Şimdi Ara

Evrim Yoktur ! (18. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
1.988
Cevap
2
Favori
76.002
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1617181920
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • iö mesleğiniz nedir?
    Paleontologların dediğine göre milyonlarca ara form var.Siz ara form yok diyorsunuz.
    Ya einstein kadar zeki ve çok bilgili bir fosilbilimcisiniz(kimsenin göremediğini görüyorsunuz) yada içi boş gerici bir muhalefet.
    Bu 2 sebep harici başka hiçbir sebep yoktur ki modern bilimin a dediğine hayır b desin.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nietzsche -- 2 Nisan 2010; 14:52:18 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: soho

    yeni türkü,

    evrim teorisi neden "teori" biliyormusunuz..işte bu yüzden teori..

    Drs. Alan Feduccia ve Julie Nowicki'nin çalışmalarında kuşların dinazorlardan evrilmediğini belirttikten sonra en son olarak tek bir cümle geçerek ortak bir ata olasılığı üzerinde durdular..ama o ortak ata nerde?
    yok..

    fosili?
    yok.

    ismi?
    yok.

    cismi?
    zaten yok..

    yani koca bir "yok"

    nesi var, sadece olma olasılılığı vari teorisi var..işte bu yüzden evrim teori olarak kaldı ve tahminimce de sonsuza kadar da teori kalacak..

    bu arada ben parça parça yaratılmış olabileceği gibi ani olarak da yaratılmış olabilir bilmiyorum dedim..
    neyse devam edelim..

    şu junk dna konusu "hurda dna" konusunu öteki forumda evrim konuşulurken dikkatimi çekmişti ve biraz okumuştum aklımda kalmıştı..
    bu konuda Chicago Üniversitesi'nde Dr. Paul Nelson!ın bir makalesi var bilirmisin;
    Hurdacı Artık Hurda Satmıyor. (The Junk Dealer Ain't Selling That No More)" diye..kapak gibi ismi vardı ordan kalmış aklımda..

    o makalede hurda dna diye adlandırılan protein kodlamayan dna larımızın bilinenin tam aksine işe yaradığını ve belli işlevleri olduğunu anlatıyor..

    biraz araştırırsan o hurda denilen dna'nın beraber olduğunda konuşma işlevimizde etkili olduğu saptanmış..
    http://www.arn.org/docs/odesign/od182/ls182.htm#anchor569108

    ayrıca Washington Post'daki bir makalede;

    "bilim adamları, yeni keşiflerin Junk DNA kavramının tamamen terk edilmesine yol açmaya aday olduğunu" söylemektedirler. (Justin Gillis, "Junk DNA' Contains Essential Information", Washington Post, Çarşamba, 4 Aralık 2002)

    görüldüğü gibi senin hurda dna dediğin şey artık araştırmaalr sonunda hurda olmadığı ve tamamen bilgi kodlamasında dna da çok önemli bir yer tuttuğunu gösteriyor..






    Soho 3 zor sorudan biri demekki eskisi kadar zor değil artık Neyse ben genede emin olmak için verdiğin linkteki yazıyı paylaşıp kendi anladığımı yazıcam:

    The Junk Dealer Ain't Selling That No More

    Emile Zuckerkandl, "Neutral and Nonneutral Mutations: The Creative Mix--Evolution of Complexity in Gene Interaction Systems,' Journal of Molecular Evolution 44 (1997): S2-S8.

    Peter E. Warburton and David Kipling, "Providing a little stability," Nature 386 (10 April 1997): 553-555.
    Hubert Renauld and Susan M. Gasser, "Heterochromatin: a meiotic matchmaker," Trends in Cell Biology 7 (May 1997): 201-205.

    In one of his later books, written with his wife Ann Druyan (Shadows of Forgotten Ancestors, Ballantine, 1992), the late Carl Sagan argued that "genetic junk," the "redundancies, stutters, [and] untranscribable nonsense" in DNA, proved that there are "deep imperfections at the heart of life" (p. 128). Such comments are commonplace in the biological literature -- although perhaps less common than they were a few years ago. The reason? Geneticists are discovering functions for what used to be apparent genetic debris.

    Take heterochromatin: the highly repetitive DNA coding for few, or no, proteins. "Despite its significant representation in the genome," Renauld and Gasser (Swiss Institute for Experimental Cancer Research) write, "(up to 15% in human cells and ~30% in flies), heterochromatin has often been considered as 'junk' DNA -- that is, DNA without utility to the cell" (p. 201). However, recent studies suggest that heterochromatin may play important functional roles; biologists have been looking at the wrong level. As Emile Zuckerkandl (Institute of Molecular Medical Sciences) observes,

    Interestingly ... if one adds together nucleotides [DNA base pairs] that are individually nonfunctional, one may end up with a sum of nucleotides that are collectively functional. Nucleotides belonging to chromatin are an example. Despite all arguments made in the past in favor of considering heterochromatin as junk, many people active in the field no longer doubt that it plays functional roles. ...Just as, quite some time ago, populational thinking became a necessity in genetics, we need now to get used to populational thinking in regard to the function of nucleotides. They may individually be junk, and collectively, gold. (p. 53)

    One such "collective" function may occur in meiotic pairing. Also, studies of artificial chromosomes have demonstrated other functions:

    The minimal requirements for an artificial chromosome include sequences to allow for the maintenance of its ends (telomeres), replication of its DNA, and mitotic segregation to daughter cells (centromeres). ...The centromere is not simply a passive point at which the chromosome attaches to the microtubules of the mitotic spindle -- it actively participates in the segregation of chromosomes to daughter cells. The centromeric region contains at least one motor, which is involved in chromosome movement during cell division. The centromere also mediates a critical checkpoint that prevents completion of cell division until all chromosomes are properly attached to the mitotic spindle.

    return to top

    Copyright © 1997 Paul Nelson. All rights reserved. International copyright secured.
    File Date: 1.1.98

    Şimdi burda hem olabilir, blki şöyledir gibi muğlak ifadeler var, hemde oldu, gösterdi, kanıtladı gibi ifadeler. Ama dikaktimi çeken Junk DNA nın tanımı sanki değişmek üzere: They may individually be junk, and collectively, gold. (p. 53)

    Çünkü normalde genlerin individually yani tekil olarak görevleri var. Fakat bu tek başına hurda, ama bir aradayken, hurda olmayan DNA lar işlevsiz mi değil mi bu araştırılıyor. Fakat mantık, yani zor soru dediğim kısım, bence hala aynı. Çünkü bütün hurda DNA lar mı görevli yoksa sadece Hurda zannettiğimiz bir kısım DNA nın işlevi mi bulundu bilmiyoruz. İkinci olarak, tekil olarak anlamsız ama kalabalıkta birşeyler ifade edebilen hurda DNA nın işini, gene anlamlı küçük bir DNA parçası yapabilirdi. Bence bu iki önermede yaratılış açısından zor bir soru olmaya aday.

    Hani çok güzel hareketler bunlarda var ya, "Zili çalmaya değer mi " diye, o hesap.


    Canlıların genetik haritaları kısmına değinmemişsin @soho. Homolog sınıflandırmayada değinmemişsin, onları da belirteyim, görüşünü almak istiyorum. Ondan sonra başka bir zor soru var. Zor soru diyorum ama umarım agresif gelmiyordur bu tavır. Çünkü ben yaratılış görüşünü savunsaydım bu konular karşısında ne yorum yapardım bilemiyorum ve zor duruma düşeceğimi tahmin ediyorum. Bu yüzden bu sorulara yaradılışçılara zor sorular diyorum, yanlış anlaşılma olmasın




  • quote:

    Orijinalden alıntı: soho

    yeni türkü,

    evrim teorisi neden "teori" biliyormusunuz..işte bu yüzden teori..

    Drs. Alan Feduccia ve Julie Nowicki'nin çalışmalarında kuşların dinazorlardan evrilmediğini belirttikten sonra en son olarak tek bir cümle geçerek ortak bir ata olasılığı üzerinde durdular..ama o ortak ata nerde?
    yok..

    fosili?
    yok.

    ismi?
    yok.

    cismi?
    zaten yok..

    yani koca bir "yok"

    nesi var, sadece olma olasılılığı vari teorisi var..işte bu yüzden evrim teori olarak kaldı ve tahminimce de sonsuza kadar da teori kalacak..

    bu arada ben parça parça yaratılmış olabileceği gibi ani olarak da yaratılmış olabilir bilmiyorum dedim..
    neyse devam edelim..

    şu junk dna konusu "hurda dna" konusunu öteki forumda evrim konuşulurken dikkatimi çekmişti ve biraz okumuştum aklımda kalmıştı..
    bu konuda Chicago Üniversitesi'nde Dr. Paul Nelson!ın bir makalesi var bilirmisin;
    Hurdacı Artık Hurda Satmıyor. (The Junk Dealer Ain't Selling That No More)" diye..kapak gibi ismi vardı ordan kalmış aklımda..

    o makalede hurda dna diye adlandırılan protein kodlamayan dna larımızın bilinenin tam aksine işe yaradığını ve belli işlevleri olduğunu anlatıyor..

    biraz araştırırsan o hurda denilen dna'nın beraber olduğunda konuşma işlevimizde etkili olduğu saptanmış..
    http://www.arn.org/docs/odesign/od182/ls182.htm#anchor569108

    ayrıca Washington Post'daki bir makalede;

    "bilim adamları, yeni keşiflerin Junk DNA kavramının tamamen terk edilmesine yol açmaya aday olduğunu" söylemektedirler. (Justin Gillis, "Junk DNA' Contains Essential Information", Washington Post, Çarşamba, 4 Aralık 2002)

    görüldüğü gibi senin hurda dna dediğin şey artık araştırmaalr sonunda hurda olmadığı ve tamamen bilgi kodlamasında dna da çok önemli bir yer tuttuğunu gösteriyor..













    Evrim Kuramı, fosilleşme olasılığı hakkında hiçbir şey söylemez. Fosilleşme olasılığı, fosilleşme süreci ile uğraşan bilim insanlarının ve jeologların üzerinde yorum yapacakları bir iştir ve bu yorum da, fosilleşme olasılığının genellikle çok düşük olduğu şeklindedir.
    Yüz binler ya da milyonlarca yıl önce yaşadıktan sonra soyları tükenip yaşamdan çekilmiş canlıların kanıtlarını bugün bulup göstermek zordur. Çünkü canlılar öldükten kısa bir zaman sonra doğa tarafından "yok edilir". Bu yüzden böyle canlıların yaşadıkları, ancak fosil denilen günümüze dek oluşabilmiş kemik kalıntılarıyla belirlenebilir. Vücudun diğer parçalarına göre biraz geç de olsa, diğer parçalar gibi bu kemik kalıntıları da kısa zamanda yok olur. Ancak çok uygun koşullar olursa, söz konusu kalıntılar günümüze dek ulaşabilir. Örneğin buzullar, kayalar, derin tabakalar arasında sıkışıp kalmış ve bu yüzden de bozulup çürümeye uğramadan günümüze dek korunabilmiş bazı fosiller bulunabiliyor.




  • yeni türkü,

    bence teker teker gidelim, 3 sorudan önce şu hurda dna'nın olmayan (!) işlevlerini konuşalım..

    neden hurda dna var diyordun, hurda dna'ların işlevi ne, görevleri yok, yönetimde söz sahibi değiller diyordun şimdi ise;

    "işlevleri varmı yokmu araştırılıyor" diyorsun..
    bu U çekişin sebebini açıklarmısın lütfen??

    hurda dna'ların hepsinin bir işlevi olduğuna dair sayısız araştırma vardı, ama ben gece geç saat uykum geldiği için kısa kestim ama sanırım daha çok örnek sunmam gerekecek..zevkle de sunarım amaç paylaşmak öğrenmek ve evrimin iddaa etiği hayal mahsuru teorilerini açığa kavuşturmak..

    bu örnekleri sunmadan önce bu u çekişinin sebebi daha önceleri yetersiz bilgi sahibi olmanmıydı yoksa evrimi haklı göstermek için bir yolmuydu?

    hangisi diyelim?
  • neyse yeni türkü, sen yukarıdaki sorunun cevabını düşünedururken ben bir zamanlar "junk dna" denilen ama artık bunun bir "junk" olmadığı konusunda makalelerden birkaçını belirteyim..

    Bilim ve Gelecek dergisinin Temmuz 2006 sayısında University College London'dan moleküler biyolog Dr. Kenan Ateş tarafından hazırlanan makalede, bir zamanlar "hurda DNA" olarak isimlendirilen ve protein kodlamasına katkıda bulunmayan bölümlerin aslında hücrede çok önemli görevler üstlendiği belirtiliyordu:

    Bugünkü bilgilerimize göre, protein (ve tabii ki mRNA) kodlanmasına katılan genlerin exon bölümleri toplam insan genomunun sadece yüzde 1.2'sini meydana getiriyor. Geri kalan yüzde 98.8'lik dev bölüm, protein ve mRNA kodlanmasına katılmıyor. Bugüne dek bu dev bölümün, DNA'nın bir işe yaramayan, hiçbir fonksiyonu olmayan, çer çöp anlamındaki "junk DNA" olduğu söyleniyordu. Oysa son birkaç yılda aralanmaya başlanan ve yepyeni bir dünyaya açılan kapı bunun hiç de böyle olmadığını gösteriyor.
    Son birkaç yılın yepyeni bulguları, DNA üzerinde, bir işe yaramadığı, hiçbir fonksiyona yol açmadığı söylenen bu sözde fazlalık - çer çöp (junk) bölümlerin de kodlandığını ortaya koyuyor. Protein yapımına katılmayan intron ve DNA'nın genlerin dışında kalan bölümlerinin aslında, hücre ve canlı yaşamında çok büyük görev ve fonksiyonlar üstlendiği görülüyor.
    Bu dev bölüm çok farklı sayı ve çeşitte, çok küçükten çok büyüğe, deyim yerindeyse binbir çeşit farklı RNA kodluyor. Yeni bulunmaya başlanan bu RNA'lar doğrudan protein kodlamasalar da, hangi proteinin nerede, nasıl ve ne kadar, ne zaman kodlanacağını; ne zaman durdurulup ne zaman başlatılacağını; hangi genin hangi genle ya da hangi proteinin hangi proteinle birleştirileceğini; nereden nereye götürüleceğini; hangi hücre ve dokunun hangi organda ne kadar ve ne zaman yapılacağını; büyüme ve gelişmenin nerede nasıl düzenleneceğini; kök hücrelerin nerede hangi hücre, doku ve organlara dönüşeceğini; hangi genin hangi koşullarda susturulup çalıştırılmayacağını ya da daha önce sessiz kalıp fonksiyon göstermeyen hangi genin hangi koşullarda yeniden çalışmaya başlatılacağını; bir gen okunurken hangi bölümün okunup hangi bölümün okunmayacağını, ne zaman, nereden nereye atlanacağını; hücrelerin hangi koşullarda çoğaltılacağını ya da öldürüleceğini; ne zaman kanser geliştirileceğini, hücre çoğalma ve bölünmesini, kromozomların yapısını, kısacası canlının biyolojik yaşamının neredeyse tümünün, nasıl düzenleneceğini baştan sona sağlıyorlar. (s.5–6)”


    aslında sadece bold yaptığım yerler değil makalenin tamamı junk dna'nın işlevlerini anlatıyor, makalenin tamamını sen kendin bold yapabilirsin..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi soho -- 3 Nisan 2010; 1:30:52 >




  • Bu forum iyice evrildi artık ve ben de mecburen bu evrilme sürecine dahil oldum.
    Soho arkadaşımın yukarıda alıntıladığı yazıyı okudum ve hiçbirşey anlamadım. Bari internetten araştırayım dedim ve özellikle de yayımlandığı "Bilim ve Gelecek" Dergisinin sitesine baktım. Yazının tamamını arattım ama herhangi bir bilgiye ulaşamadım ve sorun bende olabilir diyerek yazarı olan "Kenan Ateş" isimli akademisyeni araştırdım. Bu akademisyeni arattığımda, karşıma çıkan bilgi aşağıdaki gibidir.

    "İddia: "Evrim Kuramına göre, yüzlerce ara geçiş formu fosilinin olması gerekir. Eksiksiz ve kompleks özellikleriyle 250 bin türün mükemmel şekilde korunmuş fosili bulunmuş; ara geçiş formuna asla rastlanmamıştır. Evrimciler kendi sınıfladıkları hayvan türleri arasında bir geçiş gösterememektedir. Balıklardan amfibiyenlere, amfibiyenlerden sürüngenlere, sürüngenlerden memelilere ya da kuşlara geçişi gösteren herhangi bir ara geçiş formu yoktur. Bu nedenle evrim geçersizdir; evrim kendi kendine olamaz, balıklar, sürüngenler, memeliler, kuşlar bir anda Tanrı tarafından belli bir tasarımla yaratılmışlardır." (Harun Yahya, Yaratılış Atlası 1, s.613; Yaratılış Atlası 2, s.24, 28)

    Yanıt: Yaratılışçıların bu iddialarının hiçbiri bilimsel olarak geçerli değildir. Çünkü pek çok geçiş fosili bulunduğu gibi, pek çok geçiş canlısı da mevcuttur. Yaratılışçılar, geçiş türleri hakkında son derece önyargılı ve cahilce davranmakta; işlerine gelmeyen bilgiyi de her zaman olduğu gibi çarpıtmaktadır. Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: Geçiş türleri veya fosillerini bulamasaydık da, bu Evrim Kuramını geçersiz kılmazdı. Bugün Coelacanth gibi, Archaeopteryx gibi, Icthyostega gibi, Seymouria gibi geçiş fosillerine rastlıyorsak, bu sadece şanslı olmamızdan dolayıdır.

    Evrim Kuramı, fosilleşme olasılığı hakkında hiçbir şey söylemez. Fosilleşme olasılığı, fosilleşme süreci ile uğraşan bilim insanlarının ve jeologların üzerinde yorum yapacakları bir iştir ve bu yorum da, fosilleşme olasılığının genellikle çok düşük olduğu şeklindedir.
    Yüz binler ya da milyonlarca yıl önce yaşadıktan sonra soyları tükenip yaşamdan çekilmiş canlıların kanıtlarını bugün bulup göstermek zordur. Çünkü canlılar öldükten kısa bir zaman sonra doğa tarafından "yok edilir". Bu yüzden böyle canlıların yaşadıkları, ancak fosil denilen günümüze dek oluşabilmiş kemik kalıntılarıyla belirlenebilir. Vücudun diğer parçalarına göre biraz geç de olsa, diğer parçalar gibi bu kemik kalıntıları da kısa zamanda yok olur. Ancak çok uygun koşullar olursa, söz konusu kalıntılar günümüze dek ulaşabilir. Örneğin buzullar, kayalar, derin tabakalar arasında sıkışıp kalmış ve bu yüzden de bozulup çürümeye uğramadan günümüze dek korunabilmiş bazı fosiller bulunabiliyor.

    Ayrıca geçiş aşamaları her zaman kısa sürer. Bu durum toplumlarda da böyledir, doğada da. Bir durumdan başka bir duruma geçiş görece kısa bir zamanda gerçekleşir, sonra yine denge sağlanır. Dengenin yeniden bozulmasını gerektiren yeni bir durum ortaya çıkana dek bu kararlı denge durumu fazla bozulmadan varlığını uzun süre devam ettirir. Türlerin evriminde de aynı durum söz konusudur. Zaten az bulunan fosiller içinde, ara yaşam ya da geçiş formlarının fosil kayıtlarını bulmak bu yüzden daha zordur.

    Buna rağmen geçiş canlılarının çoğu kaybolmasına karşın, her yıl yeni geçiş fosilleri bulunarak Evrim Kuramı biraz daha desteklenmektedir ve yeni fosiller bulunmaya devam edecektir. Son bulunan geçiş fosillerinden biri de, Nisan 2006'da Kanada'da buzullar arasından çıkarılmıştır. Canlıların sudan karaya geçtiklerini gösteren, balıkla dört ayaklı sürüngenler arasında yer alan, balık-sürüngen karışımı bir tür olan Tiktaalik roseae yapılan ölçümlere göre günümüzden 375 milyon yıl önce yaşamıştır. Fosilin ayrıntıların 6 Nisan 2006 tarihli Nature dergisinde uzun uzun anlatılıyor.

    Ama Tiktaalik rosae, ara geçiş fosillerinin ilk örneği değildir. Bugüne dek bulunmuş ara geçiş fosillerinden bir kısmını sıralayalım. Balıktan hem su hem karada yaşayan amfibyumlara geçişi gösteren ara formlar: Tiktaalik rosae, Osteolepis, Eusthenopteron, Panderichthys, Elginerpeton, Obruschevichthys, Hynerpeton, Tulerpeton, Acanthostega, Ichthyosgtega, Pederpes finneyae ve Eryops; amfibyumlardan ilk sürüngenlere geçiş aşamasını gösteren: Proterogyrinus, Limnoscelis,Tseajaia, Solenodonsaurus, Hylonomus ve Paleothyris; dört ayaklı sürüngenlerden memelilere geçişi gösteren: Protoclepsydrops, Clepsydrops, Dimetrodon ve Procynosuchus; iki ayaklı sürüngenlerden kuşlara geçildiğini gösteren: Compsognathus, Protoavis, Pedopenna, Archeopteryx, Changchengornis, Confuciusornis ve Ichthyornis "Yürüyen balina" da denilen Ambulocetus'u, ilk at türlerini, insan-primat ortak atadan insana geçişi gösteren çok sayıda ara geçiş türlerinin fosillerini, Ardipithecus, Australopithecus, Homo habilis, Homo erectus'u ve daha diğer pek çok ara form fosillerini saymayı gereksiz buluyoruz.

    Evrim karşıtları, kendilerine ne kadar ara form gösterilirse gösterilsin kabul etmiyor. Tüysüz kuşlar, tüylü-gagalı sürüngenler, dört ayaklı balıklar, insan maymun karışımı canlıların kalıntıları onlara göre kanıt değildir. "Onlar ara geçiş formu değil, öylece yaratılmış, farklı türlerdir" deyip işin içinden çıkıyorlar.


    Dr. Kenan Ateş'in, "Yaradılışçıların iddialarına kısa yanıtlar" (Bilim ve Gelecek, S.32) ve Dr. Ümit Sayın'ın "Yaratılışçıların iddiaları ve bilimin yanıtları -2" (Bilim ve Ütopya, S.89) başlıklı makalelerinden derlenmiştir."


    Belki derginin basılı halinde vardır ve ben o yüzden bulamadım. Ancak, internette bu makaleyi aratınca, sadece iki sitede karşıma çıktı.

    Bilin bakalım, hangi şahsın siteleri?

    Konu şu ki, ben bu konudan anlamam. O yüzden de anlarmış gibi yapıp oradan buradan yazıları ve soruları kopyalayıp buraya yapıştırmak yerine, oradan buradan (daha doğrusu sadece "oradan") kopyalanıp yapıştırılan yazıları seyretmekle yetiniyorum. Burada gördüğüm kadarıyla, her soru en az 4-5 kere ve her yeni gelen tarafından soruluyor. Hiçkimse buradaki ve diğer Evrim Teorisi konusundaki yazıları okumaya ihtiyaç duymadan, o sorular ilk defa kendisinin aklına gelmiş gibi davranmayı tercih ediyor. Okumak bu kadar zorsa, sorulan sorunun cevabını anlamak daha da zor olabilir.

    Yorumumun büyük bir kısmını sildim, çünkü benim üzerimden yeni bir tartışma çıkmasını istemiyorum. Sadece, eğer kendi bilginizse ve kaynağınıza güveniyorsanız konulara alıntı yapmaya çalışın lütfen. Yukarıda bahsi geçen dergiyi ben okumadım, ama anladığım kadarıyla alıntı yapan arkadaşım da okumamış. Daha dün buna benzer bir durum oldu ve arkadaşın başına geleni de herkes gördü. Lütfen bildiğiniz konularda tartışın da, okuyucu olarak biz de sizden birşeyler öğrenelim. Benden fazla bilgiye sahip olduğunuz konular mutlaka vardır ve belki de her konuda benden daha bilgilisinizdir. Ama bilginizin olmadığı konularda, başka biryerdeki soruları getirip buraya yapıştırmakla bir yere varamayız. En azından bana bir faydanız olmaz.

    Saygılar...




  • Darwin bugün yaşasaydı
    Ülkemizde son on-on beş yılda evrim kuramı konusunda yayımlanan kitap sayısında ciddi bir artış var. Ama bu kitapların büyük çoğunluğu ne yazık ki evrime saldırıyor. Kuramı savunan ya da açıklayan kitap sayısı hâlâ çok az. Oysa dünya, daha çok da İngilizce konuşulan dünya, bu konuda oldukça zengin. Ülkemizdeki bu yoksunluk bugünlerde biraz olsun giderilecek. Önümüzdeki günlerde, dünyanın önde gelen evrim yazarlarından genetik profesörü Steve Jones'un Neredeyse Bir Balina-Türlerin Kökenine Güncel Bir Bakış adlı kitabı okuyucuya sunuldu. Profesör Jones'un, Darwin'in Türlerin Kökeni kitabını, günümüzün son bulgularıyla bir anlamda 'yeniden yazma'ya yeltendiği kitap bilimdeki en son bulguların evrim kuramını nasıl doğruladığını gösteriyor. Jones, 'Darwin bugün yaşasaydı acaba neleri yazardı?' sorusundan kalkarak yazdığı kitabında, aynı zamanda, evrim karşıtlarının 'bilim evrimi reddetti', 'Darwin'in evrim kuramı çöktü', 'bilim yanlışlığı kanıtlanan evrim kuramını artık kabul etmiyor' iddialarına da yanıt da veriyor. Kitap, bilimdeki son bulguların evrimi reddetmesi bir yana, onu daha bir doğrulayıp pekiştirdiğini ortaya koyuyor.

    Her şeyin başı 'Türlerin Kökeni'
    1859 sonbaharında, İngiliz doğa bilgini Charles Darwin'in Türlerin Kökeni kitabı yayımlandığında bugüne dek sürecek bir tartışma da başlamış oldu. Evrim düşüncesinin tarihi her ne kadar Antik Yunanistan'ın Atomcular'ına; Çin, Hint ve Arap felsefecilerine dek uzanıyorsa ve Avrupa'da da ondan önce, Sir Matthew Hale, Carolus Linnaeus, Kont Buffon, Erasmus Darwin, Jean-Baptiste Lamarck, William Charles Wells ve Alfred Russel Wallace gibi pek çok bilgin ve yazar konuyu ele aldıysalar da, evrim düşüncesinin sistemli bir biçimde kuramlaştırılması yine de Darwin tarafından gerçekleştirildi.
    Darwin Türlerin Kökeni kitabında, çok sayıda örnek göstererek, öz olarak, doğadaki ve canlılar dünyasındaki değişim ve çeşitliliğin nedenlerini ve bunların oluş mekanizmalarını açıklıyordu. Darwin'e göre, doğadaki canlıların tümü ortak bir atadan gelip basit formlardan daha gelişkin türlere evrilmişlerdi. Bu değişim ve çeşitlilikte, en fazla uyum sağlayanın hayatta kalması ilkesinin ifadesi olan doğal seçilim yasası ve hayatta kalma mücadelesi rol oynamıştı.
    Darwin'den önce biyoloji, birbiriyle fazla ilintili olmayan bir dizi olgu yığınından çok da öte bir şey değildi. Darwin doğadaki büyük çeşitlilik ve değişimi bir sisteme bağlayıp açıkladı; ve böylece -bir anlamda- canlılar dünyasının gramerini oluşturdu. Her ne kadar, Rönesansla başlayıp Aydınlanmayla hızlanan süreçte her şeyi teolojik sistemlerle açıklayan düşünce sistematiği sarsılmış; doğayı, dünya ve olayları yorumlama biçimi değişmiş; ve daha önceleri teolojik yollarla ifade edilen olgular artık dünyevi, rasyonel yollarla açıklanmaya başlamıştıysa da, yine de canlıların oluşumu esas olarak bir yaratıcıya, ilahi bir güce bağlanıyordu. Bununla ilintili olarak, dünyanın yaşı milyarlarca değil sadece 6 bin yıl olarak belirtiliyordu. Darwin Türlerin Kökeni'yle esas olarak bu görüşü yıktı.

    150 yıldır bitmeyen kavga
    Böylesine derin bir yara alan yaratılışçı düşünce savunucuları, tahmin edileceği gibi, Darwin'e ve kuramına hemen saldırıya giriştiler. 150 yıldır süren saldırı bugün daha şiddetlenmiş bir biçimde, yaratılışçılar ve onların bilim giysisi giyinmiş müridleri olan 'akıllı tasarımcılar' tarafından sürdürülüyor. Üstelik bu saldırıyı artık teolojik kavramlarla değil, bilimin, özellikle de biyolojinin diliyle yapıyorlar. Yukarıda belirtildiği gibi, aslında hiç de öyle olmadığı halde, 'Bilim evrimi reddetti', 'Darwin'in evrim kuramı çöktü' deyip duruyorlar. Gerçekte durum ne? Bilim bugün gerçekten de evrim kuramını red mi ediyor. Profesör Jones, kitabında buna yanıt veriyor ve 'hayır' diyor. Kararlı ve ısrarlı bir evrim savunucusu olduğu için yaratılışçılardan bugüne dek çok sayıda tehdit alan Jones, BBC'nin kendisiyle yaptığı bir söyleşide kitabını yazma gerekçesini şöyle açıklamıştı: "Bugün ABD'de, evrime inanmadıklarını, son on bin yıl içinde ilahi bir güç tarafından yaratıldıklarına inandıklarını söyleyen yüz bin civarında Amerikalı var. Bu görüş hızla Müslüman dünyasına da yayılıyor. İnsanlara, neden evrime inandığımızı söylemeliyiz. Sadece, 'evrime inanıyorum, çünkü doğru' demek yetmez. Olgulara ihtiyacımız var. Kitabım da bunu sağlıyor. Olgular ve örnekler veriyor, bunların ışığında Darwin'in yaptığı tartışmayı yapıyorum."
    Profesör Jones pek yapılmayan bir çabaya girişmiş. Yeni bir evrim kitabı yazmak yerine, Türlerin Kökeni'nin aslında çok da okunmadığı tezinden yola çıkıp, "evrim kuramı yeterince bilinmiyor, Darwin'in kuramını tanıtmak, bu konudaki en yeni bulguları göstermek lazım" demiş ve Darwin'in kitabını yeniden yazmış. Jones bu gerekçesini kendi gözlemlerine dayandırıyor. "Üniversite'de biyoloji öğrencilerine genetik dersleri veriyorum. Her yıl yeni gelen öğrencilere Darwin'in kitabını okuyup okumadıklarını sorarım. Bugüne dek, okudum diyen bir tek öğrenciyle karşılaşmadım" diyor. İşte Jones bunun sonucunda, Darwin yaşıyor olsaydı kitabını bugünkü bilgilerimizle nasıl yazardı diye düşünmüş ve oturmuş bilgisayarının başına. Kalktığında ortaya Neredeyse Bir Balina adlı kitap çıkmış.
    Profesör Jones kitapta evrim kuramını bütün boyutlarıyla ele alıyor; bugünkü bilgiler ışığında evrimi irdeliyor. Darwin gibi Jones da, evrimin doğruluğunu kanıtlayan yüzlerce örnek sıralıyor. Ve üstelik verdiği örnekler, binlerce yıl önce yaşamış ve bugün kaybolmuş türlerden değil. Bugün de yaşayan; çok kısa zaman önce evrim geçirmiş ve gözlerimizin önünde hâlâ geçirmekte olan türleri inceliyor daha çok. Yalnızca bilinen türlerdeki evrimi incelemekle de sınırlamıyor kendini. Evrimin ortaya çıkardığı yeni türleri de evrim süzgecinden geçiriyor. AIDS hastalığına neden olan HIV, değişik kimyasal maddelere direnç kazanan böcek ve haşereler, antibiyotiklere dirençli hale gelen bakteriler... Hepsi de Jones'un örnekleri arasında. Profesör Jones, yaratılışçılar ya da akıllı tasarımcıların, "verilen örnekler hep binlerce yıl öncesinden; evrimciler bugün evrim geçirmekte olan tek bir örnek gösteremez" iddialarını böyle çok sayıda örnekle yanıtlıyor ve evrimin bugün de sürmekte olduğunu somut olarak gösteriyor. Londra'da University College London (UCL)'da genetik profesörü olarak sürdürdüğü akademik yaşamının yanı sıra köşe yazarı, televizyon programcısı ve çok ödüllü bir yazar da olan Jones, moleküler biyoloji ve genetiğin en karışık, en teknik konularını; bir çok moleküler süreç ve olguyu genetikçi olmasının avantajlarını kullanarak oldukça anlaşılır bir dille açıklıyor.
    Jones kitabını yazarken Darwin'in yöntemi ve tarzını, Türlerin Kökeni'nin birinci baskıdaki orijinal biçimini korumaya özel çaba harcamış. Bölüm sayısı, başlıkları, sıralanışları, altbaşlıklar; Darwin'in her bölümün sonuna koyduğu bölüm özetleri çoğunlukla aynı. Bunlarla da yetinmemiş, kitabın son bölümüne Türlerin Kökeni'nin son bölümü olan ve Darwin tarafından yazılan 'Özet ve Sonuç' kısmını olduğu gibi almış. Buna rağmen Jones yine de, kitabın başına ve sonuna tamamen kendine ait iki bölüm eklemiş. Kitabın başındaki giriş bölümünde, Darwin'den bu yana olan gelişmeleri, evrim-yaratılış tartışmasının bugünkü durumunu, genetiğin yeni bulgularını, kitabı yazma gerekçesini, kendi tezlerini anlatıyor. Darwin gibi Jones da, söylediklerini çok sayıda ve çok çeşitli örneklerle açıklamakla kalmıyor, yine onun gibi, oldukça akıcı, anlaşılır, ve yer yer de neşeli bir üslup kullanıyor.
    Jones kitabında elbette Darwin'in kitabını yalnızca güncellemekle, sadece örnekleri yenilemekle yetinmiyor. Kitapta Darwin'in yanlışlarının düzeltildiği, bu yanlışların gösterilip yerine bilimin bugünkü açıklamalarının konulduğu pek çok sayfa ve paragraf da yer alıyor.
    Jones kitabının ismini bile Darwin'in kitabından almış. Darwin Türlerin Kökeni'nde Kuzey Amerika'daki siyah ayıların derin göllerdeki avlanmasınından söz eder. Bizzat kendi gözlemlerinden yola çıkarak, bu ayıların, 'neredeyse bir balina gibi', nasıl ağızları açık olarak saatlerce yüzüp böcek ya da balık avladıklarını anlatır. Böylece balinaların ayılardan evrildiklerini anlatmaya çalışır. Jones, Darwin'in bu 'neredeyse bir balina gibi' tanımlamasını kitabının ismi olarak seçmiş. Tabii bu arada, Darwin'in bu konuda yanıldığını, Balinaların ayılardan gelmediğini de belirtmiş.
    Evrim konusundaki tek kuram kuşkusuz Darwin'inki değil. Öncesinde olduğu gibi Darwin'den sonra da değişik evrim kuramları ortaya atıldı. Bugün de, Darwin'in eksik bıraktığı; iyi açıklayamadığı, ya da yanlış açıkladığı; veyahut da Darwin'in kuramının yetmediği olgular için yeni tezler öne sürülüyor. Jones kitabında yer yer bu tezleri de ele alıyor. Bu yüzden Neredeyse Bir Balina, Darwin sonrası yeni evrim tezlerini öğrenmek için de iyi bir fırsat.
    Jones'un da dediği gibi, evrim biyoloji'nin grameridir. Gramerini bilmeden nasıl bir dil öğrenilip kullanılamazsa, evrim öğrenilip kabul edilmeden de biyoloji, canlılar dünyasındaki değişim ve çeşitlilik, canlı doğası anlaşılamaz, araştırmalar doğru analiz edilip yorumlanamaz. Biyolojik bilimlerin değişik alanları, özellikle de moleküler, hücre ve gelişim biyolojisi, genetik, sinir bilim, biyokimya, biyoinformatik, moleküler evrim gibi disiplinler bugün evrimi doğrulayan pek çok kanıt ortaya koyuyor: Evrim tartışmalarının sürdüğü yerde bu yeni bulgu ve olguların öğrenilmesi konunun daha iyi ve doğru anlaşılmasına hizmet edecektir. Bilimin bugün evrim için ne dediğini Steve Jones'un kitabından, Neredeyse Bir Balina'dan öğrenmek mümkün. Darwin bugün yaşıyor olsaydı, büyük olasıkla kitabını böyle yazardı.

    KENAN ATEŞ: Dr., Moleküler ve Hücre Biyolojisi Genetik, University College London




  • Tekrar belirtmek isterim; Ben yukarıdaki bilginin olmadığını yani Kenan Ateş'in böyle bir yazısı olmadığını iddia etmedim. Belirtmek istediğim şey, bu altının yayımlandığının iddia edildiği yerde olmadığıdır. O yüzden de lütfen yanlış anlamayın...
  • Tekrar belirtmek isterim; Ben yukarıdaki bilginin olmadığını yani Kenan Ateş'in böyle bir yazısı olmadığını iddia etmedim. Belirtmek istediğim şey, bu altının yayımlandığının iddia edildiği yerde olmadığıdır. O yüzden de lütfen yanlış anlamayın...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: soho

    yeni türkü,

    bence teker teker gidelim, 3 sorudan önce şu hurda dna'nın olmayan (!) işlevlerini konuşalım..

    neden hurda dna var diyordun, hurda dna'ların işlevi ne, görevleri yok, yönetimde söz sahibi değiller diyordun şimdi ise;

    "işlevleri varmı yokmu araştırılıyor" diyorsun..
    bu U çekişin sebebini açıklarmısın lütfen??

    hurda dna'ların hepsinin bir işlevi olduğuna dair sayısız araştırma vardı, ama ben gece geç saat uykum geldiği için kısa kestim ama sanırım daha çok örnek sunmam gerekecek..zevkle de sunarım amaç paylaşmak öğrenmek ve evrimin iddaa etiği hayal mahsuru teorilerini açığa kavuşturmak..

    bu örnekleri sunmadan önce bu u çekişinin sebebi daha önceleri yetersiz bilgi sahibi olmanmıydı yoksa evrimi haklı göstermek için bir yolmuydu?

    hangisi diyelim?





    Benim okuduğum kitaplar, öğrendiğim bilgiler ki hurda DNA kısmını öğrenmem 2004 senesine denk gelir, tartışmasız şekilde kabul gören bir konuydu. Bu gün bu konuda bir tartışma varsa, elbette hayır hurda DNA hurdadır, yalan söylüyorsun demiyeceğim. Bunumu dememi bekliyorsun? Bunun sebebini daha öncede belirttim zaten mesajımda, demekki bu zor sorulardan 3. sü artık o kadar zor değil galiba dedim. Görmedin mi?


    "evrimin iddaa etiği hayal mahsuru teorilerini açığa kavuşturmak.." Hurda DNA evrimin iddia ettiği hayal mahsuru bir teori mi oluyor şimdi? Biraz dikkat lütfen, şu mesaja kadar gayet güzel yazışıyorduk ama birden gene eski havayı, Yani kaş kıllarım neden simetrik, kıçımda neden kıl var noktasını hissettim. Evrimin hayal mahsülü teorisi vs değildir hurda DNA. Her genin bir görevi varsa, bu genlerinde, tekil olarak birer görevleri yoksa, Bunlara işe yaramayan demek normaldir. Sonradan görevleri ortaya çıkarsa da bu değiştirilir. Şimdi burda bir Evrimcilerin hayal ürünü sahtekarlıkları havasına girmeye gerek yok bence.

    Zaten burda da evrim konusunda ya da biyoloji konusunda benden daha bilgili kimse yok iddiasıylada dolaşmıyorum. Her zaman dediğim gibi ben İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ okuyorum. Yani harç, çimento, beton, statik hesap , zemin gerilmeleri, bina deprem dayanım etkileri, su yapıları, toprak işleri vs. O yüzden eksik bilgimin olması normaldir. Dediğim gibi, yıl 2004 te, ben biyoloji eğitimi alırken ve kendim kitap okurken, hurda DNA konusu tartışmaya açılmamış bir konuydu.


    Hurda DNA nın yaratılış görüşü için sıkıntı yaratan bir noktası kapandıysa, başka bir noktası ortaya çıktı demiştim. Oda, tekil olarak amanasız genlerin, bir aradayken manalı olarak bir işe yaraması. Bence buda yaratılışa değil evrime bir artı puan ekler çünkü gerçekten akıllı bir yaratıcı bizi tasarlayıp koyduysa, 3 tane gen ile yapabileceği bir işi 10000 gen harcayarak yapması garip olur. (böyle bir fikre kapılmamın sebebi ilk verdiğin ingilizce link, çünkü orda açıkca tekil olarak manasız olsalarda bir arada anlamlılar diyor) Hurda DNA konusunu daha detaylı olarak açarsak, Bu soruyu güncelleyebiliriz sonra.



    ================================================================================================


    Webbie'nin belirttiği kısıma gelirsek. Bende kıllandım ve araştırdım. İlk başta aşağıdaki paragrafı google ladım ve harun yahya ilmi mercek ve netcevap sitesi olmak üzere 3 site çıktı sadece.


    quote:

    neyse yeni türkü, sen yukarıdaki sorunun cevabını düşünedururken ben bir zamanlar "junk dna" denilen ama artık bunun bir "junk" olmadığı konusunda makalelerden birkaçını belirteyim..

    Bilim ve Gelecek dergisinin Temmuz 2006 sayısında University College London'dan moleküler biyolog Dr. Kenan Ateş tarafından hazırlanan makalede, bir zamanlar "hurda DNA" olarak isimlendirilen ve protein kodlamasına katkıda bulunmayan bölümlerin aslında hücrede çok önemli görevler üstlendiği belirtiliyordu:

    “Bugünkü bilgilerimize göre, protein (ve tabii ki mRNA) kodlanmasına katılan genlerin exon bölümleri toplam insan genomunun sadece yüzde 1.2'sini meydana getiriyor. Geri kalan yüzde 98.8'lik dev bölüm, protein ve mRNA kodlanmasına katılmıyor. Bugüne dek bu dev bölümün, DNA'nın bir işe yaramayan, hiçbir fonksiyonu olmayan, çer çöp anlamındaki "junk DNA" olduğu söyleniyordu. Oysa son birkaç yılda aralanmaya başlanan ve yepyeni bir dünyaya açılan kapı bunun hiç de böyle olmadığını gösteriyor.
    Son birkaç yılın yepyeni bulguları, DNA üzerinde, bir işe yaramadığı, hiçbir fonksiyona yol açmadığı söylenen bu sözde fazlalık - çer çöp (junk) bölümlerin de kodlandığını ortaya koyuyor. Protein yapımına katılmayan intron ve DNA'nın genlerin dışında kalan bölümlerinin aslında, hücre ve canlı yaşamında çok büyük görev ve fonksiyonlar üstlendiği görülüyor.
    Bu dev bölüm çok farklı sayı ve çeşitte, çok küçükten çok büyüğe, deyim yerindeyse binbir çeşit farklı RNA kodluyor. Yeni bulunmaya başlanan bu RNA'lar doğrudan protein kodlamasalar da, hangi proteinin nerede, nasıl ve ne kadar, ne zaman kodlanacağını; ne zaman durdurulup ne zaman başlatılacağını; hangi genin hangi genle ya da hangi proteinin hangi proteinle birleştirileceğini; nereden nereye götürüleceğini; hangi hücre ve dokunun hangi organda ne kadar ve ne zaman yapılacağını; büyüme ve gelişmenin nerede nasıl düzenleneceğini; kök hücrelerin nerede hangi hücre, doku ve organlara dönüşeceğini; hangi genin hangi koşullarda susturulup çalıştırılmayacağını ya da daha önce sessiz kalıp fonksiyon göstermeyen hangi genin hangi koşullarda yeniden çalışmaya başlatılacağını; bir gen okunurken hangi bölümün okunup hangi bölümün okunmayacağını, ne zaman, nereden nereye atlanacağını; hücrelerin hangi koşullarda çoğaltılacağını ya da öldürüleceğini; ne zaman kanser geliştirileceğini, hücre çoğalma ve bölünmesini, kromozomların yapısını, kısacası canlının biyolojik yaşamının neredeyse tümünün, nasıl düzenleneceğini baştan sona sağlıyorlar. (s.5–6)”

    aslında sadece bold yaptığım yerler değil makalenin tamamı junk dna'nın işlevlerini anlatıyor, makalenin tamamını sen kendin bold yapabilirsin..



    Sonrada Bilim ve Gelecek Dergisinin internet sitesinde Kenan Ateşin yazılarını arattım. Belki küçük bir detaydır ama kaynak belirtirken Derginin yılı ve ayının yanında, derginin Sayısıda yazılsa aramak çok daha kolay olucaktı, ordada bir kasıt sezdim. Neyse, Arşivler aşşağıda.

    http://www.bilimvegelecek.com.tr/?yazar=ates_kenan

    Kenan Ateş arşivi

    Bilimin felsefeye ihtiyacı var mı?
    Sayı 38

    Avrupa'da da bilim karşıtı rüzgârlar
    Sayı 35

    Bilimde bir efsane: John Desmond Bernal
    Sayı 33

    Yaratılışçıların iddialarına kısa yanıtlar
    Sayı 32

    Neredeyse Bir Balina
    Sayı 32

    Evrim neden ABD ve Türkiye'de az benimseniyor?
    Sayı 31



    http://www.bilimvegelecek.com.tr/?yazar=ates_kenan_

    Kenan Ateş arşivi

    Neden yeni Darwin’ler, Einstein’lar yok?
    Sayı 30


    Kolay olsun diye bütün yazılarda, paragrafta geçen %98.8 i arattım ama bulamadım.

    Şimdi bir yanlış anlaşılma mı var yoksa gene bir çarpıtma / yalan kampanyası mı var?




  • İşi garantiye almak için bütün Ateş, Kenan makalelerinde junk DNA kelimesinide arattım ama bulamadım. Demek ki ya biz bir hata yapıyoruz, yada Harun Yahya, İlmi Mercek ve Net Cevap internet siteleri yalan söylüyor. Bakalım zaman ne gösterecek?
  • Ben tartışmaya girmek istemiyorum.
    Gayet saygılı bir şekilde bir merakımı dile getirmek istiyorum.
    Evrimin var olduğunu kabul edersek ve fosilleri de katakullisiz gerçek fosiller yılları vb. her şeyi doğru desek,
    Ara formlara ait fosiller normal fosillerden fazla olmak zorunda değil midir? Ya da milyonlarca fosil bulmamız gerekmez mi?
    Mesela parmaklar evrilirken çalı-çırpı gibi evrilmiş milyonlarca parmak fosili bulmamız gerekmez mi? Milyonlarca yılda en idealine kavuşmak için çok farklı kombinasyonlarla oluşmuş parmak şekilleri vb. bulmamız gerekmez mi? (Ben parmak dedim siz başka bir organ deyin, canlı deyin)
    Ama elimizde belirli miktarda fosil mevcut ve herşeye cevap veremiyor. Hala şu adam bulundu, bu adam bulundu deniyor.

    Ya da şöyle geçiştirme haberler çıkıyor : (Tamamen sallama)
    "Bilim adamları tarafından kutupların erimesiyle birlikte önümüzdeki 500 yıl içinde evrim halkasında eksik olan ... adamı, ...adamı ve ...adamına ait bozulmamış fosillerin ortaya çıkabileceği belirlendi."
    Çıkar dahi denemiyor vb. vb.


    Hakkımda : Ben müslümanım elhamdüllah, inancım dogmatik değil çok şükür, akıl ile inanıp kalp ile tasdik ediyorum. Benim dogmam ben inandıktan sonra başlıyor. İnanmaya başlamadan önce ben de evrimciler gibi bağımsız, etki altında kalmadan, din gömleğini çıkarıp düşünebiliyorum ama evrimin bana kattığı hiçbir şey yok. Tutunacak dal bulamıyorum; inanın, inanmak istediğime inanıyor değilim ama yok işte. Herşeyden sıyrılıyorum ama nereye baksam O'nu görüyorum.

    Niyazi Mısri diyor ya:
    Derman aradım derdime derdim bana derman imiş
    Bürhan sorardım aslıma aslım bana bürhan imiş
    Sağı solu gözler idim dost yüzünü görsem deyu
    Ben taşrada arar idim O'l can içinde canan imiş
    İşit Niyazi'nin sözün bir nesne örtmez Hak yüzün
    Hak'tan âyan bir nesne yok gözsüzlere pinhan imiş

    bürhan:kanıt
    pinhan:gizli,saklı,görülmeyen
    ayan:açık

    Mevzu budur. Tartışma için yazmadım.




  • Şu anda doğada bahsettiğin gibi canlılara rastlayabiliyor musun? nadiren 6 parmaklı insan vs bulabilirsin. o zamanların da şu andan bir farklı yok, normal bireyler çoğunlukta.. neden özürlü fosiller daha fazla olsun?
  • 250.000.000 fosil var.Ha biz niye göremiyoruz dersen Türkiye'nin bir doğa tarih müzesi yokta ondan.Burada yapılan incelemeler bulunan fosiller malesef yurt dışına gidiyor.Gezip araştıracağımız bir müze yok.Bu yüzden araştıracağımız tek kaynak internet ingilizcemiz yoksa bu seferde HY tarafından sarılmış bir internet ağıyla karşılaşıyoruz.Bu yüzden evrim hakkında bizim ülkemizde her kafadan bir ses çıkıyor.Ara form yok,maymunlar niye var gibi.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: nietzsche

    250.000.000 fosil var.Ha biz niye göremiyoruz dersen Türkiye'nin bir doğa tarih müzesi yokta ondan.Burada yapılan incelemeler bulunan fosiller malesef yurt dışına gidiyor.Gezip araştıracağımız bir müze yok.Bu yüzden araştıracağımız tek kaynak internet ingilizcemiz yoksa bu seferde HY tarafından sarılmış bir internet ağıyla karşılaşıyoruz.Bu yüzden evrim hakkında bizim ülkemizde her kafadan bir ses çıkıyor.Ara form yok,maymunlar niye var gibi.


    Ege üniversitesi dahilinde bir müze var ama ne kadar yeterli bilemiyorum.

    http://www.tabiattarihi.ege.edu.tr/detay.php?SayfaID=527




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kozdil



    Hocam şu videoyu bir izlesene:

    http://www.youtube.com/watch?v=QVGaqJZNaCs
  • quote:

    Orijinalden alıntı: nietzsche

    iö mesleğiniz nedir?
    Paleontologların dediğine göre milyonlarca ara form var.Siz ara form yok diyorsunuz.
    Ya einstein kadar zeki ve çok bilgili bir fosilbilimcisiniz(kimsenin göremediğini görüyorsunuz) yada içi boş gerici bir muhalefet.
    Bu 2 sebep harici başka hiçbir sebep yoktur ki modern bilimin a dediğine hayır b desin.

    Hiç ara fosil yok,bulunmamış.
    Varsa gösteriniz efendim...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yeni Türkü


    quote:

    Orijinalden alıntı: kozdil



    Hocam şu videoyu bir izlesene:

    http://www.youtube.com/watch?v=QVGaqJZNaCs

    zaten evrimde veya bilimde verilerden yola çıkılarak bir tez oluşturulmuyor mu yoksa evrimde bu durum tersmi evrim şudur denilmiş ve onu ıspatlamayamı çalışılıyor anlamadım ki zaten öyle olduğu biliniyor eğer insan kromozonu böyle değilse evrimin başı dertdedir sonuç evrim doğrulandı brova bide komedi ben zaten inanan biriyim diyor vidyonun devamı varmı merak etdim



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ali Kuşçu -- 4 Nisan 2010; 13:57:31 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: iö


    quote:

    Orijinalden alıntı: nietzsche

    iö mesleğiniz nedir?
    Paleontologların dediğine göre milyonlarca ara form var.Siz ara form yok diyorsunuz.
    Ya einstein kadar zeki ve çok bilgili bir fosilbilimcisiniz(kimsenin göremediğini görüyorsunuz) yada içi boş gerici bir muhalefet.
    Bu 2 sebep harici başka hiçbir sebep yoktur ki modern bilimin a dediğine hayır b desin.

    Hiç ara fosil yok,bulunmamış.
    Varsa gösteriniz efendim...

    1)Coelophysis dinozorların atası.http://en.wikipedia.org/wiki/Coelophysis

    2)http://www.youtube.com/watch?v=Y2r-d0SVq4c
    3)http://blogs.discovermagazine.com/loom/2008/07/09/dawn-of-the-picasso-fish/ sadece tür içindeki değişime örnek.
    4)http://www.youtube.com/watch?v=cNbtJy8WO0s
    5)http://www.youtube.com/watch?v=Bzc2W1S01CU
    6)Sudan karaya geçiş.(Vay efendim çizim demeden önce google'a aşşağıdaki isimlerini yazarak fosillerini kemiklerini aratabilirsiniz)


    Muhtemelen bunlar yalan,yanlış diyeceksiniz.Bende yazımı tekrar koyacağım.
    quote:

    Paleontologların dediğine göre milyonlarca ara form var.Siz ara form yok diyorsunuz.
    Ya einstein kadar zeki ve çok bilgili bir fosilbilimcisiniz(kimsenin göremediğini görüyorsunuz) yada içi boş gerici bir muhalefet.
    Bu 2 sebep harici başka hiçbir sebep yoktur ki modern bilimin a dediğine hayır b desin.

    Siz yalan yanlış olduğunu nereden biliyorsunuz?Fosil bilimci misiniz yoksa bilip bilmediğiniz her konuda böyle ahkam mı kesersiniz?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yeni Türkü


    quote:

    Orijinalden alıntı: soho

    yeni türkü,

    bence teker teker gidelim, 3 sorudan önce şu hurda dna'nın olmayan (!) işlevlerini konuşalım..

    neden hurda dna var diyordun, hurda dna'ların işlevi ne, görevleri yok, yönetimde söz sahibi değiller diyordun şimdi ise;

    "işlevleri varmı yokmu araştırılıyor" diyorsun..
    bu U çekişin sebebini açıklarmısın lütfen??

    hurda dna'ların hepsinin bir işlevi olduğuna dair sayısız araştırma vardı, ama ben gece geç saat uykum geldiği için kısa kestim ama sanırım daha çok örnek sunmam gerekecek..zevkle de sunarım amaç paylaşmak öğrenmek ve evrimin iddaa etiği hayal mahsuru teorilerini açığa kavuşturmak..

    bu örnekleri sunmadan önce bu u çekişinin sebebi daha önceleri yetersiz bilgi sahibi olmanmıydı yoksa evrimi haklı göstermek için bir yolmuydu?

    hangisi diyelim?





    Benim okuduğum kitaplar, öğrendiğim bilgiler ki hurda DNA kısmını öğrenmem 2004 senesine denk gelir, tartışmasız şekilde kabul gören bir konuydu. Bu gün bu konuda bir tartışma varsa, elbette hayır hurda DNA hurdadır, yalan söylüyorsun demiyeceğim. Bunumu dememi bekliyorsun? Bunun sebebini daha öncede belirttim zaten mesajımda, demekki bu zor sorulardan 3. sü artık o kadar zor değil galiba dedim. Görmedin mi?


    "evrimin iddaa etiği hayal mahsuru teorilerini açığa kavuşturmak.." Hurda DNA evrimin iddia ettiği hayal mahsuru bir teori mi oluyor şimdi? Biraz dikkat lütfen, şu mesaja kadar gayet güzel yazışıyorduk ama birden gene eski havayı, Yani kaş kıllarım neden simetrik, kıçımda neden kıl var noktasını hissettim. Evrimin hayal mahsülü teorisi vs değildir hurda DNA. Her genin bir görevi varsa, bu genlerinde, tekil olarak birer görevleri yoksa, Bunlara işe yaramayan demek normaldir. Sonradan görevleri ortaya çıkarsa da bu değiştirilir. Şimdi burda bir Evrimcilerin hayal ürünü sahtekarlıkları havasına girmeye gerek yok bence.

    Zaten burda da evrim konusunda ya da biyoloji konusunda benden daha bilgili kimse yok iddiasıylada dolaşmıyorum. Her zaman dediğim gibi ben İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ okuyorum. Yani harç, çimento, beton, statik hesap , zemin gerilmeleri, bina deprem dayanım etkileri, su yapıları, toprak işleri vs. O yüzden eksik bilgimin olması normaldir. Dediğim gibi, yıl 2004 te, ben biyoloji eğitimi alırken ve kendim kitap okurken, hurda DNA konusu tartışmaya açılmamış bir konuydu.


    Hurda DNA nın yaratılış görüşü için sıkıntı yaratan bir noktası kapandıysa, başka bir noktası ortaya çıktı demiştim. Oda, tekil olarak amanasız genlerin, bir aradayken manalı olarak bir işe yaraması. Bence buda yaratılışa değil evrime bir artı puan ekler çünkü gerçekten akıllı bir yaratıcı bizi tasarlayıp koyduysa, 3 tane gen ile yapabileceği bir işi 10000 gen harcayarak yapması garip olur. (böyle bir fikre kapılmamın sebebi ilk verdiğin ingilizce link, çünkü orda açıkca tekil olarak manasız olsalarda bir arada anlamlılar diyor) Hurda DNA konusunu daha detaylı olarak açarsak, Bu soruyu güncelleyebiliriz sonra.



    ================================================================================================


    Webbie'nin belirttiği kısıma gelirsek. Bende kıllandım ve araştırdım. İlk başta aşağıdaki paragrafı google ladım ve harun yahya ilmi mercek ve netcevap sitesi olmak üzere 3 site çıktı sadece.


    quote:

    neyse yeni türkü, sen yukarıdaki sorunun cevabını düşünedururken ben bir zamanlar "junk dna" denilen ama artık bunun bir "junk" olmadığı konusunda makalelerden birkaçını belirteyim..

    Bilim ve Gelecek dergisinin Temmuz 2006 sayısında University College London'dan moleküler biyolog Dr. Kenan Ateş tarafından hazırlanan makalede, bir zamanlar "hurda DNA" olarak isimlendirilen ve protein kodlamasına katkıda bulunmayan bölümlerin aslında hücrede çok önemli görevler üstlendiği belirtiliyordu:

    “Bugünkü bilgilerimize göre, protein (ve tabii ki mRNA) kodlanmasına katılan genlerin exon bölümleri toplam insan genomunun sadece yüzde 1.2'sini meydana getiriyor. Geri kalan yüzde 98.8'lik dev bölüm, protein ve mRNA kodlanmasına katılmıyor. Bugüne dek bu dev bölümün, DNA'nın bir işe yaramayan, hiçbir fonksiyonu olmayan, çer çöp anlamındaki "junk DNA" olduğu söyleniyordu. Oysa son birkaç yılda aralanmaya başlanan ve yepyeni bir dünyaya açılan kapı bunun hiç de böyle olmadığını gösteriyor.
    Son birkaç yılın yepyeni bulguları, DNA üzerinde, bir işe yaramadığı, hiçbir fonksiyona yol açmadığı söylenen bu sözde fazlalık - çer çöp (junk) bölümlerin de kodlandığını ortaya koyuyor. Protein yapımına katılmayan intron ve DNA'nın genlerin dışında kalan bölümlerinin aslında, hücre ve canlı yaşamında çok büyük görev ve fonksiyonlar üstlendiği görülüyor.
    Bu dev bölüm çok farklı sayı ve çeşitte, çok küçükten çok büyüğe, deyim yerindeyse binbir çeşit farklı RNA kodluyor. Yeni bulunmaya başlanan bu RNA'lar doğrudan protein kodlamasalar da, hangi proteinin nerede, nasıl ve ne kadar, ne zaman kodlanacağını; ne zaman durdurulup ne zaman başlatılacağını; hangi genin hangi genle ya da hangi proteinin hangi proteinle birleştirileceğini; nereden nereye götürüleceğini; hangi hücre ve dokunun hangi organda ne kadar ve ne zaman yapılacağını; büyüme ve gelişmenin nerede nasıl düzenleneceğini; kök hücrelerin nerede hangi hücre, doku ve organlara dönüşeceğini; hangi genin hangi koşullarda susturulup çalıştırılmayacağını ya da daha önce sessiz kalıp fonksiyon göstermeyen hangi genin hangi koşullarda yeniden çalışmaya başlatılacağını; bir gen okunurken hangi bölümün okunup hangi bölümün okunmayacağını, ne zaman, nereden nereye atlanacağını; hücrelerin hangi koşullarda çoğaltılacağını ya da öldürüleceğini; ne zaman kanser geliştirileceğini, hücre çoğalma ve bölünmesini, kromozomların yapısını, kısacası canlının biyolojik yaşamının neredeyse tümünün, nasıl düzenleneceğini baştan sona sağlıyorlar. (s.5–6)”

    aslında sadece bold yaptığım yerler değil makalenin tamamı junk dna'nın işlevlerini anlatıyor, makalenin tamamını sen kendin bold yapabilirsin..



    Sonrada Bilim ve Gelecek Dergisinin internet sitesinde Kenan Ateşin yazılarını arattım. Belki küçük bir detaydır ama kaynak belirtirken Derginin yılı ve ayının yanında, derginin Sayısıda yazılsa aramak çok daha kolay olucaktı, ordada bir kasıt sezdim. Neyse, Arşivler aşşağıda.

    http://www.bilimvegelecek.com.tr/?yazar=ates_kenan

    Kenan Ateş arşivi

    Bilimin felsefeye ihtiyacı var mı?
    Sayı 38

    Avrupa'da da bilim karşıtı rüzgârlar
    Sayı 35

    Bilimde bir efsane: John Desmond Bernal
    Sayı 33

    Yaratılışçıların iddialarına kısa yanıtlar
    Sayı 32

    Neredeyse Bir Balina
    Sayı 32

    Evrim neden ABD ve Türkiye'de az benimseniyor?
    Sayı 31



    http://www.bilimvegelecek.com.tr/?yazar=ates_kenan_

    Kenan Ateş arşivi

    Neden yeni Darwin’ler, Einstein’lar yok?
    Sayı 30


    Kolay olsun diye bütün yazılarda, paragrafta geçen %98.8 i arattım ama bulamadım.

    Şimdi bir yanlış anlaşılma mı var yoksa gene bir çarpıtma / yalan kampanyası mı var?



    yeni türkü,

    dr. kenan ateş'in makalesini netten bende çok araştırmama rağmen bulamadım..daha önce bir link belirtmiştim, hani "Hurdacı Artık Hurda Satmıyor" diye..O araştırmanın olması dr.kenan ateş' in yazısını doğru kılabilir, internette yok diye böyle bir makale de yok denilemez tabi, bu makale nette her yerde var kenan ateş buna karşı bir dava açabilirdi benim böyle bir makalem yok diye..öyle bi dava haberi de yok..
    burda önemli olan bence önceki araştırmalar ve belirttiğim linkler..junk dna konusuna karşı yapılmış çok yazı var nette bu da dr.kenan ateş gibi bir araştırmanın olabilmesini yüksek kılar diye düşünüyorum..

    bu arada kenan ateş'in mail adresini buldum ve ona bir mail attım konu ile ilgili..geri dönerse bilmiyorum bizi kaale alır mı almazmı umarım bir cevap gelirse burda yayınlarım..

    ayrıca aklıma geldi sizin daha önce idda ettiğinz junk dna konusunu karşı tez olarak bende kullanabilirim aslında, diyebilirim ki eğer bi yerden evrildiysek daha önce kullanmadığımız özelliklerimizi içeren dnalar nerede??

    eğer size göre o dna'lar yok olması gerekiyor olsaydı junk dna konusunu gündeme getirmezdiniz, demekki eski özelliklerimizdeki dnalarımız var, varsa nerde? ne güzel bir bakış açısı değil mi..

    görüldüğü gibi evrimsel süreçlerden gidilince bile ortada bir ton soru çıkıyor, ben bu yüzden diyorum evrim binlerce canlının bunca özelliğini açıkalmada çok çok yetersiz diye..




  • 
Sayfa: önceki 1617181920
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.