürüttü.

    Doğal çevre ve deneylerde ne gözlemleniyorsa onu salt akılcılıkla analiz etmek ve doğrudan gördüğünü açıklamak en sağlıklı "anlamlandırma" biçimidir. Yeni bulgularla en iyi bildiğimizi çürütmek ve daha derinlemesine analizler yaparak ilerlemek bilgi birikimimizi geliştirir. Din ise bize hiç gözlemlenmemiş hayaletlere iman edin diyor. Din kendi içindeki dogmatik sabitleri çürütmemize izin vermiyor. Zaten çürütürsek din çöker. Böyle çökebilen bu kadar dar başka bir bakış açısı olabilir mi? Sizce bu doğayı "anlamlandırma" biçimlerinden hangisi doğru ve daha mantıklı?Büyük bir gözlemci ve araştırmacı olan Kepler, Kopernik'in modelindeki kusurları çözerken dini dogmatizm yüzünden ne kadar vakit kaybetti, bunu biliyor musunuz? Mars'ın gökyüzündeki eğri ve geç hareketini sadece tek bir sağlam sebeble açıklayabilirdi: Gezegenlerin Güneş etrafında eliptik bir yörüngeye sahip olması ile. Ancak Kepler, Hıristiyan tanrısının yarattığı mükemmel evren görüşünün etkisindeydi. Kusursuz dairesel yörüngeler yerine eliptik yörünge kavramını uzun süre boyunca kabul etmek istemedi. Halbuki eliptik yörüngeler Kepler'in düşündüğü açıklayıcı en güçlü dayanaktı. Birbirini tekrar eden uzun araştırmalar ve diğer seçeneklerin tükenmesi sonucunda Kepler, eliptik yörünge modelini geliştirdi ve keşfettiği yasalar kesin olarak kanıtlandı. Günümüzde birçok astronomik hesaplamayı yapmak için kullanılıyor.(Kepler'in Gezegen Yörüngesi Yasaları)

    @kingman29

    Dünyanın soğuması esnasında gerçekleştiği tahmin edilen kaotik-deterministik olaylar zincirini anlatıyorsunuz. Ama hazırlığı yapan ilahi irade ile ilgili hiçbir somut dayanağınız yok. Bende diyorum ki "Hizaro" isminde yaramaz bir varlık var ve yanlışlıkla bilinçsiz bir şekilde bizi oluşturmuş. Hizaro biraz huysuz ve yarattığı evren tam bir keşmekeş. Hadi ben sizi çürüteyim, siz beni çürütün. :D

    300 milyar galaksi ve trilyonlarca yıldız insanoğluna hazırlık olsun diye var zaten. Büyük ve küçük kütleli yıldız doğumu, dönüşümü ve ölümü -yani süpernovalara ve yıldız cinslerine kadar gözlemlenmiş yıldız evrimi kuramları bizim için trilyonlarca yıldızı doğurup, yaşatıp ve yok edip ihtiyacımızın çok çok üstünde yığınla ağır izotopu da bizim için sentezliyor zaten. Yıldız evrim kuramları mı? Aaa,hayret konu dönüp dolaşıp yine "evrime" ve madde devinimine geldi.

    "Bilim ise , somut gözlemlenebilir şeylerle uğraşır"

    Arkadaşım siz 80 yıl öncesinin biliminden bir adım ileri gidemiyecek misiniz?Modern bilim diyor ki evrenin sadece %5'i gözlemlenebilir maddeden oluşmaktadır.%35'i , içimizden geçtiği halde , dokunamadığımız , hissedemediğimiz , hiçbir maddeyle etkileşime girmeyen karanlık maddeden oluşmaktadır.Bu karanlık maddeyi bulabilmek için yerin 800 metre altındaki bir madene düzenek kurmuşlar.Bu düzeneği 2 yılda bir açıyolar ve karanlık maddenin düzeneğin içinden geçmesini bekliyolar.Evrenin geri kalanı %60 oranında karanlık enerjiden ibaret.Sen diyorsun ki bilim gözle görülür şeylerle uğraşır.Daha geçenler de Cern'de graviton parçacığını diğer boyuta geçirdiklerini ilan ettiler , ve kütle çekiminin diğer temel kuvvetlerden daha zayıf olmasının sebebinin , kütle çekiminden sorumlu parçacık olan graviton'un diğer boyutlara da yayıldığı gerçeğini ispatladılar.

    Sen hala 80 yıl öncesinin maddeci biliminde kalmışsın ve bilim gözle görülmeyenle uğraşmaz diyosun.Adamlar diğer boyutlarla uğraşıyo.Farklı boyutlara sıçrayan parçacıklarla uğraşıyo.Diğer boyutları gözle göremiyosun , adamlar kuantum alanlarıyla uğraşıyo ve şu an kuantum alanı denilen şey tamamen hayali bir ortam.Adamlar bir ayağı birinci boyutta , diğer ayağı sekizinci boyutta olan sicimlerle uğraşıyo.Sen neler diyosun?Biraz kendinizi geliştirin Allah aşkına.Bu ne bilgisizlik yahu?

    "Nereden biliyosunuz bilimin herşeye cevap veremiyeceğini" demişsin.Şu an bütün evrenin sırrını ortaya çıkaracak olan kuantum bilimi sicim teorisine kadar ilerlemiş ve tıkanmıştır.Çünkü tüm maddenin temel yapıtaşı olarak kabul edilen sicimlerin varolduğu boyutlar o kadar küçüktür ki , o boyutlarda işlem yapmamız mümkün değildir.Çoğu bilim adamının ortak görüşü kuantum ölçeğindeki boyutlara inebilmek asla mümkün değildir.Bilim herşeyi açıklayacak diye fazla ümide kapılmamak yanında bilimden de vazgeçecek değiliz.Ama santimetrenin 10 üzeri milyon kere milyar kere katrilyon kerede biri gibi ufak boyutlarıdaki , kendi içinde kıvrılıp diğer boyutları oluşturan uzayın yapısını da çözebileceğimizi düşünmek biraz fazla abartı olur.Biz daha , basit bir mikrobun zarını dahi geremiyorken , o zarı oluşturan katrilyonlarca atomun katrilyonlarca küçük ölçeğini görmeyi ve çözmeyi asla başaramıyabiliriz.Bu bilim adamlarının ortak görüşüdür.

    İnsanı oluşturan trilyon tane hücreyi oluşturan trilyonlarca atom , bir yıldızın çekirdeğinde milyarlarca yılda pişerek oluşuyo.Sonra bu yıldız patlayıp bizim yapıtaşlarımızı uzaya saçıp , dünya gezegeninde toplanıyo.Sonra insanın soluyabileceği bir atmosferi oluşturabilmek için birden ortaya önce bakteriler ve sonra bitkiler çıkıp , hadi arkadaşlar fotosentez yapalım da bu dünya cehennem yeri gibi berbat bi yer olmaktan çıksın , yemyeşil ve ılıman bir iklime sahip olsun da insanlar ve hayvanlar cıvıl cıvıl bu dünyada koştursunlar diye milyonlarca yıl fotosentez mi yapıyolar?.Akılsız taştan topraktan böyle bir güzellik nasıl ortaya çıkar?Milyonlarca çeşit canlı nasıl ortaya çıkar?Sizin bu evrim dediğiniz tanrınız baya bi akıllı tanrıymış arkadaş.Laf da söyletmiyonuz.Yıkın artık şu dogmalarınızı.Biz diğer boyutlarla , diğer alemlerle irtibatın yollarını ararken siz 80 yıl öncesinin gözünle görmediğime inanmam dogmasıyla köşeye sıkışıp kalmışınız.Aşın kendinizi biraz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kingman29 -- 29 Haziran 2015; 2:19:50 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • 
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.